Sinan Ateş'in ablası: Bahçeli samimiyse elimizdeki bütün belgeleri vermeye hazırız, katilleri birlikte yakalayalım (Candan Yıldız)
Beş yıl önceki anmada, Bahçeli’nin arkasında Sinan Ateş’in bulunurken,
bu yılki törende Ateş cinayetinde adı geçen Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım yer aldı
Bahçeli'nin her zamanki üslubuyla üstü kapalı mesajı ve dolaylı anlatımının muhatabı kimdi? MHP lideri, cinayete adı karışanlarla mı yoksa cinayetin ortaya çıkması için çaba sarf edenlerle “hesaplaşmaktan” söz ediyordu?
Devlet Bahçeli, 27 Mayıs Ülkücü Şehitleri Anma Günü'nde Sinan Ateş'in adını yine anmadan, cinayete ilişkin açıklamalar yaptı.
MHP lideri, eski Ülkü Ocakları Başkanı ve akademisyen Sinan Ateş'in görevden alınması sonrası yerine atanan Ahmet Yiğit Yıldırım'ı yanına alarak bir mesaj verdi aslında...
Zira Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş, gazeteci İsmail Saymaz'a " Eşim, Olcay Kılavuz ve Ahmet Yiğit Yıldırım beni öldürmek için kiralık katil arıyor dedi" iddiasında bulundu ve sonrasında da bu karenin verilmesi manidardı...
Cinayet sonrası aileden Ülkücü Sinan Ateş'in adını hiç telaffuz etmeyen Devlet Bahçeli, Ankara Kızılcahamam'daki anmada dedi ki "...elinde ve vicdanında Ülkücü kanı taşıyan alçaklarla kesin bir hesaplaşmayı buradan teklif ediyor, buna da hazır olduğumuzu söylüyorum.”
Bahçeli'nin her zamanki üslubuyla üstü kapalı mesajı ve dolaylı anlatımının muhatabı kimdi? MHP lideri, cinayete adı karışanlarla mı yoksa cinayetin ortaya çıkması için çaba sarf edenlerle “hesaplaşmaktan” söz ediyordu?
Sinan Ateş'in ablası Selma Ateş'e sordum Bahçeli'nin konuşmalarını...
Selma Ateş Bahçeli'ye açık bir çağrı yaptı ve "Gelin işbirlikçileri ve azmettirenleri birlikte yakalayalım. Bu cinayeti birlikte çözelim. El uzatın ki size inanalım. Samimiyse elimizdeki bütün belgeleri vermeye hazırız. Partiyi pisliklerden temizleyelim” dedi.
Bahçeli aynı anmada “… Gazete ve televizyonlarda yurt içinden ve yurt dışından katılarak itibar cellatlığına soyunan, haksız ve hayasız iddialarda bulunan, şerefsizliğin kisvesine bürünen kimler varsa mahkemede dinlenmelerini, ifadelerinin alınmasını, şayet varsa bilgi, belge ve bulguları mahkemeye sunmalarını istiyoruz” ifadelerini de kullandı.
Şunları hatırlatalım…
Sinan Ateş cinayeti iddianamesinde Ayşe Ateş’in ifadesine üç cümle yer verildi. Oysa Ayşe Ateş 17 sayfalık ifade vermişti.
Yine Sinan Ateş’in yakın arkadaşı ve yurtdışından gelerek ifade veren Ömer Zengin’nin tanık ifadesi de iddianamede yoktu. Oysa Zengin yurtdışından gelerek ifade vermişti.
Sinan Ateş’in yakın arkadaşı Haluk Türk’ün tanık ifadesi de iddianamede yer almadı.
Örneğin, cinayetten bir gün önce Sinan Ateş’le İstanbul’da birlikte olan, “Ülkücü değilim, Sinan kadim dostumdu, başkanlıktan ayrıldıktan sonra sürekli yanındaydım” diyen Erdal Yılmaz’ın da tanıklığına başvurulmadı şu ana kadar.
Sinan Ateş cinayeti soruşturmasına ilişkin şüphe ve soru işaretleri yaratan gelişmeler bunlar… Bu nedenle Bahçeli’nin “ifadeleri alınsın” çağrısı, ya soruşturmaya yönelik bir eleştirinin ya da yukarıda sözünü ettiğim tablodan habersizliğinin bir göstergesi… Diğer yandan Selma Ateş, eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel’in davasını takip etmek için gittiği Mersin’de takip edildiğini belirterek aracına kamera taktırdığını, takip edenleri çektiğini, olumsuz bir durumda elindeki kayıtları paylaşacağını söyledi.
Sinan Ateş cinayetinin 22 sanıklı dosyası iddianameye dönüştü. 17 kişiyle ilgili soruşturma ise ayrı bir dosya üzerinden yürüyor. İşte bu dosyanın akıbeti siyasi gelişmelere bağlı… Daha doğrusu Cumhur İttifakı’nın geleceğine…
/././
Sinan Ateş dosyasının bilirkişisi polise ne oldu? Emniyet YDK'da "emeklilik" krizi! (Tolga Şardan)
Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında görevden alınan polisin aynı zamanda Sinan Ateş dosyasındaki bilişim verilerini inceleyen bilirkişi olduğu ortaya çıktı. Bu polisin Kaplan dosyası çerçevesinde değil, aslında Ateş soruşturmasında "kritik" görev yapması nedeniyle "bazı çevrelerin" hedefi olduğu anlaşıldı
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesiyle ilgili hazırlanan iddianameye yönelik tartışmalar devam ediyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma sonucunda kaleme alınan iddianame, Ülkücü camia içindeki ayrıştırmayı gün yüzüne çıkarmak bir yana, olaya adı karışanların ellerindeki kartları açmasına zemin hazırladı kuşkusuz.
Ateş'in eşi Ayşe Ateş başta olmak üzere, ailesi ve yakınları olayın üzerinin kapatılacağından eminler.
Ayşe Ateş, iddianame açıklandığından bu yana süreçle ilgili tüm bildiklerini kamuoyuyla paylaşıyor. İddianameye girmeyen ifadesinden daha öte açıklamalar yapıyor.
Keza, Sinan Ateş'in yakınında yer alan isimler de benzer bilgileri aktarıyorlar farklı mecralarda.
Örneğin, Ateş'le beraber bir dönem MHP ve Ülkü Ocakları'nda görev yapan Ömer Zengin'in anlattıkları önemli.
Hafta sonunda katılacağı bir televizyon programından önce Berlin'de dört kişinin saldırısına uğrayan Zengin, sonrasında bağlandığı yayında kimi parti yöneticilerinin isimlerini açıklamaktan geri durmadı.
Zengin'in, "Olcay Kılavuz, İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın tarafından öldürülmekten korkuyor. Olcay cinayetin kilit ismi. Aşağıda torbacılar var, tetikçiler var. Cinayetin anatomisi Olcay'dan sonra başlıyor. Olcay, emniyet müdürlüğü, emniyet müdürleri ve İçişleri Bakanlığı diye gider" sözleri dikkat çekici.
Zengin'in suçladığı isimlerden MHP'li Olcay Kılavuz ise, "Her şeyden evvel böyle şerefsiz bir olayın içerisinde bulunacak kadar şerefsiz biri değilim. Böyle bir olayın içerisinde zerre dahlim olsa ben kafama sıkar kendimi öldürürüm. Sinan Ateş için ben de adalet istiyorum. Devletimiz gerekeni yapsın" dedi.
Kılavuz; Gazeteci Seyhan Avşar'a konuşurken, "Devlet Bahçeli konuşmalarında Sinan Ateş'ten bahsediyor. Herkesten daha çok bu olayın her yönüyle açığa çıkmasını ben isterim. Ben zaten olayın olduğu gün memleketim Niğde'deydim. Olaydan birkaç gün önce de öyle. Herkes ile alakalı iddialar var. Ama gerçeklere bakmak lazım" açıklamasını yaptı.
Bu noktada, olayın içinde yer alan ve tutuklu yargılanan Tolgahan Demirbaş'ın, Kılavuz'a ait olduğu belirtilen evde polisçe gözaltına alındığı gerçeğini değiştirmiyor maalesef.
Hele ki; Kılavuz'un, her önemli olay ve sonrasında dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu ziyaret edip birlikte çektirdiği fotoğrafları sosyal medyadan yayımlamasının ve Soylu'nun ekibindeki polis müdürleriyle -kendisine son model bir binek otomobil hediye edildiği iddiasına kadar- içli dışlı olmasının da açıklaması vardır sanırım.
Bilirkişinin başına gelenler
Büyüteç'in asıl konusuna sıra geldi.
Sürekli okurlar hatırlayacaktır; bir süre önce Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında görev yapan siber suçlarla mücadelede görevli bir polisin, Kaplan'a yakınlığıyla bilinen bir avukata bilgi sızdırdığı iddiasıyla görevden alındığını duyurdum.
Emniyet'te geçmişte örnekleri yaşanan pek çok olay gibi bu görevden almanın altından yine çapanoğlu çıktı!
Siber suçlar konusunda uzman polisin aynı zamanda Sinan Ateş dosyasındaki bilişim verilerini inceleyen bilirkişi olduğu ortaya çıktı.
Uzman polisin hazırladığı ve dosyaya giren bilirkişi raporu, Ateş'in öldürülmesinde yer aldıkları gerekçesiyle tutuklanan zanlıların tüm bağlantılarını ortaya koyması açısından önemli.
Dolayısıyla, işin çapanoğlu tarafında bu polisin Ayhan Bora Kaplan dosyası çerçevesinde değil, aslında Sinan Ateş soruşturmasında "kritik" görev yapması nedeniyle "bazı çevrelerin" hedefi olduğu anlaşıldı.
Uzman polisin "bazı çevrelerin" talebi doğrultusunda görevden alınmasına imza koyan polis müdürü Murat Çelik şimdi cezaevinde.
Bu arada, görevden alınmasının ardından söz konusu polisin başına ilginç olaylar geldi. Önce, kimliği henüz tespit edilemeyen iki kişi tarafından fiziki takip altına alındığı anlaşıldı. Sonrasında, kendisine yönelik geçtiğimiz günlerde fiziki müdahalede bulunuldu.
Ankara Emniyeti'nde yaşanan olaylar zinciri kapsamında değerlendirilen bu gelişmeler sonrasında uzman polis, korumaya alındı.
Sözün özü; Ankara'da "garip işler" olmaya devam ediyor!
Emniyet'te emeklilik krizi
Her gün yeni bir skandalla çalkalanan Emniyet'te geçen hafta yine çok tartışılan gelişmeler yaşandı. Tartışmalı süreç henüz bitmedi, bu haftaya sarktı.
Yaşananlara geçmeden önce olayın anlaşılabilmesi için küçük bir not aktarayım.
Emniyet teşkilatında görev yapan amir ve müdür konumundaki personelin terfileri ile emekliliklerini değerlendiren Yüksek Değerlendirme Kurulu (YDK) adlı özel bir kurul var.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki Yüksek Askeri Şur'a (YAŞ) benzeri bir organ.
YDK, yılda en az bir kez Emniyet Genel Müdürü başkanlığında, genel müdür yardımcıları, Polis Akademisi Başkanı, Teftiş Kurulu Başkanı, Özel Güvenlik Denetleme Başkanı, Birinci Hukuk Müşaviri Personel Başkanı, mevcut görevde olan ve seçim sonucu belirlenen iki il emniyet müdürü ve bir polis başmüfettişinin katılımıyla mayıs ayında toplanıyor.
Kurul, 2024 yılında Emniyet teşkilatında bir üst rütbeye terfi edecek emniyet amiri ve müdürler ile emekli edilecek müdürlerin tespiti ve kararların alınması için geçen salı bir araya geldi.
Çalışmaların ilk günü bir araya gelen kurul üyeleri, kendi aralarında kurulda yaşananların kamuoyuna ulaşmasının engellenmesi için yemin etmekten geri durmadılar. Hatta yeminin içine namus ve şeref kavramlarını koydular.
İlk gün bir üst rütbeye terfi edilecek personelin özlük dosyaları görüşüldü, uygunluk taşıyanların terfilerine karar alındı.
Fakat asıl gürültü, görevdeki emniyet müdürlerinin emekli edilmesine sıra geldiğinde koptu.
Zira gündemde, Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde görev yaparken, görevden alınan başta dönemin Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Resul Holoğlu ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile aynı kadroda yer alan polis müdürleri vardı.
Kurul çalışmaları, söz konusu isimler üzerinde başlayan tartışma sonucunda kilitlendi.
Kurul üyelerinden, ki bunlar içinde son dönemde isimleri kamuoyuna yansıyan bazı isimlerin, Holoğlu ve Yılmaz'dan yana tavır koymaları üzerine diğer üyelerin tepki gösterdiğini öğrendim.
Bu tartışmayı alevlendiren diğer konu ise gizli tanık Garson'dan elde edilen yeni veriler sonrasında FETÖ'yle bağlantıları daha ciddi konuma gelen polis müdürleri hakkında karar verilmesi oldu.
Garson'un listesiyle ilgili daha önce Büyüteç'te bilgiler aktarmıştım.
Yeni veriler ışığında F kodu verilen yani "farklı hayat görüşünden olan, hayatının hiçbir döneminde FETÖ ile bağlantısı olmamış, FETÖ tarafından zararlı görülen, örgüte zarar verebileceği düşünülen" kişilerin, DA; yani düşman aktif olarak tanımlanan "daha önce örgüt derslerine gelip gitmiş olanlardan küsüp ayrılarak FETÖ aleyhinde çalışan, zarar vermek için çalışan" kişilere dönüşmesi, teşkilatta son dönemde en çok konuşulan konuların başında yer alıyor.
Kaldı ki, YDK'nın bazı üyelerinin bu konumda olduğu iddiası da işin diğer yönü.
YDK kararlarında "DA'lara ve C kodu taşıyanlara" yönelik alınacak herhangi bir kararın, F'den DA'ya dönüştüğü öne sürülen kurul üyelerini kapsayacak olması krizin ikinci ayağı.
Sonuçta kurul çalışmaları, üyelere "size haber vereceğiz" denilerek askıya alındı!
Geçen perşembeden bu yana kurul üyeleri, yönetimden haber bekliyor.
Bu arada, kuruldaki tartışmalarda neler yaşandığıyla ilgili ilginç bilgilere ulaştım. Kurul çalışmalarını bitirdikten sonra Büyüteç'te aktaracağım.
Beşiktaş'ın kupasına gölge düşüren hareket
Büyüteç'in genelde konusu olmamasına karşın geçen hafta Beşiktaş camiasında yaşanan sportif başarıya gölge düşüren bir görüntü, siyah beyaza gönül vermiş bu satırların yazarının birkaç cümleyi kaleme almasını zorunlu hale getirdi ne yazık ki.
Türkiye Kupası Finali'nde rakibini yenerek kupayı kazanan Beşiktaş'ın mutlu sona ulaşması, ligin lideriyle arasında 46 puan farkı olmasının yarattığı üzüntüyü bir nebze olsun azalttı elbette.
Sevinen camiaya can sıkıcı haber, müsabakadan sonra sosyal medyaya düşen bir görüntüyle geldi.
Başkan Hasan Arat'ın yönetimde en yakın olduğu bilinen iki yönetici Kadir Kılıç ile Burak Aslan'ın, kendilerine yönelik olumsuz tavır gösteren Trabzonspor taraftarlarına yönelik yakışıksız tepkisiydi bu görüntü.
Her iki ismin, her ne kadar büyük tepki görseler de bu üzücü ve başarıyı gölgeleyen görüntüyü asla vermemeleri gerekirdi.
Başkan Arat'ın, seçime girerken üzerine basa basa seslendirdiği dikkat çekici yaklaşımlarından birisi "Süleyman Seba ekolünden geldiğini açıkladığı" sözleriydi.
Takımın başarısına gölge düşüren bu görüntüyü veren –ki şahsen tanıdığım– iki yöneticiyle ilgili Arat'ın nasıl bir tutum takınacağını merak ediyorum doğrusu.
Süleyman Seba ekolünün devamını olduğunu her defasında belirten Arat'ın, Seba'nın –gerçi onun döneminde yaşanmamakla birlikte– nasıl bir yaklaşımda bulunacağını hesap edip, aynı tutarlıkla Kılıç ve Aslan'la ilgili tasarrufta bulunması kaçınılmazdır.
Bu tasarrufu gerçekleştirmemesi halinde camianın nasıl bir tepki vereceğini de bilecek kadar Beşiktaşlıdır Hasan Arat.
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder