İşçileri bayrama grevle giren Lezita, Türkiye’nin yakın tarihini pek çok yönüyle içeren bir ibret hikayesi gibi. Türkiye’yi ve emekçileri kümese giren tilki gibi soyan patronla işçilerinin hikayesi...
Lezita işçileri 37 gündür sermayenin zorbaca gasbına sınır çekmek için direniyor. Öz Gıda-İş Sendikası üyesi 200 işçinin başlattığı grev yalnızca ‘rekabete dayalı ihracat’ modelinin ya da pür IMF programının yarattığı ve yaratacağı ücretler felaketine ışık tutmakla kalmıyor. Lezita işçilerinin grevi yalnızca milyonların kursağından geçeni-geçmeyeni, devlet-sermaye iş birliğini, mevzuatı,yasayı, azami kârı, fiyatları, çalınan emeği göstermekle de kalmıyor. Ötesini görmek için büyük vesile oluyor.
Bu büyük şirkete karşı iş bırakan 200 işçi hastalıklı bir sistemin nedenlerine değil, sonuçlarına karşı ayakta. Düşen ücretler, ağır çalışma koşulları, sendikasızlaştırma baskısı, jandarma copu…
Foyayı biraz kaldırmış olmaları keskin hastalığın yayılmak için elverişli ortamda olduğunu gösteriyor. İşçinin boğazına sarılmış, ücretleri artan enflasyona rağmen baskılayan bir hükümet, tekelleşen şirketler, iş bırakan işçilerin yerine getirilen Hindistanlı işçiler ve bu işçiler için kurulan ‘iş evleri’. Bir sermaye izleği…
İşçilerin kaldırdığı bu ince foyayı yeniden yerli yerine oturtmak, şirketin parıltısını artırmak için şirket “Çalışma arkadaşlarımız sendikayı desteklememiş, greve katılım göstermemiştir. Tesisimiz tam kapasite ile üretime devam etmiştir. Tedarik zincirinde herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır. Kalitemizde ve işleyişte hiçbir değişiklik olmamıştır” diyordu.
Çok değil birkaç gün önce, yine yüzlerce işçinin elinde tuttuğu pankartta bir isim yer alıyordu: “Mesut’a (Ergül) 10 bin dolar, işçiye asgari ücret. Bu kölelik düzeni değişecek!”
Lezita Genel Müdürü Mesut Ergül de birkaç gün önce, 2023 yılını 15.4 milyar lira ciro ve 84 milyon lira ihracat ile kapattıklarını kaydetti. Şirketin 2024 ciro hedefi 26.5 milyar lira. Bu, Merkez Bankasının yüzde 36 enflasyon hedefinin olduğu yılda şirketin yüzde 72 büyüme hedeflediği anlamına gelir.
Kârı belirleyen sermaye ile emek arasındaki kesintisiz mücadeledir. Ücret, asgari. Peki diğeri? Lezita, 2005’te 30 bin ton piliç eti satıyorken piliç eti pazarından yüzde 3.2 pay alıyordu.
İşçilerin bugün kapı dışarı edildiği 100 milyon liralık (Bugünkü parasal değer ile 1 milyar lira) fabrikanın açılışını 2012’de, Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı. Erdoğan açılış konuşmasında şunları söylüyordu:
“Gerçekten gururluydum. Mutluyum. Zira Türkiye'de müstesna örnek imam hatip liselerinden birini Abalıoğlu ailesi orada inşa ettirdi. Bugün Nihat Bey sağ olsun dedi ki yine Denizli'deki 4 tane okul için kendileri sağ olsun 10 trilyon söz verdiler. …1969 yılında Denizli'de bir yem fabrikasıyla başlayan süreç, şu anda Türkiye'nin en önemli, en büyük sanayi kuruluşlarından birine dönüştü. Şu anda 1400 istihdamı olan, ama 2 bin 200 kişilik kapasiteye müsait bir tesisin bugün resmi açılışını yapıyoruz. Tabii burada istihdam, burada kalite var. Burada güvenlik, sağlık var. En yüksek standartlarda burada bir ekmek kapısı bugün açılıyor. Sayın Abalıoğu ve grubuna, Türkiye ekonomisine istihdama sağladığı katkılar sebebiyle ayrıca teşekkür ediyorum.”
Erdoğan’ın söylediği oldu. Lezita hükümetin kucağında büyüdü.
Lezita asıl ‘voliyi’ Erdoğan politikaları ile vurdu. 2018’den itibaren uygulanan ‘değersiz Türk lirası’ ve rekabete/düşük ücrete dayalı ihracat modeli onların yüzünü güldürdü. Döviz kuru ücrettir. Ücretliler için 2018’de başlayan büyük ‘enflasyon’ vebası hâlâ yayılıyor ve veba ücretlileri kırıyor.
Lezita 2017 yılını 1.2 milyar lira ciro ile kapattı ve 2018 hedefini 1.4 milyar lira olarak açıkladı. 2018’de kur patladı. 2018 sonunda açıkladıkları ciro 1.9 milyar lirayı (hedefin yüzde 35 fazlası) buldu. Yıllık ciro artışı yüzde 58 oldu. 2021’de cirosunu 4.4 milyar liraya, 2022’de cirosunu 9.5 milyar liraya çıkardı, konkordato ilan eden Keskinoğlu’nu da yine aynı yıl onlar kaptı. 2023 yılında şirketin cirosu 15.4 milyar liraya çıktı.
Lezita’nın cirosu sadece 8 yılda yıllık bazda yüzde 1183 arttı.
İşçiler ise hâlâ asgari ücret alıyor. Biz bir ‘kaynama noktası’ belirleyelim. Bir yıllık ciro ile bir yılda kaç asgari ücretli işçi çalıştırılabileceği kıyasına gidelim. 2017 yılında uygulanan 1777 lira brüt asgari ücret ile Lezita bir yıllık cirosu ile yılda 56 bin 274 işçiyi çalıştırabiliyordu. 2023 yılında elde ettiği bir yıllık ciro ile 110 bin işçiyi bir yıl boyunca -asgari ücret- karşılığında çalıştırabilir hale geldi.
PAZAR PAYI 5 KAT ARTTI
2006’da yüzde 3 olan pazar payı, 2011’de yüzde 7’nin, 2022’de yüzde 14’ün üzerine çıktı. Bugün yüzde 15’i aştı. İzmir’de günlük 450 bin piliç işleyen şirket, Malatya’ya da günlük 100 bin piliç işleme kapasitesiyle üretim yapan fabrikasını açtı. Sadece 2022’de fabrikalarına yaptıkları yatırımın toplam tutarı 20 milyon avro.
2 milyon avroluk hat hızlandırma yatırımı, hattı hızlandırırken işçiler için daha yoğun üretim anlamına geliyordu. Üstüne 2022’de Keskinoğlu’nu satın alarak yutmak…
PİYASAYA KÖK SALAN KARTEL
Türkiye piliç eti piyasasının yüzde 90’ına 7 özel şirket hakim: Banvit, Şenpiliç, C.P. Standart, Er Piliç, Lezita ve Gedik. Bu pazarın dümeninde ise 4 şirket var: Banvit, Şenpiliç, Erpiliç ve Lezita.
Piliç eti firmalarının dosyası hayli kabarık. Artan fiyatların, şişen kârların ardında kurulan kartel ve artan tekelleşme var.
Yıl 2009: Lezita, Ak Piliç, Arpi Tavukçuluk, As Tavukçuluk, Bak Piliç, Banvit, Beypi, Bupiliç, Bozok Hayvancılık, C.P. Standart Gıda, Tasfiye Halinde Emre Tavuk Gıda, Erpiliç, Gedik, Tasfiye Halinde Güncanlar Piliç, Karagüp Tavukçuluk, Keskinoğlu, Kılıç Entegre Tavukçuluk, MartaKılıçlar Marmara Tavukçuluk, Pak Tavuk, Sabri Güncan Ortaklığı, Şeker Piliç, Şen Piliç, Yemsel Tavukçuluk.
Aralarında anlaşarak üretimi azalttı. Fiyatları artırdılar. Rekabet Kurumu “Abalıoğlu (Lezita), Banvit, Beypi, CP Standart, Erpiliç, Keskinoğlu, Pak Tavuk, Şeker Piliç ve Şenpiliç” firmalarına, 2008 yılının gayri afi gelirinin yüzde 0.8 oranında para cezası verdi. Ceza yok denecek kadar azdı. Durmadılar.
Yıl 2019: “Erpiliç, Şenpiliç, Abalıoğlu, Beypiliç, Keskinoğlu, Gedik, Hastavuk ve Banvit” isimli firmaların bir araya gelerek fiyat belirledikleri ve bu firmalara “Erpiliç”in öncülük ettiği, bu birlikteliği dışarıdan takip eden “CP Standart Gıda, As Tavukçuluk, Bupiliç, Bakpiliç” gibi firmaların bulunduğu iddia edildi.
“Lezita (Abalıoğlu), Banvit, Beypiliç, CP, Ege-Tav, Erpiliç, Gedik, Keskinoğlu ve Şenpiliç”e fiyatları birlikte belirledikleri için ceza verildi.
Yıl 2024: Rekabet Kurumu aralarında Lezita’nın da bulunduğu şirketlere bu kez 25 Şubat’ta soruşturma açtı. Şirketler tanıdık: Lezita, As Tavukçuluk, Banvit, Beypi, C.P. Standart, Erpiliç, Gedik, Tarım Ürünleri Tic., Hastavuk ve Keskinoğlu. Soruşturmanın akıbeti henüz belirsiz.
Şirketlere verilen ‘cezalar’ ceza olmayınca, artan cirolar cezaları kolaylıklar ‘kompanse’ edince, gıda tekelleri fiyatları artırdı. Lezita Genel Müdürü Mesut Ergül, geçtiğimiz gün piliç etinin kilosunu 2 dolar (64.5 TL) dolayında ihraç ettiklerini, ileri işlenmiş ürünlerde kilo başına ihracatın 3 doları (97 TL) geçtiğini açıkladı.
Lezita’nın 2 dolara (64.5 TL) ihraç ettiği ürün Türkiye’de 203 TL’den market rafında. Bu 6 dolardan fazla bir fiyat demek. Market kârı ya da başkaca giderler de çıkarılsa, ihracat fiyatı ile Türkiye satış fiyatı arasında makas oldukça büyük!
Bir de işlenmiş ürünü (Kilogramı 3 dolara ihraç ediliyor) kıyaslayalım. Şirketin yaprak döneri 1 kilogram tavuk döneri 275 lira. Bu da 8.52 dolar demek. Ya da çıtır piliç fileto, kilogram fiyatı 240 lira. 7.43 dolar.
LEZİTA’NIN YILLIK VERGİSİ YÜZDE 1
Hayal gücümüzün sınırlarını zorlayalım. “Artan fiyatların sebebi vergiler olabilir mi?” sorusunun yanıtını bulmaya çalışalım.
Lezita’nın tahakkuk edilen vergi miktarı resmi evraklarda. 2020’de 1 milyon 496 bin 417 lira, 2021’de 45 milyon 844 bin 604 lira, 2022’de ise 88 milyon 184 bin 357 lira.
Şirketin gelirleri ile ödediği vergi oranı üç yılda yüzde 0.92, yüzde 1.04 ve yüzde 0.11. Hemen ‘hiç’ oranlı sermaye vergileri olmasa da halkın ödediği ‘dolaylı vergiler’ fiyatları artırıyor. Bu oranlar ayrıca vergilendirilmeyenlerin vergilendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
YOKSUL HAPİSHANELERİNDE HİNTLİ İŞÇİLER
18. yüzyılda İngiliz aristokrasisi emekçi yığınlara karşı bir savaş başlattı. 10 saat olan iş gününü 12-14 hatta 18 saate çıkardı. Yeni makinelerin icadından hemen önce “iş evleri” kurmayı öneriyorlardı. Halkın “yoksul bastilleri” dediği iş evleri katı disipline ve uzun çalışma saatlerine dayanıyordu.
Lezita’nın patronu, grev kırılsın diye fabrikada Hintli işçi çalıştırdı. Şirket, “Yerel kaynakların yetmediği, bir alternatif olarak yabancı iş gücünü değerlendirdikleri” savunması yaparken, Öz Gıda-İş Sendikası Örgütlenme Daire Başkanı Göksel Şengün, Hintli işçiler için 4 katlı bir apart tutulduğunu ve işçilerin iş gününün 12-16 saate çıktığını söyledi: “Mesailer 12 ila 16 saat arasında değişiyor ve çalışma koşulları ise yerli işçilerinkinden bile daha ilkel durumda. Bu arkadaşlarımızda maalesef sosyal hayat yok, çay, kahve yok, çarşı, pazar yok, sevdikleri yanlarında değil, yani böyle bir şansları yok. Adeta bir sepet gibi sabah lojmandan alınıp, çalıştırılıp geri lojmana bırakılıyorlar.”
Şengün ayrıca Gedik Piliç’e de binlerce Hindistanlının başvuruda bulunduğunu söyledi. Adıyaman’da birkaç gün önce düşük ücretle hatta sigortasız çalıştırılan Mega Polietilen işçileri isyan etti. Patron işçileri “Sendikalı olursanız hepinizi işten atar yerinize Türkmenistanlı işçi alırız” diyerek tehdit etti.
Hükümet programına uyuyor. Cumhurbaşkanlığı düzeyinden gelen açıklamalar da, orta vadeli program da ucuz-yabancı iş gücünün Türkiye’de daha fazla sömürülmek istendiğini ortaya koyuyor. Alınıp satılabilen, kullanılıp atılabilen işçiler, bir esir ticaretinin öznesi. Türkiye’de, Hindistan’da, Afrika’da, Çin’de, Meksika’da, Suriye’de ya da aklınıza gelen herhangi bir coğrafyada.
TONLARCA EŞEK VE AT ETİNE CEZA YOK
Bir yandan ücretlere, bir yandan fiyatlara saldıran tekel politikalarıyla, kursaklardan geçen ya da geçmeyen birbirine kopmaz şekilde bağlı. Artan fiyatlar denetimsiz pazarı büyüttü. Sadece mart ayında 3 haber ajanslara düştü:
* Sakarya’da 15 Mart’ta İstanbul’a giderken ihbar üzerine durdurulan bir tırda 700 kilo at ve eşek eti ele geçirildi.
* Adana’da 27 Mart’ta sulama kanalında kesilmiş halde at ve eşek eti kalıntıları ile kemikleri bulundu.
* Sakarya’da ramazan ayında halka at ve eşek eti yediren 2 firma ve 4 lokantaya ceza verildi. Mevzuat bu lokanta ve firmaların kapatılmasını engelledi. Halk at ve eşek eti yedi, faaliyet sürüyor.
YAŞAMSAL TEHDİT
İşçilerin yemeği, iş günü süresi, düşen ücretler, tıkıldığı hapishane, çalıştığı bandın hızı hepsi birer sonuç, her geçen güç ağırlaşıyor. Piyasayı kontrol eden birkaç şirket -siyasal iktidarın da kuvvetiyle- giderek güçleniyor. Bu güç yalnızca şirketler bünyesinde çalışan işçiler için ya da tüm ücretliler için genel ücretlerde erime anlamına gelmiyor. Sermaye egemenliği bütün bir halk için yaşamsal bir tehdit oluşturuyor. Sınıf mücadelesinin kesintisiz sürdüğünü yeniden ve yeniden hatırlatan, bütün bir halk için ‘yaşamsal’ tehdidin boyutunu artırandır. Ağır enflasyon yıllarının kaybedeni olan Lezita işçilerinin mücadelesi de sınıf mücadelesinde halkın yararına olanı yeniden berraklaştırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder