31 Mayıs 2024 Cuma

T24 KÖŞEBAŞI (31 Mayıs 2024)

 

Üç kadının 'katilsiz' ölümü ve Sinan Ateş cinayeti yolunda düğümlenen hikâyeleri (Candan Yıldız)

Atılan düğüm çözülmediği için kar tapu gibi büyüyen bir çürümeyle karşı karşıyayız

Ümitcan Uygun ve Esra Hankulu

Biraz geriye gidelim, düğümün atıldığı yere… Ümitcan Uygun

İki kadının katil zanlısı olarak iki ayrı dosyadan hem yargılandı hem de şüpheli olarak ifade verdi. O iki kadın bugün hayatta olmayan Aleyna Çakır (Sema Esen) ve Esra Hankulu… Aleyna Çakır 21 yaşındaydı ve 3 Haziran 2020’de evinde bornoz kuşağı ile kapıya asılmış bir şekilde bulundu. Adli tıp raporunda, asılma fiilinin kişinin kendisi tarafından yapılmasının mümkün olduğu ancak bu konuda kesin bir değerlendirme yapılamayacağı belirtildi.

Kız arkadaşı Aleyna Çakır’a şiddet uyguladığı için ceza alan Ümitcan Uygun, Aleyna Çakır’ın ölümüyle ilgili hiç yargılanmadı. Zaten bu dosya dört yıl geçmesine rağmen hâlâ soruşturma aşamasında…

Ümitcan Uygun, ki kendisi racon kesme, uyuşturucu kullanma ve yurtlarda kalan genç kızları fuhuşa sürükleme iddialarıyla itham edilen bir kişi…

Uygun, 25 yaşındaki Esra Hankulu’nun ölümüyle ilgili davada ‘Kasten öldürmeden’ değil “ağır yaralamadan” 10 yıl hapis cezası aldı. Bu dosya da şu anda Yargıtay’da  Hankulu ailesinin avukatı Nuran Özdemir, Yargıtay Başsavcılığı’nın kararın bozulması yönünde tebliğname verdiğini söyledi.

Ankara’da yurtlarda kalan genç kızları fuhuşa sürükleyen yapıda olduğu iddia edilen Ümitcan Uygun’un annesini de hatırlayacaksınız; Gülay Uygun… O da ‘yurt annesi’ olarak bilinen bir isimdi. Onun ölümü de ‘intihar’ denilerek kapatıldı. Etkili bir soruşturma, bu ölümde de söz konusu olmadı. Gülay Uygun’un ölümünden sonra oğlu Ümitcan Uygun kameralar karşısında ne demişti, ki o videoyu bulmak çok kolay olmadıSayın Süleyman Soylu hepinize yalvarıyorum. Ben sustum ama bu saatten susma diye bir şey yok.” Ümitcan Uygun o saatten sonra sustu nedense… Ama bu üç kadının ölümleriyle ilgili bütün iddialar titizlikle araştırılsaydı, Ankara’yı ve aslında Türkiye’yi esir alan bu düğüm çözülecekti.

Zira Ümitcan Uygun’la ilgili şu iddia hep konuşuldu; yurtlarda kalan genç kızları  Ayhan Bora Kaplan’ın işlettiği pavyonlarda çalıştırdığı, savcı, hakim, siyasetçi ve polis müdürlerinin de bu kızlarla görüntülerinin Kaplan tarafından çekildiği ve saklandığı… Ayhan Bora Kaplan’ın suç örgütü liderliği iddiasıyla yargılandığı davanın duruşmasında hakime iki kez ‘birtanem’ diye seslenmesinin de bir yerlere mesaj olduğu konuşuluyor. Bu olayların birbirine değen noktaları asıl düğüm… Ayhan Bora Kaplan’ın yakalanmasında görev alan Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik ve organize suçlarla mücadele şube müdürü Şevket Demircan’ın tutuklanması ile Sinan Ateş cinayetine ilişkin Plaka Tanıma Sistemi görüntülerinin sızdırılmasının bağlantılı olduğu konuşuluyor. Farklı ekiplerin birbirine karşı hamlesi gibi…

Gelişmeler böyle iken eski MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz, Sinan Ateş cinayetinden 17 ay sonra MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hedef gösterdiği Halk TV’ye konuştu. MHP’yi yakından bilen eski Ülkücüler, Kılavuz’un Bahçeli’ye rağmen konuştuğunu, kendisini kurtarmaya çalıştığını aktarırken, Kılavuz’un bundan sonra da konuşmaya devam edebileceği öngörüsünde bulunuyorlar. MHP içindeki huzursuzluğa da dikkat çekiyorlar. Bu bilgiyi de kendileriyle konuşan MHP’lilere dayanarak verdiler. Olcay Kılavuz’un her an gözaltına alınabileceği de ifade ediliyor. Saldırılar tam aydınlatılamadı…

Yine bir hatırlatma… Gazeteci Yavuz Selim Demirağ’a evinin önünde beyzbol sopalarıyla saldırı olmuştu. Demirağ’ın avukatları saldırganların ‘öldürmeye teşebbüsten’ ceza alması gerektiğini savunurken savcı mütalaasını ‘ağır yaralamadan’ verdi. Saldırganlar bir gün bile cezaevinde kalmadı.

Eski Ülkü Ocakları Başkanı ve avukat Afşin Hatipoğlu ile gazeteci Orhan Uğuroğlu da saldırıya uğramıştı. Uğuroğlu o dönem “Eğer bana veya Yeniçağ yazarlarına bir kez daha saldırı olursa, hatta öldürülecek olursak buradan açıkça çok net ilan ediyorum ki birinci derece sorumluları; Devlet Bahçeli'dir, Semih Yalçın'dır ve bana herhangi bir saldırı daha yapılırsa birinci derece sorumlusu gerekli güvenlik önlemlerini almayan; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dur” demişti.

Ülkücü geçmişe sahip, Gelecek Parti kurucularından ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ da evinin önünde sopalı ve silahlı saldırıya uğramıştı.  Kamera görüntüleri açık olarak her şeyi anlatıyordu. O saldırıya karışanların da Ülkü Ocakları ile bağlantısı ortaya çıkmıştı. Saldırganlar saldırıdan 20 gün sonra tahliye edilmişti.  Selçuk Özdağ'a saldırı soruşturmasında takipsizlik kararı verilen Ülkü Ocakları Ankara İl Başkan Yardımcısı Suat Yılmazzobu, Sinan Ateş cinayeti iddianamesinde yer aldı. İşte atılan düğüm çözülmediği için kar tapu gibi büyüyen bir çürümeyle karşı karşıyayız.

3 yıl önce kızını toprağa veren Esra Hankulu’nun annesi Fatma Hankulu’nun sözleriyle bitirelim yazıyı…

Benim kızım öldürülmeden önce Aleyna Çakır’ın öldürülmesine çok üzülmüştüm. Adını anmak bile istemediğim kişiye (Ümitcan Uygun) çok kızıyordum. Kızımı bir yerlere düşüreceklerdi. Adalet yok, aldığı ceza sadece 10 yıl… Ben 25 yaşımdaki kızımı toprağa vermişim. Onun acısıyla baş başa kaldım. Tavuk ölüsü kadar değerleri yok insanların. Benim kızım bir zenginin kızı olsaydı ya da bir hâkimin kızı olsaydı ceza böyle mi olurdu! Ümitcan Uygun’un annesinin de kızları batağa düşürdüğünü söylüyorlardı. Kızları pavyonlara satarak para kazanıyorlarmış. Gidene kimse acımıyor.”

                                                                /././

Sahte sigortalılık denetimleri hızlandı: Birçok emeklinin emekliliği iptal edilebilir (Murat Batı)

Sahte sigortalı tespit edilirse kazanılmış haklar geri alınabilir mi?

Basında yer alan haberlere göre Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yaptığı denetimler neticesinde sadece 2023 yılında 113 bin sahte sigortalı tespit etmiş. Şayet denetimler artarsa bu sayının çok daha fazla olacağını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.

Ekonomik koşulların her geçen gün daha da zorlaştığı şu günlerde bu tarz haberlere daha fazla rastlayacağız gibi. Bu nedenle SGK denetim elemanlarından şu dönemlerde sahte iş yeri ve sahte sigortalı kavramlarını fazlasıyla duymaktayız. Hatta hayati öneme sahip olan bu iki kavramı çok iyi anlayıp önünü kesmezsek telafisi imkânsız sonuçlara yol açabilecektir.

Nedir sahte sigortalılık?

Sahte sigortalılık, bir kişinin bir iş yerinde fiilen çalışmamasına rağmen SGK'ya sigorta girişinin yapıldığı durumdur. Örneğin bir firma yetkilisi (müdürü, mali müşaviri vs), işsiz, dolayısıyla da sigortası olmayan kişilere gelin sizi bir bedel (TL) karşılığında sigortalı yapayım ama primlerinizi ödemeyeceğim diyerek sigortalı gösterebilmektedir. Ya da eşini, komşusunu yeğenini vs sigortalı yaparak gerçekte çalışmadığı halde çalışıyor göstermektedir.

Hatta bazı iş yerleri bu şekilde paravan olarak kurulmakta ve yüzlerce kişi, bu yolla sigortalı gösterilebilmektedir. SGK'nın denetim raporlarına göre 10 m2'lik bir dükkânda yüzlerce sigortalı kişi görülebilmektedir. İşte bu iş yerlerine sahte iş yeri; bu yerlerde çalışanlara ise sahte sigortalı denilmektedir.

Ne var bunda diyebilirsiniz ancak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu m.4/1.fkr-a bendi uyarınca bir hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışanlar sigortalı sayılabilmektedir. Bu nedenle fiili olarak çalışmayanların, sigortalı sayılmamaları gerekir.

Ancak uygulamada sahte sigortalılık gerçekte olan bir iş yerinde ve hizmet akdine dayalı olarak bulunanlar için pek kullanılmamaktadır. SGK denetimleri neticesinde bu şekilde tespit edilenler için sahte sigortalılık yaftası pek yapıştırılmamaktadır.

Uygulamada daha çok sahte iş yerinde bulunan kişiler için cezai işlem yapılmaktadır. Örneğin küçük bir mahalle berberinde yüz adet sigortalı görünüyorsa o zaman bu kişilerin çoğunluğunun sahte sigortalı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Özetle 5510 sayılı Kanun kapsamında olan kişilerin sigortalı sayılabilmesi için esas kural hizmet sözleşmesine dayalı şekilde fiili olarak çalışması gerekmekte ve özellikle yapılan denetimlerde sigorta girişi olduğu halde çalışmadığına yönelik tespitler bulunması sonucunda o kişi hakkında sahte sigortalı işlemi yapılmaktadır.

Sahte iş yeri nedir?

SGK'nın 12.08.2021 tarih ve 2021/27 sayılı Genelgesi uyarınca sahte iş yeritabela iş yeri olarak da adlandırılan gerçekte hiçbir ticari ve mesleki faaliyeti olmadığı ve somut bir varlığı bulunmadığı halde, iş yeri dosyasından sahte sigortalılık bildirimi yapmak amacıyla, çoğu kez gerçekte var olmayan adresler beyan edilerek (boş arazi, boş dükkân vb.) sadece sahte sigortalı bildirmek amacıyla iş yeri dosyası tescil edilen yerlerdir.

Ya da sahte iş yeri, yeni iş yeri dosyası tescil edilmeksizin SGK'da tescilli bulunan ve gerçekte var olan faal veya gayri faal bir iş yerini devralmak ya da bu iş yeri işvereni olan şirketin hisselerini satın almak veya gayri faal olan iş yerlerinin e-bildirge şifrelerini usulsüzce kullanmak suretiyle bu iş yeri dosyaları üzerinden gerçekte hiçbir ticari ve mesleki faaliyette bulunmadan sahte sigortalılık bildirimi yapmak amacıyla da işlem yapılabilmektedir.

Yani gerçekte olmayan bir iş yeri kurulmakta ve burada bazı kişilerin para karşılığında sigorta girişleri yapılmakta ve dolayısıyla da bu kişiler sigortalılığın bazı haklarından yararlanabilmektedir.

Ancak gerçek ve eylemli çalışanların da bulunduğu gerçek iş yerlerinden bildirim yapılan aynı aylarda sahte sigortalı/sigortalıların da bildirildiğinin tespit edilmesi durumunda ise iş yeri sahte olarak değerlendirilmeyerek sigortalı sahte sayılmak üzere sahte sigortalıların hizmetleri iptal edilecektir. 

Sahte sigortalının avantajı nedir?

Sahte sigortalı bir kişi devletin sunduğu sağlık hizmetlerinden yararlanabilmektedir. Hatta 5510 sayılı Kanun uyarınca işveren, çalışan için sigorta primi yatırmasa bile bu hizmetlerden yararlanmaya devam etmektedir.

Şöyle ki sahte iş yeri tescil ettiren kişilerin, sağlık provizyonu alamadıklarını tespit ettikleri kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını sağlamak, yaşlılık aylığına hak kazanma koşulları arasında sayılan eksik prim ödeme gün sayılarını tamamlamak vb. diğer sosyal sigorta haklarından yersiz bir şekilde istifade etmeleri amacıyla talep ettikleri para karşılığında sahte sigortalı bildiriminde bulunmaktalar.

Görüldüğü üzere sahte sigortalı kişi işverenin kendisi için ödemesi gereken sigorta primini ödemediği halde yani sigortaya borcu olmasına rağmen bu kişi sahte de olsa sağlık hizmetlerinden yararlanabilmekte, ilaç alabilmektedir. Bu elbette sosyal devlet ilkesinin gereğidir ancak sahte sigortalılık bu iyi niyeti maalesef kötüye kullanmaktadır. SGK bu yolla zarara uğratılmaktadır.

Örneğin, bir kişi üzerine bir iş yeri açılmakta ve onlarca kişi bu iş yerinde sigortalı görünmektedir. Ödenmeyen sigorta prim borçlarının muhatabı ise iş yeri sahibidir ve SGK, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca iş yeri sahibinden cebri icra yoluyla tahsil etmeye çalışacaktır. Ancak iş yeri sahibi malı-mülkü olmayan biri ise o zaman işler sarpa sarabilmektedir.

Bu sahte sigortalılık hadisesi özellikle temizlik ve tekstil sektöründe fazlasıyla görülmektedir.

Öte taraftan sahte sigortalı bir kişi banka kredisi de kullanabilmektedir. Ayrıca emeklilik aylığına hak kazanmak, hastalık ve/veya analık sigortası haklarından yararlanmak gibi çalışan sigortalıya sunulan diğer haklardan da yararlanılabilmektedir.

Hatta bazı kişiler Bağ-Kur'lu olup yüksek primden kaçarak emekli olunacak son yedi yılın üç buçuk yılını bir işverenin yanında ücretli görünerek daha düşük primle emekliliğe hak kazanabilmektedir. Şeytanın bile aklına gelmeyecek şeyler bunlar.

Sahte sigortalı tespit edilirse kazanılmış haklar geri alınabilir mi?

Sahte sigortalının tespiti SGK denetimleri sonucu ortaya çıkarılabilmektedir. Bu denetimlerde hizmet sözleşmesine bağlı olarak günlük çalışma süresi, alınan ücret gibi kriterlerden yola çıkılarak gerekli tespitler yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan denetimler sonucunda sahte sigortalı olduğu tespit edilenlerin SGK'ya yapılan tüm sigorta bildirimleri geriye yönelik olarak iptal edilir.

Hatta bir kişi bu yolla emekli olmuşsa -EYT dâhil- geriye yönelik iptal edilen prim ödemeleri ve bildirimleri sonucunda kalan süre emekliliğe yetiyorsa sorun yok ama iptal sonucu emekli hakkını kaybediyorsa emekliliği iptal edilecek ve emeklilik için ödenen tüm aylıklar yasal faiziyle geri alınacaktır.

Bu kişiler hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur

SGK denetimleri neticesinde sahte sigortalı oldukları tespit edilenler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca suç duyurusunda bulunulmaktadır. Şöyle ki sahte hizmet kazandırmak suretiyle sağlık hizmetleri ve diğer haklardan, ödeneklerden yararlanılması ile gelir veya aylık bağlatılması nedenleriyle SGK'nın yanlış işlem ve ödeme yapmasına sebebiyet veren ve bu suretle adına borç tahakkuk ettirilen ve/veya borç tahakkuk ettirilmesine neden olan kişiler hakkında Kurum zararı da belirtilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun resmi belgede sahtecilik (m.204), resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (m.206) ve özel belgede sahtecilik (m.207) kapsamında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmaktadır.

Bu süreçte sahte sigortalı pek ceza almamakta ama sahte iş yerini kuran ve/veya sigortalılık işlemini yapan müdür, mali müşavir vs önemli cezalar alabilmektedir.

Mali müşavirler hakkında Odalarına bilgi verilir

SGK'ya sahte iş yeri ve/veya sahte sigortalı bildiriminde kastı veya kusuru bulunduğu tespit edilen meslek mensubu hakkında ilgili odalarına (TÜRMOB) bilgi verilir.

Sonuç olarak

TÜİK'in istatistik verilerine göre 31 Aralık 2023 itibariyle ücretli çalışan sayısı 15 milyon 244 bin kişi; aynı tarihli SGK verilerine göre ise 20 milyon 49 bin kişidir. Arada yaklaşık 5 milyon kişilik bir fark var. Bu farkın hepsinin sahte sigortalı olduğunu söylemek elbette yanlış olur lakin bu 5 milyon kişilik farkın en azından bir kısmının sahte sigortalı olmadığını söylemek de büyük bir yanılgı olur. Aslolan elbette SGK kayıtlarıdır.

Ancak yukarıda da detaylı şekilde izah edildiği üzere birçok kişi SGK'lı olmanın nimetlerinden yararlanmak için doğrudan çalışmak yerine bir iş yerine gidip bir menfaat karşılığında (para gibi) kendisinin sigortalı yapılmasını istemekte ancak fiili olarak hiç çalışmayacağını sadece sigorta girişinin yapılmasını isteyebilmektedir. Ya da bazı iş yerleri sahte (paravan) olarak kurulmakta ve sigortalı olmayan kişileri arayıp bulmakta ve belli bir bedel karşılığında bu kişilerin sigorta girişlerini yapmaktadır.

İşte bu kişilere sahte sigortalı; bu işi yapanlara ise sahte iş yeri adı verilmektedir. Bu yöntemle hiç çalışmayan kişiler çalışmış görünmekte ve sigortalı olmanın sağlık hizmetleri, emeklilik vs gibi birçok avantajından yararlanarak SGK'yı zarara uğratabilmektedirler.

SGK denetimlerini yapanlar, bu iş yerlerini ve sigortalıları tespit ederek haksız yere sağlanan bu menfaatlerin parasını yasal faiziyle geri almakta hatta bu kişiler hakkında Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmaktadır. Dikkatli olmakta fayda vardır.

Bu olayın elbette vergi kaçakçılığı boyutu da bulunmaktadır ki bu durumu en kısa sürede yine burada (köşemde) değerlendireceğiz.

                                                                    /././

Sinan Ateş cinayeti zanlısı Avukat Öktem'in tutukluğa itirazını mahkeme "kaçma şüphesi var" diyerek reddetti (Tolga Şardan)

Öktem ve diğer sanıklar, Ankara'da 1 Temmuz'da başlayacak yargı sürecinde hakim karşısına çıkacak. Yargılama aşamasının nasıl geçeceği az çok tahmin ediliyor ama bir de yaşayarak göreceğiz neler olacağını

Serdar Öktem - Sinan Ateş

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesiyle ilgili sürecin en kritik isimlerinden Avukat Serdar Öktem MHP'li kimliği ile tanınıyor. Aynı zamanda Emniyet Genel Müdürlüğü'nün kurumsal vekaletine sahip. Bu vekaleti hangi bakan ve genel müdür döneminde aldığı da üzerinde durulması gereken diğer bir konu elbette.

Cinayet soruşturması çerçevesinde yaklaşık 16 aydır tutuklu. İddianameye göre, cinayette görev alan tetikçi Eray Özyağcı başta olmak üzere diğer sanıkların İstanbul ile Ankara arasındaki bağlantılarını sağladığı öne sürülüyor.

Şüpheli olarak gözaltına alındıktan sonra kullandığı cep telefonu şifresini isteyen polislere "COVİD'de hafıza kaybı yaşadım, hatırlamıyorum" diyerek yanıt verdi. Amacı, cep telefonundaki geçmiş bilgilerin, belgelerin ve fotoğrafların gün yüzüne çıkmasını engellemekti.

Kendisiyle ilgili kritik bilgilere ulaşılmasında kısmen başarılı oldu, ama sanık olmaktan kurtulamadı.

Öktem, henüz üç gün önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin danışmanlığından alındığı  belirtilen ve Ateş cinayetinde adı sıkça geçen Eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz'la. (solda). Öktem, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile makamında. (sağda)

Dosyanın en dikkat çekici isimlerinden Öktem'in avukatı, müvekkilinin tahliye edilmesi için önceki hafta mahkemeye başvurdu. Diğer bir deyişle tutukluluğa itiraz etti.

Avukatı, Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı 2.5 sayfalık itirazında, dosyada yer alan cep telefonu baz kayıtları olarak tanımlanan HTS verilerine göre Öktem'in olay sırasında İstanbul'da olduğunu, cinayete karışan sanıklarla olay günü ve sonrasında bir temasının olmadığını ifade etti.

Yeri gelmişken, HTS verilerinin kişilerin hakkındaki suçlamalardan kurtulma için yeterli olmadığını hatırlatayım.

Çünkü, mevcut cep telefonunun bulunduğu yerde bırakılması veya yerine başka bir telefonla ya da telefonsuz şekilde yapılacak fiziki hareketlerin HTS verilerinde gerçek hareketliliği göstermeyeceği teknik açıdan biliniyor.

Devam edeyim; avukat itiraz dilekçesinde yine dosyanın önemli isimlerinden Ufuk Köktürk'le Öktem arasındaki görüşmelerin cinayetle ilgili değil, Öktem'in Köktürk'ün avukatı olmasından kaynaklandığını öne sürdü.

Dilekçede yer alan diğer bir itiraz konusu ise, iddianamede açıklandığı şekliyle Öktem'in 06 DB 7018 ve 34 NR 6144 plakalı araçlarda bulunduğu bilgisi oldu.

İddianamede yer verilen 06 DB 7018 plakalı aracın MHP Genel Merkezi'ne kayıtlı araç olduğunu belirteyim.

Dilekçede, iddianamede belirtilen 06 DB 7018 plakalı araçla ilgili iddianın Plaka Tanıma Sistemi (PTS) ve HTS kayıtlarıyla uyuşmadığı ifade edilirken, 34 NR 6144 plakalı araçla bulunduğu belirlenen Öktem, aynı araçla Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bırakıldığı belirtildi. Avukatı, Öktem'in Ankara Emniyeti'ne gitme sebebini ise, hakkındaki iddiaları öğrenmek amacıyla olduğunu iddia etti.

Aynı dilekçede, Öktem'e yönelik gerçekleşen ev ve iş yeri aramalarında gerekli delillerin toplandığı ve tanıkların ifadelerinin alındığı vurgulandı. Delillerin karartılması, gizlenmesi ya da yok edilmesi şüphesinin kesinlikle mevcut olmadığı kaydedilen dilekçede, Öktem'in kaçma şüphesi bulunmadığı açıklandı.

Avukatı Öktem hakkında "adli kontrolle serbest bırakılması" talebinde bulundu.

Ulaştığım bilgiye göre, itirazı değerlendiren Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi, tek cümlelik bir yanıtla kararını verdi:

"Sanık Serdar Öktem'in üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklu kaldığı süre, sanığın atılı suçu işlediği yönünde somut delillerin bulunması, kaçma şüphesi, bu aşamada adli kontrol hükümleri uygulanmasının yetersiz kalacağının kabulü ile itirazın reddine…"

Mahkeme, Öktem'in avukatının 20 Mayıs'taki başvurusuna dört gün sonra işte bu yanıtı verip tutukluluğun devamını sağladı.

Öktem ve diğer sanıklar, Ankara'da 1 Temmuz'da başlayacak yargı sürecinde hakim karşısına çıkacak. Yargılama aşamasının nasıl geçeceği az çok tahmin ediliyor ama bir de yaşayarak göreceğiz neler olacağını.

Yüksel Kocaman'a "emekli ol" tavsiyesi

Yüksel Kocaman

Ankara'yı kasıp kavuran diğer bir dava Ayhan Bora Kaplan yargılaması.

Adli yargılama süreci kadar Kaplan'ın bilhassa yargı, polis ve bürokrasideki bağlantıları da kamuoyunda gündem oluyor, tartışılıyor.

Kaplan denildiğinde en çok gündeme gelen bürokrat / yargı mensuplarının başında Yargıtay Üyesi Yüksel Kocaman geliyor.

Tekrarlamak istemiyorum ancak Kocaman'la ilgili yeni bir bilgi kulislere düştü hafta başında.

İddiaya göre; Kaplan'la adı çok anılmaya başlanan Kocaman'a "emekli ol" tavsiyesi yapıldı.

Normalde hakkındaki iddialar karşısında Yargıtay Başkanlığı'nca araştırma ya da soruşturma başlatılması gereken Kocaman hakkında ipin ucu kaçınca kendisine böyle bir tavsiyede bulunulduğu Yargıtay kulislerine düştü.

Kocaman'ın, "yukarıdan geldiği" ifade edilen tavsiyeye uyup emeklilik dilekçesi verip vermeyeceği yakında belli olur.

Soylu'ya Bataklık sürprizi

Süleyman Soylu

Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Cumhuriyet tarihinin en büyük kara para aklama soruşturması" şeklinde duyurduğu 73 sanıklı Bataklık dosyasının gerekçeli kararını yayımladı.

Mahkeme, 2021'de gerçekleştirilen soruşturma çerçevesinde, aralarında suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla yargılanan Nejat Daş ve Çetin Gören'in de aralarında bulunduğu 73 sanığın tamamına "beraat" verdi!

İddianamede, sanıklar Nejat Daş ve Çetin Gören'in "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" ve 60'ar kez "suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklamak" suçlarından bin 482'şer yıl hapsi istendi.

Sonuç olarak, sanıkların hepsi beraat etti.

Şimdi bu süreci nasıl okumak gerekecek acaba?

Üç yıl önce adeta reklam kampanyasıyla Soylu tarafından duyurulan dosyanın, üç yıl sonra geldiği noktaya bakınca, devletin nasıl küçük düşürüldüğüne tanık oldu kamuoyu.

Sürecin soruşturma boyutunda yer alanlara bakalım.

Dönemin İçişleri Bakanı Soylu, bugün evinde. Zaman zaman TBMM'ye geliyor, sorumlu olduğu ilçesinde belediye başkanlığı seçimini kaybeden bir politikacı.

Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, böylesi başarılı bir soruşturmaya imza atmasından olsa gerek iktidar tarafından İçişleri Bakan yardımcısı yapıldı! Ancak son dönemdeki çalışma performansı nedeniyle İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın şimşeklerini üzerine çektiği biliniyor.

Dönemin Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanı İbrahim Hakkı Seydioğulları, Ali Yerlikaya'nın göreve geldikten sonra, görevden aldığı ilk üst düzey emniyet müdürü olarak teşkilat tarihine geçti. Şimdilerde Soylu'nun ekibinde yer alan polis müdürü konumuyla önümüzdeki günlerde emekli edilmesi gündemde.

Bataklık dosyasıyla ilgili mahkemenin gerekçeli kararında ilginç ancak gözden kaçan bir detay var.

Gazeteci Alican Uludağ'ın duyurduğu gerekçeli kararda; mahkemenin, "kayıt dışı para ile suçtan kaynaklanan gelirin ayrı kavramlar olduğu, dosyamız kapsamında ele geçirilen mal varlığı değerlerinin öncül suçlar ile olan bağlantısının somut ve kesin bir biçimde kurulamadığı anlaşılmakla aklama suçunun unsurlarının dosyamızda oluşmadığı mahkememizce sabit görülmüştür" görüşü önemli.

Mahkemenin bu görüşü aynı zamanda soruşturmayı yürüten savcılık ve polisin çalışma sistemindeki yetersizliği ortaya çıkardı.

Böylesi önemli ve ülkenin menfaatine olması beklenen dosyada, soruşturma yöntem ve şekilleri çerçevesinde gösterilen yetersizlik, belki de gerçekten bu suçu işleyen sanıkların dolaylı yoldan aklanmasına sebep oldu, ne dersiniz?

Poliste, "soruşturarak aklama" diye bir çalışma metodu olduğunu yıllar önce üst düzey bir polis müdüründen dinlemiştim. Susurluk soruşturmaları döneminde anlatmıştı.

O zamandan bugüne kadar kimi soruşturmaları ve sonuçlarını gördükçe bu tespit aklıma gelir hep. Ve işin ilginci hiç de tersi çıkmadı süreçlerin. Şaşırtmadı, bu satırların yazarını.

Savcılık ve polisin soruşturmadaki yetersiz yaklaşımlarının örnekleri son dönemde sıkça görülüyor. Ağır cezalar istenilen dosyalardan beraat kararları çıkıyor. Ve ne hikmetse bu sonuçlar çoğunlukla mali suçlarla ilgili soruşturmalarda yaşanıyor.

Son olarak iki soruyla Bataklık konusunu kapatayım.

Operasyon başladığı günlerde şüphelilerin birisinin Gaziantep'teki evinde yapılan aramada polis, mali değeri yüksek bir madeni kılıç buldu.

Kılıcın bulunduğu bilgisi anında görüntülü olarak Ankara'ya ulaştı.

Kılıç, aramayı yapan ekip tarafından tutanaklara girmeden "ganimet" usulü Ankara'ya getirildi.

Sahi, o kılıç şimdi kimin evini süslüyor acaba? Kılıcı bulup Ankara'ya getirip, müdürüne teslim eden polis şefi, hangi olaya karıştıktan sonra paçayı nasıl kurtardı?

Dönemin yetkililerinin bir açıklaması olursa, Büyüteç kendilerine açık.

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder