soL "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -3 Ocak 2025-

Özelleştirme sebep, karanlık sonuç: Yurttaş canının, enerji şirketleri kârının derdinde

Çınartepe ve Darıca'da yüz binlerce kişi günlerdir soğuk ve karanlıkla mücadele ediyor. Enerji dağıtım firmalarıysa halka "az tüketin" demekle yetinip yeni kâr olanaklarının peşinde koşuyor.

Enerjide özelleştirmenin faturası bir kez daha halka çıktı. İzmir ve Kocaeli’de günler süren kesintiler nedeniyle yüz binlerce kişi karanlıkta ve soğukta kaldı. Kesintilere neden olan patlamalarda onlarca kişi yaralandı.

İzmir'in Konak ilçesine bağlı Çınartepe Mahallesi’nde yaşanan elektrik kesintileri bölgede hayatı durma noktasına getirdi.

Yaklaşık dört yıldır mahallenin temel problemlerinden biri olan elektrik kesintileri son aylarda günde 8-10 saati bulmaya, bazen de tüm gün sürmeye başladı.

soL’a konuşan Çınartepe Mahalle Muhtarı Garip Karatay, birçok kez sorumlu elektrik dağıtım şirketi Gediz Elektrik’e başvurduklarını, mağduriyetlerinin giderileceğine dair sözler verildiğini fakat herhangi bir somut adım atılmadığını belirtti. 

Karatay, “Her gün aynı sıkıntıyı, çileyi yaşıyoruz. Mahallede solunum cihazlarıyla yaşayan, elektrikle ısınanlar kişiler var. Birçok kez Gediz Elektrik’e başvurduk. Mahalleli arıza bildirimi için aradıklarında yetkililer ‘çözeceğiz’ diyor. Arıza bildirimi yaptıktan sonra birkaç saatlik geçici çözümler bulunuyor, sonra yine aynı sorun devam ediyor. Bugüne kadar somut herhangi bir adım atılmadı” dedi.

Şirketten kapısına dayanan mahalleliye: 'Az elektrik tüketin'

Şikayetleri sonuçsuz kalan mahalleli, Pazartesi günü Gediz Elektrik’in Manavkuyu şubesi önünde eylem düzenledi. 

Eylem için toplanan mahalle sakinleriyle konuşan şirketin Manavkuyu şube müdürü “Isıtıcılarınızı daha az çalıştırın ve daha az elektrik tüketin” tavsiyesinde bulundu.

Görüşmeden net bir zaman ve çözüm önerisi çıkmadığını belirten mahalle halkı, sürecin takipçisi olacaklarını ve gerektiğinde eylemlerine devam edeceklerini belirttiler.

                            Mahallenin eyleminin ardından şirket Çınartepe'ye takviye trafo gönderdi.

İZSU ve Gediz el ele: Trafo patladı

Çınartepe sakinleri çözüm beklerken, dün gece yeni bir sorun patlak verdi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki İZSU’ya bağlı ekiplerin çalışma yaptığı sırada elektrik kabloları koptu ve mahalledeki ana trafolardan biri patladı.

İzmir Alsancak’ta 12 Temmuz’da Gediz Elektrik ve İZSU’nun ihmalleri nedeniyle yaşanan elektrik kaçağı faciasında iki yurttaş hayatını kaybetmişti.

Faciaya rağmen İZSU’nun çalışma yaptığı birçok noktada hâlâ Gediz Elektrik’e ait kabloların açıkta bırakıldığı görülüyor.

Darıca'da enerji krizi çözülemiyor

Enerjide özelleştirmenin halkın canına kastettiği bir diğer yer Kocaeli’nin Darıca ilçesi.

28 Aralık’ta Bayramoğlu Mahallesi'nde bir patlama meydana geldi. Patlamanın nedeni Rams İnşaat'ın izinsiz kazısı nedeniyle Palgaz'a ait doğalgaz ana hat borusunun delinmiş olmasıydı.

İlerleyen saatlerde iki ayrı mahalledeki iki binada iki saat arayla doğalgaz patlamaları yaşandı.Toplam 14 kişi yaralandı.

Patlamanın nedeni hatalı şekilde yapılan gaz kesme ve açma işlemiydi. Tesisatlarda maliyet nedeniyle kullanılan kalitesiz ve teknik yeterliliği olmayan ekipman hava boşluğu ve tesisatta kaçak oluşmasına yol açmıştı.

Palgaz’ın sorumluluk alanındaki Gebze Mevlana Mahallesi’nde de geçtiğimiz Ekim ayında yine patlama yaşanmış ve iki yurttaş hayatını kaybetmişti.

Şirket yeni patlamalar yaşanmaması için Darıca’da gaz akışı kesildi. Hava sıcaklığının gece saatlerinde sıfırın altına düştüğü kentte halk elektrikle ısınmaya yöneldi.

Ancak SEDAŞ isimli şirkete ait elektrik altyapısı ihtiyacı karşılamaya yetmedi ve bu defa da ilçede elektrik kesintileri başladı.

Bir gecede iki yangın

Gaz akışı yeniden sağlansa da Darıca’da elektrik krizi 5 gündür devam ediyor.

Dün akşam saatlerinde Emek Mahallesi’nde bir trafoda yangın çıktı. Elektrik kablolarındaki patlamayla sokak karanlığa gömüldü. Yangın, itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldü.

Saat 22.25 sıralarında Osman Gazi Mahallesi İstiklal Caddesi’nde bir elektrik panosu patladı. Patlama sırasında elektrik panosundaki arızayı gidermeye çalışan Palgaz personeli iki teknisyen yaralandı. Vücudunda yanıklar oluşan işçiler hastaneye kaldırıldı.

Halk karanlıkta, şirket kârında

Darıca'da yaşanan doğal gaz patlamaları ve elektrik sorunlarına dair açıklama yapan Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Kocaeli Şubesi Gebze Temsilcisi Baycan Aküzüm, trafo kapasitelerinin yetersiz kaldığına dikkat çekerek, elektrik dağıtım şirketi Sedaş’ın bu sorunu çözmek yerine yeni kârlar elde edebileceği pazarlara yöneldiğini aktardı: 

“Bazı işveren ve üyelerimizden gelen iddialara göre, dağıtım şirketinin firma elektriksel bakım ve müşavirlik alanlarına yöneldiği ve bu alanda çalışmalar başlattığı ifade edilmiştir. Bu bağlamda, elektrik dağıtım şirketinin görev tanımına sadık kalması, iddia edilen konulardan uzak durması ve önceliği bölgemizdeki altyapı çalışmalarına vermesi gerektiğini düşünüyoruz.”

'Devlet kontrolünde olmalı'

Aküzüm ayrıca, "Elektrik ve doğal gaz gibi temel hizmetlerin, halkın güvenliği ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabilmesi için devlet kontrolünde olması gerektiğini” vurguladı.

Elektrik dağıtımı 10 yıldır bütünüyle özel sektörün elinde. Doğal gaz dağıtımı da büyük oranda şirketlere ait. Ülkenin dört bir yanında enerji hatlarını parselleyen holdinglerin gözü kârdan başka bir şey görmüyor. Altyapı yatırımları buna göre planlanıyor, maliyetler düşürülüyor, ne bakım ne de onarım yapılıyor. 

Enerjide özelleştirmenin faturası yalnızca şişirilen faturalarla ödenmiyor. Kimi günler süren kesinti sonunda donarak, kimi elektrik hattından çıkan yangında, kimi de yağmurlu bir günde açıkta bırakılan kablolar nedeniyle hayatını kaybediyor. Holdingler halkın canına kastediyor.

                                                                  ***

TKİ, 3 milyarı aşan borcuna rağmen Soma Termik Santrali'ne kömür vermiş

TKİ ile 2015'te özelleştirilen Soma Termik Santrali İşletmesi arasındaki kömür satış fiyatları anlaşmazlıkları nedeniyle 19 Nisan 2023'ten beri tahsilat yapılamadığı ortaya çıktı.(https://haber.sol.org.tr/haber/tki-3-milyari-asan-borcuna-ragmen-soma-termik-santraline-komur-vermis-397180)

                                                        ***

HTŞ’nin Adalet Bakanı: Halkın yüzde 90’ı müslüman, parlamentoda şeriat kararı çıkabilir.

                                        HTŞ’nin Adalet Bakanı Şadi Veysi

Suriye’de HTŞ’nin Adalet Bakanı Şadi Veysi ülkenin yüzde 90’ının müslüman olduğunu savunarak parlamentodan şeriat yasası kararı çıkabileceğini söyledi.

Suriye’de Beşar Esad yönetimini deviren cihatçı silahlı grupların başındaki Heyet Tahrir’uş Şam (HTŞ) yönetiminden yargı sisteminin şeriat kurallarına göre düzenleneceğine ilişkin ilk resmi açıklama geldi.

HTŞ’nin Adalet Bakanı olarak atadığı Şadi Veysi, Dubai merkezli Akhbar Al Aan kanalına konuştu, Suriye halkının yüzde 90’ının müslüman olduğunu, bu yüzden parlamentoda çoğunluk kararıyla şeriat kurallarının benimsenebileceğini söyledi.

Göreve atanmasından sonra yaptığı ilk açıklamada “Allah’ın yasasını uygulayacakları”nı söyleyen Veysi’ye bu sözlerinin anlamı soruldu. Bu sözlerinin Suriye’deki Hıristiyan nüfustan “cizye” benzeri bir vergi alınacağı şeklinde yorumlandığı da anımsatıldı.

Bu soru üzerine Veysi “Suriye halkının şu anda yüzde 90’ının müslüman olduğuna dair kuşku yok. Ve 'biz parlamento halk tarafından oluşturulacak, halkın istedikleri parlamentoda kararlaştırılacak' dediğimizde bu, halkın arzularını yansıtıyor” dedi.

“Bu yüzden şeriatın uygulaması, bir sonraki aşamada özellikle İslam hukukunu temsil edenler açısından büyük bir rol oynayacak” diyen Veysi özetle şu ifadeleri kullandı:

“Eğer Suriye halkının yüzde 90’ı inançlarının merkezinde olan bir şeye oy vermek istiyorsa o zaman bu halkın seçimidir. Bu çerçevede biz şeriatın uygulanmasının devletin halka dayatması olmayacağını söylüyoruz.”

Suriye’de farklı din ve mezheplerin varlığının da ayrı mahkemelerle hesaba katılacağını söyleyen Veysi “Suriye’nin uzun bir yasa tarihi var ve hiç kuşku yok ki önceki Suriye yasalarının kökeni İslami şeriata dayanıyor. Örneğin medeni hukuk Hanefi fıkhına dayanıyor, bu yüzden şu aşamada yasal değişikliklerin durumu bu halkın çoğunluğunun müslüman olduğu, aynı zamanda diğer mezheplerin de bulunduğu, Suriye hukukunun buna saygı duyduğu ve mezhep mahkemelerinin de bulunduğu gerçeğini hesaba katacaktır” diye konuştu.

Suriye’de yargı sisteminin “mezhep mahkemelerinin varlığını” şart koştuğunu kaydeden Veysi burada kastedilenin Dürzi toplumu olduğunu ve aile işleriyle ilgili mahkemeler olduğunu, bunu onayladıklarını ve İslam ile çelişkili bulmadıklarını anlattı.

Suriye’de önümüzdeki günlerde yapılması planlanan genel diyalog konferansına işaret eden Veysi önceliklerinin önceki rejimden sonra askıya aldıkları ve toplumun geneline uygulanacak yasaların belirlenmesi olduğunu söyledi.

                                                             ***

Türkiye'nin terör listesindeki isim Suriye'de general olunca listeden çıktı

İçişleri Bakanlığı, Culani'nin Tuğgeneral olarak atadığı Muhtar Türki kod adlı Ömer Çiftçi'yi bir günde mahkeme kararı olmadan Türkiye'nin "Aranan Teröristler" listesinden çıkardı.(https://haber.sol.org.tr/haber/turkiyenin-teror-listesindeki-isim-suriyede-general-olunca-listeden-cikti-397159)

                                                         ***

TOKİ ve Hazine'ye ait denize sıfır parseller damadın şirketine -Yusuf Yavuz-

Gazipaşa’daki Koru sahilinde TOKİ’ye ait parsellerde üç ayrı otel yapmak isteyen şirketin yöneticisi Mücahit Hamza Ekşi, TOKİ’nin eski Başkan Yardımcısı Mehmet Özçelik’in damadı çıktı.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde bulunan doğal sit alanı niteliğindeki Koru sahili, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından otel yapılması için geçtiğimiz yıl Rizeli Ekşi ailesinin şirketi olan AHES Gayrimenkul’e tahsis edildi. TOKİ ve Hazine'ye ait olan parseller birleştirilerek 5 yıldızlı 3 ayrı otel yapımı için hazırlandı. Yerel halkın ‘Fidanlık’ olarak andığı bölgede yer alan denize sıfır arazide toplam 2100 yatak kapasitesine sahip üç otel ve 12 lüks villa yapılması planlanıyor. İki kilometrelik Koru sahilini büyük ölçüde işgal edecek olan otel projeleri için geçtiğimiz hafta ÇED süreci başlatıldı. TOKİ’ye ait parsellerde otel yapmak isteyen şirketin yöneticisi olan Mücahit Hamza Ekşi’nin, TOKİ’nin eski Başkan Yardımcısı Mehmet Özçelik’in damadı olması dikkat çekiyor.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesindeki Koru sahilinde bulunan TOKİ ve Hazine'ye ait araziler, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Temmuz 2023’te turizm amaçlı yatırım yapmak üzere Rizeli Ekşi Ailesi'ne ait şirkete tahsis edildi. Süleyman Ekşi’ye ait şirket, son yıllarda aldığı kamu ihaleleriyle dikkat çekiyor.

Şirket yöneticisi TOKİ’nin eski Başkan Yardımcısının damadı 

AHES şirketi yöneticilerinden Mücahit Hamza Ekşi, TOKİ’nin eski Başkan Yardımcısı Mehmet Özçelik’in damadı. Halen AKP’li Fatih Belediye Başkan Yardımcısı olan Özçelik, 2014-2019 yılları arasında TOKİ’nin ikinci adamıydı. Özçelik, 2003-2014 arasında ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çeşitli birimlerde yöneticilik yaptı.

                             Mehmet Özçelik, 2014-2019 döneminde TOKİ Başkan Yardımcılığı yapmıştı.

Nikâhı Alanyalı İBB Başkanı Uysal kıydı

Mehmet Özçelik’in kızı Büşra Özçelik ile Süleyman Ekşi’nin oğlu Mücahit Hamza Ekşi, Aralık 2017’de evlendi. Hilton Bomonti’de yapılan düğün töreninde çiftin nikâhını dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Alanya kökenli Mevlüt Uysal kıydı. Uysal’ın yeni evli çifte nasihati, “İtaat et, rahat et” oldu. Düğünün sonunda ise Rizeli Ekşi ailesine izafeten Horon, Burdurlu Özçelik ailesine izafeten ise Teke zeybeği gösterisi yapıldı.

Ekşi ve Özçelik ailelerini birleştiren düğün, Aralık 2017'de yapılmış, nikahı ise Alanyalı Mevlüt Uysal kıymıştı.

Kayınpeder Özçelik TOKİ’den sonra Fatih Belediyesi'ne geçti

TOKİ’de 5 yıl Başkan Yardımcısı olarak yöneticilik yapan, Fatih Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Özçelik’e damat olan Mücahit Hamza Ekşi, aile şirketi AHES’i baba Süleyman Ekşi ve kardeşi Ebubekir Ekşi ile birlikte yönetiyor. AHES Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, daha önce İstanbul ve değişik illerde aldığı kamu ihaleleri ile gündeme gelmişti.

Gazipaşa’da otel yapmak isteyen üç şirket de aynı aileye ait

Ekşi ailesinin Antalya Gazipaşa’da yapmak istediği üç ayrı otel projesi için geçtiğimiz hafta ÇED süreçlerinin başladığı duyuruldu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Koru sahilindeki Hazine ve TOKİ’ye ait parsellerin birleştirilmesiyle oluşturulan arazide yapılması planlanan üç ayrı otel için ÇED süreçlerinin başlatıldığını duyurdu. AHES, Çağrankaya ve Sour adıyla üç ayrı şirket adına yapılan ÇED başvurularının üçü de aslında aynı aileye ait olduğu görülüyor.

Ön izin süresi dolunca Gazipaşa Belediyesi'ne başvurdular

Doğal sit alanı olarak koruma altına alınan ve Caretta caretta türü deniz kaplumbağaları için yuvalama kumsalı olan Koru sahili, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Temmuz 2023’te AHES İnşaat’a tahsis edilmişti. Bakanlık, şirkete 7 Temmuz 2023 tarihinde 1 yıllık ön izin belgesi verdi. Ancak süresi içinde yetiştirilemeyeceği anlaşılan işlemlerin, şirketin 8 Ağustos 2023 tarihinde Gazipaşa Belediyesi’ne yaptığı başvuru ile imar planlarının kesinleşeceği tarihe kadar dondurulduğu belirtiliyor.

                            Otel yapılmak istenen Koru sahili deniz kaplumbağaları için yuvalama alanı.

'Kişiye özel imar planı yapılıyor iddiası'

Gazipaşa Hepimizin Platformu, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, söz konusu alanda kişiye özel imar düzenlemesi yapıldığı eleştirisinde bulunmuştu: “İlçemizin tümünü kapsayan imar planında, sosyal, kültürel, sağlık gibi ortak kullanım alanları zaten çok çok yetersiz, hatta sembolik değerlerde bile değildir. Bu ilçemiz için hazırlanan bilimsel raporlarda da açıklanmıştır. Örneğin ilçemizde yer olmadığı için fen lisesi bir ilkokulun bahçesine, Devlet hastanesi dik bir tepenin yamacına yapılmak durumunda kalınmıştır. Hal böyle iken, özel şirketlerin kazancı uğruna, eldeki kamu alanlarını da çıkarmak akıl işi değildir. Aynı zamanda, bu hazine arazisi dağ köylerimiz de dâhil olmak üzere, 50.000 nüfuslu bir ilçenin önünde, kumsal kıyılarda kamuya ait tek nefes alma noktasıdır.

'Günübirlik alanlar otellerin ön bahçesi olacak'

Adı ‘Koruma Amaçlı’ olan kıyı planları, 2019 yılında sadece yatırımcıyı koruyacak şekilde evrilmiş, halkın günübirlik alanlarına 2019’da bu revizyonla oteller el koymuştur. Önceki plan notlarında, günübirlik alan tanımı ‘Toplumun yararlanmasına açık olmak kaydıyla’ diye başlarken, 2019’daki plan notlarında bu kaldırılmış, ‘konaklama tesisinin devamı, tesisin tamamlayıcı niteliğinde’ olduğu yazılmıştır. Yani sıra sıra bütün oteller, halkın kullanım alanı olması gereken günübirlik alanlara havuzlarını, barlarını yapabilecekler, günübirlik alanlarımızı otellerinin ön bahçesi olarak kullanabileceklerdir.”

TOKİ ve Hazine’ye ait sahil 49 yıllığına Ekşi Ailesi'nin oldu

Yapılan parselasyon ve toplulaştırma çalışması sonrasında Koru sahilindeki TOKİ ve Hazine’nin mülkiyetindeki araziler 2308 Ada 1 Parsel, 2310 Ada, 1 Parsel ve 2312 Ada 1 Parselde toplandı. Oteller için ayrılan parseller, 53 bin 801, 55 bin 451 ve 54 bin 152 olmak üzere toplam 163 bin metrekareden büyük bir araziyi kaplıyor. Şirket, 49 yıllığına bu arazilerin üst kullanım hakkını elde etmiş oldu.

                                              Koru sahilinde üç ayrı otelin yapılacağı hazine arazileri.

Otel uğruna koruma alanları yok sayılıyor

Koru sahilinin deniz kaplumbağaları için yuvalama ve üreme alanı, proje alanının yakın çevresinin ise Akdeniz fokları için yaşam alanı olduğu biliniyor ancak otel projeleri için hazırlanan ÇED başvuru dosyasında “Proje alanı ve etki alanında ‘Önemli Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları’nda belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri, ‘Akdeniz Foku Yaşama ve Üreme Alanları’ bulunmamaktadır” ifadelerine yer verilmesi dikkat çekiyor.

ÇED başvurusunda ‘kültürel ve doğal miras yok’ dediler

Doğrudan doğal sit alanı olan Koru sahili ile sahilin batısındaki Selinus Kalesi’nin eteklerinin arkeolojik sit alanı olmasına karşı otel projeleri için hazırlanan ÇED başvuru dosyasında “Proje alanı ve etki alanında ‘Kültürel Miras’ ve ‘Doğal Miras’ statüsü verilen kültürel, tarihi ve doğal alanlar bulunmamaktadır” deniliyor.

Tarımsal üretimi de yok saydılar

Otel projelerinin daha kazma vurulmadan yok saydığı bir başka konu ise bölgenin tarımsal üretimi. Koru sahilinin olduğu bölgede önemli bir tarımsal üretim yapılırken ÇED başvuru dosyasında “Tarımsal kalkınma alanları, sulanan, sulanması mümkün ve arazi kullanma kabiliyet sınıfları I, II, III ve IV olan alanlar, yağışa bağlı tarımda kullanılan I. ve II. sınıf ile özel mahsul plantasyon alanlarının tamamı, Proje alanı ve etki alanında Tarım Alanları bulunmamaktadır” görüşü savunuluyor.

‘Arsa olduğu için burada flora da fauna da yok’

Oteller için tahsis edilen parsellerin ‘arsa’ vasıflı olduğu vurgulanan ÇED dosyasında, “2308 ada 1 parselde, 54.152,78 m2 büyüklüğündeki alan arsa niteliğinde tapulu olduğundan herhangi bir flora ve fauna bulunmamaktadır” deniliyor.

Kıyıdaki yeraltı suları risk altında

Toplam 2100 yatak kapasiteli 3 ayrı 5 yıldızlı otel ile 12 lüks villa yapılması planlanan Koru sahili, Gazipaşa Kıyı Ovası’nın bir parçası konumunda. Bu bölge, denize doğru akan yeraltı sularını barındırıyor. Bir tarım kenti olan Gazipaşa için yaşamsal önemdeki su kaynaklarının devasa kazı alanları yaratacak olan otel inşaatlarından olumsuz etkilenmesi bekleniyor. Son yıllarda yoğun su çekimine konu olan yeraltı sularının kot seviyesi düştükçe, kıyı alanının tuzlu suya maruz kalmasının da artacağı belirtiliyor.

Koru sahilindeki hazine arazisinin tahsisini alan Ekşi ailesi burada 3 ayrı otel ve 12 lüks villa inşa etmek istiyor.

Sahildeki arazide 6 metre derinliğinde kazı yapılacak

Ancak otel projeleri için hazırlanan ÇED başvuru dosyalarında kıyı alanındaki yeraltı sularıyla ilgili ne tür bir önlem alınacağına dair bilgi bulunmuyor. Buna karşılık inşaat sırasında 6 metre derinliğinde kazı yapılacağı belirtilerek şu bilgilere yer veriliyor: “Faaliyet alanında 6 metre kazı yapılacaktır. Kazı işlemlerinden oluşacak hafriyat malzemesi Gazipaşa Belediyesi’nden gerekli izinler alınarak Gazipaşa Belediyesi tarafından belirlenen alana gönderilecektir. Hafriyat çalışmaları 6 ay (180 gün)’da günde 16 saat çalışılarak tamamlanacaktır.”

Sadece bir otel inşaatında günlük 762 ton hafriyat malzemesi çıkacak

Sadece bir otel için toplam 6 ay süreceği belirtilen inşaat çalışması sırasında günde 762,93 ton hafriyat malzemesi çıkacağı, çıkan hafriyatın ise 30 ton kapasiteli kamyonlara yüklenerek taşınacağı belirtiliyor.

                          Gazipaşa Selinus sahilindeki Hazine arazisinde yapılmak istene projenin görseli

                                                                             /././

2025’ten ne istenir?-Rıfat Okçabol-

Barış içinde yaşamak ve emekçilerin sömürülmesinin önüne geçmek için, eğitim sistemlerinin piyasacı, gerici ve ırkçı birey yetiştirmemesi ile bu tür anlayış sahiplerinin iktidar olmaması gerekiyor.

Dünyada 8 küsur milyar insan yaşadığına göre, insanların yeni bir yılda gerçekleşmesini isteyeceklerinin sayısı da herhalde milyonları bulacaktır. Bu yazı çerçevesinde konuyu genelleştirmek için, insanların yeni yıldan beklentilerini, tanınmış psikolog Abraham Maslow’un yıllar önce belirlediği insanların genel gereksinimleri üzerinden ele alabiliriz. Maslow’a göre insanın yaşamını sürdürmesi için en temel gereksinimlerin başında hava, su, beslenme, barınma, giyinme, ısınma ve uyuma gibi fiziksel/biyolojik gereksinimler gelmektedir. 

Yaşamın sürdürülmesi için gereksinim duyulan hava (nefes almak), yakında vergilendirilebileceği söylense de, şimdilik bedava. Barınma gereksinimini halletmiş kişiler için, uyuma da bedava sayılabilir. Diğer gereksinimler ise parayla karşılanıyor. İnsanlar şebeke suyuna bile para ödüyor, içme suyu ise çok daha pahalı. Yaşamını sürdürmesi için insanın suya, beslenmeye, barınmaya, giyinmeye ve ısınmaya para ödemesi gerekiyor. Kişi evliyse ve de eşi çalışmıyorsa, en azından suya, beslenmeye ve giyinmeye harcanacak para artıyor. Eşi çalışmayan bir kişinin bir-iki çocuğu varsa, bir de bu çocuklar okula gidiyorsa, harcamanın ne kadar artacağını tahmin etmek bile zor oluyor. Bir de lokantaya, sinemaya, tiyatroya, çay bahçesine ya da gezilere gidemeyip ev dışında zaman geçirme olanağı bulamayan evlilerin, ikiden fazla çocuk sahibi olduğunu düşünün! 

Bilindiği gibi insanlar, bu temel gereksinimlerini genelde çalışarak aldığı maaşla, emekliyse çalıştığı yıllar üzerinden hak ettiği emekli aylığıyla karşılıyor. Ülkemizde 8 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı ve 8 milyondan fazla emeklinin de asgari ücretten çok daha az emekli aylığı aldığı açıklanıyor. Bu durumda 2024 yılının ikinci yarısında, çocuklarıyla birlikte 15-20 milyon insanın 17 bin lira olan asgari ücretle, çocuklarının ayrı evlerde oturduğu düşünülen 8 milyon emeklinin de 17 binin çok altında olan bir ücretle yaşamsal gereksinimlerini karşılamaya çalıştığı biliniyor. 

17 bin liranın epey üstünde aylık alan emekçiler de, temel yaşamsal gereksinimlerini zar zor karşıladığından, asgari ücretle çalışanların ne denli zorluk çektiklerini, yakından biliyor. 

Dolayısıyla 2024 yılında, aldıkları aylıklarla yaşamlarını zorlukla sürdüren emekçilerin 2025 yılından öncelikli beklentisinin, yaşamsal gereksinimlerini rahatlıkla karşılayacak bir ücret olacağını düşünmek herhalde yanlış olmuyor. Ancak iktidar, bu tür beklenti içinde olanları umursamadığını gösteriyor: Emekçilerin beklentilerini karşılamayıp asgari ücrete enflasyonun altında zam yaptığı gibi, yaptığı zammın ardından dolaylı vergileri de artırıyor; yıllardır yaptığını yapıp onlardan sabır ve anlayış bekliyor!

Günümüzde savaş olan ülkelerde yaşananlara bakınca, Maslow’un temel gereksinimlerle ilgili betimlemeyi normal koşullarda-barış içinde yaşayan insanlar için yaptığı anlaşılıyor. Örneğin bir yıldır, Gazze’de yaşayanların en temel gereksiniminin yaşamak/ölmemek olduğu gerçeğini yaşıyoruz. 2025 yılının onlara bir umut olmadığı gibi, İsrail’in tutumu nedeniyle Suriye, İran, Lübnan ve Yemen de yaşayanlara da, emperyalist devletler nedeniyle, Ukrayna’da ve hatta 3. Dünya Savaşı çıkması olasılığından söz edilmesine bakılırsa, dünyanın pek çok yöresinde yaşayanlara da umut olmadığı görülüyor. Bu arada, 

  • komşu ülkenin toprağına göz dikenler, 
  • komşu ülkede savaş çıktığında, “Bize yeni iş alanları açılacak” diye sevinenler,
  • kendi ırkından başka ırkları ırk ya da kendi dininden başka dinleri din saymayanlar, 
  • cihatçılar ve
  • IŞİD'liler gibi başka inançta olan kadınların ırzına geçenler ve onları köle olarak satanlar ile bu tür davranışları benimseyenler 

var oldukça, yaşama güvencesini sağlamanın kolay olmadığı görülüyor. 

Yaşama güvencesini sağlamak, barış içinde yaşamak ve emekçilerin sömürülmesinin önüne geçmek için, eğitim sistemlerinin piyasacı, gerici ve ırkçı birey yetiştirmemesi ile bu tür anlayış sahiplerinin iktidar olmaması gerekiyor.  

                                                            /././

Adana’da ilçe milli eğitimden bakanlığa uzanan skandal​: ​'Hibeyi ​veririm ​ama ​malları ​benden ​alacaksın​'-Özkan Öztaş-

Adana’da bir okul müdürü, kamu kaynaklarını yağmalamak isteyenlere direnince yağma ortaya çıktı: Bakanlıkta bir ekip hibe verdikleri okulları kıskacına alarak paraya çöküyormuş!

Bir mahalle-köy okulu düşünün.

Öğrenci sayısı 40-50 kadar. Okulda klima ihtiyacı var ama bütçe yok.

Sonra okula bir telefon geliyor ve eğer okul müdürü kabul ederse bir milyon liradan daha fazla hibe sağlayabileceğini söylüyor. Hem de böylesi bir zamanda. Okullar ödenek, öğrenciler tek öğün yemek bulamıyorken. 

Ama telefondakilerin bazı şartları var tabii.

Adana’nın Ceyhan ilçesinde yaşanan olay, Milli Eğitim Bakanlığı’na çöreklenen bir ekibin, kamu kaynaklarını nasıl yağmaladığını ve bu kaynakları halkın ihtiyaçlarından nasıl uzaklaştırdığını gözler önüne seriyor. Bir yanda tek öğün yemekle yetinen öğrenciler ve temizlik personeli eksikliği çeken okullar, diğer yanda devletin milyonlarca liralık ödeneğini kendi ceplerine indirmeye çalışanların düzeni…

Hibeye ​şart: '​Bizden ​almazsan ​ödeneği ​geri çekeriz'

Ceyhan Birkent İlk-Ortaokulu Müdürü, okulunun klima ve güvenlik kamerası ihtiyacını karşılamak için başvuruda bulunuyor.​ Malum, Adana çok sıcak ve eğitimin devam etmesi için klimalar çoğu okulda tercih değil zorunluluk haline geliyor. Okul müdürü de çalışmalara başlıyor, okula klima bulmak için.

Okul müdürü sorunu ekonomik olarak çözmek için ilçedeki bir başka okuldan klima devralıyor, ancak montaj süreci tamamlanmadan devreye birileri giriyor. İlçe Milli Eğitim Müdür​lüğü'nden arayan G. A.'nın devreye girmesiyle süreç karmaşık bir hal alıyor. Eski klimaları almak isteyen müdürden haberdar olan ve İlçe Milli Eğitim Müdür​lüğü'nden arayan görevliler müdüre bir “teklif” ile geliyor. 

​Gelen teklifi heyecanla bekleyen okul müdürü ise hayal kırıklığıyla karşılaşıyor: İlgili kişiler, bu “yardımın” ihtiyaçların belirli firmalardan alınması şartıyla yapabileceğini söylüyor. Ama karşılığında ihtiyaç duyulan birkaç klimanın çok çok ötesinde bir hibe alabileceklerini de ifade ediyorlar.

​Ardından bir telefon daha geliyor okul müdürüne. Kendisini "Bakanın sağ kolu" olarak tanıtan A.K. okul müdürüne, “Ödeneği karşılarım, ama klimaları benden alacaksınız” diyor. Aynı kişi,​ işler yürüsün diye başka bir ismi​ sürece dahil ederek fahiş fiyatlı proforma (alıcı tarafından teslim alınacak mal veya hizmet hakkında bilgilerin yer aldığı) faturalar gönderiyor. ​Bakanın "sağ kolundan" gelen faturalar ise mevcut klima fiyatlarından neredeyse iki kat daha pahalı.

İhaleyi usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirmek isteyen okul yönetimi ise direniyor ve bu sistematik baskıya karşı harekete geçiyor.

​Bakanlık görevlilerinden yüzde 20 komisyon ​şartı ve ​mafyatik ​tehditler

Ödeneğin onaylanmasının ardından, okul müdürü açıkça şu tehditle karşılaşıyor: “Eğer klimaları dediğimiz yerden almazsanız, ödeneği geri çekeriz.”

Okul müdürü, bu tehditlere karşı ​harekete geçiyor ve yasal süreçlere uygun olarak ihaleye çıkıyor. Komisyon tarafından belirlenen en uygun teklifi seçen okul yönetimi, ​h​ibe olanağını şantaja dönüştüren bakanlık ekibini devre dışı bırakıyor. Ancak bunun bedeli ağır oluyor.

​Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Harcama Yönetim Sistemi'ne ​(HYS​) düşen ödenekler birkaç saat içinde bloke edilip iptal ediliyor.

İlçe Milli Eğitim Müdür​lüğü'nden gelen bir telefon ise iptal gerekçesini gözler önüne seriyor: “Kimse babasının hayrına yapmaz bu işi. Yüzde 20 komisyon almadan kimse bu işi yapmaz.”

Savcılığa ​intikal ​eden​ süreç ve inatçı öğretmenler

Zaman içinde kimi gerçekler ortaya çıkıyor. Hibe vermek ama tedariki gösterdikleri yerden temin edilmesini sağlamak için çalışan ekip, onlarca okula bu şekilde ödenek aktarmış. Okul müdürleri bu duruma ses çıkarmayıp ödenek sağlarken, ürünlerin kat be kat fazlasına alınmasına arabuluculuk eden ekipse yolsuzluk yapmış. 

Şirketler, faturayı şişirip üstünü bu ekibe devreden esnaflar ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nden, Milli Eğitim Bakanlığı'na kadar uzanan koca bir liste durumun vahametini ortaya koyuyor.

İşte Bakanlık içindeki ekibin tek dayanağı ise buydu.

Ancak okul yönetiminin, kamunun kaynaklarını yağmalamak isteyen bu düzene karşı çıkışı süreci savcılığa taşıdı. Bakanlık soruşturma başlatmak zorunda kaldı ve ilgili kişiler için süreç başladı. Okul müdürü, yapılan baskıları, “Şu marka ve şu firmadan alacaksınız” talimatlarını ve bu süreçte uğradıkları mağduriyeti kayda geçirdi. Müdür ve ekibi milyonlarca liralık hibenin belirli firmalara yönlendirilmesine engel oldu.

Adana Ceyhan’da yaşananlar, kamu vicdanını sars​an nitelikte. Orada engellenen yağma ise başka pek çok ilçede yaşanmaya devam ediyor.

Ceyhan’daki bu ​mücadele kamu kaynaklarının korunmasının ve halkın hak ettiği hizmetlerin sağlanmasının önemini bir kez daha hatırlatıyor.

                                                              /././

IŞİD’e yardım gönderen, El-Kaide’ye iftar veren vakıf üniversitede kulüp açtı -Yekta Armanc Hatipoğlu-

Geçmişinde IŞİD’den El-Kaideye kadar pek çok gerici örgütle ilişkisi bulunan İHH, Anadolu Üniversitesi’nde kulüp açtı. 

Müslüman Kardeşler, diğer adıyla İhvan adlı örgütün Türkiye ağının parçası olan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH), “Anadolu Genç İHH Kulübü” adıyla Anadolu Üniversitesi’nde kulüp açtı. 

İHH, her ne kadar “yardım vakfı” gibi görünse de geçmişinde IŞİD’den El-Kaide’ye kadar pek çok dinci örgütle ilişki içine girdi.

Vakıf, okulda düzenlediği çoğu etkinliği sadece kadınlara ya da erkeklere özel yapıyor. 

THTM Eskişehir Öğrenci İnisiyatifi ve Anadolu Dayanışma Ağı’ndan ortak açıklama

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) Eskişehir Öğrenci İnisiyatifi ve Anadolu Dayanışma Ağı, İHH’nın geçmişini anlattıkları ortak bir açıklama yaparak “Anadolu Üniversitesi öğrencileri olarak yardım kuruluşu adı altında faaliyet gösteren gericilere üniversitemizde geçit vermeyeceğiz!” dedi. 

Açıklamanın yazılı olduğu bildiriler Türkiye Komünist Partili öğrenciler tarafından Açık Öğretim Fakültesi önünde öğrencilerle buluşturuldu. 

'AKP’nin siyasi ajandasının bir parçası'

THTM Eskişehir Öğrenci İnisiyatifi Anadolu Dayanışma Ağı Temsilcisi Bartu Can ile İHH’nin Anadolu Üniversitesi’nde kulüp açması hakkında konuştuk. 

Bartu Can, her sene gericiliğin dozunun artırıldığını ve bunun üniversitelere de yansıdığını söyledi. 

“ÇEDES projesiyle MEB’e bağlı okullara imam girmesi ve İHH gibi gerici vakıfların üniversitelere girmesi arasında hiçbir fark yok” diyen Can, bunların AKP’nin siyasi ajandasının bir parçası olduğunu ifade etti. 

İHH’nin IŞİD’e silah gönderilmesinde rol oynadığına dair iddaların mahkeme kayıtlarına yansıdığını ve geçtiğimiz sene de Anadolu Üniversitesi’nde iftar verdiğini hatırlatan Can, şimdi kulüp aracılığıyla kendilerini okulda kalıcılaştırmaya çalıştıklarını söyledi.  

Anadolu Genç İHH Kulübü’nün "harem selamlık" etkinliklerine değinen Can, bu konseptle gericiliklerinin dozajını gösterdiklerini söyledi.  

“Biz Anadolu Dayanışma Ağı, THTM Eskişehir Öğrenci İnisiyatifi ve Türkiye Komünist Gençliği olarak bu gericilerin karşısında olacağız. Örgütlü gericiliğin karşısına daha fazla örgütlenerek çıkacağız” diyerek sözlerine devam eden Can, kendileri okulda olduğu müddetçe gericilerin okulda rahat rahat hareket edemeyeceğini belirtti. 

İHH’nin Bosna Savaşı’yla başlayan hikayesi… 

Adını Bosna Savaşı’nda duyuran örgüt, kısa süre sonra vakfa dönüştü. Bosna Savaşı’nın ardından Çeçenistan, Filistin, Kosova, Suriye gibi İslamcı hareketlerin etkin olduğu savaş bölgelerinde faaliyet gösterdi. 

Vakfın temel motivasyonu ise cihatçı çetelere yardım.

El-Kaide’ye iftar verdi

Suriye’de savaşın yoğun olarak yaşandığı dönemde Türkiye’den Suriyeli cihatçı örgütleri destekleyen vakıfların başını İHH çekti. İHH, 2013 yılında El Kaide uzantılı Nusra Cephesi’nin kontrolünde olan Rakka’da iftar yemeği verdi. 

O tarihlerde kentte Nusra Cephesi’nin yanı sıra Ahrar üş-Şam ve IŞİD’ın o dönem kullandığı adıyla Irak-Levant İslam Devleti grupları da bulunuyordu. 

Anadolu Ajansı ise bu olayı haberleştirirken Rakka’nın, Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu’nda (ÖSO) olduğunu yazmıştı. Ancak bahsi geçen örgütlerin hiçbiri ÖSO’ya bağlı değildi.

El-Kaideci isim: İHH yardım eder, TIR’ları geçiririz

2016’da görülen Ankara El Kaide davasının iddianamesinde bir numaralı sanık olan Oğuzhan Gözlemecioğlu’nun Suriye’deki IŞİD yapılanmasına eleman ve malzeme götürme işini yaptığı belirlendi. İddianameye giren ve 2013 yılında yapılan telefon görüşmelerine göre Gözlemecioğlu, bu iş için İHH’yi kullanabileceğini söyledi.

Gözlemecioğlu, iddianameye giren kayıtlara göre şunları söyledi: 

“Bir tır veya üç büyük kamyonluk yardım malzemesinin geçişi için yolu hazırlayabilirim, gerekirse İHH yardımı ile malzemeleri geçirebilirim.”

2016 yılında IŞİD için savaştığı bilinen Oğuzhan Gözlemecioğlu’nun şu an yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. 

IŞİD bölgesinde kalan tanık: Yardımlar İHH’dan geliyordu

İHH’nin cihatçı çetelerle ilişkisi bununla da sınırlı değil. 9 Haziran 2021’de 11. duruşması görülen, firari sanıklarının yargılandığı 10 Ekim Ankara Gar Katliamı davasında tanık olarak dinlenen IŞİD’li sanığın eşi Merve Dündar, IŞİD kampında kaldığı süre boyunca yardımların İHH’den geldiğini kaydetti.

10 Ekim 2015’te Suriye’de olduğunu söyleyen Dündar, Suriye’de bulunduğu sürece İHH üzerinden gelen yardımları kocasıyla birlikte dağıttıklarını ve 2020 yılında kaçakçılara 12 bin dolar ödeyerek Türkiye’ye döndüğünü anlattı.

MEB ile İHH iş birliği protokolü imzaladı

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 2023 yılında İHH ile iş birliği protokolü imzaladı.

Protokolün amacının, “ülkedeki çocuklarla dünyanın çocuklarını bir araya getirmek, bir çocuk dayanışması temin edebilmek ve değerler eğitimi çerçevesinde küçük yaşlardan itibaren iyiliklerle büyüyen bir nesil yetiştirebilmek amacıyla Türkiye’deki ve dünyadaki yetim çocukların desteklenmesine ilişkin gönüllülükle yürütülecek faaliyetleri içeren usul ve esasları belirlemek” olduğu ileri sürüldü.

Protokolün, MEB’e bağlı resmi ilkokul, ortaokul ve lise kademesindeki okulları kapsayacağı ifade edildi.

                                                                /././

AKP'li eski vekiller arasında 'Süleymancılar' davası: 'Sayende hain AKP’liler de yargılanacak'

Eski AKP milletvekili Ali İhsan Arslan, Süleymancılar tarikatının kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan'ın torunu ve eski AKP milletvekili Fatih Süleyman Denizolgun'a dava açtı.(https://haber.sol.org.tr/haber/akpli-eski-vekiller-arasinda-suleymancilar-davasi-sayende-hain-akpliler-de-yargilanacak)

                                                      ***

İsrail, Suriye’nin askeri ve bilimsel birikimini yok etmeye devam ediyor: Halep’te büyük patlamalar

İsrail ordusu dün gece Halep’teki bir askeri fabrika ile bilimsel araştırma merkezini havadan vurdu. AA’ya göre İsrail askerleri havadan indirme operasyonu da yaparak bölgedeki güçlerle çatıştı.(https://haber.sol.org.tr/haber/israil-suriyenin-askeri-ve-bilimsel-birikimini-yok-etmeye-devam-ediyor-halepte-buyuk)

                                                               ***

(soL)


EĞİTİM -3 Ocak 2025-


22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı -Adnan Gümüş/Evrensel-

Hakan Fidan 10 Aralık’ta Meclisteki Dışişleri Bakanlığı bütçe görüşmeleri için yaptığı bilgilendirmede ABD’den “72 yıllık müttefikimiz” diye bahsediyordu: “Ülkemiz ittifaka sunduğu kabiliyetleri ve kapasitesiyle, müttefiklik ruhu doğrultusunda NATO’ya güçlü desteğini sürdürmektedir. Temmuz ayında Washington’da düzenlenen NATO zirvesinde, terörizmle mücadelede NATO’nun rolünün güçlendirilmesi ve  müttefikler arasında savunma sanayisi ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılmasında mutabık kalınması ülkemizin yoğun girişimlerinin neticesinde olmuştur.

2025’te NATO Dışişleri Bakanları gayriresmi toplantısına ve 2025’ten sonraki NATO zirvesine ev sahipliği yapacak olmamız, ittifaka verdiğimiz önemin göstergesidir. ABD ile stratejik mekanizma temelinde terörle mücadeleden enerjiye, ticaretten savunma sanayisine birçok konuda istişarelerde bulunuyoruz. 72 yıllık müttefiklik ilişkimiz çerçevesinde bazı görüş ayrılıklarımıza rağmen, bölgesel ve küresel meselelerde temaslarımızı sürdürmekten kaçınmıyoruz. Yeni ABD yönetimiyle bu çerçevede yapıcı ve açık diyalogu sürdürmeye kararlıyız.”

MİLLİ GÖRÜŞ, BÜYÜK DOĞU: 22 DEĞİL, 80 YILLIK SENTEZ VE İKTİDAR

ABD ile NATO ile 72 yıllık müttefiklik, daha doğru bir tarihleme ile 1945’ten beri 80 yıllık ittifak olma halidir. Bunun diğer adı “komünizmle mücadele”dir, “Soğuk Savaş”tır, bunun en etkili ideolojik yollarından biri “yeşil kuşak/ılımlı İslam” projelerdir, Türk-İslam ve güncel haliyle, İsmet Özel’in adlandırmasıyla “Müslüman Türk” sentezidir, Sami dinleri zaten özel mülkiyetçi, tüccar ve piyasacıdır. Yani sentez 80 yıllık haliyle “kapitalizm-İslâm sentezi”dir.

22 yıllık iktidar daha doğrusu 1945’lerden, 7 Ocak 1946’da DP’nin resmi kuruluş tarihinden başlayarak AP, MNP, MHP, ANAP, AKP’nin kuruluş ve iktidar yolculuğu bu yol ve yolculuğun parçası durumundadır.

Nihal Atsızların, Nurettin Topçuların, Necip Fazılların öne çıktığı bir süreçtir. Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” Türk İslâmcı dergisinin ilk sayısı 17 Eylül 1943 günü yayın hayatına başlamış 1978 yılına kadar sürmüştür. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ne karşı daha dinci bir “Gençliğe Hitabe” yazmıştır, AKP’nin idolüdür.

Eğitimde olanlar da AKP ve MEB’in yaptıkları da her ne kadar AKP 22 yılı temsil ediyor gözükse de 80 yıllık bir gidişatın ürününü oluşturuyor. DP ile AKP arasındaki dinci genetik damar sürmeye devam ediyor, Türkiye-ABD müttefiklik ilişkileri iktisadi sistem olarak kapitalizm, ideolojik ayağı olarak din temelli sürmeye devam ediyor.

DİNCİ KAPİTALİST ‘GELECEĞİN İNŞASI: EĞİTİM 2002-2024’ MAARİF MODELİ

AKP 22 yılda eğitimde yaptıklarını toparlamış, MEB resmi web sayfasından bunu şöyle bir başlıkta duyurmuş bulunuyor: “Türkiye Yüzyılı’nın inşasında son 22 yılda yapılan eğitim seferberliği kitaplaştırıldı. Milli Eğitim Bakanlığınca, Türkiye Yüzyılı’nın inşasında son 22 yılda, eğitim sistemindeki dönüşüm ve yapılan eğitim seferberliği, bilimsel veriler ışığında ‘Geleceğin İnşası: Eğitim 2002-2024’ adıyla kitaplaştırılarak yayımlandı.”

Bakan Yusuf Tekin 22 yılı bazı vurgularla özetliyor: “Bakanlığımız, eğitimi ülkemizin sadece maddi refahını artıran zaruri bir yatırım alanı olarak değil, geleceğimizi teminat altına alan, kültürel ve toplumsal varlığımızın ihyasını sağlayan dinamik ve süreklilik arz eden bir alan olarak kabul etmektedir. Kitapta 2002-2024 yılları arasında özellikle eğitimin demokratikleşmesi ile eğitime erişim ve katılımın önündeki engelleri kaldıran çalışmalar yer alıyor. Buna göre meslek liseleri önündeki en büyük engel olan katsayı uygulaması, başörtüsü yasağı gibi eğitim sistemindeki antidemokratik uygulamalara son verildi, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için çok yönlü sosyal politikalar hayata geçirildi. Ayrıca 22 yıl içinde müfredat değişiklikleri, seçmeli ders uygulamasına geçiş, inanç özgürlüğünün sağlanması, zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılması (4+4+4 düzenlemesi), öğrenci meclisleri ve temsilcilikleriyle yönetime katılımın sağlanması gibi eğitimde fırsat eşitliğini güçlendiren politikalar geliştirildi.”

AKP yapılanlar, yaptıkları ve yapacaklarını anlatıyor. 2010 şûrası ile birlikte “değerler eğitimi” ana ideolojik yaklaşım kabul edildi, “kök değerlerimiz” de dine bağlandı. 2012’de 4+4+4 ve seçmeli dersler gibi düzenlemelerle imam hatip ortaokulları da yeniden açılarak imam hatip modeli esas kabul edildi ve yaygınlaştırıldı, sadece imam hatipler değil, tüm ortaokul ve lise ders programları seçmeli dersler altında din derslerine/nakli ilimlere zorlandı. 2016’dan bu yana mesleki teknik okullar ve MESEM çok ağır piyasacı dönüşümlere zorlanmaktadır. Gelinen nokta “Maarif Modeli” ile dincileştirme tarikatlaştırmanın model yapılması ve mesleki eğitimin ve çıraklığın tümden piyasalaştırılmasıdır.

İşin dinciliği zaten en aşırı noktalarına vardı, son yıllarda MESEM ve mesleki teknik eğitim devlet teşviki/kamu kaynaklarının özele transferi şeklinde tümden işletmelere ve çocuk işçiliğine bağlanmış bulunuyor. 22 yılın birkaç tablosunu verelim.

MESEM, MESLEKİ TEKNİK OKULLAR: SEKTÖR, PİYASA, İŞLETME, METEP, METEK, UYUM SATRETEJİLERİ, ZANAAT, AHİLİK

Kitabın 215’inci sayfasında mesleki teknik eğitime nasıl baktıklarını, öne çıkan kavramlarını görsel olarak sunmuşlar. Kavram haritasına bakınca, eğitim öğretimin neye dayandırıldığı sözü uzatmadan görülüyor. “Sektör”, “piyasa”, “işletme” “uyun ve işletme” gibi kavramlar artık eğitim politikalarının odak kavramları haline getirilmiş, standartlar ve akreditasyonlar dışsallaştırılmış, piyasa ölçütlerine bağlanmış bulunuluyor.

Çıraklık ve mesleki eğitimde okulların çeşitli adlar altında özel sektöre devredileceği, meslek ortaokulların da açılacağı, MESEM/çıraklığın ve ahilik/tekke kültürünün yaygınlaştırılacağı ifade ediliyor. Kitaptan birkaç ibare:

Yeni Okul Modelleri: …paydaş kurum ve kuruluşların süreçlere aktif katılımını esas alan iş birliği modellerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar kapsamında bölge okulu, ihtisas, sektör içi ve sektöre entegre özellikli yeni okul modelleri hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda 9 ilde (Adana, Bursa, Denizli, Gaziantep, Kocaeli, Samsun, İstanbul, Kayseri, Konya) 10 bölge okulu açılmıştır. Sektör içi okul ise ilk olarak Çorum ilinde açılmıştır.”

Genç Girişimci Ahiler: Öğretmen ve öğrencilere Ahilik geleneğinin öneminin kavratılması, modern girişimcilik yetkinlikleri kazandırılması ve Ahiliğin toplum tarafından kabul edilmiş bir kalite güvence sistemi olduğu hususuna dikkat çekilmesi hedeflenmiştir.”

Zanaat Atölyeleri: (…) Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesindeki ortaöğretim kurumlarında geçtiğimiz temmuz ayında açılan zanaat atölyeleri, ilk olarak 10 ilde 196 okulda uygulamaya konulmuştur. Çalışmaların değerlendirilmesi doğrultusunda uygulama 18 ilde 270 okulda, 129 farklı modüler kurs programında, 7 ve 8. sınıf öğrencileri yaz boyunca ücretsiz olarak faydalanmıştır. 2025-2024 eğitim ve öğretim yılı itibarıyla zanaat atölyeleri uygulamasının ülke geneline yaygınlaştırılması çalışması başlatılmıştır.”

4. Protokoller: (…) Milli Eğitim Bakanlığı ile çeşitli sektör temsilcileri ve kuruluşlar arasında birçok iş birliği protokolü imzalanmıştır. Mevcut durumdaki 225 protokol; 21 kamu kurumu, 8 belediye, 2 valilik, 11 üniversite, 8 birlik, 15 dernek, 11 vakıf, 5 organize sanayi bölgesi, 2 ülke, 1 federasyon, 19 oda, 4 sendika, 115 şirket ile yürütülmektedir. 

KAYITSIZ 1 MİLYON, AÇIK VE MESEM İLE BİRLİKTE 2 MİLYONDAN FAZLA

Kitapta MESEM ve yaş grubu açıkça tanımlanmasa da öğrenci sayıları da veriliyor:

1.3. Mesleki eğitim merkezi programı (MESEM) mesleki eğitim merkezleri (MESEM), ortaokul mezunlarına yönelik işletmelerde pratik eğitim ve okulda teorik eğitimi bir araya getiren dört yıllık bir örgün eğitim programıdır. Bu program, öğrencileri iş hayatına hazırlayarak hem mesleki beceriler kazanmalarını hem de öğrencilerin genel kültürlerini geliştirmelerini amaçlamaktadır. MESEM’e kaydolabilmek için en az 14 yaşında olmak ve ortaokul mezunu olmak yeterlidir. (…) öğrenim gördükleri merkezde diploma almalarına yönelik olarak gerekli düzenlemeler yapılarak uygulamaya konulmuştur. Yapılan bu değişiklik ile mesleki eğitim merkezi programlarında okuyan öğrenci sayısı 480 bini bulmuştur.  Böylece kadim Ahilik geleneğinin günümüzdeki modern temsilcisi olan bu merkezlerde öğrenim gören öğrencilerin işletmelerde eğitim ve istihdam oranlarının artışının teşvik edilmesi sağlanmıştır.”

Kitapta verilen okullaşma oranları dikkate alındığında okula kayıtsız 1 milyon 95 bin 364 kişi bulunmaktadır.

Tablo: 2023-2024 Yaş Gruplarına Gör Net Okullaşma Oranı*

 Net Okullaşma (Bakanlık 2002-2024 Yıl Kitabı)Çağ Nüfusu (2023 Aralık)Okula Kayıtlı**Kaydı Olmayan 2023-2024
5 yaş86,2412565521083650172902
6-9 yaş98,615309934523612673808
10-13 yaş98,325122388503633286056
14-17 yaş91,2551691064716809452297
Toplam 5-17 (T.C. Yurttaşı)95,341685798016072917785063
Toplam 5-17 (Yabancı)76,4413171221006821310301
Toplam (Yurttaş ve Yabancı) 5-1793,971817510217079738,471095364

*Yaş gruplarına (doğum yılları) göre net okullaşma oranları hesaplanırken; öğrencinin ait olduğu eğitim kademesine (öğrenim türüne) bakılmaksızın, ilgili yaş grubunda bulunan toplam öğrencilerin, ilgili yaş grubunda bulunan toplam nüfusa bölünmesi ile elde edilmiştir.

Okullaşma oranları “Eğitim 2022-2024”den alınmıştır. Yabancılar için: Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı Göç ve Acil Durumlarda Eğitim Daire Başkanlığı (2024) izleme ve değerlendirme raporu 2023.

**Açık öğretim ve MESEM dahil.

Kitapta 480 bin MESEM öğrencisi olduğu ifade ediliyor. MESEM’dekiler okula kayıtlı ama okulda değil işletmedeler.

Okulda Kaydı Olmayan (Yurttaş ve Yabancı) 5-171095364
MESEM’de Kayıtlı Öğrenci480000

Ayrıca açık okul öğrencileri bulunuyor. Açık okullardaki pasif öğrenci sayısı hiç verilmiyor. 2022-2023 eğitim öğretim yılında aktif durumda (Sınava bir kez başvurmuş) öğrenci sayısı 2.346.654 idi.

* Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün “izleme ve değerlendirme raporu” 2023

MEB 2023-2024 için 1229802 (1 milyon 229 bin 802) öğrenci olarak yansıtmış. Hayat Boyu Öğrenme Müdürlüğünün açıklamadığı, MEB eğitim istatistiklerinde bu şekilde açıklanan sayılar tüm yılı mı yansıtıyor, gerçek durumu mu yansıtıyor? Eğer gerçek durum ise aradaki 1 milyon 116 bin 852 açık öğretim öğrencisine ne oldu, bir yılda bu kadar azalmanın sebebi ne?

Tablo: Okulda Olmayan Öğrenci Sayısı

Okulda Kaydı Olmayan (Yurttaş ve Yabancı) 5-17 yaş1.095.364
MESEM’de Kayıtlı Öğrenci480.000
Açık Okul Aktif İlk Yarı1.229.802
Devamsız???


Açık okullardaki aktif pasif çağ nüfusu öğrenci sayısını açıkça bilmiyoruz, Bakanlık bunu açıklamalı. Ancak bir öngörüde bulunulursa bu sayının da 600 binlerden fazla olduğu kestirilebilir. Bu hesaplarla okulda olmayan 2 milyondan fazla çocuk var demektir. Bunlara devamsızlar eklenmemiş bulunuyor. Özellikle ortaöğretimde devamsızlık çok artıyor, bazı okul türlerinde yüzde 20’lerin üzerine çıkıyor.

Devamsızlar da dikkate alınırsa 3 milyondan fazla çocuğun okulda olmadığı söylenebilir.

MÜTAŞERİK: İÇERİDE, TÜRKİYE’DE 22 YILLIK MÜTTEFİKLİK KİMLERLE?

Bu anlayış, “değerler eğitimi” ve değerlerin dine bağlanması sadece Türkiye’ye özgü değil, 72 yıllık müttefikliğin parçası durumunda. İçerde ittifakta olanlar “tefeci bezirgan/tüccar” yapılanmanın güncel bloklarını oluşturuyor: “MÜTAŞERİK-müteahhit, taşeron, tarikat, şeriatçı şerikliği”, Trump veya Erdoğan, ABD ve Batı ile ittifak halinde sürdürülüyor bu blok ve projeler.

Yani çözümü bir yerden gelmeyecek.

Dünya halkları ve halkın mücadelesinden başka yol yok. 2025’in Suriye’de, Türkiye’de, tüm dünyada daha dirençli bir mücadele yılı olması, insan-toplum-doğa yararına yol alabilmemiz, her çocuğa nitelikli okul ve eğitim dileğiyle.

                                                                 /././

Boğaziçi direnişi sürüyor: 4 yılda neler yaşandı?-Birgün-

Boğaziçi Üniversitesi’nde, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Melih Bulu'yu rektör atamasıyla başlayan direniş 5. yıla giriyor. Boğaziçililer dört yıldır yağmur kar demeden, rektörlük makamına sırtını dönüp protesto gerçekleştiriyor. Bu süreçte üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu, protesto eylemi yapan öğrenciler gözaltına alındı, seçilmiş eski rektör Prof. Dr. Üstün Ergüder ve mezunlar okula alınmadı, akademisyenlerin dersleri iptal edildi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 2 Ocak 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’ne Prof. Dr. Melih Bulu, rektör olarak atadı. Öğrencilerin ve akademisyenlerin “kayyum” olarak nitelendirdiği Bulu’nun 2002’de AKP Sarıyer İlçe Başkanlığı kurucusu ve 2015’te AKP İstanbul Milletvekili aday adayı olarak seçimlere katıldığı biliniyor.

Melih Bulu, görevinde 7’nci ayı tamamlayamadan 15 Temmuz 2021 tarihinde yine Erdoğan’ın kararıyla görevinden alındı ve yerine Prof. Dr. Mehmet Naci İnci rektör vekili olarak atandı. "Paraşütle Atama" nitelemesi "Kayyum Rektör" tanımının yanına eklendi. İnci’nin asaleten ataması ise 21 Ağustos 2021 tarihinde yapıldı. Bu süreçte ne öğrencilerin ne de akademisyenlerin tepkisi sona erdi. Hâlen birçok öğretim üyesi, rektörlük binasına sırtını dönme nöbetine devam ediyor.

4 yıldaki önemli bazı önemli gelişmeler şöyle:

BİBER GAZI SIKILDI

2 Ocak 2021: Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Prof. Dr. Melih Bulu rektör olarak atandı.

3 Ocak 2021: Öğrenciler, “kayyum rektör” diye nitelendirdikleri Melih Bulu’yu kampüste protesto etmeye başladı.

4 Ocak 2021: Öğrencilerin üniversite içerisindeki direnişinin büyümesi üzerine polis müdahale etti. Güney Kampüs’te izin verilmeyen yürüyüş, Kuzey Kampüs’te devam etti. Öğrencilere biber gazı sıkan polisin üniversitenin giriş kapısına kelepçe vurması da tepki çekti ve direnişin simgesi hâline geldi. Dönemin CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da direnişe destek verdi.

5 Ocak 2021: Protestolara katıldığı belirlenen 20’den fazla öğrenci, evleri basılarak gözaltına alındı. Gözaltındaki öğrenciler, çıplak aramaya direndikleri için darp edildiklerini ifade etti.

ÖĞRENCİLER BULU’YU CANLI YAYINDA YUHALADI

5 Ocak 2021: Öğretim üyeleri, cübbelerini giyerek rektörlük binasına sırtlarını dönme eylemine başladı. Akademisyenlerin bu protestosu hâlen devam ediyor.

5 Ocak 2021: Olayların büyümesi üzerine Melih Bulu, bir televizyon programının canlı yayınına katıldı. “Tepkilerin ardından istifa edecek misiniz” sorusuna Bulu, “Niye istifa edeyim” yanıtını verdi. Kapıya kelepçe takılmasını da Bulu, “Kapı kırıkmış, kapıyı tutturmak için kelepçe takılmış. Öyle bir pratik çözüm bulunmuş” sözleriyle savundu.

6 Ocak 2021: Melih Bulu, katıldığı bir YouTube kanalının canlı yayınında odasından öğrencilere el salladı. Öğrenciler ise yuhalayarak “Suda balık oynuyor, Melih camdan el sallıyor” diye çocuk şarkısıyla ironik bir karşılık verdi.

6 Ocak 2021: İstanbul Valiliği, öğrencilerin rektörü protesto edecekleri eylemi koronavirüs salgını gerekçesiyle yasakladı. Bunun üzerine öğrenciler, Kadıköy İskelesi önünde eylem yaptı.

8 Ocak 2021: Öğrenciler, kampüste sandıklar kurarak “Boğaziçi Üniversitesi Rektörü demokratik bir seçimle belirlenmelidir” yazılı oy pusulalarıyla, temsili bir seçim yaptı. Ayrıca Aşık Mahzuni Şerif’in “Yuh Yuh” parçasından direnişe uyarlanan bir klip yayınlandı.

ERDOĞAN, KAFTANCIOĞLU’NU HEDEF ALDI

8 Ocak 2021: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üsküdar’da kıldığı cuma namazının ardından “Ben öğrencilerle niye görüşeyim? Öğrenciler bu işin içinde değil. Bu işin içinde olan teröristler var. Öğrencilikle alakası olmayan CHP’nin İstanbul İl Başkanı orada. Zaten kendisi bir DHKP-C militanıdır” sözleriyle Canan Kaftancıoğlu’nu hedef aldı.

9 Ocak 2021: Erdoğan, katıldığı bir açılışta, Gezi Parkı eylemlerine de gönderme yaparak “Biz bu filmi 18 yıldır yüzlerce defa seyrettik. Rutin bir atamayı üniversitelerimizi karıştırmak için fırsata çevirenleri takip ediyoruz. Terör örgütü iltisaklı kişilerin en ön safta yer aldığı bu tür eylemlerin demokrasiyle hak arayışıyla, fikir ve ifade özgürlüğüyle ilgilisi yoktur” sözleriyle Boğaziçi direnişini hedef aldı.

30 Ocak 2021: Üniversitede öğrenciler tarafından hazırlanan bir sergide, Kâbe üzerine şahmeran temalı bir figür ve resmin dört köşesine de gökkuşağı bayrakları asıldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun konuşmalarının ardından 2 öğrenci tutuklandı.

1 Şubat 2021: Üniversite önünde devam eden eylemlerde polisin bir öğrenciye, “Aşağı bak, toplu gezmek yok” diye bağırdığı iddiası üzerine “Aşağı bakmıyoruz” sloganı sembol hâle geldi. Protestolarda 159 öğrenci gözaltına alındı.

ERDOĞAN, ÖĞRENCİLERİ YİNE TERÖRİST OLMAKLA SUÇLADI

1 Şubat 2021: Dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Üniversitelerini, liyakati ve adaleti savundukları için gençlerin gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınması kabul edilemez... Rektör Melih Bulu görevinden ayrılıp bu çirkin duruma son vermelidir” tepkisini gösterdi.

3 Şubat 2021: Recep Tayyip Erdoğan, canlı bağlantıyla katıldığı partisinin il kongrelerinde yine Boğaziçili öğrencileri hedef aldı. Erdoğan, “Siz öğrenci misiniz, yoksa siz rektörün odasını basmaya kalkışan terörist misiniz” ifadelerini kullandı.

5 Şubat 2021: Erdoğan, cuma namazı çıkışında, “Önüme gelen 9 adaydan biri olan Melih Bey’in atamasını ben yaptım. Bazı televizyon kanalları çıkıp sürekli ‘İstifa etmelidir’ diyor. Yürekleri yetse ‘Cumhurbaşkanı istifa’ diyecekler” açıklamasını yaptı.

6 Şubat 2021: Resmi Gazete’de yayınlanan kararla Boğaziçi Üniversitesi’nde Hukuk ve İletişim Fakülteleri kuruldu.

FİZİKÇİ NACİ İNCİ, SOSYAL BİLİMLER’İN BAŞINA GEÇTİ

9 Şubat 2021: Melih Bulu’nun yardımcısı Naci İnci, kampüste öğrencilerin tepkisiyle karşılaştı. “Bölümünüzden iki öğrenci tutukluyken siz hiç utanmıyor musunuz rektör yardımcılığını kabul etmeye? Bu kadar meslektaşınız, yan yana ders verdiğiniz hocalarımız protesto ederken siz nasıl kabul ettiniz böyle bir görevi” soruları üzerine İnci, “Şimdi toplantıya gireceğim, daha sonra sizi dinleyeceğim” diyerek uzaklaşı görüntüsü verdi.

13 Şubat 2021: Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na Prof. Dr. Selami Kuran atandı.

1 Mart 2021: Melih Bulu, rektör yardımcılığını kabul eden fizik profesörü Naci İnci’yi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün başına atadı.

25 Mart 2021: Güney Kampüs’ten Kuzey Kampüs’e geçmeye çalışan 12 öğrenci, LGBTİ bayrağı taşıdıkları gerekçesiyle gözaltına alındı.

19 Nisan 2021: Rektör Melih Bulu, İletişim Fakültesi’ne dekan olarak atandı.

MELİH BULU ALINDI, NACİ İNCİ ATANDI

15 Temmuz 2021: Tepkilerin dinmediği üniversitede Melih Bulu, rektörlük görevinden alındı. Bulu’nun yerine rektör vekili olarak Naci İnci atandı.

26 Temmuz 2021: Sinema ve belgesel alanında dersler veren öğretim üyesi Can Candan’ın görevine son verildi.

21 Ağustos 2021: Resmi Gazete’de Erdoğan’ın imzasıyla yayınlanan kararla Naci İnci, Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne asaleten atandı.

26 Ağustos 2021: Resmi olarak görevine başlayan Naci İnci, kampüste öğrencilerle karşılaştı. El sallayarak “Nasılsınız” diye sorduğu öğrenciler İnci’ye, “İyi değiliz. Nasıl iyi olabiliriz sizce? Hâlâ el sallayabiliyorsunuz. Kime selam veriyorsunuz? Hâlâ yüzümüze bakabiliyorsunuz. Utanmadan ‘Nasılsınız’ diye sorabiliyorsunuz” diye tepki gösterdi.

İNCİ’Yİ PROTESTOYA TUTUKLAMA

6 Ekim 2021: Rektörlük binası önünde Naci İnci’yi protesto eden öğrencilerden 10 kişi gözaltına alındı. İnci'nin isim isim şikâyet edilmesi sonucu öğrencilerin gözaltına alındığı öğrenilirken, 2 öğrenci tutuklanarak cezaevine gönderildi.

23 Kasım 2021: 4 Ekim günü düzenlenen protestolara katılan 6 öğrenciye, İnci’nin talebiyle Fen-Edebiyat Fakültesi Disiplin Kurulu tarafından okuldan uzaklaştırma cezası verildi.

9 Aralık 2021: Naci İnci, rektörlüğe sırtlarını dönerek eylemlerini sürdüren 16 akademisyen hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

19 Ocak 2022: Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özlem Berk Albachten, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. R. Metin Ercan ve Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Bayyurt görevden alındı.

REKTÖR İNCİ, KENDİSİNİ DEKAN ATADI

27 Temmuz 2022: Prof. Dr. Selami Kuran, Hukuk Fakültesi Dekanlığı görevinden istifa etti. Rektör İnci, kendisini vekaleten dekan olarak atadı.

9 Ekim 2022: “Mezunlar Günü Etkinliği” düzenlemek isteyen Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği (BUMED), üniversite yönetiminin izin vermediğini belirterek “Boğaziçi tarihine kara leke, ilk kez mezunlar okula alınmadı” açıklamasını yaptı. Etkinlik, Akatlar’daki Sanatçılar Parkı’nda düzenlendi.

22 Ağustos 2022: Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, İnci yönetiminin açtığı soruşturmanın ardından 3 ay görevinden uzaklaştırıldı.

30 Eylül 2023: Rektörlük binasına 1000’inci günde de sırtlarını dönen Boğaziçili akademisyenler, “Bin kere söyledik. Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” dedi.

ÖZGÜR ÖZEL’DEN ZİYARET

2 Nisan 2024: Prof. Dr. Cem Say, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Bilgisayar Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevinden alındı.

23 Nisan 2024: Üniversitenin seçimle gelen ilk rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder okula alınmadı. Rektör Naci İnci, “Ergüder’in üniversitemiz kampüsüne girişinin kısıtlanması söz konusu değildir. Bu sabah bir yanlış anlama nedeniyle kampüs girişinde yaşanan talihsiz olayın ardından kendisi ile görüşerek durumu açıkladım” bilgisini paylaştı.

6 Aralık 2024: CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Boğaziçi Üniversitesi’ne giderek öğrencilerin ve akademisyenlerin direnişine destek verdi. Rektörü “kayyum” olarak nitelendiren Özel, “O kapıya konulan kelepçe, saray rejiminin üniversiteye nasıl baktığının tam olarak fotoğrafıdır” dedi.

Dört yıl boyunca, değeri yaklaşık 4 milyar Dolar iddiasıyla üniversitesinin arazisi de tartışılırken, Boğaziçi Üniversitesi ve Hacıosman Bayırı’na yönelik doğal SİT alanı statü değişikliği, üniversite arazisi yapılaşmaya açılabilir endişesi yarattı. Dört yıldır tartışılan bir başka konu ise Cumhurbaşkanı'nın rektör atama yetkisinin olup olmadığı...

                                                               ***

Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü neden kapatıldı?-Feray Aytekin Aydoğan/Birgün-

Yunan mitolojisinde Perseus kahramanlıklarıyla ve ortadan kaldırmayı başardığı canavarlarla bilinen bir kişilik. Hades, canavarlarla mücadelesinde ona yardımcı olsun diye Perseus’a görünmez olmasını sağlayacak bir miğfer hediye ediyor. Marx Kapital’in girişinde bu miti hatırlatıyor ve kapitalist canavarları görmüyor oluşumuzu sorguluyor. “Yapılması gereken canavarların görünür kılınmasıdır” diyor.

Öğretmenlik mesleği, çocukların laik, kamusal eğitim hakkı hiçbir dönem bu denli büyük bir kuşatma yaşamamıştı. Kuşatma o denli hızlı gelişiyor ki “görünmez” olan meselelerin başında Öğretmenlik Meslek Kanunu sonrası atılan adımlar geliyor.

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun yasalaşması sonrası aday öğretmenlik ve kariyer basamakları yönetmeliği yayımlandı. Yönetmeliğin hemen sonrasında ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü kapatıldı. Öğretmen Akademisi’ne yönelik görevlendirmeler yapıldı, kadrolar verildi.

Akademi başından itibaren tasarlandığı gibi öğretmenler için bir baskı, kuşatma aracına dönüştürülüyor. Öğretmen Akademisi; öğretmenlik mesleğine ilişkin tüm süreçlerin karar vericisi, iktidarın temel mekanizması, aygıtı olarak tasarlandı.

Öğretmenler öyle bir kanun ve mekanizma ile karşı karşıya ki “genel afet ve salgın hastalık” durumunda dahi öğretmenlerin zorunlu çalıştırılacağını düzenleyen maddeler unutulmadı. Depremi de, salgını da yaşasanız çalışmak zorundasınız diyorlar.

∗∗

Akademide hazırlık eğitimine alınacak öğretmenlerin belirlenmesinde “…teorik derslerin aritmetik ortalamasının yüzde kırkı, uygulamalı derslerin aritmetik ortalamasının yüzde altmışı toplanarak atamaya esas puanın belirleneceği” maddesi yer alıyor. Mülakatın eşit, adil, objektif kriterler taşımadığı artık tüm toplum tarafından kabul edilmiş bir hakikat iken eşit ve adil olmayan yeni uygulamanın adı değerlendirme formu olarak karşımıza çıkıyor.

Mesleki gelişim adıyla; Bakanlıkça öğretmen ve yöneticilere yönelik bireysel mesleki gelişim planları hazırlanacağı açıklanıyor. Uzun yıllardır hayata geçirmeye çalıştıkları performans uygulaması da akademi ve kanunla birlikte yaşama geçirilmiş oluyor. Herkes çok iyi biliyor ki performans; kamu hizmetlerini piyasalaştırmanın, güvencesizliğin, esnek koşullarda çalıştırılmanın yaygınlaştırılmasının, mücadele ederek kazanılmış hakların gaspının adı. Eğitimde performans uygulamasının yeni ismi; bireysel gelişim planı.

Disiplin hükümleri maddelerinde tüm öğretmenler için özellikle muğlak ifadeler yer alıyor. Yüz kızartıcı davranışlar akademiden çıkarılma gerekçesi. Öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmayacak şekilde öğrencilere olumsuz örnek teşkil edecek söz, davranış, hâl ve hareketlerde bulunanlar, öğrencilerin ders başarılarının değerlendirilmesinde taraflı davrananlar, eğitim öğretim sürecinde Bakanlıkça onaylanan öğretim programının belirlediği amaç ve hedeflere aykırı faaliyet ve uygulamalar yapanlar aylıktan kesme cezası ile cezalandırılacak ifadeleri yer alıyor.

∗∗

Öğretim programı özellikle vurgulanarak maarifin muallimi olmayı reddeden, bilimsel eğitim karşıtı maarif müfredatını eleştiren, uygulamayan her öğretmenin cezalandırılacağını açıklıyorlar.

Akademik Kurul ile Akademi İzleme ve Yönlendirme Kurulunun çalışma usul ve esaslarının Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirleneceği maddesi ile öğretmenlik mesleğini hedef alan kuşatmanın çıkarılacak her yönetmelikle Akademi adıyla devam ettirileceğini tüm öğretmenlere deklare ediyorlar.

2025 görünmezi görünür kıldığımız, laikliği ve kamusallığı kazandığımız bir yıl olsun.

                                                               /././

İmam öğretmeni, medrese okulu yendi mi?-Feray Aytekin Aydoğan/Birgün-

16 yıl önce Şerif Mardin siyasi iktidarın ülkeyi siyasal İslam rejimine adım adım dönüştürme başarısını “İmam öğretmeni yendi” diyerek ifade etmişti. Liberaller “merkez-çevre” teorisini merkezin elitizmine, vesayetçiliğine karşı muhafazakarların yani “çevre”nin isyanı diye kurgulayarak siyasi iktidarın yeni rejim inşasını meşrulaştırmayı amaçladı, iktidarın koltuk değneği oldular.

Liberallerin analizi, sınıfsal bir analiz değildi. Kapitalizmin ihtiyaçlarını ve sermaye sınıfının emperyalizme bağımlılığını görünmez kılarak siyasal İslam rejimine dönüşümün kendiliğinden gerçekleştiğini savunan bir analizdi.

Liberallerin “sağlı-sollu” ülkede yarattığı tahribata rağmen iktidar ve çeşitli muhalefet çevrelerinde gördükleri itibar sonucu emekçiler kaybetse de her dönemin “kazananın” liberaller olduğunu da not düşelim.

Okullarda yasaklanan yılbaşı kutlamalarında muhalefetin önemli bir kısmının hala laiklik demekten imtina etmesi, din aracılığıyla yaratılan baskıların sınıfla, emekle bağını ısrarla kurmaması liberal saldırılan yarattığı tahribatın güçlü etkisinin devam ettiğinin göstergesidir.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin Suriye’de yaşanılanlar üzerinden de güncellendiği günümüzde ABD politikalarının baş aktörünün Carter’a söylediği “Taliban teferruattır. Elimize tarihi bir fırsat geçti, sosyalizmi tasfiye fırsatı geçti.” sözlerinin karşılığını ülkemizde genelde yaşamın her alanında özelde eğitim alanında çok açık bir şekilde görüyoruz.

Emperyalizmin, kapitalizmin bekası için din; sömürüye, eşitsizliğe rızanın temel aracı haline getirildi. Yeni bir rejim inşasında temel alınacak alan eğitimdi, siyasi iktidar da yirmi iki yıl süresince varlığının, onlara verilen rolün gereğini yaptı.

22 yıl öncesine döndüğümüzde şu anda eğitimde yaşadığımız durum yaşanacak denilse, kaç kişi bu yaşadıklarımızın gerçek olacağını düşünebilirdi?

Okul öncesinden yükseköğretime eğitim kurumlarında açılması zorunlu olan tek alan mescitler. Okullar 4-6 yaş/7-10 yaş Kuran kurslarının okullarda ve her yerde (camiler, toplum temelli kurum adıyla tarikat yapıların açtığı yerler) kademeli olarak tüm okul ve okul türlerinde yaygınlaştığı yerler haline getirildi. 4+4+4 yasasında 9 yaşından itibaren çocukların saçlarının, bedenlerinin örtüldüğü uygulama dört yaşa kadar indi. Başta ÇEDES olmak üzere tüm eğitim kurumları imzalanan onlarca protokol ve iş birlikleri ile tarikatlar tarafından kuşatıldı. 80 darbesinin ürünü zorunlu din dersi 4+4+4 ve genel seçim sonrası yayınlanan yönetmelikle, okullarda din derslerinin haftalık ders saati sayısı akademik derslerden daha fazla hale getirildi. Maarif müfredatı ile tüm derslerin bilimsel içeriğine son verildi. İmam hatip ortaokul ve liselerinin sayısı ülke tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Sınav sistemi ve okullaşma politikası sonucu çocuklar zorunlu bir şekilde imam hatip okullarına yerleştirildi. Ortaöğretimde tüm okul türlerinin imam hatipleştirildiği fen imam hatip, sosyal bilimler imam hatip, spor imam hatip gibi okul türleri yaratıldı. Karma eğitim önce imam hatip okullarında, sonrasında 2018’de çıkarılan yönetmelikle ortaöğretimde kaldırıldı, yakın dönemde eğitimin her kademesinde kaldırılacağı açıklandı.

Siyasal kadrolaşma eğitimin her alanında yaygınlaştırıldı. Akademik dersler için yeterli öğretmen ataması yapılmazken atamalarda ilk üç sıralamada din dersi atamasına öncelik verildi. Öğretmen ataması ve okul idarecisi görevlendirmelerinde mülakat temel kriter haline getirildi. Manevi danışmanlık adıyla imam, vaiz, vaize vb isimlerin atamaları olağanlaştırıldı. Yalnızca İzmir’de 99 din görevlisi okullara görevlendirildi. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile kimlerin atanıp atanmayacağına, görevine devam edip etmeyeceğine, okul idarecisi olup olmayacağına iktidarın karar vereceği bir mekanizma yaratıldı. Protokoller eliyle tarikat yapıları tüm okullarda yarışma, sempozyum, yaz okulu gibi başlıklarla ideolojik çalışma yürütebiliyor.

Eğitimin paralılaştırılması, bir hak olmaktan çıkarılıp alınıp satılabilir bir meta haline getirilmesi, yoksulluğun getirdiği çaresizlikle çocukların 4-6 yaş Kuran kurslarına, imam hatiplere, tarikat yurtlarına mecbur bırakılması, çocuk işçiliğinin, çocuk yaşta evliliklerin yaygınlaştırılması, kapitalizmin bekası için din araçsallaştırıldı.

Tüm bu tabloya rağmen eşit, özgür, laik bir ülke için verdiğimiz mücadelenin yarattığı umut her dönemden daha güçlü.  Son yapılan anketlerde toplum yüzde sekseni aşan bir oranla laik, demokratik bir ülkede yaşamak istiyorum diyor.

İmam öğretmeni, medrese okulu yendi mi?

Bu sorunun cevabı ise laik, kamusal eğitim için vereceğimiz mücadelede saklı.

                                                                 /././

Öne Çıkan Yayın

soL "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -3 Ocak 2025-

Özelleştirme sebep, karanlık sonuç: Yurttaş canının, enerji şirketleri kârının derdinde Çınartepe ve Darıca'da yüz binlerce kişi günlerd...