2 Aralık 2024 Pazartesi

Evrensel "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -2 Aralık 2024-

Yaşam alanları ve doğa holdinglere kurban ediliyor- ‘Maden özelleştirildi her şey kötüye gitti’-Elif Ekin SALTIK/Özkan ZÜLFİKAR(Elazığ)

“Maden özelleştirilmeden önce işçiler vardiyadan çıktığı zaman sokaklardan geçemezdin. Çocuklar okuldan çıkardı işçilerin kalabalığından evlerine gidemezdi, o saatte kimse evden çıkmazdı.”

Elâzığ’a 75 km uzaklıkta olan Maden ilçesi bakır, krom karışımı bir renkle göze çarpar. Dicle Nehri kıyısında Mihrap Dağı eteklerinde, bir vadinin yamaçlarında kurulmuştur, araçla giderseniz ve normal bir hızla seyir halindeyseniz kısa mesafede varırsınız 75 km uzaklıkta olan bir yere. Ancak dağların eteklerinden geçerken ‘yılan gibi’ kıvrılan yollarda hız yapmak oldukça riskli ve tehlikelidir. Dik yamaçları, uçurumları, tüneli geçtikten sonra Soğuksu’da bir çay içmek için durursunuz. İlçeye 1 km kalmıştır ama Soğuksu’ya uğramazsanız arkanızdan ağlar. Ve nihayet yüksek rezervli madenlerin olduğu Maden. Gündüz görenler için yamaçlara iliştirilmiş evlerin ortaya çıkardığı görüntü beş basamaklı bir apartman gibiyken, akşam ışıklarıyla birlikte görsel bir şölen olur Maden.

İlçe bakır madeninin ilk çıkarıldığı yerlerden biri olarak tarihe geçmiştir. Cumhuriyet tarihinde bakır madeninin çok önemli bir rezervine sahip olan mahallede ise rant ve talan doğal olmayan afet riski oluşturmuş. Gazetemizde pek çok habere konu olan mahalle, bugün parça parça boşaltılsa da Maden’den, mahallelerinden ayrılmak isteyen de istemeyen de çok.

40 yılı aşkındır Camikebir Mahallesi muhtarı olan Mehmet Deniz’i aradığımızda kahvede olduğunu söylüyor. Biz de gök yarılmışçasına yağan yağmura aldırış etmeden kahvenin yolunu tutuyoruz.

‘CENGİZLER İYİ PARA VERİYOR, HERKESİ BAĞLAMIŞ’   

Muhtar kahvenin kapısında karşılayıp ‘buyur’ ediyor bizi içeri. Kahve kalabalık, herkes oyun oynuyor, kahveye girişimizle meraklı bakışlar bize dönüyor. Masaya oturunca hemen sohbet başlıyor. Cengiz Holdingin buradaki maden işletmesinden söz açılıyor ilk. Sağrılı köyü Kısabekir ve Seterli mevkiilerinde bulunan ve cumhuriyet tarihinin en büyük bakır maden rezervi sahasının olduğu bölgede bakırın yanı sıra altın, çinko, kobalt ve birçok cevher de çıkarılıyor. Nisan ayında kapalı zarf usulüyle yapılan ihaleyi Cengiz Holding ve Ensar Vakfı ortaklığındaki şirketler alırken kimse madendeki çalışma koşullarına ve madenin doğaya verdiği zarara ilişkin konuşmak istemiyor, çünkü karşılarında Cengiz Holding var, onun arkasında da iktidar.

Cengiz Holdinge çalışan işçilerin genellikle Ergani’den Elâzığ’dan, Palu’dan geldiği bilgisini veren Muhtar, işçilerin madende işe girmeleri için, başta köy muhtarının madenin servis işini aldığı bu nedenle holding aleyhine konuşmadığını vurguluyor. “Cengizler yol yapmış şimdi oralara. İyi de para veriyor, herkesi bağlamış” diye konuşuyor.

BUGÜN KALAN SADECE 100 İŞÇİ

İlçede Yıldızlar Holding bünyesinde faaliyet yürüten madende ise 100’e yakın işçi kalmış. “Kahvede oyun oynayanlar arasında maden işçisi var mı?​” sorumuza bir işçiyi oyun masasından kaldırıp yanımıza çağırıyor Muhtar. İşçinin gözü oyun masasında. Zar zor cevaplar alıyoruz ağzından: “Başka bir fabrikanın işini yapıyoruz. Daha önce burayı kiralayan bir şirket. 3 vardiya çalışmaya devam ediyoruz, 100 işçi kadar var. Ücretlerimiz asgari ücretten 3 bin 500 lira fazla. Bu ücretler bizi geçindirmiyor ama idare etmeye çalışıyoruz. Maden düzenli çalışsın bizim işimiz devam etsin diyoruz ama çalışmıyor. Dışarıdan gelen hazır cevheri öğütüyoruz.”

‘AFET RİSKLİ ALAN’ İLAN EDİLDİ, GİDEBİLECEKLER GİTTİ

“Maden özelleştirilmeden önce işçileri vardiyadan çıktığı zaman sokaklardan geçemezdin. Çocuklar okuldan çıkardı işçilerin kalabalığından evlerine gidemezdi, o saatte kimse evden çıkmazdı” diyen Muhtar geçmişte 4 bin 500 işçinin madende çalıştığını sözlerine ekliyor ve devam ediyor: “Özelleştirilmeyene kadar durumu çok iyiydi. Yıldızlar geldi hafriyatı patikanın içine döktü. Bir sürü yere yazı yazdık, bu sorun yaratır diye. ‘Ölçümünü yaptık, her şey normal’ dediler. Mühendisleri toplantıya çağırıyorduk, toplantıya gelmiyorlardı. Camikebir Mahallesi tehlikeye atıldı, holding plansız maden çıkardı, maden atıklarını üst üste yığarak doğal olmayan yolla heyelan riski oluşturdu. Mahallenin bir kısmı ‘afet riskli alan’ ilan edilip boşaltıldı. İnsanlar dükkanlarını, evlerini bırakıp gitti. Mahallenin hepsi boşaltılacak. Gidebilecek imkanı olan Elâzığ’a gidip iş tuttu, imkanı olmayan burada. Ben de neredeyse 70 yaşıma gelmişim, nereye gideyim.”

MADEN’İN TARİHİ

Geçmişi çok eskilere dayanan Maden ilçesinde; 1862 yılında yapılan Camii-Kebir adında cami, 1762 yılında yapıldığı bilinen bir hükümet konağı ve 1899 yılından kalma bir de saat kulesi var. Bu bölgenin neolitik çağdan bu yana insanlığın odak merkezi olmasının sebebi ise altın ve bakır madenlerinin yoğunluğu. Maden fabrikaları ve işletmesiyle seneler boyu bir işçi beldesi olarak bilinen Maden; Yıldızlar Holdinge bağlı bakır işletmesinin atıklarından dolayı “doğal olmayan heyelan” denen toprak kayması riskiyle karşı karşıya. Evlerin, mahallelerin boşaltıldığı son olarak da ilçenin girişindeki tarihi taş köprünün yıkılmasına sebep olan fabrika atıkları, neredeyse tüm ilçeyi tehdit ediyor.

                                                              /././

Bu toprağın sonu!..-Özer Akdemir-

30 Haziran 2008 tarihinde Kaz Dağı’nda başlatılan maden aramaları ile ilgili Evrensel’de yazdığım haberin başlığı “Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu” idi. Çanakkale Çan ilçesinin Halilağa köyünün üst taraflarındaki ormanda, Bayramiç Belediyesine ait bir arazi aracı ile bozuk dağ yollarında, ormanın ışık girmez kuytuluğunda bir saat kadar yol gitmiş ve Kanadalı Teck Cominco şirketinin sondaj çalışmalarını görüntülemiştik. Uzun yıllar devletin çeşitli kademelerinde çalışıp emekli olmuş, bir dönem Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanlığı yapmış, değerli hocam Ertuğrul Barka ile yapmaya başladığımız Çepeçevre Yaşam programının ilk bölümlerinden birisiydi. Halilağa köyündeki bir hayır yemeğinde tanıştığımız 14 yaşındaki Keçi Çobanı Bedrettin bizi sondaj yapılan yere  götürebileceğini söylediğinde onu da yanımıza alıp yola düşmüştük. 

İLK SONDAJLAR

Engebeli bozuk orman yollarında aracımız tıngır mıngır ilerlerken utangaç, suskun ama sorduğumuz sorulara da çok zekice yanıtlar veren Bedrettin o labirent gibi orman yollarının içinden bizi eliyle koymuş gibi Bakırlık Tepesi denilen yerdeki sondaj alanına götürdü. Baretli, fosfor yelekli birkaç işçi gürültülü bir sondaj makinesi ile yerin derinliklerine doğru yaklaşık 10 santimetre çapında bir delik açıyorlardı. Deliğin etrafı plastik bir örtü ile çevreliydi. Güya sondaj sırasında kullanılan çeşitli kimyasallara bulaşmış sondaj suyu-çamuru doğaya karışmasın diye serilmişti bu örtüler ancak çok da bir işe yaradığı söylenemezdi. Sondaj makinesinin çalışması için gerekli olan akaryakıt biraz ileride küçük bir römorkun yanındaydı. Gürültüden pek birbirimizi duyamasak da burada çalışan çoğu Halilağa köyünden olan sondaj işçilerinin tepesinde dikilen mühendisle birkaç cümle de olsa konuştuk. Biz işçilerin yanına gittiğimizde Bedrettin ortalarda hiç görünmedi. Köylüsü olan işçilerin kendisine bize oraya getirdiği için kızabileceğinden çekiniyordu. 

Sondaj alanından ayrıldıktan sonra Bedrettin bizi köylülerin “şarap anaları” dediği taştan oyulmuş mezar çukurlarını andıran ancak ucunda da bir oluk bulunan binlerce yıl önceki taşların olduğu bir yere götürdü. 60 cm kadar eni, 1.5 metre boyu bulunan bu dikdörtgen şeklindeki oyuk kayaları Anadolu’da pekmez için üzümün şiresinin ezildiği şirehanelere, Ege’de ise zeytin yağı işliklerine benzetmiştik. Bedrettin o gün bizi ‘Künk’ dediği dik bir kayalığın üzerine de çıkarmıştı. Dağın zirvesinde, ormanın içinden yerden bitmiş gibi yükselen kayalığın üstünden Çan Ovası’nı, Bayramiç’i Ayazma taraflarına kadar görmüştük. Göz alabildiğine halı gibi ormanlarla kaplıydı her taraf... 

*

BİR AYDA 500 BİN AĞAÇ KESİLDİ

16 yıl önce Bedrettin’in bizi gezdirdiği yerlerdeki orman cayır cayır kesiliyor bugün! O günlerde gördüğümüz bütün ağaçlar bugün artık yok ne yazık ki! Kanadalı şirketten madeni satın alan Cengiz Holding, dava süreçleri devam etmesine rağmen bir ayı geçkin bir zaman önce başlattığı orman katliamına ara vermeden devam ediyor. Kaz Dağı’nda şu ana kadar 500 binin üzerinde ağaç kesildiğini söylüyor tek bir ağacı bile olsa korumak için her gün kesim sahasına gidip, canlarını tehlikeye atarak, kesim yapan işçilere engel olmaya çalışan bir avuç insan!

MADENİN ORTASINDA KALAN ANTİK KENT

2008 yılındaki çekimlerimizde gördüğümüz şarap analarının Çanakkale’de, antik adıyla Troas ülkesinde bulunan yüzlerce antik kentten birisi olan Künk Dağı Antik Yerleşkesindeki, kaya oygu mezarları olduğunu biliyoruz bugün. Bu antik yerleşim, kaya mezarları tam da Cengiz Holding Altın Bakır İşletmesinin ortasında kalıyor. Kaz Dağı’na, ortasında antik bir kent olan bir maden işletmesi kuruluyor adım adım. Hem kendimize hem tüm dünyaya bu absürtlüğü, bu utancı da yaşatmaktan eksik kalmıyoruz, hamdolsun!

250 bin yıl öncesine kadar insan yerleşiminin izlerine rastlanan, İda’da, Truva büyüklüğünde 100 tane, Assos büyüklüğünde 200 tane ve irili ufaklı 1000’i aşan antik yerleşimi ile adım başı bir kültür varlığına rastlamak mümkün. Bunlardan Künk Dağı antik yerleşmesi maden tarafından kuşatılmış, yutulmak üzere.

BELEDİYELER NEDEN DAHA GERİDE DURUYOR?

O dönemler, o köylerdeki ciddi karşı çıkışı bugün göremiyoruz ne yazık ki. Madencileri köylerine sokmayan, toplantı yapmak istedikleri kahveyi dumana boğarak toplantıya engel olan, kendilerini madene ikna etmek için gelen üniversite hocalarını “yevmiyeci hoca” diyerek köylerinden kovan, madencilere ÇED toplantısı yaptırılmayan Muratlar, Halilağa, Hacıbekirler köylüleri bugün daha az ses çıkarıyor. Bunun nedenleri elbet ciddi ciddi tartışılmalı, sosyolojik olarak irdelenmeli. Bugün, bir avuç köylü, yıllarca Kaz Dağı’nı koruma mücadelesi içinde olan doğa savunucuları ile birlikte Kaz Dağı’nı Cengiz’in hışmından korumaya çabalıyorlar.

O günlerde madencilere sert tepki gösteren, yapılan eylem etkinlikleri desteklemek dışında davalar açan, sempozyumlar-paneller yapan, mitingler örgütleyen, “Toplayalım bütün altınlarımızı. Verelim bunlara, çekip gitsinler. Dokunmasınlar Kaz Dağı’na” diyen yerel yönetimlerin bugünkü tavırları da dünden geride. Sanki günü geçirmek için bir şeyler yapıyorlar edası seziliyor davranışlarından. Madeni engelleme ümitlerini sadece Danıştayın yürütmeyi durdurma kararına endekslemiş, mahkemeden medet umar bir haldeler. Hatta, ağaçların kesildiği alana gidip “Eğer yargıdan olumsuz karar çıkarsa şirketin çevreye daha az zararlı madencilik yapması için çabalayacağız” diye yenilgiyi peşinen kabul etmiş belediye başkanlarını gördük bu süreçte.

9 Kasım tarihinde yapılan ve binlerce kişinin katıldığı eyleme sanki dışarıdan birisiymiş gibi sessiz sedasız gelip, tek kelime etmeden giden belediye başkanlarının bu edilgenliği Kaz Dağı’nın korunması açısından hiç de hayra alamet değil. Madenciler karşısında Kaz Dağı’nın kaderine razı olmuşlar, sadece insanların tepkilerini yatıştırmak için bir şeyler yapıyor görüntüsündeler sanki. Eylemlere araç desteği verme, televizyonlara, gazetelere arada birkaç cümle madenciliğin zararlarına dair söz söyleme dışında somut bir karşı çıkış görülmüyor.

KAYYIM KAYGISI MI?

Kirazlı mücadelesi sürecinde on binler direnişi, nöbeti sahiplenerek Kanadalı şirketi püskürtmüştü. Bu süreçte belediye nöbeti başlatan, lojistik destek sunan bir konumdaydı. Son süreçte nöbetle ilgili bir bölünme yaşansa da o dönem belediye, direnişe bu desteği nedeniyle soruşturma geçirmiş, hatta “kayyım atanabilir” söylentileri bile çıkarılmıştı. Bugün, Kaz Dağı çevresindeki belediyelerin mücadeleye ellerindeki tüm olanaklarla katılmayışları bu kaygıdan olabilir mi? Öyle bile olsa haklı bir gerekçe değil bu. Kayyım atanacaksa Kaz Dağı’ndaki madene karşı gelindiği için atansın! Bu belediyeler için bir onur olmalıdır.

Her ne pahasına olursa olsun bu toprağın, ormanın, suyun sonu gelmemeli!...

                                                        /././

Suriye’deki saldırılar Arap basınında: ABD-İsrail-Türkiye planı mı?-Yusuf Ertaş-

Cihatçıların Suriye'deki saldırıları Arap basınında geniş yer aldı. Saldırıları “ABD-İsrail-Türkiye” planı olarak değerlendiren yorumlar, yeni savaşların kapıda olduğu değerlendirmeleri dikkat çekti.

Suriye’de, HTŞ tarafından başlatılan saldırı ve hızla Halep’e yönelmesi Arap basınında en öncelikli gündem maddesi oldu. Suriye ordusunun hiçbir çatışmaya girmeden alanı boşaltması 2014 yılında IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi karşısında silahlarını bırakan Irak ordusuna benzetildi. Saldırının zamanlamasına dikkat çekildi, tesadüfi olmadığının altı çizildi ve “Dış destek olmadan” bu kapsamda bir saldırının gerçekleşmesinin mümkün olmadığına vurgu yapıldı. Saldırıları “ABD-İsrail-Türkiye” planı olarak değerlendiren yorumlar ve yeni savaşların kapıda olduğuna dair değerlendirmeler dikkat çekti.

AL HALİC: DIŞ DESTEKSİZ MÜMKÜN DEĞİL

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli Al Halic Gazetesi Yazarı Yunus Sayid “Kartları karıştırma savaşları” başlıklı yazısında şu yorumu yaptı: “Kuzeybatı Suriye’de silahlı terörist grupların, özellikle BM tarafından ‘terör örgütü’ olarak tanımlanan ve adını Heyet Tahrir’uş Şam olarak değiştiren Nusra Cephesinin bu çapta bir saldırı düzenlemesi ve Halep’e kadar ulaşması, dış destek almaksızın ya da en azından yeni bir savaş başlatmak için yeşil ışık görmeksizin mümkün değil.”

YENİ SAVAŞLAR BÖLGENİN KAPISINDA

Sayid, “Doğru, Suriye hükümet güçleri ve müttefikleri bu ani ve hızlı harekattan şaşkınlığa uğradılar. Ancak aynı zamanda, böylesine iyi planlanmış bir saldırıya karşı yeterince hazırlıklı değillerdi” dediği yazısında şu ifadeleri kullandı: “Dikkat çeken bir diğer nokta ise bu saldırının Lübnan’daki ateşkesin hemen ardından gelmesi ve İsrail’in, Lübnan’da ateşkesin savaşın sona erdiği anlamına gelmediğini vurgulayan açıklamalarıdır. Bununla birlikte, Gazze’de benzer bir ateşkesin konuşulması ancak savaşın sona ermediğine dair mesajlar, bölgedeki savaşların sona erdirilmesinin henüz uzak bir hedef olduğunu ortaya koymaktadır.”

Sayid, aksine, bölgede yeni savaşların, haritaların ve dengelerin değişmesine yol açacak gelişmelerin kapıda olduğuna işaret ederek, “Bu durum, yıllardır konuşulan ve şimdi yeniden gündeme gelen yeni bir Ortadoğu düzenine mi işaret ediyor?​” diye sordu.

RAİ AL YOUM: TÜRKİYE ONAYI OLMADAN MÜMKÜN DEĞİL

Filistinli Gazeteci ve Yazar Halid Al-Cayusi, Rai Al Youm gazetesindeki yazısında şu görüşlere yer verdi: “Gizemli bir sahne, şüpheli bir geri çekilme ve Suriye sahnesinde değişen bir tablo... Halep artık Suriye devletinin kontrolünde değil. Halep, silahlı muhalif gruplar (Heyet Tahrir’uş Şam) tarafından ‘Saldırganlığın caydırılması’  adını verdikleri bir operasyon kapsamında herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın hızlı bir şekilde ele geçirildi. Bu gelişme, özellikle saldırının zamanlaması ve arkasında kimin olduğu konusunda pek çok soruyu beraberinde getirdi.”

Al-Cayusi, “Büyük bir tartışmaya yol açan Halep’in düşüşüyle ilgili bu tırmanışı kimlerin desteklediği sorusu ile ilgili olarak Türkiye’nin, en çok suçlanan taraf olarak ön plana çıktığına” işaret ederek şöyle yazdı: “Türkiye’nin desteklediği silahlı grupların, Türk onayı olmadan hareket etmeleri mümkün değil. 2020 yılında Rusya ve Türkiye arasında kabul edilen gerilimi azaltma anlaşması, Suriye’deki askeri çatışmayı durdurmuştu. Ancak bu anlaşmanın bozulması Türkiye’nin bu anlaşmadan vazgeçtiği veya ‘gruplarını’ artık kontrol edemediği anlamına gelebilir. Bu grupların, Suriye Savunma Bakanlığının iddialarına göre, orta büyüklükte silahlar ve insansız hava araçları (İHA) gibi gelişmiş ekipmanlara sahip olmaları dikkat çekiyor. Suriye halkı ise, bu grupların aniden bu tür silahlar ve eğitimleri nasıl elde ettiğini sorguluyor.”

EL WATAN: TÜRKİYE’NİN YENİ DENGELERİ TEST ETME ÇABASI

Suriye merkezli El Watan Gazetesi Yazarı Abdel Munaim Ali İsa, “Geçen çarşamba günü, Heyet Tahrir’uş Şam (eski Nusra Cephesi) ve ona bağlı grupların, Halep kırsalı ve şehri hedef alarak başlattığı saldırının, salı günü İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes anlaşmasının ilanıyla aynı zamana denk gelmesi tesadüf değildir” dedi. Yazar, “Bu bağlamda, Nusra’nın saldırısı, Türkiye’nin bu yeni dengeleri test etme çabası olarak görülüyor. Aynı zamanda, Türkiye, Rusya’nın ‘Astana süreci’nin artık amacına ulaşmadığına dair bir kanaate vararak, yeni bir çözüm platformu arayışına girmiş gibi görünüyor” yorumunu yaptı.

El WASAT: OLAYLAR TESADÜF DEĞİL

Kuveyt merkezli Al Wasat gazetesi Suriye’deki gelişmelerin tesadüfi olmadığına işaret etti. Gazetede şu görüşlere yer verildi: “Güney Lübnan’daki ateşkes yürürlüğe girer girmez Suriye’de savaş yeniden patlak verdi ve dikkatler yeniden Halep ve İdlib’e çevrilerek çatışmalar ve hızlı gelişmeler takip edildi; başta Halep olmak üzere rejimin kontrolündeki birçok şehir düştü. Şu anda yaşananların zamanlaması, bu olayların tesadüfen patlak vermediğini, birilerinin bunları yönlendirdiğini, desteklediğini, organize ettiğini ve kendi çıkarlarına hizmet eden uygun zamanlamayı seçtiğini gösteriyor. Sonunda kaybeden ise ne yazık ki yıllardır bu çatışmaların mağduru olan Suriye halkı oluyor.”

SAVT AL IRAK: ABD-TÜRKİYE-İSRAİL PROJESİ

Irak merkezli Savt Al Irak gazetesi, “Iraklı gözlemcilere göre, bu olaylar ABD, Türkiye ve İsrail’in, Rusya’nın nüfuzunu zayıflatmak, Türkiye’nin Suriye’deki etkisini genişletmek ve İsrail’in Golan Tepeleri cephesini güvence altına almak gibi amaçları olan bir uluslararası planın parçası olabilir. Bazı muhalif Suriyeli ve Türk analistler ise bu hareketliliğin dış müdahale olmaksızın bir halk ayaklanması olduğunu öne sürdü” diye yazdı. 

YOUM ASSABA: KÜRESEL VE BÖLGESEL BİR ÇATIŞMANIN YANSIMASI

Mısır merkezli Youm Assaba Gazetesi Yazarı Ahmad Altayeb ise Lübnan’daki ateşkes ve şu anda Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler arasında gerçek bir bağ bulunduğunu belirterek ve şu değerlendirmelerde bulundu:  

“Tüm göstergeler ve değerlendirmeler, bu bağlantının açıkça var olduğunu doğrulamaktadır. Başlangıçta, İsrail’in Suriye hava sahasına sızması, her şekilde Şam’ı zayıflatma çabası, özellikle Başbakan Benyamin Netanyahu’nun Ortadoğu’yu yeniden düzenlemeyi, İran ve bölgedeki vekillerini ortadan kaldırmayı hedeflediğini açıklamasıyla belirginleşiyor. Ayrıca, Netanyahu’nun, ateşkes anlaşmasını onaylarken Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a ‘Ateşle oynamaması’ uyarısı yaptığı tehdit de, dolaylı olarak Suriye’deki son tırmanışla bağlantılı olabilir. Ardından, tesadüf olarak değerlendirmesi zor bir sürpriz geldi: Silahlı grupların Halep ve Hama kırsalındaki kasabaları ele geçirmesi, bölgedeki çıkarların çatıştığını ve yerel güçlerin desteğiyle bu grupların aktif olarak sahada yer aldığını gösteriyor. Lübnan ve Suriye’deki gelişmeler arasındaki bu bağ, stratejik çıkarlar üzerine küresel ve bölgesel bir çatışmanın yansımasıdır. Bölgedeki farklı taraflar, kendi hedeflerini gerçekleştirmek için çalışırken, bu durum Suriye’nin sahasını daha da karmaşık hale getiriyor ve gelecekteki gelişmeleri tahmin etmeyi zorlaştırıyor.”

                                                           /././ 

Almanya Başbakanı Scholz Ukrayna’da: Hem şahin hem güvercin -Yücel Özdemir-

Scholz-Zelenskiy görüşmesinde Rusya ile müzakere konusunda bir uzlaşmanın sağlanıp sağlanamayacağı merak konusu. Scholz’un erken seçim öncesi “Barış Başbakanı” olmak istediği biliniyor.

Ukrayna savaşının üzerinden 1009 gün geçerken, Almanya Başbakanı Olaf Scholz bugün ikinci kez Kiev’i ziyaret ediyor. Polonya sınırından gece treniyle Kiev’e giden Scholz, indiği istasyonunda gazetecilere yaptığı ilk açıklamada bu ay içinde Ukrayna’ya 650 milyon avroluk bir yardımın daha yapılacağını söyledi. “Ukrayna Almanya’ya güvenebilir. Ne dediysek onu yapıyoruz” diyen Scholz, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile yapacağı görüşmede de aynı güvenceyi vermesi bekleniyor.

Scholz ile Zelenskiy arasında yapılacak görüşmede Rusya ile müzakere konusunda bir uzlaşmanın sağlanıp sağlanamayacağı da merak konusu. Scholz, savaşın başlamasından iki yıl sonra Rusya Devlet Başkanı Putin ile telefonda görüşen ilk Batılı lider olmuştu. Telefon görüşmesinde, Ukrayna ile müzakere için diplomatlar arasında görüşmelerin devam etmesi sonucu çıkmıştı. Geçtiğimiz cuma günü Scholz ile Zelenskiy arasında yapılan telefon görüşmesinde, Scholz’un Putin ile yaptığı görüşmeyi ve diplomatların temaslarını aktardığı Alman basınında yer aldı. 

ZELENSKİY’NİN NATO ÜYELİĞİ ŞARTINA MESAFE 

Scholz’un ziyaretinden iki gün önce, Zelenskiy, İngiliz Sky News’e verdiği demeçte, Ukrayna’nın savaşta olmayan bölümüne NATO üyeliğinin önünün açılması şartıyla ateşkese hazır olduğunu söylemişti. Rusya tarafından işgal edilen bölgelerin ise müzakere sürecinde geri alınmaya çalışılacağını ifade eden Zelenskiy’nin aynı planı Scholz’a da aktaracağı tahmin ediliyor. Zira Zelenskiy, geçtiğimiz aylarda koltuğunun altına aldığı Zafer Planı ile Batı başkentlerini dolaşmıştı. Planda, Rusya içlerini vuracak uzun menzilli füzelerin kullanılmasına izin verilmesi de yer alıyordu. Zelenskiy, düzenlenecek saldırıların ardından Rusya ile pazarlık masasına oturabileceğinin mesajını da vermişti. Bu süre zarfında, ABD ve İngiltere, verilen uzun menzilli füzelerin Rusya topraklarına atılabileceğine dair onayı vermiş ve Ukrayna’da ATACMS füzelerini Rusya’ya fırlatmıştı. 

Almanya ise 500 km menzile sahip Taurus seyir füzelerinin verilmesine karşı çıkmıştı. Ziyaret öncesinde partisinin seçim toplantısında konuşan Scholz, Taurusların verilmesi durumunda Almanya’nın savaşın parçası olacağını belirterek, bunu yapmayacaklarını tekrarladı. Koalisyon ortağı Yeşiller ve muhalefet partileri FDP ve CDU/CSU ise Taurusların verilmesinden yana. 

ABD’den sonra Ukrayna askeri ve mali açıdan en fazla destek veren ülke olan Almanya’nın desteğini bundan sonra da sürdüreceği ziyaret kapsamında Scholz tarafından tekrarlandı. Ancak, 20 Ocak’ta ABD’de başkanlık koltuğuna oturacak Donald Trump’ın yardımları kesmesi durumunda Almanya’nın tek başına yardımı sürdüremeyeceği de görülebiliyor. 

SEÇİM HAMLESİ: “BARIŞ BAŞBAKANI” 

İlk olarak haziran 2022’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İtalya Başbakanı Mario Draghi ile birlikte Kiev’e giden Scholz, bu ziyaretinin amacının, “Kiev’de Almanya’nın Avrupa’da Ukrayna’ya en fazla destek veren ve bundan sonra vermeye devam edecek ülke olduğunu göstermek” olduğunu söyledi. 

Scholz’un bu ziyaretinin 23 Şubat’ta yapılması planlanan erken seçimlerle de bir bağlantısı var. Seçimler sırasında “Barış Başbakanı” sloganını kullanmaya hazırlanan Scholz, bir taraftan içeride Tauruslar konusunda muhalefetin yaptığı baskıyı kırmak için askeri desteğin sürdüğünü göstermek isterken diğer taraftan ise müzakere yönünde atılacak adımlarda rol oynamak istiyor. Hem şahin hem güvercin rolünü birlikte oynuyor. 

NATO ÜYELİĞİ YERİNE GÜVENLİK GARANTİSİ 

Scholz-Zelenkiy görüşmesinde Ukrayna’nın NATO üyeliğine davet edilmesinin ele alınacağı da tahmin ediliyor. Zelenskiy’nin Zafer Planı’nda yer alan bu talep Almanya ve ABD tarafından daha önce olumlu karşılanmamıştı. Her iki ülke savaş bitmeden, Rusya ile bir uzlaşma sağlanmadan Ukrayna’nın NATO üyeliğine sıcak bakmıyor. Bunun yerine “güvenlik garantisinin” verilmesi güçlü bir seçenek olarak öne çıkıyor. Zelenskiy’nin Sky News’te ileri sürdüğü ateşkes şartları arasında yer alan “NATO’ya üyelik daveti” yerine “güvenlik garantisi”nin geçirilmesi durumunda, ateşkes için ön müzakerelerin yolu açılabilir. 

Donald Trump da Ukrayna’nın NATO üyeliğine sıcak bakmıyor. Trump’in Ukrayna ve Rusya Özel Temsilciliğine atadığı Kellogg de kısa bir süre önce yazdığı bir makalede Ukrayna’nın barış anlaşması karşılığında NATO üyeliğinden uzun bir süre için vazgeçebileceğini, ancak bu durumda güvenlik garantilerinin verilmesi gerektiğini öne sürmüştü. 

Zafer Planı’nın bir parçası olarak Ukrayna’nın bu hafta NATO’ya üyeliğe davet mektubu göndermesi bekleniyor. Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sybiha tarafından kale alınan ve Reuters haber ajansının ele geçirdiği mektupta, NATO’ya Kiev'e üyelik daveti çıkarması isteniyor. 

Savaşın ana destekçileri ABD ve Almanya’nın Rusya ile müzakereler için NATO üyeliği yerine “güvenlik garantisi”nde ısrar etmesi durumunda Zelenskiy’nin çok fazla seçeneğinin kalmayacağı tahmin ediliyor. Kaybedilen toprakların geleceği ise pazarlık masasındaki görüşmelere bağlı. Ancak, Rusya’nın Kırım’ı tartışma konusu yapmayacağı bugünden söylenebilir. 

ALMANYA’NIN ASKERİ DESTEĞİ 

ABD’den sonra Almanya Ukrayna'nın en önemli ikinci destekçisi. Almanya bugüne kadar 28 milyar euroluk mali yardım ve hava savunma sistemlerinin yanı sıra 140 Marder piyade savaş aracı, 88 Leopard 1 tankı, 18 Leopard 2 A6 tankı, yedek parçalarıyla birlikte 27 zırhlı köprü imha aracı Biber,, 57 Wisent 1 mayın temizleme tankı ve çeşitli tiplerde yüzlerce keşif uçağı tedarik etti. Berlin Ukrayna'ya yapay zeka destekli 4000 insansız hava aracı sözü verdi. Bunlar 30-40 kilometre içerideki Rus hedefleri vurabilecek özellikte.

                                                           /././ 

MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı:  Asgari ücrette yüzde 25’in üstünde artış doğru değil

Katıldığı televizyon programında konuşan MÜSİAD Başkanı Asmalı Asgari ücrette yüzde 25 üzerinde yapılacak zammın enflasyon hedeflerine zarar vereceğini iddia etti.“İhracatçılar olarak verimliliğe, inovatif ürünlere odaklanmamız lazım. Kur ithalatı teşvik etmemeli, ihracatçıyı da üzmemeli. Rekabet gücümüzü koruyarak ve pazar kaybetmeyerek üretmemiz lazım” diyen Asmalı, Ekonomide Şimşek yönetiminin uyguladığı yüksek faiz programı uygulamasının iş dünyasında “ciddi şekilde rahatsızlık yarattığını” söyledi.(https://www.evrensel.net/haber/535754)

                                                               ***

Kızılay yöneticisi IKBY'nin 300 milyon dolarlık yardım kolilerini çalmaktan tutuklandı.

IKBY'nin 300 milyon dolar tutarındaki yardım kolilerinin çaldığı belirlenen Kızılay Silopi Şube Başkanı Murat Tatar ve 8 kişinin tutuklandığı ortaya çıktı.(https://www.evrensel.net/haber/535749)

                                                             ***

JMO’dan TOKİ'nin arsa satışına tepki: Deprem uyarısı

TOKİ'nin Karşıyaka'da bir kısmı denizin içinde kalan arsasını satmasına tepki gösteren JMO İzmir Şubesi, afetlerden ders çıkartılmadığı gibi yeni afetlere davetiye çıkartıldığı belirtildi.(https://www.evrensel.net/haber/535765)

                                                             ***

ABD: Suriye’deki durumdan ‘yakınmayız’

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD'nin, Şam’a doğru ilerleyen cihatçıların Esad hükümetini sıkıştırmasından “yakınmayacağını” söyledi.(https://www.evrensel.net/haber/535745)

                                                           ***

(Evrensel)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder