1 Temmuz 2024 Pazartesi

Sahaflar Çarşısı (XII) - İnsanlığın kaderini değiştiren bir savunma: Sıcak Karlar / Özkan Öztaş - soL

Sahaflar Çarşısı'nda bu hafta İkinci Dünya Savaşı'nın en kritik anlarından biri olan Stalingrad Savunması'nın anlatıldığı Yuri Bondarev'in Sıcak Karlar romanını konuşuyoruz.

Yusuf Şaylan, bu haftaki buluşmamıza elinde iki kitapla birlikte geliyor. Bir tanesi Yuri Bondarev'in "Sıcak Karlar" romanı. Diğer kitap ise Simonov'un "Lopatin'in Notları, Savaşsız Yirmi Gün" adını taşıyor. Bir eli masada. Parmaklarıyla "Sıcak Karlar" romanına ritmik bir şekilde vuruyor. 

"Bu hafta Sıcak Karlar'ı konuşalım. Yuri Bondarev ilginç bir adam. Aslında bir Topçu Subayı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ne sonradan katılıyor. Hem askeri subay hem de bir yazar. Yani hem içerden anlatıyor yaşadıklarını hem de bunu yaparken edebi estetikten vazgeçmiyor. Bu sıcak günlerde Sıcak Karlar'ı hatırlamak iyi olacaktır. Aynı zamanda insanlık tarihinde başka bir yeri var bu dönemin. Ve tabii o insanların. Üstün insanlar olduğunu düşünüyorum bu dönemin insanlarının, o dönemin Sovyet halklarının" diyor.

Bondarev, II. Dünya Savaşı'na topçu subayı olarak katıldı ve 1944'te SBKP'ye üye oldu. 1951'de Maxim Gorki Edebiyat Enstitüsü'nden mezun oldu. Yani askeri meziyetlerinin yanına bir de edebiyata dair aldığı eğitimleri ekledi. "Son Yaylım Ateşi", "Taburlar Ateş İstiyor", "Oyun" ve "Kıyı"; "Sıcak Karlar" dışında Türkçe'de en çok bilinen romanları.

Çaylarımız geliyor. Havada hoş bir aydınlık. Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'ndeyiz. Rüzgar hafif serin esiyor. "Hadi bakalım geç kalmayalım. Başlayalım" diyor. 

Başlıyoruz.

Bir hayatı iki valize sığdırmak

Yuri Bondarev'in roman karakterleri aynı zamanda kendi yaşantısından da izler taşıyor. Romandaki askerimiz hayatını iki valize sığdıran bir mütevazilikte yaşarken Stalin'in karşısında aldığı ilk toplantıdaki heyecanı ise bir çocuğun tüm masumiyetini barındıran cinsten. 

Bu dönemin özelliği biraz da askeri yazarlar geleneğini var etmesi. Yusuf Şaylan bunu anlatırken "Altüst oluş dönemlerinde yazılan ürünler daha kalıcı oluyor sanırım. Ya da en iyi romanlar böylesi dönemlerde yazıldı da diyebiliriz. Sadece Yuri Bondarev de değil. Konstantin Simonov ve daha nicesi buna örnektir. Bu yazarların şiirlerine besteler, filmlerine senaryolar yazıldı. Birden fazla sanat alanını etkilediler. Bir yanıyla savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklarla aslına bakarsan tüm insanlığın kaderini belirlediler ve faşizmi yenerek insanlığa büyük bir armağan verdiler" diyor.

Biraz uzaklara dalıyor ve düşünerek ağır ağır konuşmaya devam ediyor.

"Bak 105. sayfada bahsediyor bu durumdan. Romanımızın kahramanı hayatını iki valize sığdıran bir adam. Ama yazarı da zaten böyle. Yaşantısından ve hayatında aldığı kararlardan biliyoruz. Dolayısıyla bu dönemin insanlarına biraz daha farklı bakmak gerektiğini düşünüyorum" 

'Ben ordusu olmayan bir generalim Nadya!'

1924 yılında doğan Yuri Bondarev'in askeri tecrübesi romanda kendini daha çok ayrıntılarda hissettirir. 

Savaş tecrübeleri, onun edebi yaşamında da derin izler bırakmış ve yazdığı eserlerde bu tecrübeler belirgin bir şekilde yer bulmuştur. Bondarev, savaşın acımasızlığını ve insanın bu süreçteki direncini, psikolojik derinliklerle birlikte işler. Eserleri, Sovyet edebiyatının savaş edebiyatı kategorisinde önemli bir yere sahiptir.

Bunun yanı sıra Stalingrad Savunması, İkinci Dünya Savaşı'nın dönüm noktalarından biridir. Sovyetler Birliği'nin Nazilere karşı kazandığı bu zafer, savaşın seyrini değiştirmiş ve Nazizmin yenilgisine giden yolu açmıştır. Stalingrad'da verilen mücadele, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda Sovyet yurttaşlarının fedakarlıkları ve dayanışması ile kazanılmış bir zaferdir. Bu, sosyalist ideolojinin vurguladığı kolektivizm ve birlikte mücadele ruhunun somut bir örneğidir.

Romanda bu dayanışmanın ve fedakarlığın tüm örneklerine rastlamak mümkün. Konu buraya geldiğinde Yusuf Şaylan yutkunuyor. 

"Düşünsene. Bir general. Aldığı darbeden dolayı yaralı ve hastanede tedavi olurken oğlu ziyaretine geliyor. Çocukken hırpaladığı bazen sarılıp öptüğü ama daha çok ondan uzakta ve cephelerde veya eğitimlerde geçen hayatında 'acaba ailem için daha iyisini yapabilir miydim?' diye düşünen babanın, yaralıyken yanına gelen askeri okuldan çıkmış bir çocuk. 

Gözleri kendi gözleri saçları sevdiğine benziyor belki. Yaralı bir general. Eşi onu teselli ederken 'Ordusu olmayan bir generalim' diyor. Sonra ayağa kalkar kalmaz da Stalin'in yanına giderek ve baston kullanmamaya gayret ederek toplantısındaki yerini alıyor. Bu dönemin insanlarını ve bu insan üstü çabalarını okuyunca günümüzdeki konfor alanları daha çok gözüme çarpıyor biliyor musun. O yüzden bu dünyayı değiştirmek isteyen her bir insanın bu romanı okuması gerektiğini düşünüyorum" diyor.

'İnsanları değiştirmek savaşa ait bir haktır'

Kitapta vurgulanan en önemli noktalardan biri, sıradan Sovyet yurttaşlarının gösterdiği üstün çabadır. Stalingrad Savunması'nda cephede savaşan askerlerden, cephe gerisinde çalışan işçilere kadar herkesin katkısı, bu büyük zaferin kazanılmasında kritik bir rol oynamıştır. Bu, sosyalist değerlerin ve Sovyet toplumunun ortak bir amaç için nasıl birleşebildiğinin güçlü bir göstergesidir.

Yuri Bondarev'in "Sıcak Karlar" romanı, 1972 yılında aynı adla filme de uyarlanmıştır. Bu film, kitabın ruhunu ve mesajını görsel olarak da güçlü bir şekilde aktarır. Filmdeki sahneler, Stalingrad'daki zorlu koşulları ve insanların bu koşullarda nasıl direndiklerini çarpıcı bir şekilde yansıtır. Film, Bondarev'in anlatımındaki derinliği ve gerçekçiliği, görsel bir boyutta izleyiciye sunar.

Hikaye, Sovyet askerlerinin zorlu kış şartlarında Alman saldırılarına karşı direnişini ve bu süreçte yaşadıkları kişisel ve toplumsal zorlukları ele alır. Romanın ana karakterleri, sıradan askerler ve subaylardan oluşur. Bu karakterler, savaşın getirdiği fiziksel ve psikolojik travmalarla başa çıkarken, aynı zamanda vatanları için verdikleri mücadelenin onurunu taşırlar.

Burada Yusuf Şaylan romanda yer alan bir cümleyi hatırlatıyor. "İnsanları değiştirmek savaşa ait bir haktır" diyor romanın kahramanı. Bu değişimi ve değiştime çabasını sınırlamaz mı diye soruyorum Şaylan'a. Muzip bir edayla gülümsüyor. 

"Eğer savaş deyince akla sadece cephede bir askeri harp geliyorsa evet sınırlar. Ama aslında bu savaşın sadece bir boyutudur. Yani savaş askeri, kültürel, sınıfsal, ekonomik ya da daha da örnekleri arttırılabilir şekilde birçok açıdan veriliyor. Hikmet Kıvılcımlı'nın buna dair bir yorumu vardır mesela. Öncesinde Lenin de benzer şekilde girdiler yapar. Savaş sınıfsal açıdan da benzer şekilde veriliyor. Mesela burjuvazinin bir karargahı var şu an. Bankalarıyla, patron kulüpleriyle, meclisleriyle burjuvazinin savaş karargahları değil midir buralar? Ya da başka bir ifadeyle madenlerde ölen işçiler benzer bir savaşın içinde can vermiyorlar mı? 

Burayı geçelim mevzu bu değil. Mevzu burjuvazinin olduğu gibi işçilerin de bir karargaha duydukları ihtiyaçtır. Bu roman bunu daha çok hatırlatıyor okuyucuya. Emekçilerin de bir sınıf savaşında olduğunu ve bu savaştaki karargahın da proletarya partisi olduğunu anımsatıyor." diyor.

Sonra İkinci savaşta hayatını kaybeden Sovyet yurttaşlarını anımsatıyor yeniden. "Turnalar" şiiri geliyor akla. Resul Hamzatov'un. 

Hamzatov'un şiir kitabını yanından neredeyse hiç ayırmıyor Yusuf Şaylan. Takılıyorum bazen kendisine "Kutsal kitap gibi hiç ayırmıyorsun yanından" diye. Gülümsüyor ve "Hamzatov çok iyi bir şair Kutsal kitap kadar kıymetli şiirleri var" diyor. Hamzatov'un Sovyet insanlarının İkinci Dünya Savaşı'nda verdikleri muazzam kavgada yitip gidenler için yazdığı Turnalar şiirini yazarken belki aklından dahi geçmeyecek şekilde bestelenerek milyonların okuduğu bir ağıda dönüşmesini anımsatıyor. 

Duruyor ve düşünüyor Yusuf Şaylan. "Savaşa ait bir haktır insanı değiştirmek. Ve savaş sadece cephede askerlerin verdiği bir kavga değildir" diye tekrarlıyor.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

                                (https://www.youtube.com/watch?v=bz5nzblk8Ws)

Anadili olan Avar dilinde şiirler yazan Dağıstanlı Sovyet edebiyatçısı Resul Hamzatoviç Hamzatov, daha sonraları, “Bu şiiri yazarken, onun şarkı olacağı aklımdan bile geçmezdi. Dmitriy Hvorostovskiy’in sesinden “Turnalar” “Bazen bana öyle gelir ki, kanla sulanmış savaş alanlarından geçemeyen süvariler topraklarımıza uzanıp kalmaz, beyaz turnalara dönüşür onlar,”

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

'Bu savaşı kazandığımızda, sana döneceğim'

Savaşın yarattığı yıkım bir yana insanın bu savaşta ayakta kalmasının koşulları aslında sosyalist bir mücadelenin boyutlarını da gözler önüne seriyor. Bazen söylenen bir şarkıda ya da yazılan bir şiirde cephedeki askerler hayatla olan bağlarını güçlü bir şekilde ayakta tutuyor. 

Roman, askerlerin sadece birer savaş makinesi olmadığını, aynı zamanda duygusal ve insani yönleri olan bireyler olduğunu gösterir. Özellikle, askerlerin sevdiklerine yazdıkları mektuplar ve savaş sırasında yaşadıkları duygusal anlar, kitabın en duygulandıran bölümlerinden.

Romanda kahramanımız bir yerde "Yuri, karlı cephedeki siperine çekildi ve elindeki kalemi titreyen elleriyle tuttu. Sevgiliye yazılan bir mektup, kalbinin derinliklerinden dökülen sözcüklerle doluydu. 'Sevgilim,' diye başladı, 'Burada her şey çok zor ama seni düşünmek bana güç veriyor. Bu savaşı kazandığımızda, sana döneceğim ve birlikte güzel bir hayat kuracağız" diye anlatıyor bunları.

Savaşı kazanma isteğinin basit bir zafer hedefiyle değil aynı zamanda insanlığın kurtuluşu için verilen mücadeleyle kurulan bağına dikkat çekiyor Şaylan:

"Bu basit anlamda bir savaş değil. Tüm bir mücadelenin aslında cephede de verilen kısmı. Mesela bir yerde şu sözleri sarf ediyor roman kahramanı, 'Arkadaşlarının cansız bedenleri arasında yürüyen Ivan, gözyaşlarını tutamıyordu. Her bir kayıp, kalbine bir bıçak gibi saplanıyordu. Onların anılarını yaşatmak ve verdikleri mücadeleyi onurlandırmak için daha da kararlı bir şekilde savaşmaya yemin etti'. Buradan da anlaşılıyor. Savaşın en acı yönlerinden biri, kayıpların verdiği derin üzüntüdür. Bondarev, karakterlerinin savaşta kaybettikleri dostlarının yasını nasıl tuttuklarını ve bu kayıpların onları nasıl etkilediğini etkileyici bir şekilde anlatır. Yuri Bondarev'in "Sıcak Karlar" romanı, sadece savaşın fiziksel yönünü değil, aynı zamanda insani ve duygusal boyutlarını da derinlemesine işler. Bu eser, savaşın acımasızlığını ve insan ruhunun dayanıklılığını anlatan etkileyici bir destandır. Bondarev'in ustalıkla kaleme aldığı bu roman, okuyuculara savaşın gerçek yüzünü ve insanın bu zorluklar karşısındaki direncini güçlü bir şekilde hissettirir."

Yar Yayınları'ndan çıkan bu kitabı okumak için birçok neden olduğunu ifade ediyor Yusuf Şaylan:

"Türkiye'deki sosyalistler için 'Sıcak Karlar' romanı, birçok açıdan önemli bir eserdir. Birincisi, Sovyetler Birliği'nin Nazizme karşı verdiği mücadelenin ve elde ettiği zaferin tarihsel önemini anlamak, sosyalist mücadelenin küresel boyutunu kavramak açısından kritiktir. İkincisi, kitabın ve filmin vurguladığı dayanışma, fedakarlık ve kolektivizm gibi değerler, sosyalist ideolojinin temel prensipleridir. Bondarev'in eserleri, bu değerleri güçlü bir şekilde işler ve okuyucularına ilham verir.

Yuri Bondarev'in 'Sıcak Karlar' kitabı, sadece edebi bir başyapıt değil, aynı zamanda tarihsel ve politik bir ders niteliğindedir. Stalingrad'da verilen mücadeleyi ve Sovyet yurttaşlarının fedakarlıklarını anlamak, sosyalist perspektiften dünya tarihine bakışımızı derinleştirir ve güçlendirir" diye tamamlıyor sözlerini.


İnce belli bardakta kalan son yudumlarını alırken çayın Yusuf Şaylan umutlu bir şekilde kitaba bakıyor. "Hakkını vermek lazım. Kitap bana daha çok bunu anımsatıyor" diyor. Haftaya bir başka kitapta buluşmak üzere vedalaşıyoruz.




Özkan Öztaş  - soL

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder