soL "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -6 Aralık 2024-

'Köy Kanunu' adıyla Meclis'ten bir torba yasa geçti: 'Dar gelirliyi şehirlerden temizleyecekler'

Başında "Köy Kanunu" yazan ancak "imar aktarımı" adıyla tartışmalı değişikliklere yol açacak olan teklif yasalaştı. Düzenlemenin "imar hakkını gasp edeceği, müteahhitleri zengin edeceği" düşünülüyor.(https://haber.sol.org.tr/haber/koy-kanunu-adiyla-meclisten-bir-torba-yasa-gecti-dar-gelirliyi-sehirlerden-temizleyecekler)

                                                               ***

Demokrasiyi Güney Kore’den öğrenecek değiliz-Ogün Eratalay-

Ödül olarak önüne atılan sermayeyle “kalkınan” Güney Kore’den ve onun siyasetçilerinden öğrenecek hiçbir şeyimiz yok.

Emperyalizmin eliyle kurulmuş yapay bir ülke. Yıllarca yurtseverleri Kuzeyci olmakla suçlayarak kendi halkını öldürmüş askeri diktatörler. ABD’ye yaranmak için on binlerce vatandaşını Vietnam’a ölüme gönderen işbirlikçi iktidarlar. Ödül olarak önüne atılan sermayeyle “kalkınan” Güney Kore’den ve onun siyasetçilerinden öğrenecek hiçbir şeyimiz yok.

İlginç günlerden geçiyoruz. Orta Doğu’da günlük değişen dış siyaset gelişmelerini kanıksadık. Ancak bize pek de yakın olmayan coğrafyalarda da ilginç haberler gelmeye başladı. 3 Aralık akşamı muhafazakar Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol canlı yayına çıkarak sıkıyönetim ilan ettiğini duyurdu. Mecliste çoğunluğu bulunan liberal Demokrat Partiyi devletin işleyişini aksatmakla suçlayan Yeol, daha da ileri giderek bu partiyi suçlu bir örgüt olarak yaftalayıp ülkeyi yok etmek için Kuzey Koreli komünistlerle işbirliği halinde olmakla itham etti. 

Cumhurbaşkanının partisi olan Halkın Gücü Partisi yakın zamanda yerel seçimlerde ikinci parti konumuna düşmüştü. Bunun dışında Cumhurbaşkanı aleyhinde çok çeşitli yolsuzluk, adam kayırma gibi suçlamalar bulunuyor. Cumhurbaşkanının kendi partisine bile danışmadan ilan ettiği sıkıyönetim çok uzun ömürlü olmadı. Sıkıyönetime karşı düzenlenen gösteriler, sendikaların genel grev ilanı ve Yeol’a karşı kendi partisinden bile gösterilen tepkiler başarılı oldu ve Cumhurbaşkanı saatler içinde kararı geri almak durumunda kaldı. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde Cumhurbaşkanı istifa etmezse aleyhinde soruşturma başlatılacağı ve azil sürecinin işletileceği kesinleşmiş gibi.

Gelişmeler bu şekilde ancak bizim odaklanacağımız kısım bu yaşananlardan bir demokrasi destanı çıkartanlara. Güney Kore’deki kapitalizmin seyrine bakıldığında herhalde hissedilmesi gereken en son şey öykünmedir…

Kore Savaşı

Ülkemizde de yoğun olarak maruz kaldığımız Kore Savaşı güzellemelerinin saçmalıklarına girmeyeceğim. Bugün aziz ilan edilen Menderes’in TBMM kararı olmadan ülkemizin evlatlarını ABD gemilerine bindirip, aç susuz ölmeye gönderdiği çok açık bir bilgi. Zorunlu askerlik görevini yapan erat sözüm ona gönüllü olarak Kore’ye savaşmaya gönderiliyor. Amerikan emperyalizmine yaranmak için askerimiz cephe hattının en önüne atılıyor, hem de lojistik destek, araç-gereç ve cephane tedariği sağlanmadan. Bugün bu dönem anlatılarında geçen süngü hücumu övgülerinin aslında askeri açıdan çaresizlik anlamına geldiği kimsenin aklına gelmiyor. Sonrasında unutulan, Menderes hükümetinin arayıp sormadığı savaş esirleri, kayıp denilerek geçiştirilen yüzlerce isim. 

Türk askerinin de kanıyla kurtarılan Güney Kore iktidarı ise karanlık bir geçmişe sahip. Bu durum esir kamplarında rengini belli ediyor. “Demokrat” Güney Kore yarımadanın güneyindeki Geoje Adasında kurduğu esir kampında 170 bin civarında Çin ve Kuzey Koreli askeri tutuyor. Kampta komünizmin kötülükleri şeklinde endoktrinasyon faaliyetlerine girişen rejim komünistlerden büyük tepki alıyor. Kamp yönetimi komünist savaş esirlerinin örgütlülüğünü kırmak için keyfe keder kontroller uyduruyor ancak direnişle karşılaşıyor. 1952 yılı 18 Şubat  günü kampa bu şekilde girmek isteyen Güney Kore askerleri, komünistlerin direnişini kıramayınca silahsız esirlere makinalı tüfekler ve el bombalarıyla saldırılıyor. 77 komünistin ölmesine rağmen komünistler geri adım atmıyor ve girişim başarısız oluyor.

Savaşın ateşkesle sona ermesiyle beraber esir takası sırasında da bize bugün anlatılmayan ilginçlikler yaşanıyor. Pek çok Güney Koreli askerin güneye gitmeyi reddetmesinin yanı sıra ABD Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan 21 asker ABD’ye dönmek istemediklerini belirtiyor. Bunlar arasında anılarını kitap haline getiren Clarence Adams, sosyalizmi benimsiyor. Sonraki dönemde Vietnam Savaşına savaşmaya giden siyahi ABD askerlerine Hanoi Radyosu üzerinden hitap eden Adams, ABD’de otobüsün en arkasında oturmak zorunda kalan, lokantalara sokulmayan, oy hakkı bulunmayan siyahilerin önce kendi özgürlükleri için memleketlerinde kavga etmeleri gerektiğini söylemiştir.

                                                        1960 eylemlerinde öğrenciler

Savaşın ardından kurulan rejim ve anti-komünizmde yarışanlar

Savaşın ardından Syngman Rhee tarafından yönetilen rejim ABD yanlısı ve komünizm karşıtı eğilime sahipti. Savaştan önce gerçekleştirdiği Jeju, Mungyeong ve Bodo katliamlarında en az 100 bin kişinin katili olan Rhee, kapitalist idareyi sorgulayan her türlü girişimi kanla bastırır. Ancak 1960 yılı Nisan ayında başlayan ve hızla yayılan öğrenci eylemleri sonrasında istifa etmek zorunda kalır. Güney Kore’de rejimlerini sorunsuz sürdürmek isteyen patronlar belirsizliği 16 Mayıs 1961 tarihindeki askeri darbeyle ortadan kaldırırlar. Başa geçen komutan Park Chung Lee, cumhurbaşkanı olur ve 1979 yılına kadar iktidarda kalır. 

Vietnam’da düzenlenen tören sırasında ABD-Güney Vietnam ve Güney Kore bayrakları (1968)

Emperyalist yalakalık, kalkınma ve halka ihanet: Vietnam Savaşı

Park Chung Lee iktidarı ekonomik veriler açısından bakıldığında “kalkınma” dönemi olarak nitelendirilse de gerçekler farklıdır. ABD’nin kuyruğundan ayrılmayan Güney Kore patronları, Amerikan sermayesinin ülkeye girmesi için her türlü onursuzluğu kabul ederler. Bu dönemde ABD’nin başına açılan en büyük bela olan Vietnam’da savaşmak için onbinlerce askerini bu ülkeye gönderir. 1964-1973 döneminde 350 bin Güney Koreli asker Vietnam’a gitmiş, bunların 5 bini öldürülmüş, 11 bini ise ağır yaralı olarak dönmüştür. Chae Myung-shin komutasındaki Güney Kore Deniz Piyadeleri, ABD’de gördükleri eğitimleri sahada uygulamış, Vietnamlı sivillere karşı akıl almaz işkenceler ve toplu katliamlar gerçekleştirip, bunları Vietcong birliklerinin üzerine atmaya çalışmıştır.  

                                      Gwangju eylemlerinde öldürülenler anısına yapılan anıt

Demokrasiye geçiş?

Park Chung Hee sonrasında askeri dikta rejimleri ülkeyi yönetmiştir. Özellikle işçiler ve öğrenciler arasında dikta rejimine karşı mücadele devam etmiş, 18 Mayıs 1980 günü kitlesel eylemler ülkeyi felç etmiştir. ABD Başkanı Jimmy Carter tarafından verilen onay ve askeri yardımla gösterilere silahla müdahale eden Güney Kore Ordusu  Gwangju Olaylarında binlerce kişiyi öldürür. Ülke 1987 yılında çok partili sisteme geçmiştir.

*

Sanırız bu kadar tarih hatırlatması yeterli. Yolsuzluğa bulanmış bir siyasetçinin, paçasını kurtarma çabasından demokrasi destanı çıkarma meraklılarına bir çift sözümüz var. Yurttaşlarına, kendi çıkarları için kurulduğu günden bu yana ölümden, zulümden, baskıdan başka bir şey reva görmemiş siyasetçilerden öğrenecek hiçbir şeyimiz yok. Memleketimizde Kore’nin gerçekleştirdiği “sanayi atılımının” güzellemecilerine, K-Pop düşkünlerine de bizzat Güney Kore sinemacılarının verdiği yanıtları hatırlatıp, A Taxi Driver1 ve 19872 filmlerini izlemelerini salık vermiş olalım.

                                                                  /././

'Kıbrıs Cumhuriyeti'ne Demir Kubbe teslimatı' iddiası: 'Dengeleri değiştirme tehlikesi taşıyor'

Kıbrıs Cumhuriyeti'nin İsrail'den "Demir Kubbe" hava savunma sistemi satın aldığına dair iddiaların ardından Kuzey Kıbrıs'tan "hassas dengeleri değiştirme tehlikesine" dair açıklama geldi.(https://haber.sol.org.tr/haber/kibris-cumhuriyetine-demir-kubbe-teslimati-iddiasi-dengeleri-degistirme-tehlikesi-tasiyor)

                                                                ***

'AVM olmayacak' deyip reklam panosuna çevirdiler: Haydarpaşa Renault'ya kiralandı

Yurttaşların yaklaşmasına, fotoğraf çekmesine dahi izin verilmeyen Haydarpaşa Garı, Renault'ya reklam panosu olarak kiralandı.(https://haber.sol.org.tr/haber/avm-olmayacak-deyip-reklam-panosuna-cevirdiler-haydarpasa-renaultya-kiralandi-396585)

                                                               ***

Kaçak şantiye kurup kum ve çakıl yığdılar: Antik yolu kim koruyacak?-Yusuf Yavuz-

                           Antik yolun üzeri tonlarca kum yığınıyla kapatılmış.

Antalya’da Perge ile Magydus antik kentleri arasındaki 1800 yıllık antik yolun üzerine kaçak şantiye kurup tonlarca kum ve çakıl yığdılar. Koruma Kurulu kararına karşın günlerdir işlem yapılmıyor.

Antalya’nın Aksu ilçesinde bulunan 1800 yıllık antik yolun üzerine kaçak şantiye kurularak kum ve çakıl yığılmasıyla ilgili yapılan başvurulara yanıt veren Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Sit Alanlarında Kurulumuzdan izinsiz herhangi bir uygulamada bulunulmaması gerektiğinin Belediyelerine hatırlatılmasına” şeklindeki Kurul kararını paylaşmakla yetindi. Ağır işleyen bürokratik işlemler yüzünden kültürel miraya yönelik tahribatlar devam derken, şikâyete konu Perge-Magydus arasındaki antik yolun üzerindeki kum yığınlarının Kurul kararının üzerinden iki hafta geçmesine rağmen halen kaldırılmadığı görüldü.

Antalya’da Perge antik kenti ile Lara bölgesindeki liman kenti Magydus arasındaki ulaşımın sağlandığı antik yolun üzerine kaçak olarak şantiye kurularak tonlarca kum ve çakıl yığıldı. M.S II. yüzyılda Roma döneminde karstik kayaların kesilmesiyle yapılan 1800 yıllık antik yolun güney ucunun tamamen kapanmasına neden olan izinsiz uygulamanın kaldırılması istendi.

Tahribatı belgeleyip Bakanlığa başvurdu

Antik yoldaki tahribatı görüntüleyerek Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvuru yapan kültürel miras gönüllüsü Orhan Deniz Kaplan* tahribatın durdurulmasını talep etti.

SİT alanına kaçak şantiye kurup tonlarca kum yığdılar

Yaklaşık bir ay önce yapılan başvuruya yanıt veren Kültür ve Turizm Bakanlığı, söz konusu talebin Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne iletildiğini belirtti. Koruma Bölge Kurulu’nun 15 Kasım 2024 tarihinde yaptığı toplantı gündeminde görüşülen konuyla ilgili kararı da paylaşan Bakanlık, tescilli Antik Yol ve koruma alanında izinsiz olarak kum-çakıl malzeme yığıldığı, iki adet konteyner ve briket malzemeden bir yapı ve demir profil malzemeden çardak yapıldığını belirterek sorumlular hakkında yasal işlem başlatıldığını bildirdi.

Koruma Kurulu müze denetiminde kaldırılmasını istedi

Aksu ilçesine bağlı Kevşirler ve Mandırlar Mahalleleri sınırlarında bulunan antik yolun 1996 yılında ‘korunması gerekli eski eser’ olarak tescil edildiği, 2014 yılında ise koruma sınırları güncellenen alanda izinsiz uygulamaların yapıldığı belirtilen Kurul kararında, “Tescilli Antik Yol ve koruma alanında izinsiz olarak kum-çakıl malzeme yığıldığı, iki adet konteyner ve briket malzemeden bir yapı ve demir profil malzemeden çardak yapıldığı, söz konusu uygulamaları yapan ve yaptıranlar hakkında 2863 Kanun uyarınca suç duyurusunda bulunulduğu Kurulumuza sunulan bilgi ve belgelerden anlaşıldığından yeniden suç duyurusunda bulunulmasına gerek olmadığına, Koruma Alanında yığılı bulunan kum-çakıl malzemenin Müze Müdürlüğü denetiminde kaldırılarak antik yolun orijinal dokusunun meydana çıkarıldıktan ve konteyner, briket ve demir profil yapılar kaldırıldıktan sonra yolun Müze Müdürlüğü denetiminde Belediyesince rehabilite edilmesine, yapılan işlemler sonucu hazırlanacak bilgi ve belgelerin Kurulumuza iletilmesine, İzinsiz uygulamaların kaldırılmaması durumunda 2863 sayılı Kanunun 61. maddesi gereğince alman kurul kararlarını yerine getirmeyen yetkililer hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılacağı ve Koruma Bölge Kurulunca tescilli Kültür Varlıkları, Koruma Alanları ve Sit Alanlarında Kurulumuzdan izinsiz herhangi bir uygulamada bulunulmaması gerektiğinin Belediyelerine hatırlatılmasına karar verilmiştir” ifadelerine yer verildi.
                                  
1996 yılında koruma altına alınan antik yolun tescil fişi.

Kurul kararına karşın tahribat halen sürüyor

Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 15 Kasım’da aldığı bu kararın üzerinden iki hafta geçmesine karşın antik yolun üzerindeki kum yığınlarının kaldırılmadığı görüldü. Son yıllarda inşaat patlaması yaşanan Altıntaş bölgesindeki tarihi yapının çevresinde onlarca bina yükseliyor.

İki yanında kaldırım bulunan 6 metrelik antik yol

M.S. 2. yüzyıla tarihlenen antik yol ve köprü kalıntısının, Perge ile Lara sahilinde bulunan liman kenti Magydus arasındaki ulaşımı sağlamak amacıyla inşa edildiği düşünülüyor. Antik yolun günümüze ulaşabilen bölümü, bölgedeki kayalar kesilerek yapılmış. Zeminde tekerlek izlerinin de görülebildiği, iki yanında yürüyüş platformları da içeren 6 metre genişlikteki tarihi yolun güneyindeki bölümüne tonlarca kum yığılarak yaklaşık 3 metrelik kısmı tamamen kapatılmış durumda.

                                                                 /././

'Esnafa konum vergisi' şaşırtmacasının arkasında patron operasyonu mu var?

Bir yazılım şirketinin patronu, konum bilgisi paylaşan esnafın artık vergi ödeyeceğini duyurdu. Anlaşıldı ki ortada vergi yoktu, o patron daha düşük lisans ücreti ödemek istiyordu.(https://haber.sol.org.tr/haber/esnafa-konum-vergisi-sasirtmacasinin-arkasinda-patron-operasyonu-mu-var-396580)

                                                                ***

Eşitsizlik, bağımlılık, gericilik kalıcı değil-Ali Rıza Aydın-

Eşitsizliği, bağımlılığı, gericiliği ve sömürüyü kalıcı gibi gösterenlere karşı iyi kapitalizm, iyi anayasa ve hukuk, iyi siyaset ve demokrasi diyerek çözüm üretilemez.

21. yüzyılın ilk çeyreğinin son yılına girmeye günler kala, bilim ve teknolojinin hızla ilerlediği ama emperyalist paylaşım savaşlarının, ablukaların, eşitsizliğin, bağımlılığın, gericiliğin ve yoksulluğun sürdüğü bir dünyadayız. 

Türkiye aydınlanmacı, ilerlemeci, bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri geliştirici, laik, eşitleştirilmiş ve bağımsız toplum için savaşan, anayasal gelişme tezlerine olumlu katkılarda bulunan cumhuriyet içinde ayağa kalkan ve yaşamaya çalışan dönemleri yaşadı. Ancak bu yurtsever ve insanca yaşam savaşımının önüne engeller çıkarılmasının, ilericiliğin gericiliğe dönüştürülmesinin, sömürünün derinleştirilmesinin yolu kapatılamadı.

1961 Anayasası döneminde 12 Mart 1971 Askersel Muhtırası sonrası geçilen 26 Eylül 1973’e kadar uygulanan sıkıyönetim dönemi bu engellerden biriydi. 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunuyla yasaklar, hapisler, sürgünler dönemi başlatıldı. 1971 Anayasa değişiklikleriyle hak ve özgürlükler budandı, sınırlandırıldı; üniversite özerkliği sınırlandırıldı, yürütme organına KHK çıkarma yetkisi verildi, devlet güvenlik mahkemeleri kuruldu, Yüksek Hakimler Kurulu ve Anayasa Mahkemesine el atıldı, anayasal denetime sınırlamalar getirildi. Özeti, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin, 12 Eylül 1980 darbesinin ve 1982 Anayasasının kaynağıdır.        

1978’de yaşamın namluların ucunda olduğu dönemde karanlığın katlettiği, yaşamını bilim ve sosyalizme adayan Necdet Bulut 1973 yılında yazdığı “Bugünün Görevi” başlıklı yazısında yasaklı ve sıkıyönetimli durumu şöyle özetliyordu:1

“Yoğunlaşan olaylar, bugünkü olağandışı düzenin ortaya çıkardığı olağandışı hükümetlerin, ülkemizi bir karanlık baskı rejimine götürme çabalarını hızlandırma telaşı içinde olduklarını ortaya sermektedir.”

“Yerleştirilmek istenen düzen, sermayenin kayıtsız şartsız egemen olduğu bir düzen, yani faşizmdir. Bilindiği gibi faşist bir iktidarın üçayağı vardır: sermaye, ordu ve din adamı. Din adamı ve ordu, sermaye egemenliğinin koruyuculuğu görevini yüklenirler. Din adamı bunu, halkın dini duygularını istismar ederek din aracılığı ile yapar, ordu da silahla. Faşizm bir ülkeye bir gecede tepeden inerek gelmez.”

“Sıkıyönetimin yarattığı havadan yararlanan işverenler, binlerce işçiyi lokavt kararları ile işsiz bırakmakla yetinmeyip, sıkıyönetim sonrasında da işçi üzerindeki bu baskıyı sürdürebilmek amacıyla, Anayasadaki sendika ve derneklerin kurulmaları ve grev hakkı ile ilgili maddeleri kendi işlerine gelir biçimde değiştirme çabasındadırlar. Ülke kalkınmasının bütün yükünün işçiye ve dar gelirliye yüklenmesi istenmekte ve enflasyonist gidişin sebebi olarak işçi ücretleri gösterilmektedir.”

Necdet Bulut aynı yazısında din istismarı, tarikatlar ile dinin siyasal örgütlenmesi üzerine şu saptamayı yapıyordu:

“Din istismarı, sıkıyönetimin bilmem neredeki bilmem ne kadar nurcuyu suçüstü yakalamasına rağmen bugün en yüksek noktasındadır. Nitekim, uçan sineklerin kanatlarında propaganda ve yıkıcılık arayan bugünün olağandışı yönetimi, ülkeyi ortaçağ karanlığına götürmek üzere kurulan ve çok kısa zamanda 42 ilde örgütlenen Milli Selamet Partisi’nin Ankara’da, yöneticilerin burunlarının dibinde mescitli, namazlı kongreler yapmasına göz yummaktadır.”

“Yarının iyice karanlık olması için gösterilen çabalar karşısında susamayız. Sesimizi duyulacak biçimde yükseltmek ve ilerici saflarımızı sıklaştırmak zorundayız” diyen Necdet Bulut’u 26 Kasım 1978 gecesi çapraz ateşle kurşun yağmuruna tuttular, 8 Aralık 1978’de yaşama veda ettirdiler. Katillerine ve azmettirenlere göre tek suçu vardı: bilim ve sosyalizme adanan örgütlü siyasi savaşım… 

2009 yılında, Necdet Bulut ile aynı gün yaşama veda eden, Sayıştay denetçiliği, Başbakanlık ve TBMM danışmanlığında kamusal görevlerini yürüten, yaşamını aydınlanmaya, emeğe, toplumsal savaşıma ve sosyalizme adayan yoldaşımız Fikret Gülen 2002-2007 AKP döneminin yasama faaliyetleri üzerine yaptığı çalışmalarda, Bulut’un yukarıda gönderme yaptığımız yazısındaki durum saptaması ve uyarılarının ne kadar yerinde ve önemli olduğunu gösterdi.2

Gösterdiği daha çok şey vardı hukuksuzluk adına, laiklik adına, Anayasayı ve Cumhuriyetin niteliklerini tanımama adına. Sevgili Fikret’in çalışmalarından sonra, yoldaşımız, yazarımız, 7 Haziran 2024’de aramızdan ayrılan Sevgili Kadir Sev soL’da 17 Ocak 2024’e kadar devam ettirdi bu baskıcı dönüşümü ve çürümeyi anlatmayı. 

Necdet Bulut ve Fikret Gülen’in veda tarihinden iki gün önce 2022’de aramızdan ayrılan, 8 Aralık 2022’de uğurladığımız yoldaşımız, yazarımız Mehmet Bozkurt’un yaptığı gibi, toplumların tarihinin “sınıf savaşımları tarihi” olduğunu her anlatımın ve analizin içinde vurgulayarak beyinlere yerleştirmek şart.3

Devlet, hukuk, özelleştirmeler ve gericilik bütünsel olarak analiz edilirken ortaya çıkan tablo şu: Daha fazla işsizlik, yoksulluk, hak gaspı ve sömürü; sermaye sınıfının emek üzerindeki denetiminin keskinleşmesi; sosyal güvenlikte, sağlıkta ve eğitimde gericileştirme, dinsellik ve piyasalaştırma; bilimin ve akademinin sermaye sınıfı hizmetine girmesi; dinin devlete, hukuka, siyasete toplumsal yaşam tarzına girmesi; işçi, kadın ve çocuk cinayetleri; Cumhuriyetin ve laikliğin yok edilmesi…      

Ne burjuva demokrasisi ne de burjuva iktidarları olağandışı, keyfileştirilmiş, dinsel yönetim ve yaşam tarzlarını önleyebiliyor. Tersine, olağanlaştırılmış, hukuka uygun gibi gözüken dönemler de içinde olmak üzere, sermayenin egemenliği için, emperyalizm için çalıştırılan bir düzen var. Bu düzen sermaye sınıfıyla doğrudan ya da dolaylı işbirlikçiliğini de içeriyor. Kimi zaman reform dedikleri hukuk veya yargı hareketleri gösterime sokulsa da bunlar ve seçimler düzeni kabul ettirmek için kullanılıyor. Seçme/seçilme hakları tanınmıyor; baskı, otorite, sınırlandırma, yasaklama ve düşman hukuku, bu hukuku aşan olağandışı uygulamalar olağanlaştırılıyor.

Eşitsizliği, bağımlılığı, gericiliği ve sömürüyü kalıcı gibi gösterenlere karşı iyi kapitalizm, iyi anayasa ve hukuk, iyi siyaset ve demokrasi diyerek çözüm üretilemez. Tarihi, devleti, hukuku, siyaseti sınıfsal olarak analiz etmeden, devrimci örgütlü savaşıma girmeden çözüm gelmez.            

  • 1.Karanlığın Katlettiği Bir Bilim İnsanı: Necdet Bulut kitabı, Ali Rıza Aydın’ın “Namlunun Ucundaki Eğitimciler” Giriş yazısı, Necdet Bulut’un Özgeçmişi, Sosyalizm Mücadelesi Uğruna Katlediliş, yazıları ve hakkında yazılanlar içeriğiyle, Neşe Erdilek Bulut hazırlamasıyla, Haziran 2018’de Yazılama Yayınevi tarafından yayımlandı.
  • 2.Fikret Gülen çalışmalarından biri için bkz. AKP Kitabı, Bir Dönüşümün Bilançosu (2002-2009), Derleyenler: İlhan Uzgel, Bülent Duru, Phoenix Yayınevi.
  • 3.Mehmet Bozkurt’un “Tarih Sohbetleri” kitabı, Mesut Odman, Yusuf Şaylan ve Anıl Baba tarafından hakkında yazılarla, yayımlanmış yazılarından seçmelerle, Mehmet Başkurt ve Mesut Odman derlemesiyle Kasım 2023’de Yazılama Yayınevi tarafından yayımlandı.
                                                                          /././

Sarıyer Belediyesi ile Genel-İş sendikası bir oldu, işçileri borçlu çıkardı

Sarıyer Belediyesi işçileri, yetkili Genel-İş ile belediyeyi temsil eden SODEMSEN arasında 4 ay önce imzalanan protokolü yeni öğrendi. Protokol işçileri borçlandırıyor.(https://haber.sol.org.tr/haber/sariyer-belediyesi-ile-genel-sendikasi-bir-oldu-iscileri-borclu-cikardi-396594)

                                                               ***

Yusuf Tekin!-Rıfat Okçabol-

Y. Tekin görev yaptığı kurumlardaki icraatlarıyla iktidarın beğenisini kazanmış olsa da, görevleri sırasında “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” genç yetiştirmeye yönelik bir icraatı olmamıştır.

Y. Tekin, 1970’te Rize’de doğmuş, imam hatip lisesinde okumuş, Ankara siyasal bilgileri bitirip 1994’te Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde asistanlığa başlamıştır. 2002’de doktorasını tamamlayınca, atandığı Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde 2007’de doçent olmuştur. İktidar, onun değerini erkenden anlayıp 2010’da Polis Akademisi Başkanlığı’na, 2011’de Gençlik ve Spor Bakanlığında bakan yardımcılığına ve 29 Mayıs 2013’te de eğitim bakanlığı müsteşarlığına getirmiş. Y. Tekin’in müsteşarlığı zamanında;

  • Pek çok okul imam hatip okuluna dönüştürülürken sınavsız girilen liseler kapatılmış ve yeni imam hatip okulları açılmıştır.
  • 2013 Eylülünde okullar açıldığında, “… Adı Gülbeddin Hikmetyar, liderimiz bizim. Allah adıyla konuşur, Allah için savaşır en önde” gibi ifadeler içeren bir kitap 2. sınıf öğrencilerine gönderilmiştir.
  • 2013 Eylülünde ortaöğretim kurumları yönetmeliği değiştirilirken, önceki yönetmelikte var olan "düşünen, eleştiren ve araştıran öğrenci yetiştirme ilkesi"ne yer verilmemiştir.
  • 2013 sonunda, öğrencileri ağırlıklı olarak imam hatip liselerine ya da açık liseye yönlendiren Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavının uygulanmasına başlanmıştır.
  • Mart 2014’te çıkarılan dershane yasasıyla, bakanlıktaki üst düzey bürokratların görevi sona erdirilmiş, tanınmış okulların AKP’lileşmesini sağlayacak "proje okulları" uygulaması başlatılmış, kapatılacak dershaneden liseye dönüşecek okullara "temel lise" denmiş, özel okula giden öğrencilere para desteği verilmesine başlanmış, atanacak öğretmenin iktidarın yandaşı olmasını sağlayacak performans değerlendirmesi getirilmiştir.
  • Haziran 2016’da, 1981’de kurulmuş olan laik yapıdaki "Millî Eğitim Bakanlığı Vakfı"na alternatif olarak ve her türlü yetkiyle donatılan "Türkiye Maarif Vakfı" kurulmuştur.
  • 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilen Fetöcü darbe sonrasında, 2300 dolayında özel okul ve yurt, 15 vakıf üniversitesi ile tüm askeri okullar kapatılmıştır. On binlerce eğitimci yargılama olmadan meslekten çıkarılmıştır.
  • “Dininin ve kininin davacısı olacak gençler” yetiştirmek amacıyla 2012’de çıkarılan 4+4+4 yasası pek işe yaramayınca, aynı amaçla Anayasa’da yer alan laiklik, bilimsellik ve Atatürk ilkelerine aykırı olan 2017 müfredatı uygulamaya konmuştur. Bu müfredatla imam hatip öğrencilerinin güncel sorunları din kitabı ve hadislere göre çözmesi hedeflenmiştir.
  • 2017 müfredatının arkasından TEOG yerine, daha çok öğrencinin imam hatip liselerine gitmesini sağlayacak, adrese dayalı Liseye Geçiş Sitemi getirilmiştir.
  • 2016-2018 yılları arasında, beş ilahiyatçı, Din Öğretimi Genel Müdürü, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü, Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) başkanı, TTK başkan yardımcısı ve TTK üyesi yapılmıştır.

Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğinde, bakanlık müsteşarlıkları kaldırılmıştır. İcraatları nedeniyle iktidarın gözdesi haline gelen Y. Tekin, bir üniversitede beş yıl doçent olarak çalışmadığı halde usulsüz bir şekilde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne profesör olarak atanmıştır. Profesörlük jürisinin profesör üyeleri ile bu üniversitenin yönetim kurulu üyesi olan profesörler de bu usulsüzlüğün aracı olmuştur. Y. Tekin yaklaşık bir aylık profesörken, ilgili kararnameden rektör olmak için üç yıl profesörlük yapma koşulu çıkarılıp Eylül 2018’de aynı üniversiteye rektör yapılmış ve ilgili kararnameye yeniden üç yıl profesör olma koşulu eklenmiştir. 4 Haziran 2023 tarihinde de eğitim bakanlığına getirilmiştir. Bakan olduktan sonra;

  • "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum" (ÇEDES) projesi çerçevesinde, imam ve vaizlerin ‘manevi rehberlik’ yapmak üzere sınıflara girmesine izin verilmiştir.
  • Yasak olan tarikatların sivil toplum kuruluşu olduklarını söyleyebilmiş ve onlarla işbirliği yapmaya devam edeceğini açıklamıştır.
  • İmam ve vaizlerin sınıflara girmesine izin verilmişken, “öğretmenden başkası sınıfa giremez” gerekçesiyle sınıf anneleri uygulamasına son vermiştir.
  • Kur’an’ı Kerimin Anlam Dünyası, Türk Düşünce Tarihi,  Klasik Ahlak Metinleri,  Adabı Muaşeret, İslam Bilim Tarihi, İslam Kültür ve Medeniyeti gibi dini içerikli yeni seçmeli dersler üretilmiştir.
  • "Depreme Manevi Hazırlık" ve "Din Öğretiminde Dayanıklı Sınıflar Hareketi Projesi" başlatılmıştır.
  • Okullarla ilgili "Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği"nin belirli gün ve haftalar çizelgesine, "Mevlid-i Nebi Haftası" eklenmiştir.
  • Bir okul müdürü, spor salonunda cuma namazı kıldırmıştır. Bir okulda, 100. yılı kutlama etkinliğinde Kuran dinletilip Gazze için okulda namaz kıldırılmıştır. Bir ilçe milli eğitim müdürü, Menzil şeyhine bağlılığını ilan etmiştir. Her sayfasında hadislerin yer aldığı takvim, bakanlık tarafından Van’da okullara dağıtılmıştır. Bir milli eğitim müdürü, öğretmenlerin öğrencileri ilahiyatçı "Nihat Hatipoğlu’nun iftar programına" getirmesini istemiştir. Ordu’da bir fen lisesinde şalvarlı ve tekkeli müftü konuşma yapmıştır. Diyanet, Cuma hutbesinde öğrencilerin ahiret için din derslerini seçmelerini istemiştir…
  • Bütün bu uygulamalara karşın “dininin ve kininin davacısı olacak gençler” yetiştirilmesinde istenen başarı elde edilmeyince, 2017 müfredatı yerine "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" uygulamaya konmuştur. “Dininin ve kininin davacısı olacak öğretmen” yetiştirmek için de "Milli Eğitim Akademisi" açılmıştır.
  • Meslek Eğitim Merkezleri öğrencilerinin sömürülmesine ve yaşadıkları iş kazalarına aldırmadığı gibi, öğrencilerin önemli bir bölümünün okula aç gitmesine de aldırmamaktadır.
  • Diyanetin ve tarikatların anaokulu açmasına izin veren ve hatta AKP’li belediyenin açtığı anaokulu törenine katılan bakan, CHP’li belediyelere kreş açmasını yasaklamaya kalkmıştır.

Bu arada üniversitelerde de benzer gelişmeler olmuştur. Örneğin bilimsel gerçekleri yadsıyan Üsküdar Üniversitesi, "Yaratılış Manifestosu"nu yayımlayabilmiştir.

Y. Tekin görev yaptığı kurumlardaki icraatlarıyla iktidarın beğenisini kazanmış olsa da, görevleri sırasında “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” genç yetiştirmeye yönelik bir icraatı olmamıştır. Ancak Y. Tekin, Öğretmenler Günü’nde (24 Kasım 2024) Anıtkabir defterine şu ifadeyi yazabilmiştir (!): “Bizler fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür şuurlu nesiller yetiştirip Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık yarınları için çalışmaya devam edeceğiz. Ruhunuz şad olsun."

Ne dersiniz, bu kişinin bakanlığının geçerliliği kalmış mıdır?

                                                                /././

'Erdoğan'ı protesto eden kadınların başörtüleri kesildi' iddiası: 3 memur görevden uzaklaştırıldı

Erdoğan'ı protesto ettikleri için tutuklanan kadınların "cezaevine girişleri sırasında başörtülerinin kesildiğine" dair iddia hakkında soruşturma başlatıldı, 3 memur görevden uzaklaştırıldı.(https://haber.sol.org.tr/haber/erdogani-protesto-eden-kadinlarin-basortuleri-kesildi-iddiasi-3-memur-gorevden-uzaklastirildi)

                                                            ***

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde araç saltanatı-Yusuf Yavuz-

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Başkan Böcek döneminde akaryakıt ve araç kiralama ihaleleri için ödediği para, Burdur Belediyesi’nin 2025 yılı bütçesinin iki katına yakın.

1 Mart yerel seçimlerinde CHP’li Muhittin Böcek’in ikinci kez Başkanlık koltuğuna oturduğu Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin son 6 yılda araç kiralama ve akaryakıt giderleri ASAT ile birlikte 4.1 milyarı aştı. Bu rakam, Burdur Belediyesi’nin 2.4 milyar TL olan 2025 yılı bütçesinin neredeyse 2 katı oranında. Büyükşehir Belediyesi’nin 2019 yılı toplam bütçesinin 3.4 milyar TL olduğu göz önüne alındığında akaryakıt ve araç kiralama için harcanan paranın ölçüsü daha iyi anlaşılıyor. Çevreci bir politika izlediklerini her fırsatta vurgulayan Başkan Böcek’in 2050 yılı hedeflerinin karbon nötr olarak açıklamasına karşın belediye bütçesinin önemli bir kısmının akaryakıt ve araç kiralama ihalelerine ayrılması dikkat çekiyor. Merkezi Roma’da bulunan sakin şehirler ağı Cittaslow’a sponsor olan ve Türkiye Koordinatörü seçilen Başkan Böcek yönetimindeki Büyükşehir Belediyesi’nde kullanılan 1682 aracın 899’unun kiralık olduğu belirtildi.

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Muhittin Böcek, merkezi Roma’da bulunan sakin şehirler ağı Cittaslow’un Türkiye Koordinatörlüğü’ne seçildi. Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz Temmuz ayında Cittaslow’a sponsor olmasıyla ilgili teklifi onaylamasının ardından Başkan Böcek 25 Ekim’de Roma’da yapılan toplantıda Cittaslow Başkan Yardımcılığı ve Türkiye Koordinatörü seçilmişti.

Cittaslow felsefesinde hava kirliliği ve trafik vurgusu

Korunmuş bir çevre ve yerel kültüre öncelik veren yavaş şehir felsefesi, Cittaslow Türkiye’nin resmi internet sayfasında şöyle özetleniyor: “Yaşamın hızlanması sonucu insanlar daha hızlı yemek yemek, daha hızlı alışveriş yapmak, gidecekleri yere daha hızlı varmak için belli bir tempo içinde koşturup durmaktadırlar. Bu yaşam tarzı bakkallar, manav, terzi gibi küçük esnaf yerine AVM’leri, çocuklarımızın oyun oynayacağı alanlar yerine otoparkları, daha çok park ve yeşil alan yerine geniş otoyolları hayatımıza sokmuştur. İnsanın en önemli değeri olan kısıtlı yaşamını sağlıksız yiyecekler, hava kirliliği, trafik, yalnızlık ve tüketimle harcaması modern yaşamın vazgeçilmezi olarak sunulmuştur. Popüler kültürün de desteklediği hayatı yaşamak için zamanı olmayan, işine arabasıyla hızla giden, oturup kahve içecek bir yarım saati bile olmadığı için yürürken kahvesini içen, yetişmesi gereken bir yerler olduğu için yemekten zevk almak yerine ayakta hızlı bir şekilde ‘beslenen’, komşularını veya yerel esnafı tanımayan modern insan modelinin sürdürülebilir olmadığı ortadadır.”

‘Yeşil badanacılık’ yerel yönetimlerin can simidi oldu

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de özellikle yerel yönetimler ve büyük şirketlerin sıklıkla başvurduğu bir yöntem olan ‘yeşil badanacılık’, çevre ve doğa konularını birer etiket haline dönüştürürken, söylenenle yapılanın örtüşmediği uygulamaları da beraberinde getirdi.

Başkan Böcek ‘Hedefimiz nötr karbon’ demişti

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, 13 Eylül 2022 tarihinde açıkladığı iklim eylem planıyla ilgili yaptığı konuşmada, Antalya’yı iklim dostu kent yapacaklarını dile getirerek şunları söylemişti: “Nötr karbon Antalya hedefimiz için kılavuzluk yapacak eylem planımızı hazırladık. Antalya’nın 2030 yılında yüzde 40 karbon azaltımı, 2050 yılında karbon nötr olması ve iklim krizine dirençli bir kent olması konusunda atılacak somut adımları ve yol haritasını belirledik. Eylem planımız, iklim değişikliğine bağlı olabilecek zararların önlenmesine veya en aza indirmek için tedbir alınmasına katkı sağlayacaktır.”

                                    Başkan Böcek kentin karbon nört hedefini 2022 yılında açıklamıştı

‘Otomobil bağımlılığının azaltılması hedefi’ havada kaldı

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2025 yılı Performans Programı’nda, kamu idareleri için bir çerçeve oluşturmak amacıyla 2021 yılında çıkarılan ‘On ikinci Kalkınma Planı’na da atıf yapılarak, “Bu yaklaşımlar doğrultusunda, karbon ayak izinin düşürülmesi için otomobil bağımlılığının azaltılması ile toplu taşımanın ve yürümenin teşvik edildiği belirtilmekte, geleneksel ve modern şehir planlama ilkelerinin sürdürülebilirlik yaklaşımıyla birleştirildiğine dikkat çekilmektedir” deniliyor.

Böcek döneminde akaryakıt ve araç kiralamaya 4,1 milyar

Büyükşehir Belediye Başkan Böcek’in açıkladığı karbon nötr hedefi ile Performans Programı’nda yer verilen otomobil bağımlılığının azaltılması gibi konularda kuruma yüklenen sorumluluklar, kurumsal işleyişteki aşırı akaryakıt kullanımı ve araç kiralama bütçesi rakamlarıyla çelişiyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Başkan Böcek dönemini kapsayan 31 Mart 2019 ile Kasım 2024 tarihleri arasında geçen yaklaşık 6 yıllık dönemde akaryakıt ve araç kiralama ihaleleri için ödediği rakam Antalya Su ve Atıksu İdaresi Gene Müdürlüğü (ASAT) ile birlikte toplam 4 milyar 153 milyon 920 bin 718 TL’yi buluyor.

Kamu kaynağıyla karbon üreten ihaleler

Elektronik Kamu Alımları Platformu (EKAP) üzerinden yapılan sözleşme bilgilerine göre Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Böcek döneminde araç kiralamaları için 1.8 milyar, akaryakıt için de 1.1 milyar tutarında ödeme yapmış. Aynı dönemde ASAT’ın akaryakıt için ödediği rakam 269 milyon, araç kiralamaları için de 954 milyon TL. 2025 yılı için yapılacak akaryakıt ve araç kiralama tutarları da bu rakama eklendiğinde Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin yıllık bütçesinin önemli bir kısmının araç saltanatına harcandığı ortaya çıkıyor.

                                Başkan Böcek Cittaslow Türkiye koordinatörü seçilmişti

Her personele birden fazla araç düşüyor

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2025 Yılı Performans Programı’na göre iş makineleri hariç kurumda 1682 adet aracın kullanıldığı, bu araçların 899’unun ise ‘kiralık’ olduğu belirtiliyor. Bunlar arasında makam araçları ile daire başkanı ve şube müdürleri ile çeşitli kurumsal hizmetler için kullanılan araçlar da yer alıyor. Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kullanılan yaklaşık 300 civarında çeşitli amaçlı kamyon bulunuyor. Kamyonları da kapsayan iş makinesi ve benzeri araç gereçlerin toplamı ise 1075 adet. Kurumdaki kamu personeli statüsündeki çalışan sayısının 2024 yılı için 2349 olduğu göz önüne alındığında neredeyse her personele birden fazla araç düştüğü görülüyor.

ASAT’tan 6 yılda 8,5 milyarlık ihale

Hem Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin hem de ASAT’ın son 6 yılda yaptığı akaryakıt alımı ve araç kiralama ihalelerini kazanan firmaların aynı olması dikkat çekiyor. EKAP verilerine göre ASAT’ın son 6 yılda farklı kalemlerde yaptığı toplam 414 ihalede ödediği rakam ise 8.5 milyar TL tutarında.

Büyükşehir belediyesinin bütçesi bakanlıklardan büyük

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2025 yılı bütçesi 39, ASAT’ın bütçesi ise 27 milyar TL olarak açıklandı. 19 ilçenin bütçesi de eklendiğinde Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin 2025 yılı toplam bütçesi 103.1 milyar TL oldu. İçişleri, Dışişleri, Ticaret ve Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi birçok bakanlıktan daha büyük bir bütçeye sahip olan Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin aralarında AKP’li Meclis üyelerinin de yer aldığı kişilere ihale dağıtması dikkat çekmişti.

ASAT’taki 4x4 lüks araç savurganlığı Sayıştay raporunda

Sayıştay’ın ASAT’ta yaptığı 2023 yılı denetim raporunda, araç kiralama ihalelerinde teknik şartnamenin binek araçlar bölümünde marka belirtildiği, ayrıca 4x2 pick-up araçlar için yaklaşık maliyetlerin hatalı hesap edildiği bulgusuna yer verildi.

Yapılan incelemede; 8 ayı 2023 yılına sirayet eden 19.07.2022 tarih ve 568961 sayılı araç kiralama ihalesi ile 4 ayı 2023 yılına sirayet eden 17.07.2023 tarih ve 596213 sayılı araç kiralama ihalesiyle ilgili teknik şartnamelerde binek araçların hangi markalardan olacağının açıkça ifade edildiği belirtilen Sayıştay Raporunda, “Yaklaşık maliyet hesabının 4x2 pick-up araçlar için araç kasko sigorta değerleri dikkate alınmadan yapıldığı ve bu nedenle yaklaşık maliyetin ilk ihalede 7.264.688,00 TL, ikinci ihalede 19.983.436,50 TL fazla hesap edildiği, - ayrıca yüklenici firma ile yapılan sözleşmede 4x2 pick-up araçların birim fiyatı ile araçların kasko sigorta bedenin %2’si arasındaki farkın toplam 11.018.351,20 TL olduğu bu farkın 3.097.297,92 TL kısmının ilk ihaleden, 7.921.053,28 TL kısmının ise ikinci ihaleden kaynaklandığı ancak yüklenici firmanın bu araçlar yerine 4x4 pick-up tipi araç teslim ettiği, tespit edilmiştir. Yapılan açıklamalar ve mevzuat hükümleri gereğince İdare, ihtiyaçlarını tam ve doğru bir şekilde belirlemeli, teknik şartnamelerini ve yaklaşık maliyetin hesabını yasal düzenlemelere göre hazırlamalıdır. Eğer ki yaklaşık maliyetin gerçekçi tespit edilmemesi, teknik şartnamenin mevzuat hükümlerine aykırı olması veya ihtiyacın düzgün belirlenmemesi durumlarında İdare, yersiz veya fazla kamu kaynağı ödenmesine neden olabilecektir” ifadelerine yer verildi.

                                                        /././

TKP’den Suriye açıklaması: 'Gerçekler bayrakla kapatılamaz’

TKP “Yurttaşlarımız atılan zafer çığlıklarına aldanmasın. ABD emperyalizmi, siyonizm ve Yeni Osmanlıcılık ittifakının Türkiye’ye felaketten başka bir şey getirmeyeceği unutulmasın” açıklamasını yaptı.

Gerçekler bayrakla kapatılamaz

AKP iktidarı İsrail, ABD, İngiltere ve Fransa ile birlikte, Suriye’de kapsamlı bir operasyon başlattı. Operasyonun şu ana kadarki ana insan gücünü oluşturan HTŞ, Türkiye ve ABD tarafından bile terör örgütü olarak nitelendiriliyor. Saldırıların bir diğer bileşeni Suriye Milli Ordusu da farklı cihatçı gruplardan devşirilmiş ve hükümet tarafından maaşa bağlanmış bir gruptur. Bu ve benzeri yapılanmalarla bölgeye ne barış ne huzur gelecektir.



Türkiye Komünist Partisi aylardır 'İsrail tehdidi' bahane edilerek Suriye’ye saldırı hazırlıkları yapıldığını söylemekte, bunun bölgeyi yeni ve bitmeyecek kanlı savaşlara sürükleyeceği konusunda uyarılarda bulunmaktaydı. Bir kez daha görüldü ki, AKP iktidarı İsrail ile eşgüdümlü hareket etmekten hiç sıkılmıyor.

Halep’te boy gösteren Türk bayrağı, yandaş kalemşörlerin fetihçi böbürlenmeleri Türkiye’nin ABD ve İsrail ile birlikte bir komşu ülkeyi dağıtmaya dönük bir çaba içine girdiği gerçeğini değiştirmiyor.



Partimiz her zaman “sınırların değişmezliği” ilkesiyle hareket etti ve ediyor. Bu ilkenin neden yaşamsal olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Korkarız eğer bu gidişat durdurulmazsa Yeni Osmanlıcı bir hırsla ya da İsrail-ABD projelerine dayanarak sınırları değiştirmeye kalkmanın acı sonuçlarıyla karşılaşacağız.



Bölgede yaşayan halkların tamamının zararına, hatta yıkımına dönüşebilecek bir süreçten söz ediyoruz. Birbirleriyle rekabet halinde olan devletler, halkın değil kendi sömürücü sınıflarının çıkarları doğrultusunda yangına körükle gitmeye devam ediyorlar. Yurttaşlarımız atılan zafer çığlıklarına aldanmasın. ABD emperyalizmi, siyonizm ve Yeni Osmanlıcılık ittifakının Türkiye’ye felaketten başka bir şey getirmeyeceği unutulmasın.



Gün emperyalizme ve siyonizme karşı durma günüdür.


Gün NATO’dan çıkma talebini yükseltme günüdür.


Gün Türkiye’deki konuşlandırılmış nükleer silahlarda kurtulma günüdür.


Gün 'büyük güçler'den korunma ve kurtuluş beklemek yerine emekçi halkın birliğini örme günüdür.


Gün savaşa hayır deme günüdür.


Gün fetihlere, ilhaklara itiraz etme günüdür.

                                                             ***

4 bin kişilik KYK yurdunda yemekler sorunlu, ulaşım kısıtlı-Yekta Armanc Hatipoğlu-

Eskişehir’deki Hızır Bey KYK Yurdu, uzun zamandır yemek ve ulaşım sorunu ile yurtta yapılan dini etkinliklerle gündeme geliyor. Bir yurt öğrencisiyle yurttaki durumu konuştuk.Sekiz bloktan oluşan yurdun yedi blokunda erkek öğrenciler kalırken bir blokunda kadın öğrenciler kalıyor. Yurdun kapasitesi ise 4 bin kişi. Daha önce soL’un da gündeme taşıdığı olaylarda yurdun yemeklerinden böcek ve diğer yabancı cisimler çıktığı paylaşılmış, yurtta Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Nur Cemaati’nin Yazıcılar Grubu’na mensup Hayrat Vakfı arasında yapılan işbirliğiyle dersler düzenlendiği ortaya çıkmıştı. (https://haber.sol.org.tr/haber/4-bin-kisilik-kyk-yurdunda-yemekler-sorunlu-ulasim-kisitli-396564)
                                                                 ***
Adana SASA’da işçilerin mücadelesi sürüyor: 'Hep beraber hareket ettiğimizde güçlüyüz'-Olcay Aytürk-
SASA'da işçiler mücadeleye devam ediyor. Yaşadıkları süreci soL'a anlatan bir işçi patrona sesleniyor: "Biz eylem yapınca firmanın itibarı kayboluyormuş. Ya biz maaşları alamayınca ne oluyor?"(https://haber.sol.org.tr/haber/adana-sasada-iscilerin-mucadelesi-suruyor-hep-beraber-hareket-ettigimizde-gucluyuz-396552)

(soL)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...