10 Nisan 2024 Çarşamba

T24 KÖŞEBAŞI - 10 Nisan 2024 -

 

Güçlükonak'ın tercihi hem değişti hem değişmedi: 34 yıl başkanlık yapan baba küçük oğlunu AKP'den aday gösterdi, BBP'den aday olan büyük oğul kazandı! (Candan Yıldız)

"Babam onu tercih etti ama ben seçildim. Gittim babamın elini öptüm"

Güçlükonak Belediye Başkanı Selahattin Aktuğ

Suriye ve Irak’a sınır illerden Şırnak’ta bir ilk oldu. Selahattin Aktuğ, Büyük Birlik Partisi’nden aday olunca milliyetçi parti BBP, Güçlükonak belediyesini kazandı.

Şaşırtıcı gelebilir, değil aslında…

Zira Güçlükonak’ta devletçi sağ partiler hep kazana geldi.

Selahattin Aktuğ, 34 yıldır belediye başkanlığı yapan Bahattin Aktuğ’un oğlu…

Babadan oğula diyeceğim ama Selahattin Aktuğ’un hikayesi tam öyle de değil. Baba Aktuğ, ANAP, DYP ve AKP’den belediye başkanı oldu. Tam 34 sene…

Bu sürekliliğin gerisinde korucu başı olmasının etkisi mutlaka vardır. Çünkü hem silahlılar hem de devletin ekonomik imkanları korucular lehine işler.

Bilal Aktuğ (solda)

Bahattin Aktuğ, oğlu Bilal Aktuğ’a koltuğunu vermeye hazırlanırken planları bozuldu. Ailenin belli ki “revaçta” olmayan oğlu Selahattin Aktuğ, “ben de varım” dedi ve BBP’den aday oldu.

Aile içi adaletsizliğe isyandan mı, oğulların babalar karşısındaki “ben” mücadelesinden mi bilinmez ama ilk eşten olan Selahattin Aktuğ, babası ve erkek kardeşine rağmen 825 (Yüzde 31) oyla belediye başkanlığını kazandı.

Güçlükonak’ın siyasi mühendisliğin icra edildiği, “taşımalı seçmen” asker ve polisin de oy kullandığı yerlerden biri olduğunu not edelim.

Selahattin Aktuğ’a ulaştım, babası ve kardeşinden farklı olarak nasıl bir belediye başkanlığı yapacağını sordum.

Kendisini “devletçi” olarak tanımlayan Aktuğ, “Anadilim Kürtçe, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Muhsin Yazıcıoğlu’nu çok seviyorum” dedi.

BBP’den adaylığına tepki olup olmadığını sorduğumda da Aktuğ, “Bir tepki olmadı. Hep halk içinde olan birisiyim. İnsanların düğün ve taziyelerine hep katılırım” yanıtını verdi.

Babasının neden kendisini aday göstermediğine ilişkin soruma cevabı da şu oldu:

“Babam iki kez evlendi. Hem kardeşim (Bilal Aktuğ) avukat olduğu için hem de üvey annemin baskısı nedeniyle babam onu tercih etti ama ben seçildim. Gittim babamın elini öptüm, kazanan sen oldun dedim. Kardeşim ise henüz beni tebrik etmedi ama aramızda husumet yok.”

Selahattin Aktuğ: Göreve gelir gelmez sokakları belediye işçileriyle birlikte temizledim

Kazandıktan sonra Güçlükonaklılara teşekkür eden, “birlikte yönetme” iddiasında olan Selahattin Aktuğ’un yapmak istedikleri, babasının dönemine ilişkin bir özeleştiri niteliğinde:

"Hizmet için geldim, burada yaşayan bir belediye başkanı olacağım. A partili, B partili olması önemli değil. Partizancılık yapmayacağım. Bana oy veren-vermeyen herkes eşittir. Birlikte yöneteceğiz. Ailelerin ileri gelenleriyle düzenli toplantılar yapıp onların görüşünü alacağım.

Göreve ilk geldiğimde TEDAŞ elektrikleri kesince ilçe 5-6 gün susuz kaldı. Artık elektrikler bilerek mi kesildi bilmiyorum. Buranın su sorunu büyük. Pompalar zor dayanıyor. Desteğimiz az, kaynağımız sınırlı. Su sorununu çözeceğim. Kaldırım yok gibi. Aydınlatma yok. Kanalizasyon şebekesi eski. Park yok. Çocuklar için park yapacağız. Gençler için bir merkez yapmak istiyorum. Burada düğün salonu yok, düğün salonu yapacağım. Göreve gelir gelmez ilk iş olarak kesilen suyu açtırdım. Sokakları belediye işçileriyle birlikte temizledim."

Kadınlar için özel bir projesi olup olmadığına ilişkin de Aktuğ, dikiş nakış kursu açacağını söyledi.

Güçlükonak’ın 22 personeli var. Tahmin edileceği gibi 34 yılda Aktuğ ailesi ve akrabalarından isimler de belediye personeli arasında.

Selahattin Aktuğ’a kendisinden önceki döneme ilişkin usulsüzlük ya da yolsuzluk tespiti olduğunda ne yapacağını da sordum.

“Göreve yeni başladım, şimdiden bu soruyu yanıtlamam doğru olmaz” cevabını verdi.

                                                            /././

Asgari ücrette bir "idrak" sorunu (Çiğdem Toker)

Merkez Bankası'nın açıklamasında, "Asgari ücretin yılda bir kez güncellenmesi, öngörülen dezenflasyon patikasının tesis edilmesi açısından kritik bir önem taşımaktadır" ifadesi yer alıyor

Tüm okurların bayramını en iyi dileklerimle kutlarım. Türkiye 31 Mart yerel seçim sonuçlarıyla birlikte bayrama önemli bir "hava" değişimiyle giriyor. Seçim sonuçlarının özellikle siyaset ve ekonomide önemli kırılmalar yaratacağı hepimizin malumu.

Seçimden kısa süre önce emeklilerde yaratılan büyük beklentiye rağmen, seyyanen zam verilmeyişi, hayal kırıklığı ve öfkeye yol açtı. Bu durumun 31 Mart sonuçlarında belirleyici olduğunu düşünenler var.

O bir yana ancak bu tercihte, ücreti enflasyonun nedenlerinden biri olarak gören yaklaşımın yanı sıra bütçedeki daralma da etkili oldu. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in, AKP MKYK toplantısına atfen basına yansıyan son açıklaması da bütçe imkanlarına işaret ediyor. Şimşek, kimsenin kendisine ek ödenek için gelmemesi çağrısını tekrarlıyor. Hazine ve Maliye Bakanı'nın tekrarladığı diğer bir konu, hiçbir inandırıcılığı kalmayan tasarruf tedbirleri. Yani iktidarın propaganda aygıtları yedi yirmi dört kendilerine çalışsa bile, bir bakan vatandaşının aklını hafife almamalı.

Ülkeyi yönetenlerin merkezde ve yerel yönetimde gösterişe şatafata düşkünlüğü, kamu kaynaklarıyla sürülen sefaların görülmediği mi sanılıyor?

34 kat artan cilt harcaması

Şimşek, yine bina kiralama harcamalarına çok dikkat edildiğini söylemiş ama bu yılın Ocak ve Şubat ayı verileri bile kendisini tekzip ediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, Ocak ayında 116,7 milyon TL olan bina kiralama harcaması, şubat ayında neredeyse üçe katlanarak 329,5 milyon TL'ye yükselmiş. Devletin harcamalarında anormal artış seyri gösteren çok enteresan bir kalem daha var: Baskı ve cilt giderleri.

Bu yılın ocak ayında baskı ve cilt işleri için 27,8 milyon TL harcanmış. Aynı kalemde şubat ayında tam 34 kat bir artış görüyoruz: 954 milyon 864 bin TL. Bu kadar cilt ve baskı harcaması ne için yapılıyor acaba.

Taşıt ve hava taşıt kiralama uçmuş

Yine tasarruf tedbiri denilince akla gelen kalemlerden biri olan (Şimşek "çok titiz" olduklarını belirtiyor) taşıt kiralama da tasarruf şöyle dursun, bitmeyen bir artış görüyoruz. Ocak ayında 177 milyon TL olan taşıt kiralama gideri, şubatta. 330 milyon TL'yi geçmiş.

Hava taşıtı kiralamada da durum çok farklı değil. Devlet büyüklerinin uçuşları için yapılan kiralamalardan bahsediyoruz. Ocak ayında 142,4 milyon TL olan bu harcama kalemi, şubat ayında 317 milyon TL'ye yaklaşmış.

Gelelim temsil, tanıtma işlerine. O da fecaaat. Ocak ayında 19 milyon TL olan devletin temsil tanıtım harcaması, şubat ayında yaklaşık beş kat artışla 92 milyon 295 bin TL'ye çıkmış. Hazine ve Maliye Bakanlığı, kendi verilerini saydam bir şekilde yayımlamaya devam ettikçe, harcamaların tutarı ilgili bakanı tekzip etmeyi sürdürüyor yani.

Şimşek'in (Nuray Babacan'ın Gazete Pencere'deki yazısına göre) emekli aylıklarının neden arttırılmadığı sorusuna "Bunu yapmak için Türkiye'nin yurtdışından yüzde 50'den fazla faizle borçlanması gerekecekti. Böyle yaparsak gelecek nesilleri ipotek altına alacaktık. Buna izin veremezdik" yanıtını verdiği iddia ediliyormuş.

Bakan Şimşek, Kamu Özel İşbirliği projelerinde müteahhit şirketlere dolar/Euro cinsinden verilen milyarlarca doları, gelecek nesiller için ipotek saymıyor anlaşılan. İpotek aranıyorsa, vaktiyle yasal çerçevesine imza attığı bu "ticari sır" sözleşmelerdeki Hazine yükümlülüklerine bakılabilir pekala.

Asgari ücret de artmasın!

Emeklileri yok sayan bu anlayışa şimdi de Merkez Bankası'nın asgari ücret yaklaşımı eklendi. Malum Banka, kendi yasası gereği, belirlediği enflasyon hedefine ulaşamayınca bunun sebeplerini ve alınması gerekli önlemleri kamuoyuna yazılı biçimde bildirmek durumunda. Merkez Bankası'nın ("mektup" olarak adlandırılan) bu açıklamasında, "Asgari ücretin yılda bir kez güncellenmesi, öngörülen dezenflasyon patikasının tesis edilmesi açısından kritik bir önem taşımaktadır" ifadesi yer alıyor.

Merkez Bankası, bu vurgusuyla milyonlarca asgari ücretli için 17 bin 2 TL'nin yeterli olduğunu da söylemiş oluyor. Belki bazı okurlar bu cümleyi görünce "Merkez Bankası'nın görevleri arasında asgari ücretlinin geçim koşullarını düşünmek yok ki" diyebilir. Ama o zaman aynı Merkez Bankası, bu enflasyonun hangi siyasi, popülist motivasyonlarla tırmandığını, hangi dini referans temel alınarak faiz politikasının belirlendiğini de nesnellikle kamuoyuyla paylaşmalıdır. Çünkü bu enflasyona ne emekliler ne asgari ücretliler yol açtı öyle değil mi.

Kuşkusuz Merkez Bankası'nın asgari ücrete dair bu ifadesi, iktidar (yani Erdoğan) için bağlayıcı değil. Temmuz gelip çattığında asgari ücret "güncellemesi" görülme olasılığı düşük değil. Ama nedir, Merkez Bankası, son yıllarda unutulan bir niteliği olan "bağımsız"mış gibi davranmış, ya da Bakan Şimşek ile istişareli bir biçimde öyle görünmek istemiş.

Yine de bu cümleyi oraya yazanlar ve onay verenler, asgari ücretliye "Ayda 17 bin 2 TL ile 2025'e kadar idare et" demiş olduklarını ve bunun ne anlama geldiğini idrak edemiyor olmalı. İdrak ederek yazdılarsa (mevcut gelir standartlarıyla mümkün olmayabilir) çok çok fena, onun için böyle diyorum.

Mutlu bayramlar.

                                                               /././

Şimşek pişmanlıkla beyannamede ceza yok dedi ama hem ceza var hem de pişmanlık zammı (Murat Batı)

Pişmanlık hükümlerinden yararlanan mükelleflere vergi ziyaı cezası kesilmez; yani kayba uğrattığı verginin bir katı olan vergi ziyaı cezası kesilmez. Ancak pişmanlıkla beyanname vermek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezasının kesilmesini engellemez

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek

2023 yılında gelir elde etmiş ve 2024 Mart ayı sonuna kadar yıllık beyanname vermek zorunda olanlar için beyanname verme süresi 5 Nisan’a uzatılmıştı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bugün yaptığı açıklamada 2023 yılında elde ettikleri geliri 5 Nisan’a kadar beyan etmeyenlerin vergi dairelerinden yazı gelmeden pişmanlık hükümlerinden yararlanarak cezadan kaçınabileceklerini söyledi. ŞimşekBeyanname doldurmayanlar, vergi dairelerinden yazı gelmeden pişmanlık hükümlerinden yararlanarak beyanname verebiliyor. Pişmanlıkla beyanname verildiğinde ceza kesilmiyor” dedi. 

Ancak burada önemli bir hata yapılıyor. Çünkü pişmanlıkla beyanname verenlerden hem vergi cezası hem de pişmanlık zammı alınıyor; üstelik her ay için yüzde 3,5 oranında.

Şimşek’in bahsettiği pişmanlık nedir birlikte bakalım isterseniz.

Nedir pişmanlık?

Pişmanlık uygulaması Vergi Usul Kanunu m.371’de düzenlenmiş ve beyanname verme süresini kaçıranların kendi hür iradeleriyle vergi idaresine gidip pişmanım(!) beyannamesi vermeleridir. Ama pişmanlık beyannamesi verme hakkını elde etmek için bazı koşulların birlikte sağlanmış olması gerekir.

Bunlar:

-Önce dilekçe verecek sonra beyanname

Beyannamesini vermemiş ama pişman olmuş kişi, pişmanlıktan yararlanma isteğini vergi idaresine yazı ile yani dilekçe ile bildirmesi gerekmektedir. Ancak sözlü olarak yapılan ve bunun tutanağa geçirilip yazılı hale getirildiği durumda sözlü talep de geçerli olacaktır.

Dilekçe tarihinden itibaren de vermediği beyannamesini pişmanlık beyannamesi adı ile vermek zorundadır. Ancak, sadece beyanname üzerinde pişmanlık talebi olduğunu belirten bir ifade olması hâlinde de bu beyannameler pişmanlık talepli beyanname olarak dikkate alınır.

Hazır Beyan Sistemi üzerinden elektronik olarak ya da doğrudan vergi dairesine gidip elden de verebilirler. Ancak Hazır Beyan Sistemi üzerinden beyanname gelirleri sadece gayrimenkul sermaye iradı (kira geliri), ücret, menkul sermaye iradı ve diğer kazanç ve iratlardan ibaret olan mükellefler bu sistem üzerinden pişmanlıkla beyanname verebilirler.

-Diğer şartlar

Ancak Beyannamesini vermemiş ama pişman olmuş bu kişi hakkında ihbarda bulunulmamış, vergi incelemesine başlanılmamış ve takdir komisyonuna sevk edilmemiş olmalıdır.

15 gün içinde ödeme şartı var

5 Nisan’a kadar beyannamesini vermemiş ama pişman olmuş kişi dilekçenin ardından diğer yükümlülükleri de yerine getirmesi gerekmektedir. Örneğin verilmemiş olan beyannamenin verilmesi (pişmanlık dilekçesi tarihinden itibaren 15 gün içinde beyannamenin verilmesi), eksik ya da yanlış beyanların tamamlanması, ödeme süresi geçmiş vergilerin pişmanlık zammı ile birlikte 15 gün içinde ödenmesi gerekmektedir.

Vergi ve pişmanlık zammı ile ilgili olarak yapılan kısmi ödemeler kabul edilmez ve verilen 15 günlük süre içinde vergi aslı ve pişmanlık zammının tamamı ödenmez ise pişmanlık hükümleri ihlal edilmiş sayılır. Yani beyhude pişman olmuş olur.

Sonuç

Pişmanlık hükümlerinden yararlanan mükelleflere vergi ziyaı cezası kesilmez; yani kayba uğrattığı verginin bir katı olan vergi ziyaı cezası kesilmez. Ancak pişmanlıkla beyanname vermek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezasının kesilmesini engellemez. Pişmanlıkla verilen beyannamenin elektronik ortamda gönderilmesinin zorunlu olup olmadığına göre usulsüzlük veya özel usulsüzlük cezası kesilir.

Örneğin, 2023 yılında kira geliri elde etmiş Sertuğ Bey 5 Nisan’a kadar beyannamesini vermemiş ama Şimşek’in uyarısını dikkate almış (hakkında ihbar, takdire sevk, inceleme vesaire olmamış) ve 8 Mayıs’ta da pişmanlık beyannamesini vermiş olsun. Vergi idaresi, bu pişmanlık beyannamesi üzerinden varsayalım 5 bin TL vergi hesaplarsa bu durumda 5 bin TL’lik verginin aslı, iki aylık 350 TL pişmanlık zammı ve 2024 yılı için 150 TL birinci derece usulsüzlük cezası kesilecektir. Tabii bunu da 15 gün içinde ödemek zorundadır: taksit vesaire yok.

Ancak beyanname vermeyen kişi bir şirket ya da avukat, doktor gibi serbest meslek erbabı ise bu ceza tutarı (özel usulsüzlük olacağından) daha da fazla olacaktır.

İki durumda da bu kişilerden sadece vergi ziyaı cezası alınmayacaktır. Şimşek’in kastettiği ceza da bu olsa gerek.

Ezcümle pişmanlık beyannamesi verildikten sonra verginin aslı, usulsüzlük cezası (özel ya da genel) ve pişmanlık zammı alınır (aylık yüzde 3,5). Sadece vergi ziyaı cezası kesilmez.

                                                            /././ 

Çok tatlı yesek de tatlı konuşmuyoruz! (Mustafa Durmuş)

Zira tatlı konuşabilmek için daha fazla tatlı yemek değil (ki sağlığa zararlı), daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik ve sosyal adalet ve daha barışçıl bir iklim gerekiyor

Bugün Ramazan ya da yaygın bilinen adı ile Şeker Bayramı başlıyor.

Bu bayram şekerleme ya da tatlı kavramları ile tatilin doğrudan ilişkilendirildiği bir bayram. Geleneksel olarak lokum, her türden şekerleme, çikolata, baklava gibi tatlıların ikram edildiği, tüketildiği bir üç gün başlıyor.

Ancak bu gelenek giderek kayboluyor gibi görünüyor zira ülkemizdeki yüksek enflasyon, buna karşılık halkımızın çok düşük gelirleri yüzünden tatlı ve kaliteli fiyatlarının yanına yaklaşılamıyor.

Daha ucuz gibi görünen ve merdiven altı imalat olarak da tabir edilen, daha çok da yoksulların tükettiği bazı şekerlemelerse adeta zehir deposu. Bu da ülkede hızla artmakta olan diyabet hastası sayısının nedenlerinden birini oluşturuyor.

Yani geleneksel beslenme biçimi olarak da "tatlı dişi" olan toplumlardan biriyiz, tatlıya çok düşkünüz.

Nitekim aşağıdaki grafikten de görülebileceği gibi, Dünyada incelenen 56 ülke arasında tatlıya düşkün üçüncü toplumuz.

İlk sırada Ruslar ve ikinci sırada ise İrlandalılar yer alıyor. Son sırada ise Güney Koreliler bulunuyor. Dünyada en fazla çikolata üreten İsviçre'nin ise sıralamada yer almaması ilginç.(1)

İlk üçte yer alan toplumlara baktığımızda "tatlı yiyelim tatlı konuşalım" sözünün geçerli olmadığını görüyoruz.

Zira tatlı konuşabilmek için daha fazla tatlı yemek değil (ki sağlığa zararlı), daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik ve sosyal adalet ve daha barışçıl bir iklim gerekiyor. Bunlar mevcut olmadığı sürece istediğiniz kadar tatlı yiyin tatlı konuşamazsınız, sadece diyabet hastası olursunuz.

Bu bayramı, barış ve demokrasinin yeniden inşası için bir fırsat olarak görelim ve "şeker tadında bir bayram" geçirmemizi dileyelim birbirimize.

Dipnotlar:

(1) https://www.statista.com/chart/24713/sweets-chocolate-consumption-by-country(8 November 2023)

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder