25 Haziran 2024 Salı

Özelleştirme ‘canavar bir tekel’ yarattı: DEDAŞ ‘ölüm hattı’ döşedi+Bu kadar emekçi düşmanı ‘rasyonellik’ fazla!+Batı çıpası ve Erdoğan’ın rotası (EVRENSEL)

Özelleştirme ‘canavar bir tekel’ yarattı: DEDAŞ ‘ölüm hattı’ döşedi - Dilan Temiz / Diyarbakır

                                                                                               Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel 

Diyarbakır’ın Çınar ve Mardin’in Mazıdağı ilçelerinde çıkan ve 15 kişinin hayatını kaybettiği yangında asli şüpheli Dicle Elektrik Dağıtım Şirketi (DEDAŞ) oldu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, güvenlik kameralarına yansıyan görüntüler ve tanık anlatımları yangınların elektrik hatlarından sızan elektrik ile başladığını doğruladı. 14 bin 900 dekar alanı kaplayan yangınlarda 15 kişi hayatını kaybetti, 78 kişi yaralandı, 1000’e yakın hayvan can verdi.

Özelleştirme ile Eksim Holdinge satılan DEDAŞ’ın yangınlardaki ihmalleri bilirkişi raporu ve tanık anlatımına yansırken, özelleştirme ile bölgenin ‘özel elektrik tekeli’ konumuna yükselen DEDAŞ’ın yarattığı yıkım bir kez daha gözler önüne serildi.  

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmada bilirkişi raporu hazırlandı. Raporda yangının elektrik sigortalı ayırıcı direğinde sigorta yerine iletken tel sarılmış olduğu, iletken telinin koparak, yerdeki otları tutuşturması ve şiddetli rüzgarın etkisi ile geniş bir alana yayıldığı tespit edildi.

Diyarbakır Valiliği ile Sağlık Bakanlığı yangının “anız yakılması”yla başladığını savunsa da İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu, “Yangın şu sebepten çıkmıştır dediğimiz bir tespitimiz yok” açıklaması yaptı.

DEDAŞ ise apar topar açıklama yapıp yangının elektrik nedeniyle çıkmadığını savundu ve köylüleri yangın çıkarmakla suçladı. Şirket, köylülerden İbrahim Eren hakkında yangının bakım ve onarımı yapılmayan elektrik hatlarından çıktığını iddia ettiği için suç duyurusunda bulunmuştu.

ÖZELLEŞTİRİLDİ VE…

Bu durum DEDAŞ’ın halka yönelik uygulamalarını gündeme bir kez daha getirdi. Yıllardır elektrikleri kesen, halka milyonlarca liralık faturalar çıkaran DEDAŞ açıklamalarıyla tartışmaların da odağı olmaya devam ediyor. Özellikle elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sonucu artan sorunlar dikkat çekiyor.

Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ’nin Özelleştirme Yüksek Kurulunun 02.04.2004 tarih ve 2004/22 sayılı kararı ile özelleştirme kapsamı ve programına alınması neticesinde Diyarbakır, Urfa, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak Dicle Elektrik Dağıtım AŞ (DEDAŞ) kuruldu. 2005 yılında kurulan DEDAŞ’ın 2013’te yüzde 100 oranındaki hissesi özelleştirildi. Özelleştirilen elektrik dağıtım hizmetleri sonucu Diyarbakır’ın elektrik dağıtımını Eksim Holdingin sahibi olan Tivnikli ailesi yapıyor.

AKP’YE YAKINLIĞI İLE BİLİNİYOR

Tivnikli ailesi AKP’ye olan yakınlığı ile biliniyor. İsmail Fahreddin Tivnikli ve Abdullah Tivnikli tarafından kurulan Eksim Holdingin şu an başında Ebubekir Tivnikli var. Abdullah Tivnikli “Erdoğan’ın prensi” ve “becerikli Abdullah” isimleriyle tanınıyor. 17-25 Aralık operasyonlarında da adı geçen Tivnikli, Türk Telekom’dan enerji sektörüne, inşaattan yatırıma kadar birçok alanda iş yapıyor. Tivnikli’nin Mecliste görüşülen bir yasayı, AKP’li bir ismi arayarak değiştirdiği dahi iddialar arasında.

Abdullah Tivnikli, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın kızına da burs vermesiyle gündeme gelmişti. Abdullah Tivnikli, Eksim Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanıyken, 2018 yılında, 59 yaşında ölmüştü. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tivnikli’nin cenazesine katılmış, burada bir konuşma yapmıştı.

SİCİLİ KABARIK

DEDAŞ yalnızca bu yangında değil, bölgede çıkan pek çok yangında yine ihmallerle gündeme geldi. 2023’ün haziran ayında da son yangından etkilenen ve Çınar’da bulunan Karabudak Mahallesi’nde çıkan yangının elektrik direklerinden çıktığına dair tespitler bilirkişi raporuyla da kayıtlara geçti. Raporda, DEDAŞ “asli kusurlu” bulundu. DEDAŞ’ın çıkan yangında sorumluluğu yüzde 70 olarak rapora yansıdı.

40 KÖYÜN ELEKTRİĞİ KESİLDİ

DEDAŞ, 2018 yılının mart ayında Kızıltepe ve Mazıdağı ilçelerine bağlı 40 köyün elektriğini kesti. 7 bin çiftçinin borcu olduğu iddiasıyla köylüler karanlıkta bırakılırken, arazilerini sulama imkanları da ellerinden alındı. Onlarca büyükbaş, küçükbaş hayvan yaşamını yitirdi.

ÇİFTÇİLER EYLEM YAPMIŞTI

2023 yılının temmuz ayında ise Kızıltepe ve Derik’e bağlı mahalleler başta olmak üzere yüzlerce yerleşim yerinde “bakım-onarım” gerekçesiyle 12 saati aşan elektrik kesintisi yaptı. Çiftçiler, eylem yaparak dava açmıştı. Mahkeme “bakım-onarım” için elektrik kesintisinin günlük 3 saati geçemeyeceği kararını aldı.

İŞ CİNAYETİ, İŞTEN ATMA, ÜCRET GASBI…

8 bine yakın işçisi bulunan DEDAŞ işçilerinin haklarını tanımamasıyla da tanınıyor. Yine 2023 yılının temmuz ayında DEDAŞ bünyesindeki işçiler düşük ücret, sendikal hakların engellenmesi, promosyonlarına el konulması, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi gibi sorunlarla karşı karşıya olduklarını duyurarak Urfa, Batman, Mardin, Diyarbakır, Siirt ve Şırnak’ta eş zamanlı iş bırakma eylemi gerçekleştirmişti. Eylem sonrası yaklaşık 200 işçinin işine son verildi.

SLOGAN VAR GÜVENLİK YOK

“Hepimizin hedefi önce iş güvenliği” sloganıyla çalıştıklarını belirten DEDAŞ’ın ‘iş güvenliği’ karnesi de kabarık:

■ 28 Mayıs 2024: Urfa’da 26 yaşındaki DEDAŞ İşçisi Yusuf Turan elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti.

■ 22 Nisan 2024: Çınar’da Dicle elektrik bakım ve onarım ekibinde görevli M.T elektrik akımına kapılan işçi öldü.

■ 2 Haziran 2024: Şırnak Güçlükonak’ta Soğucak köyünde elektrik nakil hattı tamiratı sırasında yüksek gerilime kapılan DEDAŞ İşçisi Ferhat Gök, ağır yaralandı.

DEDAŞ’IN İŞÇİYE REVA GÖRDÜĞÜ: GÜVENCESİZ ÇALIŞMA, ASGARİ ÜCRET

DEDAŞ’ta çalışan işçilerden biri işten çıkarılma kaygısıyla isim vermeden şunları aktardı: “Yoğun bir mesaimiz var. Asla iş güvenliğimiz yok. Çok arkadaşımız çalışırken akıma kapılıp öldü. Mobbing çok fazla, aldığımız asgari ücret. Geçen yıllarda eylemler yaptık, birçok arkadaşımız haksız yere atıldı. Şirket kârına kâr katıyor ama bizim durumumuz ortada.”

HALKA DEĞİL KENDİLERİNE YATIRIM

Yangına neden olan bakım ve onarımı yapılmayan elektrik direkleri mevcutken DEDAŞ bir basın toplantısında yatırımlarının büyük çoğunluğunun kaçak elektrik kullanımını engellemeye yönelik olduğunu açıklamıştı: “Amacımız enerji tedariğinin artırılması, vatandaşların kayıpsız, kesintisiz enerjiye kavuşmasını sağlamak istiyoruz. Yaptığımız yatırımların büyük kısmını bu hedefe yoğunlaştırdık. Etkin çalışmalar ve teknoloji odaklı yatırımlar ile 28 milyar TL’si 2023 yılından olmak üzere 10 yılda toplam 165 milyar TL değerinde kaçak enerji tüketimini önleyerek ülke ekonomisine büyük katkı sağlamış olduk.”

ŞİRKETE AÇILAN DAVA 3 BİN 204, ŞİRKETİN AÇTIĞI DAVA 197 BİN 582

Şirketin 2018-2019 yılları arasındaki dava sayıları ise dikkat çekici. Şirket tarafından açılan veya şirkete karşı açılmış olan dava ve icra takiplerinde veriler şu şekilde: Şirkete karşı açılan davaların sayısı 3 bin 204, şirketin açtığı davaların sayısı ise 248. Şirketin açtığı icra dosyalarının sayısı ise 197 bin 334.

GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKTI

Köylüler yangının bakım ve onarımı yapılmayan elektrik hatlarından çıktığını iddia etmiş, DEDAŞ ise iddiaları kabul etmediği gibi iddia sahipleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Önceki gün Derik ilçesinde çıkan yangının, elektrik hattından kaynaklandığı güvenlik kamerasına yansıdı.

EMO: SİGORTA TELİ KULLANILMAMASI BAKIM YAPILMADIĞININ GÖSTERGESİ

Elektirik Mühendisleri Odası (EMO) Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu Eş Başkanı Ufuk Bulut yangının ihmal ve bakım eksikliğinden kaynaklandığını belirtti. Bulut, kullanılmayan tellerin ihmalin ve bakım yapılmadığının açık bir göstergesi olduğunu söyledi.

Bulut, mevsimsel ısı farklarının tellerde genleşmeye yol açtığını ve bunun sonucunda tellerin gevşediğini ifade etti: “Gevşeyen elektrik iletkenleri ark yapar, bu iletkenlerin izolatörlerle bağlantı kısımlarının düzenli aralıklarla bakım ve onarımı yapılmalı. Yapılmaması ihmalkarlıktır. Bağlanan iletkenler standartların altındaysa düşük akımda bile sigorta atar. Düzgün bağlanmadığı ve sarılmadığı için ark yapma olasılığı artar. Bu durumun fotoğraflarını çektik.”

KAMULAŞTIRMA ŞART

Elektrik özelleştirmelerine de değinen Bulut, özelleştirilen şirketlerin genellikle gelir getirici alanlara yatırım yaptığını, ancak bakım ve onarıma gereken önemi vermediğini belirtti: “Ücra köşedeki bir köylünün elektrik direklerinin telleri sıkı bağlanmış mı, bağlanmamış mı, eskimiş mi, sarkıyor mu, bu görmezden gelinir. Bölgede altyapı 40-50 yıllık ve neredeyse hiç dokunulmamış. Bazı köylerde yenileme adı altında ek yapmışlar, bunu da sıfır tesis diye devretmişler” diye konuştu.

Bulut, enerji sektörünün tekrar kamuya devredilmesi gerektiğini savunarak, “Özelleştirmeye karşıyız. Enerjinin önemli kısmına insanlar erişebilmeli” dedi.

                                                             /././

Bu kadar emekçi düşmanı ‘rasyonellik’ fazla!- Mustafa Yalçıner -

M. Şimşek örtülü olarak “Nas”ı eleştirmiş, indirilmesine son verdiği faizleri artırmaya geçmiş ve faiz artırmak matah şeymiş gibi baş tacı edilmişti. Yaptığı, sadece “Rasyonel politikalar izlemekten başka çare yok” demekti! Londra tefecilerinin adamıydı ve Kemal Derviş’in yerine göz dikmişti.

Şimdi bu “rasyonel”, yani “akılcı” M. Şimşek şapkasından yeni bir “tavşan” çıkardı.

Köprünün başını tutarak geçenden de geçmeyenden de haraç alan Deli Dumrul’a taş çıkartıyor adam! O da suyun başını tutmuş ya da suyun başını asıl tutan patronundan vekalet almıştı.

Kendisinden önce köprü ve yollarla havaalanlarından geçenden de geçmeyenden de haraç alınıp bunlar yap-işletçi sermayedarların ceplerine konduğu için yenilik peşine düştü.

Önce KDV ve ÖTV oranlarını artırdı. Zaten ÖTV ile vergilendirilen ürünlerin üstüne konan KDV’yi bazı ürünlerde yüzde 8’den 10’a, diğerlerindeyse yüzde 18’den 20’ye çıkardı.

Enflasyonu kontrol altına alacak ya beyefendi, işçi ve emekçilerle emeklilerinin ücret ve maaşlarının hiç değilse açlık sınıra yükseltilmesine bile zinhar karşı çıkıyor! Ücretlerle maaşlara zam enflasyonu azdırırmış! Ama iğneden ipliğe bütün yaşam zamlanıyor, umurunda değil. Doğrudan zam olarak tüm ürünlere yansıyan enerji örneğin. Dünyada enerji fiyatları düşerken bizde zamlanıyor. Ve gıda maddelerinin fiyatları zamlandıkça zamlanıyor. Emekçiler açlıkla sınanıyor! Kiralar öyle. Hiçbiri enflasyonu artırmıyor akıllı Şimşek’e göre!

Orta vadeli program onun eseri. Şimdi OVP’de yapacağını söylediklerini yasalaştırma peşinde. Yeni “tavşan”, “vergi reformu” diye sunulan emekçilerin sırtına yeni bir kambur! Vergi de enflasyonu azdırmıyor!

Alın yurt dışına çıkma haracını. Deli Dumrul’dan da insafsız Şimşek 10 misli artırıyor. 150 liralık harç 1500 TL oluyor.

Garsonların aldıkları bahşişe bile göz koydu adam. Vergi koyma peşinde. Motokuryelerin gelirlerine de. Kuryeler sömürü yoğunluğu için kendi araçlarıyla kendi hesaplarına çalışan serbest meslek erbapları sayılıyor. Vur vergiyi sırtlarına! Kan ağlamıyorlarmış gibi küçük çiftçiye de vuruyor yeni vergi piyangosu!

Şimşek, “Hedefimiz vergide adalet ve etkinliği sağlamak için vergilendirilmemiş hiçbir alan bırakmamak” diyor. Gerçekten vergilendirilmemiş alan bırakmayacak. Sudan da vergi alınıyor. Bir tek “nefes alma” vergisi kaldı!

Ama… “Akılcı” Şimşek’in aklı, işçi ve emekçilere yaşamı zindan ederken kapitalistlerden yana zehir gibi çalışıyor. Örnek mi?

Sadece 2024 bütçesinde “vergi indirimi, muafiyeti, istisnası” gibi adlar altında sermayeden 2 trilyon 210 milyar TL’lik vergi alacağından vazgeçildi. Miktara bakın, 2 trilyondan fazla! Fakat ücretlere zamma zinhar karşı bu akıllı!

Vergilerin zaten aslan payı, ÖTV ve KDV’nin yanı sıra, her ürüne konmuş dolaylı vergiler. Koç’la bir işçi aynı suya aynı miktar vergi ödüyor. İşte adalet bu!

Bir de kurumlar ve gelir vergileri var. Allahtan emekçiler “kurum” değil, yoksa yanmışlardı! Ama sermayeye indirim ve muafiyet getirilir, üstüne 10’dan fazla vergi affı çıkarılırken bordrolarından yüzde 15-30 gelir vergisi kesiliyor.

Kurumlar vergisi ise resmen yüzde 25. Ama kağıt üstünde. Ford Otosan 2023’te binde 4 ödedi. Arçelik yüzde 1.6, Otokar yüzde 2.7, TÜPRAŞ yarı yarıya ödeyip rekor kırdı: Yüzde 12.2. 

Oysa emekçi açlığın pençesindeyken TÜPRAŞ, toplam 54 milyara yakın net kâr elde etti. İşçi başına kârı ayda 1.254 milyon TL. PETKİM’in işçi başına yıllık net kârı 4.300 milyon TL. Star Rafineri’nin işçi başına 2023 kârı 3.268 milyon TL.

Star’da örneğin 2023’te en yüksek brüt ücret 35 bin TL’ydi. 20 yıldır TÜPRAŞ’ta çalışan işçinin vardiya primleri ile beraber aylık brüt ücreti 40 bin TL.

Zaten müthiş adaletli olan bu gelir tablosu karşısında akıllı Şimşek’in akılcı politikası “vergide adaleti” pekiştirmek. Bu amaçla her şeyi durmadan zamlandırırken dolaylı vergileri de durmadan artırıyor! Adam adaletli! Ve sermayedarlara, özellikle tekelci kapitalistlere durmadan vergi indirimiyle muafiyeti ve affı getirirken yurt dışı çıkış harcıyla garsonların bahşişlerine bile vergi koyup zamlandırıyor!

Ana muhalefet de sanki bilmeden yapıyormuş gibi, randevu alıp bu “akıllıkların” birkaçını Şimşek’e söylemeyi iş sayıyor.

                                                            /././

Batı çıpası ve Erdoğan’ın rotası -Yusuf Karadaş-

Bayram tatilinin ardından Türkiye’yi iç politikada olduğu gibi dış politikada da sıcak günler bekliyor. Bir yandan işçilerin yüksek enflasyon karşısında eriyen asgari ücrete temmuz zammı yapılması talebi ve öte yandan hükümetin işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükünü artırmayı hedeflediği yeni vergi düzenlemesi iç politikanın en sıcak gündemini oluşturacak. Dış politikada ise dikkatler Erdoğan’ın 3-4 Temmuz’da Astana’da Putin ile yapacağı görüşme ve ardından da 9-11 Temmuz tarihleri arasında katılacağı NATO liderler zirvesinde olacak.

Erdoğan’ın Astana’da Putin ile yapacağı görüşme, son dönemlerde giderek daha sorunlu hale gelen Türkiye-Rusya ilişkilerinin gidişatı bakımından önem taşıyor.

Daha önce Türkiye’ye yapacağı açıklanan ziyaretle ilgili belirsizlik devam ederken Putin’in Erdoğan’la görüşmek için Astana’da yapılacak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısını işaret etmesi, aslında Erdoğan iktidarının ABD-NATO ekseninde ardı sıra attığı adımlara karşı bir tutum olarak da anlam kazanıyor. Nitekim haziran ayı başlarında St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu (SPIEF) kapsamında dünyanın önde gelen haber ajanslarıyla bir araya gelen Putin, Türkiye’deki iktidarın Batılı emperyalistlerden hibe ve kredi almaya çalıştığına dikkat çekerek “Bu muhtemelen kötü bir şey değil ama eğer Rusya ile ticari ve ekonomik ilişkilerin kısıtlanmasıyla bağlantılı olursa, o zaman Türk ekonomisinin kazancından çok kaybı olur” sözleriyle Erdoğan iktidarının bu yönelimine karşı üstü kapalı bir şekilde tehditte bulunmuştu.

Kuşkusuz Putin yönetimi, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ambargoya katılmamış olmasını değerli buluyor ve bu temelde hem enerji ve hem de ticari alandaki iş birliğinin devam ettirilmesini istiyor. Ancak öte yandan da son dönemlerde NATO içindeki pozisyonundan ExxonMobil ile enerji anlaşmasına kadar Erdoğan yönetiminin kendini Batılı emperyalistlerin politik eksenine daha fazla bağlayan adımlarını da görüyor.

Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerde Suriye sahasındaki iş birliğinin önemli bir rol oynadığı düşünüldüğünde, Putin-Erdoğan görüşmesinde bu konuda yeni pazarlıkların gündeme gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Erdoğan yönetimi özellikle ekonomik alandaki saldırılarına karşı işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerinde oluşacak hoşnutsuzluğu dizginlemek ve başta yeni anayasa konusu olmak üzere iç politikayı dizayn etmek için Kürt sorununu kullanmayı amaçlıyor. Kayyum politikasındaki ısrar ve Rojava’da yapılacak yerel seçimlere karşı operasyon tehdidi bu yönelimi açıkça ortaya koyuyor.

Bilindiği gibi Rojava’da yapılacak yerel seçimler konusunda bir geri adım (seçimlerin ertelenmesi) atılmış olmasına rağmen Erdoğan yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleriyle (SDG) iş birliğini sürdüren ABD arasındaki anlaşmazlıklar devam ediyor. Bu temelde Erdoğan ve Putin arasında yapılacak görüşmede, Türkiye ve Suriye yönetimi arasındaki ilişkilerin ‘normalleştirilmesi’ ve bunun üzerinden Suriye Kürtleri üzerindeki baskı ve tehdidin büyütülmesinin masada olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Ancak Erdoğan’ın ‘Doğu’da Putin ile yeni manevra arayışının sınırlarının anlaşılması için ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in geçtiğimiz günlerde söylediği “Türkiye’nin Batı’ya güçlü bir şekilde çıpalanmış olduğu” sözlerine dikkat çekmek gerekiyor.

Flake, Reuters’ta yayımlanan röportajında Türkiye’nin Rusya ile olan ticari ve enerji bağlarına rağmen “Ukrayna’daki savaşın Ankara’nın NATO’ya ve Batı’ya olan bağlılığını gösterdiğini” ve “Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın hiç bugün olduğu kadar güçlü olmadığını” söylemişti.

NATO’nun 75. yıl dönümünde 9-11 Temmuz tarihleri arasında ABD’de düzenlenecek NATO liderler zirvesi öncesinde yapılan açıklamalara ve atılan adımlara bakınca Flake’in haksız olmadığını söylemek gerekiyor.

Üyelerinin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) en az yüzde 2’sini “savunma” harcamaları için kullanması konusunda NATO tarafından yapılan açıklamada Türkiye, bu hedefi tutturan ve “savunmaya” en fazla kaynak harcayan 6. NATO üyesi ülke oldu. Yine geçtiğimiz günlerde Brüksel’de yapılan ve Türkiye’yi Savunma Bakanı Yaşar Güler’in temsil ettiği NATO savunma bakanları toplantısından Ukrayna’ya silah temini konusunda NATO’nun daha fazla rol üstlenmesi kararı çıkmıştı. Öte yandan 15-16 Haziran’da İsviçre’de yapılan ama Rusya’nın davet edilmediği ve Çin’in katılmadığı ‘Ukrayna barış zirvesi’nin sonuç bildirgesinde de “Rus işgalinin kınanması ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” yönündeki kararların altına imza atan ülkeler arasında toplantıda Dışişleri Bakanı Fidan tarafından temsil edilen Türkiye de vardı.

Erdoğan, bölgede (Ortadoğu) yeni roller üstlenmek ve Batılı emperyalistlerin finans merkezlerinin kredi musluklarının açılması için uzun zamandır ABD Başkanı Biden ile görüşmek istiyor. Ancak işi ağırdan alan Biden’ın 9-11 Temmuz arasında yapılacak ve Rusya ile Çin’e karşı yeni kararlar alınması beklenen NATO liderler zirvesinde Erdoğan’ın önüne yeni ödevler koyması da kaçınılmaz görünüyor.

Erdoğan iktidarı bir yandan Batı çıpasının gemisinin hareket alanını ciddi biçimde sınırlaması ve öte yandan Rusya’ya karşı atacağı herhangi bir adımın kendisini bölgede ciddi tehditlerle yüz yüze bırakması gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. “Stratejik özerklik” safsatasıyla pazarlanmaya çalışılan politikanın emperyalist güçler karşısında ülkeyi getirdiği yer burasıdır!

(EVRENSEL)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder