Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi -Rıza Türmen-
Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak.
Türkiye’de siyaset Sn. Cumhurbaşkanı’nın oyun alanı. Her sabah gözümüzü açtığımızda başka bir oyunla karşılaşıyoruz. Yeni anayasa girişimleri, arkasından sayın Bahçeli aracılığıyla başlatılan Kürt açılımı, derken seçimle işbaşına gelen Belediye Başkanları’nın görevden alınmaları, tutuklanmaları, yerlerine devlet memurlarının kayyım olarak atanması. Bakalım daha ne oyunlar göreceğiz? Bu oyunların ortak tarafı hiçbir etik ilkeye dayanmamaları, hiçbir değerle bağdaşmamaları, tutarlı olmamaları. Ama hepsi tek bir amaca yönelmiş. Sn. Bahçeli’nin de açıkça söylediği gibi, Sn. Cumhurbaşkanı’nın iktidarda kalmasını sağlamak.
Kayyım atamaları halkın iradesine saygısızlık, seçme ve seçilme hakkının ağır bir ihlali. Türkiye’de demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek olan kayyım atamaları aynı zamanda iktidarın halk iradesiyle bağını kopardığı nokta. Bütün popülist otoriter iktidarlar gibi AKP de meşruiyetini seçim sandığında aradı. Seçim yapıldığı sürece halktan aldığı yetkiyi sınırsız bir biçimde kullanabileceğine inandı. Demokrasinin seçim sandığıyla sınırlı olmadığı, insan hakları, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti gibi bir değerler bütünü olduğu yolundaki eleştirilere kulağını tıkadı. “Yaptıklarımı beğenmezse, halk sandıkta cezalandırır” dedi.
Oysa şimdi kayyım atamalarıyla, iktidar demokrasiyle olan tek bağını da kopardı. Artık halk iradesinden söz etmek olanağı da kalmadı. O nedenle Türkiye, demokratiksizleşme sürecinde yeni bir dönemece girdi. Halk iradesi böylesine kolayca, büyük bir keyfilikle bir yana itilebiliyorsa, seçim de yapılmayabilir ya da yapılsa bile adil, serbest bir seçim olmayabilir, ya da Anayasa değiştirilmeden Cumhurbaşkanı süresi uzatılabilir. Her şey olanaklı. Dünyadaki başka popülist otoriter yönetimlerde olduğu gibi, Türkiye’deki popülist otoriter yönetim de demokrasi oyununun bir parçası. Seçimle iktidarın devredilmesi ve demokrasinin yeniden kurulması umudu hala var. Türkiye’de de popülist yönetim plebisiter bir siyaset anlayışını yansıtıyor. Ama halk iradesini bir yana iten kayyım atamalarıyla (başka kayyımların da sırada olduğu söyleniyor.) Türkiye’deki popülist yönetim otoriter demokrasi çizgisinden uzaklaşmaya başladı. Seçimle iktidarın değişebileceği yolundaki genel kanıya ağır bir darbe vurdu. Bu kayyım kararlarıyla Türkiye popülizmden faşizme doğru kaymaya başladı.
İçişleri Bakanı Yerlikaya kayyım olayından sonra yaptığı bir konuşmada “Bu devletin bir sahibi vardır. O da aziz milletimizdir” diyor. Adeta bir şaka gibi. Devletin bir sahibi olduğu doğru ama o “aziz milletimiz” değil.
Ahmet Türk gibi bir belediye başkanının üç kere halk tarafından seçildikten sonra üç kere görevden alındığı bir ülkede böyle bir şey nasıl söylenir?
Ahmet Türk olayında halk kendi iradesine sahip çıktı. Devletin görevden aldığı Belediye Başkanı’nı yeniden seçti. Kendi iradesini devletin iradesinin karşısına koydu ve iradesini korudu. Halk egemenliği işte budur!
Ahmet Türk 31 Mart 2024 seçiminde 218 bin oy alarak kullanılan oyların yüzde 57.4’ünü alarak seçildi. Şimdi bu 218 bin Mardinli’nin oyları ne olacak?
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasındaki hukuksuzluklar ürkütücü. Halkın iradesini tanımamak ile hukuku tanımamak el ele yürüyorlar. Birbirlerinden besleniyorlar. Şafak vakti Ahmet Özer’in evine girilmesi, Belediye’deki arama sırasındaki avukatının bulunmasına izin verilmemesi, bilgisayar ve telefonunun kopyalarının çıkarılıp Ahmet Özer’e verilmemesi, tutuklamaya itirazın reddi kararında da kabul edildiği gibi Ahmet Özer’e atılan suçların, tutuklama için gerekli olan “kuvvetli suç şüphesinin varlığını” göstermeye yeterli olmaması, bunun üzerine bir gizli tanık bulunması ve tutuklamanın gizli tanığın ifadesine dayandırılması, buna karşı Ahmet Özer’e gizli tanığın sorgulanması gibi güvence verilmemesi, görevleri devam eden CHP’li meclis üyelerinin hiçbir gerekçe olmadan Belediye binasına girişlerinin engellenmesi uzun bir hukuksuzluk dizisi.
İktidarın demokrasiyle bağlantısını kopardığı bir ülkede demokrasi mücadelesi yeni bir önem kazandı. Mardin’de, Batman’da, Esenyurt’taki direnişler çok değerli. Ama bütün bu direnişleri birleştirici yeni bir demokrasi cephesinin oluşturulmasına, yeni bir örgütlenmeye gidilmesine gereksinim var. Bu direnişler büyütülüp süreklilik kazanmazsa, bir halk hareketine dönüştürülmezse, korkarım ki sırada bekleyen yeni kayyımların ortaya çıkması, demokrasi krizinin büyümesi önlenemez.
Yeni bir demokrasi cephesinin çekirdeği, Türkiye’deki sol- sosyalist hareket olabilir. Umut edilir ki, içinde bulunduğumuz vahim koşullar, sol partilerin ve grupların aralarındaki görüş ayrılıklarının da kalkmasına neden olur. TİP Başkanı Erkan Baş’ın İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yaptığı ziyaret bu bakımdan önemli. Burada önerilen bir siyasal program değil, demokrasiden giderek uzaklaşan bir iktidara karşı mücadele stratejisi. Bütün sol gruplar kendi ideolojilerini saklı tutabilirler. Demokrasi için birlik aranırken bu farklılıkları ortaya atmak, adlandırmak gerekmez. Üzerinde tek birleşilmesi gereken ortak nokta demokrasi ve ona bağlı olarak hukuk devleti, eşitlik, temel hak ve özgürlükler. Sol demokratik cephenin içinde sınıf mücadelesine dayanan örgütlenmeler yanında başka mücadele grupları da yer almalı. Bu cephenin gündelik gelişmeleri izleyen, uygulamayı yöneten bir yönetim kurulu bulunmalı. Yönetim Kurulu bütün bileşenlere danışarak karar alma yetkisine sahip olmalı. Bu yönde örgütlenmelerin gerçekleşmesi için bütün bileşenlerin katıldığı yüz yüze bir toplantıya gereksinim var.
Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak.
/././
İçişleri Bakanlığı’nın acı bilançosu: Deprem bölgesine de “kayyım” atanacak mı?-Gökçer Tahincioğlu-
İçişleri Bakanı’nın verdiği bilgiye göre, deprem dava ve soruşturmalarında sadece 437 soruşturma izni istenmiş. Kaç kişiyi kapsadığı, kimler için soruşturma izni istendiği belirsiz. Kaç yıl devam edecek bu çalışmalar, nihayetinde kaç kişi için soruşturma izni verilecek? Anlaşılıyor ki cezasızlık yine geçerli olacak.
İçişleri Bakanlığı, bir süredir ülkenin gündeminde.
Kayyım atama yetkisi İçişleri Bakanlığı’nda ve büyük bir hızla kayyım atamalarını yapıyor.
CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne istenilen ismin kayyım atanması için gece yarısı operasyonuyla atama kararnamesi bile çıkartabiliyor.
Kanıt oluşturmakta da üstüne yok.
Bir anda yerine kayyım atanan belediye başkanının bile bilmediği dava ve soruşturmaların listesini çıkartabiliyor.
Sadece kayyımlarla sınırlı değil.
Açıklamalarına katıl ya da katılma, bir siyasi parti genel başkanının, DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan hakkında soruşturma açılması için jet hızıyla suç duyurusunda bulunabiliyor.
Mesela Abdullah Öcalan’ı Meclis’e çağıran parti lideri için bu yol hiç düşünülmüyor.
* * *
Bakanlığın belli ki işi çok.
Öyle olmasa, neredeyse üzerinden iki yıl geçen 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri konusunda bir adım atabilirdi.
CHP İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer, depremin yıldönümünden sadece iki gün sonra, İçişleri Bakanı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı’nın yanıtlamaları istemiyle iki ayrı soru önergesi verdi.
Yanıtlanması aylar sürdü.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 8 Şubat 2024’te yöneltilen soruların sadece birine, 31 Ekim 2024’te yanıt verdi.
* * *
Özer’in soruları şöyleydi:
* 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli olan ve 11 ili etkileyen depremde yıkılan binalarla ilgili kaç kamu personeli için bakanlığınız tarafından soruşturma izni istenmiştir?
* Kaçı için soruşturma izni verilmiştir?
* Hakkında soruşturma izni verilen kamu görevlilerinin kadro unvanı ve pozisyonları nedir?
* Hakkında soruşturma izni verilmeyen kaç kamu görevlisi vardır? Kadro unvanı ve pozisyonları nedir?
* * *
Yerlikaya’nın yanıtı ise elbette soruların tamamını karşılamıyor. Şöyle diyor Yerlikaya yanıtında:
“Merkez üssü Kahramanmaraş olan depremler sonrasında belediye yetkilileri hakkında cumhuriyet başsavcılıklarınca 22 Şubat 2024 itibarıyla bakanlığımızdan 437 adet soruşturma izni talep edilmiş olup, işlemler Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde yürütülmektedir.”
* * *
Aynı soru önergesi Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’na da verildi. Ancak ne eski bakan Mehmet Özhaseki ne de yeni bakan Murat Kurum’dan bir yanıt gelmedi.
Muhtemelen deprem ihaleleri, isyana yol açan rezerv alan kararlarıyla meşguldüler, yanıt vermeye vakit bulamadılar!
* * *
Resmi rakamlara göre 53 binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği, on binlerce binanın yıkıldığı, kentlerin yerle bir olduğu depremin üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş ve bilanço acıklı.
Depremden hemen sonra yapılan, “hesabı sorulacak” açıklamalarının bir karşılığının olmadığı da anlaşılıyor.
Marmara Depremi’nden bir farkı yok. Müteahhitler, denetim elemanları sorunlu ancak tarım arazilerini imara açan, binaları denetlemeyen, küçücük alanlara onlarca kat izni veren bürokratların, belediye yetkililerinin bir sorumluluğu bulunamamış bunca zamandır.
* * *
İçişleri Bakanı’nın verdiği bilgiye göre, 11 kenti etkileyen deprem dava ve soruşturmalarında sadece 437 soruşturma izni istenmiş. Kaç kişiyi kapsadığı, kimler için soruşturma izni istendiği belirsiz.
İşlemler yürüyormuş.
Bu başvuruların çok büyük bölümü ile ilgili bilirkişi raporları hazırlandı, davalar açıldı. Kimin sorumlu olup olmadığını tespit etmek de yargının işi.
Ancak İçişleri Bakanlığı’nın çalışmaları sürüyormuş.
Kaç yıl devam edecek bu çalışmalar, nihayetinde kaç kişi için soruşturma izni verilecek, belirsiz.
O zamana kadar suçların zamanaşımına girip girmeyeceği de öyle ancak anlaşılıyor ki cezasızlık yine geçerli olacak.
* * *
Aslında bu sayıyı öğrenebilmek de büyük bir başarı zira bakanlıklar bu sayıyı sır gibi saklıyorlardı.
Elde sadece bilgi kırıntıları vardı.
Ocak 2024’te, Yurttaşlık Derneği, bu bilgileri alabilmek için Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde 11 ilin valiliklerine ve bu illerde en çok zarar gören 46 ilçenin kaymakamlıklarına soru yöneltti.
11 il valiliğinden yedisi, İçişleri Bakanlığı tarafından atıfta bulunulan Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun bir veya daha fazla maddesine dayanarak bilgi vermeyi reddetti. Kahramanmaraş Valiliği hiç yanıt yazmadı. Sadece üç valilikten Şanlıurfa, Gaziantep ve Adana’dan somut yanıt geldi.
Şanlıurfa Valiliği, savcılığın dört soruşturma izni talebinde bulunduğunu bildirdi.
Gaziantep Valiliği, dört dosyada ön soruşturmanın tamamlandığını ve karar için kaymakamlığa gönderildiğini bildirdi.
Gaziantep Islahiye’de üç kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verildiği, soruşturma izinlerinden 2’sine itiraz edildiği bilgisini alabildi.
Adana Valiliği, Yurttaşlık Derneği'ne bilgi edinme başvurularını kaymakamlıklara ilettiğini bildirmekle yetindi. Geriye kalan bütün başvurular için, “bilgi edinme hakkı kapsamında değil-gizli” yanıtı verildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü de bilgilerin peşine düştü. Ancak onlar da başarılı olamadı.
* * *
Zaten farklı kaynaklardan gelen bilgiler de çok iç açıcı değildi.
6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, ilk kez Konya Teknik Üniversitesi tarafından Kahramanmaraş'taki Palmiye ve Hamidiye siteleri için hazırlanan bilirkişi raporlarında kamu görevlileri "asli kusurlu" sayıldı.
6 Şubat depremlerinde Kahramanmaraş’ta 35 kişiye mezar olan Ezgi Apartmanı davasında kamu personellerinin soruşturulmasına izin vermeyen valilik kararı Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi. Depremden sonra kamu görevlilerinin yargılanma yolunu açan bu karar bir ilk oldu.
Maraş’ta yürütülen deprem soruşturmalarında da ilk kez kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verildi. Dulkadiroğlu Kaymakamlığı'nın izni sonrası 69 kişinin hayatını kaybettiği, 16 kişinin yaralandığı Güneşli Kocabaş Evleri'nin 7'nci bloğunun yıkılmasına ilişkin Dulkadiroğlu Belediyesi'nde görevli 3 kişi hakkında 'Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma' ile 'Görevi kötüye kullanma' suçlarından soruşturma başlatıldı.
Hepsi bu…
* * *
Farklı bir tarihte farklı rakamlar da ortaya çıktı. Kahramanmaraş’taki bir etkinlikte elde edebildikleri bilgileri aktaran Avukat Deniz Bayram’ın sözleri de ilginçti:
“Gaziantep Valiliği, 16 dosyaya soruşturma izni verdi. 4 dosyada ön soruşturma tamamlandı, 3 dosyada ön soruşturma devam ediyor. 9 dosyada müfettiş bekleniyor. Şanlıurfa Valiliği, 5 dosyaya soruşturma izni verdi. 4 dosyada ön soruşturma tamamlandı, 1 işleme konma sürecinde. Adana Valiliği, 7 dosyaya soruşturma izni verdi. Ancak içeriğine ilişkin bilgi verilmedi. Islahiye Kaymakamlığı, 3 dosyaya soruşturma izni verdi. Dörtyol Kaymakamlığı, 3 dosyaya soruşturma izni verdi. Müfettiş bekleme aşamasında.”
Bayram, bu bilgileri ancak Adalet Bakanlığı'na bağlı Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu'na itiraz başvurusunda bulunarak alabildiklerini, kurulun bu kararına da İçişleri Bakanlığı’nın itiraz ettiğini anlattı.
İçişleri Bakanlığı, nedense rakamların bilinmemesi konusunda ısrarcı…
* * *
Deprem bölgesinde normalde deprem suçlarından soruşturulması, yargılanması gereken bürokratlar, belediye görevlileri görev yapıyor.
İmar planlarını hazırlayan belediyeler, tarım arazilerini imara açan, yıkılan binalara onay veren belediyeler görevde.
Nedense akıllara “kayyım” ataması yapılması da gelmemiş… Masum görünüyorlar demek…
Türkiye, bir anda, birkaç saniye içerisinde 53 bini aşkın insanını kaybetti.
53 bin…
Yakınlarını, arkadaşlarını, çevrelerini sayarsanız rakamın büyüklüğünü anlarsınız.
O birkaç saniyenin arkasında uzun yılların, rantın, rüşvetin, ihmalin, vurdum duymazlığın bulunduğu açıkça ortada.
Ama kimseyi rahatsız etmiyor.
Çelikten bir dokunulmazlık zırhı, iktidara yakın kim varsa, tamamını sorumluluktan kurtarıyor.
Ve bunun adı da devleti yönetmek oluyor, “devlet adamlığı” oluyor…
O devletin çatısı altında yaşayan insanlar ise yok yere ölüyor.
Ve belli ki her biri öldüğüyle kalıyor.
/././
5 Kasım’da kim kazandı, kim kaybetti?-Hasan Göğüş-
Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı.
Aylardır sadece Amerikalıların değil, tüm dünyanın sonucunu merakla beklediği soru cevabını buldu. Takke düştü, kel göründü. Donald Trump, dört yıl aradan sonra istemeye istemeye kalkmak zorunda kaldığı cumhurbaşkanlığı koltuğuna yeniden oturmaya hak kazandı. Hem de cumhurbaşkanlığının yanı sıra, Temsilciler Meclisi’nde, Senato’da ve eyalet valiliklerinde çoğunluğu sağladı.
5 Kasım’da Amerikan tarihinin en acayip seçimlerine şahit olduk. Beyaz Saray’ın çevresindeki tel örgüler, bazı seçim yerlerinde sandıkların bulunduğu odalardaki pencerelere takılan kurşun geçirmez camlar, şehir merkezlerinde köşebaşlarını tutan elleri tetikte askerler, sanki demokrasi zirvelerine ev sahipliği yapan, diğer ülkeler hakkında insan hakları raporları hazırlayan Amerika’yı değil de, demokrasiye yeni geçen bir az gelişmiş ülkeyi çağrıştırıyordu.
6 Kasım sabahı seçim sonuçları belli olmaya başladığında aklıma Donald Trump’la beraber kazanıp, Kamala Harris’le birlikte kaybedenler geldi.
İç politikada göbeğini kaşıyan erkekler kazandı, eğitimli kadınlar kaybetti
Trump’ın kampanyası boyunca basit ve kısa cümlelerle konuşması, “Amerika’yı yeniden büyük yapacağım”,”Büyük düşünün, büyük rüya görün”,”Amerika’nın altın çağı” gibi kulağa hoş gelen sloganları tekrar tekrar kullanması, tıra binip şoför mahallinde fotoğraf çektirmesi, önlük takıp hamburger satması, sokaktaki Amerikalıya daha cazip geldi. Buna karşılık kadınları karşısına alacak söylemler kullanmaktan kaçınmadı. Kürtaj konusunda kesin bir tutum almaktan kaçındı, hep top çevirdi. Kürtaj hakkının garanti altına alınmasını, kadınlara eşit haklar verilmesini, çocuklu ailelere mali destek verilmesini isteyen Harris’i, destekleyen eğitimli kadınlar kaybetti.
Kapitalizm kazandı, sosyalizm kaybetti
Harris’in yıllık 400 bin dolardan az geliri olanların vergi oranlarını düşürmek, gıda ve barınma fiyatlarını ucuzlatmak, barış ve özgürlük gibi sol söylemleri, kendisini komünist olmakla suçlayan Trump’a karşı liberal bir dünya görüşüne sahip olduğunu vurgulaması işe yaramadı. Trump’ın zenginlere trilyonlarca dolarlık vergi indirimi, faiz ve enflasyon oranlarında düşüş, sağlık sektöründe devlet desteğinin azaltılması gibi tipik kapitalist vaatleri Amerikan seçmenince tercih edildi.
Hükümlü kazandı, savcı kaybetti
Trump 30 Mayıs’ta New York mahkemesince yargılandığı 34 suçlamanın 34’ün de de suçlu bulundu. Hüküm giydi. Ayrıca hakkında vergi kaçırmak, belgelerde sahtekarlık yapmak, devletin gizli belgelerini açıklamak gibi bir dizi suçtan yargılanması devam ediyor. 2021 yılındaki seçimlerden sonra taraftarlarını tahrik ederek başlattığı Kongre baskınında beş kişinin ölümüne yol açtı. Harris uzun yıllar savcılık yapmış. Savcılık döneminde dolandırıcılara, kadın istismarcılarına, sokak olaylarında şiddete başvuranlara karşı izlediği sert tutumu ile hatırlanıyor. Yine de Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı.
Elon Musk kazandı, Bill Gates kaybetti
Bu yılki seçimler Amerikan tarihinin en pahalı seçimleri olmuş. Çoğunluğu demokrat milyarderler tarafından yapılan bağışların toplamı 15.9 milyar doları buluyor. Zenginler kulübünün en zengini Elon Musk, Trump’ı sadece desteklemekle kalmadı, resmen amigoluğunu yaptı. Kampanyanın son döneminde işini gücünü bir kenara bırakarak Trump’ın tüm toplantılarında sahneye çıktı. Trump’ın teşekkür konuşmasında en uzun bölümü Elon Musk’a ayırmasının ve aile fotoğrafına dahil etmesinin ayrı bir anlamı olmalı. Trump’ın kazanması ile Elon Musk’ın şirketlerinin piyasa değeri şimdiden 23 milyar dolar daha artmış. Buna karşılık 159 milyar dolarlık servetiyle dünyanın beşinci büyük zengini olan ve 50 milyon dolar bağış yaparak Harris’i destekleyen, Microsoft’un kurucusu Bill Gates kaybetti. Geleneksel olarak demokratları destekleyen Washington Post gazetesinin sahibi diğer dolar milyarderlerinden Jeff Bezos ise son anda tarafsızlığını ilan ederek paçayı kurtardı.
Gelenek ve görenekçiler kazandı, “Woke”cular kaybetti
“Woke”, son yıllarda Amerika’da başlayıp Avrupa’ya da yayılan bir kültür akımı. Kelime olarak uyanık demek. Bu hareketin aktivistleri sosyal adalet ve ırksal ayrılığa vurgu yaparak kendilerinin toplumsal konulara duyarlı, gerçeklerin farkında olduklarını iddia ediyorlar. LGBT hakları, çevrecilik, feminizm konularında abartılı görüşlere sahipler. Hatta insanların doğdukları cinsiyetle yaşamak zorunda olmadıklarını, istedikleri zaman cinsiyetlerini değiştirme özgürlüğüne sahip olması gerektiğine inanıyorlar. Bu çerçevede kendisini kadın hisseden bir adam, kız çocukların kullandığı tuvalete girebiliyor. Son Paris Olimpiyatları’nda görüldüğü gibi bir erkek, kadınlar arasındaki yarışmalara katılabiliyor. Wokeizmin yaygınlaşması aile yapısının korunmasına, gelenek ve göreneklerine önem veren Amerikalıların “tüylerini diken diken ediyor.” Sonuçta ailevi ve dini değerlere sahip çıkan Trump’ın oyları patladı.
Dış politikada İsrail kazandı, Filistin kaybetti
Bir önceki başkanlık döneminde Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan, bağımsız bir Filistin devletine gerek olmadığını savunan Trump’ın, İsrail yanlısı politikalarının artarak devam etmesi bekleniyor. Netanyahu elini artık daha da serbest hissedecek. Harris’in Ortadoğu’da iki devletli çözüm görüşünün, ateşkes çağrısının Amerikan seçmeninin genelinde itibar görmediği anlaşılıyor. Filistin’in yanı sıra, İran’ın da Ortadoğu’da kaybedenler arasında yer alıp almadığını zaman gösterecek.
Rusya kazandı, Ukrayna kaybetti
Trump seçildiği takdirde, 24 saat içerisinde Rusya-Ukrayna savaşını durduracağını iddia ediyor. Savaşın sona erdirilmesi Ukrayna’ya mali ve askeri yardımın durdurulması ve Rusya ile diyaloğun yeniden başlatılması anlamına geliyor. Savaşın sona ermesi halinde Rusya da ambargolardan kurtulacaktır. ABD’nin Rusya ile ilişkilerde elinin rahatlaması tüm dikkatini Çin’e çevirmesine imkan verecek. Bu bakımdan Çin’in de kaybedenler arasında sayılması mümkün.
Avrupa Birliği kazandı, NATO kaybetti
NATO Trump’ın öncelikleri arasında değil. Hatta savunma harcamalarını NATO’nun öngördüğü hedeflere ulaştırmayan ülkelerin ABD tarafından korunmaması gerektiğini savunuyor. Amerika’nın bir gün Avrupa’dan çekilmesinin ciddi bir ihtimal olarak ortaya çıkması, Avrupa’nın kendi ordusunu kurarak savunma kimliğini güçlendirmesini zorunlu hale getiriyor. Avrupa’nın Rusya ile baş başa kalma olasılığı sınır kontrollerinin yeniden başladığı bir dönemde AB içerisindeki dayanışmayı da artıracaktır.
Silah tüccarları kazandı, silahların kontrolü ve silahsızlanma taraftarları kaybetti
Trump iş hayatından gelen bir tüccar.Trump için üç kategori insan olduğu söyleniyor. Dün iş yaptıkları, bugün iş yapmakta oldukları ve yarın iş yapacakları… Uluslararası ilişkilere de bu açıdan bakıyor. Çok taraflılığa inanmıyor. Birinci başkanlık döneminde “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması”ndan (INF) ve İran ile varılan nükleer mutabakattan çekildi. Uyarlanmış AKKA’nın yürürlüğe girmesine engel oldu. Amerika’yı örnek alan diğer ülkeler de süratle silahlanıyor. Kazananlar şüphesiz savunma sanayicileri ve silah tüccarları, kaybeden silahların kontrolü ve silahsızlanma camiası.
Kedi/köpek kazandı, sincap “Peanut” kaybetti
10 Eylül’de gerçekleşen Trump ile Harris arasındaki münazarada, Trump göçmen karşıtlığını dile getirirken, göçmenlerin Ohio’da evcil kedi ve köpekleri yediğini söylemesi seyredenlere, “Bu kadar da büyük yalan olur mu?” dedirtti. Oysa ben pek şaşırmadım. Hindistan’da geniş bir bahçe içerisindeki büyükelçi konutunu bir manga asker korur. Rotasyon usulüyle görev yapan askerler, ikametgahın bahçesinin uzak bir köşesinde kurulan bir çadırda yaşarlar, yemeklerini kendileri pişirirler, çamaşırlarını kendileri yıkarlar. Hindistan’ın Çin sınırındaki Nagaland eyaletinden gelen askerlerin görev yaptığı bir dönemde bir ara bahçedeki kedilerin yok olduğunu fark ettim. Şef garson şahidi çağırıp kedilere ne olduğunu sorduğumda, askerlerin kesip yedikleri cevabını aldığımda çok sinirlenmiştim.
Galiba Trump’ın seçilmesi Amerika’daki kedi ve köpekleri yenilmekten kurtardı. Ama Demokratların yönettiği New York eyaletinde bakıcısını ısıran “Peanut” isimli bir sincap, kuduz şüphesiyle ötenazi yöntemiyle uyutuldu, hayatını kaybetti.
İkinci Trump dönemi ülkemiz ve tüm dünya için hayırlara vesile olsun.
/././
(T-24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder