İnsan haklarına hapishanelerin aynasından bakmak; yok yok! -Candan Yıldız-
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin Marmara Cezaevleri raporunda Türkiye’den IŞİD’e katılan kadınların Irak Rusava Cezaevi’nde neler yaşadığı da yer alıyor.
“Hapishaneler konusu insan haklarının kurucu rolünü öne çıkaran bir mücadele alanıdır” demiş Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kurucusu doktor Ata Soyer…
“Çivisi çıkmış dünyada”, zaman bazıları için müttefik sayılsa da aslında zaman yargıcımız. Tarihe nasıl not bıraktığınızdır…
Ata Soyer “Cezaevi ve Sağlık” kitabında, 12 Eylül döneminde 500 insanın cezaevlerinde hayatını kaybettiğini yazar.
Aradan geçti 44 yıl…
Hapishanelerde şüpheli ölümler, hak ihlalleri, işkence iddiaları, açlık grevleri, hasta tutuklular sorunu devam ediyor.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, sayıları 400’ü geçen ceza infaz kurumu arasında Marmara Bölgesi’ndeki hapishaneler ağırlıklı olmak üzere 23 cezaeviyle ilgili bir rapor hazırladı.
Rapor geçtiğimiz nisan, mayıs ve haziran aylarını kapsıyor.
Rapor derneğe yapılan ihlal başvuruları ve basın taraması yoluyla tespit edilen vakaların derlenmesinden oluşuyor.
100 başvurunun 30’u kadın, 70’i erkek ve 40’ı adli, 60’ı politik nedenlerle hapiste olanlar tarafından yapılıyor.
Gelelim raporun ortaya çıkardığı sonuçlara…
Üç ayda toplam ihlal sayısı 2 bin 916.
Başvuralardaki şikayetler cezaevlerinde neler yaşandığına ilişkin bir fikir veriyor. Şikayet içerikleri çok fazla. Kısaca derlediklerim şöyle:
“Can güvenliğini tehdit, kötü muamele, psikolojik baskı, uzun süreli ve süngerli hücreye koyma, çıplak aramaya zorlama, darp, koğuş arkadaşlarından şiddet görme, ters kelepçe, aramalarda eşyaların dağıtılması, havalandırma saati kısıtlaması, pişmanlık dayatması, sürgün sevk, hastaneye sevk edilmeme, sevklerin geç yapılması, revire ya çıkarılmama ya da geç çıkarılma, doktorların mahkumlara kötü davranması, kelepçeli muayene, ağır izolasyon, görüş saatlerinin kısaltılması, aileye görüş günün söylenmemesi, DİSK, TTB, TÜSİAD,KESK gibi kurumlara yazılan mektupların gönderilmemesi, İHD’ye yazılan mektubun gönderilmemesi, kitap ve gazete yasakları, bazı televizyon kanallarının yasaklanması, reçete edilen ilaçların verilmemesi, kalabalık koğuş, 15 metre kare yerde 40- 50 kişinin tutulması, hijyen malzemelerinin verilmemesi, suların akmaması, cezaevi kantinindeki fahiş fiyatlar, yemeklerin azlığı ve kalitesizliği, kargoların verilmemesi ya da çok geç verilmesi, tutuklu ya da hükümlü adına yatırılan paranın hesabına geç aktarılması, infaz yakma, şartlı tahliye hakkı ihlali, suç duyurusu dilekçelerinin işleme konulmaması, tutuklu ya da hükümlülerin darp raporu almasının ve şikayetçi olmasının engellenmesi…”
Cezaevlerinde ölümler…
Rapora göre son üç ayda ikisi Marmara Bölgesi’nden olmak üzere en az 7 kişi hayatını kaybetti.
12 Mayıs 2024 tarihinde , Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Reber Soydan tek kişilik odada yaşamını yitirmiş halde bulundu ve cezaevi yetkililerinin aileye bilgi verirken ölüm nedenini intihar olarak bildirdi.
22 Mayıs 2024 tarihinde Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulan Ergün Akdoğan’ın 20 Mayıs 2024 tarihinde kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği öğrenildi.
25 Mayıs 2024 tarihinde İstanbul Maltepe Cezaevi’nde tutulan Mustafa Ali Ayda yaşamını kaybetti. Cezaevi yetkililerinin ölüm sebebini intihar olarak bildirdi.
26 Mayıs 2024 tarihinde Iğdır S Tipi Cezaevi’nde tutulan Ercan Çakar, yaşamını yitirdiği. Ailesi, Ercan Çakar’ın vücudunda fiziksel şiddet izleri bulunduğunu iddia etti.
18 Haziran 2024 tarihinde Van T Tipi Cezaevi’nde tutulan Mecit Yılmaz götürüldüğü cezaevi revirinden “bir şeyin yok” denilerek geri götürüldüğü koğuşunda yaşamını yitirdi. Mecit Yılmaz’ın kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtildi.
20 Haziran 2024 tarihinde , Şırnak T Tipi Cezaevi’nde tutulan Yıldırım Han, 19 Haziran 2024 tarihinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.
27 Haziran 2024 tarihinde , Afyon Bolvadin T Tipi Cezaevi’nde tutulan Şefik Esen, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.
IŞİD’e katılan kadınların Irak Rusava Cezaevi’ndeki şartları…
Raporda çarpıcı bir bölüm de yer alıyor… Irak Rusava Cezaevi’nden Whatsapp üzerinden ses kayıtları gönderen ve İHD’nin deşifre ettiği şikayet başvuruların çoğunu IŞİD’e katılan kadın mahkumlar oluşturuyor.
IŞiD’e katılma konusunda kocaları tarafından “kandırıldıklarını” iddia eden kadınlar şikayetlerinde “akli dengesini yitirmiş intihara kalkışan birden çok bayan var. Verem, tüberküloz, kanser hastalığı, kalp rahatsızlıkları, böbrek, tansiyon hastalıkları, şeker hastalıkları, görme ve duyma kayıpları olmalarına ragmen sadece ağrı kesici verilerek tedavileri alaycı bir şekilde yapılmaktadır” ifadelerini kullanıyorlar.
Türkiye’ye iade edilmek istiyorlar. Bazıları kocaları tarafından “zorla” getirildiklerini, pişman olduklarını ifade ediyor. Çocuklarından ayrı kaldıklarını belirten kadın mahkumlar da var aralarında…
5, 7 ve 8 yıldır bu cezaevinde kalan kadınlar Arapça bilmedikleri için de hak arama konusunda dil bariyeri yaşadıklarından söz ediyorlar. Anlattıklarını daha geniş bir haber olarak yazacağım.
Grup Yorum’dan Vedat Doğan açlık grevinde…
Cezaevlerinde farklı nedenlerle, sesleri dışarıdan duyulmayan, açlık grevleri devam ediyor.
1990’ların önemli müzik gruplarından olan Grup Yorum üyesi Vedat Doğan da günlerdir açlık grevinde…
Şubat ayında İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde güvenlik noktasına düzenlenen saldırı sonrası yapılan operasyonlarda gözaltına alınan Vedat Doğan, Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu…
Adana’dan İstanbul’a gelerek medya kuruluşlarını gezen Sara Doğan oğlunun sesini duyurmaya çalışıyor.
“Oğlumu parkta gözaltına aldılar. İstanbul Silivri’den Kırşehir’e sürgün ettiler. Tek hücreye koydular. Tek hücrenin küçük bir penceresinde hem demir hem de sineklik var. Havalandırma yok. Arkadaşı yok. Benim oğlum hiçbir şey yapmadı ki… Daha onun dosyası yok. Neden tek hücrede… Oğlum ODTÜ genetik mühendisliğinde öğrenciydi… Oğlum 119 gündür açlık grevinde. Kulağı sağır oldu, görmesinde sorun var. Elleri titriyor. Günde iki kez B1 alması gerekirken bir kez veriyorlar. Tükürüğünü yutamıyor. Acilen bir şeyler yapsınlar… Yumuşak olduğu için Konya şekeri ulaştırmaya çalışıyoruz. Şeker verdiler ama istedikleri şeker değil. Tek istediği şey ya ailesine ya da arkadaşlarına yakın bir cezaevinde kalmak. Konserlerimiz engellenemez stickerları astylar, bu da suç sayıldı. Oğlum bir deri kemik kalmış. Dayanamıyorum, çok zor… O kuyu tipi cezaevleri çok kötü, kapansın. Adalet Bakanlığı’ndan rica ediyoruz. Kırşehir Cezaevi yönetimi sevk için para istedi. 5 bin lira yatırdım oğlumun ilaçları ve vitaminleri için. Ama bulamıyoruz deyip vermediler. Biz bulup gönderelim diyoruz onu da kabul etmiyorlar. Ekim de mahkemesi var daha. O zamana kadar bir şey yapılmazsa oğlum ölecek. Oğluma bir şey yapmasınlar… Kötüler dışarıda… Katiller dışarıda, tecavüzcüler dışarıda… Lütfen bir şeyler yapılsın, gençler ölmesin.”
Diğer yandan arkadaşlarının da Bolu F Tipi’ne sevk edilmesi için açlık grevinde olan Nurettin Kaya’nın durumunu da yazmıştım.
Kaya, taleplerinin kabul edilmesinin ardından açlık grevi eylemini sonlandırmış. Ancak bu kez de doktora götürülürken çift kelepçe uygulaması nedeniyle doktora gitmeyi reddettiğini anlattı TAYAD’lı aileler. Kilo kaybı nedeniyle ortapedik yatak göndermek istediklerini ancak cezaevi yönetiminin kabul etmediğini ifade ettiler.
403 ceza infaz kurumu olan Türkiye’de 2026’ya kadar 34 tane daha cezaevi yapılacak. Cezaevlerinde kapasite fazlası 45 binden fazla tutuklu ve hükümlü kalıyor.
Bir ülkenin daha fazla cezaevine sahip olması insan hakları ihlalleri ihtimalinin de fazlalaşması demek.
İnsan hakları zincirinin en zayıf halkası olan hapishaneler ne kadar zayıfsa inanın dışarıdaki haklar daha güçlü olmayacak.
/././
10 soruda 'ötanazi' düzenlemesi: Tartışmalı yasa ne getiriyor, sokak köpekleri öldürülecek mi, uygulamayan belediyelere ne yapılacak? -Gökçer Tahincioğlu-
Muhalefet, önergenin katliamı gizleme amacı taşıdığını, barınağa alınan köpeklerin hemen öldürüleceğini iddia ediyor. Teklifte böyle bir kelimelendirme yer almasa da bu iddiayı boşa düşürecek, sınırlayıcı bir düzenleme de yer almıyor ve köpeklerin kaderini tamamen uygulayıcıların kaderine bırakıyor
Yüzbinlerce sokak köpeğinin öldürülmesine neden olacağı gerekçesiyle eleştirilen, kamuoyunda “köpeklere ötanazi düzenlemesi” olarak bilinen teklif, önce TBMM Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu’ndaki uzun ve sert tartışmalardan sonra kabul edildi. Komisyon görüşmeleri sırasında verilen önergelerle teklifin yumuşatılmasına çalışıldı. Ardından TBMM Genel Kurulu'na gelen teklif metninde, önergelerle yapılan değişikliklerde, açıkça sokak köpeklerinin tamamının öldürüleceği gibi bir ifade yer almıyor ve ötanazi için çeşitli kriterler getiriyor ancak muğlak hükümler, uygulamadaki belirsizlikler, tanımlardaki açıklar yüzbinlerce köpeğin öldürülmesi sonucunu doğurabilecek. TBMM Genel Kurulu'nun düzenlemeyi yasalaştırmasıyla barınak kurmaları için 2028’e kadar süre tanınan belediyeler hemen harekete geçebilecek. Bu nedenle gerekli kriterlerin sağlanıp sağlanmadığına bakılmadan köpeklerin öldürülmesine başlanma ihtimali de bulunuyor.
10 soruda, tartışılan düzenlemeler şöyle:
1- Tartışılan düzenleme nasıl gündeme geldi?
Kamuoyuna, “sokak hayvanlarına ötanazi” düzenlemesi olarak yansıyan, Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, gündeme yerel seçimlerin hemen ardından geldi. Aslında uzun yıllardır özellikle köpek saldırıları tartışılıyor ancak bu konuda harekete geçilmiyordu. Sokak köpekleriyle ilgili bazı derneklerin usulsüzlükler yaptıkları, para toplayıp zimmetlerine geçirdikleri iddiaları da sıkça gündeme geliyordu. Bu konuda oluşan karşı dernekler, özellikle sokak köpeklerinin saldırılarını konu etti. AKP, düzenlemeyi konuşmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen aralık ayında Ankara Keçiören’de 4’üncü sınıf öğrencisi Tunahan Yılmaz’ın boş arazide köpeklerin saldırısına uğrayarak ağır yaralanmasının ardından, “Sokak köpeklerinin zarar verdiği insanların haklarını da koruma görevleri” olduğunu belirterek, bu sorunu çözüme kavuşturacaklarını açıklamıştı. Yerel seçimden sonra, mevcut yasanın yetersiz olduğu konuşuldu. Ancak köpeklerin öldürülmesine dair bir düzenleme yapılacağının gündeme gelmesiyle tepkiler arttı. AKP, mayıs ayı başında TBMM’ye getirmeyi tasarladığı teklif üzerinde çalışmaya devam etti. Temmuz ayında yeni teklif AKP’li vekillerin imzasıyla TBMM’ye sunuldu ve TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’na havale edildi.
2 - Yerel seçimden sonra gündeme gelmesi nasıl yorumlandı?
Teklifin, AKP’nin ilk kez ikinci parti olarak çıktığı, birçok belediyeyi kaybettiği 31 Mart yerel seçiminden sonra gündeme gelmesi, sokak köpeklerinin toplanması konusunda belediyelerin yetkili olması nedeniyle siyasi bir adım olarak değerlendirildi. CHP’li seçmenin düzenlemeye karşı olması, buna karşılık teklifin ve mevcut yasaların konuyla ilgili olarak belediyeleri görevlendirmesi, “AKP, CHP’yi zor durumda bırakmak istiyor” yorumlarına yol açtı. Belediyelerin yasayı uygulamaması durumunda İçişleri Bakanlığı’nın harekete geçebileceği de iddia edildi. Bununla birlikte, özellikle köpeklerin uyutulmasının pahalı bir işlem olması nedeniyle teklifin gündeme getirildiği, birilerine rant sağlanacağı iddiaları da muhalefet tarafından dillendirildi.
3 - Teklif, neden “ötanazi düzenlemesi” olarak nitelendirildi?
AKP’nin TBMM’ye getirdiği teklifte, sokak köpeklerinin öldürülmesi seçeneği için, “ötanazi” kavramı kullanıldı. Mevcut bazı düzenlemelerde de hayvanların öldürülmesi konusunda bu ifade kullanılıyor. “Ötanazi”, aslında hasta kişilerin yaşamlarını kendi istekleriyle ve tıbbi müdahaleyle sonlandırılmasını istemeleri için kullanılan bir kavram. Bazı batı ülkeleri, vatandaşlarına belli kriterlerle ötanazi hakkı tanıyor. Hayvanların bu konuda karar verme yetisi bulunmadığı için teklifte bu kavramın kullanılması eleştirildi. Buna karşılık, teklif bu kavram kullanılarak komisyona havale edildi ve dolaylı olarak kullanılarak kabul edildi.
4 - Teklif, AKP tarafından nasıl gerekçelendirildi?
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Vahit Kirişci başkanlığında toplanan komisyonda konuşan teklife imza atan isimlerden Harun Mertoğlu, kanunların ihtiyaçtan doğduğunu, bu teklifle "Önce insan" dediklerini belirtti. Mevcut düzenlemelerin günümüzdeki ihtiyaçlara cevap vermediğinin anlaşıldığını vurgulayan Harun Mertoğlu, şöyle konuştu:
“Yaşanan olaylar, kanun değişikliğine gidilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. ‘Hayvanları yakala, kısırlaştır, aşısını yap, tekrar sokaklara bırak’ anlayışı ihtiyaçlarımıza cevap vermemiş, onlarca insanımızın, çocuklarımızın ölmesine sebep olmuştur. Geldiğimiz bu noktada gerek AİHM kararları gerek Danıştay kararları sokaklarda yaşanan ve hayvanlardan kaynaklı meydana gelen trafik kazalarının sorumluluğunu idarelere vermiştir. Dolayısıyla sokaklar hayvanlar için bir yaşam alanı olamaz. Sokaklar değil hayvanlar için insanlar için bile güvenli bir yaşam alanı değildir. Sokaklarda açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar var. Sokaklar tekin değil.”
Teklifin gerekçe kısmında da benzer bir yaklaşım sergileniyor. Sokak köpeklerinin saldırıları sonucu yaşanan olayların istatistiklerine yer verilen gerekçede, mevcut yasanın “yakala-kısırlaştır-sal” ilkesini temel aldığı ancak bunun uygulanamadığı belirtiliyor. Batı ülkelerinden örneklere yer verilen gerekçede, teklifle yeni bir yöntem geliştirildiği savunuluyor.
5 - Teklif, hangi uygulamayı esas alıyor?
Teklifte yer alan düzenlemeye göre, kedi ve köpekler, Tarım ve Orman Bakanlığı veri tabanına kaydedilmesi zorunluluğu bulunduğundan "sahipli hayvan" ve "sahipsiz hayvan" olarak sınıflandırılacak. Mevcut Hayvanları Koruma Kanunu'ndaki "yakala-kısırlaştır-sal" metodunun kaldırılması nedeniyle hayvan bakımevi tanımında uyum değişikliği yapıldı. Hayvan bakımevinin tanımı, "Bakanlıktan izin alınmak suretiyle kurulan ve hayvanların sahiplendirilinceye kadar barındırıldığı ve rehabilite edildiği bir tesis" şeklinde değiştirildi. Buna göre, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların hayvan bakımevlerine toplanması ve buralarda rehabilite edilerek sahiplendirilinceye kadar bakılacak olması sebebiyle bakımevleri dışında bir hayvana bakmak için onun yasal sorumluluğunun alınması gerekiyor.
“Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir" ifadesi yürürlükten kaldırılıyor. Buna göre, hayvan bakımevlerine alınan hayvanlardan rehabilite edilen köpekler sahiplendirilinceye kadar bu yerlerde barındırılacak. Doğru ve güncel veri sağlanabilmesi amacıyla hayvan bakımevlerine alınan hayvanlar Tarım ve Orman Bakanlığı veri sistemine kaydedilecek.
6 - Barınağa alınan hayvanlar öldürülecek mi?
Komisyon çalışmalarının ikinci gününde, önerge ile “ötanazi” maddesi adı verilen maddede değişikliğe gidildi. Teklifin tartışılan beşinci maddesi, saldırgan olan, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlara yerel yönetimlerce ötanazi yapılacağı düzenlemesini içeriyordu. Önergeyle bu hüküm tekliften çıkartıldı.
Önergeyle teklife, "Bakımevine alınan köpeklerden insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlarına Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nun 9. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen tedbir uygulanır. Yerel yönetimler, sahipsiz köpeklere ilişkin yürüttüğü iş ve işlemlerde Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi kapsamında gerekli idari tedbirleri almaya yetkilidir." hükmü eklendi.
AKP’liler, böylece bütün köpeklere ötanazi uygulanmasının söz konusu olmayacağını savundu. Ancak önergeyle getirilen düzenlemede atıf yapılan hüküm, şu düzenlemeyi içeriyor:
"Hayvanlara ötanazi yapmak yasaktır. Ancak, hayvanlara acı ve ıstırap çektiren veya iyileşme durumu bulunmayan hastalık durumlarında, akut bulaşıcı bir hayvan hastalığının önlenmesi ya da eradikasyonu amacıyla veya insan sağlığı için risk oluşturan durumlarda, davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumlarda, veteriner hekim tarafından ötanazi yapılmasına karar verilebilecek. Ötenazi işlemi veteriner hekim tarafından veya veteriner hekim gözetiminde yapılır."
7 - Bu hükme göre sokak hayvanları öldürülecek mi?
Önerge ile kedilerin kapsam dışı bırakıldığı belirtildi. Ancak yine teklife göre kedilerin de “sahipli” hayvan statüsüne alınması söz konusu olacak. Fakat asıl risk sokak köpekleri konusunda devam ediyor. Yeni düzenlemede de ötanazinin olumsuz davranışları kontrol edilemeyen köpeklere yapılacağı belirtiliyor. Bunun da veteriner hekim tarafından ve gözetiminde yapılacağı belirtiliyor. Ancak olumsuz davranışı kimin belirleyeceği bütünüyle belirsiz. Davranışların ne kadar süreyle takip edileceği, kararın kimin tarafından ne aşamada verileceği de muğlak.
Muhalefet, önergenin katliamı gizleme amacı taşıdığını, barınağa alınan köpeklerin hemen öldürüleceğini iddia etti. Teklifte böyle bir kelimelendirme yer almasa da bu iddiayı boşa düşürecek, sınırlayıcı bir düzenleme de yer almıyor. Teklif, köpeklerin kaderini tamamen uygulayıcıların kaderine bırakıyor. Teklife göre ayrıca, köpeklere müdahalenin sadece tıbbi gerekçelerle değil, Kanunda yer alan diğer istisnai durumlarda da yapılabilmesine olanak sağlanıyor. Bu düzenleme de tıbbi zorunluluk bulunmasa da köpeklerin öldürülmesine olanak sağlıyor.
Teklife göre, yerel yönetimler adına sahipsiz hayvanları toplayarak bir yere terk eden ya da köpeği bakımevi dışında bir alana bırakanlar cezalarla karşılaşacak. İlk aşamada öldürülmeyen köpekler, sisteme kaydedilecek ve sahiplendirilinceye kadar barınakta tutulacak. Bu aşamada bu köpeklerin öldürülüp öldürülmeyeceği de tamamen muğlak.
Teklif metninde ve önergede sahipsiz sokak köpeklerinin öldürüleceği, tamamına ötanazi yapılacağı gibi bir ifade bulunmuyor. Köpeklerin öldürülmesi, önergeyle atıf yapılan yasada yer alan “insan sağlığı için risk oluşturan durumlarda, davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumlarda…” koşullarıyla sınırlı tutulmakla birlikte yine teklifte gönderme yapılan mevzuattaki belirsizlikler ve sayıları milyonları bulan köpeklerin toplanması için işaret edilen barınakların yetersizliğinin uygulamada katliamla sonuçlanacağı endişesi yaşanıyor.
8 - Muğlaklık sadece tekliften mi kaynaklı?
Teklifte, sokak köpeklerinin sayısı 4 milyon olarak açıklanıyor. Muhalefetin verdiği bilgiye göre, Türkiye’deki barınakların toplam kapasitesi 110 bin civarında. Muhalefet, bu durumda toplanan köpeklerin hemen öldürülmesi seçeneğinin devreye gireceğine işaret ediyor. Teklifte de bunu engelleyici bir hüküm bulunmadığı belirtiliyor. Teklifteki muğlaklığın, uygulamada köpeklerin topluca öldürülmesi sonucunu doğuracağı ifade ediliyor.
9 - Kanunla görevlendirilen belediyelerin düzenlemeyi uygulamama seçenekleri var mı?
CHP’liler, hiçbir kentte bu kadar barınak bulunmadığını, bu kadar barınağın yapılmasının mümkün olmadığını, pahalı bir işlem olan ötanazinin uygulanması için de yeterli bütçe bulunmadığını, belediyelerin fiilen bu kanunu uygulayamayacaklarını savunuyor. AKP’liler ise kanunla, belediyelere barınak yapımı ve diğer işlemler için, gerekli kaynağın yüzde 40’ının bakanlık tarafından sağlanacağına dikkati çekiyor. Buna rağmen CHP’lilere göre kanunu uygulamak imkânsız. İmkân olsa bile CHP’li belediyelerin fiilen bunu uygulamayacakları komisyonda defalarca söylendi.
Ancak teklifte, barınak için kaynak ayırmayan, gönderilen kaynağı farklı amaçlarla kullanan belediye başkanlarına 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verileceği düzenleniyor. Belediye meclis üyeleri de aynı şekilde cezalandırılacak. Büyükşehir, il belediyeleri ve nüfusu 25 binden fazla olan belediyeler yasayı uygulamak zorunda kalacak. Belediyelere bakımevlerini kurmaları için 31 Aralık 2028’e kadar süre tanındı. Ancak bu süreye kadar yasanın uygulanmayacağına yönelik bir hüküm düzenlemede yer almadı. Bu nedenle yasanın, ayrı bir yürürlük hükmü konulmazsa hemen uygulanması söz konusu olabilecek. Ancak barınağa alınarak kısırlaştırılıp yaşatılacak köpek sayısı, barınak sayısından çok fazla olduğu için yasanın nasıl uygulanacağı meçhul. Köpeklerin hemen öldürüleceği iddiası da buradan kaynaklanıyor.
10 - Sokak hayvanlarını sahiplenerek kurtarmak mümkün mü?
Evet, ancak bakım yükümlülüğünü yerine getirmezse, sahiplenen köpek geri alınacak. Bakım yükümlülüğünün kapsamı ise belirsiz. Köpeği sokağa terk edenlere de 60 bin liraya kadar ceza verilecek. Hayvan sahiplerine, hayvanlarını sisteme kaydetmeleri için 31 Aralık 2025’e kadar da süre tanındı.
/././
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder