31 Temmuz 2024 Çarşamba

Hayvan gibi yas tutamayanlar + AKP’li Külünk: ‘Erdoğan sosyolojisi eriyor’ -Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 

Hayvan gibi yas tutamayanlar 

Öldünüz ama bundan en yakın arkadaşınızın haberi yok. Bir gün dönersiniz diye hep aynı buluşma noktasında yıllarca sizi bekledi. Siz dönemediniz, o da öldü.

Hachiko adlı köpekle ile Profesör Enyo’nun öyküsüdür bu. 1923 yılında doğan Hachiko, Tokyo Üniversitesi’nde çalışan Profesör Eisaburo Enyo tarafından sahiplenilmişti. Profesör, her gün evinden Shibuya istasyonuna yürüyüp oradan da onu üniversitesine götürecek trene biniyordu. Ve köpeği Hachiko da hep yanında onunla birlikte yürüyordu. Enyo’nun sabah treni platformdan ayrıldığında köpek de evine dönüyor, ancak akşam onu karşılamak için yeniden istasyona geri geliyordu.

Bir gün Enyo, üniversitedeki odasında aniden öldü. Hachiko, bir daha asla eve dönmeyen arkadaşını istasyonda bekler halde kalakaldı. Öyle ki köpek 10 yıldan daha uzun bir süre bu ritüele devam etti. Her sabah Shibuya istasyonuna gitti ve sessizce bekledi. Yaşlandığında, çok zor hareket eder hale geldiğinde bile nöbetine ve kendisi için önemli olan o tanıdık yüzü aradı. Ve gün geldi, o da 1935 yılında tren istasyonunun kapısında öldü. Japonlar da insan-hayvan ilişkisinin sembolü olarak Hachiko’nun heykelini o istasyonun önüne dikti.

Filmlere bile konu olmuş bu gerçek öyküyü bir kitap hatırlattı: Barbara J. King’in yazdığı, Rengin Arslan’ın Türkçeye kazandırdığı “Hayvanlar Nasıl Yas Tutar?”

Katliam Yasası’nı tartışırken “can” diyoruz, canları bile yanmadan “zafer”  fotoğrafı çekiyorlar. Günlerdir düşünüyorum; öldürülen hayvanların yasını sadece vicdanlı insanlar mı yaşayacak? “Hayvanlar Nasıl Yas Tutar” adlı kitaptan öğrendim ki hayır. Antropoloji profesörü olan King yazıyor: “Bir hayvan, onun için duygusal açıdan önemli olan bir hayvan öldükten sonra gözle görülür sıkıntılı bir şekilde davranıyor veya her zamanki rutinini değiştiriyorsa, o zaman yas duygusunun görüldüğünü söyleyebiliriz.”

Yasalaşan o ünlü 5. maddedeki öldürmeye izin veren “olumsuz davranışları kontrol edilemeyen köpek” ibaresi geliyor aklıma. Acaba bir hayvanın yas tutması da “olumsuz davranış mıdır” yani “onun da öldürülmesine neden olabilir mi” diye düşünüyorum. Sormak da yanıt aramak da zül geliyor.

ANORMAL DAVRANIŞLAR SERGİLEYEN FİL 

Fil Tarra ile sokak köpeği Bella’nın arasındaki bağı anlatan, kitaptan alıntılarla bitirmek istiyorum:

“Tarra, bir sokak köpeği olan Bella ile insan bakıcılarının bir yönlendirmesi olmadan kendi kendine bağ kurdu. 

(...)Sonra bir gün, 2011 yılında Bella, bir veya muhtemelen birden fazla vahşi hayvanın saldırısına uğradı. Saldıranlar çok büyük ihtimalle çakaldı ve onu öldürmüşlerdi. (...) Bella’nın bedenini bulan ilk kişi Tarra idi ve ölü arkadaşının bedenini birlikte keyifli zamanlar geçirdikleri ahırın arka tarafına taşımıştı.

(...) Bella aynı gün içinde gömüldüğünde Tarra, törenin yapıldığı noktaya yanaşmadı. Barınak, o gün ve ertesi gün yaşananları internet sitesinde şöyle aktardı:

Tarra, Bella’nın cenaze törenine katılmamayı tercih etti. Yakınlardaydı, ağaçların öteki tarafında yaklaşık iki metre uzaklıktaydı ancak daha yakına gelmedi. Barınaktaki bakıcılar, ertesi gün nefes kesen bir şeyin farkına vardılar ve Tarra’nın Bella’nın mezarını gece veya sabahın erken saatlerinde ziyaret ettiğini anladılar. Çünkü Bella’nın mezarının yanında henüz kurumamış dışkı ve mezarın üzerinde de fil ayak izi bulmuşlardı.

(...) Tarra’nın bakıcıları Bella kaybolduktan sonra ve bedeni henüz bulunmadan önce onun çoktan bunalımda ve kederli bir ruh haline büründüğünü gözlemlemişlerdi. Fil daha az yiyor ve anormal davranışlar sergiliyordu. Bu tepkilerin görüldüğü zaman açısından bakıldığında, Tarra, henüz arkadaşının ölümünden değil, ortadan kaybolmasından dolayı üzgündü. Bu ayrımı daha önce de yakalamıştık: Hayvanların bir arkadaşını bulamadığı zaman verdiği tepkileri kesin bir yas duygusundan nasıl ayırt edebiliriz?”

                                                         /././

AKP’li Külünk: ‘Erdoğan sosyolojisi eriyor’ 

Recep Tayyip Erdoğan’ın onlarca yıllık yol arkadaşı. AKP’nin kuruculuğundan yöneticiliğine kadar kritik koltuklarda oturmuş bir siyasetçi. Şimdi ise 140journos’un  “İtibardan Tasarruf” adlı videosunda iktidar politikalarına dair yaptığı eleştirilerle gündemde. Öyle ki bizzat partisinin önemli isimlerinden Mücahit Birinci  tarafından “izansızca eleştiriler yapmakla” ve “gerçeklikten kopmakla”  suçlandı. Metin Külünk’ten bahsediyorum.

Külünk’ü aradım ve “aslında ne demek istediğini” sordum. İşte Metin Külünk’ün sorularıma verdiği o yanıtlar: 

140journos’a yaptığınız açıklamalar partiniz içinde de büyük yankı buldu. Ne diyeceksiniz?

Metin Külünk: Hiç kimse özeleştiriyi kabul etmiyor. İslam dünyasının da temel problemi bu. Akıl donukluğundan ve “hanedan aklı” modelinden dolayı acı içinde kıvranıyoruz. Biz bunlarla uğraşırken Netanyahu gidiyor Amerika’da alkış alıyor.

Bundan daha büyük küfür ve insanlığa hakaret var mı?

Ben cumhurbaşkanımızın başarılı olmasını içtenlikle isteyen bir adamım. Çünkü siz sevmeyebilirsiniz, başkası sevebilir ama bir kesişme noktası var: Demokrasi, Cumhuriyet ve Meclis. Mustafa Kemal’in bu ülkeye kazandırdığı üç temel değer.

Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı bütün güzel işler, milletin mutlu olduğu işlerdir. Ama olan boşluklar da ortada ciddi hüzün bırakıyor. Ben bunların farkındayım.

Siz cumhurbaşkanına söylediniz mi bu eleştirilerinizi?

Ben onunla olan görüşmelerimi dillendirmem. Terbiyeme aykırı. “Ben söylemiştim”i de çok makul görmüyorum. Ama emin olun: Bunları açık söylüyorsam demek ki sokakta bir şeyi görüyorum. Çünkü tek başına dolaşan, sürekli gezen bir adamım. Hepimizi ilgilendiren bir dalgayı görüyorum. Bu dalgayı kiminle aşacağız? Sayın cumhurbaşkanıyla.

Ama bakıyorum şimdi olup bitenlere. Misal, sadece şu hayvan hakları tartışması.

Sizin önünüze sadece başıboş bir köpeğin saldırısıyla ölmüş çocuğun fotoğrafını koyduğumda ne yaparsınız? Halbuki bu bir gerçek. Ama dönüp “Efendim tedbir alalım ama diğer tarafta da toplumun genelinde ciddi bir endişe var. Bu hadiseler üzerinden köpeklerin toplu öldürüleceğine dair bir kanaat gelişmiş durumda. Biz bu ikisinin arasında, öldürmeye gitmeyen bir formül bulabiliriz” dersen cumhurbaşkanı da eminim “Bu işi bu perspektifte çalışın” der.

“Sokaklar güvensiz” cümlesini duyduğumda o kadar üzüldüm ki.

Mücahit’in yazdıklarını okudum ben. Keşke benim söylediklerimi, bir politik dilin dışında hakikat diliyle dinleyebilseydi. Ben nefsime ait bir şey söylemiyorum.

Ama Mücahit Birinci de “Gidin başka partiye üye olun, orada anlatın” diyor.

Benim 52 yıllık mücadele hayatım var. Bunu bana söylememeli. Peki, özeleştiri geleneğini ayakta tutamazsak, kendi kendimize ayna tutup doğrularımızı ve yanlışlarımızı dillendirmezsek ne yapacağız? Ben AK Parti’de sade bir üyeyim şimdi. Benim MKYK üyeliğim, milletvekilliğim ya da yöneticiliğim yok. Ve sokaktaki ıstırabı görüyorum.

‘BARDAK ÇATLAMASIN DİYE UĞRAŞIYORUM’

Yıllardır aynı tez dile getiriliyor: “Cumhurbaşkanını çevresi yanlış yönlendiriyor. Cumhurbaşkanı iyi ama çevresi kötü!” Bu biraz kolaycılık olmuyor mu? Erdoğan da ciddi politik zekâya sahip bir lider nihayetinde.

Benim derdim şu: Sokağın konuştuğu bu eksikliklerin telafi edilmesinde elimizdeki en büyük güç cumhurbaşkanımızın kendisi. Bu anlamdaki varlığı hepimiz için değerli ve önemli. Sizin söylediğinizin ben de farkındayım. Ben sokaktaki eleştirel yaklaşımlarla beyefendiyi buluşturarak eksikliklerin giderilmesi noktasında mesafe alınmasına katkı sağlamak istiyorum. Diyorum ki Türkiye’de Erdoğan sosyolojisi eriyor. Dikkat edin cümleme. Kimse farkında değil, ben bunları daha önce de yazdım, beş yıldır da söylüyorum. Mayıstan sonra “Beyler kendinize gelin. Artık Erdoğan sosyolojisi eriyor” dedim. Çünkü Erdoğan’ın kendisine ait Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı’ndan itibaren oluşmuş duygusal, akılsal ve gerçekliğe dayalı bir sosyolojisi var. Bu sosyoloji Türkiye’de her lidere nasip olmadı. Gazi Mustafa Kemal’i ayrı tutuyorum. Keza Atatürk’ün bütün yaptıklarının üstüne kezzap dökmesine rağmen CHP, halen ana damar olarak Atatürk’ün sosyolojisiyle gidiyor. Belli bir dönem Ecevit’te oldu, Erbakan’ın ve Türkeş’in de bir sosyolojisi oldu ama onlar iktidar sosyolojisi değildi.

AK Parti sosyolojisini 2023’te sokak eritti. Cevabını verdi ama Erdoğan’a sahip çıktı. 2024’ten sonra beyefendinin “mesajı aldık” diyerek gereğini yapmasını bekledi. Küresel tablo insanların sofrasına da dokunmaya başlayınca ve neoliberalizmde ısrar edilince “Erdoğan sosyolojisi eriyor” dedim. Bu döner mi? Döner. Ben de bu konuları açıktan konuşuyorum. Ben AK Parti’nin kurucusuyum. Bu anlamda benim AK Partililiğimi ve sayın Erdoğan’la hukukumu sorgulamak hakkına hiç kimse sahip değil.

Her gün ekranlarda parti politikalarını alkışlayan arkadaşlar var. Peki yarın bir seçimdeki olası iktidar değişiminde sayın cumhurbaşkanının hatalarını tepeden tırnağa konuşacak olanlar kim? Aynı adamlar. Peki, neden siz cam bardak çatladıktan sonra konuşmayı düşünüyorsunuz da şimdi susuyorsunuz? Asıl ben bardak çatlamasın diye uğraşıyorum.

Peki, siz meseleyi sadece ekonomiye sıkıştırmıyor musunuz? Misal, bu ülkede adaletsizlik de ciddi bir mesele değil mi?  

Yok. Sitem edeyim, siz benim yazdıklarımı okumuyorsunuz demek ki... Seçimleri asla ekonomik perspektiften okumadım. Seçim sonucu, tamamen AK Parti ile sokak arasındaki akıl ve duygu bağının gitmesidir. Bunun sebeplerinden biri de hak, adalet, liyakat ve ehliyet sorunlarıdır.

Barış Pehlivan / Cumhuriyet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder