Yunanistan işçi sınıfı Filistin halkının yanında ya biz?-Mustafa Durmuş-
İsrailli ve Türk iş insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor.
Geçen haftalarda basında Türkiye’nin İsrail’e yaptığı ihracatın Filistin’e yapılıyormuş gibi gösterilerek sürdüğü, üstelik de son bir yılda belirgin bir biçimde arttığı ileri sürülmüştü. Öyle ki Türkiye’nin Filistin'e yaptığı genel ihracat geçen yıla göre bu Eylül’de yüzde 1,075 ve ilk dokuz ayda yüzde 505 arttı. (1)
Yok edilmiş bir ekonomi nasıl ithalat yapar?
Keza Filistin, Türkiye'nin bu Eylül’de en çok demir çelik ihraç ettiği dördüncü ülke oldu. Filistin'e 45,9 milyonu Eylül’de olmak üzere dokuz ayda 66,7 milyon dolarlık demir çelik ihraç edildi. Dokuz aylık ihracatta geçen yıla göre artışsa tam 368 kata çıktı.
Oysa BM/UNCTAD raporlarına göre, başta Gazze olmak üzere Filistin, İsrail’in saldırıları yüzünden, yerle bir edildi, ekonomisi çökertildi, işsizlik ve yoksulluk görülmemiş ölçüde arttı. Öyle ki Gazze'nin milli geliri yüzde 81 oranında azalarak ekonomisini harabeye döndü. Şiddet ve ticaret kısıtlamaları Batı Şeria'nın ekonomisini ciddi şekilde felç etti. Gelir kesintileri ve azaltılmış yardımlar Filistin hükümetinin işlev görme yeteneğini felç etti. (2)
Ülkenin temel gıda malzemelerine en çok ihtiyaç duyduğu bu anlarda demir çelik gibi malzemelerin ithalatı söz konusu bile edilemezdi, kaldı ki ortada bunu finanse edecek para da yoktu.
İsrail bu ticarete niye göz yumar ki?
1 Kasım’da konuyu köşesinde ele alan gazeteci Alaattin Aktaş, kinayeli bir biçimde şu soruyu soruyordu:
“Hayırdır; hastaneleri ve okulları bile bombalayan İsrail, Filistin'in bu ithalatı, hem de Türkiye’den olan bu ithalatı yapmasına niye göz yumuyor?” (3)
Yunanistan işçi sınıfı sessiz kalmadı!
Türkiye tarafında bunlar olurken, Filistin halkı ile dindaşlık ilişkisi bulunmayan Yunanistan’ın Pire Limanı’nda önemli bir eylem gerçekleşti.
Yunan liman işçileri İsrail'e silah sevkiyatını engelliyor. Fotoğraf: Pire Liman İşçileri Sendikası, Truthdig
“Filistin dayanışmasını bir üst seviyeye taşımak: Yunanlı işçiler yol gösteriyor” başlıklı haberinde Simon Midgley, Yunanistan'da bu yıl 17 Ekim günü, yerel sendikaların çağrılarına yanıt veren liman işçilerinin, İsrail'in Hayfa limanına gidecek olan bir konteynerdeki 21 ton merminin sevkiyatını engelleyerek kargoyu yüklemeyi reddettiğini açıkladı.
Eylemi Konteyner Elleçleme (yükleme-boşaltma) İşçileri Sendikası (ENEDEP) örgütledi. Konteyner yüklü kamyonun durdurulmasından önce ENEDEP'in Facebook sayfasında yayınlanan açıklamada:
“Pire limanının bir savaş sıçrama tahtası olmasına izin vermeyeceğimizi yüksek sesle haykırmanın zamanı geldi... Barış için mücadele ediyoruz... Yunanistan'ın savaşa katılmasına hayır!” (4)
Sky News'te yayınlanan bir videoda işçiler konteynırın üzerine “Katiller, limandan defolun” yazdılar ve “Filistin'e özgürlük” gibi sloganlar atarak Filistin halkıyla dayanışma içinde olduklarını dile getirdiler.
Pire Limanı Sendikası Başkanı ve Tüm İşçiler Militan Cephesi (PAME) Yönetim Kurulu üyesi Markos Bekris de şu açıklamayı yaptı:
“Filistin halkının soykırımını devam ettirecek savaş mühimmatının Pire Limanı’'ndan sevk edilmesine izin vermeme kararı aldık, işçiler ellerini "Filistin halkının kanıyla" lekelemeyecekler!” (5)
Britanya'da ise, en büyük sendikalardan biri olan TUC tarafından desteklenen bir sonraki ulusal işyeri eylem günü Filistin Halkı ile Uluslararası Dayanışma Günü'nden bir gün önce yani 28 Kasım günü olarak kabul edildi.
Sonuç olarak
İsrailli ve Türk iş insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor.
Ayrıca, Yunanistan’daki eylemden, ezilenin dostunun yine ezilen olduğu ve burada da farklı ulus ya da dini inançlara sahip olmanın enternasyonalist bir sınıf dayanışmasına ya da halkların dayanışmasına engel olamadığını da görülüyor. Umudu buradan büyütmek gerekiyor…
Ancak bizi üzen bir şeyler var: Türkiye işçi sınıfının, basın açıklaması ve en son Haziran ayında İstanbul İşçi Sendikaları Platformu’nun Filistin'le dayanışma eylemi düzenlemesi dışında bu konuda her hangi bir şey yapmaması, üretimden gelen gücünü kullanarak İsrail’e yapılan sevkiyatları durdurma eylemlerine girişmemesi. Bu durum işçi sendikalarının büyük ölçüde siyasal iktidarın ve burjuva ideolojisinin etkisi altında olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Son olarak, işçi sendikaları benzer bir duyarsızlığı halkın seçilmiş belediye başkanlarının ve meclislerinin görevden alınarak yerlerine kayyımların atanması sırasında da gösterdiler.
Oysa demokrasinin ve barışın olmadığı bir ortamda emekçilerin en sıradan ekonomik haklarının bile tehlikede olduğunu en iyi işçilerin ve sendikaların biliyor olması gerekmez mi?
Dip notlar:
(1) https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/filistine-yapilan-ihracattaki-rekorlari-izah-edebilen-var-mi (1 Kasım 2024).
(2) https://unctad.org/news/economic-crisis-worsens-occupied-palestinian-territory-amid-ongoing-gaza-conflict (12 September 2024).
(3) https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/filistine-yapilan-ihracattaki-rekorlari-izah-edebilen-var-mi (1 Kasım 2024).
(4) https://www.counterfire.org/article/taking-palestine-solidarity-to-the-next-level-greek-workers-show-the-way (8 November 2024).
(5) Agh. /././
Savcı Sisli Vadi’de “olası kasıtla adam öldürme”den ceza isterken, mahkeme “bilinçli taksirle” suçu neden hafifletti!-Tolga Şardan-
"Bakan Yardımcısı Mehmet Yılmaz, Ceza İşleri Genel Müdürü iken Ankara’da makamındaki görüşmemizde bu sonucu bize söyledi... Son duruşmada, karar okunalı daha bir dakika olmuştu. Mehmet Yılmaz Bey bana kararı attı. Ankara’da kendi makamında söylediği gibi karar çıktı. Bizce karar önceden verilmişti"
Kırklareli’nin İğneada bölgesindeki longoz ormanlarında “kaçak” olarak faaliyet gösteren Sisli Vadi (Foggy Valley) adlı tesiste geçen yıl eylülde yaşanan ve 6 yurttaşın yaşamını yitirdiği faciayla ilgili yargılama tamamlandı.
Yargılamayı yürüten Kırklareli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanıklardan, kaçak tesisin sahibi Bülent Bayrak’ı “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ve yaralanmaya sebep olma” suçundan 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı.
Mahkeme; tutuksuz sanıklar Cenan Aydın ile Büşra Gökgöz için 7 yıl 6’şar ay hapis cezasına hükmetti. Diğer tutuksuz sanık Sevcan Ulutürk hakkında beraat kararı verildi.
Sisli Vadi konusu, Büyüteç’in takipçilerinin yakından bildiği dosyalardan. Facianın yaşanmasıyla birlikte gelişmeleri yeri geldikçe aktardım.
Kırklareli Valiliği’ne bağlı il özel idaresine ait arazide turistik faaliyet yürüten tesisteki bugalovların sular altında kalması, Sisli Vadi’yi merkezine alan ve bir süredir devam eden yasa dışılığı ortaya çıkardı.
Facianın ardından başlatılan adli soruşturmada, devletten kiralanan araziye inşa edilen ve selde kullanılamaz hale gelen 18 bungalovun ruhsata aykırı, yani kaçak olduğu anlaşıldı.
Valilik tarafından mühürlenmesi gereken tesisin faaliyetlerine, Önceki Kırklareli Valileri Osman Bilgin ve Birol Ekici başta olmak üzere kamu personelinin göz yumduğu ortaya çıktı! Yıkım kararı verilmesine rağmen tesisin faaliyete devam ettiği belirlendi.
Turistik tesisin, resmi kayıtlarda “karma çiftlik” olarak gösterildiği ve usulsüzlük yapıldığı gün ışığına çıktı.
Ayrıca, olayın ardından başlatılan adli soruşturmayı yürüten ve HSK’nın yaz kararnamesiyle tenzil-i rütbe ile Yargıtay Savcısı yapılan dönemin Kırklareli Cumhuriyet Başsavcısı Hazım Aslancı, soruşturmayı yürüten ve yine hakkındaki şikâyetlerin HSK’ca değerlendirilmesi sonucunda Van’a tayin edilen Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Lekesiz’in, sanık Bülent Bayrak’la tanışıklıkları ortaya çıktı. Hatta, savcıların Bayrak’ın kaçak olarak işlettiği Sisli Vadi’deki “adliye pikniği”ne katıldıklarının görüntüleri kamuoyuna yansıdı.
Yargı boyutundaki skandal bununla bitmedi.
İddianamenin kabul edilip yargı aşamasına geçildiğinde davaya görevlendirilen Kırklareli 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve aynı zamanda Kırklareli Adliyesi Adalet Komisyonu Başkanı Hüseyin Gedik’in de Bayrak’la tanışıklığı olduğu ve adliye pikniğine katıldığının fotoğrafı gündeme geldi.
Yargılama sürecinde yakınlarını kaybeden aileler, birden fazla kez Gedik’in davadan çekilmesini talep etti. Öyle ki, bu durumu Ankara’da görüştükleri hükümet yetkililerine de aktardılar.
Buna karşın Gedik, çekilmeyip davayı yönetmekte ısrarcı oldu.
Dosyanın savcısının değişmesi sonrasında süreci araştıran savcı, mahkemeye sunduğu mütalaasında, savcılıkça ilk aşamada göz önüne alınan “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçu yerine “olası kastla ölüme teşebbüs” iddiasıyla ceza verilmesini mahkemeden talep etti.
Şunu notu ekleyim; bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçunun Türk Ceza Kanunu’ndaki karşılığı 2-6 yıl hapis cezasıyken, olası kastla ölüme teşebbüs suçunun yasadaki karşılığı 9-15 yıl hapis cezası.
Bu cezayı, yaşamını yitiren 6 kişi için 6 kez ayrı ayrı verildiği düşünülürse, hüküm niteliğinin değişmesi, sanıkların yüksek cezadan kurtulmasının önünü açıyor.
Gelelim, karar duruşmasına, mahkeme sanıklar hakkında savcının talep ettiği hükme uymak yerine, “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçundan cezayı uygun buldu.
Yani; cezaları hafifletti, nedense?!
İlk derece yargılaması tamamlandı, elbette daha istinaf süreci var.
Ancak, yerel mahkeme kararı aileleri umutsuzluğa sürükledi, doğal olarak.
Faciada kızı ve damadını yitiren Safiye Yaşa, daha ilk andan itibaren süreci çok yakın takip eden mağdur yakınlarından.
İstanbul’da yaşıyor ailesiyle birlikte. Ancak yine ailesiyle birlikte bir ayağı Kırklareli’nde, diğer ayağı Ankara’da.
Savcılık ve Adalet Bakanlığı arasında adeta mekik dokudu. Sadece kendi iki evladının değil, diğer yaşamını yitirenlerin de hakkının peşine düştü.
Karar duruşmasından sonra Safiye Yaşa’ya telefonla ulaştım; duygularını sordum:
“Bu sonucu maalesef bekliyorduk. Çünkü mahkemenin gidişatı belliydi. Bülent Bayrak’ı tanıyan kişiler, Bülent Bayrak’ı yargıladı! Çok mücadele ettik. Belki ‘adalet tecelli eder’ dedik ama olmadı. Türkiye’de adalet yok.
Biz, bakan bazında da girişimlerde bulunduk. Adalet Bakanı ile Cumhurbaşkanımızın yanında TBMM’de görüştük. Hatta bakan yardımcılarıyla görüştük. Bakan Yardımcısı Mehmet Yılmaz, Ceza İşleri Genel Müdürü iken Ankara’da makamındaki görüşmemizde bu sonucu bize söyledi. Cezanın ‘bilinçli taksirden verileceğini’ anlattı. Mehmet Yılmaz Bey bize çok net biçimde söyledi. Biz kendisine olası kast olduğunu anlattık, dosyayı aktardık.
Saklanan ve gizlenen tüm kamera kayıtlarına rağmen adaletin tecelli edeceğine inandık, ama olmadı. Mehmet Yılmaz Bey bize, ‘bilinçli taksirden ceza verilir, istinafta düzelir’ dedi.
Son duruşmada, ben daha dışarı çıkmamıştım. Mahkeme Başkanı ile konuşuyordum. Karar okunalı daha bir dakika olmuştu. Salon boşalmamıştı bile. Telefonum boynumdaydı. Sinyal gelince baktım, Mehmet Yılmaz Bey bana kararı attı. Ankara’da kendi makamında söylediği gibi karar çıktı. Bizce karar önceden verilmişti.
Bundan sonra, gözümü kapayıncaya kadar bu işin takipçisi olacağım.”
29 Ekim, 10 Kasım ve fetva alan polis teşkilatı
Mahmut Demirtaş
Önce 29 Ekim’de Cumhuriyet’in kuruluşunu kutladık, ardından kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde andık.
Emniyet’in çiçeği burnunda Genel Müdürü Mahmut Demirtaş, 29 Ekim için yayımladığı mesajda şu cümleye yer verdi:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda, daha çok çalışarak, daha çok üreterek ve milli birliği koruyarak ülkemizi daha da ileriye taşıyacağız.”
Demirtaş, sonrasında 8 Eylül’de beraberinde bazı üst yöneticilerle birlikte Anıtkabir’e gitti ve Atatürk’ün mozolesinde saygı duruşunda bulunup, özel deftere “Kurucu Önder”e ithafen mesajını yazdı:
“Biliniz ki Türk Polis Teşkilatı, emanetiniz olan Türkiye Cumhuriyeti'ni daha aydınlık yarınlara taşıma hedefinden asla taviz vermeyecektir.
Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında da asil milletimizin huzurunu, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü koruma sadakatimizi her daim sürdüreceğiz. Tarih boyunca gösterdiğimiz cesaret ve iradeyle; milletimize, devletimize ve mukaddes değerlerimize yönelik her türlü tehdit karşısında kararlı bir duruş sergileyeceğimizden şüpheniz olmasın.
Vatanımızın bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü için gösterdiğiniz istikamet doğrultusunda, asil milletimizin yanında ve emrindeyiz.”
Peki, Genel Müdür Mahmut Demirtaş’ın Cumhuriyet ve Atatürk’e bağlılık mesajları vermesinden kısa süre önce Emniyet teşkilatında ne yaşandı?
Emniyet personelinin üye olduğu ve gerektiğinde maddi destek aldığı Polis Bakım ve Yardım Sandığı (POLSAN), şimdiye kadar hiç görülmemiş bir uygulamaya imza attı.
Sandık yönetimi, personelin maddi destek almasının önünün açılmasını sağlamak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan “fetva” aldı!
Bunu da resmi internet sitesinden üyelerine duyurdu!
Şimdiye kadar hiçbir yönetimin aklına gelmeyen uygulamayı, Demirtaş’ın genel müdürlüğünü yürüttüğü yönetim hayata geçirdi.
Fikir kimden çıktı bilemiyorum, ancak Demirtaş’ın “ne yapıyorsunuz?” sorusunu sormadığı da belli.
Bu arada merak ettim, POLSAN neden Diyanet’te fetva alma ihtiyacında oldu?
İnternette yaptığım kısa bir araştırma sonrasında, AKP’lilerin itibar ettiği isimlerden Nurettin Yıldız’ın bir görüşüne ulaştım.
Yıldız, şu görüşte:
“Devlet eliyle verilen ikramiyelerin veya emekli maaşlarının, bir birimin üyelerinin kendi aralarında oluşturdukları yardımlaşma sandığına benzetilmesinin doğru olmayacağını düşünüyorum. Kanuni bir zorunluluk bulunmadıkça bu tür sandıklara üye olunmaması gerekir. Allah'a emanet olun.”
Bu görüşten de anlamak gerekiyor ki; OYAK ve OYAK’a benzemek amacıyla şimdilerde Meclis’te yasal düzenleme yapılması beklenen POLSAN’ın ikramiyeleri İslami olarak uygun değil.
Menzil’deki çatlak Emniyet’i nasıl etkileyecek?
Adıyaman-Menzil
Büyüteç’te yazının son konusu, bir süredir devlet içindeki örgütlenmesi yoğunlaşan Menzil tarikatında yaşanan liderlik savaşının Emniyet teşkilatında nasıl yankı bulacağı.
Bilindiği üzere, parayla işi olmaması gereken bir dini oluşumda, 17 milyarlık bir servetin paylaşımında büyük bir savaş yaşanıyor.
Cemaatin liderinin ölümü sonrasında üç varisi liderlik mücadelesiyle birlikte paranın paylaşımında da birbirleriyle ters düştü.
Sanki dejavu.
Fetullah Gülen cemaatinde de hem FETÖ olmadan önce hem de sonra benzer bir süreç yaşandı.
Gülen cemaatinin FETÖ öncesi ve sonrasında devlette bilakis Emniyet’te nasıl örgütlendiği artık en küçük detayına kadar biliniyor.
FETÖ’den boşalan yerlere ise Nakşi ve Nurcu diğer gruplar yerleşmeye başladı.
Polis yıldızında 8 ana, 48 ara ilke mevcut. Ana ilkeler; Atatürkçü, yurt sevgisi, tarafsız, bilgili, Cumhuriyetçi, bayrağa saygılı, ulus sevgisi ve üniformaya saygılı.
Yıldızdaki ilkeleri günümüzdeki tablo ile karşılaştıralım.
Öte yandan, FETÖ’den sonraki dönemde yine Emniyet’teki dini cemaat ve tarikatların yapılanmasında birbirleriyle ciddi mücadele içine girdiklerini söylemek yanlış olmaz.
Tek amaç, daha fazla ve önemli konumu ele geçirmek!
Şimdi Menzilciler, ana akımdan ikiye ayrılmış durumdalar. Menzil üzerinden konum elde eden özellikle amir ve müdür rütbesindeki personel, tam bir kaos yaşıyor.
Zira, cemaatin şimdilik ikiye bölünmesiyle hangi tarafta konumlanacaklarını kendi aralarında tartışmaya başladılar.
Muhtemel ki, yakın zamanda kendileri arasında da bir güç mücadelesi başlayacak. Tıpkı, FETÖ’den sonra Nurcu gruplar içinde başlayan savaş gibi. Okuyucular, Yazıcılar, KÖZ’cüler, Meşveretçiler misali.
Bu arada, bu satırların yazarına komik gelen bir gelişmeyi daha aktarayım.
Menzilci olduğunu bildiğim bazı polis amir ve müdürleri özellikle 29 Ekim’de, şimdiye kadar - pek tanık olunmadığı şekliyle - tanıdıklarına Cumhuriyet Bayramı kutlaması mesajı göndermeye, WhatsApp’ta “durum paylaşmaya” başladılar.
Menzil şeyhlerindeki “çakar lamba” sökülecek mi?
AKP Milletvekili Süleyman Soylu başkanlığında kanun teklifininin görüşmeleri için toplanan İçişleri Komisyonu
TBMM’de görüşülen yasa değişikliği taslağının yasalaşması halinde büyük kentlerde günlük yaşamda “kullananların kulaklarını fazlasıyla çınlatan” çakar lambanın yetkisiz kullanımın para cezası ağırlaştırılacak.
Bilindiği üzere, çakar lamba ve özel ses sistemleri takılı araçlar, haklarında koruma kararı verilmiş kişilere ait.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, hemen her hafta trafik suçlarına yönelik yaptığı bilgilendirmelerde, yetkisiz çakar lamba kullanan ortalama 250 araca para cezası uygulandığını açıklıyor.
Şimdi, İçişleri Bakanlığı yetkililerine soralım:
* Menzil cemaatine ait sosyal medya hesaplarından yapılan görüntülü paylaşımlarda gerek 2023’te ölen lider Abdülbaki Erol, gerekse şimdi liderlik mücadelesi verenlerin araçlarında “çakar lamba” neden takılı?
* Menzil liderleri yakın koruma statüsünde mi?
* Değillerse, para cezası uygulandı mı?
***
Konular birikince, Büyüteç uzadı. Hoşgörünüz için teşekkür ederim.
/././
"Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" gündem(1-2)
1) Hatimoğulları'ndan İzmir'deki yangın faciasıyla ilgili açıklama: Saray günlük 21,5 milyon TL harcasın diye halka reva görülen düzenDEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, İzmir'de yaşları 1 ile 5 arasındaki beş kardeşin, barakadan bozma evlerinde çıkan yangında ölmesiyle ilgili, "İktidar, 'refah düzeni', 'Türkiye yüzyılı' diyedursun; yoksul, emekçi halk için bıçak kemiği çoktan deldi geçti, bıçak ilikte" açıklamasında bulundu. Hatimoğulları, "İktidarın Türkiye Yüzyılı nedir? Bir kuru ekmek için çocuklarını evde bırakıp hurda toplamak zorunda bırakılan kadındır. Evde ekmek beklerken, ısınmak için açtıkları soba yüzünden çıkan yangında ölen çocuklardır. Saray günlük 21,5 milyon TL harcasın, çeteleri daha zengin etsin diye halka reva görülen düzendir Türkiye Yüzyılı" ifadelerini kullandı. (https://t24.com.tr/haber/hatimogullari-ndan-izmir-deki-yangin-faciasiyla-ilgili-aciklama-saray-gunluk-21-5-milyon-tl-harcasin-diye-halka-reva-gorulen-duzen,1195957) ***
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada "Zaman, zemin, koşullar uygunsa MHP dahil bütün partilerle görüşürüz" ifadelerini kullandı. DEM'li Bakırhan, partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Bakırhan Cumhurbaşkanı ve AKP Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ne idiği belirsiz tipler 3 dönemdir halkın iradesini gasp etmekte" sözlerine; "Ne idiği belirsiz senin atamış olduğun kayyumlardır" yanıtını verdi.(https://t24.com.tr/haber/tuncer-bakirhan-dan-erdogan-a-yanit-ne-idigi-belirsiz-senin-atamis-oldugun-kayyimlardir,1196019)
(T-24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder