Evrensel "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -6 Aralık 2024-

Kasım ayı Basın Özgürlüğü Raporu: Gözaltı, tutuklama, tehdit, sansür…

CHP Milletvekili Çakırözer her ay düzenli olarak kamuoyu ile paylaştığı basın özgürlüğü raporunu yayınladı. Rapora göre, gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar kasım ayına damga vurdu.

Kasım ayı gazeteciler ve basın özgürlüğü için en karanlık aylardan biri oldu. CHP’nin kamuoyu ile paylaştığı basın özgürlüğü raporuna göre gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar kasım ayına damgasını vururken, RTÜK de televizyon kanallarına ceza üstüne ceza yağdırdı. Gazeteciler kasım ayında 87 kez hakim karşısına çıkarken, yürütülen soruşturmalar kapsamında 17 gazeteci gözaltına alındı, 3 gazeteci de tutuklandı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele Günü etkinlikleri ile iktidarın belediyelere atadığı kayyımlara yönelik protestoları takip eden gazetecilerin haber yapması engellendi. Raporu hazırlayan gazeteci Milletvekili Utku Çakırözer, “Kasım ayın basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı ve gazetecilik için en karanlık aylardan biri oldu. Hep diyoruz basın özgürlüğü olmazsa demokrasi olmaz, hukuk devleti olmaz! Basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı sağlanana dek mücadelemiz sürecek” dedi.

GAZETECİLER 87 KEZ YARGILANDI

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer her ay düzenli olarak kamuoyu ile paylaştığı basın özgürlüğü raporunu yayınladı. Kasım ayı Basın Özgürlüğü Raporu’na göre son bir ayda ifade ve basın özgürlüğü alanında yaşanan ihlaller şöyle:

* Gazeteciler kasım ayında 87 kez hakim karşısına çıktı.

* Birgün yazarı Gözde Bedeloğlu, MHP Milletvekili Sermet Atay’ın şikayeti üzerine açılan davada para cezasına çarptırıldı.

* Halktv.com.tr yazı işleri Müdürü Dinçer Gökçe, gazetepencere.com yazı işleri müdürü Nilay Can ve Bianet muhabiri Tuğçe Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu 17 gazeteci kasım ayında gözaltına alındı.

O KANUN YİNE BASINA KARŞI İŞLETİLDİ

Gazeteciler Fatih Altaylı, İsmail Saymaz ve Evren Demirdaş hakkında 2022 yılında dezenformasyonla mücadele gerekçesiyle TCK’ya eklenen ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan soruşturma başlatıldı.

*23 Derece sosyal medya hesabının sahibi gazeteci Gökhan Özbek gözaltına alındı.

AMAN KAYYUM HABERİ BİLİNMESİN!

Kasım ayı boyunca belediyelere kayyum atanması süreçlerine ilişkin haberlerin engellendiği gözlendi. Görevden alınarak yerine kayyum atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in soruşturma sürecine dair haber ve paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan ‘10Haber’ muhabiri Furkan Karabay tutuklandı.

* Batman Belediyesine kayyım atamasına tepki eylemlerini takip eden gazeteciler Pelşin Çetinkaya ve Veysi Akören gözaltına alındı. Batman Sonsöz gazetesi polis tarafından basıldı, muhabiri Serhat Aslan gözaltına alındı.

* 25 Kasım’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinlikleri takip eden Gazete Duvar muhabiri Osman Çaklı'nın da aralarında bulunduğu gazeteciler Beyoğlu’nda, gazeteci Bilal Güldem’in de Diyarbakır’da çekim yapması engellendi.  Özgür Yurttaş muhabiri İrem Kabataş gözaltına alındı.

GAZETECİYE ‘MESLEĞİNİ BIRAK’ TEPKİSİ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sorusundan rahatsız olduğu gazeteci Hilal Köylü’ye ‘mesleğini bırak’ şeklinde tepki gösterdi. MHP lideri Meclis’teki grup toplantısında da Halk TV ve bazı basın organlarını tehdit etti.

* Balıkesir Burhaniye’de Yeni Efe gazetesi sahibi Hakan Sataroğlu CHP’li belediye meclis üyesi tarafından darbedildi.

RTÜK’TEN YİNE ‘SİYASİ’ CEZA YAĞDI

Anayasa’daki görevleri gereği tarafsız ve objektif olması gereken RTÜK kasım ayında da televizyon kanallarına ceza yağdırdı. RTÜK Halk TV, Flash Haber, Tele 1, Sözcü TV, NOW TV, Star TV, Show TV, Kanal D, S Sport, Exxen ve TV8'e 13 ayrı yaptırım uygulandı. Halk TV’ye 'Bahçeli’ye dosyayı Erdoğan vermiş' ve 'Erdoğan görüntüleri izletmiş' alt yazıları, SZC TV’ye ‘Yenidoğan Çetesi’nin konuşulduğu Arena programında konukların Sağlık Bakanı ile ilgili iddiaları, Flash Haber TV’ye program sunucusu ve gazetecilerin ‘Neden aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz?​’ sorusu ile ‘bazen de böyle tersten çakarlar işte’, ‘bu kadar kafasızlık olur mu ya’ ifadeleri nedeniyle yüzde 3 idari para cezası verildi. Tele 1’e program sunucusu Musa Özuğurlu’nun bir başka gazeteci hakkındaki yorumları nedeniyle ceza verildi.

* Belediyelere kayyum uygulamasının eleştirildiği yayınlar ve CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın'ın siyasi yorumları nedeniyle Halk TV, NOW TV ve TELE 1'e aylık iletişim gelirlerinin yüzde 3'ü oranında idari para cezası verildi.

* TUSAŞ’a yapılan terör saldırısı sonrası ilgili mahkemenin verdiği yayın yasağına uymayan televizyon kanallarına üst sınırdan idari yaptırım uygulandı. 

* Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyuna açık talebi doğrultusunda RTÜK tarikatlarda küçük yaşta evlilik ve cinayet gibi konularının işlendiği Kanal D’ye iki kez program durdurma ve yüzde 3 para cezası kesti.

MİLYONLARCA TAKİPÇİSİ OLAN PLATFORMLAR AYLARDIR KAPALI

Anayasa Mahkemesi’nin 5651 sayılı kanunun 9. Maddesini iptal etmesi sonrasında kişilik hakları gerekçesiyle alınan haberlere erişim engeli kararlarında azalma gözlenirken, Milli güvenlik gibi gerekçelerle alınan haber ve sosyal medya içeriklerine yönelik erişim engelleme kararlarının sürdüğü gözlendi.  Kasım ayında, TikTok fenomenlerinin silahlı kavgası hakkındaki haberler, silahlı saldırı haberleri ile erişim engelleme kararlarını eleştiren İfade Özgürlüğü Derneği kurucusu Prof. Yaman Akdeniz ile Diken internet haber sitesinde yapılan ‘Mahkemeden ‘yasaya aykırı’ karar: ‘AKP’li belediyede vurgun’ haberine erişim engeli’ başlıklı haber de erişime engellendi. Dünyada milyonlarca insanın kullandığı hikaye yazma ve okuma sitesi Wattpad, oyun programı Roblox ve yayın platformu Discord’a yönelik aylar önce getirilen erişim engellemeleri kasım ayında da devam etti.

                                                           ***

Erdoğan’dan Suriye yorumu: Hedef tabii Şam, bu yürüyüş kazasız belasız devam etsin

Cuma namazı çıkışı konuşan Erdoğan, Suriye'deki cihatçı grupların ilerleyişi için, "Hedef tabii Şam. Muhaliflerin yürüyüşü devam ediyor. Temennimiz kazasız belasız bir şekilde devam etsin” dedi.(https://www.evrensel.net/haber/536107)

                                                              ***

CHP'li Emir, Erdoğan'ın Tarım Kredi'deki alışverişini tekrarladı: 3,5 yılda fiyatlar 5 katına çıkmış

CHP’li Emir, Erdoğan’ın 2021 yılında Tarım Kredi’deki alışverişinin şu an ne kadara satıldığını hesapladı. Emir, “3,5 yılda Türkiye 5 kat enflasyon görmüş, fiyatlar 5 katına çıkmış” dedi.(https://www.evrensel.net/haber/536142)

                                                                ***

Ömerli Barajı havzasında Erdoğan imzalı rant kararı -Cem Şimşek-

İstanbul Pendik’e bağlı Kurna Mahallesi’nde özelleştirme kapsamındaki bir arsa için imar planı değiştirildi. Plan değişikliği kararı Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayınlandı.(https://www.evrensel.net/haber/536106)

                                                                 ***

Aile hekimliği yönetmeliğinin yakın sonucu güvencesizlik, şiddet ve çeteleşmedir -Nuray Sancar-

Çalışma biçimlerini yeniden düzenleyen yönetmeliği protesto eden aile hekimleri ikinci grevlerini yaptılar.

Türk Tabipleri Birliği, 2003’te yürürlüğe sokulan ve kısaca sağlıkta dönüşüm olarak anılan programın, halka ve sağlık emekçilerine ne getirdiğini o dönem yayımladığı broşürle öngörmüştü. Broşürde “Aile hekimliği henüz kapitalist düzenle bütünleşip sağlıktan kâr elde etmeye dayalı bir yapı haline gelemediği dönemlerde elinde çantasıyla müşterilerini dolaşan çağ dışı bir doktor modeliydi” deniyordu.

Gerçekten de aile hekimleri sağlığa devlet bütçesinden ayrılan payın azaltıldığı, sağlık hizmetindeki özelleştirmelerin hız kazandığı bir süreç içinde bina kirasını, personel maaşını temizlik giderlerini kendileri ödeyen ve devlet disiplini ve özelleştirme baskısı altında ayakta kalmaya çalışan geçiş dönemi aktörleri oldular.

Geçiş döneminin bittiği ve doktorların eski zamanlardaki gibi çantalı hekimlere dönüştürüleceği Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği başlıklı metinle ilan edilmiş oluyor. Yükleri daha da ağırlaştırılan hekimler ve aile hekimliği sağlık emekçileri ya bu deveyi güdersiniz ya da gidersiniz noktasına getirildiler.

Yönetmelikle ilgili birçok tabip odası açıklama yaptı. Antalya Tabip Odasının açıklaması yönetmelikteki dayatmaları şöyle formüle etti: “Muayene hedefi 75+ olacak, düşük olursa para keserim, sağlık kuruluşları dahil kişinin muayene sayısı 7’den çok olursa yine para keserim; antibiyotik, mide koruyucusu, anti enflamatuar yazmayacaksın yine para keserim, hastayı memnun edemezsen yine para keserim, memnun edecek şeyler yaparsan yine keserim, nüfusunu düşüremiyorum ama hedefini büyük koydum, başaramayacağın için her halükarda kesiyorum. Her türlü hastaneye gitmek serbest, hastanelere de çok hasta baktıkları için çok döner ödüyorum, 10 güne bir randevu verecekler ama ben senden kesiyorum.”

Aile hekimlerine performans kriterleri dayatan ve bölgedeki diğer aile hekimleriyle rekabete zorlayan, doktorun hastasına ne yazacağına, hangi yoğunlukta yazacağına karar veren iktidar hekimler için mesleği yapılamaz hale getiriyor.

Hasta memnuniyeti, hastanın doktora geliş gidiş sıklığı, aile hekimliğine gitmeyen lohusaların ve kronik hastaların aile hekimleri dışındaki tercihleri vb. her şeyin sorumlusu haline getirilen aile hekimleri sırf bu mesleği yaptıkları için cezalandırılıyor.

Sağlıkta dönüşüm “Artık doktor dövebiliyoruz” diye böbürlenen şiddete eğilimli yurttaş imal etmişti. Bu yönetmelik şimdi şiddetin ta kendisi olarak şekillendi. Bu yüzden aile hekimleri arasında eziyet ve zulüm yönetmeliği olarak adlandırılıyor.

Şunu yapmazsan şundan mahrum kalırsın, şöyle yaparsan böyle kazanırsın gibi dayatmalarla hekimlerin hareket alanını belirsizleştiren devlet disiplini, aile hekimliğinde çeteleşmeye zemin hazırlamaya aday görünüyor. Kendi kapasitesiyle ve diğer hekimlerle rekabete zorlanan ve aile hekimliği kurumunun menteşesi sökülmüş kapılarını piyasaya tamamen açan yönetmelik, doktora kazanç çıtası koyuyor çünkü. Ama ne çıta, yüksekliği ancak pazar hareketliliği tarafından belirlenen bir çıta.

Sağlıkta dönüşüm ve özelleştirme programının en acımasız sonucu, ‘yenidoğan çetesi’ oldu. Ancak bu çeteleşmenin üç beş gözü açığın ve açın münferit örgütlenmesi olmadığı da ortada. Kâr ve rant için insan hayatının bizzat hayat verenler tarafından, üstelik devlet ve bürokrasi içindeki bağlantılarının gölgesinde hiçe sayıldığı sistem baştan koktu. Hekimliği yozlaştıran, bu yozlaşmaya direnenlerin terbiyesini de hasta yakınlarıyla hastalara bırakarak şiddeti dizginlerinden salıveren dönüşüm programı, şimdi de aile hekimlerini birlikte batmak için aynı bataklığa çekiyor.

Oysa aile hekimliği birinci basamak sağlık hizmetlerini alabilmek için en yakın, bedava, en kolay ulaşılabilen tanı ve tedavi merkezleri olmalı ve bütçesi bakanlıkça karşılanmalıdır. Ne yazık ki halk sağlığına ayrılan bütçe yıllar içinde giderek azaldı. Katkı payı uygulamasıyla hastalar, ‘işletmenin yükü’ ise üstlerine yüklenerek hekimler özelleştirmeye hazırlandı.

Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Derya Mengücük şunu söylüyor: “Yönetmelik diyor ki her sözleşme yenileneceği zaman bakanlıkça belirlenen kriter, hedefler ve aile hekimlerinin, ebe ve hemşirenin bu hedeflere ulaşıp ulaşmama durumuna göre sözleşme yenilenecek. Bu bölgesel olarak da değişebilecek diyor. Burada biz bu hedef ve kriterleri başından bilmiyoruz, sözleşme dönemi geldiğinde öğreneceğiz. Dolayısıyla çalışırken hangi hedefleri tutturmamız gerektiğini hangi başarıyı sağlamamız gerektiğini bilmeden bir sözleşme imzalamamız bekleniyor.”

Halk sağlığını değil; ay sonunda ne kadar ücret veya maaş alacağını, sözleşmesinin bir sonraki yıl yenilenip yenilenmeyeceğini bilemeyen güvencesiz sağlık emekçisi profiline siyasi yatırım yapan bir yönetmeliğin kaçınılmaz sonucu şiddettir, çeteleşmedir, kâr odaklı piyasalaşma bağlamında ücret sisteminin feshi ve yolsuzluktur… Doğal olarak.

Bu yönetmelik geri çekilmelidir.

                                                      /././

Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor -Yücel Özdemir-

Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da 6 Kasım’da koalisyon hükümetinin dağılmasından bir ay sonra ikinci büyük ekonomiye sahip Fransa’da da hükümet güvenoyuyla düşürüldü. Böylece AB’nin motoru durumundaki iki ülkede siyasi kriz, politik kamplaşma, belirsizlik ve ekonomideki durgunluk sürecine kapı aralanmış oldu. İki ülkede de krizin görünen nedeninin 2025 bütçesi olması ise tesadüf değil.

Almanya’da dağılan hükümet, anayasa ile güvence altına alınan borç frenini kaldırarak borçlanma yoluyla daha fazla harcama yapmanın önünü açmak isterken, Fransa’da önü açılan ve rekor düzeye ulaşan borçlanmanın (3 trilyon 228 milyar avro) önüne geçilmek için yılda 60 milyar avro tasarruf yapılmak isteniyordu. Her iki durumda da emekçilerin kazanılmış haklarına yeni saldırılar, ek vergi yükleri söz konusu.

Bu nedenle hükümetlerin çökmesi “siyasi krizlerin” daha başlangıcı. Önümüzdeki dönem çok daha çalkantılı bir süreç iki ülkenin de önünde duruyor.

Almanya’da seçimlerden sonra görece istikrarlı bir hükümetin kurulup kurulamayacağı belirsiz. Alman burjuvazisinin gönlünden geçen Hristiyan Demokratlarla Sosyal Demokratları yeniden koalisyon ortağı yapmak. Her iki parti de geçmişe göre önemli ölçüde yıprandığı için bu planın tutup tutmayacağı net değil. Net olan ise önümüzdeki süreçte Almanya’da siyasi kutuplaşma, gerilim ve kriz halinin daha sıklaşacağı. Zira derinleşen sınıflar arası çelişkiler, emperyalist paylaşımda yer kapma hesapları, kurulacak hükümetin işini geçmişe göre çok daha zorlaştırmış görünüyor. Bunlara bir de ekonomik durgunluk, kitlesel işten atmalar, yükselen aşırı sağ eklendiğinde kısa sürede çok şeyin olabileceği koşullar oluşuyor.

Siyasi kriz, kutuplaşma ve bütçe açığı konusunda Fransa’nın Almanya’nın bir adım önünde olduğu söylenebilir. Sistemin eski ana partileri Sosyalist Parti ve Cumhuriyetçiler önemli ölçüde güç kaybederken, onlara tepki olarak ortaya çıkan Macron ve partisinin de ömrü kısaldı. Temmuzdaki erken seçimler bunun işareti. Bunun başlıca nedeni ise başta emeklilik yaşının yükseltilmesi olmak üzere pek çok alanda emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırılardı. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kaybettiği gücü toparlamak için yaptığı erken seçim hamlesi de bu nedenle ters tepmişti.

Bu süreçte asıl güç toplayan, yükselişe geçen ise sistemin kenarda tuttuğu sol sosyal demokrat Jean-Luc Melenchon’un liderliğini yaptığı “Boyun Eğmeyen Fransa” (La France insoumise) ve aşırı sağcı, milliyetçi Marine Le Pen’in liderliğini yaptığı “Ulusal Cephe” (Rassemblement National) oldu. Başbakan Michel Barnier’in önceki gün düşürülmesinde asıl olarak bu iki aktör rol oynadı. Yeni Halk Cephesi tarafından verilen güvenoyuna aşırı sağcılar mecburen destek verdi.

Hükümetin düşürülmesiyle Fransa belirsiz bir siyasi yolculuğa girmiş bulunuyor. Macron’un istifa edip, cumhurbaşkanlığı seçimlerine imkan vermesi durumunda, kendisi de aday olmayacağı için, asıl yarışın Melenchon ile Le Pen arasında geçeceği söylenebilir. Ancak Avrupa Parlamentosundan aldığı paraları amacına uygun kullanmadığı tespit edilen Le Pen beş yıl hapis ve beş yıl siyaset yasağıyla yargılanıyor. Önümüzdeki yılın başında kararın kesinleşmesi durumunda, 2027’deki seçimlerde Melenchon’un en güçlü cumhurbaşkanı adayı olacağı söylenebilir.

Bu nedenle Melenchon’a yapıştırılan “radikal solcu” tanımlaması her fırsatta kullanılarak itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Fransız burjuvazisi, siyasi belirsizlik ortamının dış yatırımları ve ekonomideki büyümeyi etkileyeceği uyarısında bulunmaya başladı. Hep birlikte Melenchon’u durdurmak için seferber olacakları anlaşılıyor. Le Pen’in kendisi olmasa dahi sermaye ile uyumlu bir aşırı sağcının parlatılarak aday gösterilmesi de muhtemel.

Almanya ve Fransa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan siyasi denge ya da mimarinin sarsılması gelecekte hem diğer ülkeleri hem de AB’yi etkileyecektir. AB’nin üçüncü büyük ekonomisine sahip İtalya’da eski merkez partileri çöktüğü için iki yıldır başbakanlık koltuğunda aşırı sağcı Meloni oturuyor. Hollanda’da ve Avusturya’da aşırı sağcılar seçimlerden birinci olarak çıktılar. Avusturya’daki kriz kapıya dayandığı için seçimlerden birinci çıkan aşırı sağcı FPÖ’ye karşı üçlü koalisyon kuruldu. Hollanda’da yedi ay süren pazarlıkların ardından seçimlerden birinci çıkan aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) dörtlü koalisyona dahil edildi, Lideri Gerd Wilders kenarda bırakılmak şartıyla. İspanya’da sandıktan ikinci çıkan Sosyalist İşçi Partisi hükümeti zar zor kurabildi. Dağılması diğer partilerle arasındaki pamuk ipliğine bağlı.

Neoliberal politikaların, savaşların, artan gelecek korkusunun tetiklediği siyasi gelişmelere ekonomideki durgunluk da eklendiği için kıta Avrupası’nda ülkelere göre farklılıklar içermekle birlikte özü aynı kapıya çıkıyor: Kapitalist sistemin temel dayanağı sermaye partileri güç kaybederken, sistemin merkezinde olmayan yeni partiler güç kazanıyor. En çok da aşırı sağcı, milliyetçi, faşist partiler...

Fransa’da Yeni Halk Cephesinin açtığı yol, sol, ilerici, antifaşistler için bir umut oldu. Bunu yeni kazanımlarla birleştirmesi, sermayenin azgın programlarını püskürtmesi durumunda, diğer ülkelere de örnek olabilir. Sağdan esen havayı dağıtıp, yeniden sol bir dalganın oluşmasına vesile olabilir. “Siyasi kriz” ortamında halka doğru seçenek sunulduğu takdirde güçlü bir karşılık bulacağı koşullar her ülkede öncesine göre daha fazla var.

                                                                     /././

(Evrensel)

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder

    Öne Çıkan Yayın

    T24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -26 Aralık 2024-

      Türkiye gıda güvenliği riskinde Avrupa'da ilk sırada -Pelin Ünker- Türkiye, geçen yıl AB ülkelerinde gıda güvenliği risklerine ilişkin...