15 Ağustos 2024 Perşembe

T-24 "KÖŞEBAŞI" -15 Ağustos 2024-

 

Hitler hayranı, manifestocu, ırkçı, fark edilmeyi seven kim bu neo gençlik? -Candan Yıldız-

Uzun zamandır hayatın renklerini solduran, farklı olana düşman, doğaya düşman, sokak hayvanlarına düşman, kadına düşman, LGBTİ+’lara düşman, Kürtlere, Alevilere, Araplara, Suriyelilere düşman bir iklimin çocukları bunlar. Şiddetin dozunun yüksek olması da dikkatlerden kaçmamalı.

18 yaşında bir genç… Meslek lisesi mezunu…

Hiç tanımadığı insanlara, silah bulamadığı için bıçakla saldırdı.

Eskişehir’de bir otomotiv firmasında çalışan anne ve babanın oğlu olan Arda Küçükyetim, neden böyle bir saldırı gerçekleştirdi?

Şiddet içeren bilgisayar oyunları oynadığı için mi?

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın dediği gibi “Oyun bağımlılığının” bir sonucu mu?

Arda Küçükyetim’in kullandığı semboller, Nazi işaretleri, karşıtı olduğu gruplar bizlere bir şey söylemiyor mu?

T24’ten Cengiz Anıl Bölükbaş’ın ulaştığı bilgilerde Arda Küçükyetim kendisini şöyle tanımlıyor: İnsanları sevmiyor, gelecek planı yok…

İçe kapanık olduğunu komşuları söylüyor. Ama haberi başından beri takip eden gazeteci arkadaşım Cengiz Anıl Bölükbaş’la konuştuğumda ailesinden şiddet görmediğini söyleyen bir çocuk.

Arda Küçükyetim’in psikiyatri geçmişi de var. Kendisine zarar verdiği yönünde bilgiler de mevcut.

Bu veriler, ağır psikolojik sorunları olan bir genç tablosu ortaya çıkarsa da kendisini politik olarak Nazi olarak tanımlayan bir gencin hangi kaynaklardan beslendiği önemli hale geliyor.

Zira olayın Arda Küçükyetim’le sınırlı olmama ihtimali var.

Bu nedenle uzun zamandır hayatın renklerini solduran, farklı olana düşman, doğaya düşman, sokak hayvanlarına düşman, kadına düşman, LGBTİ+’lara düşman, Kürtlere, Alevilere, Araplara, Suriyelilere düşman bir iklimin çocukları bunlar.

Şiddetin dozunun yüksek olması da dikkatlerden kaçmamalı.

Eğer bu genç, bir sabah kalkıp şu kadar insana saldırayım demediyse ve internetin derin sularında zaman geçirdiği gerçeğinden yola çıkarsak bağlantılarını araştırmak önemli. Arda Küçükyetim iz bırakmasın diye kullandığı teknoloji aletlerine format atsa bile…

Yine Cengiz Anıl’ın haberinden öğreniyoruz Küçükyetim, Steam adı verilen oyun platformundan (meşhur Country Strike oyunun olduğu platform) Doğu Avrupalı biriyle planladı saldırıyı.

ABD menşeli Steam oyun platformunu incelediğinizde, çok oyunculu ve iletişim platformu olduğunu görüyorsunuz. Eşli oynanan oyunlar da var.

Ücretsiz oyunların yanı sıra 3 dolarla 70 dolar arasında değişen oyunlar satın alabiliyorsunuz.

İletişim platformunun örgütlenmek için kullanılması da olası.

Doğu Avrupa deyince de yine konuştuğum bir gazeteci arkadaşım “Nazi örgütlenmeleri var ama gizli.  Terör eylemi yapıp açıklama yayınlıyorlar. Yalnız kurtlar genelde… Burada siyaset yapan aşırı sağcı gruplar bu tür eylemlerle ve bu tür eylemleri yapan saldırganlarla aralarına söylemlerinde mesafe koyuyorlar. Çünkü bizzat terör eylemi bunlar. Ama ideolojik olarak tabii ki çok aralarında bir fark yok” yorumunu yaptı. Arda Küçükyetim’e ait olduğu söylenen manifestodan da anlıyoruz ki, “yalnız kurt” gibi davranan bu tipolojiler, birbirinden öğreniyor olmalı.

Çünkü Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki iki camiye saldıran ve 50 insanı öldüren Brenton Tarrant gibi canlı yayın yapmıştı, onun da manifestosu vardı. 

Bu tür tedhiş eylemlerinin görülmesini istiyorlar, saklamak istemiyorlar. Silik olmaya böyle isyan ediyorlar.

Türkiye’de de benzer gruplar yok değil. Daha çok Telegram üzerinden örgütleniyorlar.

Hatırlayacağınız üzere gruplardan biri Ataman Kardeşliği isimli ırkçı bir gruptu. Sembolleri Üç Hilalli ve Nazi işaretini andırıyor. Sloganları “Liberallerin yarattığı sorunun çözümü nasyonalizmdir.”

Bu yapı adını geçtiğimiz yıllarda özellikle Suriyelilere ve Afganlara yönelik ırkçı yazı, video ve saldırılarla duyurmuştu.

Irkçı, şiddet yanlısı ve silahlı saldırı eğitim videoları da bulunan, Telegram gruplarında en son mayıs ayında paylaşım yapan Ataman Kardeşliği bir dönem Zafer Partisi ile ilişkilendirilmişti. Ümit Özdağ bu iddiaları reddetmişti.

Grubun sosyal medya hesaplarını kapattığı duyurulmuştu. Ama aynı grup mu bilinmez ama a Telegram’da mayıs ayına kadar paylaşım yaptıkları görülüyor.

İttihat ve Terakki’nin liderlerinden Talat ve Enver Paşa hayranı bir grup. Kendilerini Atatürkçü olarak tanımlıyorlar.

Bunun dışında da Telegram’da Türkler BirleşiyorNasyonal Türk gibi gruplar da var.

Ataman Kardeşliği grubundan söz açılmışken, DEM milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya iki yıl önce verdiği ama yanıtlanmayan soru önergesini hatırlatalım.

Daha doğrusu Gergerlioğlu hatırlattı.

O soru önergesinde Gergerlioğlu 10 Ocak 2022 tarihinde İstanbul Bayrampaşa’da ikamet eden Suriyeli gençlerin evine yüzleri maskeli bir grubun saldırdığını, 19 yaşındaki Suriyeli Nail Alnaif bıçaklanarak öldürüldüğünü belirterek sorular sormuştu.

‘Ataman Kardeşliği’ adı altında bir ırkçı gruptan Bakanlığınız haberdar mıdır? Eğer haberdar ise konuyla ilgili yapılmış bir çalışma var mıdır? Bu yapı Ku Klux Klan gibi bir yapılanma mıdır? Bu yapıyı İçişleri Bakanlığının tepki almamak için görmezden geldiği iddiası doğru mudur?

- Nail Alnaif isimli bir Suriyelinin göğsünden bıçaklanarak nefret cinayetine uğradığı iddiası doğru mudur? Bu iddia doğruysa konuyla ilgili açılmış bir soruşturma var mıdır?

Şüphelilerden sekiz kişi gözaltını alınmış, iki kişi tutuklanmıştı. Olayın sonrasını, dava aşamasını internette bulamadım!

Prof. Alev Özkazanç 5 yıl önce önemli bir akıma dikkati çekmişti.

İngilizce Incel terimi (Abaza, zoraki bakir/bakire) ismi altında Darkweb, Reddit gibi sosyal haber ve iletişim sitesi aracılığı ile örgütlenen erkek gruplarından söz etmişti.

Burada örgütlenen erkeklerin utangaç, yalnız bireyler olduğuna dikkati çeken Alev Özkazanç, “Cinsel veya duygusal ilişki kuramamış, reddedilmiş erkeklerin" bir araya gelerek kurduğu Incel oluşumuna vurgu yapmıştı.

Bu erkeklerin 2014 yılında Kaliforniya’da bir üniversiteyi basan, 6 kişiyi öldüren Rodger Rodger’den ilham aldıklarını söylemişti.

Özkazanç, ezik, güçsüz, hiçbir sermayesi olmayan, kendine acıyan ve kendini aşağılayan erkeklerin olduğu bu tartışma platformunda örgütlenen erkeklerin “anti feminizm, kadın düşmanı olmanın yanı sıra beyaz üstünlüğünden dem vuran ırkçı söylemler, göçmen karşıtı ve homofobi ile birlikte geldiğini tahmin edebilirsiniz” demişti.

Sorun çok katmanlı ve bütün üstünlük ideolojilerinin birbirini beslediği bir atmosferden söz ediyoruz.

Konu bilgisayar oyunlarına indirgenemeyecek kadar karmaşık…

                                                               /././

Kapatma davasından darbe girişimine, 17-25 Aralık’tan Gezi süreci ve başkanlık rejimine; AKP’nin 22 yılı iktidarda geçen 23 yılının kronolojisi -Cengiz Anıl Bölükbaş-

akp manşet

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP), kuruluşunun üzerinden tam 23 yıl geçti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partinin kurulduğu 14 Ağustos 2001’de, Bilkent Otel’de, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmada, “Ve bugünden sonra Türkiyemizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözleriyle iktidar hedefini açıklamıştı. Kurulduktan 15 ay sonra, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelen ve 22 yıldır iktidarda olan, son sandık sınavı olan 31 Mart yerel seçimleri dışında, her seçimden birinci parti olarak çıkan AKP’nin döneminde, Türkiye, neredeyse bütünüyle değişti ve cumhuriyet tarihine geçen olaylar yaşandı.

AKP’nin kuruluşu

16 Ocak 1998’de Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla Millî Görüş geleneğinden gelen siyasetçiler Fazilet Partisi’ne katıldı. Ancak değişmeyen politikalar nedeniyle partinin halk tabanında karşılık bulamadığını düşünen Abdullah Gül liderliğindeki, kamuoyunda da “Yenilikçiler” olarak adlandırılan grup ile parti yönetimi arasında çatışmalar başladı. “Yenilikçiler” ve “Gelenekçiler” arasında 14 Mayıs 2000’de başkanlık yarışı yaşandı. Yenilikçilerin adayı Abdullah Gül 521, Recai Kutan ise 633 oy aldı.

Fazilet Partisi’nin de 22 Haziran 2001 tarihinde kapatılmasının ardından Recai Kutan ve Necmettin Erbakan başkanlığında 20 Temmuz 2001’de Saadet Partisi kuruldu. Recep Tayyip ErdoğanBülent Arınç ve Abdullah Gül’ün de aralarında bulunduğu grup ise Saadet Partisi’ne katılmadı. Fazilet Partisi Kongresi’nde Abdullah Gül’ü destekleyen bu grup artık Millî Görüş’çü olmadığını söyledi. Erdoğan’ın daha sonra “Milli Görüş gömleğini çıkardık” sözleriyle ifadesini bulan tavırlarıyla Yenilikçiler yeni parti çalışmalarına başladı. Tam 23 yıl önce, 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu.

Partinin kuruluşunda Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın da aralarında olduğu toplam 74 Kurucular Kurulu üyesi yer aldı.

"Erdemliler Hareketi", Erdoğan'ın liderliği 14 Ağustos 2001'de "AK Parti" adıyla siyaset sahnesine çıktı

Kuruluşundan 15 ay sonra tek başına iktidar oldu

O dönem koalisyon ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin “erken seçim” çıkışıyla yapılan 3 Kasım 2002 erken seçimi, Türkiye açısından bir dönüm noktası oldu.

2001’deki ekonomik krizin bütün etkileri hâlâ hissedilirken, 2002’de Başbakan Bülent Ecevit, ciddi sağlık sorunları yaşamaya başladı. 15 Temmuz 2002’de ise Bahçeli, erken seçim çağrısı yaptı ve 31 Temmuz 2002’de erken seçim kararı alındı. Seçim tarihi olarak da 3 Kasım 2002 belirlendi. Bu tarihte yapılan erken genel seçimde, iktidardaki koalisyon ortağı partiler baraj altında kaldı. Büyük sürpriz yapan AKP ise kuruluşunun üzerinden 15 ay sonra, yüzde 34,28 oy oranıyla parlamentodaki sandalyelerin üçte ikisine denk gelen 365 milletvekili çıkararak tek başına iktidar oldu. AKP’nin 22 yıllık iktidarının başladığı seçimde yüzde 10 barajını AKP dışında sadece Cumhuriyet Halk Partisi aştı. İki partili bir Meclis dönemin girildi.

Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanlığı döneminde 1997’de okuduğu şiir nedeniyle 10 ay hapiste kalan ve bu nedenle siyasi yasaklı olan Erdoğan, partisi iktidara gelmesine rağmen Yüksek Seçim Kurulu’nun adaylığını veto etmesi nedeniyle milletvekili ve Başbakan olamadı.

Seçim sonrasında 58. Türkiye Hükûmeti, Abdullah Gül başbakanlığında kuruldu. Hükûmet döneminde Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yasa teklifi sunuldu. Değişiklik 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edildi. Daha sonra aynı yasa, değiştirilmeden Meclis’te tekrar kabul edildi. Yasaya, Deniz Baykal liderliğindeki CHP de destek verdi. Sezer, anayasal zorunluluk nedeniyle yasa değişikliğini bu kez imzaladı.

Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılmasına paralel olarak, YSK, Siirt'teki seçimlerin tekrar edilmesine verdi. Mart 2003’te Siirt’te seçim tekrarlandı. AKP’nin ilk sıra adayı Mervan Gül'ün adaylıktan çekilmesi ile Erdoğan partinin birinci sıra adayı olarak Siirt seçimlerine girdi ve oyların yüzde 85'ini alarak milletvekili oldu.

Gül'ün başkanlığındaki 58. Hükümet'in istifasının ardından 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in hükümeti kurma görevini verdiği Recep Tayyip Erdoğan, 15 Mart'ta, 59. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni kurarak başbakanlık koltuğuna oturdu.

İlk yerel seçim

AKP, Erdoğan'ın hükümeti kurmasının ardından ilk sınavını 2004 yerel yönetim seçimlerinde verdi. AKP aldığı yüzde 41,7'lik oy oranıyla sandıktan birinci parti çıktı ve böylece 11'i büyükşehir olmak üzere 1950 belediyeyi kazandı.

Erdoğan, 12 Aralık 1997 tarihinde Siirt'te düzenlenen mitingdeki konuşması nedeniyle  "halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmasının ardınan Pınarhisar Cezaevi'ne kaldı

367 krizi, e-muhtıra ve erken genel seçim

Görev süresi dolan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yerine AKP, Abdullah Gül’ü aday gösterdi.

İlk tur oylama 27 Nisan 2007’de yapıldı. Toplam 361 oy kullanılırken, Abdullah Gül 357 oy aldı. Aynı günün akşamı Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine, daha sonra e-muhtıra olarak anılacak, bir basın açıklaması konuldu. Açıklamada seçimlerde laikliğin tartışma konusu yapıldığı ve Genelkurmay'ın bu konuda taraf olduğu söylendi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, söz konusu açıklamayı, kendi insiyatifiyle gece yarısına doğru Genelkurmay Başkanlığı sitesine koydurduğunu gazeteci Mehmet Ali Birand’a açıkladı.

TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamanın hemen sonrasında, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, TBMM’de 367 vekilin bulunmadığı bir oturumda gerçekleştirilen seçimin geçerli olmayacağı tezinden hareket eden CHP, seçimi Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi de bu tezi yerinde buldu. Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs 2007’de verdiği kararla, 367 iddiasını kabul ederek yapılan birinci tur oylamayı iptal etti. Bunun üzerine 6 Mayıs'ta yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının (367) bulunamayışı yüzünden 11. Cumhurbaşkanı seçilemedi. “Anayasaya’ya göre TBMM’deki karar yeter sayısı 367 ise oturum yeter sayısı da 367 olmalı” yolundaki muhalefet iddiasının Anayasa Mahkemesi’nce kabulü, Türkiye’de yeni bir dönemi başlatacaktı.

Erken seçimde yine tek parti

Bu karar üzerine AKP’den erken genel seçim kararı çıktı. Meclis’te seçim kararı alınmasının yanında, Anayasa’da değişiklik yapılması için referandum kararı da verildi. Referanduma sunulan teklifle, genel seçimlerin yapılma süresi beş yılda birden, dört yılda bire düşürüldü. Cumhurbaşkanlığı seçiminin iptaline yol açan “toplantı yeter sayısı” konusu, Meclis’in tüm işlemlerinde üçte bir çoğunluk olarak netleştirildi. Cumhurbaşkanı’nın Meclis tarafından değil, halk tarafından iki turlu oylamayla seçilmesi kararlaştırıldı; yedi yıl olan görev süresi beş yıla düşürülerek, iki kez seçilebilmenin önü açıldı.

Erken genel seçim 22 Temmuz 2007’de yapıldı. AKP yüzde 46,58 ile 341 milletvekili, CHP yüzde 20,88 ile 112 milletvekili, MHP de yüzde 14,27 ile 71 milletvekili çıkardı. Erdoğan’ın başında olduğu AKP, ikinci kez tek başına iktidara geldi. 

Abdullah Gül de seçimden sonra 28 Ağustos 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turunda 339 oy aldı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi.

21 Ekim 2007’deki referandum ile Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi başta olmak üzere Anayasa değişiklikleri teklifi halkoyuna sunuldu. Değişiklikler yapılan halk oylamasında yüzde 68,95’lik kabul oyuyla kabul edildi.

Parti kapatma davası

2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Adalet ve Kalkınma Partisi'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiği" gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi'nde AKP’nin kapatılması için dava açtı. 30 Temmuz 2008'de açıklanan kararla, 11 üyenin 6'sı partinin kapatılması yönünde oy kullandı ancak kapatma kararı için 7 üyenin oyu gerektiğinden AKP kapatılmaktan kurtuldu. Ancak “AKP’nin laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline geldiğine” hükmeden AYM, partiye yapılan Hazine yardımının kesilmesi yaptırımını yeterli gördü.

Parti, 2009 yerel seçimlerinden de zaferle ayrıldı. AKP, 16 büyükşehirden 10’unu ve toplamda 1442 belediye başkanlığını kazandı.

2010 Anayasa Referandumu

12 Eylül 2010’da 1982 Anayasası’nda değişiklik öngören Anayasa referandumu yapıldı. Halka sunulan anayasa referandumu, 26 maddelik değişikliği içeriyordu. Referandum sonucunda yüzde 42,12 “Hayır” oyuna karşı yüzde 57,88 “Evet” oyuyla Anayasa değişiklikleri kabul edildi. Bu değişiklikle Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda yeniden yapılanmaya gidildi ve sonradan büyük tartışmalara neden olacak ve geri alınacak olan, yüksek yargı üyelerinin birinci sınıf hâkim ve savcıların katılacağı oylamayla seçilmesi sistemi benimsendi.

Ergenekon davaları

AKP’nin kapatılması davasının sürdüğü 2008’den itibaren Ergenekon soruşturması süreci başlatıldı. 12 Temmuz 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombası soruşturmanın gerekçesi oldu.

27 Temmuz 2007'de, daha sonra gelen gözaltı ve tutuklama dalgaları nedeniyle “birinci dalga” olarak adlandırılan bir operasyonla Oktay Yıldırım'ın yanı sıra Türk Ortodoks Kilisesi sözcüsü Sevgi Erenerol, avukat Kemal Kerinçsiz, gazeteci yazar Güler KömürcüSedat PekerTaner ÜnalFuat Turgut, Sami Hoştan ve daha pek çok kişi gözaltına alındı.

Bu dalgalar kısa aralıklarla toplumun pek çok farklı kesimini kapsayacak şekilde genişledi. Ergenekon davası kapsamında 20 civarında dosya birleştirildi. Ancak ana davaya ait üç iddianame bulunuyodu. İlk iddianame 14 Temmuz 2008'de, soruşturmanın başlamasından yaklaşık bir yıl sonra 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunuldu. 25 Temmuz 2008'de mahkeme tarafından kabul edildi. İlk duruşma 20 Ekim 2008'de yapıldı. İlk iddianame yaklaşık 2 bin 500 sayfaydı. İkinci iddianame 25 Mart 2009'da kabul edildi ve Ergenekon ana davasıyla birleştirildi. Ağustos ayında ise birleştirme talepli üçüncü iddianame ana davaya eklendi.

İlk iddianamede Ergenekon, "terör örgütü" olarak tarif edildi ve "üyeleri ve yöneticileri" darbe teşebbüsüyle suçlandı.

Davada birleştirilen iddianameler sadece üç iddianameyle sınırlı değildi. İrticayla Mücadele Eylem Planı Davası, Şile Kazıları, İnternet Andıcı Davası, İlker Başbuğ Davası, Danıştay Saldırısı Davası, Cumhuriyet Gazetesi Molotof Davası başta olmak üzere 20 civarında iddianame Ergenekon davasıyla birleştirildi. İlk kez tutuklanan orgeneraller

İlk gözaltıların ardından gelen dalgalar dikkat çekici isimleri bu davaya dahil etti: 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, emekli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur, emekli 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan AygünSedat PekerVeli KüçükKemal Kerinçsiz, gazeteciler Tuncay ÖzkanHikmet ÇiçekDeniz Yıldırımİlhan Selçuk ve İnönü Üniversitesi'nün eski rektörü Fatih Hilmioğlu yargılanan yüzlerce kişiden bazılarıydı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklarla ilgili kararını 5 Ağustos 2013'te açıkladı.

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 99 yıl hapis, Tuncay Özkan "darbeye teşebbüs suçundan" ağırlaştırılmış müebbet ve diğer suçlardan 22 yıl 6 ay hapis, tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ müebbet, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı.

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon müebbet, Danıştay saldırısının faili Alpaslan Arslan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet, Avukat Kemal Kerinçsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı.

Mahkeme, Prof. Dr. Mehmet Haberal'ı 12 yıl 6 ay, Mustafa Balbay'ı 34 yıl 8 ay, Sinan Aygün'ü 13 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm ederken, diğer sanıklara da çeşitli cezalar verdi. ‘Balyoz Darbe Planı’ davası

Balyoz Darbe Planı davası da, bir bavulun içinde teslim edilen ve önemli bir bölümünün “üretildiği” sonradan ortaya çıkan “deliller” ile aynı savcılar tarafından açıldı ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 Aralık 2010'da görülmeye başlandı. 250’si tutuklu 365 subay ve emekli subayın yargılandığı davada savcı 29 Mart 2012 günü 920 sayfalık mütalaa sundu. Darbe planı olduğu iddia edilen "Balyoz", ilk olarak Taraf gazetesinin 20 Ocak 2010'daki haberiyle gündeme geldi. İddialara göre plan, dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın liderliğinde darbe zeminini hazırlama amaçlı "Çarşaf", "Sakal", "Suga" ve "Oraj" kod adlı eylem planlarından oluşuyordu.

Halen tutuklu olan Taraf muhabiri Mehmet Baransu, 30 Ocak 2010'da elindeki belgeleri bir bavul içinde İstanbul Adliyesi'ne teslim etti. Bavulda 5 bin sayfadan fazla belge, 19 CD ve 10 teyp kaseti vardı. Sanık avukatları tek bir CD içinde mahkemeye sunulan bir kısmı 5 Mart 2003'te oluşturulan CD'nin içinde 2008 ve 2009'a ait isimler, rütbeler, yer isimleri ve dijital veriler bulunduğunu vurgulayarak belgelerin sahte olduğunu açıkladı.

2012 yılında 365 isimden 330'u 6 yıl ile 20 yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı. 250 sanığın tutukluluk hâlinin devamına karar verdi. Yargıtay 9. Dairesi, 361 sanığın yargılandığı “Balyoz” davasında 237 sanık için verilen kararları 9 Ekim 2013'te onadı. Sanıklar Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu.

Ergenekon ve Balyoz davaları ve o dönemde açılan benzer davalar, Fethullah Gülen cemaati ile iplerin kopmasının ardından kapatıldı. 17-25 Aralık sürecinden sonra bu davalara “kumpas davaları” adı verildi. Ergenekon ve Balyoz davalarının sanıklarının büyük bölümü beraat etti.

İnfografik/AA

Üçüncü seçimde de iktidar

21 Ekim 2007 tarihli referandum ile birlikte yürürlüğe giren Anayasa değişiklikleriyle genel seçim süresi dört yıla indirilince dönemin Başbakanı Erdoğan, 3 Ekim 2010’da genel seçimlerin normal tarihinden bir ay önce, yani Haziran 2011’de yapılacağını açıkladı. Seçim sonucunda AKP yüzde 49,83, CHP yüzde 25,98, MHP ise yüzde 13,01 oy aldı ve AKP, 2011 genel seçimlerinde üçüncü kez tek başına iktidar olmayı başardı. Seçim sonuçlarına göre her iki seçmenden biri AKP’ye oy vermişti.

Gezi Parkı eylemleri

28 Mayıs 2013’te başlayan milyonların katıldığı ve İstanbul’dan ülke geneline yayılan Gezi Parkı eylemleri Türkiye açısından da Erdoğan iktidarı açısından da kırılma noktası oldu. Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi amacıyla Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ndeki duvarın bir bölümü 27 Mayıs 2013 gecesi yıkıldı ve bazı ağaçlar yerinden söküldü. O gece eylemler başladı ve eylemciler polisin sert müdahalesi ile karşılaştı. Eylemler sonucu sekiz kişi hayatını kaybetti. Bu eylemlerin ardından yüzlerce kişi hakkında adli işlem yapılırken, soruşturmalar yürütüldü ve davalar açıldı.

Gezi eylemleri dosyası, 2018’de yeniden açıldı. Eylemlerin finansörü olmakla suçlanan sivil toplum kuruluşları çalışmalarını destekleyen iş insanı Osman Kavala yaklaşık yedi yıl önce tutuklandı ve AİHM’nin “hak ihlali” kararlarına rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırıldı. Aralarında Çiğdem MaterAli Hakan AltınayMine ÖzerdenCan AtalayTayfun Kahraman’ın da olduğu diğer sanıklar da 18 yıl ceza aldı.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Taksim Dayanışması'ndan temsilcilerle Gezi Parkı'na ilişkin görüşürken, 2013

17-25 Aralık soruşturmaları

17 Aralık 2013’te, AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana birlikte hareket ettiği, son yıllarda gerilim yaşadığı, dershanelerin kapatılmasına yönelik adımlardan sonra karşı karşıya geldiği Gülen cemaati ile arasındaki bağlar koptu.

Dönemin Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın yürüttüğü soruşturma kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Mâlî Şube Müdürlüğü ekipleri aralarında iş adamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi dört bakan ile üç bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık" suçlarını işledikleri gerekçesiyle operasyona başladı.

AKP, operasyona hemen karşılık verdi. 16 Ocak 2014 tarihli Hâkimler ve Savcılar Kurulu kararı ile soruşturmayı başlatan Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın görev yeri değiştirildi. 25 Aralık’ta bu kez aralarında Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da olduğu isimler hakkında operasyon kararı verildi. Gözaltı talimatları İstanbul Emniyeti tarafından yerine getirilmedi.

Erdoğan, kamuoyuna sızdırılan ses kayıtları ve konuşma tapeleri eşliğinde soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet mensuplarının Gülen Hareketi tarafından yönetildiğini ve "paralel devlet" yapılanmasında yer aldığını ifade etti. Soruşturmaların ardından Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alındı. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bakanlık görevlerinden istifa ettiler. Bayraktar ayrıca milletvekilliğinden de istifa etti. 5 Ocak 2015'te TBMM'de yapılan oylamada eski bakanların Yüce Divan'a gönderilmemesine karar verildi.

Gülen cemaati ise yeni bir dönemle tanıştı. Cemaate bağlı medya organlarına, Bank Asya’ya, dershanelere, okullara el kondu. MGK’da, “paralel devlet” yapılanmasına karşı harekete geçilmesi kararı alındı.

Yine kazandı

Bu tartışmaların ardından yapılan 2014 yerel seçimlerinde AKP yüzde 43,4 oy alarak birinci parti oldu. Parti, bu seçimlerde 30 büyükşehir belediye başkanlığından 18 tanesini kazandı.

Erdoğan Cumhurbaşkanı oluyor

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 28 Ağustos 2014’te görev süresinin dolmasının ardından 1 Temmuz 2014’te AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı gösterildi. Erdoğan, kendisinin genel başkanlığını bırakmak durumunda kalacağı AKP’nin kongresini, Cumhurbaşkanlığı seçiminin önüne alarak, o sırada Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı görevinden sonra AKP’nin başına geçmesini engelledi. Mehmet Ali ŞahinErdoğan'ın adaylığını ''Adayımız, İstanbul milletvekilimiz, Genel Başkanımız, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'dır'' şeklinde açıkladı. Seçimin ilk turu 10 Ağustos’ta yapıldı ve ilk turda kazanan Erdoğan, yüzde 51,79 oranında oy aldı. CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 38,44, Selahattin Demirtaş ise yüzde 9,76 oranında oy aldı. Böylece Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.

2015 seçimleri: AKP tek başına iktidarı kazanamadı, ancak tek başına iktidarda kaldı!

Erdoğan’un Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından AKP Genel Başkanı ve Başbakanlık görevi, Erdoğan’ın desteğiyle Ahmet Davutoğlu’na verildi.

Bu dönemde, “çözüm süreci” adı verilen dönem de başladı ve HDP, beklenmedik biçimde oylarını yükseltti. Çözüm süreci AKP oylarında erimeye de yol açtı. “Dolmabahçe mutabakatı” adı verilen mutabakatın yapılmasından hemen sonra çözüm sürecini rafa kaldırmaya başlayan Erdoğan ve AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidara geldiği 2002 seçimlerinden bu yana ilk kez tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetti. AKP, Meclis çoğunluğunu kaybetti, ancak yüzde 40,9 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile seçimlerden birinci parti olarak çıktı. AKP, bu süreçte CHP ve diğer partilerle görüşmeler yaptı. Ancak bir yandan da, hükümetin kurulamadığı bu dönemde Türkiye’de bombalar patlamaya başladı. Hükümet kurulamayınca seçimin 1 Kasım’da tekrar edilmesine karar verildi.

7 Haziran’dan 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar geçen süreçte Türkiye, Suruç ve 10 Ekim canlı bomba saldırılarına sahne oldu. Birçok kanlı terör eylemi gerçekleşti. Çözüm süreci bütünüyle bitirildi.

1 Kasım seçimlerine doğru giderken Türkiye’de güvenlik sorunu ön plandaydı. Saldırılar ve canlı bomba intiharlarıyla geçen yedi ayın sonunda, AKP oyunu yüzde 49,5’e çıkardı ve 317 milletvekilini parlamentoya göndererek yeniden tek başına iktidar oldu.

Davutoğlu gitti, Yıldırım geldi

Kamuoyunda ilk olarak, Ocak 2015'te Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan ancak hayata geçirilemeyen “şeffaflık paketi”nin Davutoğlu-Erdoğan arasında gerginlik çıkardığı dile getirildi. Ardından MKYK'da alınan kararla, genel başkana "il ve il başkanı atama yetkisi" verildi. Kararın toplantıdan önce Erdoğan'a yakın üyeler tarafından alındığı ve toplantı sırasında Davutoğlu'na imzalatıldığı iddia edildi.

2016'da ‘Pelikan Dosyası’ adı altında anonim bir blogda Davutoğlu'nun Erdoğan'a ihanet ettiği ve istifa etmesi gerektiği savunuldu. İddialara göre, 4 Mayıs 2016'da Külliyede Erdoğan ve Davutoğlu arasında yapılan ikili toplantıda, Davutoğlu'nun doğrudan istifa etmemesi, ancak partiyi kongreye götürmesi ve yeniden genel başkan adayı olmaması konusunda anlaşıldı.

Davutoğlu bir gün sonra, “Dört yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir” şeklinde bir açıklama yaparak Başbakanlık ve AKP Genel Başkanlığı görevini Erdoğan’ın baskısıyla bıraktığı mesajını verdi ve istifa etti. 22 Mayıs 2016 tarihinde yapılan AKP’nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde, Erdoğan’ın istediği Genel Başkan seçilen Binali Yıldırım, Başbakan oldu. 

15 Temmuz 2016 gecesini 16 Temmuz'a bağlayan gece: Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişimine karşı halkı meydanlara davet ederken...

15 Temmuz darbe girişimi ve OHAL süreci

Gülen cemaati, 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı darbe girişiminde bulundu. Ordunun içerisinde yer alan Gülen cemaatine bağlı subaylar Boğaziçi Köprüsü’nün bir tarafını kapattı. Gece boyunca süren çatışmaların ardından darbe girişimi bastırıldı. Bütün bu olayların yaşandığı gece 179’u sivil, 246 kişi yaşamını yitirdi. Darbe girişiminin ardından Türkiye’de, yaklaşık iki yıl sürecek “olağanüstü hâl” ilan edildi. Darbe girişimine katılanlar tutuklanırken, bazıları firar etti. Olağanüstü hâl (OHAL) 20 Temmuz’da ilan edildi. Bu süreçte Türkiye genelinde on binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı ve açığa alındı. OHAL kapsamında Cumhurbaşkanlığı tarafından 32 kez Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Bu KHK’lar ile en az 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi.

17-25 Aralık süreci dahil, AKP’ye en sert muhalefeti yapan isimlerden olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, darbe girişimi sonrası Erdoğan’ı desteklemeye başladı ve hükümet sistemi değişikliğinin yolunu açtı. 11 Ekim 2016’da partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, “Ya Erdoğan Anayasa’nın öngördüğü Cumhurbaşkanlığı yetkilerine çekilsin ya da getirin başkanlık sistemini Meclis’te oylayalım” dedi. AKP’den cevap gecikmedi ve bir gün sonra AKP’nin en tepe isminden, dönemin AKP lideri ve Başbakan Binali Yıldırım’dan geldi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi: Tüm yetki Erdoğan’da

Binali Yıldırım, yeni hükûmetin öncelikli konusunun başkanlık sistemi de dahil olmak üzere yeni yönetim sistemini belirleyecek değişiklik olduğunu ve yeni Anayasa için çalışmalara hemen başlanacağını açıkladı.

Ocak 2017’de AKP ve MHP milletvekilleri, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak adlandırdıkları sistem değişikliğine ilişkin anayasa değişikliği önerisini Meclis’e sundu. 16 Nisan 2017’de yapılan halk oylamasında ise teklif yüzde 51,4 oranında “evet” oyu aldı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı. Böylece, Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan itibaren benimsenmiş olan parlamenter sistem terk edildi, Başbakanlık lağvedildi, başkanlık sistemine geçildi.

Erdoğan ‘partili Cumhurbaşkanı’ olarak AKP’ye döndü

Anayasa değişikliğinin kabul edilmesiyle genel seçimlerin artık Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı gün yapılmasına karar verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan,resmi sonuçlar açıklandıktan sonra AKP’ye döneceğini açıkladı.

Erdoğan, 2 Mayıs 2017 tarihinde tekrar AKP üyesi oldu. 21 Mayıs 2017'de yapılan olağanüstü kongreyle yeniden genel başkan seçildi. Böylece cumhuriyet tarihinde Celal Bayar'ın ardından siyasi parti üyeliği olan ilk cumhurbaşkanı oldu.

Erdoğan yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı

16 Mart 2018 tarihinde, 26 maddelik “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlüğe girdi. Seçim Yasası değişikliği ile siyasi partilerin ittifak yapmaları yasal hâle getirildi. Kasım 2017’de Bahçeli’nin, Erdoğan ile ittifak yapmayı önermesi sonucu Şubat 2018’de Cumhur İttifakı kuruldu.

OHAL sürerken yapılan 2018 genel seçimlerinde MHP ile kurulan “Cumhur İttifakı” ile birlikte Erdoğan, yüzde 52 oy oranıyla Türkiye’nin yeni rejiminin ilk cumhurbaşkanı oldu. 9 Temmuz'da başbakanlık makamı kaldırıldı. Son Başbakan Binali Yıldırım, 12 Temmuz 2018'de yeni dönemin TBMM başkanı seçildi.

AKP’nin önemli büyükşehirleri kaybetti

31 Mart 2019’daki yerel seçimlerde AKP, önemli büyükşehir belediyelerini kaybetti. İstanbul’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Ekrem İmamoğlu, HDP’nin aday çıkarmadığı seçimden galip çıktı. MHP ile yerel seçimlerde 51 ilde ittifakını sürdüren AKP, Ankara, İstanbul, Adana ve Mersin’in de aralarında bulunduğu önemli büyükşehir ve belediyeyi CHP’ye karşı kaybetti. AKP ve MHP’nin sonuçlarına itiraz ettiği İstanbul seçimi yenilendi. 23 Haziran’da sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri yapıldı ve seçimi Ekrem İmamoğlu, açık ara farkla kazandı. 

Gelecek ve DEVA Partisi’nin kuruluşu

AKP’nin kuruluşundan itibaren Erdoğan’ın yanında yer alan isimlerden bazıları AKP’den koptu ve yeni partiler kurdu. AKP iktidarında genel başkanlık ve başbakanlık görevlerinde bulunan Ahmet Davutoğlu 12 Aralık 2019’da Gelecek Partisi’ni, eski bakan ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da 9 Mart 2020’de Demokrasi ve Atılım Partisi’ni (DEVA) kurdu. AKP’nin 2021 yılında düzenlenen 7. Olağan Büyük Kongresi’nde Recep Tayyip Erdoğan yeniden genel başkan seçildi.

AYM ve AİHM kararları uygulanmıyor

Başkanlık sistemine geçildikten kısa süre sonra OHAL sona erdi ancak Türkiye’de, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı yeni bir dönem başladı. AİHM’nin Gezi davasında Osman Kavala, Kobani davasında Selahattin Demirtaş için verdiği hak ihlali kararları, mahkemelerce uygulanmadı.

Anayasa Mahkemesi’nin kritik davalarda verdiği tahliye ve yargılamanın yenilenmesi kararlarına karşı da yerel mahkemeler direndi. Bazı kararlar uzun süre sonra uygulandı. AYM’nin, TİP’ten Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay ile ilgili “tahliye ve yargılamanın durdurulması” kararı ise halen uygulanmadı. Bu süreç  Cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşanan bir krize sahne oldu ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa’daki emredici hükme rağmen kararını tanımadığı Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Cumhur İttifakı’na karşı Millet İttifakı

2023 genel seçimlerinde Erdoğan, seçimlerin CHP iktidarının sona erdiği 14 Mayıs 1950 seçimlerine atfen 14 Mayıs'ta yapılacağını belirtti. 10 Mart'ta Erdoğan, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 14 Mayıs'ta yapılmasına dair karar aldı ve Resmi Gazete'de yayımlandı. "Türkiye Yüzyılı" ve "Türkiye için hemen şimdi" sloganları kampanyanın temasını oluşturdu.

Mayıs 2023’teki seçim için “Altılı Masa” olarak anılan CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA, Saadet Partisi ve Demokrat Parti, Millet İttifakı’nı kurdu. Altılı Masa, seçime kısa süre kala, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in dönemin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkması nedeniyle dağıldı. Akşener, iki gün sonra masaya tekrar geri döndü.

14 Mayıs’taki seçimin ilk turunda Erdoğan yüzde 49,52, Kılıçdaroğlu yüzde 44,88 oranında oy aldı ve seçim ikinci tura kaldı. Genel seçimde ise muhalefet ağır bir yenilgi aldı. Erdoğan, seçimlerin ikinci turunda Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı yüzde 52,18'lik bir oy oranı ile kazandı. Kılıçdaroğlu’nun oyu yüzdre 42’de kaldı.

Yeni döneminin başlamasının ardından Külliye'de yaptığı açılış konuşmasında Erdoğan, mevcut anayasanın 1980 darbesinin ürünü olduğunu ve demokrasiyi güçlendirecek "özgürlükçü, sivil ve kapsayıcı" bir anayasa ile değiştirilmesi gerektiğini söyledi.

Ekim 2023'te AKP’nin  4. Olağanüstü Büyük Kongresi yapıldı. Erdoğan yeniden genel başkan olarak seçildi.

AKP’nin en büyük yenilgisi: CHP birinci parti oldu

2024 yerel seçimlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi, yüzde 37,81 oy oranı ile 1977 yerel seçimlerinden beri ilk kez birinci parti oldu ve yerelde iktidar konumuna geçti. CHP Başkent Ankara ve en büyük il İstanbul dahil 14 büyükşehirde seçimi kazanırken, AKP ise yüzde 35,48'lik oy oranıyla tarihinde ilk kez ikinci parti konumunda kaldı. Erdoğan, "Partimizin organlarında 31 Mart neticelerini değerlendireceğiz, özeleştirimizi yapacağız. Sandık sonuçları irtifa kaybı yaşadığımızı gösteriyor" dedi

https://t24.com.tr/foto-haber/turkiye-haritasi-turuncudan-kirmiziya-donerken-iste-akp-nin-22-yilda-girdigi-19-secimin-sonuclari,30715/13

/././

“Vatan hainleri, teröristler, anarşistler, çapulcular, LGBTİ hainleri” ve Eskişehir gerçekleri -Gökçer Tahincioğlu-

Instagram konusunda aşırı hassas kabine üyeleri, gerçekten bu sosyal medya platformunda biraz vakit geçirirlerse silahlarını sergileyen mafya üyelerini, Kürtleri öldürmek üzere örgütlenen çeteleri, mültecilere saldırmak için plan yapan grupları kolaylıkla görebilirler.

Bu ülkenin önemli bir bölümü yıllarca Lozan nedeniyle Türkiye’nin yer altı kaynaklarını kullanamadığını, madenlerini çıkartamadığını, anlaşmanın süresi 100 yıl olduğu için 2023’ten itibaren bütün ülkenin zenginleşeceğini düşündü.

Bu ülkenin önemli bir bölümü LGBTİ+ adlı bir örgüt olduğunu, gerçekten fetih amaçlı bir bayrakları bulunduğunu sanıyor.

Bu ülkenin önemli bir bölümü silahı namus, kız çocuklarının karma eğitimde okutulmasını namussuzluk olarak görüyor.

Bu ülkenin önemli bir bölümü gerçekten Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin Türkiye’yi kıskandığını düşünüp, bu nedenle Türkiye’ye saldırıların kaçınılmaz olduğunu savunuyor.

Bu ülkenin önemli bir bölümü kendi kimliğini açıkça dillendiren insanların, kendi dillerini konuşan insanların terörist olduğuna inanıyor.

Ve her gün kürsülerden itinayla bu fikirler pekiştiriliyor.

Can Atalay vatan hainidir?”

Neden, hangi ihaneti yapmış Can Atalay?

Yanıt yok.

Voleybolcu kızlardan futbol takımlarına, mevsimlik işçilerden iktidar karşıtlarına, satırla saldırıya uğrayan öğrencilerden, alanlarda dövülen madencilere kadar uzanan bir saldırganlık.

Ya bendensin ya teröristsin…

***

Uzmanlar, Eskişehir’deki saldırıdan sonra yine konuşuyor.

“Bilgisayar oyunlarındaki şiddet…”

“Sosyal medyadaki şiddet…”

Bu sırada başta Instagram, sosyal medya platformlarını yasaklayanlar da konuşuyor…

“Çocuklarımızı korumak, gençlerimizi korumak, ailelerimizi korumak…”

***

Hakikaten kör mü uzmanlar diyorsunuz, bu dili kullananlar, sürekli sorumlu arayanlar kör mü?

Kutuplaşmış siyaset ve seçmende prim yapan şiddet dili ortada duruyor.

Oyuna ne hacet?

Bu ülkenin çocukları ve gençlerinin bir bölümü, ülkenin bir bölümünün terörist, bölücü, dış güçlerin oyuncağı olduğunu düşünerek büyüyor.

Kutup, karşı kutbun da dilini belirliyor.

Benzer kavramlar, benzer tespitler bütün bir toplumu avucuna alıyor.

***

Bu ülkede son 48 saatte yaşananlardan kısa bir kesit:

- İstanbul'da bir kişi eşini sokak ortasında kurşuna dizdi.

- Eskişehir'de bir saldırgan, 1'i ağır, 5 kişiyi yaraladı.

- Manisa'da bir kişi silahla öldürüldü.

- Samsun'da bir kişi yengesini 24 yerinden bıçaklayarak öldürdü.

- Samsun'da bir kişi arkadaşını silahla vurarak öldürdü.

- Gaziantep'te alacak-verecek meselesinden dolayı bir kişi arkadaşını öldürdü.

- İstanbul'da park meselesi yüzünden bir kişi, bir baba ve oğlunu öldürdü.

- Malatya'da bir kişi av tüfeğiyle arkadaşını öldürdü.

- Kayseri'de bir kişi kızının sevgilisini silahla vurarak öldürdü.

***

Eskişehir’de önüne geleni bıçaklayan ve tutuklanan Arda Küçükyetim’in manifesto diye bıraktıklarının bir bölümüne bakalım:

“Ben genellikle sessiz birisi olarak dışlanıyordum. Niye mi? Bu böcek sürüleriyle iletişim kurmak istemediğim için. Ben bu böcekleri 3 sınıfa ayırıyorum:

— Karıncalar: "Acınası varlıklar" 

— Salyangozlar: "Beyinsiz varlıklar" 

— Hamamböcekleri: "Beyin ölümü gerçekleşmiş varlıklar"

SALDIRI NOKTALARI VE ZORLUK SEVİYELERİ

Kolay Seviye: 

— Kütüphaneler 

— Bakım Evleri 

— Herhangi bir liberalin evi 

— Okullar 

— Havuzlar, ya da sahiller 

— Kiliseler, Camiler ve Sinagoglar

Orta Seviye: 

— Hastaneler 

— Alışveriş Merkezleri 

— Çatı katları 

— Kolejler 

— Tiyatrolar 

— Tren istasyonları

Kabus modu: 

— Havaalanları 

— Devlet binaları 

— Spor Stadyumları 

— Ulusal Sınırlar 

— Askeri üsler 

— Polis istasyonları

SALDIRI PUANLAMASI

— Her ölüm başına 300 puan. (Hamile Kadınlar +100 Puan, Çocuklar +20 Puan) 

— Her yaralama başına ise 150 Puan.

GÜNÜMÜZ AZİZLERİ

Anders Behring Breivik, Brenton Tarrant, Stephen Paddock, Timothy McVeigh ve daha fazlası. Hepsi bu dünyada onlarca böceği temizledi.

***

Şöyle devam ediyor:

  1. Olanlarından kimseye bahsetme. Kendini izole et.
  1. Diğer temizleyicilerin manifestolarını oku.
  1. Kendini 6-8 ay önceden mental olarak açıkla.
  1. Saldırıyı yapmadan önce bu PDF’yi yaymayı unutma.
  1. Öldürmeye ilk ailenden başla, sayıya göre 2-3 kolay öldürme.
  1. Eğer tutuklanırsan kameralara bir trollface gibi sırıt. Böcek NPC’lerin b*ktan hayatlarında bir kez bile gülümseyemediği için sana sinir olacaklardır.”

***

Saldırganın sosyal medyada örneklerine sıkça rastlanan bu söyleminin diğerlerinden farkı eyleme geçmiş olması.

T24’ten Cengiz Anıl Bölükbaş, saldırıyla ilgili detaylı bilgileri, saldırganın anlattıklarını dün haberinde aktardı.

Saldırganın bağlantıları ne kadar çözülebilecek, kimler yakalanacak göreceğiz. Ancak dosya oyunlardan etkilenmiş sapkın bir gencin eylemi olarak kapatılacaksa, emin olun ki benzer eylemlerle yine karşılaşacağız.

***

Saldırının ardından başta gazeteci Erk Acarer olmak üzere, gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları, benzer söylemlerle hareket eden, silahlı eğitim aldıklarını sosyal medya sayfalarından duyuran grupların, insanların haberini yaptı.

Bir başka ülkede bu gruplar hemen araştırılır.

Ancak Türkiye’de haberleri yapanlar hakaretlerle, terörist olmakla itham ediliyor.

Instagram konusunda aşırı hassas kabine üyeleri, gerçekten bu sosyal medya platformunda biraz vakit geçirirlerse silahlarını sergileyen mafya üyelerini, Kürtleri öldürmek üzere örgütlenen çeteleri, mültecilere saldırmak için plan yapan grupları kolaylıkla görebilirler.

Farklı ülkelerin mafyalarının cirit attığı Türkiye’de suç sayılmayan eylemlerin başında iktidara paralel söylemlerle hareket eden grupların silahlı faaliyetleri geliyor zira.

***

Uzakta aramaya gerek yok.

Oyunlarda, internette aramaya gerek yok.

Suçun oluştuğu iklim göz önünde yaratılıyor.

Toplumun belli kesimleri, durmaksızın ağır ithamlarla toplumun önüne atılıyor.

Şiddete dayalı aşırı milliyetçilik, süslü kavramlarla vatanseverlik olarak sunuluyor.

Tehdit dilini dilinden eksik etmeyenler ısrarla itibarlı siyasetçi sayılıyor.

Bu iklimden etkilenmeyen, merak etmeyin oyunlardan hiç etkilenmez.

Asıl birilerinin yaptıklarının sonucunu ve bunun bir siyaset biçimi ve bir oyun olmadığını görmesi gerekiyor.

***

Haftanın kitabı: “Yanımda Kal”

“Duvar dibinden yürümek, bizim ailenin adım atmaya başlayan çocuklarına öğrettiği ilk kuraldır. Duvar dibinden yürüyerek çarşıya giriyorum…”

Eylem Ata Güleç, kendine ait dil kurabilen, sıkışıp kalmış bir formun dışına çıkabilen özgün yazarlardan.

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan üçüncü öykü kitabı “Yanımda Kal”da yer alan öykülerin tamamı, siyasi bir zemine sırtını dayıyor. Ajitasyondan uzak, bağırmayan ancak net biçimde varlığı anlaşılan bir zemin.

Yazarın, babaannesi Ayten’in anısına ve “elinden şifalanan bütün kadınlara” adadığı kitabın açılış öyküsü, “elinden şifalanma” kavramını da ete kemiğe büründürüyor. Sokağa adım atılamayan günlerde zaten sokağa adım atmayan bir kadının, diğer kadınları büyütmesi ve iyileştirilmesi anlatılıyor bu etkileyici öyküde.

Sonraki öykülerde de ilk öyküdeki ikili kurguyu görmek mümkün.

Yerel kelimelerin de ustaca ve yerli yerinde, dengeli biçimde kullanıldığı öykülerden geriye kalan his zarif bir denge olarak da tarif edilebilir zaten. “Safra” adlı öykünün kurgusu ve dili de ayrıca konuşulmaya değer… Eylem Ata Güleç, kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi, “ömür boyu süren bağları” ve “düştüğü yerden kalkmaları” birbirini taklit etmeyen ancak birbiriyle arkadaş öykülerde ustalıkla anlatıyor.

                                                                   /././

AKP’nin kuruluşu ve bir ülkenin yıkılışı -Mine Söğüt-

Şu 23 yılda iktidar onlara öyle bir kültürel ve psikolojik evren inşa etti ki, gülmeyi, eğlenmeyi, sevişmeyi suç sanıyorlar. Korktukları şeylerin aslında hiç korkulacak şeyler olmadığını, bu düzenin değişebileceğini, isterlerse dünyayı yerinden oynatabileceklerini, gençliğin böyle bir gücü olduğunu anlatın hadi 23 yaşındaki bir çocuğa… İsyan ve başkaldırının adını anamayacak kadar sindirildiler. Sokaklardan men edildiler. Kendi içlerine hapsedildiler. 23 yıl önce bu ülkede doğan bir insana hadi anlatın.

"Erdemliler Hareketi", 14 Ağustos 2001'de "AK Parti" adıyla kuruluşunu ilan etti

Dün, 14 Ağustos AKP’nin 23’üncü kuruluş yıldönümüydü. Parti, bu 23 yıl içinde, cumhuriyetin hedeflerinin üzerinden silindirle geçip kendi hedeflerine muazzam bir başarıyla ulaştı.

Öncelikle laiklik ilkesini sildi süpürdü. Muhalefet dahil artık kimse bu ülkede din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini düşünemeyecek hale geldi.

Evrensel değerleri kıymetsizleştirdi. Hak istemeyi ve hukuktan bahsetmeyi suç olarak algılayan bir toplum yarattı.

Bu 23 yılda bu toprakların bir zamanlar çok dilli, çok dinli, çok kültürlü Anadolu toprakları olduğunu anımsayan kalmadı. Herkes Türkiye’nin Ortadoğulu bir İslam ülkesi olduğundan emin hale geldi.

Bireyin refah çıtasını Avrupa standartlarını hedeflemekten çok çok aşağılara indirip, “sadece hayatta kalsak yeter” noktasına sabitledi.

Biat etmenin, liyakatsizliğin, gerçekleri inkarın, hukuku hiçe saymanın, tek adam olma cüretinin demokratik çabalara üstün gelmesini rasyonelleştirdi.

Tarikatların, cemaatlerin ülke politikasında söz sahibi olmasını meşrulaştırdı.

Askeri vesayeti kaldırma vaadiyle muhaliflerini bile büyüleyip onun yerine dini vesayeti getirmeyi becerdi.

Emeklilerini açlığa, yoksullarını ölüme mahkûm ederken uyanık yandaşlarını ihya etti. Ülkenin doğasını inşaatçılara, madencilere peşkeş çekti. Kasasını boşalttı, hukukunu ve medyasını ele geçirdi. Eğitim ve sağlık sistemini mahvetti. Ve halkı bunların hesabının asla sorulamayacağına ikna etti.

Tüm bunların 23 yıl önce kurulmuş niyeti aşikâr bir siyasi parti açısından tartışmasız bir başarı olduğunu kim inkâr edebilir?

Ve tüm bunların 23 yıl önce bu ülkede doğmuş bir çocuk açısından ne anlama geldiğini insan nasıl görmezden gelebilir?

Bundan 23 yıl önce, AKP’nin kurulduğu o günlerde bu ülkede doğan çocuklar, bugün biliyorlar ki artık bu ülkede onlara yer yok.

İster yoksul bir ailenin zar zor okumuş çocuğu olsunlar, ister varlıklı bir ailenin olanakları bol çocuğu, ister yandaş bir aile de büyümüş olsunlar, ister muhalif, hepsinin hedefi bu ülkeden gitmek, gidebilmek.

Çünkü onlar bu ülkede kendilerine vaat edilen bir gelecek olmadığını görüyorlar.

Dünyanın en başarılı öğrencisi olsalar, en zor mesleklerde hüner gösterseler bile öncelikle iş bulamayacaklarını biliyorlar.

Öğretmen olmayı seçseler atanamayacaklarından eminler.

İş bulduklarında kazanacakları parayla yaşayamacakları kesin.

Ailelerinin arka odasından burunlarını çıkaramıyor, geleceğe dair umut dolu hayaller kuramıyor, korkudan ağızlarını açamıyorlar.

Şu 23 yılda iktidar onlara öyle bir kültürel ve psikolojik evren inşa etti ki, gülmeyi, eğlenmeyi, sevişmeyi suç sanıyorlar.

İsyan ve başkaldırının adını anamayacak kadar sindirildiler. Sokaklardan men edildiler. Kendi içlerine hapsedildiler.

23 yıl önce bu ülkede doğan bir insana hadi anlatın;

İnsan haklarının ne olduğunu anlatın. Hayvan haklarının ne olduğunu. Kadın haklarını anlatın, çocuk haklarını, yaşlı haklarını, işçi haklarını anlatın.

Özgürlüğün ne anlama geldiğini anlatın. Sınırsız hayal kurmanın ve o hayalleri gerçekleştirebilmenin ne olduğunu.

Basın özgürlüğünden bahsedin. Kadının özgürleşmesinin aslında ne demek olduğunu anlatın anlatabilirseniz onlara. Okullarda din dersinin neden zorunlu olamayacağını anlatın. Farklı cinsel yönelimi olanların, varlıklarını meşrulaştıran yürüyüşleri neden yasaklanmadan, hiçbir engellemeye maruz kalmadan yapabilmeleri gerektiğini. İktidarı eleştirmenin bir hak olduğunu anlatın. Düşüncenin asla suç olamayacağını anlatın. Anayasayı tanımamanın aslında darbe anlamına geldiğini anlatın.

Korktukları şeylerin aslında hiç korkulacak şeyler olmadığını, bu düzenin değişebileceğini, isterlerse dünyayı yerinden oynatabileceklerini, gençliğin böyle bir gücü olduğunu anlatın haydi 23 yaşındaki bir çocuğa…

Kolaysa.

Anlatamazsınız.

Bugün 23 yaşındaki bir çocuğa “Korkma!” diyemezsiniz.

İşte sırf bu yüzden bile, bu 23 yıllık korkunç öykü AKP’nin başarı, sizin de başarısızlık öykünüzdür.

                                                               /././

AYM’ye tarihimizin en sarsıcı uyarısı: “Kararlarınız askıda” -Yalçın Doğan-

Hukukun insafsızca katledilmesinde “AKP’deki MHP gölgesinin” ciddi payı var. Otoriterleşmede MHP zaman zaman AKP’nin de önüne geçiyor. MHP “Can Atalay hapisten çıkmayacak, Meclis’e gelmeyecek” diyorsa, AKP’nin aksi karar alması zor. Alırsa, büyük sürpriz olur.

Mahkemeniz fiilen yok sayılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi (AYM) derece mahkemeleri tarafından tanınmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi kararlarına derece mahkemeleri tarafından uyulmamaktadır.

Derece Mahkemeleri tarafından Anayasa (de facto) askıya alınmıştır.

Mahkemeniz Can Atalay hakkında ne karar verirse versin uygulanmayacaktır. Vermiş olduğunuz ve vereceğiniz kararlar fiilen ve kısmi olarak uygulamaya kapatılmıştır.”

Bizim Anayasa Hukukumuz açısından tarihi bir hatırlatma. 1961’de kurulan Anayasa Mahkemesi’nin 63 yıl içinde ilk kez karşılaştığı bir durum. O nedenle tarihi bir metin.

Anayasa ihlalleri ortasında, sanki hiçbir şey olmamış gibi, hayatın devam etmesine hukuki bir isyan, anayasal krizin adının konması.

Bu ifadeler Can Atalay’ın avukatları Fikret İlkiz, Evren İşler, Yalçın Deniz Özen, Akçay Taşçı imzasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bugün gönderilmesi beklenen metinde yer alıyor.

İmza sahiplerinden avukat Fikret İlkiz bu metni “başvuru değil, Anayasa Mahkemesi’ni bilgilendirme” olarak tanımlıyor.

Uyarı AYM’ye ancak, günümüzde hukuk uygulamalarının da özeti.

Maddeler 2, 11, 13, 36, 67, 83, 138, 148, 153

Can Atalay Gezi davasından tutuklu, geçen yıl 14 Mayıs seçimlerinde milletvekili seçiliyor, buna rağmen tahliye edilmiyor.

Avukatlar İlkiz, İşler, Özen ve Taşçı 1 Şubat 2024’te Atalay’ın tahliyesiyle ilgili AYM başvurusunda Anayasa’nın 2, 11, 13, 36, 67, 83, 138, 148 ve 153. maddelerini hatırlatıyor.

Atalay sürecinde Anayasa’nın uyulmayan maddeleri bunlar. O maddelerin her biri hepimizin anayasal güvencesi.

Kişi hak ve özgürlüklerin, seçilme ve siyasi faaliyette bulunmanın, bireysel başvuru hakkının, AYM kararlarının istisnasız bütün siyasi, idari ve yargısal kurumları bağlamasının güvenceleri.

Aynı başvuru 14 Mayıs seçimlerinden sonra yaşananları da özetliyor.

13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin AYM kararına uymayışı, uymadığı kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermesi, her aşamada avukatların bir üst mahkemeye itirazı, o itirazların geri çevrilmesi, hatta 3. Daire’nin Atalay’ın tahliyesi yönünde oy kullanan AYM yargıçları hakkındaki suç duyurusu, AYM’nin bir kez daha hak ihlali kararı vermesi, o karara yine uyulmayışı.

Milletvekilliği düşürüldü

İhlal içinde ihlal devam ederken, uyulmayan AYM kararlarından sonra Yargıtay Meclis’te yarın olağanüstü toplantıya giden yolun adımını atıyor. Meclis’e yazı gönderiyor, “Can Atalay’ın milletvekilliği düşürülmelidir!..”

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bir bahaneyle yurt dışına gidiyor, “bu olayda ben yokum” mesajı. Yargıtay’ın yazısını 30 Ocak 2024’te Meclis’te AKP’li eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ okuyor, Atalay’ın milletvekilliği düşürülüyor.

Bu karar da “yok hükmündedir”

Milletvekilliğinin düşürülmesinin iptali için Atalay yeniden AYM’ye başvuruyor.

AYM 22 Şubat 2024 tarihinde “Meclis’in düşürme kararı geçersizdir, Atalay milletvekilidir” diyor.

İşte, yarın Meclis o kararı görüşmek için olağanüstü toplanıyor. Çünkü, AYM’nin o kararı Meclis tatile girdikten bir gün sonra 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayınlanıyor. Avukatlara göre, bu kararın yaklaşık altı ay sonra yayınlanması ayrı bir hak ihlali.

Bilgilendirmenin böylesi

Avukatlar İlkiz, İşler, Özen ve Taşçı’nın imzasıyla AYM’ye bugün gönderilecek yazı aynı tonda devam ediyor:

“-25 Ekim 2023 tarihli kararınız yok sayılmış, uygulanmamıştır.

-21 Aralık 2023 tarihli kararınız yok sayılmış, uygulanmamıştır.

-22 Ocak 2024 tarihli kararınız yok sayılmış, uygulanmamıştır.

-Uyarılarınıza rağmen, hak ihlalleri devam etmiştir.

-Kararlarınız uygulanmaya değer görülmemektedir.

-Kararlarınız ısrarla reddedilmektedir.

-Hak ihlalleri giderilmemekte, her geçen gün yeni ihlaller yaratılmaktadır.”

Bu arada isim vermeden, Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından Mehmet Uçum’un bu sürecin her aşamasında AYM kararlarını hiçe sayan açıklamaları da AYM’nin dikkatine getiriliyor.

AYM bu “bilgilendirmeye” nasıl bir tepki verir?..

Yarın ne olabilir?

Avukatların bu çıkışı AYM’nin “Atalay’ın milletvekilliği düşmemiştir” kararını görüşmek üzere yarın olağanüstü toplanacak Meclis’e de bir hatırlatma.

Yarın?..

Hukuku filan geçin, karar buz gibi siyasi.

Siyasi olunca da...

“Ben hukuk filan tanımam, ben ne dersem o” hırsının örneği.

Kaldı ki...

Hukukun insafsızca katledilmesinde “AKP’deki MHP gölgesinin” ciddi payı var. Otoriterleşmede MHP zaman zaman AKP’nin de önüne geçiyor.

MHP “Can Atalay hapisten çıkmayacak, Meclis’e gelmeyecek” diyorsa, AKP’nin aksi karar alması zor. Alırsa, büyük sürpriz olur.

Yarın kim bilir ne gibi demagojilere tanıklık edeceğiz.

Bir de AYM’nin ne yapacağına.

                                                             /././

                                                   T24 - GÜNDEM

Afrika'da 13 ülkede görüldü, acil durum ilan edildi: 

DSÖ ve Bakan Memişoğlu'dan M çiçeği virüsü açıklaması Memişoğlu, "Maymun çiçeği ve COVID-19 ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz. Ancak şu anda herhangi bir alarm durumumuz söz konusu değil," dedi.(https://t24.com.tr/foto-haber/afrika-da-13-ulkede-goruldu-acil-durum-ilan-edildi-dso-ve-bakan-memisoglu-dan-m-cicegi-virusu-aciklamasi,35176)

                                                                        ***
Cemil Tugay siyasi sembol olarak nitelendirdi: Merih Demiral heykeli İzmir’de dikilmeyecek
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nde, EURO 2024'te yaptığı ‘bozkurt’ işaretiyle gündeme gelen milli futbolcu Merih Demiral’ın İzmir’e heykelinin dikilmesi önergesi, CHP'li üyelerin oylarıyla reddedildi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, "Burada hiçbirimiz bir partinin siyasi sembolü olan bir işareti benimsemek zorunda değiliz" dedi.(https://t24.com.tr/haber/cemil-tugay-siyasi-sembol-olarak-nitelendirdi-merih-demiral-heykeli-izmir-de-dikilmeyecek,1179356)
                                                               ***

Sinema Yazarları Derneği'nden Altın Portakal Film Festivali'ne 'sansür' ve 'özür' vetosu: Bu yıl SİYAD jürisi göndermeyeceğiz! -Faruk Ekici-

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), bu yıl 5-12 Ekim 2024 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni veto edeceğini duyurdu. SİYAD açıklamasında,  "Yönetim kurulu olarak festivaldeki gelişmeleri yakından takip etme ve bu yıl SİYAD jürisi göndermeme kararı aldık. Bu karar üyelerimizin bireysel olarak festivale katılmaları önünde bir engel teşkil etmiyor" ifadelerini kullandı. Geçen sene 7-14 Ekim’de düzenlenmesi planlanan 60. Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festivali programından iki kez çıkarılan 'Kanun Hükmü' belgeselinin sansürlenmesi üzerine yaşanan tartışmaların ardından iptal edilmişti.(https://t24.com.tr/haber/sinema-yazarlari-dernegi-nden-altin-portakal-film-festivali-ne-sansur-ve-ozur-vetosu-bu-yil-siyad-jurisi-gondermeyecegiz,1179320)

(T-24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder