5 Nisan 2024 Cuma

T24 KÖŞEBAŞI - 5 Nisan 2024 -

 

"Reis'i yedirmeyiz" diyen köyden AKP'ye tek bir oy çıkmadı; köylüler sandığa gitmedi (Candan Yıldız)

47 oyun ne önemi var diyenler olabilir, bir parti için ihmal edilebilecek bir sayı diye de bakılabilir. Ama Erdoğan'ın sözünü ettiği "duvar örme" örneğini göstermesi açısından önemli

Seçim sonuçlarını her parti kendi içinde tartışmaya, analizler ve değerlendirmeler yapmaya devam ediyor. AKP'nin oylarındaki erime, kalesi olan iller bazında da dikkati çekiyor. Örneğin Erzurum… 2019 yerel seçimlerinde oy oranı yüzde 62 olan AKP, 5 yıl sonra oy oranını yüzde 50'ye düşürdü. Her iki dönemde de aday aynı isimdi: Mehmet Sekmen.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim sonuçlarının masaya yatırıldığı MYK (Merkez Yürütme Kurulu) toplantısında oy kaybına ilişkin "kibir" ve "vatandaşla arasına duvar örme" uyarıları basına yansımıştı. Erzurum'da öyle bir örnek var ki, siyasi sadakati yüksek bir köyde bile AKP'nin kendisiyle seçmeni arasında nasıl bir duvar ördüğünü gösteriyor.

Köyün adı Cennetpınarı köyü… 2012 tarihli Büyükşehir yasası ile mahalleye dönüştürülen köy damardan AKP'li. Her seçimde AKP'nin neredeyse tulum çıkardığı köyle 31 Mart'ta bir şey kırıldı. Bu kez hiç oy çıkmadı. Çünkü köy boykot kararı aldı ve sandığa gitmedi.

                                                               Cennetpınarı köyü

7 oyu olan köy, AKP'li büyükşehir belediyesinin derdini dinlememesinden şikayetçi. Cennetpınarı köylüleri, en az 10 yıldır köyün içme suyu sorununun çözülmesini bekliyor. Zira kışın içme suyu sorunu olmayan köy, yazın nüfusun artmasıyla susuzluk sorunu çekiyor. Köylüler, su kaynakları zengin yan köylerden şebeke ile köye içme suyu getirilmesini talep ediyor. Çalmadık kapı bırakmamışlar. İlçe belediyesi ile büyükşehirle hatta Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmenle'de görüşmüşler.

31 Mart seçim öncesi "Çözeceğiz" vaadi bardağı taşıran son damla olmuş. Cennetpınarı Bilim ve Kültür Derneği'nin öncülüğünde köylüler nüfusunun azlığı nedeniyle siyasi güçlerinin zayıf olduğunu düşünerek seçimleri "boykot" etme kararını tartışmaya başlıyorlar. Seçim günü geldiğinde hiç fire vermeden sandığa gitmiyorlar.

Köyden üç oy çıkıyor o da sandık kurulu görevlilerinin oyları. Bir de muhtara üç oy çıkıyor. Silahların kullanıldığını düşünürsek köylüler akıllı davranıyor ve "boykot" kararını bozacak bir rekabete girmemek için mevcut muhtar dışında başka bir muhtar adayı da çıkarmıyor.

Cennetpınarı Köy Derneği Başkanı Mücahit Çimen bu kararı şöyle yorumladı:  "Reis'i yedirmeyiz diyen bir köyün bile kendilerine cephe almasını başardılar. Bu karardan köylüler memnun ve tavrın doğru olduğunu düşünüyorlar. Felsefi olarak açıklamak gerekirse Cennetpınarı köylüleri var oluşuna dair bir emare göstermek istedi. Sağında ve solundaki köylere yapılan hizmeti görünce isyan etti. Örneğin Evyap Grubu'nun Mehmet Sekmen'le Kartal Belediye Başkanlığı'ndan bu yana ilişkisi var. Neden onların köyüne su hizmeti götürülüyor ve 12 kilometrelik şebekenin 10 kilometresi bizim köyden geçmesine rağmen, bizim köye yeni su kaynağı getirilmiyor?"

47 oyun ne önemi var diyenler olabilir, bir parti için ihmal edilebilecek bir sayı diye de bakılabilir. Ama Erdoğan'ın sözünü ettiği "duvar örme" örneğini göstermesi açısından önemli.

                                                               /././

Kaybedenlerin ihale/fatura telaşı(Çiğdem Toker)

Kamu kaynaklarının korunmasında, CHP'li yerel yönetimlerden başlayacak etkin bir denetim seferberliği, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelede yeni bir sayfa açabilir.

31 Mart'ta seçimi kaybetmiş bazı eski belediye başkanları cesur (!) adımlar atıyor.

Misal, Tuzla Belediyesi.

İktidar partisi AKP, -birçok yerde olduğu gibi- Tuzla'da da yenildi. Ama AKP'li eski Belediye Başkanı Şadi Yazıcı, seçimden iki gün sonra (2 Nisan) 62 milyon TL'lik ihale verebiliyor. (İBB Başkanı İmamoğlu açıkladı.)

                                                                Şadi Yazıcı

Bu kadar değil.

Tuzla'da oyların yüzde 50,92'sini alan CHP'li Eren Ali Bingöl'ün başkanlık mazbatası geciktirilirken, Resmi Gazete'de Tuzla Belediyesi'ne ait bir ihale ilanı yayımlandı.

4620 m2'lik bir taşınmaz satış ilanının onayını, herhalde henüz koltuğa oturmamış Bingöl verecek değil. Ama gördüğünüz gibi yayımında hiçbir sakınca görülmüyor.

Benzer bir durum, Manisa Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanıyor. Yönetimi -iktidar ortağı- MHP'den CHP'ye geçen Manisa'nın yeni başkanı Ferdi Zeyrek, MHP'li önceki başkan Cengiz Ergün'ün 610 milyon TL'lik faturanın ödetilmesi için girişimde bulunduğunu açıkladı. (Politikyol)

Faturaların içeriklerinde "promosyon ürünleri, parke taşları gibi şeyler" olduğunu söyleyen Zeyrek, kendisinin neden acele edildiğini sorduğunu, faturalar doğruysa zaten kimseyi mağdur etmeyeceklerini söyledi.

Telaştaki rahatlık

Seçimi kaybeden iktidar partisi ile ortağına mensup eski başkanların, devir teslime beş kala yüzlerce milyonluk ödeme, ihale işlerini alel acele yapma girişimleri ne kadar çok şey anlatıyor!

Aralarında biri var ki özellikle dikkate değer: Rahatlık

Kaybeden başkanların ödeme ihale işlemlerinde gerekçe birden fazladır muhtemelen; yandaşa "diyet", şeffaflık dışı başka hesapların ödemesi..

Asıl dikkate değer olan, bu kadar "rahat" olabilmeleri…

Rahat derken, kafa açısından rahatlığı kastediyorum.

Evet "kalan" ödemeleri, ihaleleri devir teslime kadar yetiştirmeye telaşları apaçık ortada. Ama "Şu yaptığım devlet ciddiyeti, güvenilir bir kamu yönetimi açısından ne kadar doğru?" "Bir yaptırımla karşılaşır mıyım,?" "Kamu kaynakları açısından bir bir takip olur mu?" sorusunu hiç kendilerine sorma gereği duymuyorlar belli ki.

Gayet rahatlar.

Onların bu rahatlığı da bize çok şey anlatıyor. Özellikle de Sayıştay raporları açısından.

Rahatlığın sebepleri

Bilen biliyor, ben ve birçok meslektaşım yıllardır ama yıllardır Sayıştay raporu yazıyoruz. Kamu idareleri, genel müdürlükler, bakanlıklar, başkanlıklar, kamu bankaları ve yerel yönetimleri denetleyen Sayıştay'ın her sene yayımladığı (bazılarını yayımlamaz) raporları.

Hepsinin özü, kamu kaynaklarının nasıl harcandığına dayalı.

Bugüne kadar, yüzlerce milyarlık usulsüzlüğe konu yüzlerce rapor yazıldı.

İçlerindeki "bulgu" sayısı ise onbinlerle ifade edilebilir…

Anayasa'ya göre Sayıştay, denetimi TBMM adına yapar. Yani o biziz. Halk… İsteyen millet de diyebilir...

Bu raporlar TBMM'de görüşülür. İçlerinden bazılarında çok ciddi yolsuzluklar yer alır.

Ama ne olur biliyor musunuz?

Hiç. Evet koca bir hiç…

Kimseye bir şey olmaz. O kadar ki, Sayıştay denetçisinin, yasaya usule aykırı bulduğu bazı işlemler, ihale yöntemleri, ödemeler; bırakın yapmaktan kaçınılması ertesi yıllarda defalarca tekrarlanır bile…

Sayıştay denetçisi "biz bunu geçen sene yazdık ama aynı yanlışı tekrarlamışsınız" diye bir daha yazar. Değişen bir şey olmaz.

Orada da benzer rahatlık vardır. Çünkü yanlış mali işler yapan imza atan kamu görevlisi (çok sınırlı istisnalar dışında) yargılanmaz, hesap vermez.

Hesap vermedikleri gibi

Hatta hesap vermek bir yana, devlette ihale yapan, onay ve karar verici makamlarda olan bu kişiler, kendileri görevdeyken teklif veren ihale alan şirketlerde sonra yüksek maaşlarla CEO olarak, yönetici olarak istihdam edilirler.

İşte bugün gördüğümüz eski başkanların ödeme ihale telaşlarındaki rahatlığın "bilgi"si temelini işte bu geçmiş manzaralarda bulur.

Gelelim bugüne.

İBB Başkanı İmamoğlu, Tuzla eski belediye başkanının -denetim açısından elbette- kendisini rahat hissetmemesini istedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, halktv'de İsmail Küçükkaya'nın programında belediyelere iç denetim mekanizması kuracaklarını açıkladı. CHP'nin yönettiği belediyeler için kurulacak bu iç denetim kurulunda, Sayıştay'dan emekli olmuş ya da Sayıştay'dan el çektirilmiş denetçiler yer alacak.

Bunlar kamu kaynaklarının korunması açısından önemli adımlar.

Türkiye'de yıllardır Sayıştay denetimleri hakkıyla yapılsa ve çok önemli raporlar ortaya konulsa da kamu kaynaklarının korunmasının sağlanamadığı bir siyasal atmosferdeyiz.

Bu atmosfer vatandaşın yoksullaşmasına yol açtığı gibi, toplumun bazı katmanlarında yolsuzluklara yönelik duyarlılığı da köreltti.

Kamu kaynaklarının korunmasında, CHP'li yerel yönetimlerden başlayacak etkin bir denetim seferberliği, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelede yeni bir sayfa açabilir.

CHP'nin denetim sonuçlarını sık ve saydam bir şekilde kamuoyuna duyurmasıyla mümkün olabilecek bu uygulama, vatandaşta mutlaka karşılık bulacaktır.

                                                              /././

Van krizi AKP içindeki çatışmayı da açığa çıkardı; Erdoğan’ın Başdanışmanı’nın ‘iktidar içinde’ hedef aldığı kesim hangisi, partideki hukuk krizi nerelere uzanıyor?(Gökçer Tahincioğlu)

Van kriziyle birlikte, AKP’de yönetim kadrosundan temsilcileri de kapsayan bir şekilde ilk kez, yargının muhalefet aleyhine aldığı pozisyonu net biçimde eleştirdi.

Van İl Seçim Kurulu’nun, 31 Mart yerel seçimlerinde Van’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı iki kattan fazla oy alarak açık farkla kazanan DEM Parti adayı  Abdullah Zeydan yerine, tartışmalı bir hukuki süreci gerekçe göstererek mazbatayı AKP adayına vermesiyle başlayan olaylar, AKP’deki hukuk krizini ve iç tartışmaları da gün yüzüne çıkardı.  AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Yüksek Seçim Kurulu’nun, mazbatanın Zeydan’a verilmesi kararını memnuniyetle karşıladığını ve yaşananları “cinnet hali” olarak gördüğünü aktardığı X mesajını ilerleyen saatlerde silmek zorunda kalırken, çok sayıda AKP’linin Van’daki sürece ilişkin tepkili mesajları devam etti. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum, tepki mesajlarına, “İktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neoliberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin bu olayda aldıkları tutumlar kaydedildi" sözleriyle yanıt verdi.

İlk kez kamuoyu önünde yürüyen bu tartışmanın kökleri daha eskiye dayanıyor. AİHM ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına uyulmaması, kayyım kararları, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili olarak bir dönem sürdürülen, “görevden alınabilir” tartışması, çatışmanın derinleşmesine yol açan başlıklardan bazıları… Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun, tartışmalı kararlara imza atan Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi ile ilgili incelemesinin, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum’un, “Bunun nasıl olduğunun değerlendirileceği not edilmelidir” açıklamasından sonra gelmesi de dikkati çekti.

Görüş ayrılıkları görünür oldu

Van kriziyle birlikte, AKP’de yönetim kadrosundan temsilcileri de kapsayan bir şekilde ilk kez, yargının muhalefet aleyhine aldığı pozisyonu net biçimde eleştirdi. AKP’nin yükseliş yıllarında İstanbul İl Başkanlığı yapan, halen AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi olan Aziz Babuşcu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Zeydan'a mazbatasının verilmesi gerektiğini belirterek, "Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi yapılmış, Van halkı iradesini ortaya koymuştur. Kazanan adaya mazbatasının verilmemesi millî iradeye saygısızlıktır, kabul edilemez. Hukukî tartışmaların ötesinde; meselenin özü, siyasi olarak gösterilmesi gereken tavır budur" dedi.

“O koltuğa oturma”

Siyasi çalışmalarını AKP'de sürdüren eski Hakkari Milletvekili Abdulmuttalip Özbek, Van’da Zeydan’ın aldığı oyun yarısından daha az oy almasına karşın  İl Seçim Kurulu’nun mazbatayı verdiği AKP adayı Abdulahat Arvas'a "O koltuğa oturma" çağrısı yaparak, şu ifadeleri kullandı:

"Kardeşim Abdulahat Arvas milletin desteği olmadan yönetime gelmek vicdanı yaralar. Sayın Cumhurbaşkanımızın seçim gecesi konuşmasını hatırlamanı isterim: ‘Milletimizin kararına hürmetsizlik etmeyecek, milletin takdirini sorgulamaktan uzak duracağız.’ AKP olarak tüm çabalarımıza rağmen Vanlı vatandaşlarımız tercihini Abdullah Zeydan’dan yana kullanmıştır Bize düşen milletimizin seçimine saygı göstermek ve önümüzdeki seçimler için çalışmaktır Adını, aileni, tüm Vanlıları düşünerek bu karardan bir an önce vazgeçmeni dilerim."

“En çok AKP’ye zarar veriyor”

Eski Van Milletvekili ve eski bakan Hüseyin Çelik de, şu görüşleri dile getirdi:

Ben oldum olası kayyım politikalarına karşı oldum ve hâla da karşıyım. Van’da olup bitenler vahimdir.  DEM Parti’den Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen şahsın seçilme ehliyeti yoksa aday olmasına niçin müsaade ettiniz? Siyasetin asker ve yargı eliyle dizayn edilmesi, artık geri dönmemek üzere tarihe gömülmelidir. Bu olup bitenler en çok hükümete ve AK  Parti’ye zarar veriyor. Kayyım atamalarından sonra siyasi olarak hiçbir şey elde edilmediği, aksine daha önce alınan belediyelerin de kaybedildiği ortada iken hangi akılla bu iş sürdürülür? Van’da DEM’in 14 belediyenin hepsini alması tek başına ibret alınması gereken bir sonuçtur. Zaten ekonomik zorluklarla boğuşan Van’ı kaosa sürüklemenin bir anlamı var mı? Demokratik gösteri yapmak elbette herkesin hakkıdır. Ancak kamu malına zarar vermek, esnafa ve bütün vatandaşlara zarar verecek şiddet ve her türlü vandalizm kabul edilemez. Hemşehrilerimi ve yetkilileri sağduyulu davranmaya davet ediyorum.

TCK’nın mimarlarından Özgenç’ten ilginç çıkış

Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından olan ve bir dönem AKP içerisinde Erdoğan’a yakın çalışan ceza hukukçusu Prof. Dr. İzzet Özgenç de bu süreçte ilginç çıkışlar yaptı. Kararı eleştiren Özgenç, farklı tarihlerde şu mesajları paylaştı:

-Özellikle Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili açıklamalarımın hiçbiri, başkan olarak seçilen kişiyi savunma amacına yönelik değildir. Sorun, HUKUK alanında yapılan BİLİNÇLİ YANLIŞLARdır. Tecrübeyle sabit olan bir gerçek var: YANLIŞ HESAP, BAĞDAT’TAN GERİ DÖNÜYOR!

-Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.3.2024 tarihli kararı, hukuk hassasiyetiyle, vicdani kanaatin bir yansıması olarak verilmiş bir karar değildir. Bu karar, Beştepe’deki (Cumhurbaşkanlığı Danışmanı’nı kastediyor / T24) çakalın hüneridir. Bu hünerin tezahürü olarak, Yargıtay Başkanı seçimi de sürgit bir vaziyet almıştır.

-Dün akşam saat 21.39’da yayımladığım masajımdaki kişi bilgisi, Sayın Cumhurbaşkanı ile aramdadır. Bu mesajımı alıntılayan mesajlarda mezkûr kişi ile hiçbir tanışıklığım ve ilişkim bulunmamaktadır. Tepkim, Sayın Cumhurbaşkanı'nı zora sokan HUKUK alanındaki BİLİNÇLİ YANLIŞLARadır!

Yazıcı, yazdı ve sildi: Cinnet hali

AKP yönetimindeki etkili isimlerden, Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı da, 3 Nisan Çarşamba akşamı sosyal medya hesabından şaşırtan bir çıkış yaptı. Yazıcı, "Van ilimizdeki belediye başkanı seçimi ile ilgili 1 Nisan günü zuhur eden cinnet hali durumu, YSK verdiği isabetli kararla sonlandırdı. Yüksek Kurulu ve sayın üyeleri içtenlikle kutluyorum" dedi.

Yazıcı, bu paylaşımı daha sonra kaldırdı.

Başdanışman Uçum’dan karşılık: Tutumlar kaydedildi

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum ise, Yazıcı’nın paylaşımından kısa bir süre sonra sosyal medyadaki mesajında, bu tepkilere örtülü biçimde yanıt vererek, şu ifadeleri kullandı:

"Herkes kendi cephesinden Van sürecini değerlendiriyor, anlaşılabilir. Ancak batıcı ve neo-liberal iç kesimlerin hevesleri kursaklarında kalacak. Türkiye toplumu yerel seçimlerde iktidara bir istikamet çizdi, bunu Devlet çok iyi okudu. Bu seçim sonuçlarını Türkiye’yi batının egemen güçlerine teslim edilme koşullarını oluşturduğu şeklinde okuyanlara Milli Devlet iradesi haddini bildirir. Van süreci tamamen hukuki bir süreç olarak yaşandı. Ama bu hukuki süreci daha tamamlanmadan ‘ayaklanma’ çağrılarıyla istismar eden terör örgütünü ve legal görünümlü uzantılarını meşrulaştırmaya çalışanların Devlet de Toplum da farkında.

Muhalefetin tüm aktörlerinin ve daha çarpıcısı iktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neo liberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin Van olayında aldıkları tutumların kaydedildiğini de herkes fark eder.

Nihayetinde Van konusunda YSK kişinin itirazını kabul etmiş ve hukuki süreç, kişinin lehine sonuçlanmıştır. Ama buna rağmen bu süreç üzerinden halen daha ayaklanma stratejilerinin peşinden koşanların gerçek niyetlerinin demokrasi ve seçmen iradesiyle ilgili olmadığı, Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik saldırı planlarının bir parçası olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bu aldatmaya kananların, bu oyunu görmeyenlerin ve kendilerini demokrasi havarisi sayanların hali ise ibretliktir.

İşin hukukuna gelince Terör Örgütü propagandası suçundan Yargıtayca onanan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası nedeniyle yasaklı hakların iadesinin söz konusu olamayacağını ama bunun nasıl olduğunun da değerlendirileceği de not edilmelidir.

Son söz: İyi niyetli ve hakiki demokrat olan hiç kimse Türkiye’nin 2024 yerel seçimlerinin dünyaya demokrasi dersi verdiğini asla inkar edemez. Van seçiminde YSK kararı bu dersin etkili örneklerinden biridir."

Hukuk krizi

Bütün bu tartışmaların kökeni sert görüş ayrılıklarına dayanıyor. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmamasıyla ilk kez derinleşen tartışmalar, uzun süredir devam ediyor.

Uçum, AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığını, uygulanması zorunluluğunun bulunmadığını ilk  savunan isimlerden. Gelişen süreçte de Uçum’un dediği oldu ve AİHM kararları uygulanmadı.

Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararını uygulamayan Yargıtay’ın sert tutumunu da destekleyen Uçum ve Cumhurbaşkanlığı’ndaki bazı isimlerin ‘radikal’ bulunan görüşlerinin, AKP içinde rahatsızlık yarattığı sır değil.

AKP içinde AİHM kararlarına uyulmasını, kayyım uygulamasına son verilmesini, Atalay kararının uygulanmasını isteyen kesimler de bulunuyor ve zaman zaman parti içinde görüşlerini seslendiriyor. Ancak görüşleri karşılık bulmuyor. Uçum’un, “iktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neo liberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişler” ifadesiyle işaret ettiği grup da bu kesimler.

Bu görüş ayrılıklarının bir dönem “İmamoğlu görevden alınsın mı?” tartışmasından kayyım uygulamalarına kadar uzandığı da biliniyor. Ancak parti içindeki muhalif kesimin etkisiz kaldığı, dahası sert tepkiyle karşılaştığı da bir başka iddia… Bu tartışmaların kısa süre içerisinde bitmesi de mümkün görünmüyor.

Çatışmada son durak, mahkemeye HSK incelemesi

Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun, Zeydan’la ilgili “memnu hakların iadesi” kararı verip, seçimden iki gün önce bu kararı kaldıran Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi ile ilgili inceleme başlatmasının, Uçum’un açıklamasından sonra gelmesi de dikkati çekti. Uçum, “İşin hukukuna gelince Terör Örgütü propagandası suçundan Yargıtayca onanan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası nedeniyle yasaklı hakların iadesinin söz konusu olamayacağını ama bunun nasıl olduğunun da değerlendirileceği de not edilmelidir” ifadelerini kullanmıştı. HSK’nın özellikle ilk kararın nasıl verildiği, itiraz hakkının zamanında neden kullanılmadığı üzerinde de duracağı bildirildi.

                                                                 /././

Mersin'de, Emniyet'i soruşturan müfettişin bilgisayarındaki görüntü!(Tolga Şardan)

Mersin'de ilginç olaylar yaşanmış. Şimdi hepsi tek tek gün ışığına çıkıyor. Adli ve idari soruşturmalar devam ediyor. Polis başmüfettişinin yazacağı rapor önemli.

Ülkenin siyasi gündeminden ayrılıp, Büyüteç'in kendi gündemine geçiş yapıyorum tekrar.

Mersin'de geçen şubatta Emniyet'te ortaya çıkan skandal vardı hatırlarsanız. Skandalın ortaya çıkmasıyla beraber görevden alınan Mersin Emniyet Müdürü Mehmet Aslan'ın kardeşi Nezih Aslan'ın adının karıştığı...

Kaçak sigara üretiminde kullanılan ve içine tütün yerleştirilen filtreli kağıt rulosu olarak tanımlanan makaronun kaçakçılığını yapan şebekeyle bağlantısı bulunduğu iddiasıyla Nezih Aslan'ın gözaltına alınması sonrasında ağabeyi Mehmet Aslan da önce geçici olarak ardından da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle merkeze çekildi.

İş, bu kadarla kalmadı. Emniyet Genel Müdürlüğü, Mehmet Aslan hakkında gerek kardeşinin Mersin'deki kimi yasa dışı bağlantıları ve ticari faaliyetleri, gerekse kendisinin emniyet müdürü görevi çerçevesindeki iddiaları araştırmak üzere müfettiş görevlendirdi.

Polis başmüfettişi o tarihten itibaren çalışmalarına devam ediyor. İddialarla ilgili ifadeler alıyor. Bilgi ve belge, hatta görüntüleri topluyor.

Bu araştırma sırasında polis başmüfettişi, Aslan'la ilgili çok önemli ve kritik bir kamera görüntüsüne ulaştı.

T24'ten Asuman Aranca, skandalın patlamasıyla beraber Aslan'ın kardeşi Nezih Aslan'ın, Şubat 2022'de kentte bir Suriyeli'nin vurulmasında adı geçen ve aynı zamanda Emniyet'te sabıka kaydı bulunan Cengiz İ. adlı kişiyle Mersin'de bir kafedeki buluşmasının görüntülerine ulaşıp haberleştirdi.

Ancak bu görüntü henüz kamuoyuna yansımadı. Halen soruşturmayı yürüten müfettişin bilgisayarının belleğinde. Soruşturma dosyasına girmiş bir kamera kaydı.

Emniyet Müdürü'nün sır buluşması

Detaylarına geçeyim sizleri fazla bekletmeden.

Kardeşiyle ilgili iddialar sonrasında Mersin Emniyet Müdürü Mehmet Aslan, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın onayıyla 20 Şubat'ta görevden alındı. Hatta bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü özel bir açıklama bile yaptı.

Aslan, aynı gün saat 22.00 sularında makamını boşaltıp ayrıldı. Ancak kentten ayrılmadı.

Aldığım bilgiye göre, Aslan saat 22.30 sularında Mezitli'de bir buluşma gerçekleştirdi.

Buluşmanın gerçekleştirildiği yer, Pompei adıyla deniz kenarında faaliyet gösteren kafe. Burada Mersin Emniyet Müdürü için makama tahsisli bir küçük bölüm var.

Müfettişin elde ettiği kamera görüntüsüne göre, Mersin'de kimi suçlara karıştığı gerekçesiyle hakkında Emniyet'te kayıt bulunan ve kentin yeraltı dünyasının içinde bulunduğu ifade edilen S.Ö., buraya gelerek giriş yaptı.

Şu ilave bilgiyi vereyim; S.Ö., beraberinde bir kişi ile birlikte Pompei'nin başka bir bölümünde otururken, iddiaya göre Aslan'ın koruması yanına gelerek Aslan'ın birazdan tesise geleceğini uyarması sonrasında özel bölüme geçti.

S.Ö. ve yanındaki kişi özel bölüme geçtikten 5-6 dakika sonra Aslan, aynı yere gelerek S.Ö'.nün yanına geçti ve bir süre görüştü. Aslan'ın buluşma için görevden alınmasına rağmen makam aracıyla geldiğini de ekleyim.

Görevlendirilen müfettişin daha önceki kamera kaydıyla birlikte söz konusu yeni kaydı da incelemeye aldığını belirteyim.

Burada, "suçla mücadele etmesi gereken bir polis müdürünün, hangi gerekçeyle böyle bir kişiyle buluştuğu" sorusunun yanıtı önem taşıyor.

Aynı kişinin yani S.Ö.'nün sadece Aslan değil, kentte görev yapan üst düzey polis müdürleriyle de yakınlığının bulunduğunu ilave edeyim.

Ankara – Mersin – Ankara hattında yaşananlar

Mersin'de Mehmet Aslan ve kardeşi Nezih Aslan'la ilgili yaşananlar bununla sınırlı değil.

İddiaya göre, polisin savcılık talimatıyla Nezih Aslan'ın ortağı olduğu iddia edilen kaçak makaron deposuna baskın yaptığı 17 Şubat günü Nezih Aslan, Ankara'dan kente gelerek bir otelde konakladı.

Bu konaklama sırasında ağabeyi Mehmet Aslan'ın özel kaleminde görevli Komiser A.A., otele gelerek Aslan'la görüştü. Sonrasında Aslan, 18 Şubat günü tekrar Ankara'ya döndü. Muhtemel ki, yaşananlarla ilgili bizzat bilgi almak istedi ya da aldı.

Zaten 19 Şubat günü savcılık talimatıyla Ankara'da gözaltına alındı ve Mersin'e getirildi. Mahkeme çıkarılan zanlılardan beşi mahkeme tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Bu konuda yeni bir bilgi daha vereyim; tutuklananlar arasında Nezih Aslan da var. Daha önce serbest kaldığı bilgisi vardı ancak İslahiye Cezaevi'nde halen.

Ayrıca, Nezih Aslan, sadece Mersin'de görülmüş değil. Ağabeyi Mehmet Aslan'ın Erzurum'daki görevi sırasında da kente giderek kendisini medikalci olarak tanıtarak faaliyette bulunduğu yönünde bilgiler mevcut. Nezih Aslan'ın, evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından Emniyet'te dört ayrı kaydının bulunduğunu belirteyim.

Yeniden açılan dosya ve kaybolan fotoğraflar

Aslan'ın görevden alınmasından bugüne kadar başka gelişmeler de var elbette.

Şöyle ki; Nezih Aslan'la görüntüleri ortaya çıkan Cengiz İ., şu günlerde başka bir suçtan cezaevinde. Ayrıca, Cengiz İ.'nin adının geçtiği ve 21 Şubat 2022'de Mezitli'de 300 bin dolar alacak için Suriyeli bir kişinin vurulması dosyası yeniden açıldı.

Soruşturma savcılığı bu dosya ile ilgili daha önce takipsizlik kararı vermişti. Fakat son gelişmeler ışığında dosya yeniden açıldı.

Ancak küçük bir ayrıntı var bu noktada. Dosyada yer alması gereken Nezih Aslan ile Cengiz İ.'nin Mersin'deki kafedeki görüşmesine ait fotoğrafların kaybolduğu ortaya çıktı.

Bu dosyayla ilgili "delillerin kaybedilmesi" iddiasıyla ikinci soruşturmanın başlatıldığını altını çizeyim.

Toparlarsam; Mersin'de ilginç olaylar yaşanmış. Şimdi hepsi tek tek gün ışığına çıkıyor. Adli ve idari soruşturmalar devam ediyor. Polis başmüfettişinin yazacağı rapor önemli. Mehmet Aslan'la ilgili idari bir rapor olmasına karşın adli suç tespit edilmesi halinde savcılığa gönderilecek.

Eskilerin deyimiyle bu hamur daha çok su çekecek.

                                                                /././

Görevden alınan emniyet müdürünün kardeşi hakkında skandal iddialar: “Emniyetin aracıyla uyuşturucu taşıdılar” (Asuman ARANCA)

Mersin Başsavcılığı, kardeşi makaron kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla gözaltına alınınca görevden alınan Mersin Emniyet Müdürü Mehmet Aslan ve yakın ekibiyle ilgili soruşturma kapsamında iş insanı Aziz Savaş’ın ek ifadesini aldı. Savaş ifadesinde, “Aslan’ın kardeşi Nezir Aslan’ın Suriyeli uyuşturucu kaçakçıları tarafından konteynerler ile Mersin Limanına getirilen kokaini emniyete ait sivil araçlarla içeriye soktuğunu” öne sürerek, Nezir Aslan’ın beraberindeki istihbaratçı polislerle limana giriş çıkışlarını gösteren kamera kayıtlarını dosyaya sunacağını söyledi.

“Tutanaklar değiştirildi” iddiası

Mersin Emniyet Müdürü Mehmet Aslan, kardeşi Nezir Aslan’ın, 18 Şubat Pazar günü Mersin’de bir depoya gerçekleştirilen baskında ele geçirilen 10 milyon adet kaçak makaronun sahibi olduğu iddiasıyla yakalanmasının ardından jet hızıyla görevden alınmıştı. Bu gelişmelerin sonrasında iş insanı Aziz Savaş da 21 Şubat 2022’de Suriyeli iş insanı Y.D.’nin silahla yaralanmasının azmettiricisi olduğu iddia edilen Cengiz İri isimli kişinin, olaydan sonra Nezir Aslan ile oturduğunu gösteren kamera kayıtlarını savcılığa sunmuştu. Suç duyurusunda bulunan Savaş’ın dilekçesinde, yaralama olayı kapsamında alınan ifadesinde Cengiz İri’nin, müdür Mehmet Aslan’ın kardeşi Nezir Aslan’ın isminden bahsettiğini, bunun üzerine ifade tutanaklarının değiştirildiğini öne sürmüştü.

Dosya yeniden açıldı

Edinilen bilgiye göre Mersin Başsavcılığı, bu beyanlar üzerine takipsizlik kararı verilen ve Cengiz İri’nin azmettirici olduğu öne sürülen Suriyeli iş adamı Y.D.’nin yaralanmasına ilişkin dosyayı bir kez daha açtı. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan İri tutuklanırken, Başsavcılık Aziz Savaş’ın ifadesine başvurdu. İfadesinde, daha önce verdiği dilekçesindeki beyanları tekrar eden Savaş, tutanakların değiştirilmesine ilişkin olarak, ilk ifadeyi alan ve sonrasında başka ile tayin edilen komiserin tanık olarak dinlenmesini istedi.

“Emniyetin aracıyla kokain taşıdılar”

Savaş ifadesinin devamında, Emniyet Müdürü Mehmet Aslan’ın kardeşi Nezir Aslan ile ilgili skandal iddialarda bulundu. “Mersin’deki çevresinden Nezir Aslan’ın emniyete ait araçlar ve beraberindeki istihbaratçı polislerle sık sık limana giriş çıkış yaptığını duyduğunu” aktaran Savaş, buna ilişkin görüntüleri dosyaya sunacağını kaydetti. “Aslan’ın limana giriş çıkış sebebine” ilişkin bilgi vermek istediğini söyleyen Savaş, şunları anlattı: “Nezir Aslan'ın gayrimeşru iş yapan Suriyeli iş adamlarıyla aralarında çok yakın ilişkiler bulunmaktadır. Aslan, emniyete ait sivil araçlarla ve isimlerini bilmediğim istihbarat şube polisleriyle birlikte limana girerek, bu Suriyeli iş adamlarına ait limana gelen kaçak eşya, sigara, saat vb ürünler ile konteynerler içerisinde gelen kokain nevi uyuşturucu maddenin limandan, bu geldikleri sivil emniyet aracıyla çıkarttıklarını biliyorum. Buna ilişkin tam tarih veremem ancak 2023 yılı içerisinde olduğunu biliyorum. Bu olay bir kez yaşanmamış. Nezir Aslan’ın emniyetçilerle birlikte defalarca limana giriş yaptıklarını ve amaçlarının bu olduğunu biliyorum. Ancak bu eşyaların limandan çıkarıldıktan sonra nereye götürüldüğünü bilmiyorum.”

“Gözdağı telefonu”

Bu iddiaları duyduktan sonra Nezir Aslan ile ilgili araştırma yapmaya başladığını kaydeden Savaş, bir süre sonra kendisini daha önceden tanımadığı dönemin Mersin Asayiş Müdürü Ali Kaplan’ın aradığını iddia ederek, “Ali Kaplan bana telefonda ‘Aziz bey sizi tanımak istiyoruz, ne iş yapıyorsunuz nerede oturuyorsunuz nerelisiniz?’ diye sordu. Ben de kendisine kibarca ‘uyuşturucu baronuyum Ankara'nın en büyük tokatçısıyım’ diye cevap verdim, pat diye telefonu yüzümü kapattı. Böyle cevap verdim çünkü bu telefon bana karşı Nezir Aslan’ı araştırmam sebebiyle yapılmış bir göz dağıydı. Normalde bir Emniyet Müdürü bir vatandaşı gecenin bir yarısı arayıp bu şekilde bir konuşma yapmaz. Görüşeceği bir şey olursa da makamına çağırır” dedi.

“Telefonlarımı dinlemişler”

Savaş daha sonra bu durumu dönemin Mersin Valisi'ne aktardığını, dönüt olarak da konuyla ilgileneceği, gereğinin yapılacağı cevabını aldığını kaydederek, “Ali Kaplan benim Nezir Aslan’ı araştırdığım bilgisini Mehmet Aslan'a veriyor. Mehmet Aslan'ın talimatıyla da bana bu (gözdağı) telefonu açılıyor. Sonradan duyduğum kadarıyla istihbari olarak telefon kayıtlarım, internet ve whatsapp bağlantılarım, log kayıtlarım gibi kişisel bilgilerim alınmış, benim ve eşimin telefonları dinlenmiş, kaldığım otel kayıtlarına bakılıp peşime ekip takılmış. Bu hususların da araştırılmasını istiyorum. Konuyla alakalı Mehmet Aslan, Ali Kaplan, dönemin İstihbarat müdürü ve varsa diğer sorumlulardan şikayetçiyim. İfademde geçen hususların araştırılmasını istiyorum. Bu konuda gerek tanık ismi gerekse de kamera kayıtlarını sunacağım” dedi.

                                                        /././

Aziz Nesin'i sinemaya aktarmanın belki en usta işi örneği (Atilla Dorsay)

Mucize Aynalar

Yönetim ve senaryo: Tolga Örnek-Görüntü: Olcay Oğuz-Müzik: Tamer Çıray-Oyuncular: Cengiz Bozkurt, Şebnem Bozoklu, Galip Erdal, İdil Fırat, İstar Göksever, Boran Kuzum, Zerrin Sümer -Türk filmi, 2024

Hikâyelerin tümü usta biçimde yoğrulmuş; alabildiğine serbestçe, özgür ve özgün biçimde perdedeki yerini almış: Nesin'e çok yakışan bir mizahın yer yer absürt biçime dönüşmesiyle...

İşte kendine özgü bir Türk filmi. Hatta en kendine özgü filmlerimizden biri denebilir: özellikle komedi -ya da, belki daha doğrusu, absürd komedi- denen alanda... Öyle olması da doğal; çünkü sonuç olarak bu film sadece bizim için değil; dünya çapında bir komedi dehası olan bir isimden uyarlanmış: Aziz Nesin!...

Demek ki iddialı bir filmle karşı karşıyayız. Nesin'in tam altı hikâyesini birleştiren... Ve film siyah-beyaz olarak başlayınca, şu tavsiyede bulunan: "Mucize anıların karşısına geçin. Ve hayal edin!"

Sonra kendi halindeki elektrik ustası Şahap'ı tanırız. Büyük oyuncu Cengiz Bozkurt'un kişiliğinde... Yeğeni on yıldır Almanya'da yaşamaktadır. Ve üç kişiyle yakın dost olmuştur. Alamancı olmanın moda olduğu o yıllarda... Birden renkliye geçen filmde, bize bir Mucizeler Atölyesi de sunulur. İçinde bol bol Aziz Nesin resmi, portresi vs. içeren... Bu arada Şahap'ın vergi borçları birikmiştir. Ödeyemez ve atölyesi mühürlenir. Karısı Emel ve kardeşi Ali de duruma çok üzülürler.

Bu arada Aziz Nesin esprileri işlemeye başlar. Harika görüntüleriyle, özellikle gece çekilmiş eski sokaklarıyla baş döndüren bir İstanbul'da... Bir kadın öldürülür ve ölüsü adli tıp arabasıyla nakledilir. Ama cesedi arabanın bir türlü kapanmayan kapısından kayarak düşer!... Ve sokaklar boyunca kayıp gider. Polis gelip geçeni sorgulamaya başlar: "Buradan geçen bir ceset gördünüz mü?" diyerek!... Ve biri şöyle bir yargıda bulunur: "Bir kadını öldürebilirsiniz; ama sakın cesedini kaybetmeyin!" Ve sokaklarda cesedin peşinde bir kovalamaca başlar.

Bu arada Kerem adlı bir yakışıklı tanırız. Eşi Yasemin'le kavgalıdır. Merakıysa bir senaryo yazmaktır. Tanık olduğu bu "Bir Ölü Aranıyor" olayı ana esin vermiştir. O sırada Şahap'ın Alamancı dostları da, yanlarına aldıkları gerçek Alman'larla birlikte İstanbul'a gelirler. Hepsi birden Almanca konuştuklarından, filmin o bölümlerinde Türkçe altyazılar okunur!... Ve Şahap ve ailesi onlara o tipik Türk misafirperverliğini göstermeye koyulur. Verilen ziyafette Şahap'ın eşi ve annesinden öylesine bir ikram görürler ki... Tam 23 çeşit yemek gelir; zavallı Almanların boğazına tıkılır. Bu 'döve döve zorla yedirme' birinin ölümüne bile yol açar. Umulan ortaklık başlamadan bitmiştir.

Sonrasında Kerem'in bunlardan esinlenerek yazdığı senaryo büyük ilgi görür. Herkes "Ah, zo!" diye karşılar!... Ama yapımcılar bunu her açıdan ters-yüz etmeye kalkışınca, işler değişir. Olaya bir James Bond gibi yaklaşmak, Hadise'ye rol vermek, Alman kızla Türk sevgilinin romantik macerasına dönüştürmek. Ve kendi ifadeleriyle "evrensel gereklilikler eklemek" derken... Kentte aynalar birer ikişer tepemize düşmeye başlar!...

Bu arada Şahap birikmiş vergi borcunu ödeyip mali durumunu düzeltme çabasına düşer. Ama öylesine sert haşin, hatta zalim bir bürokrasiyle karşılaşır ki... Bu ülkede artık hiçbir hak ve hukuk kalmamış, yasalar uygulanamaz olmuştur. Ve film böylesine bir olaya getirilen bu çok ciddi yaklaşımla sonlara yaklaşır.

Film sonuç olarak tam beklenen yapıda değil. Ben kendi adıma o Aziz Nesin öykülerinin apayrı biçimde anlatılmasını bekliyordum. Oysa öyle olmamış. Bu ne tek bir hikâye; ne de biri bitip öbürü başlayan bir yapıda... Buna karşılık, hikâyelerin tümü usta biçimde yoğrulmuş; alabildiğine serbestçe, özgür ve özgün biçimde perdedeki yerini almış: Nesin'e çok yakışan bir mizahın yer yer absürt biçime dönüşmesiyle... Tüm o 'dolaşan ceset' ya da bitmeyen yemek bölümlerinin gösterdiği gibi... Sondaki bürokrasi eleştirisiyse kimi dostlara abartmalı gözüktü; ama bence gerekli ve de çok önemli bir bölümdü bu...

Tüm bunlarda en büyük başarının yazar-yönetmen Tolga Örnek'e ait olduğu kuşkusuz... 1972 doğumlu sanatçımız 1998'den itibaren kimileri belgesel olan bir avuç film imzalamıştı. Atatürk, Hititler, Gelibolu, Devrim Arabaları, Kaybedenler Kulübü, Labirent, Senin Hikayen, Sen Benim Her şeyimsin... Bence en önemlileri 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma aldığım Devrim Arabaları ve Kaybedenler Kulübü idi. 8 yıl sonra gelen bu filmi de bence çok hoş. Olcay Oğuz'un görüntüleri, Tamer Çıray'ın müziği, Cengiz Bozkurt'un yanı sıra Şebnem Bozoklu, Galip Erdal, İdil Fırat ve Zerrin Sümer'in oyunları da anmaya değer...

(T24)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder