2 Ağustos 2024 Cuma

T24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -2 Ağustos 2024-

 

KKM'den son çıkış: Kur farkına stopaj artık "0" değil -Binhan Elif Yılmaz-

Genel seçimlere kadar düşük faiz ortamında enflasyon yükselirken; KKM sahipleri, bankalar, bankaların dağıttığı ucuz kredileri alanlar kazanmaya devam etti. TL değersizleştikçe, enflasyon yükseldikçe ortaya çıkan maliyetlerden biri de gelir dağılımında adaletsizlik oldu. TL'de kalanlar ya da tasarrufu olmayanlar üzerinden servet transferi yapıldı.

Dünkü Resmi Gazete'de yer alan 8775 sayılı CB kararıyla KKM hesapları 6 aya kadar (6 ay dahil) yüzde 7,5 ve 1 yıla kadar (1 yıl dahil) yüzde 5 oranında gelir vergisine tabi oluyor. Yani artık stopaj "0" değil. Aynı vergi oranları, döviz ve altın dönüşümlü hesaplar için de geçerli.

Hatırlayalım; KKM 21.12.2021'de kur riskine karşı kendisine güvence arayan tasarrufu, varlığı olanlar için bir finansal araç olarak karşımıza çıkmıştı. Ulaştığı hacimle, bütçeye/TCMB'ye yüküyle, KKM'den çıkış stratejileri ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemden düşmedi.

Türkiye Ekonomi Modeli denemesinin liralaşma stratejisi ürünü olan KKM, hayatına tatlandırıcılarla başlamıştı. Öncelikle KKM'ye ekonomik gidişatın yönünü belirleyici ve bir kurtarıcı gözüyle bakıldığı için bir "tatlandırıcı" olarak "0" stopaj avantajı sağlandı. İlk günden servis edilen bu düzenleme KKM'nin değişmeyen ana unsuru oldu. "0" stopaj yanında çok düşük düzeydeki politika faizinin üç puan üzerinde faiz verildi, bir süre sonra üst limit serbest bırakıldı.

KKM'nin en önemli özelliği, mevduat sahibine faiz ile beraber sunulan bedava opsiyon. Mevduat sahibi, eğer kur artışı KKM mevduat faizinin altında kalırsa faizden kazanırken, kur artışı KKM mevduat faizinin üstüne çıkarsa kur farkını kazanır. İlk durumda faizi banka öderken, ikinci durumda devlet öder.

TL'den KKM'ye dönenlerin kur artışına karşı korunması bütçeden, dövizden KKM'ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılanırdı. Ancak TL'den dönen mevduata yapılan ödemelerin bütçe üzerindeki baskısı artınca geçen yıl ağustos ayı itibariyle TL'den dönen KKM'nin bu yükü de TCMB tarafından üstlenilmeye başlandı.

Sayısal birkaç bilgi verelim: Geçen yılın ilk yedi ayında TL'den dönen KKM için bütçeden 59,5 milyar TL ödendi. Bu tutarın 34,5 milyar TL'lik kısmı sadece 1-15 Temmuz tarihleri arasındaki kısımdı. Çünkü Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 Mayıs) 15,5 TL'den, iki ay sonra (13 Temmuz) 26 TL'nin üzerine çıkmıştı. 2023 bütçesi (ek bütçe dahil) deprem harcamaları varken KKM'nin yükünü kaldıramayacaktı. O nedenle KKM sahiplerine ödemeyi artık TCMB yapacaktı. Ama olan TCMB'ye oldu, 2023 zararını 818,2 milyar TL olarak açıkladı. Önemli kısmı KKM kur farkı ödemelerinden kaynaklanıyordu. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor elbette.

Genel seçimlere kadar düşük faiz ortamında enflasyon yükselirken; KKM sahipleri, bankalar, bankaların dağıttığı ucuz kredileri alanlar kazanmaya devam etti. TL değersizleştikçe, enflasyon yükseldikçe ortaya çıkan maliyetlerden biri de gelir dağılımında adaletsizlik oldu. TL'de kalanlar ya da tasarrufu olmayanlar üzerinden servet transferi yapıldı.

Ardından genel seçimler sonrası sıkı para politikasına geçildi. Politika faizi kademeli olarak artıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL'ye güven tesis edilmesi bekleniyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Artık KKM'ye tatlandırıcıya gerek yoktu, hesaplar çözülmeliydi. Önce mevduat faizinin de altında faiz verilmeye başlandı. Tebliğler ile bankaların özellikle TL'den dönen KKM hesaplarının TL vadeli mevduata dönüştürmelerine ilişkin kriterlere uymaları, uymayan bankalara ek menkul kıymet tesisi zorunluluğu geldi. En son 1 temmuz günü, yani bir ay önce KKM ve katılım hesaplarına uygulanan kurumlar vergisi istisnası sona erdi.

Nihayetinde Ağustos ayının ilk günü itibariyle artık KKM hesapları gelir vergisine tabi. Geçen yıl bu köşede şu yazıylaKKM'den vergisel düzenlemelerle çıkış için öneride bulunmuş, çeşitli TV programlarında dile getirmiştim.

Şöyle ki; TL mevduat getirisinin stopajı düşürülür ve KKM getirisi de TL mevduat faizinden daha yüksek oranda stopaja tabi olursa, bu mevduat faizinin görünenden daha yüksek olacağı anlamına gelir ve sıkı para politikasıyla mevduat faizinin daha da arttırılmasına gerek kalmadan tasarruflar iki araç arasında yer değiştirebilirdi. Ek olarak bu iki enstrümanın rekabet eşitsizliği azalırdı.

Ancak sorun TL'den dönen KKM'den ibaret değil, sorun dövizden dönen KKM'de. Son vergi düzenlemesi, TCMB'nin rezervlerine güvendiğini gösteriyor olabilir ama ekonomiye güven duymak, kur atağı olmayacağına inanmak gerek. Ne de olsa ekonomi geçmişimiz kötü deneyimlerle dolu.

KKM'nin her iki çeşidi de dolarizasyon. İlk etapta KKM dönüşü başladığında dövize geçiş olmuştu. Hâlâ her türlü faiz çok da doğru yerde değil, enflasyon oranı da öyle.

KKM hesaplarının tabi olacağı vergiyi, verginin fiskal ve fiskal olmayan amaçları üzerinden de değerlendirmek gerek: Ödeme gücüne göre vergileme ve bu çerçevede vergide adaletin sağlanması için az kazanan az, çok kazanan çok vergi vermeli diyoruz da, KKM'de az ya da çok kazanç olsa da vergi ödenmedi. Oysa ortalama 50 bin TL maaş alan bir ücretli, bir yılda yaklaşık üç maaşını devlete gelir vergisi olarak ödüyor. Vergide adaletsizliğin, bu enstrümanın vergilendirilmesiyle bir nebze giderilmesi mümkün. Ayrıca vergi gelirleri, verginin fiskal amacına uygun olarak hazineye irat olarak kaydedilecektir. Ama en önemlisi hayatına tatlandırıcıyla başlayan KKM'nin vergi karşısında getirisi düşeceğinden hacmi de daralacaktır; umarız ki liralaşarak.

                                                                /././ 

Pullarla Olimpiyat Oyunları'nın kısa tarihi: 1912 Stokholm Olimpiyat Oyunları(VIII) -Hayri Cem-

Osmanlı Devleti'ni temsilen ilk kez 1906 Atina Ara Olimpiyatları'na İzmir'den ve Selanik'ten üç futbol takımı katılmıştı. Bu organizasyon, IOC tarafından Olimpiyat oOyunları olarak kabul edilmediği için, Osmanlı Devleti'nin katıldığı ilk Olimpiyat oyunları 1912 Stokholm oyunlarıdır

Atina'da yapılan ilk modern Olimpiyat Oyunları'ndan (1896) sonra, Stokholm'de yapılan bu organizasyon, bir fuar ya da serginin bir parçası değil, münferit bir organizasyondu.

1912 Stokholm Olimpiyat oyunları 5 Mayıs -22 Temmuz arasında yapılmıştır. Ancak bu organizasyonun resmi açılışı Kral V. Gustav ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi başkanı Pierre de Coubertine tarafından 7 Temmuz 1912'de yapılmıştır.

1912 Olimpiyatlarının resmi posteri. Katılımcı ülkelerin çoğu bu posterin yer aldığı vinyet pullar bastırmışlardır.

Bu Olimpiyat oyunlarına 28 ülkeden 2547 sporcu katılmıştır. Olimpiyat oyunları tarihinde 5 kıtadan sporcuların katılması ilk kez 1912 Stokholm'de gerçekleşmiştir.

1912 Stockholm Olimpiyatları, spor dışında sanatı da teşvik eden ilk olimpiyatlardandı ve edebiyat, müzik, resim, heykel ve mimarlık gibi çeşitli sanat dallarında yarışmalar düzenlendi. Pierre de Coubertin, "Georges Hohrod ve M. Eschbach" takma adıyla yazdığı "Ode to Sport" şiiriyle edebiyat dalında birinci oldu ve altın madalya aldı.

1912 Stokholm Olimpiyatları'nda pek çok "ilk” yaşanmıştır. Bunlardan biri de Olimpiyat Oyunları'nın ilk kez filme kaydedilmesidir. Açılış töreninde ülkelerin bayrakları ile yaptıkları geçit töreni baştan sona kadar filme kaydedilmiş ve sinemada oynatılmıştır.

Türkiye'nin katıldığı ilk Olimpiyat Oyunları

Osmanlı Devleti'ni temsilen ilk kez 1906 Atina Ara Olimpiyatları'na İzmir'den ve Selanik'ten üç futbol takımı katılmıştı. Bu organizasyon, IOC tarafından Olimpiyat oOyunları olarak kabul edilmediği için, Osmanlı Devleti'nin katıldığı ilk Olimpiyat oyunları 1912 Stokholm oyunlarıdır.

Türkiye'yi temsilen, Selim Sırrı Tarcan yönetiminde iki atlet Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan katılmışlardır.

Mıgırdıç Mıgıryan, gülle atma, disk atma, iki elle gülle atma, pentatlon ve dekatlon disiplinlerinde yarışmıştır. Vahram Papazyan ise 800 metre ve 1500 metre yarışlarına katılmıştır. Mıgıryan gülle atma, iki elle gülle atma ve disk atma yarışlarında yarı finale yükselmiş, her iki atletimiz de madalya kazanamamıştır.

Selim Sırrı Tarcan, 1908 yılında kurulan Osmanlı Milli Olimpiyat Komitesi'nin kurucularından biridir. 1923 yılında ise Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'ne başkan seçilmiştir.

Selim Sırrı Tarcan

Yeni yarışma kategorileri

Bundan önceki tüm Olimpiyat Oyunları'nda olduğu gibi, bu Olimpiyat Oyunları'nda da yeni yarışma kategorileri yarışmalara dahil edilmiştir. Bunlardan bazıları; kadınların ilk kez yüzme yarışlarına katılması, bisiklet yol yarışları, binicilik, kros yarışları gibi…

Ancak, disk atma, cirit atma, yüksek atlama, güreş ve koşudan oluşan Modern Pentatlon ilk kez bu Olimpiyat Oyunları'nda yarışmalara dahil edilmiştir.

ÖNE ÇIKAN KARAKTERLER 

Altın madalyaları elinden alınan Jim Thorpe

Amerikalı sporcu Jim Thorpe pentatlon ve dekatlon yarışlarında birinci olmuş ve altın madalya kazanmıştır. 

Ancak, Jim Thorpe'nin 1912 Stockholm Olimpiyatları'nda kazandığı madalyalar, 1913 yılında iptal edildi. Bu iptal, Thorpe'un amatör sporcu kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle yapıldı. Thorpe'un 1912'den önce yarı profesyonel beyzbol oynamış olduğu ortaya çıktı ve o dönemin kurallarına göre amatör sporcuların geçmişte profesyonel olarak spor yapmamış olmaları gerekiyordu.

Jim Thorpe - USA

Olimpiyat kuralları gereği amatörlük statüsünü koruması gereken Thorpe'un bu statüyü ihlal ettiği gerekçesiyle, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) onun kazandığı pentatlon ve dekatlon altın madalyalarını geri aldı.

Ancak, yıllar sonra, 1982'de, Thorpe'un itibarını geri kazandırmak amacıyla, IOC onun amatör sporcu olarak kabul edilmesi gerektiğine karar verdi. 1983 yılında, ölümünden 30 yıl sonra, Jim Thorpe'un kazandığı madalyaların kopyaları ailesine iade edildi ve 2022 yılında IOC, Thorpe'un orijinal madalyalarını resmen geri vererek onun rekorlarını tekrar tanıdı.

Üç madalyalı atlet

Finli atlet Juho Pietari "Hannes” Kole­hmainen, bu Olimpiyat Oyunları'nda üç madalya kazandı.

Olimpiyatlara katılma rekoru

Kartpostal - Bertil Gustafsson Uggla İsveç

Modern pentatlon ve eskrim yarışlarına katılan İsveçli atlet Bertil Gustafsson Uggla ise sonraki yıllarda yapılan 1920, 1924 ve 1928 Olimpiyat Oyunları'na katılarak başka bir rekorun sahibi oldu.

Büyük kayıp

Jean Bouin, 20. yüzyılın başlarında önemli bir Fransız orta ve uzun mesafe koşucusuydu. En dikkat çekici başarıları şunlardır:

Jean Bouin, 5000 metre yarışında gümüş madalya kazandı. Bu yarış, Olimpiyat tarihinin en heyecan verici yarışlarından biri olarak kabul edilir. Bouin, Finlandiyalı koşucu Hannes Kolehmainen ile başa baş yarıştı ve sadece 0.1 saniye farkla ikinci oldu.

Jean Bouin – Fransız Atlet

Bouin, kariyeri boyunca birkaç dünya rekoru kırdı. Özellikle 1911 yılında Paris'te kırdığı 1 saatlik koşu dünya rekoru dikkat çekicidir. Bu yarışta Bouin, 19.021 kilometre (yaklaşık 11.82 mil) koşarak dünya rekorunu ele geçirdi.

Fransa Şampiyonaları: Jean Bouin, Fransa ulusal şampiyonalarında birçok kez birinci oldu. 5000 metre ve 10000 metre yarışlarında defalarca ulusal şampiyonluk kazandı.

Jean Bouin, kariyerinin zirvesindeyken I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle askere alındı ve 1914 yılında, sadece 25 yaşındayken, savaşta hayatını kaybetti. Spor kariyeri kısa sürmesine rağmen, Bouin atletizm tarihinde önemli bir yer edinmiştir ve Fransa'da hâlâ büyük saygı görmektedir.

                                                           /././

Sonunda bu da oldu: İçişleri Bakanı Yerlikaya'nın konutundan, iki yabancı adına kayıtlı iki ikamet izni çıktı! -Tolga Şardan-

Kontrol için görevlendirilen bekçinin elindeki listede bulunan ve geçici ikamet kaydına sahip iki yabancının yaşadığı belirtilen adres İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın konutuydu! Fıkra misali başlayan olaylar bir anda krize dönüştü.

Aktaracağım olayı okuduğunuzda nasıl bir tepki vermeniz gerektiğini size bırakıyorum.

Kanımca "skandal" tanımlaması bile yetersiz kalacak cinsten aktaracaklarım.

Bilindiği gibi; ülkenin gündeminin en önemli konu başlıkları arasında sığınmacılar var.

Kayıt dışı olanlar bir yana, kayıtlı olup geçici kimlik numarası alanlar ve geçici ikamet izni verilen milyonlarca insan yaşıyor.

Ve devletin, bu konuda ne şekilde kayıt tuttuğu tartışmaları da halen devam ediyor.

Şimdi okuyacaklarınız, işlerin nasıl yürütüldüğünü görebilmek için en uç örnek olarak Ankara'da yaşandı!

Biraz ön bilgi vereyim öncelikle.

Ülkedeki sığınmacılarla ilgili kayıt dışılığın ortadan kaldırılması amacıyla İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Göç İdaresi Başkanlığı, bir süreden beri ülke genelinde geçici kimlik numarası verilen sığınmacılar ile ikamet izni verilen başvuru sahiplerini adreslerinde kontrol etmeye başladı.

Kontroller, illerde polis ve jandarma üzerinden yapılmaya başlandı. Söz konusu haklara sahip kişilerin büyük çoğunluğunun polis sorumluluk bölgelerinde ikamet etmesi nedeniyle asıl denetleme işi polise düştü doğal olarak.

Göç İdaresi Başkanlığı'nın talimatı sonrasında, valilikler çatısı altında faaliyet gösteren il göç idaresi müdürlükleri üzerinden başlatılan adres denetim çalışmaları çerçevesinde Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü, başkentte yaşayan hak sahiplerinin adres doğrulaması amacıyla hazırladığı listeleri kaymakamlıklar aracılığıyla yerel polis birimlerine gönderdi.

Listeleri alan polis birimleri, tek tek söz konusu adresleri ve adreslerde kaldıklarını bildiren isimlerin doğrulama işlemlerini başlattı bir süre önce.

Listedeki adres neresi çıktı?

İşte asıl olay bundan sonra yaşandı Ankara'da.

Aldığım bilgiye göre, geçen Mayıs'ta Ankara'nın en önemli ilçesi Çankaya'da yürütülen adres doğrulama işlemleri sırasında film koptu.

Çankaya bölgesinde görevlendirilen bir bekçi, elindeki listeye göre denetleme yaparken Atakule civarında bir adrese geldi.

Polislerin çevre güvenliğini sağladığı özel mülke gelen bekçi, korumalara elindeki listede adı geçen iki kişinin söz konusu adreste yaşayıp yaşamadığını sordu.

Koruma polisleri, elinde listeyle gelen bekçinin durumundan şüphelenip önce alıkoydular, sonra da adresin sorumlusu olan polis merkezine bilgi verdiler.

Tabii bu yaşananlar üzerine ortalık bir anda karıştı. Olayın boyutu bir anda değişiverdi.

Zira, bekçinin elindeki listede bulunan ve geçici ikamet kaydına sahip iki yabancının yaşadığı belirtilen adres İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın konutuydu!

Fıkra misali başlayan olaylar bir anda krize dönüştü.

Nasıl dönüşmesin ki? 

Yasa dışı göçle mücadele eden bakanlığın en tepesindeki isim olan İçişleri Bakanı'nın konutunda iki yabancının ikamet izni çıkarılmıştı.

Meğer, askeri okul öğrencisiymişler!

Krizin baş göstermesiyle beraber olaydan haberdar olan Yerlikaya'nın talimatıyla müfettiş görevlendirmesi yapılarak süreçle ilgili inceleme başlatıldı.

Mülkiye Teftiş Kurulu'nca yürütülen incelemede, Ankara Valiliği bünyesinde faaliyet gösteren İl Göç İdaresi Müdürlüğü'nün kayıtları deyim yerindeyse hallaç pamuğu gibi atıldı.

Yapılan incelemeler sırasında Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü'nce İçişleri Bakanı'nın konutuna ikamet izni verilen iki yabancının Kırgız kökenli askeri okul öğrencisi olduğu ortaya çıktı.

İki Kırgız askeri okul öğrencisinin, askeri okulda eğitim görmelerine rağmen hafta sonu "evci" çıkabilmek amacıyla uzun süreli ikamet başvurusu yaptıkları anlaşıldı.

Devamında müfettişlerin tespitleri ışığında Ankara İl Göç İdaresi Müdürlüğü bünyesinde görevden almaların yaşandığı belirtiliyor. Kurumda görevli 10'dan fazla personelin hakkında idari işlem yapıldığı bilgisi var.

Yaşananların bir bölümü böyle.

Bundan sonrasında kimi eksik bilgilere ulaşamadığımı itiraf edeyim. Çünkü bu konuda ne İçişleri Bakanlığı ne de Ankara Valiliği'ndeki kaynakların ağzını bıçak açıyor.

Skandalın gizlenmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bu satırların yazarı olayın ancak bu kadarını çözebildi!

Geride bazı sorular kaldı haliyle.

İkamet talepleri hangi bakan döneminde bakan konutuna yerleştirildi? İşlemleri nasıl yürütüldü? Başvuru sahiplerinin referansı var mı? Varsa kim / kimler? Askeri okul öğrencisi olmaları sebebiyle hem Milli Savunma Bakanlığı'nın hem de Kırgızistan'ın Ankara misyonunun bilgisi var mı?

Bu sorular sadece bu olayla ilgili sorular.

Bir de asıl soru şu: "Özellikle seçim döneminde muhalefetin sıkça dile getirdiği üzere, kimler nerelere yerleştirildi?"

Göç İdaresi Başkanlığı'nın yürüttüğü saha çalışmasıyla belki bu sorunun da yanıtı bulunur.

Soylu kulisleri

Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dün sabah saatlerinde TBMM Başkanlığı'na gönderdiği dilekçe ile milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etti.

Bu durum, başlı başına bir yazı konusu olur. Fakat, Soylu'nun hamlesinin tam da Büyüteç'in kaleme alındığı sırada yaşanması bir parça değerlendirme yapılmasını zorunlu kıldı.

Soylu'nun bu siyasi hamlesini "sondan bir önceki kartın açılması" biçiminde yorumlamak yanlış olmaz.

Özellikle 17 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yaptığı görüşmesi dikkat çeken Soylu'nun bu hamlesi, eski bakanın yakın çevresine göre beklenen bir sonuç oldu.

Siyaset analizcileri ve gazeteciler Soylu'nun yaklaşımını elbette değerlendirecektir. Ancak İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte Soylu ve ekibini yakından takip eden bir gazeteci olarak kulislere yansıyan ilginç bilgilerden bir kısmını aktarayım.

Soylu'nun 17 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmenin kendisi açısından kırılma noktası olduğu söyleniyor.

Bir süredir Soylu'nun Erdoğan'dan yeni görev beklediği, böylece iade-i itibarda bulunulmuş olacağını düşündüğü kulislerde konuşuluyor. Soylu'nun aklından Ticaret Bakanlığı veya Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'nın geçtiği de iddia ediliyor.

Soylu'nun, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'na Murat Kurum'un atanmasından sonra Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı gibi üst bir görev beklediği de iddialar arasında.

Görüşmede, bu açıklıkta olmasa da beklentilerin gündeme geldiği yine Ankara kulislerinde konuşuluyor. Soylu'nun, "sözünüzü dinledim, sessiz kaldım, görev verilmesini bekliyorum" düşüncesini aktardığı iddiası gibi…

Beklentiler dışında Soylu'nun Erdoğan'la görüşmesinde, mevcut İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya kaynaklı bazı rahatsızlıklarını ilettiği, Ayhan Bora Kaplan dosyası üzerinden kendisinin hedef alındığını ifade ettiği ve "Neredeyse Sinan Ateş cinayetini üzerime yıkacaklar" mesajını verdiği kaydediliyor.

Diğer yandan, Soylu'nun bu hamlesi ister istemez AKP'yi siyaseten etkileyecek.

Soylu'nun AKP içinde çok fazla isim tarafından benimsenmediği biliniyor. Buna karşılık, AKP'nin dokunulmazlığın kaldırılmasına "evet" demesi halinde, "AKP'li başka siyasetçi veya bakanlara yönelik yargı yolunun açılması" ihtimalleri konuşulacak.

Aksine "hayır" denilmesi ise, bu kez Soylu tarafından "partim arkamda, görev bekliyorum" şeklinde yaklaşıma sebep olabilecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sessizliğini ne zaman bozacağı bilinmiyor henüz.

Önemli bir başka kulis de, beklentilerinin karşılık bulmaması durumunda Soylu'nun yeni bir siyasi hamle yapabileceği yönünde.

Bir dönem genel başkanlığını yaptığı Demokrat Parti içindeki hareketleri de iyi takip etmek lazım.

Komisyonu hiç toplamadı

Bu arada bir bilgi daha vereyim.

Bilindiği gibi Soylu, bakanlıktan alınıp milletvekili seçildikten sonra bizzat Erdoğan tarafından TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı olarak görevlendirildi.

Soylu'nun başkanlığını yürüttüğü komisyon, geçen hafta sonu tatile giren TBMM'de, geride kalan yasama yılında sadece bir kez toplandı. O da komisyon başkanlığı seçimi.

Seçim toplantısının dışında bir kez bile yürütme amacıyla bir araya gelmeyen İçişleri Komisyonu, işlevini yerine getiremedi. Komisyonun internet sitesine bakıldığında herhangi bir faaliyet yürütülmediğini görmek mümkün.

Soylu, yine geçen hafta TBMM'de yasalaşan Hayvanları Koruma Kanunu'nun Genel Kurul'daki görüşmelerine katılmadı ve oy kullanmadı.

                                                                /././

Seçim varsa doğalgaz keşfi var, seçim yoksa zam var -Yalçın Doğan-

Madem bu kadar doğal gaz bulunuyor, Avrupa'ya satacak kadar, bu durumda neden zam üstüne zam yapılıyor?

Mucizevi bir rastlantı var, AKP sayesinde iki değişken arasında bizi nurlu ufuklara taşıyan olağanüstü bir ilişki söz konusu.

Matematik diliyle, iki değişken arasında bir korelasyon var.

Nedir o iki değişken?..

Biri ülkede doğal gaz ve petrol keşfi,

Diğeri seçimler.

Seçimler ne zaman yaklaşırsa, son on beş, yirmi yıldır o mucize gerçekleşiyor ve AKP seçimden önce mutlaka yeni petrol ve doğal gaz keşfedildiğini açıklıyor.

Bazen yandaş medyada, bazen Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarında, keşif törenlerinde aziz halkımıza "müjdelerden bir demet" veriliyor. 

Örnekleri var

TELE 1 sitesinde o mucizevi rastlantının örnekleri yayınlanıyor.

- 21 Ocak 2010 Şırnak'ta petrol bulunuyor, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği için sandığa giderken.

- 7 Şubat 2014 Diyarbakır'da Türkiye'nin kırk yıl ihtiyacını karşılayacak kaya gazı ihtiyacı bulunuyor, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden hemen önce.

- 9 Ocak 2015 Trakya'da doğal gaz bulunuyor, 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken.

- 14 Ekim 2015'te yine Trakya'da, yine doğal gaz bulunuyor, 1 Kasım 2015 seçimlerine doğru.

- 16 Mayıs 2018'de Batman, Mardin, Şırnak'tan petrol fışkırıyor, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce.

- 8 Şubat 2019, nazar değmesin, yine Trakya'da yine doğal gaz bulunuyor, 31 Mart 2019 seçimlerine hazırlık olsun diye.

Ne zaman seçim var, o zaman ülkenin her yerinden doğal gaz ve petrol fışkırıyor, mucizevi korelasyon gerçekleşiyor.

Erdoğan hedef büyütüyor

Bu kadar petrol ve doğal gaz bulunca, bilmem kaç TV kanalında canlı yayınlar ve yandaş medyada manşetlerden geçilmiyor. Erdoğan:

"Hedefimiz 2023 yılında Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmaktır. Böylece bunca yıl ilmik ilmik dokuyarak, yürüttüğümüz çalışmaların en büyük meyvesini alıyoruz."

Erdoğan bulunan doğal gaz rezervinde açılışa 320 milyar metreküple başlıyor, derken yeni bulunan rezervle 405 milyar metreküpe çıkıyor ve nihayet 750 milyar metreküpe ulaşıyor.

Karadeniz'de doğal gaz keşiflerinden sonra, uzayıp giden tren yolları gibi, bitmeyen o canlı yayınlar yandaş medya manşetleriyle tamamlanıyor:

"- Avrupa Gazı Bizden Alacak,

- İthal Petrole Son."

Gelmeyen mutlu son

Hani, hoş bir komedi filmi var ya...

"Patron mutlu son istedi."

O mutlu son yıllardır bir türlü gelmiyor.

Onun yerine, dün olduğu gibi, doğal gaza yüzde 38 -sonradan yapılan açıklamaya göre, konutlara yansıyacak oranı yüzde 24.4 imiş- çok yüksek bir zam geliyor.

Geçen ay yüzde 38 elektrik, şimdi yüzde 24.4 zam oranıyla bu yılın sonu için belirlenen yüzde 38 oranındaki resmi enflasyonun gerçekleşmesi çok uzak ihtimal. Yılın sonunda bizi yine azgın bir enflasyon bekliyor.

Kaldı ki, madem bu kadar doğal gaz bulunuyor, Avrupa'ya satacak kadar, bu durumda neden zam üstüne zam yapılıyor?

İkinci bir korelasyon

Tarihleriyle ortada.

Seçim varsa, doğal gaz keşfi var.

Bu, yukarıda aktardığım birinci mucizevi korelasyon.

İkinci bir korelasyon daha var, en az birincisi kadar mucizevi, muhteşem bir rastlantı daha.

Seçim yoksa, doğal gaz ve elektriğe zam var.

Otomatiğe bağlamışlar!..

Normal takvime göre, dört yıl seçim yok, üç yıl daha zam yağmuruna hazırlıklı olun!..

Erken seçime gidilirse, takvimin değişeceği kesin!..

                                                  T24 - GÜNDEM

Erdoğan YAŞ kararlarını imzaladı; Binali Yıldırım'ı karşılamasıyla gündem olan Metin Tokel orgeneralliğe terfi ettirildi 
Dün yapılan Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısının atama kararları Resmi Gazete'de yayımlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan imzalı kararnameyle, Binali Yıldırım'ı Başbakanlığı döneminde "Zatıalinizin buraya gelişiyle başta tümen komutanı ben olmak üzere onur duyduk" sözleriyle karşılayan Metin Tokel  orgeneralliğe getirildi. Balyoz'da yargılanan Levent Ergün ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda Korgenerallikten Orgeneralliğe terfi ettirildi. FETÖ kumpas davalarında 5 yıl hapis yatan ve Kardak'a çıkan SAT Komando Komutanı Tuğamiral Ercan Kireçtepe, kadrosuzluk nedeniyle emekliliğe sevk edildi. (https://t24.com.tr/haber/yas-kararlari-binali-yildirim-i-karsilamasiyla-gundem-olan-metin-tokel-orgenerallige-terfi-ettirildi,1177289)

                                                             ***

Vergi paketi yürürlüğe girdi, en düşük emekli aylığının 12 bin 500 liraya çıkarıldı: İşte yeni kanundaki düzenlemeler

En düşük emekli aylığının 12 bin 500 liraya çıkarılmasını da içeren Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Resmi Gazete'nin bu geceki sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Vergi paketi, 28 Temmuz'da TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek Meclis'ten geçmişti.  (https://t24.com.tr/haber/vergi-paketi-yururluge-girdi-en-dusuk-emekli-ayliginin-12-bin-500-liraya-cikarildi) 

                                                               ***

Ankara’da, büyük casus takası operasyonu: ABD ve Rusya’nın da aralarında olduğu 7 ülkeden 26 kişinin takası yapıldı

Ankara’da, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın koordinasyonuyla, tarihin en büyük casus takas operasyonlarından biri yapıldı. ABD, Almanya, Polonya, Slovenya, Norveç, Rusya ve Belarus’ta cezaevlerinde bulunan toplam 26 kişi takas edildi. Takas edilen isimler arasında, Rusya’da cezaevinde bulunan The Wall Street Journal muhabiri Evan Gershkovich ile ABD Deniz Piyadesi Paul Whelan’ın da olduğu öğrenildi. Alınan bilgiye göre, takas operasyonu kapsamında; ABD’den 2, Almanya, Polonya, Slovenya, Norveç ve Rusya’dan birer uçak olmak üzere toplam 7 uçak ile Türkiye’ye nakledilen şahıslardan; 2’si çocuk 10 rehine Rusya’ya, 13 rehine Almanya’ya, 3 rehine de ABD’ye nakledildi.(https://t24.com.tr/haber/2-dunya-savasi-sonrasi-en-buyuk-takas-abd-ile-rusya-ankara-da-casus-takasi-gerceklestiriyor,1177238)

                                                              ***

ABD Başkanı Biden'dan Erdoğan'a casus takasının sorunsuz gerçekleşmesi nedeniyle teşekkür telefonu

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile gerçekleştirdiği görüşmede, Türkiye ile ABD ikili ilişkileri, Gazze meselesi, Türkiye'de gerçekleştirilen rehine takası ele alındı. Biden takasın sorunsuz gerçekleşmesi nedeniyle teşekkür ederken; Erdoğan, İsrail lideri Netanyahu'nun ABD Parlamentosu'nda ağırlanmasının derin hayal kırıklığı oluşturduğunu aktardı.(https://t24.com.tr/haber/abd-baskani-biden-dan-casus-takasinin-sorunsuz-gerceklesmesi-nedeniyle-erdogan-a-tesekkur,1177273)
  
(T24)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder