Normal ve anormal -Özdemir İnce-
Durendiş (Uzağı görür, ileriyi düşünür, öngörülü) hemşerimiz MHP’nin devletlu ve azemetlu reisi Devlet Bahçeli, “Ülkemizde hiçbir şey anormal değildir” diye buyurmuşlar. Bahçeli hazretlerinin lafının üzerine laf söylenmez ama biz Çukurovalılar, bir şeyin özünü, aslını arar-sorarız, huyumuzdur, meraklıyız, bütün saygımıza karşın işin künhünü yani “aslını astarını” bilmek isteriz. Şimdi biraz dilbilgisi çalışalım:
“Normal” ve “anormal”in kökü “norm” ortaktır ki “standart”, “ölçü” ve “kural” anlamlarına gelir.
Normal (sıfat olarak): “Alışılagelen, kurala uygun olan, şaşılacak bir yönü bulunmayan, olağan, düzgülü, ölçülü ve doğal.”
Normal (isim olarak): “Alışılagelene, olağana, kurala uygun olan şey.”
Anormal: Yukarıdaki tanımlamaların tam tersi.
Bu tanımlamalara göre Bahçeli, “Türkiye’de her şey ölçülü, doğal, olağan, kurala uygundur”, “Türkiye’de her şey tıkırında” demeye getiriyor. Eyi de her şey Bahçeli’ye göre “normal” yani ve lakin hiçbir şey “anormal” değilmiş, normalmiş, öyle mi acaba?
Bu nedenle, Sayın Bahçeli’nin “Ülkemizde anormal hiçbir şey yoktur!” iddiasını aklın ve gerçeklerin mihenk taşında değerlendireceğiz.
Derinlere inmeden Sözcü gazetesinden (18 Haziran 2924) üç bayram örneği verelim:
1- Salda Gölü’nün kumsalına asfalt yol döşemişler. Bilindiği gibi bu göl kıyısı NASA’nın “Ayakkabıyla bile girilmemeli” dediği kumsala asfalt dökmüşler. Çevrecilere göre kanserojen içerikli asfalt yağmurlarla göle karışacakmış. Bahçeli’ye göre böyle bir şey “anormal” değilmiş.
2- Osmaniye’de jandarmanın 185. kuruluş yıldönümü kutlaması kışla ya da sokak yerine alışveriş merkezinde yapılmış. Vatandaşlar, “Başka yer mi yoktu” diye sormuşlar. Bahçeli’ye göre memleketinde yaşanan böyle bir şey “anormal” değilmiş.
3- Gaziantep’te yüzlerce kurban derisi ve bağırsağı yol kenarlarına atılmış. Kötü koku bütün kenti sarmış. Evlerinde oturamayan vatandaşlar belediyeye tepkiliymiş. Ama Bahçeli’ye göre böyle bir şey “anormal” değilmiş.
Gazetelere bakıp sayın Bahçeli’ye soruyorum:
1- Polis memuru, karısı ve oğlunu öldürüp intihar etmiş. Normal mi, anormal mi?
2- Anayasal hakkını kullandı diye biri hapse girmiş. Normal mi, anormal mi?
3- Bir engelliye bayramı zehir etmişler. Normal mi, anormal mi?
4- Türkiye’de 20 aileden biri yardımla yaşıyormuş. Normal mi, anormal mi?
5- Sağlık çalışanları bayram ikramiyesi normal mi, anormal mi?
6- Beyaz yakalı iş, sanayici elaman bulamıyormuş. Normal mi anormal mi?
7- Ata’nın heykeline saldıranlar tutuklanmış. Normal mi, anormal mi?
8- Milli Eğitim Bakanı Tekin’e “sıfır” vermişler. Normal mi, anormal mi?
9- 11 yılda 410 bin hektar ormanımızı kaybetmişiz. Normal mi, anormal mi?
10- Dört yıl önceki kurban, şimdi but olmuş. Normal mi, anormal mi?
Şimdi ülkemizdeki anayasal ve yasal durumun vaziyetine bakalım:
1- Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılmasını; TBMM’de yasal olarak temsil edilen bazı partilerin kapatılmasını istemesi normal mi yoksa anormal mi?
2- AKP iktidarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay’ın kararlarını uygulamaması normal mi, anormal mi?
3- AKP iktidarının anayasanın ikinci maddesini (Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir) yok sayması normal mi, anormal mi?
4- Bütçe payı üzerinden dolaylı ve dolaysız vergi karşılaştırması yapmak mümkündür. 2020 yılı genel bütçe istatistiklerine göre dolaylı uygulamalar toplam vergi gelirlerinde yüzde 64.6 oranında bir paya sahiptir. Dolaysız vergilerde ise bu pay yüzde 35.4 civarındadır. Bu da verginin gelirler üzerinden değil, tüketim üzerinden alınması, böylece yoksulun bir kez daha sömürülmesi Osmaniyeli Devlet Bey’e göre normal.
5- Yerleşim yerlerine uzak hastaneler yaptırıp yerleşim yerlerindekileri kapatmak; yıllardır uçak inmeyen havaalanları yaptırmak; yolcusuz havaalanlarını kapatmamak; işsiz personele maaş ödemek anormal değil; enflayon oranları ve Türk Lirası’nın neredeyse dünyanın bütün paraları karşısında tuşa gelmesi Osmaniyeliye göre normal.
6- Erkeklerin geçen yüzyılda boşandıkları kadınları bu yüzyılda kıskanıp öldürmeleri bekâr Doç. Dr. Devlet Bahçeli’ye göre “normal”!
1001- Benim bu yazıyı yazmam hem normal hem anormal!
/././
1960’lı yıllardaki gibi bir geçiş sürecinde miyiz? -Şükran Soner-
İç dinamiklerin geriye dönüşü söz konusu olamayacak patlama noktalarından örnekler vermeye kalksak bir köşe değil, sayfalara sığdırılamaz. “Bayram bitti, nerede kalmıştık” türünden haberler sıralamalarında bile kiralar, zamlar, vergiler, bir umut emekliler, çalışanlar için çaresizliğin yüksek beklentileri ile tersine düş kırıklıkları... Bayram öncesi son durumları mumla aratan yeni uçuk olumsuz gelişmeler... Üstüne bindiren doğanın başkaldırısı ile insan eliyle kirli çıkarlar adına işlenen suçlardaki patlamalar, cinayetler...
Bir yandan da yerel seçimlerde çok çarpıcı su yüzüne çıkan, dipten gelen dalgaların, toplumsal başkaldırının, geriye dönüşü olamayacak gücüyle, bireysel, toplumsal, örgütlü, örgütsüz, üstüne üstük sadece ülkemiz değil dünya çapında yaşanan, siyasal, toplumsal savrulmaların toplamının birden yarattığı altüst oluşlar... Gözümüz kapalı ellerimiz uzatılarak sadece filin bir yerine dokunmamız isteniyorsa vay halimize?
Yakın günlerde, birkaç farklı kaynak üzerinden çok iyi bildiğimizi sandığımız 1960’lı yılların gelişmelerine somut, belgeli tanıklıklarla tanıklık etme şansını yakalayınca, ülkemizin somut sonuçları ile gerçekten haklar kazanımlarında çok olumlu gelişmeleri yakalamış olduğu gerçeğini de yadsımak söz konusu olamayacağına göre de... Düzgün, tarihsel gerçekleri saptırmadan yapılmış, bilgiye dayalı tanıklıklardan dersler çıkarmaya çalışmamızın ne kadar değerli olacağının da ayırımına vardım..
***
Geriye dönüşü olmayan toplumsal, siyasal olaylardan, tarihin doğru okunabildiği deneyimlerden ne kadar çok doğru, haklı sonuçlara varabilirsek, geleceğimize dönük arayışlarımızda, duruşlarımızda o kadar sağlıklı, doğru sonuçlar çıkarabiliriz değil mi? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi sürüdürülemiyeceği kritik bir geçiş sürecini yaşıyorsak, duygusal sapkınlıklardan uzak durabilmek yolunda, doğru zamanda doğru yerde durabilme gibi bir sorumluluğmuz da olmalı değil mi?
“Bana dokunmayan yılana dokunmam” devri kapandı gitti. Bana dokunsa da dokunmasa da insana, canlılara, ülkeme, dünyaya dokunan her şeyi öncelikle doğru anlamaya çalışmak, sonrasında da doğru duruş adına, doğru saflarda, gücümüzün yettiği kadarıyla yerimizi alabilmek gibi bir zamanın içindeyiz... Saklanarak korunabilmenin koşulları uçup gitti. Kutsal evimizin, yuvamızın, ailemizin, ülkemizin bile güvenliğinin uçup gittiği zamanların içindeyiz...
Kör inat sürdürülen anız yakmada bile gerçeği cehaletten gelen masum bir inat, kirli çıkar, rant hesapları değilse bile çıkan yangında ormanlarımız yanmakla kalmıyor, insanlarımız ölüyor. Dün sabah olduğu üzere sadece bir haberde toplanan eski eşine, çocuklarına dönük katliam patlaması yaşanabiliyorsa... Suçlular, iktidarın başına uzanan korumalar ağında, tarikatlarda, cemaatlerde, Diyanet’in işleyişinde aranmalıdır. Katillerin korunup ödüllendirildikleri yargı, hukuk düzeni üzerinden hesap sorulmalıdır.
***
Can yakan haberlerin ağırlığında, uçuşan zamları, yaşamımızın içinde bizi yoksullaşmada durmadan dibe çeken zorlukların rakamsal verileri ne kadar çarpıcı, ürkütücü boyutlara varsa da beynimize kaydedilemeden uçuşup gidiyorlar. Bilebildiğimiz tek gerçeklik, yaşamımızın gün gün geriye gidişi, yaşamak zorunda kaldığımız yoksulluk, yoksunluklar... Bayram sonrasında, dünkü ilk iş günündeki ilk haberlere bakabildiniz mi? DİSK’i, Türkİş’i, Saray’ın en yakınları, en yandaşları peşlerinden... Sıraya girdikleri görülebilir miydi?
Suyun akışı durdurulamıyor...
(Cumhuriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder