11 Ekim 2024 Cuma

Küfürbaz, küfürkeş, küfürşinas + Eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek -Özdemir İnce / Cumhuriyet

 

Küfürbaz, küfürkeş, küfürşinas

1966 yılının haziran ayında bir gün Fransa’dan Aydın’daki evimize döndüm. O sırada üç yaşında olan Tan, terasa çıkıp “Çocuklar babam geldi” diye bağırdı. Aynı günün akşamına doğru müjdeyi getirdiler: Ülker, Isparta’nın Yalvaç ilçesindeki liseye atanmış. Yani sürülmüş. Ülker, Adalet Partisi hükümeti tarafından sürgün edilen ilk öğretmen olarak tarihe geçti.

İşe başlaması için Yalvaç’a gitmek gerek. Aydın’dan Isparta’ya doğrudan otobüs yok. İzmir-Isparta otobüsüne bindik, akşama doğru Isparta’ya vardık. Halkın “Ekistira Kaza” dediği Yalvaç’a gidecek bir gece otobüsü var, ona bindik. Otobüs arada bir “küt” diye ses çıkartıyor. Muavine sordum. Köpekmiş. Bir süre sonra önümüzdeki iki adam yüksek sesle konuşmaya başladılar. Cümlelerinin başında “Lan ... goduğumun!” diyorlar. Kavga etmiyorlar, sohbet ediyorlar. Bu konuşma tarzını biliyorum. Afyon taraflarında da vardır. Kızmış gibi yapıp birinin omuzuna dokunup “Arkadaş, arkanızda bir kadın oturuyor, ayıp olmuyor mu?”  dedim. Şaşırdı, sözlerime inanmadı, yanındaki adama “Lan ... goduğumun biz küfülü mü konuşuyoruz” deyiverdi. Bastım kahkahayı. Adamlar, bölge insanları,  “Lan ... goduğum”u, cümlenin girizgâhı (başlangıç, introduction) yapmışlardı. Onu söylemeden cümlenin kendisi gelmiyordu.

Meraklı biri, bir tahta oturan birinin konuşmalarını incelemiş, aşağıdaki sözcükleri kullanmadan konuşamıyormuş kişi: • Cibilliyetsiz • Ev zencisi: (Doğrusu “ev kölesi”) Geçmişte evde çalışan kölelere denirdi • Sapık • Şerefsiz • Haşhaşi • Nebbaş • Pislik • Tezek • Çöplük • Zürriyetsiz • Kurt mudur, köpek midir? • Morg bekçisi • Vatan haini • Kelle • Makyaj yapan kadının kaportası bozuktur • Nankör • Çürük • Sürtük • İllet • Zillet • İnsan müsveddesi • Ananı da al git • Terbiyesiz • Namussuz ve haysiyetsiz.

İnsanın özü varlığı hakkında iki görüş vardır: Biri, insan tasarlamış ve bu tasarıma göre imal edilmiştir. Yani doğumdan sonra yapıp edecekleri, nasıl biri olacağı ve kaderi önceden belirlenmiştir ama buna karşın yaptıklarından sorumluymuş...  "İrade-i külliye’ vahye dalalet eder ve Allah’ın iradesini ihtiva eder. Arz ve kürrede, canlı-cansız her ne varsa hepsinin sevk ve idaresi bu ‘irade-i külliye’nin bir eseridir. ‘İrade-i cüziye’ ise bu küllün bir parçası olan iradedir ki Allah onu bütün insanlığa vermiştir” derler ki insanın kendi var oluşunda, yapıp ettiklerinde sorumlu olmadığı anlamına gelir. Buna göre otobüs yolcusu iki adam ile Başyüce konuşmalarından kullandıkları cümle ve sözcüklerden sorumlu olmadıkları anlamına gelir. Çünkü iki kimlik doğmadan önce böyle pasif (edilgen) yaratılmıştır, sanki zincirlenmiştir. İnsanın özü böyle tasarlanmıştır ve yapacak, yapılacak bir şey yoktur.

Ama insan ulusuna çok yaraşan, bu çıkmazı ve bu açmazı kabul etmeyen bir başka görüş de var: İnsanın varlığı özünden önce gelir ve varlık kendi özünü yani kimliğini kendi özgür iradesiyle oluşturur. Jean-Paul Sartre, “İnsan kendini nasıl yaparsa öyle olur. İnsan vardır önce. Bir geleceğe doğru atılan ve bu atılışın bilincine varan bir varlık olarak ortaya çıkar!”

“Böyle olduğu, bilinç söz konusu olduğu için sadece kendi özünden ve her şeyden sorumludur. Böylece kendini kendisi seçmiş olur. Bundan kaçış yoktur.” Özüyle olmak için seçmek zorundadır. “İnsan kendi kendini seçer”  dediğimizde, her birimizin kendi kendini seçmesini anlıyoruz bundan. Ama insan kendini seçerken bütün insanları da seçer. Kendini seçmesi bütün öbür insanları da seçmesi demektir aynı zamanda. “Olmak istediğimiz kimseyi yaratırken herkesin nasıl olması gerektiğini de tasarlarız. Hiçbir edimimiz yoktur ki olmasını zorunlu saydığımız bir insan tasarımı (tasavvuru) doğurmasın bizde. Öte yandan, bütün insanları seçerken insanoğlu kendisini de seçmiş olur. Şöyle ya da böyle olmayı seçmek, bir bakıma, seçtiğimiz şeyin değerli olduğunu belirtmek demektir.”1

İnsan doğduğunda değil daha sonra ne ise o olur. Kuşkusuz doğuştan gelen genlerin etkisi var, etken olarak var ama genler son sözü söylemez. Yazımızda örnek aldığımız insanlar, kullandıkları dili bilinçli olarak kendileri seçmiştir.

1- Jean-Paul Sartre, Varoluşculuk, Say Yayınları, 2001, s.31.

                                                /././

Eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek 

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı ve de Başyüce Hazretleri R.T. Erdoğan  TBMM’de yeni dönem açılışını yaparken bakın neler, çoook önemli şeyler söylemiş: “Karşımızda tüm bölgeyi ateşe atmaya niyetli işgal şebekesi var. İsrail’in Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum bizim vatan topraklarımız olacaktır.”

Allah Allah! Bayram değil, seyran değil!

“İsrail’in Filistin’de, Gazze’de yaklaşık bir yıldır yürüttüğü terör ve soykırım, bugünlerde maalesef Lübnan’a uzandı. İsrail bölge ülkelerini kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor. Gazze’de, 17 bini çocuk olmak üzere 42 bin insanı katleden, şimdi de Lübnan’da katliama başlayan İsrail, dünyadan gerekli ve yeterli tepkiyi almamaktadır. Bazı ülkeler İsrail’e destek vermeye, finansal veya askeri destek sağlamaya devam ediyor. Diğer bazı ülkeler de susmak suretiyle bu insanlık suçuna, bu vahşete maalesef ortak oluyor. Ne yaparsa yapsın İsrail, er ya da geç durdurulacak. Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da öyle durdurulacak. Evlatlarının beyaz kefenlerine sarılan anaların, babaların ahı, bu zalimleri rezil rüsva edecek.” İnşallah!

Bu sözleri Kudüs’ün başkent olmasına karşı çık(a)mayan ve de ABD Yahudilerinden 2005 yılında madalya alan kişi söylemiş.1 Anlıyorum ama ancak diyorum, İsrail adlı müstevli durup dururken mi azdı? Asurlular tarafından Babil’e sürülmüş, ardından Roma tarafından kökü kazınmış, canını kurtaranlar dünyanın dört bir yayına dağılmış; sığındıkları her yerde pogroma uğramış, gettolara sığınmış en azında 2 bin yıl sürgünde yaşamış. Derken Osmanlı Sultanı Abdülhamit’in merhameti sayesinde yurduna dönmüş ve sonunda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra evrensel kamuoyunun izniyle yurduna kavuşmuş zavallı bir halk!... Mal sahibi, mülk sahibi hani onun ilk sahibi? Milat öncesinin İbrani milleti mi yoksa Ege ve Anadolu’dan göçle gelen “deniz adamı” Filistiler mi? Yoksa 7. yüzyılda Müslüman olan Araplar mı? Bir başka düşünen zevat azıcık tarih okursa iyi olur!

Erdoğan devam ediyor: “‘Vaat edilmiş topraklar’ hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı Siyonist severlerin, gönüllü veya paralı Siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur. Birileri ısrarla görmek istemese de Netanyahu hükümeti, Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetlerini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir.”

Doğrudur, Tevrat’ın Yaratılış bölümü 15/17’de aynen şöyle yazar: “O gün RAB Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: ‘Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim.’” İslamın kabul ettiği Tevrat’ın bir ayeti nasıl “hezeyan” olur?!

Kutsal Kuran’da Yahudilerle ilgili bazı ayetler: Kuran, Maide suresi, 82 ayet: “Kuşku yok ki iman edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının Yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin.” Maide suresi, 60 ayet: De ki: “Allah katında uğrayacakları ceza itibarıyla kötünün kötüsü bir durumda olanları size haber vereyim mi? Bunlar, kendilerini Allah’ın lanetlediği, gazabına uğrattığı, kimini maymunlara, kimini domuzlara çevirdiği kimseler ve şeytani güçlere tapanlardır."

Ama Kuran’da Bakara suresi, 122. ayet de var: “Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın! Ey İsrailoğulları! Size bahşettiğim (bunca) nimetlerimi ve (emirlerime itaatkâr olduğunuz dönemlerde) sizi diğer toplumlara üstün kıldığımı hatırlayın.”

                                                        ***

İmdi: Üç Kutsal kitapta da yazılanlara inanıp söylenenleri ancak cahiller uygulamaya kalkışır ama aklı başında kimse buna izin vermez. Yahudilerin Müslüman Araplarla herhangi bir sorunu yok. Sorun Araplarda. Arap devletlerin epeycesi İsrail devletini tanımalarına karşın uygulamada tersini yapmaktalar. İsrail devleti Birleşmiş Devletler örgütü tarafından kabul edilmiş olup onun tarafından korunmaktadır.

2000’li yıllarının başlarında birkaç kez İsrail’e gitmiştim. Bunlardan birinde eski eğitim bakanı Yossi Sarid’e (1940-2015) Tevrat’ın intikamcı 137. Mezmur’unun son bölümünü (Ey sen, yıkılası Babil kızı/ Bize yaptıklarını/ Sana sana ödetecek olana ne mutlu!/ Ne mutlu senin yavrularını tutup/ Kayalarda parçalayacak insana!”) hatırlatıp bunu uyguladıklarını mı sorduğum zaman bana “Araplar bizimle barış halinde hep kazandılar, savaşta her zaman kaybederler” dediğini anımsıyorum. Atmasyonları atlayıp İsrail-Arap sorununu anlamak isteyenlere  “Gördüğünü Kitaba Yaz”2 adlı kitabımın “Eretz İsrael”“Atatürk’ün Çocukları” ve “Gizli Dinin Mabedinde Dürziler” ve “Kutsal Topraklara"da bölümlerini okumalarını salık veririm.

Şu anda İsrail’in Lübnan’dan sonra bize saldıracağını iddia etmek gerçekdışı, iç politikaya yönelik iyi niyetli olmayan varsayımdır. İsrail, Türkiye’ye saldıracakmış. NATO üyesi bir ülkeye, ki Türkiye'dir, saldırmak aklını yitirmek anlamına gelir. İsrail eşek olmadığı için karpuz kabuğu görünce aklına Türkiye’ye saldırmak gelmez. Çünkü karşılarında birliksiz Araplar yok. Cumhuriyet Türkiye’si var! Bu yazıyı beğenmeyenler 13 Ekim yazımı beklesinler.

1 Resmi açıklamaya göre, R.T. Erdoğan bu ödülü Holokost sürecinde (1933-1945) bazı Yahudileri soykırımdan kurtaran Türk diplomatlar adına almış.

2 Doğan Kitap, 2002; Kaynak Yayınları, Mart 2015 

Özdemir İnce / Cumhuriyet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder