12 Eylül 2024 Perşembe

Narin Güran Cinayeti (DOSYA)

3 Bakan Diyarbakır'da: Ensarioğlu'nun 'aile dostlarımız' çıkışına 'onun takdiridir' yanıtı -soL-

3 bakan Diyarbakır'da Narin Güran'ın mezarını ziyaret etti. Tunç "Şüpheliler yarın adliyeye çıkarılacak" dedi. AKP'li Ensarioğlu'nun açıklamalarıyla ilgili 'onun takdirir' demekle yetindi.

Kaybolduktan 19 gün sonra cesedi bulunan Narin Güran cinayetiyle ilgili 3 bakan Diyarbakır'a gitti. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş önce Narin'in köyüne gitti. Mezarlık ziyaretinin ardından Valiliğe geçildi.

Soruşturmaya ilişkin Diyarbakır Valiliğinde yaptığı açıklama yapan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gözaltında bulunan 22 şüphelinin yarın adliyeye çıkarılacağını duyurdu.

Tunç, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ile ilgili soruyu da "Onun takdiridir" cevabı verdi. Bakanların ziyaretinde Galip Ensarioğlu da yer aldı.

Son gelişmeler ne?

Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Tvaşantepe köyünde 21 Ağustos'ta Kuran kursuna gittikten sonra kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran'ın cesedi 19 gün sonra bulundu, soruşturmada kapsamında annesi Yüksel Güran, babası Arif Güran, iki ağabeyi, amcaları ve 2 Eylül’de kasten öldürmek'ten tutuklanan köy muhtarı amcası Salim Güran’ın eşini dahil 24 kişi gözaltına alındı. Son olarak, Narin'in cesedini amca ile birlikte çuval içine koyup dereye bıraktığını itiraf eden Nevzat Bahtiyar tutuklandı.

Bahtiyar ifadesinde, amca Salim Güran'ın "Arif'in kızını öldürdüm, sen de bu cesedi alıp yok edeceksin. Yoksa seni ve aileni öldürürüm" diyerek kendisini tehdit ettiğini öne sürdü. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan köy imamı da jandarmadaki ifadesinin ardından bugün serbest bırakıldı. Gözaltında kalan 22 kişinin jandarmadaki sorgusu sürüyor.

Ortak basın açıklaması yaptılar

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da bugün Narin Güran'ın Diyarbakır'daki köyüne gitti. Burada Narin'in mezarını ziyaret eden üç Bakan, ardından Diyarbakır Valiliği'ne geçerek Narin Güran cinayeti soruşturmasına ilişkin basın açıklaması yaptı.

Soruşturmanın büyük bir titizlikle sürdüğünü öne süren Bakan Tunç, şunları söyledi:

"Bugün burada bulunmamızın en önemli nedeni; Narin kızımıza bu caniliği yapanların, katil ya da katillerin en ağır cezayla cezalandırılmasının takipçisi olmak, olayı en ince detayına kadar açıklığa kavuşturmaktır. Bütün kuruluşlarımız süreci yakından takip ediyor. Caniler hesap verinceye kadar elimiz, gözümüz ve yüreğimiz burada olacak. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma büyük bir hassasiyetle sürdürülmektedir. Bu elim olayın aydınlatılması, adaletin tam ve eksiksiz biçimde yerini bulması için tüm deliller, bulgular ve tanık ifadeleri, son derece dikkatli bir şekilde toplanmakta, incelenmekte ve değerlendirilmektedir. Fail veya faillerin en hızlı biçimde ortaya çıkartılması için ne gerekiyorsa yapılmaktadır."

Narin’in kaybolduğu ihbarının kendilerine gelmesi üzerine hemen harekete geçtiklerini ifade eden Bakan Tunç, arama sürecine ilişkin şu bilgileri paylaştı:

"21 Ağustos 2024 tarihinde Diyarbakır ili Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesi’nde ikamet eden Narin kızımızın eve dönüş yolunda saat 15.15 sıralarında dört arkadaşını takip ederek eve doğru yola çıktığı son görüntüsüdür. Sonrasında kendisinden bir daha haber alınamamıştır. 21 Ağustos 2024 tarihinde saat 20.15’te Jandarma Komutanlığı, saat 20.50’de de 112 Acil Çağrı Merkezi aranarak kayıp ihbarı üzerine soruşturma işlemlerine ve arama işlemlerine hızlı bir şekilde başlanmıştır. 4656 personel, 23 dedektör köpek, 172 araç, 2 helikopter, 64 dron, 1 İHA, 5 yeraltı görüntüleme cihazı ile karadan ve havadan toplam 75 kilometre kare alan il Jandarma Sualtı Arama Kurtarma Timi, Dicle Üniversitesi ve AFAD dalgıçlarından toplam 60 personel ile 8 dere, 5 gölet, 21 su kuyusu ve 49 kilometre su kanalı aranmıştır. 51’i jandarma, 11’i polis bölgesi olmak üzere 62 ev ve 24 metruk binada adli arama yapılmıştır. 20 PTS noktası ile 137 kamera incelenmiştir."

‘Bugüne kadar toplam 267 kişinin ifadesi alınmıştır’

22 şüphelinin yarın mahkemeye çıkartılacağını bildiren Bakan Tunç, "Bugüne kadar 26 kişinin şüpheli, 241 kişinin tanık olmak üzere toplam 267 kişinin ifadesi alınmıştır. Narin kızımızın amcası Salim Güran 2 Eylül tarihinde, komşusu Nevzat Bahtiyar ise 10 Eylül günü çıkartıldıkları mahkemece beden ve ruh sağlığı bakımından kendisini koruyamayacak durumda olan çocuğa karşı kasten öldürme ve hürriyeti tahdit suçlarından tutuklanmışlardır. 22 şüpheli halen gözaltında olup, yarın Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edileceklerdir" diye konuştu.

‘Adli Tıp Kurumundan ölüm sebebine ilişkin nihai rapor beklenmektedir’

Narin'in kesin ölüm nedeninin Adli Tıp Kurumundan gelecek sonuçlarla belirleneceğini kaydeden Bakan Tunç, şunları kaydetti:

"Van Kriminal Daire Başkanlığınca olayda kullanıldığı değerlendirilen araçlar üzerinde olay yerinden alınan örneklerle birlikte kimyasal inceleme raporu beklenmektedir. Olay yerinden elde edilen sıvap, pet şişe, toprak, balçık, taş parçaları üzerinde Van Jandarma Kriminal Laboratuvar sonuçları da beklenmektedir. HTS kayıtları ve BAS istasyon bilgileri ile alınan beyanlar üzerinde karşılaştırmalı delil toplama işlemlerine titizlikle devam edilmektedir. HTS, MOBESE ve diğer kamera kayıtları üzerinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’nce kapsamlı bir inceleme ve raporlama işlemleri de devam etmektedir. Narin kızımızdan alınan doku örnekleri bir kısmı Diyarbakır Adli Tıp Grup Başkanlığı, daha ileri tetkik gerektiğinden diğer kısımlar İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş ve incelemeler devam etmektedir. Adli Tıp Kurumu’ndan ölüm sebebine ilişkin nihai rapor beklenmektedir."

Bazı basın-yayın organları ile sosyal medya mecralarından yayılan yanlış bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayan Tunç, "Dosya hakkında gizlilik kararı bulunmakta olup, soruşturma Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca tüm yönleriyle ve titizlikle yürütülmektedir. Bu süreçte kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi sadece yetkili merciler tarafından sağlanmaktadır. Dolayısıyla resmi makamlarımızın açıklamaları dışında yayılan spekülatif bilgilere itibar edilememesi adaletin tecelli etmesi açısından büyük önem arz etmektedir" şeklinde konuştu.

Ensarioğlu sorusuna cevap

Yılmaz Tunç, basın açıklamasının ardından bir gazetecinin AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun açıklamalarına ilişkin soruyu ise, "Soruşturmanın gizlilği ile ilgili söylediği bir husus var, onun takdiridir" cevabı verdi.

Tunç'a Ensarioğlu'yla ilgili soru yöneltildiği sırada NTV Ana Haber'deki canlı yayının kesilmesi de dikkati çekti. 

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, önce "Bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız" demiş ardından da "Narin’in ‘görmemesi gereken’ bir şey gördüğü için, amcası Salim Güran tarafından öldürülmüş olabileceği düşüncesini akla getiriyor" ifadelerini kullanmıştı.

Bakanların ziyaretinde Galip Ensarioğlu da yer alıyordu.

Valilik önünde Halk TV yayınına müdahale girişimi

Halk TV muhabiri Ferit Demir, Diyarbakır Valiliği önünde Ana Haber'de canlı yayına bağlandığı esnada Bakanlık korumaları görevlileri tarafından engellenmeye çalışıldı.

Ferit Demir görevlilere birkaç kez üst üste "Canlı yayındayım, ana habere bağlandım" demesine rağmen görevlilerin müdahale girişimi sürdü.

Görevlilerden biri "Bakın engellerim" tehdidinde bulundu.

                                                              /././

İdam çıkışları: AKP yine hamasetle Narin cinayetinin üstünü örtme çabasında -soL- 

Narin'in ölümünün ardından AKP cephesinden yine "idam" sesleri geldi. Toplumu yaralayan, rahatsız eden başlıklarda, siyasi kriz anlarında hep aynı nakaratı seslendiriyorlar.

Diyarbakır'da kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran'ın öldürüldüğünün ortaya çıkması sonrası AKP cephesinden bilindik sesler yükselmeye başladı. 

TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı ve AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, katıldığı A Haber canlı yayınında "çocuk katliamı, çocuk istismarı ve büyük suçlarda idamı savunduğunu" söyledi. Yayman, bunun toplum vicdanını rahatlattığını öne sürdü.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan da "idam cezasının yeniden gündeme getirilmesinin konuşulması gerektiğini" savundu. BBP Genel Başkanı Mustafa Destici'yse "İdam gelecek" dedi.

Dinci gerici güruh ve iktidar cephesi bunu sık sık yapıyor.

Toplumun tüm kesimlerini rahatsız eden, yaralayan önemli başlıklarda aynı tutumu alıyorlar.

Bu söylemi kimi zaman tartışılan konuyla ilgili gerçeklerin üzerini örtmek kimi zaman da konunun toplumsal kesimlerde uyandırdığı öfkeyi törpülemek için kullanıyorlar.

Kadın ve çocuklar katledildiğinde, darbe girişiminde, günlerce süren yangınlarla coğrafya kavrulup yurttaşlar ölürken, siyasi krizlerde hep aynı nakaratı seslendiriyorlar.

Yandaş Sabah'ın yazarlarından Melih Altınok da bugün Narin Güran'ın ölümü sonrası yeniden başlatılan idam tartışmalarını köşesine taşıdı.

Altınok, "ilkesel olarak ölüm cezasına karşı olduğunu" söyleyerek, mahkemelere işaret etti.

"Dönüp kimi vuracağı belli olmaz" dedi, 1984'te kaldırılana kadar idam edilenlerin "siyasi kimliklerini" hatırlattı. İdam cezasının caydırıcılığının tartışmalı olduğunu belirten Altınok, ABD'yi örnek göstererek suç oranlarının yüksekliğine de dikkat çekti.

"Hamaset yapmak en kolayı" dese de Erdoğan'ın yıllardır bu çıkışı kullandığını unutmuş görünüyor.

Neredeyse her dönemeçte kullandı

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, "idam" demagojisinin arkasına en çok saklanan isimlerden.

Pek çok önemli dönemeçte idam söylemini yükseltti. Mitinglerde kitlelere "idam isteriz" sloganları attırdı.

Cumhurbaşkanı idamla ilgili konuşmalarını her seferinde benzer şekilde bağladı: "Meclis'ten geçerse onaylarım."

Erdoğan, Yenikapı’da 2016'da düzenlenen "Demokrasi ve Şehitler Mitingi"nde TBMM’nin idamı yasalaştırması halinde kendisinin onaylayacağını söyledi. Cumhurbaşkanı, "AB’de idam yokmuş, şurada yokmuş, burada yokmuş. ABD’de var, Japonya’da var. Zaten burada 84'e kadar vardı, sonra kaldırıldı. Bunun kararını verecek olan merci TBMM'dir. Meclis'ten böyle bir kararı ben onarım" ifadelerini kullandı.

Ardından 2017 ile 2018'de de idam söyleminden vazgeçmedi.

Covid-19 pandemisi esnasında, 2020'de, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yapılandırılması ve idamla ilgili önerilerine destek verdi. Erdoğan, "Benim yaklaşımımı herhalde biliyorsunuz: Meclis idamla ilgili olumlu bir karar verdiğinde ben de bunu onaylarım" diye konuştu.

En son 2022'de 2 binin üzerinde yangın çıkıp, binlerce hektarlık orman alanı yok olduğunda Erdoğan, Marmaris Afet Koordinasyon Merkezi'ndeki konuşmasında yine aynı hamasetle karşımıza çıktı:

"Caydırıcı cezalar olmalı. Ucu nereye dayanıyor, idama mı? İdama... Sultan Fatih ne diyor, 'Ormanlarımdan bir ağaç kesenin boynun vururum' diyor. Bu iş o kadar önemli."

İdam konusunun zaman zaman belirmesi, AKP cephesinden dün yükselen "siyasi ve ideolojik rant" çıkışını yıllardır kimlerin, nasıl kullandığına önemli bir örnek teşkil ediyor.

                                                                  /././

Narin Güran cinayeti: AKP'nin 'siyasi rant' çıkışının arkasında ne var? -soL-

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Narin Güran cinayetinde aileye neden başsağlığı dilemediğini açıkladı. Fahrettin Altun soruşturmadaki gizliliği hatırlattı, RTÜK Başkanı medyayı uyardı.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Diyarbakır'da katledilen 8 yaşındaki Narin Güran ile ilgili açıklama yaptı. 

Yerlikaya, Narin'in cansız bedeninin bulunduğunu duyurduğu paylaşımda aileye başsağlığı dilememişti. Bugün yaptığı açıklamada sebebini açıkladı.

Yerlikaya, "Oldukça açık yani, daha fazla bir şey demeye gerek yok. Yani herkesin okuduğu zaman, anladığı, hissettiği bir durum. Tekrar anlatmaya gerek var mı?" ifadelerini kullandı.

Soruşturmada gizlilik, basında da yayın yasağı vardı. Dün kaldırılan yayın yasağıyla bazı basın organları ifadeleri yayımlamıştı. İfadelere göre amca Salim Güran'ın Narin'in cansız bedenini bir işçisine saklaması için verdiği, karşılığında da 200 bin TL teklif ettiği ortaya çıkmıştı.

4 savcının kollukla beraber soruşturmayı yürüttüğünü söyleyen Bakan Yerlikaya, olayın hızlı bir şekilde aydınlatılacağını söyledi.

Basının soruşturmada çok önemli bir rol üstlenerek görev yaptığını söyleyen Yerlikaya, "Son sözü artık hakimler söyleyecek, savcılar söyleyecek" dedi. 

RTÜK Başkanı'ndan medyaya Narin uyarısı

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, Narin Güran cinayetiyle ilgili bazı kanalları, yaptıkları yayınlar nedeniyle sert sözlerle eleştirdi.

Şahin, "Elim olayla ilgili yayın yasağının olduğu günlerde bile bazı medya kuruluşlarının mahkeme tanımaz tavırlarına ve pervasız yayınlarına şahit olduk" dedi.

RTÜK Başkanı, sosyal medya hesabından "Medyamıza Önemli Uyarı ve Hatırlatma" başlığıyla yaptığı paylaşımında yayıncılık ilkeleri, medya etik ilkeleri ve evrensel basın ilkelerini hatırlattı.

Şahin, "Vicdanlara sığmayan, sorumlu yayıncılıktan çok uzak, reyting şehvetine kapılarak yalan, yanlış ve doğruluğu teyit edilmemiş bilgilerle minik yavrumuzun bedeni üzerinden rahatsız edici boyutta detaylara girerek yapılan haberler tahammül sınırlarını aşmıştır. Yayınlarına hiçbir uyarıya kulak asmadan devam eden bir anlayışla karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı.

Fahrettin Altun'un siyasi rant çıkışı ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, yürütülen soruşturmadaki gizlilik kararının sürdüğünü hatırlattı.

Altun paylaşımında "kamuoyunun hassasiyetlerinin belli çevrelerce kullanılarak konu üzerinden siyasi ve ideolojik rant devşirilmeye çalışıldığı müşahede edilmektedir" ifadelerini de kullandı.

Dezenformasyon içeren her bilginin yayılmasını engellemenin görevleri olduğunu öne sürdü.

"Siyasi rant" çıkışı, esas olarak, son dönemde AKP iktidarına yönelik halk tepkisi karşısında dile getirilen formülasyon. Bir süredir yandaş kalemler, Dilan-Engin Polat davası, Narin cinayeti gibi olaylarda insanların haklı olarak iktidarı eleştirmelerinin büyük tehlike arz ettiğini, AKP'nin kendisini bu pozisyondan kurtarması gerektiğini dile getiriyor.

Ama AKP'liler fırsat buldukça "siyasi rant" peşinde koşmaktan çekinmiyor.

Altun siyasi ve ideolojik rant iddiasında bulunurken AKP'li vekillerden biri Narin'in cenazesinde poz verdi, bir diğeriyse "aileyi tanıyoruz, dostumuz" açıklaması yaptı. AKP'nin ittifak ortağı HÜDAPAR'lı yöneticin açıklamasıysa gündem olmuştu.

HÜDA PAR, Narin kaybolduktan sonra sık sık aileyi ziyaret etmişti. Partinin Genel İdare Kurulu Üyesi Vedat Turgut, Narin’in getirildiği Adli Tıp Kurumu önünde “Bu tür vahşilikler, bu tür vandallıklar içimizden çıkmayacak. Bunlar bizim kültürümüz değil; bunlar Avrupa'nın, Amerika'nın, İsrail'in kültürü” diyerek olayı savuşturmaya çalıştı. Üyesi ve yöneticisi olduğu partinin geleneği olan Hizbullah domuz bağlı cinayetler, işkencelerle biliniyor. 

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu da Sözcü TV yayınında yaptığı açıklamada aileyi 40 yıldır tanıdığını anlatarak “Bazen bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız. Bu meseleleri, siyaseti bu işlere bulaştırmamak lazım” telkininde bulundu. 

Narin’in cenaze namazı sırasında AKP Milletvekili Suna Kepolu'nun cami önünde fotoğraf çekildi. Tepki gelince fotoğrafının bulunduğu paylaşımı silerek yeni paylaşım yaptı.

                                               Suna Kepolu'nun gelen tepkiler üzerine sildiği paylaşım.

Ne olmuştu?

Diyarbakır’da 19 gün önce kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cansız bedeni, 09/09/2024 sabahı köyün yakınındaki derede çuval içinde bulundu.

Narin’in annesi, babası, iki kardeşi ve amcasının da aralarında bulunduğu 24 kişi gözaltında sorgulanıyor.

Ortaya çıkan ifadeler ve bulgular soruşturmanın seyrini değiştirecek nitelikte.

Gözaltınaki isimlerden biri Narin Güran'ı dereye kendisinin gömdüğünü itiraf etti. Şüphelinin "Narin'in amcası olan muhtar Salim Güran, cesedi araç içerisinde getirdi. Battaniyeye sarılıydı. Birlikte çuvala koyduk. Muhtar ayrıldı. Çuvalı kendi aracıma alıp daha sonra dere yatağına götürerek gömdüm" dediği öğrenildi.

DW Türkçe'nin ulaştığı bilgilere göre, Jandarma'nın yaptığı arama sonucunda tutuklu amca Salim Güran'ın aracında bulunan bir battaniyede inceleme yapılmıştı. İtirafçının da işaret ettiği o battaniyede yapılan incelemede Narin Güran'ın DNA'sı bulundu.

İtirafçı, 21 Ağustos'ta yani Narin'in kaybolduğu gün Salim Güran’ın battaniyeye sarılı cesedi kendisine getirerek "bunu yok edeceksin" dediğini söyledi.

Bu sırada Salim Güran'ın kendisine "İyi düşün, sana 200 bin lira para veririm" dediğini kaydeden itirafçı, "Çocuğu torbaya koyduğumuzda sağ kulağının arkasında boyun bölgesinde bir kızarıklık vardı. Çocuğun tüm vücudu çuvala sığmıştı. Çocuğun ayağının kesik olup olmadığını hatırlamıyorum çünkü çok telaşlıydım" ifadelerini kullandı.

Narin'in öldürülmesine sebep olarak soruşturmada savcılar 'görmemesi gereken bir şeyi görmüş olabileceği' ihtimali üzerinde duruyor.

                                                               /././

TKP'den üç şehirde protesto: 'Narin'i tarikat düzeni ve AKP Türkiye’si katletti'

Narin'in ölümünde tarikatların, cemaatlerin ve gericiliğin rolüne işaret eden TKP, Ankara, İstanbul ve İzmir'de kitlesel eylemler gerçekleştirdi.

Diyarbakır’da 21 Ağustos tarihinde kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran'ın cansız bedeni 19 gün sonra köyün yakınındaki derede çuval içinde bulundu. Narin, bugün doğduğu Tavşantepe Köyü'nde toprağa verildi.

Olaya ilişkin soruşturma ve kesin ölüme dair incelemeler devam ederken, Narin cinayetine karşı protestolar da sürüyor.

Paylaştığı mesajda Narin'in ölümünde tarikatların, cemaatlerin ve gericiliğin rolüne işaret eden Türkiye Komünist Partisi (TKP), Ankara, İstanbul ve İzmir'de sokağa çıktı.

'Çocukların aydınlık ülkesini kuracağız'

Ankara'daki eylem için saat 19.00'dan itibaren Çankaya ilçesine bağlı Ayrancı semtinde bir araya gelinmeye başlandı.

Ali Dede Caddesi'nde başlayan yürüyüş esnasında atılan "Narin'in hesabı sorulacak", "Düzeniniz batsın çocuklar yaşasın" ve "Narin'in katili tarikat düzeni" gibi sloganların yanı sıra "Narin için sokağa çık" sloganıyla da yurttaşlar eyleme davet edildi.

Balkon ve pencerelerden eyleme destek veren yurttaşların eşliğinde devam eden yürüyüş sonrasında basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasını, TKP Merkez Komite üyesi Ali Ufuk Arikan yaptı.

Arikan'ın konuşması şöyle:

"Bu düzenden, gerici cemaatlerden, tarikatlardan, siyasi iktidardan ve siyasi iktidarla normalleşme hayali kuranlardan soracak hesabımız var. Hesabımız birikmeye devam ediyor ve sabrımız kalmadı. Bugün memleketin birçok noktasında komünistler sokağa çıktı ve burada da olduğu gibi yurttaşlara sokağa çıkma çağrısında bulundu. Bu çağrı basit, sıradan, alelade bir çağrı değil. Bu çağrı, meydan okumaya çağrısı. Bu çağrı AKP’nin, cemaatlerin, tarikatların ve holdinglerin, çocuklarımızın üzerine çöken karanlığına karşı bir meydan okuma çağrısı. Bu meydan okuma zaferle sonuçlanmalı ve çocukların güldükleri, özgürce dolaştıkları bir ülke kurulmalı.

Biz çocukların aydınlık ülkesini kuracağız. Bu sözümüz Narin’e, bu sözümüz ülkenin emekçilerine, bu sözümüz memleketin aydınlık geleceğine. Dinmeyecek bir öfkemiz var. Bu düzenden hesap sormadan, öfkemizin inmesine izin vermeyelim. Narin için, çocuklar için, aydınlık bir gelecek için soracak hesabımız var. Narin için söz veriyoruz, bu hesap mahşere kalmayacak. AKP’den de, gericilerden de, tarikatlardan da, cemaatlerden de hesap soracağız." (https://twitter.com/i/status/1833182543065088040)

'Narin için bu düzen yıkılmalıdır!'

İzmir'deki eylem ise saat 19.30'da Karşıyaka ilçesinde gerçekleştirildi.

"Kaybettiğimiz her çocuk için bu düzen yıkılmalıdır" ifadelerine yer verilen pankart ve sloganlar eşliğinde başlayan yürüşün ardından basın açıklaması yapıldı.

Basın açıklamasını, İzmir İl Örgütü adına TKP Parti Meclisi üyesi Tuğçe Sezen Gedik yaptı. 

"Bir toplum olabilmek için, bu memleketi ayakta tutabilmek için hava kadar su kadar önemli bir şey daha var o da onurumuzu korumak" diyen Gedik, çocuklarını, memleketini ve onurunu kourumaya niyeti olanlara çağrıda bulunduklarını duyurdu:

"8 yaşındaki bir kız çocuğunun bedenini gericilikten, tarikatlardan, siyasetten beslenen bir ağ örüp çürütmeye cüret edenler bilsin, sırtınızı dayadığınız bu düzeni yerle bir edeceğiz!

Çocuklarımızı, geleceğimizi, onurumuzu korumak için bu düzen yıkılmalıdır. Ensar Vakfı'nda istismara uğrayan çocuklar için bu düzen yıkılmalıdır. Aladağ'da tarikat yurdunda yanarak can veren kızlar için bu düzen yıkılmalıdır.

El kadar çocuğun acısının bu kadar taze olduğu bir günde, gözümüzün içine baka baka "Aileyi tanıyoruz" diyerek vahşeti sümenaltı etmeye çalışan milletvekilleri varsa, hiç utanmadan mezarlıkta poz veren milletvekilleri varsa, onların temsil ettiği bu düzen yıkılmalıdır."

"Narin için bu düzen yıkılmalıdır" çağrısında bulunan Gedik, basın açıklamasını şu sözlerle noktaladı:

"Bunlar siyaset üstü' diyenlere, 'ortak acımız' yalanlarına, timsah gözyaşı dökenlere aldanmıyoruz. Ve onlara sesleniyoruz, Narin’i toprağın altına koymaya cesaret eden gericilik gücünü sizden alıyor. Okullara imamları sokanlar sizlersiniz, tarikatlarla cemaatlerle yapılan protokoller gücünü sizden alıyor. Her emekçi mahallesine açılan tarikat yurtlarının sebebi sizsiniz. ÇEDES’le maarif modeliyle eğitimde dibin de dibini yaşamamızın sebebi sizlersiniz. 
Bugün okullar açıldı on binlerce tarım işçisi çocuk sizin yüzünüzden okulda değil. Sizin çarkınız dönsün diye işliyor bu düzen. Bu çarkın dönmesini sağlarken, toprağın altına çocukları gönderenlerin düzenini yıkmayı kendimize en büyük hak olarak görüyoruz. Narin için bu düzen yıkılmalıdır!"
(https://twitter.com/i/status/1833188019093852564)

'Narin’i bu tarikat düzeni ve AKP Türkiye’si katletti'

Bir diğer protesto da İstanbul'un Şişli ilçesinde yapıldı.

Saat 21.00'de başlayan kitlesel yürüyüşte, sıkça "AKP düzeni Narin'in katili", "Düzeniniz batsın çocuklar yaşasın" ve "İnsanca bir yaşam sosyalizmde" sloganları atıldı. Çok sayıda yurttaş yürüyüşe katılarak protestoya destek verdi.

Yürüyüş sonrasında yapılan basın açıklamasını Kadın Dayanışma Komiteleri adına konuşan Serap Emir gerçekleştirdi.

Narin’in cansız bedeninin 19 günün ardından köyden 2 kilometre uzaklıktaki bir dere yatağında bulunmasına işaret eden Emir, “Tam 19 gün o küçücük bedenini çürümeye terk ettiler! AKP, patronlar, tarikatlar, laikliği cemaatlere meze edenler kol kola işlediler bu cinayeti. Narin’i bu tarikat düzeni, AKP Türkiye’si katletti” ifadelerini kullandı.

Emir, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “takipçisi olacağız” açıklamasına değinerek şöyle konuştu:

“19 gün boyunca Narin’i bulamayan devlet, şimdi işin takipçisi olacak. Soruyoruz: Narin öldürülmeden önce neredeydiniz? Narin’in küçücük bedenini hangi büyük karanlığınızın arkasına sakladınız? Bu kez hangi siyasi partiyi, hangi siyasetçiyi, hangi dinci gericiyi koruyorsunuz? Bu ülkenin çocukları her gün tarikatların cemaatlerin yurtlarında çığlık atarken neredeydiniz?

Neredelerdi biliyoruz, çocuklarımızın kaybolduğu, kadınların katledildiği bu karanlığı yaratmakla meşgullerdi. Tarikatları, cemaatleri sivil toplum kuruluşu diye diye bu ülkenin her yanına yaymakla meşgullerdi. O yüzden onların timsah gözyaşlarına karnımız tok. Sizin adaletiniz de, sizin sahte gözyaşlarınız da, sizin taziyeleriniz de yerin dibine batsın.”

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun "Bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile ile 40 yıllık dostluğumuz var" sözlerini hatırlatan Emir, “Kadın düşmanları sizin dostunuz, çocuk tacizcileri sizin dostunuz, tarikatlar cemaatler sizin dostunuz, 90’larda bu ülkeye vahşeti yaşatan HÜDAPAR sizin dostunuz, ellerinden gelse kadınları toplumdan silecek Yeniden Refah sizin dostunuz… Nerede karanlık nerede vahşet varsa sizin dostunuz! Biz bu ülkenin çocuklarımızı, evlatlarımızı AKP’nin dost meclisine feda etmeyeceğiz” dedi.

Emir, Narin’in karanlığa mahkum edilen ilk çocuk olmadığı gibi bu düzen devam ettiği sürece de son çocuk olmayacağının altını çizdi.  Emir, basın açıklamasını şu sözlerle noktaladı:

“Dostlar bu karanlığa karşı tarafımızı seçmemiz lazım. Bir tarafta 8 yaşında öldürülen ve katilleri korunan Narinimiz var, bir tarafta da bu cinayetin üzerini kapatmak isteyenler var, bilip de susanlar var, bu karanlığın bekçileri var. Artık tarafımızı seçmemiz lazım. Laikliğin, aydınlığın, insanlığın tarafını güçlendirmemiz lazım. Çünkü çocuklar bu karanlıkta yaşayamıyor, çünkü kadınlar bu karanlıkta nefes alamıyor. İşte bu yüzden bu kokuşmuş düzeni başlarına yıkacağız ve laik, aydınlık, eşitlik dolu bir ülke kuracağız.

Çünkü Narin sadece o karanlık ailenin değil, hepimizin çocuğu, bu halkın evladı. Ve biz o küçücük çocuğu bu çürümüş düzenin karanlığından koruyamadığımız için kendimize de öfkeliyiz. Biz bu karanlığı durdurmadıkça, bizden koparılanların hesabını sormadıkça öfkemiz de kederimiz de asla dinmeyecek. Söz veriyoruz, Narin’in ve kaybettiğimiz, yaşamları karartılan tüm çocukların, kadınların hesabını soracağız. Tüm halkımızı, tüm kadınları, karanlığa, çürümüşlüğe, kokuşmuşluğa karşı laiklik ve eşitlik mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.” (https://twitter.com/i/status/1833210602971664469)

                                                          /././

Medyanın Narin'le imtihanı: Gazeteciler kendilerini önemsemekten halkı unuttu -soL-

Narin cinayeti yalnızca Türkiye toplumundaki çürümeyi değil, medyadaki çöküşü de ortaya çıkardı.

Herkesin gözü kulağı, Narin Güran cinayetinde.

Ancak halka bilgi vermekle ve yaşananların arkaplanını, sosyal bağlamını ortaya koymakla yükümlü olanlar, Narin'den çok kendilerini anlatmakla, dikkat çekmeye çalışmakla meşgul.

8 yaşındaki kız çocuğunun başına gelen felaket, tüm toplumun başına gelen bencillik, bireycilik, hep-bencilik hastalığını, giderek yayılan bir yozlaşmayı gözler önüne serdi.

Basın, halkın "uyumayan gözü" olmak, maddi olguları sunmak, kafa karışıklıklarını gidermek ve böylece yaşananların ne anlama geldiğine, halkın ne yapabileceğine dair bağlamı sağlamakla görevli.

Halka karşı gazetecilerin sorumluluğunun tamamen unutulduğu bir dönem, maalesef ki günlerdir ne yana başımızı çevirsek gözümüze çarpıyor.

Şekilcilik, reyting düşkünlüğü, magazinsellik, tık avcılığı, olgulara ve halka değil kendine yontma çabası giderek medyayı ele geçiriyor. 

Narin Güran cinayeti bunun kanıtlarından biri. Sürekli gündemde tutuluyor, "çok önemli şeyler biliyoruz" deniliyor, az sayıdaki olgu kayboluyor, insanlar durumu kavrayamıyor.

Kamuoyu bilgiyle değil hislerle muhatap oluyor.

'His haberciliği'

19 gün boyunca bulunamayan ve sonunda bir torba içinde daha önce defalarca aranan dere kıyısında bulunan 8 yaşındaki Narin’in katillerinin kim olduğu, neden öldürüldüğü, neden bulunamadığı günlerdir speküle ediliyor. 

Halkın hakikate ve bilgiye erişim hakkı, olguya dayalı bilgileri, yorum ve eleştiriden açıkça ayırma zorunluluğu, kritik bilgileri saklamama gibi ilkeler tamamen rafa kalkmış durumda. Görünen o ki artık muhabirlerin her açıdan “hisleriyle” yaptıkları haberler ekranlarda geniş yer kaplamaya başlamış. 

Nasıl mı?

TV100 muhabiri Canan Altıntaş, günlerdir Narin’in arama kurtarma çalışmalarında haber takibini sürdüren muhabirler arasında. Çocuğun cansız bedenine ulaşıldıktan sonra yaptığı canlı yayınla gündem oldu. Gözyaşları içerisinde yaptığı yayın, haberciliğe yeni bir boyut kazandırdı: “His haberciliği”.

Haberin öznesi olmaması gereken muhabir Altıntaş ekranda kendi evladından bahsediyor, ona ulaşamadığında nasıl merak ettiğini anlatıyor, insanlara güzel haber vermeyi umduğunu ama veremediği için ne kadar üzgün olduğunu dile getiriyor, duyduğunda nasıl şoka girdiğini söylüyor.

Narin'i değil, kendisini anlatıyor. Bilgi vermiyor, akla hitap etmiyor, bir şov sunuyor ve duygulara hitap ediyor. 

Altıntaş yalnız değil. Canlı yayın sırasında ağlıyor. Gazetecilik açısından hata, ama hadi muhabir dayanamadı ağladı, reji de müdahale etmiyor. Yayıncılık etiğini herkes unutmuş görünüyor. 

Seyirci buraya kadar haber değeri taşıyan hiçbir şey öğrenemiyor. 

Ardından muhabir bir adım daha ileri gidiyor ve şu cümleleri kuruyor:

“Narin’in yaşamadığını dün hissettim. Bir şey gördüm ve bunu hissettim. Ama soruşturma kapsamında bunu söyleyemiyorum. O köydeki herkesi artık çok iyi tanıyorum. Bunu söylemem soruşturmaya çok büyük zarar verir.”

'Bilmiyorlar ama yapıyorlar'

Karl Marx'ın kitleler için tespitidir, "Bilmiyorlar, ama yapıyorlar" der. İşi kitlelerin bilmesini sağlamak olan gazeteciler de bilmiyorlar, ama yayın yapıyorlar.

Muhabirler yayınlara katılırken ya da sosyal medyadan paylaşımlar yaparken hep bir şey bildiklerini, bunun herkes tarafından da bilindiğini, zaten kamuoyunun da ne olduğunu bildiğini ima edip durdu.

Oysa kamuoyu bilmiyordu. Gazeteciler, bilmeyen kamuoyunun merakını celbetmek için "Bana bakın" diye el kol sallıyordu.

Örneğin gazeteci Altan Sancar, “Narin ne gördü?” sorusunu sordu sosyal medya hesabı üzerinden. Devamında da “Ne gördü de böylesi organize bir cinayetin hedefi oldu” ifadelerini kullandı. 

Gazeteciler tabii ki soru sorar. Ama kamuoyu hangi sorunun gerçeğe ulaşmak, hangi sorunun speküle etmek ve dikkat çekmek için sorulduğunu anlar.

Sancar, “Köyde bilinen gerçekleri ekiplerden saklamışlar. Herkesin bildiği gerçekleri ilk kim ne zaman açıklayacak göreceğiz” diye ekliyor başka bir paylaşımında. Gazetecinin bildiği bir şeyler varsa, neden kamuoyuyla paylaşmıyor? Paylaşmıyorsa, niye susmuyor ve paylaşabileceği noktaya getirmek üzere çalışmıyor? 

Kimse hiçbir şey bilmezken, “zaten şöyle oldu” diye diye kulaktan kulağa oynar gibi yapılan spekülasyonlar, Narin cinayetinde asıl konuşulması, üzerine gidilmesi gerekenlerin önüne geçti.

Bencilliğe alan açan sosyal medya kültürü insanları ele geçirdi, gazeteciler de buna kapıldı. Haberciliği Twitter’da (artık X’te) oynamak ayarları kaçırdı, cıvataları gevşetti. 

Medya spekülasyonla reyting kovalarken siyasetçiler

soL yazarı Orhan Gökdemir, cumartesi günkü köşe yazısında Narin cinayetinin toplumsal boyutunu gözler önüne serdi. Yazı yüz binlerce okundu, çünkü kamuoyu ihtiyaç duyuyordu.

Esas mücadele de burada yürüyor. Siyasetçiler, kimi kesimleri ve kendilerini aklama çabası içinde.

Kamuoyu hislerle, bilinmeyen bilinenlerle ve aforizmalarla oyalanadursun HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Vedat Turgut, Narin’in getirildiği Adli Tıp Kurumu önünde “Bu tür vahşilikler, bu tür vandallıklar içimizden çıkmayacak. Bunlar bizim kültürümüz değil; bunlar Avrupa'nın, Amerika'nın, İsrail'in kültürü” diyerek olayı savuşturmaya çalıştı. Üyesi ve yöneticisi olduğu partinin geleneği olan Hizbullah domuz bağlı cinayetler, işkencelerle biliniyor.

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu da Sözcü TV yayınında yaptığı açıklamada aileyi 40 yıldır tanıdığını anlatarak “Bazen bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız. Bu meseleleri, siyaseti bu işlere bulaştırmamak lazım” telkininde bulundu. 

Bazı siyasetçilerse, Narin vesilesiyle kendilerini öne çıkarma çabasına girişti.

Olayın hassasiyetini kendine siper edinip şova dönüştürmek için can atanlar arasına AKP’li milletvekilleri ilk sıradan girdiler. Narin’in cenaze namazı sırasında AKP Milletvekili Suna Kepolu'nun cami önünde ne yaptı dersiniz? 

"Acılarıyla" fotoğraf çektirdi.

“Acımız tarifsiz... Sözün bittiği yerdeyiz!” notuyla hemen sosyal medya hesabından paylaştı. Acısının tarifi çok açıktı: Büyük gözlüklerle acılı fotoğraf çek, sosyal medyaya gir, X’e fotoğraf yükle, acılı bir paylaşım yap. Tarif tutmamış olacak ki, tepkiler büyük olunca paylaştığı fotoğrafı jet hızıyla sildi.

Narin cinayetine dair soru sorulacaksa, şu sorulabilir:

Sözün bittiği yerde miyiz?

Yoksa sözün başlaması gereken yerde mi?

                                                                 /././

Narin istismarı: Cinayet o patron için reklam fırsatına dönüştürüldü, işin medya ayağı da örüldü 

Sezgin Baran Korkmaz Narin'in ölümünü fırsata çevirmek için kolları sıvadı, Rojda Altıntaş ve HaberLog da buna ortak oldu.

Ülkenin gündemi organize bir şekilde hayattan koparılan 8 yaşındaki Narin Güran.

Medyanın da siyasetin de kamuoyu vicdanının da sorgulandığı, sorgulanması gereken günlerde Narin üzerinden nemalanmaya çalışanların sayısı giderek artıyor. 

Avusturya’da "kara para aklama, dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik" gibi suçlardan tutuklanan ve geçen yıl ABD'ye iade edilen Sezgin Baran Korkmaz da o isimlerden biri. 

Korkmaz, Narin'in bulunma haberini verecek gazeteciye 1 milyon TL vereceğini açıklamıştı. Ölüm haberinin ardından, Eylem Tok'un oğlu Timur Cihantimur'un yaptığı kazayla ilgili haberle gündeme gelen Rojda Altıntaş'a avukatları aracılığıyla 3 milyon TL göndereceğini X'te yaptığı paylaşımla duyurdu.

Altıntaş önce parayı kabul etti, tepkilerin ardından "bana değil, ödemeler doğrudan kırtasiyelere yapılacak" dedi.

Korkmaz'dan imaj çalışması

Açıkça imaj düzeltme çalışması yürüten Korkmaz açıklamada şunları söyledi: 

"Sevgili Rojda Altıntaş… Narin’in bulunması ve sağsalim evine geldiğininin müjdesini bana verecek kişiye ödül vereceğime söz vermiştim. Ne yazık ki alçaklar karanlık dehlizlerde kıydılar yeğenime 

Senden bir ricam olacak; aydınlık yarınlara topluma ve vatana  hayırlı birer evlat olabilmeleri için onlara bilimin ışığında küçük de olsa okul ihtiyaçlarını karşılaman için kabul edersen Amerika’daki avukatlarım sana 3 milyon TL gönderecek. 

Özel bir ricam  daha var senden; çocuklara renkli boya kalemleri ile Yaşar Kemal’in 'Kalemler' kitabını  alırsan benim adıma sana minnettar olurum."

Altıntaş, Korkmaz'ın çağrısına olumlu yanıt verdi ve şunları söyledi:

"Narin’in kaybı hepimizin yüreğinde derin bir iz… Çocuklara uzattığınız bu anlamlı el, onların geleceğe dair umudu öğrenmesine vesile olacak. Yaşar Kemal’in ‘Kalemler’ öyküsünde dediği gibi, 'Bir çocuğun eline kalem verdiğinizde ona dünyayı değiştirme gücünü de vermiş olursunuz.' Bu umudu, çocukların kalplerine yeşertmek için buradayım."

Bunun üzerine hem Korkmaz'a hem de Altıntaş'a gazetecilerden tepkiler geldi. Gelen eleştiriler şu şekildeydi:

Tepkilerin ardından Altıntaş bir açıklama daha yaparak paranın kendi hesabına yatırılmayacağını, yardım yapılacak okulları belirleyeceğini söyledi:

"Baran Bey'in vakfıyla görüştük, ihtiyaç sahibi köyleri bildireceğim ve kırtasiye ödemeleri Amerika'daki avukatı tarafından doğrudan kırtasiyelere yapılacak."

HaberLog'dan Korkmaz övgüsü: 'Yalan üzerinden iş insanı Sezgin Baran Korkmaz'ı linç etti'

HaberLog isimli X sayfasının kurumsal kimliğine dair bir bilgi yok. Künyesine dair kamuoyuna duyurduğu bir bilgi mevcut değil.

Günümüzde haberler, gazetecilerin elinden çıksa da, gazeteciler tarafından yaygınlaştırılmıyor. Darkwebhaber, Solcu Gazete, Etkili Haber, Haber Service, Gündemisyen, Olaylar TV, HaberLog ve benzeri sayfalar… Birer sosyal medya hesabından ibaret olan, bu mecranın doğasına uygun olarak 1-2 cümlelik haberleri çok hızlı bir şekilde paylaşan bu hesapların gazetecilik ilkeleriyle yakından uzaktan alakası yok. Duruma örnek olarak, 'Twitter'ın sahtekar hesapları, 15 yaşında ölen çocuk işçi Ömer'in ailesini nasıl kahretti?' haberine bakmak mümkün.

Altıntaş, DHA'dan ayrıldıktan sonra HaberLog ile çalışmaya devam edeceğini geçtiğimiz günlerde duyurmuştu. 

Geçtiğimiz günlerde Fatih Altaylı'nın programına katılan Sezgin Baran Korkmaz'ın programda söyledikleriyle ilgili sayfada yapılan paylaşımlar ise dikkat çekiciydi.

Programın reklamının yapıldığı paylaşımlar, Korkmaz lehine ifadeler de içeriyordu.

SBK ve gazeteciler arasındaki para ilişkisi ilk değil

Eski Habertürk TV program sunucusu Veyis Ateş'in, SBK Holding Yönetim Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Baran Korkmaz ile olan ilişkilerinden menfaat elde ettiğine yönelik iddiaları ilk olarak Sedat Peker gündeme getirdi.

Ülkücü mafya Peker, yayımladığı 9'uncu videoda, Veyis Ateş'in Sezgin Baran Korkmaz'a ait Paramount Otel'de ücretsiz kaldığını ve kara para aklamakla suçlanan Korkmaz için arabuluculuk yaptığını ileri sürmüştü.

Fatih Altaylı, Pazartesi günü Habertürk'teki yazısında Sezgin Baran Korkmaz'ın Veyis Ateş'le ilgili olarak kendisini aradığını belirterek, "Tehdit, şantaj iddiaları, 10 milyon euroluk talepler, bir ekip adına aracılıklar, kriminal nitelikte suçlamalar" olarak nitelediği iddiaları gündeme getirdi.

Sezgin Baran Korkmaz'ın iddialarını Habertürk yönetimine ilettiğini kaydeden Altaylı, "Kendisinden son bir kez bu iddialara yanıt vermesini isteyeceklerdir muhtemelen. Veyis Ateş'in de bu iddialara verecek bir yanıtı var mı bilemem" dedi.

Habertürk yazarı Sevilay Yılman ise köşe yazısında, Sezgin Baran Korkmaz'ın kendisini arayarak Veyis Ateş ile aralarında geçen telefon konuşmasını dinlettiğini söyledi.

Sezgin Baran Korkmaz ile Veyis Ateş arasında geçtiği ileri sürülen telefon konuşmasını aktaran Sevilay Yılman, konuşmalarda Veyis Ateş'in Sezgin Baran Korkmaz'ın Türkiye'ye dönebilmesi için Ankara'da görüşmeler yaptığını, durumu Korkmaz lehine çevirmek için "Talep ettikleri meblağı onlara yollaması gerektiğini" söylüyor.

Bunun üzerine Sezgin Baran Korkmaz'ın "Abi diyelim yolladım 10 milyon avro… Peki ya sonra bu insanlara ulaşamazsak… Ne olacak o zaman?" diye sorduğunu belirten Yılman, Veyis Ateş'in Korkmaz'a verdiği yanıtı da aktarıyor:

"Hiç merak etme… Ben her iki tarafın da hakemi ve kefiliyim. Para, iş bitene kadar bende duracak."

Sezgin Baran Korkmaz, adının baş harflerini taşıyan sahibi olduğu SBK Holding hakkında "kara para aklama" soruşturması yürütülmesinin ardından 2020 sonunda yurtdışına gitmişti. Sedat Peker, Sezgin Baran Korkmaz'ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun uyarısıyla yurt dışına gittiğini ileri sürmüştü.

Veyis Ateş hakkında nüfuz ticareti suçundan iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Sezgin Baran Korkmaz ile Veyis Ateş arasındaki ses kayıtları iddianameye girdi. Gazeteciler Sevilay Yılman ve Fatih Altaylı da ifade verdi.

'Unutanlar' için SBK kimdir?

Avusturya’da "kara para aklama, dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik" gibi suçlardan tutuklanan ve geçen yıl ABD'ye iade edilen Sezgin Baran Korkmaz (SBK) geçtiğimiz Ağustos ayında tahliye edilmişti.

Korkmaz, "1 milyar dolarlık biodizel sahtekarlığına karıştığı, haksız bir şekilde vergi dairesinden teşvik olarak alınan parayı akladığı, para transferi dolandırıcılığı" iddialarıyla suçlanıyordu.

ABD'de Utah Federal Savcılığı, mahkemeye başvurarak Sezgin Baran Korkmaz’ın Türkiye’deki varlıklarının ABD tarafından geri alınmasını talep etmişti. "Kingston Kardeşler"in ABD Hazinesini dolandırarak elde ettiği yarım milyar dolar civarındaki teşviklerin en az 132 milyon dolarının Türkiye’ye gönderildiği görülmüş, iki kardeş de mahkeme süresince haftalarca şahitlik yaparak suçlarını itiraf etmiş ve mahkum olmuşlardı.

2014-2018 yılları arasında Türkiye’ye gönderilen paralar ile SBK’nin kontrolünde ilaç, inşaat ve teknoloji başta olmak üzere birçok farklı yatırımlar yapıldığı ve şirketler alındığı yine kardeşlerin duruşmalarda verdiği bilgilerle ortaya çıkmıştı. Kingston Kardeşler Türkiye’ye gönderdiği paraların işlem belgeleri de dahil olmak üzere, SBK ve SBK’ya yakın başka Türkiye irtibatları ile ilgili iletişim bilgilerini de ABD'li savcılarla paylaşmıştı.

Aynı duruşmalarda sanık olan ve Sezgin Baran Korkmaz ile Kingston Kardeşleri tanıştıran ve işbirliği yapan Lev Dermen de; suçlu bulunarak mahkum olmuştu. Asıl adı Levon Termendzyan olan Dermen'in SBK’nın Türkiye’deki finansörü olduğu iddia edilmişti.

Nasıl kaçmıştı?

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile olan fotoğrafları erişim engellemesine konu olan Korkmaz, hakkında başlatılan soruşturma kapsamında 2020 yılı Aralık ayında gözaltına alınmak istendi.

En azından haber, ülke gündemine bu şekilde servis edildi.

Ancak operasyonda Baran'ın bulunamadığı, evinde yapılan aramada ise şömine içerisinde yakılmış cep telefonu ele geçirildiği belirtildi.

Operasyon sonrası servis edilen bu bilgileri daha da ilginç kılan, 2020 Ekim ayında Korkmaz'a ilişkin verilen üç ayrı karar bulunuyor olmasıydı.

Yakalayıp, bırakıp 'kaçtı' dediler...

Bu kararlardan ilki Korkmaz'ın mal varlıklarına el konulması, yurt dışına çıkış yasağının devamı kararı olmuştu. Bu kararın gerekçesi kara para soruşturmasına ilişkin ortaya çıkan gelişmelerdi.

Ancak bundan sadece bir hafta sonra, 17 Ekim tarihinde, Sezgin Baran Korkmaz ile 13 kişinin şirketlerine ve mal varlıklarına el koyma kararı aldıran İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, şüphelilerin ve şirketlerinin banka hesapları üzerindeki tedbirleri kaldırdı.

Dikkat çeken bu gelişmenin ardından, söz konusu ismin AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan fotoğraflarına da erişim engeli getirildiği haberi gündeme geldi.

Bu üç gelişmenin ardından Sezgin Baran Korkmaz'a yönelik 132 milyon dolar kara para akladığı iddiasıyla operasyon başlatıldı.

Ancak operasyon sonrası servis edilen haberde, Baran'ın yurt dışına kaçtığı, evinde sadece yakılmış telefon bulunduğu iddia edildi.

Üzerinde durulmayan ilişkiler ağı

AKP iktidarı döneminde yıldızı parlayan SBK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Baran Korkmaz, Erdoğan'a yakın patronlar arasında yer alıyordu.

SBK’nin işlediği suçlar, aldığı cezalar, devlet kademelerinde, bürokraside, yargıda ve medyada bağlantıları çarşaf çarşaf ortaya dökülmüş, ortaya büyük bir ağ çıkmıştı. 

SBK olayı aslında bir "skandal" değil, sermaye ve patron düzeninin rutin bir parçasıydı.

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Sezgin Baran Korkmaz’a ait uçağa binerken çekilen görüntüleri de ortaya çıkanlar arasındaydı.

                                          Süleyman Soylu, SBK uçağına binerken. 

Sezgin Baran Korkmaz'la 2021 yılında yemek fotoğrafı ortaya çıkan Yargıtay üyesi Tekman Savaş Nemli "Soruşturmadan haberim yoktu" diye açıklama yapmıştı.
                                         Korkmaz ve Yargıtay üyesinin akşam yemeği.

Sezgin Baran Korkmaz’ın Kıraça Holding’in ortağı İnan Kıraç’la da Mübarız Mansimov Gurbanoğlu ve Mehmet Ağar'la da fotoğrafları ve yakın ilişkisi vardı.

                                                        /././

Narin'i dere yatağına gizleyen itirafçı tutuklandı: Ablasının ölümü de araştırılacak

Tutuklu amca, yeni ifadesinde olay günü Narin'i görmediğini iddia etti. Meta, amcanın telefonundan sildiği konuşmaları vermeyi reddetti.

Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cesedi bulunan 8 yaşındaki Narin Güran'ın ölümüne ilişkin soruşturmada yeni gelişmeler yaşandı.

Narin'in cansız bedenini köye yaklaşık 2 kilometre mesafedeki dereye koyan Nevzat Bahtiyar "çocuğa, kendini savunamayacak kişiye karşı kasten öldürme” suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldı.

Bahtiyar buradaki ifadesinde, kendisine Narin'in cenazesini veren amca Salim Güran'ın "ailesini öldürmekle" tehdit ettiğini söyledi. Bu bilgiyi önceki ifadesinde Salim Güran'dan korktuğu için" paylaşmadığını belirtti. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, itirafçı olan Nevzat Bahtiyar'ın tutuklandığını duyurdu.

Narin'i dere yatağına taşıyan araç askeri kamerada

İtiraf sonrası yapılan incelemelerde Nevzat Bahtiyar'ın Narin'i taşıdığı otomobilin bölgedeki bir askeri üssün kamerasına yansıdığı fark edildi.

DW Türkçe'nin aktardığına göre, kameralar incelendiğinde 21 Ağustos günü saat 15:40 ile 16:30 arasında aracın dere yatağına park edilmiş şeklinde durduğu görüldü. Narin son olarak aynı gün saat 15:15'te görülmüştü.

Narin'in daha önce bu bölgede olduğunun bilinmemesi nedeniyle o dönem kameralara bakılmadığı belirtiliyor.

Amca: Narin'in annesiyle ilişkim, babasıyla sorunum yok

Aracında Narin'e ait DNA kalıntıları bulunduğu ve telefonundaki yazışmaları neden sildiğini açıklayamadığı için tutuklanan amca Salim Güran yeniden ifade verdi.

Olay günü Narin'i görmediğini iddia eden amca, arabadaki kalıntılarla ilgili soruya "Bizim ailede herkes herkesin arabasına biner" yanıtını verdi. Ayrıca Narin'in annesiyle ilişkisinin bulunmadığını, babasıyla arasında alacak-verecek sorunu bulunmadığını öne sürdü.

Salim Güran'ın avukatı Seda Toğrul, müvekkilini savunmaktan çekildiğini açıkladı.

Meta silinen konuşmaları vermedi 

TRT'nin güvenlik kaynaklarından aktardığı bilgiye göre Jandarma Genel Komutanlığı, Meta şirketinden Salim Güran ve Nevzat Bahtiyar'ın silinen Whatsapp konuşmalarını istedi. Ancak olumsuz yanıt aldı.

Soruşturma kapsamında gözaltındaki 23 kişinin çapraz sorguları devam ediyor.

Narin'in ablasının ölümüne ilişkin de soruşturma başlatıldı

Narin'in ölümü soruşturulurken, 2019 yılında "merdivenden düşüp" yaşamını yitirdiği belirtilen yatalak ablası Tülin Güran’a ilişkin de yeni bir gelişme yaşandı. 

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden 5 yaşındaki Tülin Güran'ın ölümünü soruşturmak için hastaneden tüm bilgi, belge ve dosyaları talep etti.

NTV'nin haberinde, Başsavcılığın Tülin Güran'la alakalı kamuoyuna yansıyan iddiaları araştırmak üzere soruşturma başlattığı belirtildi.

Aile, Tülin'in "engelli" olduğunu, "merdivenden düşüp öldüğünü" söylüyor. Fakat bazı iddialar, Tülin'in "merdivenden itildiği", "otopsi yapılmadığı" yönündeydi.

(soL)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder