11 Haziran 2024 Salı

T24 KÖŞEBAŞI (11 Haziran 2024)

 

Baksı'da gurbete meydan okuyan bir sıla masalı: Bu projeyi gören "Ya bu adam deli ya da çok parası var" diyor! (Candan Yıldız)

“Burası yaratıcıların mekânı… Kimsenin kılığına girmedik, tarifine girmedik. Burası zor bir yer… Burası bizim toprağımız… Hikayemizin başladığı yer… Kimse bizi kopartamaz.”

Baksı Müzesi - Bayburt

Zuckerbeck Şubat 2017 tarihli manifestosunda çevrimiçi toplulukların çevrimdışı toplulukları beslediğini açıklamıştı. Bu kimi açılardan doğru. Ama çoğu zaman çevrimdışı topluluk, çevrimiçinin zararına oluyor ve bu iki şey arasında temel bir fark var. Fiziksel varlık gösteren topluluklar sanal toplukların, en azından yakın gelecekte aşık atamayacağı bir derinliğe sahip. İsrail’deki evimde hastalanıp yatağa düşersem Kaliforniya’daki çevrimiçi arkadaşlarım benimle sohbet edebilir ama bana bir tas çorba ya da bir bardak çay getiremezler.”

Tarihçi Yuval Noah Harari, "21. Yüzyıl İçin 21 Ders" kitabında bedene, insana, ortak yaşama yabancılaşmayı mümkün kılan teknolojik iktidar biçimlerine karşı, fiziki olarak insanlarla temas etmenin şimdilik daha derinliğe sahip olduğunu söyler.

İnsanı küçümsememek, bütün farklılığa rağmen kendin gibi olmayanın hakkı olduğunu kabul etmek, yerel ve evrensel arasında hiyerarşik bir ilişki kurmamak halâ çevrimdışı ilişkiyle, temas etmekle mümkün…

Bunun somut bir örneğini gözlerimle gördüm. 

Sanat ve kültürün merkezi İstanbul’dan yaklaşık 1200 kilometre uzaktaki Bayburt’a, milliyetçilik ve muhafazakârlığın hâkim ideoloji olduğu topraklara ‘Birlikte başka bir yaşam mümkün’ü pratiği ile göstermeye çalışan sanatçı, düşün insanı Hüsamettin KoçanKuru Otlar Üstüne filmindeki aydın tipinin tam aksine; idealizm, samimiyet ve adanmışlık gibi değerlere çağırıyor herkesi… 

Bayburt’tan 45 kilometre uzakta, Çoruh Nehri’nin kollarına tepeden bakan Baksı Köyü’ne giderken doğanın yeşiline eşlik eden hayatın rengi ‘yeşil’ bir proje hemen solunuzda kalıyor.

Kaçkarların dizilişini çağrıştıran bir mimari karşılıyor önce sizi. Girişinde Baksı Müzesi yazıyor. Müze dememe bakmayın söz konusu olan bir yaşam alanı… Birlikte üretmeyi, dayanışmayı, sana benzemeyenlerle ilişki kurmayı önceleyen bir model. 

Modelin, projenin öyküsünü T24’ten arkadaşım Berna Abik daha önce yazmıştı.

Bense hayata dokunan projelerin “delilerinden”, mana arayışının gücünden ve zorluklarından bahsetmek istiyorum.

Kırsal nüfusun kent denilen modern ‘tımarhanelere’ tıkandığı, şehirlerin cazibesinin yanı sıra kültürel ve ekonomik ‘derinliğinden’ nasiplenemeyen ‘ötekilerin’ kendi yereline yabancılaşmasını tersine çevirmeyi murat eden Hüsamettin Koçan ile "Hiç kimseye faydası olmasa bile benim ufkumu açtı" diyen Baksı Köyü’nün eski muhtarı Nabi Akçelik’i tanımanızı istiyorum. 

Hüsamettin Koçan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin üç dönem dekanlığını yapmış bir isim…

Sanatçı-aydın sorumluluğunu pratiğiyle yaşama geçirmeye çalışan Koçan, ideolojik olarak kendisinden farklı olan köylüsüne ulaşmaya çalışmış son 20 yılda…

“İletişim olmadan sizin yapmak istedikleriniz geçmiyor karşınızdakine. Değişim ancak ortak üretimle mümkün. Çünkü üretim olduğunda insan kendini içinde ve sorumluluk hissediyor. Büyük işler, direnç, adanmışlık, yansızlık ister. Bizim aydınımız yaşadığı kültürden koparak biraz göçebe meselesi var. Edward Said bunu daha iyi anlatıyor. Onun için bizim aydınımız kendi toplumuna yabancılaşmış kişidir. Bunu haksızlık olarak da görürüz. Halkevleri Cumhuriyetin ilk yıllarında bunu çözmeye çalıştı fakat çözemedi” diyor. 

Ortak üretim dediği şey için sanat atölyeleri kurmuş, köylüsünün kendisini de parçası hissetmesi için müzenin büyük konferans salonunu yeri gelmiş düğünler için kullandırmış. 

Baksı Müzesi Konferans Salonu (Fotoğraf: Evrim Altuğ)

Daha da önemlisi genç kızların, kadınların yetilerini geliştirebilecekleri, öğrendiklerini üretime dönüştürebilecekleri kadın eğitim merkezi için de kolları sıvamış. Fiziki binanın temeli atılmış, her şey yolunda giderse, siyasi, toplumsal ve ekonomik engellere takılmazsa 2025’te hayata geçecek eğitim merkezi…

Koçan’dan dinleyelim…

Bayburt'ta bir kadın eğitim merkezinin temelini attık. Açılışta ehramlı, örtülü kadın da vardı sosyetik kadın da…  İnsan bu… Bütün mesele o insanı tasnif etmeden ona insani değeri vermek. Üç boyutlu üretmeden biz üçüncü boyutu keşfedemiyoruz. İki boyutluyuz. Siyah beyaz meselesi… Ben kadına inanıyorum. Babam müthiş, vizyoner bir adamdı. Annem ise o kadar da akıllı bir kadın değildi ama kalbi ve duyarlılığı olağanüstüydü. Şimdi benim bir şeyim olsa, onu saklasın diye verecek olsam anneme verirdim, babama değil. Babam tipik erkek. Derin ve ilerici bir adam. Fakat o erkekler doğada döller gider ya ondan sonra anne çocukları büyütecek , emdirecek; şunu yapacak, bunu yapacak. Burada ezilmiş çok kadın gördüm. Hasret çeken kadını gördüm. Gurbet bekleyen kadını gördüm. “

Baksı Müzesi-Fotoğraf: Candan Yıldız

Gurbet kelimesi Bayburt için kolay bir kelime değil. Hüsamettin Koçan’ın 40 bin metrekarelik bir alana kurduğu yaşam alanı tepede bir yer. Çocukken o tepede babasının gurbetten gelmesini beklermiş, diğer bütün çocuklar gibi… Gurbet Bayburtlular için sadece Batı ülkelerine gitmek değil, Türkiye’nin her yerine dağılmak anlamına geliyor. Göç halâ sürüyor, köylerdeki nüfus azalıyor her geçen gün.

Köyünüzde okul kapanmışsa, tarım bitmişse, bütün yük kadınların sırtındaysa tabii ki kent daha cazip hale gelir. Bugün sadece 30 hanenin kaldığı Baksı Köyü’nde okul kapanmış. Öğrenciler taşımalı eğitimle başka bir okula gidiyor. 

Koçan, çocuklar kendisi gibi babalarının yolunu gözlemesin, yerel halk göç etmek zorunda kalmasın diye ortak üretimin imkanlarını zorluyor.

Ama işi o kadar da kolay olmamış. Yerelin “yabancı” olana direncini kırmak bir noktaya kadar işlemiş. Bir de erkeklerin iktidarını sarsabilecek kadını güçlendirme projeleri “eski köye yeni adet” gibi görülmüş. 

“Eskilerde gelinler erken kalkıp herkesten geç yatarlardı. Bir gün köyün suyuna ölü bir kurt düşmüş. Gelinlerin bağışıklığı düşük olduğu için su onları etkiliyor ve ölüyorlar. Araziler pozan yani nadasta. Kimse ekip biçmiyor. Eskiden buğday ekilip biçilirdi. Gençler gidiyor, gurbete son vermek istiyoruz.”

Hüsamettin Koçan, Kıraçta Heykel sergisini anlatıyor

Sanat ve zanaatın ortaklaşabileceğini, “alt” ve “üst” sanat ayrımına inanmadığını ifade eden Hüsamettin Koçan annesinin meselleriyle büyüdüğünü anlatırken, Şahmaran masalından söz ediyor. Ortak bir ahlak anlatısı olan Şahmaran’ı bir de Koçan’ın ağzından dinleyelim…

“Masalların bir ideolojisi var, öyle palavra şeyler değil. Şu sıra masalları da kaybettik ya hayal gücünü de kaybettik. İyinin doğrunun her halükarda kazanacağını anlatır masallar. İdeal ve adanmışlık vardır. Kaf dağının ardından Prometeus’un ateşi getirmesi mesela… Şahmaran mesela müthiştir. İnsanın ilk ihanetini anlatır. İnsanın doğaya ihanetini anlatır. Bir ahlak öğretisidir. Masallarda güncel bunalım dışavurumlarını göremezsiniz. Daha büyük eksende insani sorunlarla ilgilidir. Halk sanatlarını sanat saymama yaratıcılık ürünü saymama meselesi var. Ki insan bütün dönemlerde yaratıcılığını kullanmıştır ve yaratıcılığı ile özgün şeyler üretmiştir. O nedenle ‘alt sanat üst sanat’ diye saçma şey var ya hiçbir şeydir. Anlatının hiyerarşisi yoktur ama bunlar art zamanlıdır. Süreklilik kavramını vurgulayan bu art zamanlılığı ve bunun insana çok yakıştığını söyleyen bir sergi açtık burada… Türkiye bünyesinde bulunan etnik unsurların değerler dünyasını keşfetmiş değil.”

Şahmaran (Fotoğraf: Candan Yıldız)

Koçan’ın sözünü ettiği sergi Gel Zaman, Git Zaman...

Baksı Müzesi’ndeki sergi halk kültürü üretimleriyle çağdaş sanat üretimlerini bir araya getiren bir sergi…

Müzede o yörenin kültürünün taşıyıcısı ama bugün hayatta olmayan yaşlıların fotoğrafları da yer alıyor. 

“Masallar dünyasını erkekler kurduğu için orada ödül kadındır. Kadın kıymetlidir ama ödül olarak kıymetlidir” diyen Hüsamettin Koçan’ın anlattığı Şahmaran’ın erkeğin kadına ihanetini de anlattığını söylemeden geçmeyeyim. 

Baksı Köyü yaşlıları 

Gelelim Hüsamettin Koçan’ın eli ayağı olduğunu gözlemlediğim eski muhtar Nabi Akçelik’in hikayesine...

Koçan’ı müze projesi başlayana kadar tanımayan Nabi Akçelik, muhtar olunca tanışıyor Hüsamettin Koçan’la ve bir daha da kopmuyor. 

 “Hüsamettin Bey gibi sanatçılar bir yaştan sonra Ege’ye Akdeniz’e gidip yat, kat da alabilirdi. Ama onu buradaki çocukluğu, yaşantısı çok etkilemiş. Bütün babaların gurbetçi olması, çocukların babalarının gurbetten gelmesini beklemesi… Ben de aynı şekilde yaşadığım için çok yakın gördüm. Bir de inandım. Bütün zorluklara rağmen buraya gelip bu projeyi yapmak o kadar kolay değil. Projeyi gören diyor ki ya bu adam deli ya da çok parası var gelip harcıyor. Ama ben projenin etrafında olduğum için ikisi de değil. Azmin ve sabrın bir sonucu…”

“Hiç kimseye faydası olmasa bile benim ufkumu açtı. Bizim burada erkekler okuyordu ama kız çocuklarını ilkokuldan sonra okutan yoktu. Benim üç tane kızım, iki de oğlum var. Hepsi de üniversite okudu, okuyor. Burası olmasaydı belki ben de köylüler gibi kız çocuklarımı göndermeyecektim üniversiteye. Köylü hastaneye gittiğinde eşi için kadın doktor arar ama kızını okutmaz. Köyde kız çocuklarını üniversiteye ilk gönderen ben oldum. “

Eski Baksı Köyü Muhtarı Nabi Akçelik

Müzede sergilenen eserlerin manasını yorumlayacak kadar derinleşen köy muhtarı Hüsamettin Koçan’ın açık alanda sergilenen “Gitmek mi, Kalmak mı ?” heykellerinin bir hacı amcanın bakışını nasıl değiştirdiğini anlattı.

“4-5 yıl önce bir Hacı amca geldi. Buralı ama İstanbul’da yaşıyormuş. Heykeller için dedi ki ‘evladım bunları şuraya niye koydunuz?’ ‘Ucube’ gibi laflar etti. Ben de Hacı amca onlar ucube değil, onların bir hikayesi var dedim. Nedir hikayesi diye sorunca heykellerin gurbet gidenle kalanı anlattığını söyledim. Renkli olan heykel gurbete gideni mutlu, kalanı acı çekmiş özlem çekmiş gösteriyor dedim. Hacı amca dinlerken gözleri yaşardı ve ağlamaya başladı. ‘Evladım benim de böyle bir hayatım vardı’ dedi. “

Hüsamettin Koçan'ın “Gitmek mi Kalmak mı” eseri (Fotoğraf: Serpil Yılmaz)

Hüsamettin Koçan’ın kökleri açıkta kalan olan ağaçlar çalışmasını da yorumlayan muhtar Akçelik’e şapka çıkartmamak mümkün değil.

“Bu çalışmaya inanç yönünden bakarsak cennetteki tuba ağaçlarını simgeliyor. Köklerin karmaşık haliyle köklerimizi belki gün yüzüne çıkarmak istemiş olabilir sanatçı. Siyasi olarak da şöyle bir yorumumuz var bu günlerde… Hani seçim dönemlerinde siyasetçiler birbirlerine etnik kökenleriyle eleştiriler yaparlar ya… Aslında burada ona da bir eleştiri var. Köke fazla gitmeyin, köke fazla gidildikçe her şey karışıyor, kimin ne olduğu çok belli değil. Göründüğünüz gibi olun, insan olun yeterli.” 

Hüsamettin Koçan'ın Kökler isimli eseri

Türkiye’de her toplumsal kesimin ‘beyazlarının’ burun kıvırabileceği bu ‘uzak’ coğrafyada, yapılmak istenenin felsefesine yüreği açık herkese yer var.

Koçan’ın sözüyle bitirelim. 

“Burası yaratıcıların mekânı… Kimsenin kılığına girmedik, tarifine girmedik. Burası zor bir yer… Burası bizim toprağımız… Hikayemizin başladığı yer… Kimse bizi kopartamaz.”

                                                        /././

MHP’nin milletvekili adayı FETÖ’den tutuklandı! (Tolga Şardan)

MHP’de siyaset yapan bir emekli TSK mensubu “FETÖ abisi” çıktı, hakkında adli soruşturma var. Halen Sincan Cezaevi’nde tutuklu. Eğer “Haberimiz yoktu” yanıtını verirlerse; soruşturma dosyası içinde MİT Başkanlığı’nın bizzat hakkında savcılığa gönderdiği yazılar var.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, geçen nisanın son günlerinde yaptığı basın açıklamasında, Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) bünyesinde FETÖ’nün “mahrem hizmetler” yapılanmasına yönelik operasyon başlatıldığını duyurdu.

Açıklamada, sabit telefon hatlarını kullanarak örgütün sözde sivil imamları ile iletişim sağladıkları tespit edilen, 14’ü daha önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ilişiği kesilmiş askeri personel ile 2’si “mahrem imam” olmak üzere 16 şüpheli hakkında gözaltı kararı verildiği kaydedildi.

Operasyonun açıklanmasıyla beraber şüpheliler yakalanarak Ankara Emniyeti’nde sorgulandı.

Sonrasında mahkemeye çıkartılan şüphelilerden bazıları itirafçı oldu. Bir bölümü de haklarındaki iddialar, belge ve bilgilerle tutuklanarak cezaevine gönderildi.

FETÖ geçmişini anlatan ifadeler

Doğrusunu isterseniz; bu soruşturma dosyasını yakın geçmişteki benzerlerinden ayıran içerik açısından çok fark olmamakla birlikte tutuklanan bir isim dikkat çekiciydi.

Bu isim, KKK’dan astsubay rütbesi ile görev yaparken emekli olan Mustafa Çintaş’tı.

Daha önce ülke genelinde yapılan FETÖ soruşturmalarında haklarında adli işlem yapılan şüphelilerin verdikleri ifadelerde adı geçenlerdendi Çintaş.

Örneğin, Kırıkkale’de yürütülen bir soruşturmada ifade veren Miktat B., şunları söylemişti:

“(…) 1992 yılında Şanlıurfa iline tayin oldum. Bu ile gittiğimde bana Hakkı C. isimli astsubayın ismini vermişlerdi. Bana bu şahısla kurmamı ve sohbetlere devam etmem gerektiğini söylemişlerdi. O dönem bana bunu kimin söylediğini hatırlamıyorum. Urfa’ya gittiğimde Hakkı C. isimli astsubayı buldum. Beni kendi sohbet gruplarına dahil etti. Urfa ilinde sohbet grubumuzda Hakkı C., Mehmet D.  Müşerref A. Hakan K., Mustafa Çintaş, Kemal İ., Ramazan G., Hacı Ahmet B., Şenol K., Kemal Ü. isimli astsubaylar vardı. Sohbet imamlığını dışardan gelen sivil insanlar yapardı.

1997 yılına kadar bu ilde görev yaptım. Toplantılarımız, sohbetlerimiz; namaz kılmak, Fetullah Gülen videoları izlemekIe ve Fetullah Gülen’e ait kitapları okumakla geçti. (…)”

Burada dikkat çekmek istediğim bir detay var; yıl henüz 1992 ve Fetullah Gülen cemaati yani FETÖ, henüz o yıllarda TSK içinde ciddi ve sistemli örgütlenme içinde! Aynı zamanda “mahrem imamlık” uygulaması başlatılmış.

Bir başka ifadenin sahibi ve aynı zamanda Ankara’da hakkında soruşturma yürütülen Mehmet T.’nin ifadesi ise şöyle:

“(…) Benim ilk temasım Tekirdağ Çorlu 61. Mekanize Piyade Tugayı’nda görevli olduğum zamanlarda aynı bölükte astsubay olan Mustafa Çintaş isimli şahısla iş yerinde muhabbet ederken, kendisi bana ‘Ramazan ayı içerisinde bir akşam camiye gidelim’ dedi. Ben de kendisi benim iş yerimde üstüm olduğu ve Ramazan ayı olduğu için hayır diyemedim. Bu ve bunun gibi günlerde arada akşamları buluşup camiye gittik. Arada da iş yerimizin misafirhanesine Mustafa Çintaş’ın getirdiği Fetullah Gülen kasetlerini, videoları burada izlerdik. 1993-1995 yılları arasında Mustafa Çintaş’la bu şekilde görüşmelerimiz oldu. (…)”

Şüpheli emekli astsubay Çintaş hakkında benzer ifadeler var dosyasında.

Son örneği de Kars Kağızman’da hakkında FETÖ soruşturması yürütülen Cem A.’nın anlatımından vereyim:

“(…) Bir gün görüşme yapmak için Mustafa Çintaş beni evine davet etti. Evine gittiğimde evde tekti. Burada çay içtik. Namaz kıldıktan sonra bir süre normal sohbet edip evden ayrıldım. 1987 mezunu,  tırtırlı araç teknisyeni bakımcı astsubaydır. Emekli olduğunu biliyorum. Halen İzmir Bornova’da ikamet ettiğini hatırlıyorum.

Benden sorumlu cemaat abisidir, Kars Kağızman’a gittiğimde Hasan Hüseyin kodun verdiği numaradan aradığım ve görüştükten sonra bana abilik yapan şahıstır. Kendi evinde buluştuğumuz dini sohbet edip, namaz kılıp görüştüğüm örgüt abisidir.(…)”

Gülen’in talimatıyla hareket etti

Çintaş’la ilgili yürütülen soruşturmada, benzerlerinde olduğu gibi MASAK’tan alınan özel rapor dosyaya girdi.

FETÖ şüphelisi emekli astsubayın, FETÖ’ye ait Bank Asya’da 7 ayrı hesabın bulunduğu, yapılan incelemesinde tüm işlemlerin rutin bankacılık işlemleri kapsamında olan işlemlerden olduğu kanaatine varıldığı raporlandı.

Fakat aynı raporda bir tespit daha var:

“Emekli devlet memuru statüsünde olan birinin 100 bin TL tutarlı TL katılım hesabı açması, 7 bin USD tutarlı YP vadeli hesabı açması ve 26.23 gram yastık altınını bankacılık sistemine kazandırması, tüm finansal malvarlığının ilgili banka nezdinde değerlendirdiği ve FETÖ elebaşı tarafından gerçekleştirilen çağrıya uygun hareket ettiği izlenimi uyandırdığı kanaatine varılmıştır.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Mustafa Çintaş

MHP’den milletvekili adayı FETÖ’cü

Savcılıklarda FETÖ merkezli yürütülen adli soruşturmalarda yapılan standart işlemlerin, şüpheli Çintaş hakkında da gerçekleştirildiği görülüyor.

Dediğim gibi, günümüze kadar binlerce benzeri yapılan bu adli soruşturmanın dikkat çekici bölümü asıl şimdi yazacaklarım.

Çünkü TSK’dan emekli olan Çintaş’ın yaşamının son döneminde aktif siyaset içinde olduğu görülüyor.

FETÖ geçmişi delillerle ortaya çıkarılan Çintaş’ın, Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP içinde siyaset yaptığı anlaşıldı.

Hem öyle basit bir taban hareketi ve siyasi çalışmalar içinde değil.

Çintaş, 2023 Genel Seçimleri’nde MHP’nin İzmir 2. Bölge’den 13. sıra milletvekili adayı idi.

Aynı isim, 2015’teki genel seçimlerde de yine aynı seçim bölgesinden MHP’den milletvekili seçilebilmek için yarıştı.

Adil Öksüz’le bağlantı şüphesi

MHP Genel Merkezi, yeri geldiğinde kantarın topuzunu ağır kaçırıp siyasete yakışmayan açıklamalar yapmaktan geri durmuyor maalesef.

Şimdi MHP’de siyaset yapan bir emekli TSK mensubu “FETÖ abisi” çıktı, hakkında adli soruşturma var. Halen Sincan Cezaevi’nde tutuklu.

Bu tablonun da MHP açısından bir açıklaması vardır sanırım.

Aklıma takılan ve yanıtını aradığım bir soru var:

Çintaş, hem 17-25 Aralık sürecinin sonrasındaki 2015 Genel Seçimleri’nde hem de MHP’nin iktidar ortağı olduğu 2023 Genel Seçimleri’nde İzmir’den milletvekili adayı olurken, MHP Genel Merkezi’nin haberi yok muydu?

Kaldı ki; AKP’den çok MHP’ye yakınlığıyla bilinen Süleyman Soylu gibi bir siyasetçi İçişleri Bakanı koltuğunda otururken.

MİT’ten üç ayrı yazı

Eğer “Haberimiz yoktu” yanıtını verirlerse; soruşturma dosyası içinde MİT Başkanlığı’nın bizzat Çintaş hakkında savcılığa gönderdiği yazılar var.

MİT Başkanlığı’nın biri Ağustos 2017, ikisi de Eylül 2017 tarihini taşıyan üç ayrı raporu var Çintaş hakkında.

Hatta Ağustos 2017 tarihini taşıyan MİT yazısında, Çintaş’ın FETÖ Lideri Fetullah Gülen’in talimatıyla kurulan bir firmada imza yetkisine sahip olduğu ve firma sahibinin aynı zamanda FETÖ’nün Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan sorumlu ismi Mustafa Arslan’ın, FETÖ’nün TSK imamı olduğu anlaşılan Adil Öksüz’le temasının bulunduğu açıklandı.

İşte böyle biri isim, MHP’de hem de iki genel seçimde milletvekili adayı olabilecek konuma ulaşmış durumda.

Madalyonun bir de ikinci yüzü var kuşkusuz.

Malum, geçmişte FETÖ içinde yer alıp deşifre edilmeden cemaatten ayrılıp farklı dini yapılara katılanlar var. Resmi tanımlamada bu türdeki kişilere “renklendirilenler” deniliyor.

Acaba, Çintaş’ta böyle bir renklendirmeden geçip, kendisini koruyup başka bir dini grup üzerinden MHP’ye mi girdi?

Örneğin, Menzil olabilir mi bu yapı?

                                                       /././

Avrupa seçimleri: Amerikan darbesi, Steve Bannon... (Yalçın Doğan)

Kitle halinde gelen göçmenler bizde ve Avrupa’da ne zaman sorun haline geliyor?

“MAGA, Make America Great Again”... 

“Amerika’yı Yeniden Büyük Yapacağız” sloganıyla politik sahneye Trump’ın  destekleyicisi olarak çıkıyor. 2016’da Trump’ın kazanmasında önemli rol oynayanlardan biri: Steve Bannon.


Özellikle radyo ve internet üzerinden propaganda yürütüyor, aşırı sağcı. Aynı zamanda başarılı bir iletişimci, parlamenter demokrasiye inancı soru işareti.

Yayınları Amerika’da ses getiriyor, Başkan seçildikten sonra Trump onu Beyaz Saray’da strateji danışmanlığına atıyor. Balayı uzun sürmüyor, kısa süre sonra Trump onun işine son veriyor.

Bannon boş durmuyor, Amerikan Kongresi’ni aşağılayan yayını üzerine dört ay hapse mahkum ediliyor.

"Almanya çok uygun" 

Trump’ın yanından ayrılsa da ona destek çıkan yayınlarını sürdürüyor.

2020’de seçimi Trump’ın kaybetmesi üzerine, “Oylarımızı çaldılar” diye ortalığı karıştırmaya çalışıyor.

Karıştırmaya çalıştığı bir diğer ülke, “milliyetçiler için çok uygun” dediği Almanya. Gittiği Berlin’de aşırı sağın yeni temsilcisi AfD (Almanya İçin Alternatif) ile bağlantıya geçiyor.

“AfD ile ilişkim çok iyi” gibi açıklamalar yapıyor.

Neofaşist hayalet

1848’de Marks Komünist Manifesto’da “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti” diye yazarken...

Bugün Avrupa’da bir başka hayalet dolaşmaya başlıyor, yeniden hortlamaya yüz tutan Neofaşist hayalet.

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede geçen hafta sonunda Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri yapılıyor. 27 ülkede toplam seçmen sayısı 185 milyon.

Seçimler aşırı sağın zaferiyle sonuçlanıyor.

Yükselen milliyetçilik.

Merkez partiler AP’de çoğunluğu koruyor olsalar bile, 27 Avrupa ülkesinden gelecek aşırı sağ güçleniyor, o milletvekillerinin parlamentoda sayısı artıyor.

Almanya’da AfD bu seçimlerde yüzde 15.9 oy oranıyla CDU / CSU Hıristiyan Demokratlar’ın ardından ama, sosyal demokratlar ile Yeşillerin önünden ikinci sıraya otuyor.

Bu oran yaklaşık elli yıl Rusya’nın hegemonyası altında yaşayan eski Doğu Almanya tarafında yüzde 27’ye yaklaşıyor.

Belli ki, Bannon iyi iş görmüş!..

Yıllarca komünizm sonrasında şimdi aşırı sağa savrulan bir toplum!..    

"Büyük Orta Doğu Projesi"

AfD’nin Ocak ayında Doğu Almanya’da düzenlediği gizli toplantının kokusu bir süre önce ortaya çıkıyor, parti kararı olarak:

“Almanya’da yaşayan göçmenlerin sınır dışı edilmesi”

Bütün Avrupa’da önde gelen sorun...

Göçmenler...

Kitle halinde gelen göçmenler bizde ve Avrupa’da ne zaman sorun haline geliyor?

Başkan Bush 2004 yılında 23 Orta Doğu ülkesinde İslam’ı kontrol altına alma, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) sonucunda Orta Doğu ülkeleri kaynıyor, bazılarında rejim değişiyor, bazılarında iç savaş yıllarca sürüyor.

O ülkelerden Avrupa’ya göç dalgası başlıyor.

Denetim altına almak isteseler de, göç dalgası belli ölçüde Avrupa ülkelerini etkiliyor.

En çok etkilenen ülke Türkiye.

ABD'nin görevlileri 

BOP üzerinden gerçekleşen göç dalgası...

Avrupa’nın hemen her ülkesinde aşırı sağın, hatta neofaşizmin yükselmesine yol açıyor.

Bugün Avrupa Parlementosu seçimlerinde aşırı sağ partilerin oylarını ciddi ölçüde arttırmaları o ideolojik yükselişin ürünü. O yükselişe eşlik eden ekonomik refahın eksilmesi.

Ülkelerinde göçmen görmek istemeyenlerin sayısı her ülkede hızla artıyor.

Bugün aşırı sağın Avrupa’da yükselişi, BOP ile başlayan Amerikan darbesine dönüşüyor. Kuşaklar boyunca demokrasiye alışmış ülkelerin ekonomilerini etkileyebileceği ve Amerika ile rekabette geri kalabilecekleri tezleri dolaşıyor ortada.   

Trump’ın eski danışmanı Bannon bu işi üstlenenlerden biri olarak anılıyor.

Herhalde sadece o değil. Amerika’nın Avrupa’da aşırı sağı kışkırtacak epey adamı dolaşıyor olabilir!

AfD Avrupa’nın aşırı sağ partilerini “küresel hegemonyaya karşı isyana” çağırırken...

İtalyan Başbakanı Meloni, Amerika’yı kastederek, seçim sonuçlarını “uluslararası finans hegemonyasına karşı başkaldırı” olarak niteliyor. 

Aşırı sağ, ne olup bittiğini anlamak ve anlatmak için sol terminolojiyi kullanıyor!..

Türkiye'ye etkisi 

Bu sonuçların bize etkileri olabilir.

1-Bizde yeniden demokrasiye dönüş açısından, kendi tuzumuzla kendimiz kavrulacağız, 31 Mart’ın değerini daha çok arttıran bir etki.

2-Bizden gitmeyi düşünen göçmenlere karşı bizim Avrupa karşısında pazarlık gücümüz artabilir.

3-Buna karşılık, kısa ve orta dönemde Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz pek heyecan taşımayabilir.

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder