Türkiye’nin Somali’deki varlığı kime ne kazandırıyor? -Fatih Polat-
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 2 yıl boyunca Somali’de görev yapmasını öngören Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, TBMM’de önceki gün kabul edildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla TBMM Başkanlığına gönderilen tezkerede, Türkiye ile Somali arasında yürürlükte bulunan anlaşmalar kapsamında Somali’de güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik eğitim, yardım ve danışmanlık faaliyetlerinin sürdürüldüğü, Somali savunma ve güvenlik kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması ve “terörle mücadele” edebilecek kapasiteye ulaşabilmesini teminen uluslararası toplumla birlikte 10 yılı aşkın süredir destek sağlamaya devam edildiği belirtildi.
Afrika’nın doğu ucunda yer alan Somali’de, Türkiye'nin en büyük denizaşırı askeri üssü bulunuyor. TURKSOM Askerî Eğitim Üssü, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Somali Başbakanı Hasan Ali Haire başkanlığında düzenlenen törenle 30 Eylül 2017’de resmen açılmıştı. Üssün inşaatı iki yıl sürdü ve yaklaşık 50 milyon Amerikan dolarına mal olmuştu.
Türkiye’nin Asya, Afrika ve Avrupa olmak üzere üç kıtada 10’dan fazla ülkede askeri varlığı bulunuyor. Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO görevleri hariç Türkiye Irak, Suriye, Katar, Somali, KKTC ve Libya’ya kendi girişimleriyle asker görevlendirirken, KKTC ve Suriye’deki bilinen yoğun ilginin yanına Somali’yi de özel bir başlık olarak eklemek gerekiyor.
Somali ile ilişkiler Erdoğan’ın, dönemin başbakanı olarak, 2011 yılındaki ziyaretinden sonra hızla gelişirken, Türkiye’nin askeri varlığı buna paralel olarak artarak neredeyse kalıcı hale geldi.
Osman Kavala, uluslararası hukuk da umursanmadan ‘Soros’ ile döne döne ilişkilendirilerek ısrarla hapiste tutulurken, Soros’un, 2 Mart 2002 günü, Sabancı Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada dile getirdiği “Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordudur” sözü alttan alta iktidar politikası olarak işliyor gibi gözüküyor.
Somali’ye böylesi demir atmanın nedenlerini tartışırken, meselenin ekonomik boyutuna bakılmadan politik boyutu doğru anlaşılamaz. Yani meseleyi anlamakta zorlandığınız her anda Marksist yöntemi yardıma çağıracaksınız.
İnternette ‘Türk-Somali İş Konseyi’ sayfasına baktığınızda karşınıza Yürütme Kurulu olarak şu isimler çıkıyor:
- “Ahmet Sami İşler (Başkan) Albayrak Turizm Seyahat İnşaat Tic. AŞ
- Levent Güngör (Üye) Albayrak Şirketler Grubu
- Trabzon Liman İşletmeciliği AŞ
- Levent Özyurt (Üye) Özyurt Madencilik İnşaat San. ve Tic. AŞ
- Salim Metin (Üye) Corbus Çelik San. ve Tic. AŞ”
Yani Saray’a akraba bir iş konseyi profili. Sayfada yer alan Temmuz 2022 Somali Bilgi Notu’nda ise ‘Türkiye-Somali Ticareti’ başlığı altında şu bilgilere rastlıyoruz: “Türkiye ile Somali arasındaki ticarette genellikle Türkiye net ihracatçı konumunda bulunmaktadır. Türkiye’nin Somali’ye ihracatı 2016 yılı öncesi 100 milyon USD altında iken bu yılda 126 milyon USD’ye yükselmiştir. Takip eden dönemde ise artış göstermeye devam etmiş ve 2021 yılında 355 milyon USD’ye yükselmiştir. Başka bir deyişle, Türkiye’nin Somali’ye ihracatı son 6 yılda yüzde 196 artmıştır. 2022 yılının ilk 5 ayında Somali’ye olan ihracat bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 29 artarak 156 milyon USD’ye yükselmiştir.”
Yani Somali’nin askerlerine eğitim veriyor ve ‘korsanlardan koruyoruz’ derken alt metinde de 2022 yılı itibariyle son altı yılda yüzde 196 artan bir ihracattan bahsediliyor. Türkiye’de iktidar sözcüleri sürekli ‘milli ekonomi’den söz ediyor diye bu ihracat gelirinin Türkiye’de milletin cebine girdiği sanılmasın. Gazetemizin manşet haberlerinde yer alan ve Meclise de taşınan, iktidara yakın patronların karlarını katlarken, sıfır vergi ödeme maharetleri gibi düşünün bunu da. Asgari ücretli işçi ve emekçi açlık sınırına, emekliler ise adına ancak ‘sosyal yardım’ denilebilecek aylıklara mahkum edilirken, iktidara yakın isimler Türkiye’de olduğu gibi Somali’de de karlarına kar katıyor.
Örneğin Albayraklar Şirketler Grubu’na ait Trabzon Liman İşletmeciliği sayfasına gittiğimizde de “Mogadishu Alport” başlığı altında şöyle deniliyor: “Doğu Afrika’da stratejik bir konuma sahip olan Mogadishu Limanı, Somali’nin dünyaya açılan tek ve en büyük limanıdır. 2014 yılında Somali hükümetiyle yapılan anlaşma uyarınca, limanın 20 yıl işletme hakkını Albayrak Grubu almıştır. Liman devralındıktan sonra, birçok alt yapı geliştirmesiyle beraber modern ekipmanlarla gelişimi sağlanmıştır. İkinci faz yatırımlarla Mogadishu Limanı’nın kapasite ve iş hacmi önemli ölçüde artacak, hizmet kalitesi de gelişmeye devam edecektir.” Yani Albayraklar için işler yolunda.
Bu arada, geçtiğimiz aylarda, Türkiye’nin sevk ve idaresindeki Suriye Milli Ordusu adı verilen oluşumun, Nijer, Burkina Faso ve Nijerya’ya paralı asker gönderdiğine dair haberler gündeme geldiğini de hatırlatalım. Türkiye’de, aldığı maaşla ay sonunu getiremeyen fakir fukaranın, kendi vergileriyle finanse edilen devlet televizyonunda, “Somali’nin askerini bile biz eğitiyoruz” haberlerini izleyip göğsü kabarsın, ihracat gelirleriyle de mutlu olsun (!) Ona bu kadarı yeter! Çünkü ötesi Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi ‘sermaye düşmanlığı’!
/././
Evrensel'in manşeti-Maliye Bakanlığından itiraf:Tekeller vergi ödemiyor-Andaç Aydın ARIDURU-
Vergi ödemeyen patronlarla ilgili yaptığımız haberler ve Mecliste yapılan tartışmalar üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığından itiraf niteliğinde bir açıklama geldi: "Tekeller vergi ödemiyor."
Vergi ödemeyen patronlarla ilgili yaptığımız haberler ve Meclis’te yapılan tartışmalar üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kaldı. Bakanlık incelemelerin sürdüğü, “büyük mükellef” denilen dev şirketlerden 735’inin zarar ediyor gerekçesiyle vergi ödemediği bilgisini paylaştı, Mecliste kabul edilen vergi paketinin çözüm olacağını ileri sürdü. Bakanlık açıklamasını değerlendiren gazetemizin yazarı Prof. Dr. İzzettin Önder, açıklamanın şirketlerin zarar göstererek vergiden kaçtığının itirafı olduğunu söyledi. Önder, vergi paketinin de adalet sağlamayacağını, yükün yine emekçilerin sırtında olduğunu dile getirdi.
AÇIKLAMA YAPMA ZARURETİ
Maliye Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada dijital vergi levhası bilgileri paylaşılarak, vergi yükümlülükleri ile ilgili haberler yapıldığı ve “açıklama yapma zarureti”nin doğduğu belirtildi. Mükelleflerin beyanlarının doğruluğunu araştırmak amacıyla Vergi Denetim Kurulunun risk analiz sistemi üzerinden yaptığı tespitler sonucu 2815 büyük mükellefin halihazırda toplam yüzde 27’si nezdinde vergi incelemeleri yapıldığı belirtilerek “Bu oranın müteakip dönemde daha da artırılması planlanmaktadır. Ayrıca yine sürekli zarar beyan eden mükelleflerden büyüklüğü ve sektörüne göre beyanı riskli değerlendirilen öncelikle 735 mükellef nezdinde vergi incelemeleri yürütülmektedir” dendi. “Vergi mahremiyeti” gerekçesiyle mükellef bazında detaylı bilgi paylaşılmadığı iddia edilen açıklamada “Haberlere konu olan mükellefler arzu ederlerse kendileriyle ilgili açıklama yapabilirler” dendi. Mecliste kabul edilen vergi paketine de değinilen açıklamada “Bu paket, son günlerde kamuoyunda dile getirilen eleştirilere de kritik bir düzenleme ile yanıt vermektedir. Paketle birlikte, istisnalar nedeniyle ödenecek vergisi çıkmayan mükelleflere yurt içi asgari kurumlar vergisi getirilmektedir” dendi.
MALUMUN İLAMI!
Maliye Bakanlığının açıklamasını değerlendiren Prof. Dr. İzzettin Önder, şirketlerin zarar göstererek vergiden kaçtığını dile getirerek “Maliye Bakanlığı bu açıklamayla malumun ilamını yapmış oldu” diye konuştu. Bakanlığın vergi ödemeleri takibi konusunda elinde yeterli imkanların bulunduğunu hatırlatan Önder, “Bakanlık zarar ettiğini söyleyen şirketlerin tamamının beyanlarını elektronik sistem üzerinden görebilir. Karşılaştırarak zarar ediliyor mu görebilir” dedi.
735 şirketin zarar gösterip vergi ödemediğini ancak teşvikler ve vergi istisnalarıyla birlikte vergi ödemeyen büyük şirket sayısının bundan da fazla olduğunu söyleyen Önder, şöyle devam etti: “Büyük ve çok uluslu şirketlerin ne teşviğe ne de vergi istisnasına ihtiyacı yok. Ancak devlet ucuz emeği ve sermayenin vergilendirmeyişini kapitalistlere altın tepside sunuyor, sömürüyü büyütüyor.”
"YÜK YİNE EMEĞİN SIRTINDA"
Meclisten geçen yeni vergi paketiyle yüzde 25 olan kurumlar vergisi, yerli şirketler için asgari yüzde 10’a, çok uluslu şirketler için ise asgari yüzde 15 olarak belirlendi. Paketi de değerlendiren Önder, “Devlet bu düzenlemeyle birlikte sermayeden vergi almadığını açıkça ortaya dökmüş oldu. Vergi istisnaları ve teşvikler ile vergiden düşülen milyarlarca lira var” dedi. Sermayeden asgari yüzde 10 ve 15 oranında alınacak vergiye karşı, işçiden yüzde 27 vergi kesilmeye devam edileceğini ifade eden Önder, Türkiye’de vergi yükünün çoğunu işçi ve emekçilerin sırtlandığını vurguladı.
İşçi ve emekçilerin ödediği vergilerin enflasyon karşısında güncellenmemesinin de çalışanlar üzerindeki vergi yükünü arttırdığını hatırlatan Önder, “Kamu ihalelerinde şirketlerle yapılan anlaşmalar enflasyon oranında güncelleniyor. Yani şirketler kazançlarını enflasyon endeksinde zarar etmeden elde ediyorlar. Yani kazanırken daha da çok kazanıyor vergilendirilirken vergi istisnalarıyla daha da az ödüyorlar” dedi.
AKP’Lİ VEKİLLER, SANAYİ ODALARI BAŞKANLARI, İNŞAAT PATRONLARI…
Evrensel, son iki haftada yaptığı haberlerde vergi ödemeyen patronlara yer vermişti.
Evrensel’in 18 Temmuz 2024’teki haberinde sanayi odası başkanlarına ait şirketlerin son üç yılda ya hiç vergi ödemediği ya da cüzi miktarlarda ödediği vurgulanmıştı. 23 Temmuz 2024’te yayımlanan haberde “Vergi paketinin ilk imzacısı olan AKP Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve ailesine ait şirketler son yıllarda hiç vergi ödemediği” vurgulanırken, 27 Temmuz 2024’teki haberimizle, “Toplam 190 milyar liralık adrese teslim kamu ihalesi alan 20 inşaat patronun 8’i hiç vergi ödemediği, diğerlerinin ödedikleri ise denizde su damlası kadar olduğu” ortaya çıkmıştı.
/././
Türkiye’de iklim değişikliği sorumlularının sıralı listesi -Özer Akdemir-
Prof. Dr. Aykut Çoban son dönemlerde çeşitli çevre kuruluşları, hükümet kurumları ve bazı sendikalar tarafından emek ve ekoloji hareketinin gündemine sokulmak istenen “adil geçiş” ya da “adil dönüşüm”ün günümüz Türkiye işçi sınıfı ve ekoloji hareketinin gündemi olmadığı görüşünde. “İklim değişikliğine uyum” diye gerekçelendirilen adil geçişe işçi sınıfının değil sermayenin ihtiyacı olduğunu ileri sürüyor. Çoban, Türkiye'de iklim krizinin sorumlularını sayarken “Yeni yayınlanan İstanbul Sanayi Odası'nın en büyük 500 şirket raporuna bakmak yeterli. Orada, hem de sıralı halleriyle var” diyor.
İKLİM POLİTİKLARININ ENGELİ EMEKÇİLER Mİ?
Adil geçiş kavramı literatürde “Özellikle iklim değişikliği ile mücadele çabaları çerçevesinde, fosil yakıtlar gibi çevreye zarar veren endüstrilerin kapatılması veya dönüştürülmesi sırasında, bu süreçten etkilenen işçiler ve topluluklar için sosyal ve ekonomik koruma sağlanmasını hedefler” cümleleri ile tanımlanıyor.
Ekoloji Birliğinin çevrim içi yaptığı ekoloji tartışmalarının ilkinde adil geçiş kavramı tartışıldı. Programda “Adil geçişin yanlış önermesi: İklim politikasının engeli sayılan emekçiler” başlıklı bir sunum yapan Ankara Üniversitesi SBF Kent ve Çevre kürsüsünden KHK ile uzaklaştırılan Prof. Dr. Aykut Çoban, “Benim için ne adil geçiş ne fosil ekonomisi! Dolayısıyla da birinden birini tercih etmek gibi bir ikilemin içerisinde olunmaması gerektiğini düşünüyorum. Zaten fosil ekonomi savunulamaz ama adil geçiş de onun kadar, özellikle emekçiler ve ekolojistler açısından tehlikeli bir proje” dedi.
İŞÇİ SINIFI İSYAN ETMESİN DİYE ADİL GEÇİŞ
Özellikle gelişmiş ülkelerde adil geçişin işçi sınıfının isyan etme potansiyelini bastırmaya dönük bir proje olarak ortaya konduğunu ifade eden Çoban, Türkiye'de işin farklı bir yönünün daha bulunduğunu belirtiyor: “Türkiye yenilenebilir enerji gibi yeşil dönüşümün vadedildiği sektörlerde ekoloji mücadelesi çok zengin ve çok şiddetli bir şekilde cereyan ediyor. Böyle olduğu zamanda işçi sınıfı eğer adil geçişe ikna edilirse bu durumda işçi sınıfını ekolojistlerin karşısında bir bariyer olarak dikilecek. Haliyle ikisini düşman haline getirecekler.”
KARİYER KOÇLUĞU!
Adil geçişin aslında toptan bir toplumsal dönüşüm yönü bulunduğu söylemlerini adil geçişin istihdama yönelik vaatlerinin albenisini yükseltmeye dönük bir felsefi atraksiyon olduğunu kaydeden Çoban, “Birincisi radikal köklü bir dönüşüm, sistem değişikliği falan denilen şeyin içi doldurulmuş değil. Yani nasıl bir dönüşüm olacak? Böyle bir toplumsal dönüşüm olacaksa bunun stratejisi nedir? Bunu hayata geçirecek özneler kimler? Bu devlet ve sermayeyi ile sosyal diyalog halinde mi olacak, işçi sınıfının inisiyatifiyle mi olacak? Buradaki somut öneriler nedir?” sorularının belirsiz olduğunu söyledi.
AKP hükümetinin 2022-2026 yılları için yürürlüğe koyduğu orta vadeli programda (OVP) “yeşil dönüşümden etkilenebilecek meslek gruplarında nitelikli iş gücü yetiştirmeye yönelik programlar” gibi cümlelerin olduğunu belirten Çoban, “DİSK’in Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) ile beraber yayınladığı bir yayında da istihdam, beceri kazandırma, işçi sağlığı, güvenliği vesaire kanunlarında değişiklik yapılması öneriliyor. Dünyada adil geçiş üzerine yapılmış yayınların hepsinde; işçilere beceri kazandırma, yeşil işlerde yetkinlik kazandırmak, iş başında eğitim vermek, yaşam boyu eğitim fırsatları sunmak, finansal okur yazarlık gibi başlıklar olduğu görülüyor. Yani bunların tamamını dikkate alırsak adil geçiş projesi işçi sınıfı için kariyer koçluğundan başka bir şey değil” dedi.
Hükümetin OVP’de 2022-26 için tasfiye edilecek, kapatılacak, yasaklanacak, cezalandıracak, herhangi bir fosil ekonomisi tesisi bulunmadığına dikkat çeken Çoban “O zaman şimdi kapatılacak bir iş yeri yokken kime dönük bir adil geçiş programı yapılıyor sorusu akla gelir. Diyelim ki Türkiye'de kömür tasfiye edilecek, kömürden çıkılacak ve buradaki işçiler tasfiye edilecek. İşçiler böyle bir tasfiyeye karşı çıktıklarında sen iklim politikasına karşı çıkıyorsun, dünyanın geleceği ile oynuyorsun!” denileceğini ifade etti.
ADİL GEÇİŞ İŞÇİLERİ BÖLMEYİ HEDEF ALIYOR
Meseleye böyle yaklaşıldığında “Türkiye'de iklim politikaları hayata geçirilmiyorsa bunun sorumlusu işçilerdir” noktasına gelineceğini aktaran Çoban şöyle konuştu: “Oysa iklim sorununun nedeni kapitalizm. Eğer biz iklim sorununun nedeni sermaye etkinlikleridir, gerekli politikaları hayata geçirmeyen devletlerdir, hükümetlerdir diye bakarsak o zaman iklim sorununu çözmek için meseleye istihdam politikalarından ya da başka bir deyişle adil geçişten başlamamamız gerekir. Yani ‘fosil mi ve adil geçiş mi’ ikileminden çıkmanın birinci kuralı sorunun nedenini saptamak. Sorunun nedeni emekçiler değil, sorunun nedeni sermaye ve devlet, dolayısıyla da kapitalizm…”
Adil geçişin işçileri bir fabrika, bir tesis, bir iş yeri temelinde parçalamayı esas aldığını dile getiren Çoban, “Orada parçaladığı sınıfı aynı zamanda bireyler olarak atomize ediyor. O işçi bireye de diyor ki ‘Bak sen eğitim alırsan yeşil işlere gidebilirsin, yeteneklerine geliştirirsen şu sektörde iş bulabilirsin.’ Söz konusu iş yerinde işçilerin birlikte bir planlama yapması, birlikte önerilerde bulunması, iş birliği, dayanışma, kendi aralarında sınıf bilincine uygun eyleme geçme, bunların hiçbirine olanak sağlamıyor. Sadece sağladığı kariyer koçluğu! Dolayısıyla da işini kaybedebilecek işçiler arasında rekabeti körüklüyor ve bütün olarak sınıfın bütünlüğünü ve kolektif dayanışmasını, kolektif eyleme geçmesini de erozyona uğratıyor. Bu bakımdan, işçi sınıfının tarihsel, kolektif sınıfsal, mücadele birikimini ortadan kaldırıyor” dedi.
SERMAYENİN SORUMLULUĞU SÜMEN ALTI
Bu yönüyle adil geçişin, işçi sınıfını birleştiren değil, bölen bir proje olduğunu ifade eden Çoban, “İşçi sınıfını kapitalizme karşı değil de işyerindeki kendi arkadaşlarıyla rekabet haline getiren bireyler olarak varsaydığımızda işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadele gücünü de ortadan kaldırmış olacak adil geçiş” dedi.
Adil geçiş sürecinde sermayenin sorumluluğunun tamamen sümen altı edildiğini kaydeden Çoban, devletin resmi yayınlarında sermayenin iklim değişimindeki sorumluluğundan hiç söz edilmediği gibi, sermayeden “yeşil dönüşümün motoru oldular” gibi olumlu ifadelerle bahsedildiğine dikkat çekiyor.
İSO 500 LİSTESİNİN GÖSTERDİĞİ
Oysa, Türkiye'de iklim krizinin sorumlularını bulmak için yeni yayınlanan İstanbul Sanayi Odası (İSO)'nın 500 şirket raporuna bakmanın yeterli olacağını kaydeden Çoban, “O sıralı listede ilk sekizde iki petrol rafinerisi, dört otomotiv şirketi var. Devamına baktığınız zaman da uzun listede çimento şirketleri, elektrik enerji üretim şirketleri, madencilik şirketleri, demir çelik şirketleri, savaş sanayi şirketleri… Şimdi niye 500 listeye bakmıyoruz da işçi sınıfının adil geçişiyle uğraşıyoruz?” dedi. Bu 500 şirketin Türkiye’de sanayi gelirlerinin yüzde 40'ına sahip olduğunu aktaran Çoban, “Petrol rafinerileri bakımından, işte termik santraller bakımından tekel pozisyonundalar. AKP iktidarının olduğu 20 yıl boyunca 500 firmada çalışan işçilerin ortalama sömürülme oranı yüzde 363! Yani işçiler için ayrılan pay 100. İşçilerin yarattığı değerden sermayenin aldığı 363” dedi.
Önümüzdeki hafta bu köşede, Çoban’ın adil geçişe işçilerin ve sendikaların yaklaşımı ile emek ekoloji mücadelesinin adil geçiş dayatmasına karşı ortak mücadele alanlarına dair görüşlerine yer vereceğiz.
/././
Seyhan Avşar, Yasin Ekrem Serim ve Halil Falyalı ortaklığının belgesini paylaştı -Evrensel
Gazeteci Seyhan Avşar, Lefkoşa Büyükelçiliğine atanan Yasin Ekrem Serim ile öldürülen kumarhane işletmecisi Halil Falyalı arasındaki ortaklığın belgesini paylaştı.
Gazeteci Seyhan Avşar, Dışişleri Bakan Yardımcısıyken önceki gün Lefkoşa Büyükelçisi olarak atanan Yasin Ekrem Serim'in, Kuzey Kıbrıs'ta öldürülen kumarhane işletmecisi Halil Falyalı ile iş ortaklığının belgesini sosyal medya hesabından paylaştı.
Avşar, paylaşımında "Dünden beri Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atanan Yasin Ekrem Serim’in bir dönem mafya lideri Halil Falyalı’nın ortağı olduğunu hatırlattığım habere ilişkin 'belge var mı?' diye soruluyor. Şirket ortaklığından bahsediyoruz nasıl belgesiz yazılabilir ki. Merek edenler için işte o belge" ifadelerini kullandı.
Gazeteci Seyhan Avşar, Yasin Ekrem Serim'in, Falyalı'nın ortağı olduğunu belirtmişti. Avşar'ın aktardığına göre, uzun yıllar örtülü ödeneğin başında bulunan ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Maksut Serim’in, Dışişleri Bakan Yardımcısı koltuğunda oturan oğlu Yasin Ekrem Serim ile diğer oğlu Halil İbrahim Serim, Falyalı ile şirket ortağıydı. Şirketin kurulduğu tarihte de Halil Falyalı hakkında Türkiye’de yakalama kararı bulunuyordu.
Belgeye göre Northern Associates Trading Limited (Kuzey Ortakları Şirketi) isimli şirket 3 ortak tarafından 22 Aralık 2020’de kuruldu. Ortaklar ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Maksut Serim’in oğulları Halil İbrahim Serim ve Yasin Ekrem Serim ile Halil Falyalı.
TAZMİNAT DAVASI REDDEDİLMİŞTİ
Yasin Ekrem Serim, Falyalı ile arasında ortaklık değil "satış anlaşması" olduğunu iddia ederek, "İddiaları avukatım aracılığıyla yargıya taşıdım. Bahse konu hususla ilgili bir ortaklık söz konusu değildir. Bir bina satışı söz konusudur. Bununla ilgili de gerekli belgeleri avukatım aracılığıyla mahkemeye ileteceğiz, yargıda takibini yapacağız" demişti.
Serim’in şikayetiyle açılan Avşar’a açılan 250 bin TL tazminat davası, 8 Ocak 2024'te Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen ikinci duruşmada reddedilmişti.
ÖLDÜRÜLEN FALYALI, ABD VE TÜRKİYE'DE ARANIYORDU
Girne’de 8 Şubat 2022 tarihinde uğradığı silahlı saldırıda öldürülen Halil Falyalı, ABD tarafından kara para aklama ve uyuşturucu ticareti suçlarından aranıyordu. Yasa dışı bahis pazarında etkili olduğu belirtilen Falyalı hakkında Türkiye’de de yakalama kararı bulunuyordu.
Falyalı'nın ismi Sedat Peker'in ifşa videolarında da gündeme gelmişti. Peker, eski başbakan Binali Yıldırım'ın oğlu Erkam Yıldırım'ın Venezuela'ya giderek iki ülke arasındaki uyuşturucu rotasını görüştüğünü öne sürmüş, Yıldırım'ın Kıbrıs'a gittiğinde Halil Falyalı'nın misafiri olduğunu ve Falyalı'nın "uyuşturucu para trafiğini yönettiğini" iddia etmişti. Ayrıca Falyalı’nın elinde siyasilere yönelik şantaj görüntüleri arşivinin bulunduğunu iddia etmişti.
(EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder