Garların, rayların, vagonların üstü örtülebilir, ama ruhu çalınamaz. Yeni bir emekçi cumhuriyetinde bir kez daha emek verenlerin sarayına dönüştüreceğiz garları.
Osmanlı'dan cumhuriyete, cumhuriyetten bir alışveriş merkezine dönüşen Ankara Tren Garı üzerine yazı dizimizin üçüncü kısmında, sosyalist Türkiye’de tren garlarını ve yolculukları düşleyeceğiz. Çünkü en büyük düşler en gerçekçi hedeflerle bağlantılıdır daima.***
Moskova metrosu, hamallar ve aydınlar
İçinden tren geçen AVM, yani Ankara'nın yeni gar binası, tüm ihtişamına, parlak camlarına ve büyük aydınlatmalarına rağmen kaybettiklerimizi hatırlatıyor: Yıkılan cumhuriyet değerlerini, yiten yurttaşlığı, yok edilen kamusal ulaşımı, sıradan ve sahici insanların kaybolan sımsıcak kavuşmalarını ve ayrılmalarını…
Ama ne sıradan ve sahici insanlardan ne cumhuriyet değerlerinden, ne de garlardan vazgeçmeye hiç niyetimiz yok. Yeniden kuracağız. Emekçi cumhuriyetini ve onun garlarını. Ne de olsa sosyalistiz biz, demiryolcuyuz!
“Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun” diyor Sabahattin Ali. Bu yolda devam edeceğiz. Garlar sermayenin, şirketlerin ve markaların olmayacak, bu topraklardaki milyonların olacak.
Emekçilerin kurduğu cumhuriyette tüm garları kamulaştıracağız, yani topluma, yani birlikte üreten, dayanışan ve yaşayanların ortaklıklarına dahil edeceğiz. Özel mülkiyetin elini çekeceğiz gelecek kaygısından, öyle örgütleyeceğiz ki yaşamı, değerlerimizi taşımayan bir tek pencere, küskün kapı kalmayacak.
Emekçi cumhuriyetin garında dijitalleşmeden, bilim ve teknolojiden yararlanacağız kuşkusuz. Bilimi ve teknolojiyi emekten yana ulaşımda, ekonomide ve siyasette işe koşacağız. Yeni bir sömürü ve eşitsizlik aracı olarak değil, emeğin korunduğu bir toplumun ve ulaşımın inşa edilmesinde kullanacağız.
Sovyetler Birliği'ndeki işçi sınıfı iktidarında demiryolları ve demiryolcular hep çok önemli oldu. Mihail Sergeyeviç Ombiş-Kuznetsov tarafından çizilen "Urengoy'a gidilen yol" tablosu.Bilim ve teknolojiye planlama eşlik edecek. Ulaşımı, ekonomiyi, siyaseti ve kültürü yeniden örgütlemek ancak planlamayla mümkün çünkü. Çünkü planlama, toplumun ortak mülkiyetine, ortak kaynaklarına ulaşabilmesinin imkanını içermekte.
Çünkü daha önce yaptık. Ve istersek bir daha başarabiliriz.
Öyle ya, dünya üzerinden kaç tren istasyonu, metro durağı var ki üzerine şiirler yazılsın, şarkılar bestelensin?
Bertolt Brecht Moskova metrosu için “Ve dünyada başka hiçbir demiryolunun bu kadar çok sahibi olmamıştı. Çünkü bu yapı harikası, bunca kentte bunca zamandır kendinden önceki hiçbir yapının görmediği şeyi gördü: Yapının işçileriydi yapının sahipleri” diyor bir şiirinde.
Emeğin tüm meyvelerinin ter dökenlere düştüğü daha önce nerede görülmüştü? Böylesi ancak sosyalist bir ülkeye nasip olmuştu tarihte ilk kez.
1935 yılında Sovyetler Birliği'nde raylar üzerine oturan Moskova Metrosu aynı zamanda kütüphaneleri, sanat merkezleri ve etkinlik alanlarıyla bir kültürel mekan olmayı hedefliyordu. Fotoğrafta 1935 yılında hizmete başlayan Moskova Metrosu'nun yapı işçilerinin yüzündeki gururlu tebessüm yansıyor kadraja.Devrimi yeniden düşünmek: Emekçi cumhuriyetinin garı
Ve bizim kuracağımız güzel ülkemizde bir kez daha yan yana gelecek hamallarla sanatçılar, gar gazinosunun ışıltılı masalarında yan yana oturacaklar, daha önce yine bu topraklarda Gar Gazinosu'nda ve pastanesinde, trenlerin sonradan kaldırılan yemekli vagonunda olduğu gibi. Ama bu sefer daha farklı olacak.
Hamallarla aydınlar, işçilerle sanatçılar bir kez daha yan yana gelecekler. Bu yan yana gelişte aynı adisyonda aynı hesabı ödeyecekler ve tabaklarda aynı lezzetleri paylaşacaklar. Yolcular “mevki” ayrımı olmaksızın aynı koltuklarda ışıklı ve geniş pencerelere bakacaklar beraber. Emeğin ülkesinde emekçilerin cumhuriyetinde yolculuklar sadece bir şehirden bir başka şehre değil, aynı zamanda eşit ve özgür yarınlara doğru yapılacak.
Emekçi cumhuriyetin garında yurttaşlar olacak. Cumhuriyetin çalışma hakkına sahip, eğitime, sağlığa, ulaşıma erişebilen, iyi konutlarda barınan, kültürel ve sanatsal faaliyetlerini yürüten, toplumun gerçek parçası olan yurttaşları olacak.
Sosyalist cumhuriyetin iradesini, inadını ve umudunu taşıyacak garın bekleme salonları, gişeleri, oturma alanları, büfeleri, lokantaları… Zorlukların ve yıldırmaların karşısında inandıklarını hayata geçirme duygusu görülecek her köşesinden garın. Garın duvarlarında, trenlerinde, raylarında eşitlik duygusunu ve insanlık onurunu duyacağız ve göreceğiz. Kavuşmayı bekleyen ve ayrılmayı derinden hisseden emekçi cumhuriyetinin insanlarını, bizim insanlarımızı bulacağız o mekânda. Garı kullananlarla-yapanlarla, garın kendisi arasındaki bağ, simitle çay arasındaki bağ kadar açık olacak; kokusuyla biçimi, rengiyle ağırlığı birbirine karışacak.
Geleceği ve yeniden insanı kazanmak için çıkılacak seferlerin haberini vermeyi bekliyor Ankara Tren Garı'ndaki sefer çanı. Fotoğraf: M.F Arıkan“Klasik yazarların bir vakitler hop oturup hop kalkarak önceden gördükleri o büyük tablo” buydu diyecek yemekli vagonlarında kadehlerini tokuştururken gülümseyen emekçiler. Pencerede gün batarken ışıldayacak hilalin içindeki perçinli demiryolu tekerinin amblemi.
Şu an Ankara’nın YHT garı bize piyasayı, metalaşmayı, şirketleri, markaları ve yapayalnız bireyleri hatırlatıyorsa, önümüzdeki seçenek hayıflanmak, eskiye özlem duymak, umutsuzluğa kapılmak değil, Ankara’nın YHT garının yerine başka bir garı inşa etmektir. Ve yeni gar ancak yeni bir cumhuriyetle mümkündür.
Gamze Yücesan Özdemir/Özkan Öztaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder