5 Ağustos 2024 Pazartesi

Cumhuriyet "KÖŞEBAŞI" -5 Ağustos 2024-

 

Faşizm sokaklarda -Ergin Yıldızoğlu-

Faşizm, birçok Avrupa ülkesinden sonra Britanya’da da başını kaldırmaya çalışıyor. Son seçimlerde “Reform UK” gibi faşist özellikler sergileyen bir parti meclise girdi. Geçen hafta faşist serseriler bir çok kentte sokaklardaydılar. İşçi Partisi hükümeti bu eylemleri durdurmakta zorlanıyor. 

TORY HÜKÜMETLERİ VE ‘SÜREÇ OLARAK FAŞİZM’

Tory hükümetlerinin Boris Johnson, Liz Truss gibi liderleri, Sue Breverman, Kemi Badenoch gibi bakanları, sık sık göçmenleri ulusal güvenlik tehdidi olarak göstermeyi amaçlayan konuşmalar yaptılar, politikalar önerdiler. Böylece ırkçılığın, Müslüman düşmanlığının gelişmesini, kültürler arası kutuplaşmayı hızlandırdılar. Dikkatler işçi sınıfının, genel olarak çalışanların, emeklilerin gerçek sorunlarından uzaklaştı; çeşitli faşist çevre ve grupların gelişmesine, güçlenmesine, “süreç olarak faşizmin” hızlanmasına uygun bir ortam oluştu. 

Brexit sürecinde belirleyici bir oynayan Nigel Farage, son seçimlerde, kurduğu  Reform UK partisiyle 4 milyon oy aldı, birçok seçim bölgesinde Tory adaylarını geride bıraktı, meclise girdi. Bu gelişme, “süreç olarak faşizmin” hem bir ürünüydü hem de bir hızlandırıcısı. Gerçekten de 9 Temmuz’da, faşist hareketin liderlerinden  Tommy Robinson’un çağırdığı bir mitinge 20 binden fazla kişi katıldı. Geçen hafta, Southport kentinde, bıçakla üç küçük çocuğun öldüren, Cardiff doğumlu, Ruanda kökenli, Hıristiyan saldırganı, sosyal medyada Müslüman sığınmacı olarak sunan mesajların ardından faşist serseriler sokaklara indiler. Belfast, Manchester, Leeds, Liverpool, Nottingham, Hull gibi çeşitli kentlere yayılma eğilimi gösteren kitlesel sokak eylemleri, “süreç olarak faşizmin” ideoloji ve “gruplar”  aşamasından,  “hareket” ve “parti” aşamasına geçmeye çalıştığını gösteriyordu. Dağınık faşist gruplaşmaların, sosyal medya üzerinden daha örgütlü bir “harekete” dönüşme potansiyeli büyük bir tehlike oluşturuyor. 

DİRENİŞ DİNAMİKLERİ

Faşist hareketin bir kitle partisi aşamasına geçişine direnebilmek için, çok yönlü bir yaklaşımla, öncelikle de İslamofobi, ırkçılık karşıtı güçlü, aktif bir hareket yaratmak gerekiyor. Geçen hafta antifaşist güçlerin faşistlerin karşısında sokaklara inmeye başlaması umut verici bir gelişmedir. Faşist sokak eylemlerine karşı, İşçi Partisi hükümetinin, bir “özel müdahale” birimi kurması da olumlu bir gelişmedir. Ancak bu birimin, antifaşist güçlerin direniş eylemlerine müdahale etme olasılığı da yüksektir. 

Sosyal demokrat hükümetler, tarihsel olarak her zaman “süreç olarak faşizmi”  devletin güvenlik güçleriyle durdurabileceklerine inanırlar. Halbuki polis teşkilatları içindeki kurumsal ırkçılık, cinsiyetçilik, bu zeminde, faşist hareketin polisi etkileme, polise sızma kolaylığı göz önüne alındığında, bunun yanlış hatta zararlı bir inanç olduğu anlaşılır. Sosyal demokrat hükümet, güvenlik güçlerine dayanmaya çalışır, “tarafsızlık” fantezisinin etkisiyle, antifaşist hareketin eylemlerini de bastırırken, faşist hareket devlete sızmaya, büyük sermaye ile ilişki kurmanın yollarını aramaya başlar. Sosyal demokrat ya da liberal partinin hükümeti bir aşamada başarısız olup da seçimleri kaybettiğinde faşist hareketin önü açılır. 

“Süreç olarak faşizme”, özellikle partileşme ve kitleselleşme aşamasında etkin biçimde direnebilmek için, ırkçılığın ve ekonomik sorunların kökenine inen taban hareketlerinin inşa edilmesi esastır. Bu hareketler, sosyal adaleti, ekonomik eşitliği ve çeşitli topluluklar arasında dayanışmayı teşvik etmeye, güçlendirmeye odaklanmalıdır. Sendikaların, toplum örgütlerinin ve ilerici siyasi grupların direniş çabalarında daha proaktif, sosyalistlerin de daha kapsayıcı olması, eylemlerini koordine etmesi gerekecektir. 

İP’nin, Farage gibi tiplerin öncülük ettiği bir faşist hareketin giderek daha fazla ilgi gördüğü karmaşık bir siyasi manzarayı yönetmeye çalışırken, emekçi sınıfların ekonomik kültürel sorunlarına, kaygılarına cevap vermeye çalışması, faşist söylemlerin normalleşmesine karşı çok dikkatli olması ve topluluklar arası uyumu, kapsayıcılığı teşvik eden, sosyal politikalara öncelik vermesi gerekiyor. Ancak İP hükümetinin faşist hareketin 21. yüzyılda yeniden doğuşuna ebelik eden neoliberal politikalardan kopamadığı görülüyor.

                                                     /././

ABD’nin yeni orta koridor planı -Mehmet Ali Güller-

ABD açısından uluslararası ilişkilerde esas olan paranın, boru hattının, koridorun yönüdür; demokrasi, insan hakları, şeffaflık gibi konular “ilkesel” değildir, ülkeleri istenilen yöne sokmakta kullandığı sopalardır. 

Örneğin ABD, Kafkasya’da Rusya’yı baypas ederek neden bir Azerbaycan-Ermenistan anlaşması arıyor? Örneğin ABD, Gürcistan’ı “yabancı acenteler yasası”  çıkarmaması konusunda neden tehdit etti? Yasa çıkınca ABD ve AB neden Gürcistan’la ilişkilerini soğumaya aldı? 

Yakın zamanda “ABD’nin Karadeniz-Kafkasya planı” başlığıyla inceledik: ABD, Washington’daki NATO zirvesi etkinliklerine Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ı davet etti. Pentagon, Ermenistan Savunma Bakanlığı’nda temsilci bulunduracak. Çünkü ABD, Rusya’ya karşı güney cephesi oluşturmaya ve Türkiye-Rusya-İran üçgeninin arasına kama gibi girmeye çalışıyor. Bitti mi? Anlatalım: 

ABD’NİN ÖZBEKİSTAN VE KAZAKİSTAN’A TEKLİFİ

İki ay önce ABD Ticaret Temsilcisi Kathleen Tai, Kazakistan ve Özbekistan’ı ziyaret etti. Tai’nin çantasında “alternatif bir orta koridor” dosyası vardı. Tai, Orta Asya’yı Kafkasya ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayan yeni bir ticaret koridoru öneriyordu. Özetle Washington, Özbekistan ve Kazakistan’a, Çin ve Rusya’yı baypas etmeyi teklif ediyordu. 

Çünkü ABD, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni çeşitli bölgelerden kesebilmeyi stratejik hedef ilan etmiş durumda. Anımsayın, geçen yıl da Kuşak ve Yol’a karşı ABD sponsorlu “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru”  projesi açıklanmıştı. Hindistan’dan denizyoluyla Birleşik Arap Emirlikleri’ne, oradan karayoluyla Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail’e, oradan da tekrar denizyoluyla Yunanistan’a uzanacak rota, 7 Ekim Aksa Tufanı ile rafa kalktı. 

ABD şimdi genel olarak Kuşak ve Yol’a karşı, özel olarak da Türkiye ile Çin işbirliğini sıçratacak “orta koridor”a karşı Orta Asya-Kafkasya-Avrupa koridoru planlıyor. 

ORTA KORİDORDA ÇİN-TÜRKİYE-GÜRCİSTAN İŞBİRLİĞİ

Geçen hafta ABD Senatosu’nda “Avrupa’nın Geleceği” konulu bir oturum vardı. ABD’nin Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı James O’Brien, oturumda yaptığı konuşmada, bu planı açıkladı. O’Brien Orta Asya’dan başlayıp, Ermenistan ve Azerbaycan toprakları üzerinden ilerleyip, Avrupa’ya ulaşacak ticaret koridorunu anlattı. 

O’Brien’ın açıklamasında Gürcistan yoktu ve ABD’li yetkili “Bakü ile Erivan arasında sınır belirleme süreci üzerinde anlaştıklarını” söylüyordu. Önceki açıklamalarla kıyaslanınca, ABD bu koridor için Gürcistan’ın yerini Ermenistan’la doldurmaya çalışıyor. 

Peki ticaret koridorunda Gürcistan neden yoktu? ABD, Gürcistan medyası ile sivil toplum kuruluşlarını neden fonlamak istiyor? Gürcistan hükümeti fonlamaya karşı neden “yabancı acenteler yasası” ile direndi? 

Çünkü mevcut hükümet ABD’nin Rusya’ya güney cephe açmasına ve Karadeniz planlarına karşı çıkıyor, hatta Karadeniz’de Çin’le işbirliği yapıyor. Çin, mevcut “orta koridor” kapsamında, 600 milyon dolarlık yatırımla, Gürcistan’da Anaklia deniz limanını inşa ediyor. 

FİDAN’IN ÇİN’DEKİ O MESAJI

Gelelim meselenin Türkiye’yi ilgilendiren boyutuna... Anımsayacaksınız, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan haziran başında Çin’i ziyaret etmiş ve orada Türkiye’deki Atlantik cephesini çok rahatsız eden mesajlar vermişti. Öyle ki Fidan’ın mesajlarını haber yapmayan AKP medyası, tersine Çin’i suçlayan manşetler atmıştı. 

İşte o önemli mesajlardan biri de şuydu: “Bu dönemde ‘Kuşak ve Yol Girişimi’  ile ‘Hazar Geçişli DoğuBatı Orta Koridor’ girişimimiz daha da büyük önem kazanmıştır. ‘Kuşak ve Yol Girişimi ile Orta Koridor’un uyumlaştırılması, diğer bazı ulaştırma koridorları ile entegrasyonu için örneğin Irak’taki Kalkınma Yolu gibi somut adımlar atmayı hedefliyoruz.” (AA, 4.6.2024) 

Yani ABD, alternatif bir “orta koridor” ile aynı zamanda Türkiye-Çin işbirliğini sabote etmeyi hedefliyor. 

Bitirirken anımsatmalıyım: ABD’nin SSCB dağıldıktan sonra Türkiye üzerinden Orta Asya’ya uzanabilmekte kullandığı ve büyüttüğü aktör FETÖ’ydü!

                                                           /././

ABD’nin demokratik standardı yok çıkarı var -Mehmet Ali Güller-

ABD Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby, Venezuela’daki seçim sonuçlarının “demokratik standartları sağlamadığını”  söyleyerek  “Sabrımız tükeniyor” dedi!

Ne olur peki sabırları tükenirse? Tıpkı Irak’a götürdükleri(!) gibi Venezuela’ya da “demokratik standart” mı götürecekler!

VENEZUELA’DAKİ YOKSULLUKTAN ABD SORUMLU

Türkiye’de bazı kesimler Erdoğan-Maduro ilişkisine tepkisel nedenlerle, bazı kesimler Atlantikçilikten, bazı kesimler medya propagandasından etkilenerek ve bazı kesimler de Venezuela’daki kötü ekonomiye bakarak Maduro karşıtlığı yapıyor. Elbette Maduro yönetimini beğenmeyebilirsiniz, uygulamalarını olumsuz ya da yetersiz bulabilirsiniz ama Venezuela’daki mevcut yoksulluğun sorumluluğunu Maduro’ya yüklemek, insafsızlık olur. 

Zira Venezuela’daki yolsuzluğun belirleyici nedeni bu ülkeyi ablukaya alan, petrolünün satışını zorlaştıran, petrol yüklü tankerlerine, altın rezervlerine el koyan ABD’dir. Öyle ki ekonomi iflas etsin ve Chavez programı çöksün diye emperyalist ABD’nin yapmadığı kalmadı. Birkaçını anımsayalım: 

ABD, İran’ın Venezuela’ya sattığı kargo uçağına Arjantin havalimanında el koydu. ABD, Venezuela petrol üretemesin ve hiçbir şirket de Venezuela’da üretime soyunamasın diye petrol rafinerisine sabotaj düzenlemeye kalktı. ABD, petrol taşıyan Venezuela tankerlerine el koydu. İngiltere, Venezuela’nın İngiltere Merkez Bankası’ndaki 1.8 milyar dolarlık altınına el koydu. Ve tüm bu süreçte de ABD, birkaç kez darbe girişiminde bulundu ama başaramadı.

Ne olur peki sabırları tükenirse? Tıpkı Irak’a götürdükleri(!) gibi Venezuela’ya da “demokratik standart” mı götürecekler!

VENEZUELA’DAKİ YOKSULLUKTAN ABD SORUMLU

Türkiye’de bazı kesimler Erdoğan-Maduro ilişkisine tepkisel nedenlerle, bazı kesimler Atlantikçilikten, bazı kesimler medya propagandasından etkilenerek ve bazı kesimler de Venezuela’daki kötü ekonomiye bakarak Maduro karşıtlığı yapıyor. Elbette Maduro yönetimini beğenmeyebilirsiniz, uygulamalarını olumsuz ya da yetersiz bulabilirsiniz ama Venezuela’daki mevcut yoksulluğun sorumluluğunu Maduro’ya yüklemek, insafsızlık olur. 

Zira Venezuela’daki yolsuzluğun belirleyici nedeni bu ülkeyi ablukaya alan, petrolünün satışını zorlaştıran, petrol yüklü tankerlerine, altın rezervlerine el koyan ABD’dir. Öyle ki ekonomi iflas etsin ve Chavez programı çöksün diye emperyalist ABD’nin yapmadığı kalmadı. Birkaçını anımsayalım: 

ABD, İran’ın Venezuela’ya sattığı kargo uçağına Arjantin havalimanında el koydu. ABD, Venezuela petrol üretemesin ve hiçbir şirket de Venezuela’da üretime soyunamasın diye petrol rafinerisine sabotaj düzenlemeye kalktı. ABD, petrol taşıyan Venezuela tankerlerine el koydu. İngiltere, Venezuela’nın İngiltere Merkez Bankası’ndaki 1.8 milyar dolarlık altınına el koydu. Ve tüm bu süreçte de ABD, birkaç kez darbe girişiminde bulundu ama başaramadı.

ABD’NİN ASIL ÖLÇÜSÜ

Nedir ABD’nin Venezuela’yla problemi peki? Çünkü Chavez kamucu programıyla emperyalist ABD şirketlerinin bu ülkeyi sömürmesini önledi. Maduro da o programı tüm zorluklara rağmen sürdürüyor. Yani ABD demokrasi olmadığı için değil, bu ülkeyi sömüremediği için Maduro yönetimine karşı. 

Kaldı ki gerçekte ABD’nin demokratik standartları da yoktur, çıkarları vardır. Seçim yapılmayan, krallıklarla yönetilen ülkelerde “demokratik standart” aramayan ABD, seçim yapılan Venezuela’nın demokratik standardını beğenmiyor!

ABD’nin Güney Amerika’daki şu anda en önemli müttefiki Arjantin. Çünkü Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei koyu Amerikancı. Öyle ki Milei, Çin ve Rusya karşıtlığı yaparak seçime girdi ve ABD’nin büyük desteğiyle kazandı. Şimdi Milei karşılığını ödüyor ve açık açık Venezuela Silahlı Kuvvetleri’nden Maduro’ya darbe yapmasını istedi.

Yani Venezuela’da darbe çağrısı yapan Arjantin lideri Milei ABD’nin “demokratik standartlarının” üstünde oluyor ama ülkesini emperyalist şirketlere sömürtmemeye çalışan Venezuela lideri Maduro, “demokratik standartların” altında kalıyor!

DEMOKRASİ DAYATMAK ANTİDEMOKRATİKTİR

Demokrasi standardı demişken... ABD, en antidemokratik seçimlere sahne olmuş ülkelerden biridir. Seçime bir elmanın yarısı durumundaki iki partinin giriyor olması demokrasi değildir. Gerektiğinde darbe ile seçimi kazananı alaşağı eden bir sistemleri vardır çünkü. Al Gore’un kazandığı seçimin nasıl Bush’a verildiği, itiraz bile edemediği yakın tarihin olaylarındandır.

ABD’de iki partili seçim aldatıcıdır. ABD’de en çok fon toplayanların başkan adayı olabildiği antidemokratik bir sistem vardır. Adayları fonlayanlar da haliyle karşılığını ister. İşte son örnek: Linkedln’nin kurucusu Reid Hoffmann, Harris’in seçim kampanyasına 10 milyon dolar bağışladı ve daha fazlası için de CNN ekranından şartlarını sıraladı. Şartlarından biri Harris’in Federal Ticaret Komisyonu Başkanı Lina Khan’ı kovması. Neden? Çünkü bu komisyon şu anda Microsoft’un yönetim kurulunu soruşturuyor ve o kurulda Hoffman da var. 

Konumuza dönersek: ABD’nin demokratik standartları yok, çıkarları var. Kaldı ki bir ülkenin demokratik standartları yüksek(?) bile olsa, bunu başka ülkelere dayatması, antidemokratiktir. Çünkü her ülkenin demokrasi sorunu o ülkenin kendi iç sorunudur. Dolayısıyla Venezuela başta ABD saldırısı altındaki ülkelere Atlantik medyası etkisiyle salt seçim-demokrasi düzleminden bakmak, aldatıcıdır.

(CUMHURİYET)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder