6 Ağustos 2024 Salı

Birgün "KÖŞEBAŞI"+"GÜNDEM" -6 Ağustos 2024-

Memur emeklisine büyük kazık! -Aziz Çelik-

AKP’nin Temmuz 2023’te yasalaştırdığı ‘ilave ödeme’ uygulaması nedeniyle memur emeklileri 14 bin 500 TL daha düşük emekli aylığı alıyor. Verilen sözler tutulmadı, ilave ödeme emekli aylıklarına yansıtılmadı. Memur emekli aylıklarının maaşa oranı yüzde 38’e geriledi.

Emeklilik sisteminin her yeri dökülüyor. Sistem adeta emekliyi yoksullaştırmak için düzenlenmiş! Hükümet büyük bir ayak diremeden sonra gelen büyük tepkiler karşısında geri adım attı ve en düşük emekli aylığını 12 bin 500 TL’ye yükseltti. Ancak en düşük emekli aylığının 12 bin 500 TL’ye yükseltilmesi emeklilerin durumunu iyileştirmediği gibi milyonlarca emeklinin aylığının dibe doğru yuvarlanmasına yol açtı.

Emekli aylıkları en çok gerileyenler arasında kamu görevlileri, yani memurlar yer alıyor. AKP Temmuz 2023’te memur emeklilerine büyük bir kazık attı. Bu kazığın sonucunda Temmuz 2024 itibariyle bir memur emeklisi alması gereken emekli aylığından 14 bin 500 TL daha düşük aylık alıyor. 2023 yılı Ocak-Haziran döneminde en düşük memur emeklisi, en düşük memur maaşının yüzde 72’si oranında emekli aylığı alırken Temmuz 2024 itibariyle bu oran yüzde 38’e geriledi. Bunu AKP hükümeti bile isteye, diğer bir ifadeyle kasti olarak yaptı.

Kaynak: Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Türkiye Ekonomisinde Haftalık Gelişmeler ve Genel Görünüm raporları.

EMEKLİYE BÜYÜK TUZAK

Her şey Mayıs 2023 seçimleri öncesinde başladı. Önce Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçilirse en düşük memur maaşını 21 bin 265 TL’ye yükselteceğini açıkladı. Bunun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan en düşük memur maaşının 22 bin TL’ye yükseltileceğini söyledi. Erdoğan 11 Mayıs 2023 tarihinde yaptığı açıklamada ilave ödeme ile en düşük memur maaşını 22 bin TL’ye yükselteceklerini ve bunun da emeklilere otomatik olarak yansıtılacağını net bir şekilde vadetti.

Ancak Erdoğan “Artışları memur emeklilerine de otomatik uygulayacağız” demesine rağmen bu artışın emekli aylıklarına aynen yansıması, AKP tarafından verilen bir teklifle özel bir yasal düzenleme yapılarak engellendi.

Kamu görevlilerine, yani memurlara “ilave ödeme” (seyyanen zam) öngören 7456 sayılı torba kanun 15 Temmuz 2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Kanun ile 375 sayılı KHK’ye Ek Madde 40 eklendi. Kanuna göre memurlara 15 bin 965 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda ilave ödeme yapılması kabul edildi. Böylece Temmuz 2023’ten geçerli olmak üzere memur maaşlarına seyyanen 8 bin 138 TL eklendi. İlave ödeme Ocak 2024’te 12 bin 147 TL’ye, Temmuz 2024’te ise 14 bin 492 TL’ye yükseltildi.

Ancak bu yasa şeytanın bile aklıma gelmeyecek tuzaklar içeriyor. AKP tarafından kanuna konulan özel hükümler nedeniyle “ilave ödeme” veya seyyanen zam emekli aylıklarının hesabında dikkate alınmıyor. İlave ödeme memurların aylıklarına eklenmiyor ve adeta bir sosyal yardım gibi ayrıca ödeniyor. Diğer bir ifadeyle, tıpkı emeklilere yapılan ve kök aylıklara eklenmeyen Hazine katkısı gibi memurlara da maaşlarından ayrı bir ilave ödeme yapılıyor.

İlave ödeme memurların emekli ikramiyelerine yansımıyor ve işçilerin kıdem tazminatı hesabında da dikkate alınmıyor. Bilindiği gibi işçilerin kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, en yüksek devlet memuruna bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemiyor. Hâlen 14 bin 492 TL olan ilave ödeme memurların emeklilik ikramiyelerinde dikkate alınmadığı için kıdem tazminatı tavanı da bu miktarda eksik eksik hesaplanıyor. Böylece yasadan işçiler de mağdur oluyor, işverenler ise kazanıyor.

Yasanın en büyük mağdurları kuşkusuz memur emeklileri. Yasadaki tuzak memur emekli aylıklarında şok bir düşüşe yol açtı. Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığı (SBB) verilerine göre 2023 yılı başında maaşın yüzde 72’si kadar olan en düşük memur emekli aylığı, Temmuz 2024’te maaşın yüzde 38’ine geriledi. Ortalama memur emekli aylığı ise maaşın yüzde 71’inden yüzde 41’ine geriledi. Yasada memur emeklilerine kurulan tuzağın bile isteye yapıldığı çok net. Bu yolla 5510 sayılı yasa yanında memur emekli aylıklarının düşürülmesinin yeni bir yolu daha icat edilmiş oldu.

CUMHURBAŞKANINA RAĞMEN Mİ?

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Mayıs 2023’te yaptığı açıklamada memur maaşlarındaki artışın otomatik olarak memur emeklilerine de yansıtılacağını vadetmişti. Ancak Cumhurbaşkanının bu açıklamasına rağmen AKP grubu ile Hazine ve Maliye Bakanlığı, tam tersine bir yasanın geçmesini sağladı. Memur emeklilerine büyük bir tuzak kuruldu. Böylece memur maaşları ile memur emekli aylıkları arasında aniden büyük bir uçurum oluştu. Bu tuzağın Cumhurbaşkanının açık ve net açıklamasına rağmen Maliye Bakanlığı ve AKP grubu tarafından nasıl kurulduğu ise muamma. Bürokrasinin ve AKP grubunun Cumhurbaşkanının bu açıklamasına rağmen nasıl tam aksini yapabildiği izaha muhtaç.

İlave ödemenin memur emekli aylıklarına yansımaması, kamu görevlilerinin emekli olma eğilimini yavaşlatmış durumda. Emekli olduğunda maaşının yüzde 60’ını kaybedecek olan kamu görevlileri emekli olmaktan vazgeçmiş hâlde. EYT düzenlemesine rağmen emekli olan kamu görevli sayısının oldukça sınırlı kaldığı görülüyor.

Bilindiği gibi 4688 sayılı kanuna göre (28. Madde) kamu görevlileri yanında memur emeklilerinin aylık artışları da toplu sözleşmeyle sağlanıyor. Diğer bir ifadeyle kamu görevlileri toplu sözleşmesi emeklileri de kapsıyor. Ancak “ilave ödeme” adı altında yapılan yasal düzenleme ile memur emeklileri aleyhine ve toplu sözleşmenin esasına aykırı biçimde ayrımcılık yapıldı.

Memur maaşlarındaki artışın emekli ikramiyesi ve emekli aylıklarına yansımaması için yapılan özel düzenleme, Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet ilkesine aykırıdır. Ayrıca toplu sözleşmeye de aykırıdır. AKP hile yoluyla, Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet ilkesi ile yine Anayasa ile güvence altına alınan toplu sözleşme hakkını çiğneyerek memur emeklilerine büyük bir kazık attı.

MEMUR-SEN NEDEN SESSİZ?

Kuşkusuz burada asıl sorumluluk siyasal iktidarın olmakla birlikte Memur-Sen’in sessizliği de manidardır. Memur-Sen ilave ödemenin emekli aylıklarına yansıtılmasını kâğıt üzerinde savunmakla birlikte bu konuda etkili bir eylem yapmıyor, hükümeti açıkça eleştirmiyor ve siyasi iktidar karşısında cesur davranmıyor. Adeta bu konuyu bir kenara bırakıyor.

Bilindiği gibi Memur-Sen, Anayasa Mahkemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğu için iptal ettiği toplu sözleşme ikramiyesinden kaynaklı yaklaşık 350 TL civarındaki geçici kayıp için bu konuda dava açan ana muhalefet partisi CHP önünde eylem yapmıştı. Kuşkusuz bir sendikanın bir siyasi partiyi protesto etmesi temel hak ve özgürlüklerin bir parçasıdır. Protesto haktır. Keşke sendikalar daha fazla protesto eylemi yapsa.

Ancak yetkili sendika, dolayısıyla da toplu sözleşmenin muhatabı olan aynı Memur-Sen, memur emeklilerinin ayda 14 bin 500 lira kaybına yol açan yasa ile ilgili olarak ne AKP ne de Meclis önünde protesto eylemi yaptı. Yok öyle çifte standartlı sendikacılık! Ayda 350 TL geçici kayıp için ana muhalefet partisinin önünde eylem yapanlar, ayda 15 bin lira kayıp için iktidar partisinin önünde toplanamıyorsa bunun adı güdümlü sendikacılıktır!

Bu arada yeri gelmişken eklemek lazım, toplu sözleşme ikramiyesinde günün sonunda Anayasa Mahkemesinin dediği oldu! Hükümet ve Memur-Sen geri adım attı. Toplu sözleşme ikramiyesinden baraj şartı olmadan sendika üyesi tüm memurlar yararlanacak artık. Yüzde 1 ve yüzde 2 baraj dayatmasından vazgeçildi. Bilindiği gibi AYM, CHP’nin başvurusu üzerine yüzde 2 baraj şartına bağlı toplu sözleşme ikramiyesini sendika üyeleri arasında ayrımcılık yarattığı gerekçesiyle iptal etmişti. Ancak bazı AKP milletvekilleri AYM kararına rağmen yüzde 1 barajının tekrarını öngören bir teklif vermişti. Ancak 2 Ağustos 2024'te Resmi Gazete yayınlanan 7524 sayılı kanun ile (madde 59) toplu sözleşme ikramiyesinden bütün sendika üyelerinin yararlanması sağlandı. Böylece TBMM, AYM'nin dediği yaparken yıllardır toplu sözleşme ikramiyesi için barajı savunan Memur-Sen ve hükümet de geri adım atmış oldu.

Aslında bu tablonun sorumlularından biri de Memur-Sen’dir. Eğer Memur-Sen geçmişte yüzde bir ve yüzde iki gibi barajlarda ısrar etmeseydi böyle bir iptal yaşanmayacaktı. Eşitlik ilkesinin bile bile çiğnenmesinde ısrarcı olan Memur-Sen toplu sözleşme ikramiyesindeki iptalin sorumlularından biriydi. Hâl böyleyken faturayı CHP’ye çıkartmaya kalktı. Büyük uyanıklık ve hedef saptırma!

Şimdi memur emeklileri AKP hükümetinin yaptığı hukuksuz düzenleme ve memur emeklilerine kurduğu tuzak nedeniyle vahim kayıplarla karşı karşıya. Milyonlarca memur emeklisi AKP’nin kurduğu tuzak nedeniyle ayda 14 bin 500 lira daha düşük emekli aylığı alıyor. Evet, sorumlu hükümet, sorumlu AKP ama siz yetkili sendika olarak ne yapıyorsunuz? Bir eylem, bir protesto, ciddi bir çabanız var mı? Eğer böyle bir haksızlık karşısında susuyorsanız siz nasıl sendikasınız!

                                                                     /././ 

Keyfi sansüre karşı keyfi yasak -Gözde Bedeloğlu-

Bir sabah uyandınız ve Instagram hesabınıza ulaşamadınız, çünkü… Hayır, nedenini hemen öğrenemediniz. Ancak tıpkı İran, Kuzey Kore, Çin halkı gibi, sosyal medya platformlarına getirilen erişim engelleri nedeniyle aranızda hazırlıklı olanlar vardı. Ne olur ne olmaz diye bir köşede tuttuğunuz VPN’i tek tıkla açtınız, Instagram’a girdiniz. Ama o da ne? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi hesabından paylaşılmış “hayırlı cumalar” mesajıyla karşılaştınız. Demek ki Erdoğan da VPN kullanıyor diye düşünürken, hoop hikaye kayboluverdi. Ah yeni yüzyılın laneti! Sen paylaşımını siliyorsun ama o arada biri çoktan ekran fotoğrafını almış bile.

                                                        ***

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), 2 Ağustos günü Instagram’a erişim engeli getirdi. Saatler geçmesine rağmen nedenine ve süresine ilişkin resmi bir açıklama yapılmadı. Ardından Anayasa Mahkemesi (AYM), ki Türkiye’de artık kararları uygulanmayan mahkeme olarak anılıyor, sosyal medya hesabından, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın basın ve ifade özgürlüğüne müdahale edebilecek yetkilerinin iptaline ilişkin kararını paylaştı. AYM bu kararı, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyecek temel haklar ve özgürlükler kapsamında aldığını vurguluyordu. Derken bu paylaşım da silindi ve bir süre AYM’nin internet sitesine ulaşılamadı.

                                                           ***

Türkiye’de, 50 milyondan fazla kullanıcısı olan Instagram’ın tık diye kapatılması ve AYM’nin paylaşılıp silinen kararı spekülasyonları da beraberinde getirdi. BTK, internet erişimini düzenleme ve denetleme yetkisine sahip. Instagram’a getirilen erişim engelinin gerekçesi olarak, sosyal medya platformunun ‘katalog suçlara uymadığı’ belirtildi. Bu suçlar, “intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkân sağlama ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar” şeklinde sıralanıyor. Katalog suçları oluşturan bir içeriğin ilgili platformdan kaldırılması durumunda erişimin engellenmesi kararı da savcı ya da mahkeme tarafından veriliyor.

                                                             ***

Toptan fişi çekilen Instagram sadece fotoğraf paylaşılan değil, günlük 1,9 milyar lirayı bulduğu söylenen bir e-ticaret platformu da aynı zamanda. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Hamas lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesinden sonra yayınladığı taziye mesajının Instagram tarafından engellendiğini açıklamış ve kınamıştı. Dolayısıyla BTK kararının, Haniye’ye yönelik paylaşımların engellenmesi ile ilgili olabileceği düşüncesi kamuoyunda geniş yer buldu, yalanlanmadı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Instagram’ın ne zaman açılacağına dair sorulara “kurallarımızı ve toplumsal hassasiyetlerimizi dikkate almadıkları taktirde biz de müdahale ederiz eksikler giderilince erişim açılır” dedi. Yine somut bir gerekçe belirtilmemiş oldu.

                                                           ***

Hükümetin, Instagram yöneticilerine “madem öyle, işte böyle” şeklinde bir yaklaşım içinde olduğu seziliyor. Net bir açıklama yok, bilemiyoruz ama bu yüksek oktavlı çıkışların, sorun çözmede, AKP’ye has bir kalıp olduğunu bilecek kadar deneyimliyiz. Haniye’nin öldürülmesi üzerine bir günlük yas ilan etti iktidar. Bayraklar yarıya indi. Fahrettin Altun, Instagram’ın Haniye ile ilgili paylaşımları sansürlemesini kınadı, ardından platform hukuki bir karar olmadan kapatıldı. Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, “değerlerimize saygı duyan bir sosyal medya tesis etmek için ne gerekiyorsa yapacağız” dedi. Nasıl? Devlet kontrolünde yeni sosyal platformlar mı açılacak mesela? Milyonlarca insanın, işletmenin, hatta devlet kurumlarının kullandığı Instagram gibi bir platforma kapatma kararı getirmek ciddi ve tatminkar bir açıklama gerektirir.

                                                                 ***

AKP’nin ulusal yas ilanıyla anlıyoruz ki Hamas liderinin öldürülmesi ‘toplumsal hassasiyetlerimiz’ arasına giriyor. Kuşkusuz Filistin halkına yaşatılan zulme karşı halkın duyarlılığı her zaman yüksekti ve olmaya da devam edecek ancak aynısının Hamas için geçerli olduğu söylenemez. Türkiye’de Filistin mücadelesini Hamas ile bir tutmayan, eylemlerini eleştiren, İslami yapısına mesafeli duranlar da var. Aynı şekilde Instagram’ın Filistin ile ilgili paylaşımları sansürlemesine karşı çıkacak, protesto edecek milyonlarca kullanıcısı olduğu gibi. Filistin’in haklı davasını dünyanın gündeminde tutmak için, platform kapatmak dışında, güçlü ve tutarlı diplomasi gibi, yapılacak daha pek çok şey var. İnsanların düşüncelerini paylaşmanın yanında ticari ilişkilerini de sürdürdüğü bir mecra muğlak ifadelerle kapatılamaz. Keyfi sansüre karşı, keyfi yasakla mücadele edilmez.

                                                             /././

Küresel piyasalarda dehşet: Kriz kapıda mı? -Hayri Kozanoğlu-

Bizi borsada para yitirecek yatırımcılardan çok, olası bir krizde işini yitirecek, borçlarını ödeyemeyecek sade insan ilgilendiriyor. Belki şok ucuz atlatılır, belki de 2008 gibi küresel krizin ilk aşaması olur. Bekleyip göreceğiz.

Dünya piyasaları yeni haftaya şok düşüşlerle başladı. Aslında cuma günü patlak veren hisse senedi piyasalarındaki sert satışlar, pazartesi yerini panik havasına bıraktı. Zaman zaman, kapitalizmin doğasından gelen durgunluk/kriz eğilimleri kendisini finansal piyasalarda daha keskin çalkantılarla gösterir. Bazen risk algısını güçlendiren küçük bir gelişme, eli kulağında bekleyen satış eğilimini tetikler. 2024’te de Muhteşem Yedili diye kodlanan aralarında Apple, Amazon, Microsoft, Nvidia’nın bulunduğu teknoloji hisselerinin öncülüğünde borsalarda bayram havası esiyor, gelişmiş ülke ekonomilerindeki yavaş büyüme temposuna/durgunluk eğilimine rağmen borsa endeksleri yeni rekorlar kırıyordu.

Şimdilik artık bu tatlı rüyadan uyanıldığını, borsalara yapılan yatırımların yüksek getiri sağlayacağı varsayımının boşa çıktığını söyleyebiliriz. Ayrıntılara geçmeden önce, son satış dalgasının ABD’deki zayıf istihdam verilerinden, Japonya’nın yıllar sonra faizleri artırmasından ve Üçüncü Dünya Savaşı korkularına kadar uzanan jeopolitik endişelerden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

KRİZ JAPONYA’DAN TETİKLENDİ

Endişeleri artıran ilk gelişme 2 Ağustos günü Tokyo borsalarının açılışıyla yaşandı. Japon Merkez Bankası’nın yenin hızlı değer kaybının enflasyon riski yarattığı kaygısıyla politika faizini artırması sonucu döviz piyasaları dalgalanmaya başladı. Birkaç hafta öncesine kadar 1 dolar 160 yen ederken, pazartesi dolar/yen paritesi 142’ye kadar düştü. Bu gelişme Japon şirketleri için hem ihracatta rekabet gücünün zayıflaması, hem de faiz maliyetlerinin artması anlamına geliyordu.

Böylelikle cuma günü başlayan düşüş dün hızlandı, Nikkei 225 endeksi bir günde yüzde 13 çakıldı. Bu Kara Pazartesi diye hatırlanan Ekim 1987 Wall Street’teki panik dönemindekinden daha ağır bir hasar anlamına geliyor. Japonya’nın daha fazla sayıda hisseyi kapsayan Topix endeksindeki temmuz ayındaki geri çekilme yüzde 20’yi geçti. Genel olarak küresel piyasalarda iyimser havalar eserken, dünyada yapay zeka ve yarı iletkenler gibi “çığır açan” temalar geçerliyken Japon piyasalarının da bu iklime hava uydurduğu kabul edilir. Canlı turizm, deflasyon korkusunun geride kalması gibi gelişmeler de Tokyo borsasına ek momentum sağlamıştı. Faiz artışıyla bir anda hava tersine dönüverdi.

Beklendiği üzere Tokyo’daki ‘katliam’ diğer Asya borsalarına da yansıdı. Güney Kore Kospi endeksi yüzde 9’luk bir vurgun yerken, Samsung hisseleri yüzde 10,3 düştükten sonra  günü yüzde 8,8 aşağıda kapadı. Tayvan Taiex endeksi yüzde 8,4 değer kaybederken, dünyanın en büyük yonga üreticisi TSMC yüzde 9,8 kayıpla karamsarlık psikolojisinden nasibini aldı. Kayıplar Hong Kong ve Avustralya borsalarında yüzde 2,2 ve yüzde 3,7 ile sınırlı kaldı.

Avrupa piyasaları da Almanya DAX endeksinin yüzde 2,5, Paris CAC 40’ın yüzde 2,4, Londra FTSE 100’ün yüzde 2 aşağıda açılışıyla haftaya başladı. Daha geniş temsil gücü bulunan Stoxx 600 endeksi de yüzde 2,54 aşağıda bulunuyordu.

ÇALKANTININ ANA ÜSSÜ WALL STREET

Henüz Wall Street’te borsa açılmadan Sand P Futures, yani vadeli piyasanın yüzde 3.1, Dow Jones Sanayi Endeksi’nin ise yüzde 2,1 ,Nasdaq vadeli sözleşmelerinin yüzde 4,7 düşüş sergilediği görüldü. ABD’de en büyük endişe, FED’in faiz indiriminde geç kaldığı, yüzde 5-5.25 arasındaki politika faizinin hem yatırımları erteletecek, hem de tüketimi caydıracak ölçüde yüksek düzeyde bulunduğu noktasında yoğunlaşıyor. FED’in faiz indirim hamlesini zamanında yapamamasının durgunluğu tetikleme riski var. Çünkü eylüldeki olası bir 50 puan faiz indiriminin bile sonuç vermesinin zaman alacağı biliniyor. 2023 sonundan başlayarak işsizliğin yavaşça da olsa yükselişinin, takibe düşen kredi kartlarının sayısının artışının “yumuşak iniş” senaryosunu, yani ekonominin durgunluğa yol açmadan yavaşlaması beklentisini zedelemeyeceği varsayılıyordu.

Ancak bazı uzmanlar 2024 ikinci çeyrekteki yüzde 2,8 yıllık büyümenin hükümet harcamalarının artışı ve kamuda işe almaların hızlanmasından kaynaklandığı uyarısında bulunuyordu. Tüketicilerin gelir artışının harcamaların gerisinde kalması, pandemi dönemi tasarruflarının suyunu çektiğini gösteriyordu. Harcamaların büyük ölçüde kira, faturalar, gıda ve sağlık gibi zorunlu harcamalara sıkışması dikkat çekiyordu.

ISM imalat siparişleri endeksinin daralma bölgesine geçmesi, işsizlik başvurularının 11 ayın zirvesine tırmanması da kuşkuları artırıyordu. ABD’de en yakından izlenen bir veri, tarım dışı istihdamın Temmuz’da sadece 114 bin arttığı haberi tuzu biberi oldu ve finansal piyasalarda satışlar hızlandı.

ABD’de yatırım gurusu bilinen Warren Buffet’ın Apple hisselerinin yarısını boşaltması, 277 milyar dolar düzeyinde nakde geçmesi de borsayı olumsuz etkiledi.

Küresel depremden kripto borsası da nasibini aldı. Bitcoin yüzde 17 irtifa kaybıyla 52 bin dolara inerken, ether ise aynı oranda değer yitirerek 2200 dolara geriledi.

Finansallaşmış kapitalizmin yükseliş döneminde dinamizm sağlayan unsurları; kaldıraçlı işlemler, yani borçlanarak yatırım yapmanın olanaklı olması; vadeli piyasalar yani küçük bir teminatla büyük paralar kazanma şansının bulunması cazibeyi artırıyor, lakin dünkü gibi bir düşüş döneminde zembereğin aniden boşalmasına kapı aralıyor. İşte küresel piyasalarda böyle kasvetli bir ortamda herkes nefesini tutmuş gelişmeleri izliyor, pozisyonunu en az zararla boşaltmak için fırsat kolluyor.

Bizleri de borsada para yitirecek yatırımcılardan çok, olası bir kriz durumunda işini yitirecek, yaşam standardı düşecek, borçlarını ödemede zorluk yaşayacak sade insanlar ilgilendiriyor. Yarın belki faizler indirilir, likidite bollaştırılır, düşen hisseleri dipten almak için koşuşturma başlar ve şok ucuz atlatılır. Belki de 2007-2008 gibi bir Küresel Finansal Krizin ilk aşaması olur. Bekleyip göreceğiz…

BİZDE BEKLENEN DURGUNLUK HIZLANABİLİR

BIST 100 endeksi de 11.250’yi gördükten sonra geçtiğimiz hafta bir geri çekilme içerisindeydi. Küresel satış dalgası Cuma gününden başlayarak İstanbul Borsası’nı da etkisine aldı. Öncelikle son aylarda “carry trade”den, yani düşük faizli paralarla borçlanan yatırımcıların Türkiye’deki yüksek faizlere itibar etmesinden söz ediyoruz. Japonya’nın faizleri artırmasının bu dalganın geri çekilmesine yol açması beklenmeli. İkincisi, küresel geri çekilme risk algısının artmasına, Türkiye gibi oynak piyasaların cazibesinin azalmasına, paranın ABD hazine bonoları gibi güvenli limanlara, İsviçre Frank’ı gibi sağlam paralara çekilmesine neden olur.

Ama tüm bunların ötesinde, yüzde 50’de demir atan Merkez Bankası politika faizinin durgunluğa kapı aralaması tehlikesi söz konusuydu. En son veriler ihtiyaç kredilerinde yüzde 74,3, ticari kredilerde yüzde 59,2 gibi öngörülen enflasyonun çok üzerinde faiz oranlarına işaret ediyordu. Protestolu senet ve karşılıksız çeklerde de hızlı bir artış gözleniyordu. Bireysel kredi kartlarında takibe giren alacak oranı da 26 Temmuz’da bir hafta içerisinde yüzde 2,0’den yüzde 2,4’e sıçramıştı. Zaten kredi ile büyüyen bir ekonomide aylık genişlemenin TL kredilerinde yüzde 2, yabancı kredilerde yüzde 1,5 ile sınırlanmasının, örneğin Temmuz tüketici enflasyonunun yüzde 3,23 açıklandığı bir ortamda ekonomiye fren yaptırmaması sürpriz olurdu.

Geçen hafta açıklanan tüm makro veriler de bir durgunluk tehlikesine dikkat çekti. İSO imalat PMİ 50 eşiğinin altında 47,2’ye indi. Kapasite kullanım oranı temmuzda 75,9’a geriledi. Sanayi üretimi mayısta yüzde 0,1 daraldı. Haziran ayında ihracat dış pazarların durgunluğunun da etkisiyle yüzde 8,3 düşerken; ithalatın tüketim malları hala yüzde 5,0 artarken ara mallarındaki yüzde 6,4 zayıflamanın etkisiyle yüzde 4,4 daralması durgunluk kokusu yaydı. Çünkü ara malları ithalatının azalışı önümüzdeki aylarda imalat sanayi üretiminin daralmasının en açık belirtisi sayılıyor.

Özetle, küresel piyasalardaki hengâme İstanbul borsasına da pazartesi günü yüzde 5’in üzerinde düşüş olarak yansıdı. İki kez devre kesiciler tetiklendi. Bu uluslararası çalkalanma Türkiye ekonomisinde giderek yaklaşan kara bulutların iyice yoğunlaşmasını getirebilir. Mehmet Şimşek’in ekonomik durgunluğa davetiye çıkaran politikalarının suçu da korkarım ki, dış gelişmelere, kendi dışımızdaki faktörlere atılır. Asgari ücretin sabit tutulması, emekli maaşlarının düzeltilmemesi nedeniyle zaten zor günlerden geçen halk kesimlerinin yaşamı daha da çekilmez bir hal alır.

                                                              /././

Dile gelemeyen için yeni bir dil -Selçuk Candansayar-

“Bir kavram, içeriği bulanık olduğu halde, herkes bu kavramı bildiğini sandığında tehlikeli hale gelir.” İkibinlerin başında, bir dönem öğrencisi olduğum için hem çok şanslı hissettiğim hem de gurur duyduğum Ioanna Kuçuradi, “insan hakları” kavramının anlam ve içeriğinin yıllar içindeki değişimini anlatırken yapmıştı bu saptamayı.

13. yüzyılda Magna Carta ile doğsa da, ancak 500 yıl sonra, önce “Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi” ile ardından da Fransız Devrimi ile ete kemiğe bürünen “insan hakları” kavramı 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilerek üye ülkeleri bağlayıcı bir meşruiyet kazanabilmişti.

600 yıl süren egemene, hükümdara, devlete karşı bireyin hak ve özgürlüklerini koruma mücadelesinin ürünü olan bu kavram, BM’de kabul edilmesinin üzerinden 50 yıl bile geçmeden, içeriği değişerek, “egemenlerin” ülkelerin istikrarını bozma, hükümetlerini devirme ya da diktatörlere göz yumma aracına dönmüştü.

∗∗∗

Bugün, Elon Musk Venezuela’daki Maduro hükümetini insan hakları kavramı üzerinden eleştiriyor, Maduro hükümet ise Musk ve benzerlerinin insan hakları kavramını hiçe sayarak, Venezuela’nın meşru hükümetini devirmeye çalıştığını haykırıyor. İşin daha da ilginci, hem Musk ve hem de Maduro RTE hayranı!

Aynı anda İsrail ve Hamas birbirlerini insan haklarını ihlal etmekle suçluyorlar. Çok sayıda devlet ve milyonlarca insanın gözünde soykırımcı olarak görülen Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde alkışlanabiliyor. Dünyanın her yerinde düşmanlar, kendilerini insan hakları savunucusu, karşıtları insan hakları ihlalcisi ilan ediyorlar. İnsan Hakları Bildirgesi’nin güvencesi olması gereken BM ise hiçbir yaptırım gücü olmayan bir tür TBMM işlevi görüyor.

Böylece insan hakları kavramı bir “boş gösteren” olmaktan öte, insan kıyımının gerekçesine dönüşmüş durumda.

İnsan Hakları kavramının uğradığı içerik ve anlam “çürümesi”nin bir benzeri “faşizm” kavramı için de geçerli. Yeni, eski, süreç halinde, islamcı, ulusalcı vb. ön eklerle neredeyse herkesin faşizmden anladığı farklılaşıyor dahası kimin faşist olduğu da belirsizleşiyor. “-Faşistsin”, “-hayır asıl sen faşistsin” gibi tartışmalar olabiliyor. Bu tartışmalardan çıkan tek sonuç, faşist olmanın kötü bir şey olduğundan öte değil. Herkes faşist olmanın kötü olduğunda hemfikir ama kimin faşist olduğu şüpheli!

Ezilenlerin egemenlere karşı isyanlarını somutlaştıran kavramların egemenlerce ele geçirilip isyanı bastırmak için kullanılan araçlara dönüştürülmesi yeni bir durum değil. Kapitalizmin kendisine karşıt olanı kar getiren bir “meta” olarak üretim-tüketim sistemi içine almasından pek farklı da değil.

∗∗∗

Özcesi, adına kapitalizm deyin, sağ deyin, egemenler deyin, adı ne olursa olsun ezenlerin kavramların içini bulanıklaştırmasının anlaşılır bir yanı var. Dil mücadelesi bir bilinç mücadelesidir. Çünkü dile egemen olan dünyaya egemen olur. Sağ, tam da bu yüzden solun ürettiği dili ele geçirmeye, içeriğini bozmaya ve bu yolla da o dilin ezilenlerin bilincine ulaşmasına hep engel olmaya çalışır.

Solun, ezilenlerin bilincine ulaşacak dili oluşturacak kavramları “her bir tarihsel zamanda, o zamanın verili koşulları altında” yeniden yeniden üretmesi ve pratikle nesnelleştirmesi gerekir. Kendisinden çalınan kavramların içinde bocalamak yerine kendi yeni dilini inşa etmelidir.

Artık, “hareket”, “cephe”, “platform”, “parti”, “dayanışma”, direniş”, “komite” vb. kavramlar ezilenlerin bilincine ulaşmıyor. O zaman sol bu dili geride bırakarak, ama terk ederek değil, “kapsayıp aşarak” yeni bir kavram/lar dizgesi üretmeli. Üretim de ancak pratikle olabilir.

Ölüm koşullarında hayata kalmaya çalışan milyonların biriken ama dilini bulamayan isyanını dillendirecek bir pratik…

                                       GÜNDEM - BİRGÜN

Danimarka'dan Ukrayna'ya F-16 teslimatı

DanimarkaUkrayna'ya F-16 savaş uçağı teslimatının ilk kısmını gerçekleştirdi.

Danimarka Radyosu'nun (DR) haberine göre, Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen, F-16 savaş uçağı teslimatına ilişkin açıklama yaptı. Poulsen, Danimarka'nın Ukrayna'ya hibe taahhüdünde bulunduğu 19 F-16 savaş uçağının bir kısmının teslim edildiğini belirtti. Bunun Ukrayna'nın savaş uçağı kapasitesini artırmak ve hava kuvvetlerini modernize etmek için önemli bir adım olduğunu dile getiren Poulsen, Danimarka Silahlı Kuvvetleri'nin F-16'ları kullanabilmeleri için Ukraynalı pilotları eğittiğini söyledi. Poulsen, F-16 savaş uçaklarını kullanmanın Ukrayna için en iyi fırsatı sunduğunu kaydetti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, 4 Ağustos'ta, F-16 savaş uçaklarının ülkesine teslim edildiğini duyurarak, Danimarka, Hollanda ve ABD'ye minnettar olduğunu belirtmişti.

                                                          ***

MUÇEV’de gelen giden AKP’den -Aycan Karadağ-
Erdal Türk (sağda) AKP’den milletvekili, Hacı Abdullah Uçan (solda) belediye başkan adayıydı.

Kıyıları yasaya aykırı olarak işgal eden MUÇEV’in yönetim kadrosu yenilendi. Yeni yönetim başkanı AKP’li Hacı Abdullah Uçan oldu. Yönetimde yer alan isimler önceki yönetimdeki gibi AKP’nin bürokratlarından oluştu.(https://www.birgun.net/haber/mucevde-gelen-giden-akpden-550071)

                                                           ***

Rekabet Kurulu'ndan OYAK'a 61 milyon lira ceza

Rekabet Kurulu, haklarında devam eden soruşturma kapsamında yapılan uzlaşma başvurusu sonucu OYAK'a 61 milyon 182 bin 782 lira ve TİFTİK'e 5 milyon 248 bin 175 lira idari para cezası uygulanmasına ve soruşturmanın sonlandırılmasına karar verdi. Kurul, ayrıca, Samet Hazır Beton firmasına 6,6 milyon lira ceza verilmesini kararlaştırdı.(https://www.birgun.net/haber/rekabet-kurulu-ndan-oyak-a-61-milyon-lira-ceza-550131)
                                                                    ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder