Cumhurbaşkanlığı hapis inadından vazgeçmedi, Genco Erkal yargılanırken “sanık” olarak veda etti -Gökçer Tahincioğlu-
Kanser tedavisi süren Genco Erkal, Yargıtay’daki dosyası karara bağlanmadan, hakkındaki karar kesinleşmeden, sanık sıfatı devam ederken, “hoşça kalın dostlarım” diyerek yaşama veda etti. Şimdi kayıtlara, davasının ölüm nedeniyle “düşmüş” sayılacağı girilecek. Türkiye, dev bir sanatçıya böyle veda etmiş olacak.
Usta sanatçı, politik tiyatronun öncülerinden, Nazım Hikmet’in unutturulmak istenen sesi Genco Erkal, hayatını kaybetti.
Üstelik resmen, Cumhurbaşkanlığı’nın cezaevine girmesi, hapis cezası alması inadını sürdürmesi nedeniyle yargılanırken.
Erkal, elbette mahkemelere yabancı değildi, yasaklara alışkındı, Türkiye’de politik tiyatro yapıyordu ve halkın nelerle karşı karşıya olduğunu biliyordu.
Oynadığı "Hakkari’de Bir Mevsim" Almanya’da ödül kazanmasına rağmen, askeri darbe tarafından Türkiye’de yasaklanmadan önce de sonra da Türkiye’nin neden bu konularda bir küçük adım ilerleyemediğini en iyi bilen isimlerden biriydi.
Ama herhalde yargılaması sürerken hayatını kaybedeceğini, hakkındaki beraat kararı kesinleşmeden, memleketin Cumhurbaşkanlığı’nın “cezalandırın” inadı nedeniyle “sanık” konumunda veda edeceğini o da tahmin etmemişti.
Nasıl mı oldu?
Gezi davası gibi bir davaya bile “katılan” sıfatıyla katılmayan Cumhurbaşkanlığı, Genco Erkal’ın cezalandırılması için üç yıl boyunca nasıl mı mücadele etti?
Baştan başlayalım…
Genco Erkal ve avukatı eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan
"Paylaşımlarımda hakaret yoktur. Hiçbir zaman olmadı. İddianame kabul edilirse mahkemede sadece kendimi değil, başta Cumhuriyetin temel değerleri olmak üzere, doğayı, demokrasiyi, insan haklarını, ifade özgürlüğünü savunacağım. Bana bu fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum."
2021’de, 83 yaşındayken hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan dava açılan Genco Erkal’ın, iddianameye yönelik ilk tepkisi bu olmuştu…
Erkal, bu suçtan yargılanan tek kişi değildi elbette. 2014-2021’de, bu suçtan 38 bin dava açıldığı kayıtlara girmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına rağmen, bu suç hapis cezası kapsamından çıkartılmamıştı.
Ancak Genco Erkal’a kadar uzanması, Türkiye’nin en önemli sanatçılarından birinin 83 yaşında mahkemelik edilmesi, Cumhurbaşkanlığı avukatlarının davayı takip edip, ceza istemesi, haklı olarak, hala şaşırtabiliyordu insanları…
Zira Erkal hakkında açılan davanın kendine özgü yanları vardı. Erkal’ın, sosyal medya hesabı geriye doğru taranmış, üç ayrı twitter mesajı saptanmıştı. Her biri için ayrı hesap yapılmış, 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapsi talep edilmişti. İstanbul Başsavcılığı, suçun zincirleme ve aleni işlendiğini belirterek cezanın arttırılmasını da istemişti.
Neydi suç olan? Savcılığa göre şu üç sosyal medya mesajı:
-7 Haziran 2016: Ailenin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına diplomayı ortaya bir koy bakalım. Arkadaşın rektörden de olsa, sahte de olsa görelim şunu.
-16 Kasım 2016: Başkanlık sistemi yetmez. Türk usulü çobanlık sistemi olsun.
-16 Ağustos 2020: 'Erdoğan, Ayder Yaylası'nda 2022'ye kadar çalışmanın bitirilmesini hedefliyoruz.' Eyvaaah, güzelim doğa harikası Ayder Yaylası'nı bitirmeye karar vermiş. Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor."
5 yıl sonra işleme konulan ihbar
Hadi, bu sosyal medya mesajlarının benzerlerine de dava açılıyor diyelim. Sembol olmuş sanatçının mahkeme kapılarına gelmesine neden olan inceleme neden yapılmıştı?
İddianameye göre, 20 Temmuz 2016'da İ.K. adlı kişi tarafından e-mail yoluyla Emniyet'e hakkında ihbarda bulunulmuştu. Beş yıl sonra aniden bu ihbar savcının gündemine gelmiş, yetinmemiş sosyal medyasını taramıştı Erkal’ın. Ve sonuçta 2021’de bu üç ayrı mesajı suç saymıştı.
İlk ifadesinde, savcıya şunları söylemişti usta sanatçı:
"Hiçbir zaman hakaret yoluna başvurmadım. Bunu kendime yakıştırmam. Ben cumhurbaşkanlığı sistemine, çevre katliamlarına, laik bir ülkede sürekli din olgusunun siyasi malzeme olarak kullanılmasına, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına, insanların düşünceleri nedeniyle hapis yatmasına, yoksulları daha yoksul kılan bir düzene karşıyım. Buna ilişkin görüşlerimi eleştiri sınırları içerisinde aktardım."
Buna rağmen savcı davayı açtı. Duruşmalar İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapıldı. Erkal, sanatçı dostlarının da takip ettiği, avukatlığını eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan’ın yaptığı o duruşmada kendini şöyle savundu:
“Öncelikle Twitter paylaşımlarımda hiçbir hakaret unsuru olmadığına yürekten inandığımdan böyle bir dava açılacağını hiç beklemediğimi ifade edeyim. Dava açıldığına göre şimdi burada söz konusu tweetleri teker teker ele alıp savunacağım. Ayder Yaylasından başlayalım. Bu iktidarın doğayla arası pek parlak olmamıştır. İnşaat ve beton aşkı her zaman doğa aleyhine çalışmıştır. Onlar için önemli olan pazarlanacak yeni rant alanları yaratmaktır. Toprağı, alınıp satılacak arsa olarak görürler. Doğaya verilen zararlar konusunda tipik örnekler arasında Kaz Dağında maden aramaya izin verilmesi, halkın karşı koymasına rağmen İkizdere’de taş ocaklarına ruhsat vererek doğanın tahrip edilmesi, özel koruma altındaki kıyıların imara açılması sayılabilir. Cumhurbaşkanı da zaman zaman bizzat özeleştiri yaparak, örneğin İstanbul için şunları söylemiştir: ‘Biz bu şehre ihanet ettik. İstanbul’un kıymetini bilemedik. Bundan ben de sorumluyum.’ Bu paylaşımlar bir eleştiridir, hakaret içermez. İddia makamının bunun kabul edilmesi sevindirici. Diploma meselesi yıllardır tartışılıyor bunu tek söyleyen ben değilim. Çobanlık konusunda Cumhurbaşkanının kendisi de 'ben de çobanım' diyerek kabul ediyor burada hakaret olamaz. Beraatımı talep ediyorum.”
Fransa’da iki, Türkiye’de 38 bin
Avukat Kazan da savunmasında çarpıcı o noktayı işaret ederek şunları söylüyordu:
“Cumhurbaşkanına hakaret davaları Türkiye’de bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Fransa’da bu suçtan iki dava açılmış. Türkiye’de sadece 7 yılda 169 bin soruşturma, 38 bin 608 dava açıldı.”
“Hoşça kalın dostlarım”
Savcılık, görüşünü değiştirip, 2022’deki üçüncü duruşmada Erkal’ın beraatini talep etti. Savcı, bu kez,
anayasanın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile ilgili 26. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ilgili içtihatlarına göre Erkal’ın politik paylaşımlarda bulunmasının doğal olduğunu söyledi. Mahkeme de bu görüş doğrultusunda beraat kararı verdi.
***
Ancak burada bitmedi.
Avukatı Turgut Kazan’ı bile şaşkına düşüren ve aslında düşürmeyen bir süreç yaşandı.
Cumhurbaşkanlığı, karara itiraz etti.
Erkal’ın mutlaka ceza alması gerektiğini düşünüyordu Cumhurbaşkanı’nın avukatları.
İstinaf mahkemesi, ayrıntılı bir gerekçeyle beraat kararını yerinde buldu.
Cumhurbaşkanı’nın temsilcisi avukatlar yine vazgeçmedi.
Artık 86 yaşına gelmiş sanatçıyla ilgili istinaf kararını da temyiz ettiler.
Cezaevine girse rahatlayacaklardı.
Ve kanser tedavisi süren Genco Erkal, Yargıtay’daki dosyası karara bağlanmadan, hakkındaki karar kesinleşmeden, sanık sıfatı devam ederken, “hoşça kalın dostlarım” diyerek yaşama veda etti.
Şimdi kayıtlara, davasının ölüm nedeniyle “düşmüş” sayılacağı girilecek.
Türkiye, dev bir sanatçıya böyle veda etmiş olacak.
Ve birileri aynı biçimde “bunu cezalandırın, onu da hapse atın, bunu da yasaklayın” demeyi sürdürecek.
Ancak hiçbirinin adı Genco Erkal gibi hatırlanmayacak, bilinmeyecek…
/././
Pullarla Olimpiyat Oyunları'nın kısa tarihi(VII): 1908 Londra Olimpiyatları -Hayri Cem-
Açılış töreninde, sporcular ülkelerinin bayrakları ile Kral ve Kraliçe'nin önünden geçerek bayraklarını öne doğru eğmeleri gerekiyordu. ABD sporcuları bu kurala uymayarak Kral'ın önünden bayrakları dik olarak geçtiler. Finli sporcular ise Rusya bayrağı altında yürümeyi reddederek bağımsız yürüdüler
İyi ki doğdunuz Genco Erkal -Mine Söğüt-
Şu ölümlü dünyada, 86 yılın sonunda, bize usulca ve üslubunca ne güzel veda ettiniz. Sizinle aynı çağda yaşamış olmak bir değil birçok nesil için büyük şans
“Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın,
mendil sallamayın bana.
İstemez...”
demişsiniz ya geride bıraktığınız o son şiirli notta…
Bu mümkün mü?
Biz illa o kumsala dizileceğiz, o mendilleri kalplerimizin en derin yerlerinden çıkaracağız ve ardınızdan sallayacağız.
Sizin için değil… kendimiz için. Çünkü siz gittiniz, biz kaldık. Hem de çok kötü bir zamanda, çok kötü bir ülkede, bir kez daha yapayalnızlığımızla...
Ömrünüzü adadığınız, nefesinizi tükettiğiniz, inadınızı bilediğiniz davanızın mirasını hak etmeyen bu ülkenin en kıymetli insanlarından biriydiniz.
Yasaklandınız, yargılandınız ama hiçbir zaman yılmadınız.
Düzene çomak soktunuz, tuzaklarına düşmediniz, “çobanın koyunu” olmayı hep reddettiniz.
Yaptığınız işe saygınız da inancınız da büyüktü.
O yüzden sizi reklamlarda izlemedik, sabun köpüğü dizilerde seyretmedik, siyasi sofralarda görmedik. Biz sizi tanıdığımız ilk günden beri ağzınızdan çıkan her cümleye, attığınız her adıma, durduğunuz her noktaya güvendik.
“Gerçek” sanatçı nasıl olunur, biz bunu sizden öğrendik.
Bundan sadece iki yıl önce “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılanırken bile kendinizi savunmadınız; savunma adı altıda sözünüzü sakınmadan “tek adam” iktidarını yargıladınız.
Sahnede o karakteristik ve benzersiz sesinizle “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” derken bir şairin sözünü tekrarlamadığınızı, o şiirin duygusunu çoğaltıp, sizi o an orada dinleyenlere soylu bir direnç aşıladığınızı anlamak için solcu ya da devrimci olmak gerekmiyordu, “insan” olmak yetiyordu.
Brecht’in Nazım’ın ya da İonesco’nun cümlelerini bize aktarırken sadece bir metni dillendirmiyordunuz, o metne kendi sahiciliğinizi de ekliyordunuz.
Vaktimiz de vardı, fırsatımız da nasıl “aydın” olunacağını, haksızlıklar karşısında nasıl dimdik durulacağını, özle sözün nasıl bir olacağını, iktidarlara nasıl kafa tutulacağını ve sanatın aslında en zor zamanlarda bile ne işlere yarayacağını eğer istesek, sizden öğrenebilirdik.
Ama ne istedik… ne de öğrendik.
Ve siz bunu dert etmediniz. Bildiğinizi okumaya devam ettiniz. Verdiğiniz onca çabaya rağmen yola girmeyen ve her şeyi uçuruma sürükleyen bu ülkeye hiç küsmediniz.
Son nefesinize kadar insanlara inatla “bir şey” anlatmaya çalıştınız.
Veda notunuzda bile…
Bu ülke gerçek şairlerini, gerçek gazetecilerini, gerçek sanatçılarını, gerçek aydınlarını hiçbir zaman sevmedi, sevemedi.
Hep sahtelerine meyletti.
Siz bunu hiç umursamadınız ve ülkeyi de insanını da, davanızı da sevmeye ve insanın içindeki “iyi”ye inanmaya devam ettiniz ya…
Bu inadınız bize en büyük mirasınız.
Şu ölümlü dünyada, 86 yılın sonunda, bize usulca ve üslubunca ne güzel veda ettiniz.
Sizinle aynı çağda yaşamış olmak bir değil birçok nesil için büyük şans.
İyi ki doğdunuz Genco Erkal.
T24 - GÜNDEM
Abdüllatif Şener, anneannesini öldüren TBMM çalışanı oğlunun "psikolojik sorunlarının ağırlaşmasından" medyayı da sorumlu tuttu.
Suça sürüklenen çocuk, traktörle iki kızın ölümüne yol açtı, babasının “erkek gibi yetiştiriyorum” diyerek eline silah verdiği video ortaya çıktı -Uygar Ulusan-
“Köyün içerisindeki traktörlerin neredeyse yüzde 60’ını çocuk işçiler kullanıyor”
Yapı Kredi'ye dava: 40 milyon dolar isteniyor
Arven İlaç'ın sahibi Zafer Toksöz, Yapı Kredi'ye dava açtı. Bankadan 40 milyon dolarlık tazminat talep ediliyor. Konkordato ilan eden Arven İlaç’ın patronu Zafer Toksöz, bankaların hukuka aykırı şekilde teminat devri yaptığını iddiasıyla Yapı Kredi’den 40 milyon dolarlık tazminat talebiyle yargıya başvurdu. Toksöz, 30 Temmuz’da yaptığı başvuru üzerine Adalet Bakanlığı tarafından atanan arabulucu ile Yapı Kredi Bankası ve kardeşi Ahmet Toksöz ile ihtilafı çözmeye çalışacak. Patronlar Dünyası'nın haberine göre Yapı Kredi, diğer bankaların da bulunduğu yapılandırma sözleşmesine dayanan işlemlerde “kredi temsilcisi” sıfatıyla Toksöz’ün ilk muhatabı olacak. İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülecek olan davanın ilk duruşması bekleniyor. Yapı Kredi, tüm yasal haklarını kullanacağını açıkladı. ***
Fatih Altaylı’dan Abdüllatif Şener’e: Madem bu çocuğun ağır psikolojik sorunları vardı, bu Meclis’te özel kalem müdürlüğü yapmasını engellemiyor muydu?
Gazeteci Fatih Altaylı, AKP'nin kurucularından eski Başbakan Yardımcısı ve eski CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener'in TBMM Özel Kalem Müdür Yardımcısı oğlu Bedirhan Şener’in evinde rehin aldığı 80 yaşındaki anneannesi Leyla Çetiner'i silahla vurarak öldürmesini gündemine aldı. Eski AKP milletvekili Necdet Ünüvar’ın kızı ile Cumhur İttifakı’nın ortağı BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin kızının TBMM’de işe girmesini hatırlatan Fatih Altaylı, “Meğer ilke ve dürüstlük sembolü olarak geçinen Abdüllatif Şener’in psikolojik sorunlu olduğu babası tarafından söylenen oğlu da, seçim arifesinde TBMM’de işe başlatılmış” diye yazdı. Altaylı, “İlginç olan ise Şener’in oğlunun “psikolojik sorunları” olduğunu açıklayarak, muhtemelen mahkemede yapılacak savunmaya şimdiden başlamış olması. Peki, madem bu çocuğun anneannesini öldürecek kadar ağır psikolojik sorunları vardı, bu sorunlar TBMM Başkanlığı gibi önemli bir makama özel kalem müdürlüğü yapmasını engellemiyor muydu? Yoksa psikolojisi sadece evde mi bozuluyordu?” diye sordu.(https://fatihaltayli.com.tr/kose-yazisi/2024/08/01/cinayetin-ortaya-cikardigi-nepotizm#google_vignette)
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder