22 Mayıs 2024 Çarşamba

T24 KÖŞEBAŞI (22 Mayıs 2024)

 

Öldürülen Diyarbakırlı Ramazan Hoca'nın dosyasına ilişkin yanıt bekleyen sorular (Candan Yıldız)

24 yaşındaki cinayet sanığı Erkan Baykut, tuşlu telefon kullanıyormuş

Ramazan Pişkin

Gazetecilerin başına musallat edilmek istenen "etki ajanlığı" düzenlemesi, belirli haberlerin kriminalize edilmesinin önünü daha da açacak… Habercilik yapmak zaten zordu daha da zorlaşacak.

"Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçunu düzenleyen Dezenformasyon (Sansür) Yasası yetmemiş olacak ki, "devletin iç veya dış siyasal yararları aleyhine" addedilecek araştırmalar, raporlar, haberler de cezaya muhatap olacak.

DEVA Partili hukukçu Mustafa Yeneroğlu da düzenlemenin yasalaşması durumunda "Gazeteciler, sivil toplum temsilcileri, insan hakları aktivistleri ve araştırmacılar kolaylıkla etki ajanı olarak cezaevine gönderilebilecektir" uyarısında bulundu.

Örneğin siyasi cinayet dava haberlerinde imzası olan gazeteciler "devletin iç siyasal yararları" gerekçesiyle hapishanelere gönderilecek mi? Yargının halini düşündüğümüzde, mümkün… Çünkü sorular sorduğunuz, derinleştirmeye çalıştığınız bir haber, birilerini rahatsız ederse o haberiniz "devletin iç siyasal yararı" gerekçesiyle radara takılabilir. Düzenleme 9. Yargı Paketi'nden çıkarılacak mı göreceğiz ama güç odaklarının rahatsız edecek haberleri yapmaya devam…

Diyarbakırlı Ramazan Hoca (Ramazan Pişkin), İstanbul-Fatih'te namaz başında kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Haberle ilgili araştırma yapan gazetecilerden biri olarak olayı takibe devam ettim. Cinayetle ilgili hazırlanan iddianame kabul edildi. 31 Ocak'ta işlenen cinayetin zanlısı 24 yaşındaki Erkan Baykut tutuklu. Cinayetle ilgili hazırlanan ve mahkemece kabul edilen iddianamede Erkan Baykut "kasten adam öldürmek"le suçlanıyor.

Diyarbakırlı Ramazan Hoca ömrünün büyük kısmını Diyarbakır'ın tarihi Ulu Camii önünde tespih satarak geçirdi. Mütevazı bir hayatı vardı. 8 aydır İstanbul Fatih'te "Diyarbakırlı Ramazan Hoca'nın Yeri" isimli bir çay ocağı işletiyordu. Namazda rüku halindeyken dört kez bıçaklanarak öldürüldü. İddianame basit bir cinayet dosyası çerçevesinde…

Konuştuğum Pişkin ailesinin avukatı Akif Eringin de iddianameyi eksik ve yetersiz buldu. Çünkü sanık Erkan Baykut'un "Bana uyuşturucu verdiler, kötülük ettiler" dediği Saboor Muradı isimli kişiyi Diyarbakırlı Ramazan Hoca'ya benzetmesini "Hayatın olağan akışına ters" olarak yorumladı. Avukat Eringin "Sanık Baykut, iddialarının altını somut olarak dolduramuyor. Somut veri sunamıyor. Cinayetin planlı olduğu açık. Zira Erkan Baykut, bugün hiç kimsenin kullanmadığı Nokia 3310 model telefonla yakalandı. Akıllı telefon olmadığı için telefon incelenmesinde bir delile ulaşılamadı. Bildiğiniz tuşlu telefon… Ramazan Hoca tarikatlara, şeyhlere karşı olan bir insandı. Youtube yayınlarında bunları söylerdi. Ramazan Hoca'yı hedef gösteren kişilerden biri Hüseyin Çevik'ti. Bu kişi soruşturulmamış. Olayla ilgili bağlantısı var mı bilinmez ama Çevik'in 'kin ve nefret suçu' işlediği açık."

Cübbeli Ahmet'e yakın olduğu bilinen Hüseyin Çevik, halk arasında "Filozof Ramazan" lakabıyla tanınan Ramazan Pişkin hakkında Yer6 isimli Youtube kanalında şöyle demişti:

"Sahtekârdır, 'oy kullanmak ehven-i şerdir, benim için bitmiştir' diyor. Namazlılar, abdestliler oy kullanmazsa kim oy kullanacak. Dinsizler, donsuzlur, ateistler oy kullanacak. Allah düşmanları başa gelecek. 20 sene önce (AKP iktidarı öncesi) sarıklı, cübbeli insanlar, Kuran kursları basıldı. Oy kullanmazsak Allah muhafaza bunlar başa gelir. Bu adam sapıktır. İtikadı bozuktur. Bu adamın dinle alakası yok."

Ramazan Hoca'nın kardeşi Mehmet Pişkin'le de konuştum. Sinan Ateş cinayetinde ifadesine yer verilmeyen Cahit Özdemir gibi Mehmet Pişkin de iddianamede kendisinin ifadesine yer verilmediğine dikkat çekti. Pişkin şöyle konuştu:

"Ben sadece Erkan Baykut'tan şikayetçi olmadım. İfademde kardeşimin kimseyle husumeti olmadığını söyledim. Sadece öldüren kişiden değil azmettirenlerden de şikayetçi olduğumu belirttim. Ortada planlı bir cinayet var. Abim namazda alnı secdedeyken 3 ya da 4 dakika dururdu. O esnada bıçaklanmış. Bunu bilen biri ya da birileri vardı ki en savunmasız olduğu anda bıçaklandı kardeşim ve rambo bıçağı kullanılmış. Belli ki tetikçi ceza indirimi almak için öyle bir ifade vermiş." 

Sanık Erkan Baykut'un ifadesinde kendisine kötülük yaptığını iddia ettiği ve Ramazan Hoca'ya benzettiğini söylediği Abdul Saboor Muradı 1988 doğumlu. Afganistan'dan Türkiye'ye gelmiş. İkamet adresi Zeytinburnu… 1975 doğumlu Ramazan Hoca'dan 13 yaş küçük. 13 yıllık yaş farkına rağmen sanık Baykut'un Abdul Saboor Muradı'yı Ramazan Hoca'ya benzetmesi bir garip…

Avukat Eringin bu kişinin açık cezaevinde olduğunu öğrendiklerini söyledi. Onun da ifadesine başvurulmamış. Sanık Baykut'un ifadesi de çelişkili. Ramazan Hoca'yı hem tanıdığını hem tanımadığı söylüyor. Sinan Ateş cinayetiyle ilgili tartışmaların odağında olan MHP lideri Devlet Bahçeli o dönem ne demişti hatırlayalım…

"İstanbul Fatih Camii imamıza yönelik bıçaklı saldırı, Kelime-i Tevhit sancağı taşıyan bir vatandaşımızın darp edilmesi, Santa Maria Kilisesi'nde işlenen cinayet, Diyarbakırlı Ramazan Pişkin'e yapılan suikast Türkiye aleyhine kurgulanan ve birbiriyle bağlantılı olaylardan bir kısmıdır."

Cezaevinde olduğu söylenen Abdul Saboor Muradı'nın ifadesi alınacak mı? Akıllı telefon kullanmayan sanık Erkan Baykut'un kimlerle iletişim kurduğu geriye dönük incelenecek mi? Diyarbakırlı Ramazan Hoca'nın öldürülmesiyle ilgili şüpheler giderilecek mi, sorular yanıt bulacak mı yoksa basit bir cinayet davası olarak görülüp dosya kapanacak mı? Diyarbakırlı Ramazan Hoca'yı hedef gösterenler hakkında inceleme başlatılacak mı? Göreceğiz…

                                                           /././

İhale sisteminde zihniyet değişmedikçe...(Çiğdem Toker)

Sayıştay raporlarının, muhtelif "iç" baskılarla, yıldan yıla bülten gibi inceldiği, kamu ihale kurumunun bağımsız olmadığı bir ülkede yolsuzlukların azaltılması ancak temenni düzeyinde kalır. Yolsuzlukların temenni düzeyinde kalmamasını yolu ise tam rekabete dayalı kamu ihaleleri kadar; ülkeyi yönetenlerin net, saydam, bağlayıcı ve sürekli denetim, gözetim öngören, bunu da lafta bırakmayan kararlı ve uzun soluklu talimatlar vermesinden geçiyor

Türkiye, kara para ile mücadele konusundaki uluslararası ligde hâlâ "gri liste"de. Ancak OECD nezdindeki Mali Eylem Görev Gücü'nün yaz aylarında alacağı karar ile Türkiye'yi bu listeden çıkaracağı beklentisi hakim. Bu beklentiyi şekillendiren temel olgu ise kalan tek taahhüt olan kripto varlıklara ilişkin yasal düzenlemenin TBMM'ye sunulmuş olması.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in bizzat takip ettiği bu teklifin, TBMM tatile girmeden önce yasalaşması bekleniyor.

Dijital ağlar üzerinden dağıtımı yapılan, değer veya hak ifade eden gayri maddi varlıklar olarak tanımlanan kripto varlıklar konusunda Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) geniş olarak yetkilendirilecek. Kripto varlık hizmet sağlayıcılarının kurulması, faaliyeti SPK iznine tabi olacak. Teknolojik altyapıları ve bilgi sistemlerinin de TÜBİTAK kriterlerine uygun olması gerekecek.

Kamu ihale "reform"u

Türkiye'nin gri listeden çıkmasını sağlayacağı belirtilen söz konusu düzenlemenin ardından, piyasada genel olarak "yapısal reform" diye anılsa da yine küresel sermaye ve uluslararası kuruluşların beklentileriyle uyumlu diğer yasal düzenlemeler sırada olacak.

Kamu ihale "reform"u bunlardan biri. Nitekim Şimşek kısa bir süre önce "Önümüzdeki dönemde kamu ihale reformu, KİT'lerde yönetişim reformu, vergide adalet ve etkinlik, kayıt dışılıkla mücadele gibi alanlarda çalışmalarımızı tamamlayacağız" diyerek ihale mevzuatındaki değişikliğin haberini vermişti. Ancak tabii ki yolsuzluk, usulsüzlük, kamu kaynaklarında kötüye kullanım, nepotizm gibi kavramları hiç kullanmadan. Oysa bu "reform"a duyulan ihtiyaç, yolsuzlukların artmasından başka bir şey değil. Ama böyle bir üslubun kullanılması, tahmin edilebilir riskler içereceği için tercih edilmez.

Üç yıl önce başlamıştı

Aslında kamu ihale kanununda kapsamlı değişiklik çalışması bundan üç yıl önce başlatıldı ancak sonuç çıkmadı. Doğrusu iktidar yanlısı müteahhitlik şirketlerin, eş dost akraba firmalarının kayırılmasının olağanlaştığı, hayret etme duygusunun kaybedildiği bir ortamda ihale sistemine, yolsuzluk karşıtı bir hukuksal ayar vermek çok da kolay olmazdı.

Ne değişecek?

Mevcut durumda ise tıpkı yeni açıklanan tasarruf paketinde olduğu gibi, mevcut durumu düzeltecek hangi koşulların, neyin değiştiği ya da değişeceği soruları yine önem kazanacak.

Türkiye'nin Uluslararası Şeffaflık Örgütü endeksinde de sürekli alt sıralarda olmasına, her yıl gerilemesine yol açan yolsuzluk algısının önemli bir bölümü, kamu ihalelerinin seyrinden kaynaklanıyor. Kamu alımlarının büyük kısmının 21/b maddesi olarak yerleşen davetli ve ilansız ihalelerden oluşması, önemli kısmını istisna maddeleri ile enflasyon oranında tutarı her sene güncellenen doğrudan temin usulüyle yapılması yolsuzluk algısının nedenlerini oluşturuyor.

Bu konu Avrupa Komisyonu'nca hazırlanan ilerleme raporlarında sıklıkla dile getirildi. Öte yandan, konusu yolsuzluk olan yargı kararlarında hükmedilen mahkûmiyet kararlarının sayısal olarak düştüğü, cezaların caydırıcı olmadığı eleştirileri de yine İlerleme Raporu kayıtlarına girmiş durumda. Ancak birden fazla raporda dile getirilmesine karşın, yolsuzlukla ilgili yargılamalarda verilen kararların caydırıcılığı konusunda adım atılmadı.

Kamu İhale Kanunu 2002 yılında çıktığında, dönemin AB müktesabatı ile uyumluydu. İstisna ve muafiyetlerin yasayı delik deşik ettiği günümüzde, ihale mevzuatı, mevcut AB müktesebatı ile uyumlu olmaktan çıkalı çok oluyor.

Ancak sorun şu ki, yepyeni ve AB müktesebatı ile en uyumlu yasa, yarın çıkarılıp yürürlüğe girse bile mevcut kadrolarla, daha önemlisi "zihniyet" ile yolsuzlukların nasıl önleneceği büyük bir soru işareti olarak duruyor. Öte yandan yenilenmiş bir kamu ihale mevzuatının, ancak etkin Sayıştay denetimleriyle anlam kazanacağını da vurgulamak gerekiyor. Sayıştay raporlarının, muhtelif "iç" baskılarla, yıldan yıla bülten gibi inceldiği, kamu ihale kurumunun bağımsız olmadığı bir ülkede yolsuzlukların azaltılması ancak temenni düzeyinde kalır. Yolsuzlukların temenni düzeyinde kalmamasını yolu ise tam rekabete dayalı kamu ihaleleri kadar; ülkeyi yönetenlerin net, saydam, bağlayıcı ve sürekli denetim, gözetim öngören, bunu da lafta bırakmayan kararlı ve uzun soluklu talimatlar vermesinden geçiyor.

Sizce mümkün mü?

                                                      /././

Mahsa'nın annesi: "Sessiz Izdırabımız..." (Yalçın Doğan)

Geçen yıl Mahsa Amini ile İran'daki Kadın, Yaşam ve Özgürlük Hareketi'ne veriliyor. Mahse'nin ailesi ödül töreni için Strazburg'a davet ediliyor. İran Rejimi ailenin gitmesine izin vermiyor

Eski Türkçede "kayıp, hüsran" anlamında.

Oğuzca "ölüm, helak" anlamında.

Kıpçakça "eza, üzüntü" anlamında.

Türkçesi ile ünlü Kaşgarlı Mahmut bilimsel nitelikli, aynı zamanda Arap tüccarların Orta Asya'ya gittiklerinde, pratikte kullanmaları için bir kitap yazıyor, Divan-i Lugat - it Türk, 1073'te.

İki gündür tartışılan "yas"...

Yas anlamına ilişkin en eski kaynak, Kaşgarlı Mahmut'un kitabı. Eski Türkçe, Oğuzca ve Kıpçakça kökeniyle birlikte.

Günlük dilde ise yas, değer verilen kişiye ölümünün ardından gösterilen saygının ifadesi.

Reisi için yas

İran Cumhurbaşkanı Reisi helikopter kazasında ölüyor. Türkiye bir günlük yas ilan ediyor. "Yas" sözcüğünün Kaşgarlı Mahmut'tan günümüze kadar kullanılan anlamları çerçevesinde:"Reisi Türkiye için üzüntü mü, kayıp mı?.. Değer verilen biri mi?.."

Türkiye'nin Reisi'nin ölümü üzerine yas ilan etmesi, resmi ilişkilerini dikkate almasının sonucu olabilir.

Ancak, bizlerin yurttaşlar olarak o yasa katılmamız değil!..

Kaldı ki...

İran hiç katılmadı

İran Türkiye için hiç yas ilan etmiş mi?..

Cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel hayatlarını kaybettiğinde...

Yüzlerce insanın hayattan koptuğu...

Soma faciasında...

Ankara Garı saldırısında...

Beşiktaş, Reyhanlı, Kuru Çeşme, Sultanahmet, Atatürk Havaalanı saldırılarında...

Binlerce insanın aramızdan ayrıldığı...

6 Şubat depreminde...

İran bize saygı gösterip yas ilan ediyor mu?..

Hayır!..

O zaman bizdeki yas ilanı ne oluyor?..

Şeklen yas

Adettendir, yas tutarken eğlencelere son veriliyor siyah giyiniliyor, gülerek konuşulmuyor.

Radyo ve televizyon açılmıyor.

Dün bakıyorum...

Bayraklar ister istemez yarıya iniyor.

Buna karşılık...

Birkaç üniversitede konser iptali dışında, onlar resmen uymak zorunda...

Günlük hayat televizyonuyla, radyosuyla, müziğiyle normal devam ediyor.

Sokaktaki insanda yas karşılık bulmuyor.

Kaldı ki, Reisi'nin savcı iken, kalem kırdığı idam kararları, sonradan sorumlu tutulduğu insan hakları ihlalleri belli bir kitle açısından sır değil.

Talihsiz raporlar

Reisi'nin hem kendi ülkesinde, hem dünyadaki "şöhreti" (!) epey olumsuz.

Kendi ülkesinde koyu muhafazakâr, şeriatı temsil eden İslam Devrimi Güçleri Halk Cephesi üyelerinden biri. Halkın yarısından daha azının oylarıyla seçiliyor.

Sertlik yanlısı, dünyadaki insan hakları örgütlerinin raporlarında talihsiz nitelemelerle anılıyor.

"Saçları göründü" cinayeti

16 Eylül 2022 İran'da kadınların normal yaşama geçmelerini engelleyen kara günlerden biri.

Kadınlar için nedir normal yaşam?..

"İsteyen kadın başını açmaz, isteyen açar!.. Kime ne?.."

Başını açmak isteyen 23 yaşındaki Mahsa Amini Tahran'da İslam Cumhuriyeti "Ahlak Polisi" tarafından karakola götürülüyor ve öldürülüyor.

O cinayet İran'da rejim aleyhtarı yüz binlerce insanı sokaklara döküyor, Cumhurbaşkanı Reisi ve yönetim günlerce protesto ediliyor.

Birleşmiş Milletler'in raporlarına göre:

Rejim çok sert tepki gösteriyor.

Gösterilerde 551 eylemcinin öldürüldüğü...

Yirmi bin kişinin gözaltına alındığı öne sürülürken...

Dokuz eylemci idam ediliyor. 

Reisi Cumhurbaşkanı!..

Ödül törenine yasak

Mahsa Amini'nin annesi cinayetten bir yıl sonra ilk kez konuşuyor, BBC'ye:

"Sessiz ızdırabımızın cenneti sarsacak güçte olduğuna eminim".

Baskıcı rejim, Mahsa'nın ailesinin acısını dile getirmesine bile izin vermiyor, annesi o nedenle "sessiz ızdırabımız" deyimini kullanıyor.

Orada da kalmıyor. 

Avrupa Birliği Sakharov Ödülü ki, 1988'den beri insan hakları için mücadele edenlere verilen bir ödül...

Geçen yıl Mahsa Amini ile İran'daki Kadın, Yaşam ve Özgürlük Hareketi'ne veriliyor.

Mahse'nin ailesi ödül töreni için Strazburg'a davet ediliyor.

İran Rejimi ailenin gitmesine izin vermiyor.

Bunları bile bile, Reisi için siz yas tutar mısınız?..

(T24)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder