CUMHURİYET "Köşebaşı+Gündem" -27 Ocak 2025-

Amerika’da faşizm ve ‘Kuzuların Sessizliği’-Ergin Yıldızoğlu-

Demokrat Parti, önce Cumhuriyetçi Parti’nin başkanlık seçimlerini çalmaya hazırlandığını, Project 2025 ve Trump ilişkisi üzerinden faşizmin kapıda olduğunu iddia etti. Sonra, cinsel istismarcı, beyaz milliyetçilerin önünü açmış bir demagog, kendi yardımcıları tarafından “özüne kadar faşist” olarak tanımlanan Trump, ABD Yüksek Mahkemesi sayesinde geniş bir dokunulmazlıkla Beyaz Saray’a geri döndü.

BUNLARI KİM HAZIRLADI?

Trump yemin ettikten sonra, devleti şekillendirmeye yönelik 26 kararname imzaladı, yenilerini imzalamaya devam ediyor. Bu kararnamelerin arkasında, Trump’ın kendisi hazırlamadığına göre, belirli bir siyasi program, bu programı hayata geçirmek üzere hazırlanmış personel olmalı. Akla hemen Heritage Foundation ve 900 sayfalık, devleti yeniden yapılandırma planı “Project 2025” geliyor. Tüm bunlara isim iliştirmek istersek projenin lideri olmakla övünen J.D. Vance’ı (Trump’ın yardımcısı), Trump’ın, “İdare ve Bütçe Ofisi”nin başına atadığı Russell Vought’u (Project 2025 yazarlarından) ve Financial Times’ın geçen hafta Trump’ın “baş uygulayıcısı” olarak tanımladığı Stephen Miller’i düşünebiliriz. FT, Miller’i “Donald Trump’ın ikinci dönem politika gündeminin mimarı, göçmen karşıtı ideolog” olarak tanımlıyor. Yemin töreninde Miller, sekiz dakikalık ateşli konuşmasını bitirirken “Bu hareketi ezeceklerinden o kadar emindiler ki ... ama bugün buradayız, MAGA her zamankinden daha güçlü, daha birleşik, daha kararlı” vurgusuyla herkesten daha çok alkış almış.

Miller 2002’de, 17 yaşındayken Santa Monica Lookout’ta yayımlanan bir yazısında iki dilli duyurulara, doğum kontrolüne, eşcinselliğin teşvik edilmesine, ABD andının okunmamasına, ABD tarihinin olumsuz tasvirine dikkat çekiyor, “Hitler’i durduran, komünizmi dize getiren ve dünya çapında diğer tüm ülkelerden daha fazla aç insanı doyuran ulus olmayı unutun. Ya kötü bir ulus olduğumuzu kabul ederiz ya da bayraklarımızı, silahlarımızı yükseltebilir ve Amerikalı olduğumuzu haykırabiliriz” diyormuş.

Stephen Miller 2001 yılında, “America First Legal” (AFG ) adlı sağcı bir hukuk bürosu kurmuş. Project 2025 danışmanlarından olan AFG, Heritage Foundation’ın “Başkanlık personeli yetiştirme akademisinde” Miller’ın konuşmacı olarak katıldığı dersler düzenlemiş. Nisan 2023’te 140’tan fazla eski Trump yönetimi personeli, Project 2025’in hazırlık sürecinde çalışıyormuş. İlk gün imzalanan 26 kararnamede 16’sı Project 2025’ten geliyor (The Nation).

CEPHEDEN SALDIRI

Trump’ın imzaladığı kararnameler, liberal demokrasiye cepheden bir faşist saldırı olarak görülebilir. Bu kararnameler, yürütme yetkisini merkezileştirerek güçler ayrılığı ilkesini aşındırıyor. Önceki yönetimlerin iklim değişikliği, halk sağlığı ve kimlik politikalarını yürürlükten kaldıran kararları, etnik azınlıkların, LGBTQ bireylerin hakların, özgürlüklerini sınırlarken eğitimde dinci, ırkçı, cinsiyetçi ideolojilerin önünü açarken başkanın politikayı tek taraflı olarak şekillendirme kapasitesini güçlendiriyor. Federal kurumları etkileyecek düzenlemeler, tarafsız bürokrasiyi zayıflatıp liyakati değil sadakatı öne çıkarıp başkanın siyasi etkisini artırıyor. Federal kurumların düzenlemelerini sınırlayan veya gözden geçiren emirler, yasama sürecini devre dışı bırakmayı amaçlıyor.

Bazı kararnameler, yürütme yetkisini sınır ötesi genişleterek dış politikada başkanın tek başına karar almasına yol açıyor. Uluslararası anlaşmalardan, kararnameyle çekilme gibi adımlar, Kongre’nin anayasal rolünü etkisiz hale getiriyor. Bu tür kararlar, federal yapıyı zayıflatıp başkanın gücünü artırarak demokrasinin denetim ve denge mekanizmalarını aşındırıyor; devlet yapısını tek adam yönetimi altında “bir”leştirmeye başlıyor. Trump adalet bakanlığına, FBI’ın başına yaptığı atamalarla rakipleri susturmaya hazırlanıyor.

Faşizm kapıdan içeri girdi ama Demokrat Parti, “Kuzuların Sessizliği” misali suspus. “Dört yıl sonra seçimlerde ...” hayaliyle avunuyorlar. Dört yıl sonra karşılarında, medyayı (sosyal, geleneksel) susturmuş, bürokraside, güvenlik kurumlarında kadrolaşmış, yargıyı eline geçirmiş bir rejim ve devlet olanaklarıyla beslenmiş çok daha güçlü bir faşist hareket (MAGA) olacak.

                                                   /././

Ön sıradakiler -Ergin Yıldızoğlu-

“Bir resim bin sözcüğe bedelmiş.” Donald Trump’ın yemin töreninde arkasında, ön sırada, yeni yönetimin bakanları değil, seçim kampanyasına ve yemin törenine bağışta bulunmuş teknoloji milyarderleri duruyordu. Üçünün serveti, nüfus piramidinin alt dilimlerindeki yüzde 50’sinin servetine eşit. Bu resim bize egemen sermayenin bileşimine, Trump döneminde ülke içinde ve dünyada yaşanması olası gelişmelere ilişkin önemli ipuçları veriyor.

KARMAŞIK BİR ‘KOMPLEKS’

Başkan Eisenhower 1961’de ulusa veda konuşmasında askeri sınai kompleks kavramıyla, ordu ile sanayi arasındaki yakın ilişkinin dış politika, kamu politikaları, öncelikleri üzerindeki zararlı etkilerine işaret etmişti. Biden, veda konuşmasında teknoloji sınai-kompleksin gücü ve olası etkilerine karşı uyardı. Aslında finansı da eklemesi gerekirdi. 

Sivil teknoloji sektörü olarak gelişen “Silikon Vadisi” şirketleri, savaş yöntemlerinin değişen gereksinimlerine paralel, silah sanayisi, uzay-havacılık- füze üretim şirketlerinin, Pentagon’un (devletin) sunduğu kârlı kontratlara yönelmeye başladılar. Örneğin Elon Musk’ın SpaceX’i; uydu fırlatmaları, uzay tabanlı savunma sistemleri için devletten büyük kontratlar alıyor, çalışmalarının odağını askeri alana kaydırıyor. Başlangıçta ticari uygulamalar için veri analitiği sağlayan Palantir, şimdi füze izleme, savunma için yapay zekâ sistemleri geliştiren teknolojilere odaklanıyor. Google da yapay zekâyı, İHA görüntü analizine entegre etmeyi amaçlayan Pentagon girişimi Project Maven’e katıldığında çalışanları arasında önemli tartışmalara, istifalara yol açmıştı.

Bu kompleksin finans boyutunu, girişim sermayesinin, özel sermaye yatırımlarına, halka arzlar ve Wall Street’in rolüne, en çarpıcısı, bu şirketlerin teknoloji sektörü indeksi Nasdaq içindeki ağırlığına (yüzde olarak, yaklaşık) bakarak görebiliriz: Nvidia 14, Apple 12, Microsoft 11, Amazon 9, Alphabet 7, Meta 4: Altı şirketin toplamı yaklaşık yüzde 57.

‘BÜYÜK OYUN’- HAYDUT DEVLET

“Tarih bize büyük oyunun, büyük savaşlara yol açtığını, faşizmle-haydut devletin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu gösteriyor.” Trump’ın imzaladığı ilk kararnameler ve dış politikada sırada bekleyenler bu savı destekler yönde.

ABD’de egemen sermayenin yeni bileşeni, teknoloji sektörünün üretim yapabilmek için nadir toprak elementlerine (Rare Earth Elments-NTE-tantalum, paladyum, lityum, boron, kobalt, tungsten, hafniyum...) ve kurşun, krom, kadmiyum, cıva gibi ağır metallere gereksinimi var. Egemen sermayenin “veri merkezlerinin” enerji gereksinimleri de bir başka sorun alanı. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, 2022 ve 2026 yılları arasında elektrik tüketimleri iki katına çıkarak yaklaşık 1000 terrawat saate ulaşacak, bu artış yaklaşık olarak Almanya’nın tüm elektrik kullanımıyla eşdeğer. Toplu olarak ele alındığında veri merkezlerinin elektrik talebi Çin, ABD ve Hindistan dışındaki tüm ülkelerden daha yüksek olduğu görülüyor. Soğutma bağlamında su gereksinimleri de hızla artıyor. Google’ın veri merkezleri, 2023’te tesis başına günde ortalama 450 bin galon olmak üzere yaklaşık 4.3 milyar galon su tüketmiş.

Bu gereksinimler Trump politikalarına yansıyor. İlk imzaladığı kararnameler, bu bağlamda çıkartmaya ve üretime, özellikle petrol ve gaz (enerji) alanında, büyük serbestlik getirdi, iklim anlaşmalarından ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çıktı. Çin, 2023 itibarıyla dünya çapında NTE üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini, işlem ve rafinasyonun yaklaşık yüzde 90’ını gerçekleştirmiş. Bu alanda bir yeniden paylaşım arayışı var. Örneğin Musk, Tesla otomobillerinin pilleri için gerekli lityum yataklarına sahip Bolivya’da düzenlenen askeri darbe için “Nerede istersek orada darbe yaparız, canınız isterse” gibi bir mesaj yayımlamıştı, yemin töreninde de kendini tutamayıp Nazi selamı verdi. Trump, Grönland’a, Panama Kanalı’na, Kanada’ya göz dikmiş. Özetle bu gelişmeler ve dış ticarette güçlü korumacılık eğilimi, uluslararası anlaşmaların artık önemini kaybettiğini, dış politikada dayatmacı, yayılmacı hatta darbeci reflekslerin artacağını düşündürüyor. 

Trump’ın devletin yargı, güvenlik ve istihbarat kurumlarını kendine bağlama niyeti de bu emperyalizm-haydut devlet-faşizm resmini tamamlıyor.

                                                   /././

Bugün bir ‘taç giyme’ töreni var -Ergin Yıldızoğlu-

Bugün (20/01/2025) Trump, Roma imparatorlarının taç giyme törenlerine rahmet okutacak bir biçimde Beyaz Saray’a çıkıyor. Böylece ABD’de müstehcen düzeyde servet eşitsizliği üzerinde yükselen bir oligarşinin (yeni egemen sermaye) siyasi etkisi, hatta devleti ele geçirme olasılığı hızla artıyor; Trump muhalefeti susturmak için yargıyı kullanacağını açıklamaktan kaçınmıyor, ABD’de basın özgürlüğünün geleceği tartışılıyor; klasik faşizmin kültürünü anımsatan bir “performatif erkeklik” anlayışı yükseliyor. ABD’de “süreç olarak faşizm” yeni bir aşamaya giriyor.

BIDEN UYARDI

Biden’in veda konuşması, ABD’nin, çok kritik bir tarihsel eşikte durduğunu gösteriyordu. Biden, tarihte eşine rastlanmamış bir servet eşitsizliğine, yükselen bir oligarşinin tehlikelerine işaret etti. Bu durumun sadece ekonomik adaletsizlik yaratmakla kalmadığına, aynı zamanda demokratik sistemleri de zayıflattığına işaret etti. Biden’a göre teknoloji devlerinin, milyarder seçkinlerin etkisiyle giderek yozlaşan bir sistem demokrasiyi aşındırıyor. Biden X, Meta, Amazon, Apple ve Google gibi şirketlere göndermeyle “teknolojik-endüstriyel kompleks”in yükselişini, Dwight D. Eisenhower’ın “askeri-endüstriyel kompleks” uyarısındaki duruma benzetti. Biden’a göre kendi çıkarlarını halkın çıkarlarının önüne koyan bu oligarşi, ekonomik eşitsizlikleri büyütmekle kalmıyor, demokratik değerleri de aşındırıyor.

FAŞİZMİN ERKEKLİK KÜLTÜRÜ CANLANDI

Trump’ın, MAGA (Make America great again) hareketinin yükselmesiyle birlikte, erkeklik anlayışında, gözlenen ABD’de, İtalyan, Alman, İspanyol faşizmlerinin kültürlerini anımsatan bir dönüşüm Biden’ın uyarılarını destekliyor. Bu anlayışın, tükenmiş bir kapitalizmin kültürel dejenerasyonunun etkisiyle MAGA erkekliği, fiziksel gücü, gösteri ve egemen sembollerle harmanlanarak sunan vülger bir performansa dönüşüyor.

Örneğin, savunma bakanı adayı Pete Hegseth’in Kongre komisyonunda gerçekleşen mülakatında yaşanan, gülünç olduğu kadar da çarpıcıydı. Kongre üyelerinden biri “Kaç tane şınav çekiyorsunuz” (savunma bakanı olmakla ne alakası varsa) diye soruyor. Hegseth de Trump’ın 47. başkan olmasına gönderme yaparak, “Her sabah kırk yedişerden 5 set, şınav çekiyorum” diyor. Meta’nın sahibi Zuckerberg de geçenlerde “savaş sanatlarıyla ilgilenmeye başladıktan sonra, agressive bir erkeklik anlayışının değerli bir yanı olduğunu” anladım, “işletmelerde biraz daha fazla erkeklik kültürü yararlı olur” diyor. Amazon’un sahibi Bezos vücut yapmaya meraklı. Musk bir bilgisayar oyununda dünya altıncısı olduğunu iddia ediyor.

Ancak bu “erkekliğin” bir de öbür yüzü var: Erkekliğine derin bir güvensizlik, sürekli kadınların kazanımlarından obsesif yakınmalar ve tabii daha önce, hakarete varan ifadelerle eleştirdikleri Trump seçimleri kazanınca sırnaşıklığa varan bir  omurgasızlık. Musk’ın da oyunda hile yaptığı iddia ediliyor. Trump da sürekli olarak “mağduriyet” vurgusu yaparak adeta ağlaşıyor. Google CEO’su Trump’a yönelik daha önce yaptığı eleştirilerin “günahını”  kadın  müdürünün üstüne yıkarak sıyrılmaya çalışıyor. Bu sürekli ağlaşmanın, suçu başkalarına yıkmanın, erkek bedenin görüntüsüyle bu kadar ilgilenmenin, klasik ataerkil (hatta Cowboy-vahşi Batı) değerlerinden çok uzak, içi boş, adeta bir “fake masculinity” sergilediği görülüyor.

Bu performatife erkeklik, “teknolojik-endüstriyel-kompleks”in kıymetli mineraller ve veri bankası hangarlarının su ya da soğuk ortam gereksinimleri, ABD yönetici seçkinlerinin, yükselen güçler karşısında giderek artan anksiyetesiyle birleşince dış politikada Kanada ve Grönland’ı ilhak etmek, Meksika Körfezi’nin adını Amerika Körfezi olarak değiştirmek ve Panama Kanalı üzerinde Amerikan egemenliğini yeniden tesis etme gibi tehlikeli fantezilere yol açıyor. Steve Bannon’un (MAGA ideologlarından) deyimiyle, “Büyük oyunun modern bir yinelemesini temsil eden jeostratejik bir vizyon şekilleniyor”. Financial Times’tan Gideon Rachman da geçen hafta “Trump’ın ABD’yi bir haydut devlete dönüştürme tehlikesine” işaret ediyordu. Tarih de bize “büyük oyunun”, “büyük savaşlara” yol açtığını, faşizmle-haydut devletin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu gösteriyor.

                                                     /././

Trump’ın Gazze planı -Mehmet Ali Güller-

Başlığı elbette “ABD’nin Gazze planı” diye de okuyabilirsiniz. Birincisi ABD başkanları Donald Trump ile Joe Biden’ın İsrail’e destek politikaları zaten birbirini tamamladığı için, ikincisi de ABD’yi kim yönetirse yönetsin, İsrail’e desteği sürdüreceği için...

Çünkü İsrail ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakoludur ve bu karakolun tahkimatı, ABD başkanlarının en temel görevlerinin başında gelmektedir.

Öte yandan Biden yönetiminin Gazze’de soykırım yapması için İsrail’e tam destek veren politikası, pratikte Trump’ın ilk dönemindeki Abraham Anlaşmaları ve “Kudüs’ü başkent ilan etme” hamlesini tamamlamış oldu.

GAZZE’Yİ FİLİSTİNSİZLEŞTİRME AMACI

Şimdi de Trump ikinci döneminde Biden’ın “soykırım sponsorluğunu” tamamlayacak hamlelerin peşinde: Koltuğa oturur oturmaz, “Gazze’yi Filistinlisizleştirilme planı”nın düğmesine bastı.

Trump, “Gazze’nin temizlenmesi için Ürdün, Mısır ve diğer Arap ülkelerinden daha fazla Filistinli mülteci almasını” istedi (AA, 26.1.2025).

Yaklaşık 1.5 milyon kişiden söz ediyoruz ve orayı (Gazze) tamamen temizleyip ‘bitti’ demeliyiz” ifadelerini kullanan Trump, “Bazı Arap ülkeleriyle bir araya gelip, Filistinlilerin barış içinde yaşabilecekleri başka bir yerde konutlar inşa etmeyi tercih ederim” dedi.

Sürgün ve vatansızlaştırma planı açıklayan Trump, açık açık insanlık suçu işlemektedir!

MISIR VE ÜRDÜN KARŞI ÇIKMIŞTI

Gazze’yi Filistinsizleştirme, Washington’un bölge stratejisi içinde bir politik hedeftir. Açalım: Donald Trump hafta başında yaptığı bir konuşmada Gazze’nin “deniz ve hava açısından olağanüstü konuma sahip olduğunu” belirtmişti. İlk dönemindeki İsrail politikalarının uygulayıcılarından damadı Jared Kushner de geçen sene yaptığı bir konuşmada Gazze’nin sahil mülkünün değerine dikkat çekmiş ve İsrail’e “Filistinlileri Gazze’den çıkarıp burayı temizlemesini” önermişti!

Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da “Gazze’nin Filistin’den arındırılması” niyetini ortaya koymuş, Kahire buna karşın “İsrail-Mısır ilişkilerini bozar” uyarısını yaparken Ürdün Kralı Abdullah da “bunu kırmızı çizgi” ilan etmişti.

ABD’NİN KIBRIS-İSRAİL HATTI

Gazze, ABD’nin Kıbrıs-İsrail hattına dayanan bölge stratejisi nedeniyle önemli.  Washington Doğu Akdeniz’de “Kıbrıs-İsrail hattı” inşa etmeye çalışıyor. Bu hattı, Girit ve Yunan anakarası üzerinden Avrupa’ya, Körfez üzerinden Hindistan’a bağlamaya çalışıyor.

Bu plan, ABD sponsorlu “Hindistan-Ortadoğu- Avrupa Ekonomi Koridoru” olarak 7 ülke tarafından mutabakat zaptı imzalanarak hayata geçirilmeye çalışılmış ama Hamas’ın Aksa Tufanı ile rafa kalkmıştı.

Hindistan- Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)- Suudi Arabistan- Ürdün- İsrail-Kıbrıs- Yunanistan yolu, ABD’nin hem Çin’in Kuşak ve Yolu’na karşı düşündüğü, hem Hindistan’ı Çin’e karşı yanına çekmeyi amaçladığı, hem de İsrail’i Ortadoğu-Doğu Akdeniz’de bir merkez yaparak güvenliğini garantiye almaya çalıştığı bir projeydi.

İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM

Sonuç olarak Biden ya da Trump, Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler, hangisi emperyalist ABD’yi yönetirse yönetsin, Beyaz Saray’a oturduğu anda İsrail’in güvenliğini esas alan politikalar izleyecektir.

Farkları şudur: ABD başkanıyken İsrail’in Filistin soykırımına her türlü desteği veren Biden, görevi bitince “iki devletli çözüm” demeye başladı. Dün “İsrail’i Gazze’de ileriye gitmemekle” uyaran Trump ve ekibi, göreve başlayınca “İki devletli çözüm diye bir çözüm yok” demeye başladı.

Dolayısıyla Arapların, bölge ülkelerinin ve Küresel Güney ülkelerinin Filistin konusundaki temel politikası, bu yıl “iki devletli çözüm” konferanslarını sonuca götürecek şekilde düzenlemek olmalıdır.

                                                                /././
Trump aslında kime meydan okuyor?-Mehmet Ali Güller-

Türkiye, siyasal iklimindeki kutuplaşma nedeniyle, Trump konusunda bile bölünmüş durumda. Trump’a demokrat olmadığı gerekçesiyle karşı çıkanlar olduğu gibi Trump’ı “küresel efendilere meydan okuyan” kişi diye destekleyenler bile var. 

Oysa Biden ya da Trump, fark etmez, hangisi yönetirse yönetsin, ABD emperyalisttir ve başkanların aralarındaki renk tonu farkı bu gerçeği değiştirmez.

Trump’ın “küresel efendilere meydan okuduğu” tezi, üzerinde durulmayı gerektiriyor. Dünyanın sayılı zenginlerinden biri olan Trump, gerçekten de kendi sınıfı olan küresel efendilere mi yoksa aslında Küresel Güney’e mi meydan okuyor, bakalım.

TRUMP ÇİN-GÜNEY AMERİKA İŞBİRLİĞİNİ HEDEF ALIYOR
Trump’ın 20 Ocak’taki yemin töreninde yaptığı konuşmada verdiği mesajlara ve 24 saat içerisindeki ilk uygulamalarına bakarak başlıktaki sorumuzu önemli ölçüde yanıtlayabiliriz:
 
1) Trump “Panama Kanalı’nı Çin’e vermedik, o nedenle geri alacağız” diyor. Burada hedef Panama’dan çok Çin’dir. Çünkü emperyalist ABD, arka bahçesi gördüğü Güney Amerika’da, Çin’in kazan-kazan temelinde geliştirdiği işbirliği modeline karşı. Ve Trump“Meksika Körfezi’ni Amerikan Körfezi” yapacağını söylerken de Küba’yı “teröre destek veren ülkeler” listesine alırken de esas olarak Çin-Güney Amerika ilişkilerini hedef alıyor. Nitekim Trump’ın Grönland’ı satın alma hamlesi de Arktik bölgesinde Çin-Rusya işbirliğine karşı alan kazanma mücadelesidir.
2) Trump’ın konuşmasında Amerikan otomotiv endüstrisini kurtarmak için ek tarife uygulayacağını açıklaması da öncelikle Çin’i hedef alan bir açıklamadır.

TRUMP ÇİN’LE PAZARLIK MASASI KURUYOR
3) Trump’ın TikTok kararı tamamen işadamlarına özgü bir pazarlık masası kurma hamlesidir. Çinli ByteDance şirketinin sahibi olduğu TikTok’un, bir ABD şirketine satılmaması halinde ABD’de yasaklanmasını öngören yasa 19 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Trump yemin töreninin ardından bu yasayı 75 günlüğüne askıya aldı ve TikTok’un yüzde 50’sinin bir ABD şirketine satılmaması halinde 75 gün sonra yasayı uygulayacağını söyledi.Yani Trump TikTok’un tamamı olmayınca, yarısını Çin’den almak üzerine bir pazarlık masası kurmuş durumda!
4) Yine seçildikten sonra Çin’e uygulayacağını açıkladığı yüzde 10 ek tarifeyi 1 Şubat’a ertelemesi de Trump’ın Çin’le pazarlığı içindir.

Trump ilk uygulama olarak hem Paris İklim Anlaşması’ndan hem de Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) çekildi. Çin, Trump’ın bu iki kararına da tepki gösterdi. 
Trump“Covid-19 virüsü Çin imalatıdır” suçlamasını kabul etmeyen DSÖ’yü zaten hedef alıyordu. Ayrıca Trump, Çin’i bu konuda suçlamayan ABD Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Başkanı Dr. Fauci’yi de suçluyordu. Çünkü Dr. Fauci virüsün laboratuvardan çıkmadığını ortaya koymuştu. 

Trump’ın şimdi Dr. Fauci’yi hedef alabileceği olasılığıyla Biden, başkanlığı bırakmasına saatler kala “soruşturma olmayan kişiler hakkında önleyici af yetkisini” kullandı. Biden’ın bu yetkisini kullandığı bir diğer isim de eski ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’di. Trump, Çin Genelkurmay başkanıyla görüştüğü için Milley’i “arkasından iş çevirmekle” ve “Çin’i ABD başkanının düşünceleri hakkında bilgilendirmekle” suçlamış ve “eskiden bunun cezasının ölüm olduğunu” söylemişti.

HEDEF KÜRESEL LİDERLİĞİ SÜRDÜREBILMEK
Görüldüğü gibi Trump’ın ilk uygulamaları da açıkladığı politik amaçlar da öncelikle Çin’i hedef alıyor; küresel efendileri değil.

Özetle Trump’ın “önce Amerika” stratejisini küreselleşme karşıtı ve içe kapanmacı diye değerlendirmek hatadır. Çünkü Trump küreselleşme karşıtı değildir, bu zaten sınıfsal olarak da mümkün değildir. Trump, ABD’nin ağırlıkla mali sermaye sınıfının çıkarları gereği küresel hegemonya mücadelesi veren bir kapitalisttir ve emperyalist ABD’nin küresel liderliğini sürdürebilmek için Çin’le mücadele etmeye çalışmaktadır.
                                                  /././
Yeni anayasa saflaşması -Mehmet Ali Güller-

CHP’li Esenyurt ve Beşiktaş belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın da gözaltına alındı, yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol koşuluyla bırakıldı. Bu operasyonu eleştiren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında bir saatte soruşturma açıldı. Sonra Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a “cumhurbaşkanına hakaret”ten soruşturma açıldı, yemek yediği lokantadan gözaltına alındı. Özdağ yolda soruşturmaya eklenen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten tutuklandı.  Bunlar iktidarın “silkeleme” kodlu operasyonlarıdır. Amaç “açılım zeminli yeni anayasa” süreci için muhalefeti etkisizleştirmek.

REJİMİN KARAKTERİ
Öncelikle tek adam rejimi de denilen bu rejimin bazı karakteristik özelliklerini netleştirelim:
1) AKP genel başkanı, muhalif partilerin genel başkanlarını en ağır şekilde eleştirebilir, hatta eleştirinin dışına çıkan kavramları da kullanabilir ama o genel başkanlar AKP genel başkanını daha hafif sözlerle bile eleştiremez. Çünkü AKP genel başkanı aynı zamanda cumhurbaşkanıdır ve cumhurbaşkanı özel yasalarla ve “yeni yargı” sistemiyle korunmaktadır. Eleştiren, soruşturmaya ve kovuşturmaya uğrar.
2) AKP genel başkanının müttefiki durumundaki partilerin genel başkanları, muhalif partilerin genel başkanlarını en ağır şekilde eleştirebilir, hatta eleştirinin dışına çıkan kavramları da kullanabilir ama cumhurbaşkanının müttefikleri olmaktan kaynaklanan koruma kalkanları sayesinde hiçbir soruşturmaya uğramazlar.
3) İktidarın diğer temsilcileri, muhaliflere istediklerini söyleyebilirler, örneğin “X” diyebilirler ama muhalifler o temsilcilere “sensin X” deyince soruşturmaya uğrarlar.

YENİ AÇILIM İÇİN YENİ ERGENEKON KUMPASI
Rejimin bu karakter özelliklerini yansıtan hukuk dışı uygulamaları, elbette ilk değil. Benzerlerini FETÖ’yle işbirliği yaptığı dönemde de uyguladı. 

İşte meselenin esasını da bu benzerlik oluşturuyor. Açılım ile kumpas paraleldir. İktidar o gün açılımı yürütebilmek için Ergenekon kumpaslarını devreye sokmuştu. Dikkat ediniz; bugün yeni açılım başladı ve ona paralel yürüyen Ergenekon kumpaslarını andıran operasyonları izliyoruz. 

Daha önceki yazılarımda ayrıntılı işledim, bu yeni açılımın iç ve dış boyutu var: Dış boyutu “Türkiye’yi Irak ve Suriye Kürtleriyle genişletmeyi”, iç boyutu “Erdoğan’a sınırsız başkanlık yolu açacak yeni anayasa yapmayı” içeriyor. 

OPERASYONLARIN ÜÇ HEDEFİ
Dolayısıyla muhalefeti hedef alan bu operasyonları “yeni anayasa operasyonları”, hedef alan ve hedef alınan kesimler bakımından da siyasi saflaşmayı, “yeni anayasa saflaşması”  olarak niteleyebiliriz. İktidar bu operasyonlar üzerinden üç amacı gerçekleştirmeye çalışıyor:

1) “Öcalan umut hakkından yararlansın, gelsin TBMM’de konuşsun” denilerek başlatılan yeni açılım sürecini yürütebilmek.
2) Yeni açılım sürecini engelleyebilecek kuvvetleri “yeni Ergenekon kumpasları” ile sindirmek.
3) Yeni anayasa için gerekli sandalye sayısına; a) yeni açılım üzerinden DEM Parti milletvekillerini, b) iç operasyonlar ile İYİ Parti başta Gelecek ve DEVA Partisi milletvekillerini ekleyerek ulaşmak.

YENİ SULTANLIK REJİMİYLE MÜCADELE
Yukarıda karakteristik özelliklerine dikkat çektiğimiz bu rejim, siyaset bilimcilerin ifadesiyle “neopatrimonyal sultanizm”dir; modernite dönemi sultanlığıdır, tek adam saltanatıdır, yeni sultanlıktır.
Yeni sultanlıkla mücadele, normal zeminde yürütülebilecek bir mücadele değildir. Muhalefet rejimin yeni sultanlık rejimi olduğu gerçeğine göre bir “topyekûn savunma stratejisi” belirlemelidir. Bu strateji, dış halkalardan merkeze doğru ilerleyen “silkeleme” operasyonlarına karşı, öncelikle “alan hâkimiyetini” esas alan bir cephe inşasına dayanmalıdır.
                                                    /././
(Cumhuriyet)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Vatikan’da dönen dinsel entrikalar ve Papa’ların sırları -Atilla Dorsay / T24

Filmin zirvesi bu: tüm dinlerin ayni biçimde ve benzer ölçüde merhamete, adalete, hoşgörüye, insancıl değerlere önem vermesini tavsiye etme ...