Bir doktorun büyük adımları ve insanın her türlü korkuyu galebe çalması -Eray Özer-
O beyaz önlüklü adam, çalıştığı hastaneyi ve oradaki hastalarını terk etmeyi son ana kadar reddeden bir doktor. İsmi Dr. Hüssam Ebu Safiya. Geçen hafta Gazze’de çekilen bir videodan alınmış bu kare Hüssam Ebu Safiya’nın kamuya açık son görüntüsü. Bu video çekildikten sonra Doktor Safiya bir bilinmeyene doğru yola çıkacak ve önceki güne kadar kendisinden doğrudan veya dolaylı bir haber alınamayacak
Talat (Kırış) Hoca’nın anılarını okumaya başladım yakın zamanda.
“Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları” kitabında doktorluk yolculuğunu anlatıyor Talat Hoca.
Mesleğini çok seven, sevmekten de öte mesleğine açlık duyan bir insanın işini yaparken hissettiği tutku sayfalardan okura da sirayet ediyor. Okurken “keşke ben de doktor olsaydım” diye geçiriyorsunuz içinizden; öyle bir tutku, öyle bir aşk…
Bir yandan da iyi bir doktor için empati duygusunun önemini anlıyorsunuz.
Hastanın bir hastane odasında neler hissettiğine dair bir miktar kafa yoran, hastasıyla biraz olsun empati yapan bir hekimin ne kadar büyük bir fark yaratabileceğini görüyorsunuz.
Kafamdan bunlar geçerken önce bir haber düşüyor önüme: “Aile Hekimleri greve gidiyor.”
Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’nin, yazdıkları reçeteye bile karışan bir tür “tehdit yönetmeliği” olduğunu açıklayan aile hekimleri 6-10 Ocak arasında grev yapacaklar.
Daha önce de grev yapmışlar fakat yönetmeliğin uygulanmasına dair bir değişiklik olmayınca grevlerin devamını getirmeme? kararı vermişlerdi.
Memlekette hemen her iş kolu ekonomik güçlükler, mesleki sorunlar yaşıyor fakat söz konusu doktorlar olunca insanın içi bir başka sızlıyor.
Maddi karşılığı olmayan, parayla bedeli ödenemeyecek bir meslek icra ediyorlar.
Sadece bizde değil, dünyanın her yerinde…
Derken geçen haftadan bir fotoğraf karesi düşüyor ekranıma.
Beyaz önlüklü bir adam, harabeye dönmüş bir şehrin yıkıntılar içindeki bir sokağının öteki ucunda bekleyen tanklara doğru yürüyor.
O beyaz önlüklü adam, çalıştığı hastaneyi ve oradaki hastalarını terk etmeyi son ana kadar reddeden bir doktor.
İsmi Dr. Hüssam Ebu Safiya.
Geçen hafta Gazze’de çekilen bir videodan alınmış bu kare Hüssam Ebu Safiya’nın kamuya açık son görüntüsü.
Bu video çekildikten sonra Doktor Safiya bir bilinmeyene doğru yola çıkacak ve önceki güne kadar kendisinden doğrudan veya dolaylı bir haber alınamayacak.
Dünya Sağlık Örgütü, diğer meslek örgütleri, kimi ülkeler ve dünya basınının doktora ne olduğuna dair ısrarlı soruları sonrası İsrail devleti Safiya’nın Hamas ajanı olma şüphesiyle gözaltına alındığını, halen işkence görüntüleriyle gündeme gelen Sde Teiman Hapishanesi’nde tutuklu bulunduğunu açıklayacak.
Aynı hapishanede tutuklu bulunup serbest kalan kimi tanıklar uluslararası medyaya doktorun “gözlerinden kan gelene kadar” dövüldüğünü ve işkenceye uğradığını anlatacak.
Kafamda sorular:
Doktor Safiya tanklara doğru yürürken başına bunların geleceğini biliyor muydu?
Korkuyor muydu? Bacakları titriyor muydu örneğin? Kalbi deli gibi atıyor muydu? Midesi bulanıyor muydu?
Nasıl bilmesin? Nasıl korkmasın? Nasıl titremesin?
Aynı hastanenin kapısında iki ay önce oğlunu, İbrahim’i öldürdüler. Sırf Doktor Safiya hastaneyi terk etmeyi kabul etmediği için…
Etmedi çünkü başında bulunduğu Kamal Adwan Hastanesi Gazze’de ayakta kalan son hastaneydi. Özellikle çocuklar ve özel ihtiyaçları olan hastaların gidecek başka bir yerleri yoktu.
Eğer Safiya orayı terk ederse ölümleri kesinleşecek 75 hasta hala hastanede yatmaktaydı.
Ekim ayından bu yana hastaneye tam altı İsrail saldırısı olmuş, doktorlar ve sağlık görevlileri öldürülmüş, 185 kadar sağlık görevlisinden geriye kala kala ikisi doktor altı, evet altı, kişi kalmıştı.
Hüsam Ebu Safiya o tanklara doğru, sırtında beyaz önlüğüyle yürürken büyük ihtimalle yolun sonuna geldiğini biliyordu.
Yine de daha önceki saldırılarda kendine isabet eden şarapnel parçalarından hasar görmüş vücudunu kaldırmayı, tanklara doğru bir adım daha atmayı, İsrailli askerlerden hastaneye saldırmaya bir son vermelerini istemeyi başardı.
Yine sorular:
Bir insan böyle bir gücü nasıl bulur?
Evladını birkaç gün önce arka bahçesine gömdüğün bir iş yerinde icra ettiğin mesleğine, en sevdiklerin ve kendi canın pahasına devam etmek nasıl bir cesaret ister?
İnsanın mucizesi bu olmalı: Kendine kutsal bellediğin bazı değerleri dünyadaki her şeyin ve herkesin ve hatta kendi hayatının önüne koyacak gücü bir yerlerden bulup çıkarmak…
O gücün titreyen bacaklarına, yerinden çıkacak gibi olan kalbine, kasılıp duran midene galip gelmesini sağlamak…
Tek bir ruhun; ürkek tek bir canlının dev gibi füzeleri, koskoca tankları, süper akıllı robotları yıkık dökük bir sokakta sadece otuz metre yürüme cesaretiyle galebe çalması…
Kaskatı kötülüklerin efendisi olmaya meftun bir varlığın yumuşacık ama parçalanamaz bir iradeyi üretmeye, her türlü içgüdüsü aksini söylerken ölümün üzerine yürümeye muktedir olması…
Aslında size bir yeni yıl yazısı yazmak istiyordum bugün ama Doktor Safiya’nın hikayesini anlatmadan edemedim.
Onun hikayesini de bir yeni yıl yazısı olarak kabul edin isterim.
2025’te içiniz sıkıştığında, dertleriniz üstünüze yığıldığında, yorgunluk ve yılgınlık hissettiğinizde aklınıza Doktor Safiya’yı getirin.
Onun tüm korkularını bir kenara bırakarak attığı hiçliğin ortasında attığı o büyük adımları hayal etmeye çalışın.
İyi seneler.
/././
Utancımızdan başka hiçbir teçhizatımız yokmuş -Akdoğan Özkan-
Filistinli Dr. Nuceyle’nin Gazze’nin kuzeyindeki Avdet hastanesi panosuna ölmeden önce yazdığı gibi, “hayatta kalabilenler” ellerinden geleni yapanların hikâyesini anlatacak. Bizim ise henüz utanmaktan öte elimizden gelen bir şey gelebilmiş değil, maalesef!
Bu satırlar Gazze'nin kuzeyindeki Cebeliye kenti yakınlarında yer alan Avdet Hastanesi'nin normalde ameliyat takvim ve planlamalarının kaydedildiği beyaz panoya Dr. Mahmut Ebu Nuceyle tarafından 2023 yılının 20 Ekim günü İngilizce olarak yazılan satırlar. Dr. Nuceyle, bu satırları yazdıktan bir ay sonra, 21 Kasım günü İsrail uçaklarının üçüncü ve dördüncü katlarını bombaladığı hastanede, görevi başında Dr. Ahmed el Sahar, Dr. Ziyad el Tatari ve bazı sağlık personeli ile birlikte can verdi. İsrail’in Gazze’de aylardır süren kıyımı sırasında hayatını kaybeden pek çok meslektaşı gibi…
Onun “(…) Bizi hatırlayın” diye biten bu satırlarını Filistin’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Riyad Mansur BM’nin New York’taki 3 Ocak 2025 tarihli oturumunda, yani geçen cuma günü, gözyaşları içinde okudu ve ardından “Dünya bizi bu yazgıya terk etti. Anlatılan sadece bizim hikâyemiz değil, insanlığın ortak utancının da hikâyesidir,” dedi. Hesap verebilirlik ve dayanışma ihtiyacına vurgu yapan Mansur, BM’yi acilen harekete geçmeye çağırdı.
Ancak, ne “uluslararası toplum” ne de Birleşmiş Milletler harekete geçip İsrail uçakları ve tanklarının Gazze’de duraksamadan aylardır sürdürdüğü saldırıların önünü alabilmiş halde. 2025’e de kıyımla başlayan İsrail ordusu yeni yılın bu ilk gününde Cebeliye ve Bureyc’de 77 Filistinlinin ölümüne sebep oldu.
Sağlık Bakanlığı’nın geçen cuma günü yaptığı açıklamaya bakılırsa, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında 7 Ekim’den beri hayatını kaybedenlerin sayısı 45 bin 658'e, yaralıların sayısı ise 108 bin 583’e ulaşmış durumda.
Gazze’nin hayati altyapı tesislerini yerle bir eden, halkı açlığa mahkûm eden ve tıbbi hizmet veren tesislerini çökerten İsrail güçleri 2024 yılının son günlerinde de Gazze’deki Kemal Advan Hastanesi’nin direktörü, 51 yaşındaki Hüssam Ebu Safiye’yi tutukladılar ve hastaneyi ateşe verdiler. Onun yıkıntılar arasında beyaz önlüğüyle İsrail tankına doğru ikonik yürüyüşü 2024 yılının hafızamıza kazınan en dramatik ve en utanç verici görüntülerinden biri oldu. Bu görüntülerin ardından İsrail askerlerinin o anda 350 kişinin bulunduğu hastaneyi boşalttırdığını ve doktorlarla sağlık personelini ve yaralıları dışarda toplayarak tutukladıklarını gördük.
İsrail ordusunun bombardımanlarda yaralanan Filistinlilerin hekim hizmetinin yanı sıra ilaç ve tıbbi malzemelere erişimini engellemek yönünde de bir çabası var. Gazze’deki Kemal Advan Hastanesi’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden aldığı ilaç ve tıbbi malzemeleri sakladığı üçüncü katı bu kapsamda İsrail uçaklarınca daha önce bombalanmıştı. Şu an Gazze’nin kuzeyinde çalışır durumda olan sadece El Ehli Baptist Hastanesi’nin kaldığı söyleniyor. İsrail ordusu önceki gece de bu hastaneyi ve civarını meşalelerle aydınlattılar. Bu da diğer hastanelerde uyguladıkları kuşatma ve işgal planında sıranın Eh Ehli’ye geldiğine işaret. Joe Biden da giderayak son bir “kıyak” yaparak İsrail’e 8 milyar dolarlık askeri silah ve mühimmat paketine onay verdi. Paket tabii ki 155 mm’lik top mermilerinden saldırı helikopterleri için Hellfire AGM-114 füzelerine, savaş uçakları için AIM-120C-8 AMRAAM füzelerinden bombalara, Filistinlilerin tepesine inecek çok sayıda silah ve mühimmat içeriyor.
Daha önce de ifade getirdiğim gibi, tarih bu zulmü yaşatanları olduğu kadar bu zulüm karşısında susanları ve silahların susmasını sağlamaya çalışıyormuş gibi yapıp zulme kapı aralayanları cezalandıramayabilir, ama mutlaka hatırlayacaktır! Dolayısıyla Dr. Mahmut Ebu Nuceyle’nin ölmeden önce hastane panosuna yazdığı “bizi hatırlayın” çağrısı muhtemelen cevapsız kalmamış olacak. Ama bununla birlikte bütün bu saldırılar olup biterken hiçbir şey yapmamış olduğumuzu, aylarca tanık olduğumuz bu zulmü, kıyımı engelleyemediğimizi de ortak bir utançla hatırlayacağız. Bu büyük felaketin sonunda sahte itiraz ve göz yaşlarıyla değil ancak derin bir utançla bir araya gelebilirsek, insanlık adına belki ancak o zaman yeniden ümitlenebileceğiz.
Ama evvela, bir yıl önce İsrail saldırılarına 8 yaşındaki oğlunu kurban vermiş, buna rağmen Gazze’yi, görev yaptığı hastaneyi terk etmemiş, en zorlu şartlar altında ihtiyacı olanlara şifa dağıtma düsturuyla hareket etmiş Dr. Hüssam Ebu Safiye’nin tutulduğu cezaevinden kılına zarar gelmeden serbest kalmasının sağlanması gerekiyor. İsrail askerlerince diğer hastane personeliyle birlikte “Hamas ile iltisaklı” oldukları iddiasıyla tutuklanıp cezaevine konan Dr. Safiye’nin akıbeti insanlığımız için bir turnusol kâğıdı işlevi taşıyor artık! Onun işkence odalarıyla bilinen Sde Teiman Askeri Cezaeevi’nden ivedilikle serbest bırakılması sağlanmaz ise beyhudeliğimizden bir kez daha koyu bir şekilde utanmamız gerekecek.
Artık anlıyoruz ki, uluslararası toplumun İsrail ordu birliklerinin bu kıyımını durdurabilecek hiçbir askeri, hukuki ve iradi gücü yokmuş! Vicdan sahibi insanların da utancından başka hiçbir teçhizatı yokmuş meğer!
Oysa aylardır görüyoruz, İsrail güçleri beldeleri, mahalleleri, kampları, köyleri yerle bir ediyor ki, o bölgedeki insanların dönüp de başlarını sokabilecekleri bir yuvaları, bir vatanları kalmasın. Kimse, evim, okulum, hastanem, camim, kilisem diyemesin. “Doktorum” da diyemesin bir daha. O coğrafyanın tüm sivil yapıları içindeki insanlarla birlikte yok olsun ve geride kalanlar yaşadıkları toprakların topoğrafyasını bile hatırlayamasınlar!
Ama işte elbette sonunda ayakta ve hayatta kalanlar “hatırlıyorlar” ve “hikâyelerini anlatıyorlar.”
Yine de Dr. Mahmut Ebu Nuceyle ve arkadaşlarına onları ve hikâyelerini hatırlamaktan çok daha fazlasını borçluyuz!
/././
Yemek kartlarında gelinen son durum -Murat Batı-
İşverenlerce iş yerinde veya müştemilatında (örneğin yemekhanesinde) kendi imkanlarıyla yemek verilmesi durumunda verilen yemek SGK primine tabi olmayacak. Ya da patron bir lokantayla anlaşır öğlenleri bu lokantada iş yeri ya da müştemilatında -mesela yemekhanesinde- yemek verdirirse faturalandırma şartıyla bu tutar da ne kadar olursa olsun SGK primine tabi olmayacak.
SGK tarafından 02.12.2022 tarihinde 2022/22 sayılı “Yemek Bedeli” konulu bir genelge ile yemek kartlarının kullanılmasında yemek bedeli adı altında sigortalılara veya sigortalılar için üçüncü kişilere yapılan her türlü ödemelerin, günlük asgari ücretin yüzde 23,65’inin prime esas kazançtan istisna edilmişti. Ancak bu genelgenin bu yöndeki ifadesi Danıştay 10’uncu Dairenin E.:2023/170; K.:2024/1853 sayılı kararı ile 8 Mayıs 2024 tarihinde iptal edilmişti.
Daha sonra SGK, 2 Aralık 2024 tarihli Resmi Gazete’de yer alan bir yönetmelik değişikliğine gitti ve 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde yeni bir düzenleme yapıldı. Buna göre Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 97’nci maddesinin yedinci fıkrasının (a) bendi
“a) İşyerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen durumlarda, sigortalıya yemek verilmek suretiyle sağlanan menfaatlerin nakit olarak ya da yemek hizmetinin alınması dışında kullanılabilecek yemek kartı/çeki/kuponu gibi araçlarla sağlanması halinde, fiilen çalışılan günlere ait bir günlük yemek bedelinin Kurum Yönetim Kurulunca belirlenen tutarının fiilen çalışılan gün sayısı ile çarpılması sonucunda bulunulacak tutarını aşmayan kısmı,” şeklinde yeniden düzenlenmiş oldu.
Buna göre verilen yemek bedelinin kaç lirasının SGK prim istisnasından yararlanacağına SGK karar verecekti ki SGK 31.12.2024 tarih ve E-24010506-010.06.01-109163972 sayılı genelgeyle bu tutarın 2025 yılı için 158 lira olacağını belirtti.
Bu durumda, 1 Ocak 2025’ten itibaren yemek bedeli adı altında yapılan ödemelerden prime esas kazanca dahil edilecek tutar;
Günlük İstisna Tutarı = 158 TL
Ay İçinde Fiilen Çalışılan Gün Sayısı x 158 TL (Günlük İstisna Tutarı) = Aylık İstisna Tutarı,
Ödenen Yemek Bedeli- İstisna Tutarı = Prime Esas Kazanca Dahil Edilecek Yemek Bedeli,
Formülüyle hesaplanacaktır.
Bundan sonra nasıl olacak?
Yönetmelik değişikliği uyarınca SGK tarafından genelgeyle belirlenen 158 liralık tutara kadar SGK primine tabi olmayacak. Ancak aynı genelgede yemeğin iş yerinde verilmesi, nakit verilmesi ya da yemek kartı aracılığıyla verilmesi durumunda istisna uygulaması farklılık arz edecektir.
Şöyle ki;
İşverenlerce iş yerinde veya müştemilatında (örneğin yemekhanesinde) kendi imkanlarıyla yemek verilmesi durumunda verilen yemek SGK primine tabi olmayacak. Örneğin Metin Limitet şirketinde personele iş yerinin mutfağında yemek hazırlanır ve verilirse bu yemek bedelinin günlük maliyeti 158 lirayı aşsa dahi sigorta primine tabi olmayacak.
Ya da patron bir lokantayla anlaşır öğlenleri bu lokantada iş yeri ya da müştemilatında -mesela yemekhanesinde- yemek verdirirse faturalandırma şartıyla bu tutar da ne kadar olursa olsun SGK primine tabi olmayacaktır.
Ya da işyerinde yemek verme imkanı olmayan ve bu nedenle de çalışana nakit yemek bedeli verilirse, bu kez günlük 158 TL’si SGK’dan istisna kalanı SGK primine tabi olacak. Örneğin Batı limitet şirketi, personeline günlük 240 lira nakit yemek bedeli verirse 240 liranın 158 lirası SGK primine tabi olmayacak ama 82 lirası (240-158) SGK primine tabi olacak.
Ya da çalışana yemek kartı/çeki/kuponu ile yemek bedeli verilirse ve nakit ya da nakit yerine geçecek şekilde başka amaçlarla kullanılma imkânı olmaması halinde, yemek kartı/çeki/kuponuna yüklenen tutar prime esas kazanca dahil edilmeyecektir. Örneğin Batı limitet şirketi, personeline günlük 240 lira yemek bedelini XYZ yemek kartı ile verirse ve kartın yemek bedeli ödemesi dışında nakit ya da nakit yerine geçecek şekilde başka amaçlarla kullanılma imkânı olmaması halinde 240 liranın tamamı SGK priminden istisna olacak.
Ancak yemek kartı/çeki/kuponunun yemek bedeli ödemesi dışında nakit ya da nakit yerine geçecek şekilde başka amaçlarla kullanılma imkânı olması halinde o zaman günlük 158 TL’si SGK’dan istisna kalanı SGK primine tabi olacak. Örneğin Batı limitet şirketi, personeline günlük 240 lira yemek bedelini X yemek kartı ile verirse ve bu kartın yemek yenilmesi haricinde nakit ya da nakit yerine geçecek şekilde başka amaçlarla kullanılma ihtimali olması halinde bu kez 240 liranın 158 lirası SGK primine tabi olmayacak ama 82 lirası (240-158) SGK primine tabi olacak.
Vergi ve SGK istinasında tutar karışıklığı
GVK m.23/8 uyarınca işverenlerce, iş yerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen durumlarda çalışılan günlere ait bir günlük yemek bedelinin 2025 yılı için 240 lirasını aşmayan kısmı istisna kapsamındadır. Ödemenin bu tutarı aşması halinde aşan kısmı ücret olarak vergilendirilir. Yani gelir vergisi açısından çalışan verilen ister nakit isterse yemek kartı/çeki/kuponu şeklinde verilen yemek bedelinin her koşulda 240 lirası gelir vergisinden istisnadır.
Ama yukarıda belirttiğim üzere SGK prim istisnası nakit verilmesi durumunda 158 lira ama nakit çekim gibi kullanımı olmayan yemek kartı/çeki/kuponunda ise tamamı SGK prim istisnasına tabidir. Daha öncede belirttiğimiz üzere bu istisna tutarlarının karmaşa yaratmaması için uyumlaştırılması hatta ülkenin ekonomik kompozisyonuna uygun şekilde daha yüksek bir tutarda eşitlenmesi daha doğru olacaktır. Bu kadar karmaşık ve yoğun işlem gerektiren bu uygulamaya artık ne kafa ne de can dayanmaktadır.
Kartın mahiyetine ilişkin karmaşa; banka kartları
Yemek kartı/çeki/kuponunun yemek bedeli ödemesi dışında nakit ya da nakit yerine geçecek şekilde başka amaçlarla kullanılma imkânı olmaması halinde, yemek kartı/çeki/kuponuna yüklenen tutar prime esas kazanca dahil edilmeyecektir.
Zaten Sodexo gibi geleneksel yemek kartları, genel olarak sadece anlaşmalı üye iş yerlerinde kullanılmaktadır. Bu kartlar genelde yemek ve tüketime hazır gıda satan iş yerleridir. Bu nedenle yemek kartları bir ayni yardım sayılmakta ve tutar ne olursa olsun SGK primine tabi olmayacaktır.
Buna göre yemek kartları, ayni yardımın öncesinde kullanıcısının ve kullanılacak yerin sınırlandırıldığı sadece kapalı devre bir ağ içinde verilmesini sağlayan bir mutabakat sistemi olup, bir ödeme hizmeti değildir. Yemek kartları bir ödeme sistemi olmadığı için banka pos cihazlarında geçmez, yemek kartlarının Master card, Visa, Troy gibi ödeme kartı şirketleriyle bir entegrasyonu bulunmamakta ve dolayısıyla nakde dönüştürülemez, ATM’lerde kullanılamaz. Bu kapsamda zaten yemek kartlarının SGK genelgesinde bahsedildiği üzere, “nakit ya da nakit yerine geçecek” bir vasfı bulunmamaktadır.
Ancak bankalar ya doğrudan banka bünyesinde ya da bir şirket kurarak hem kendi personeline hem de müşterilerine yemek için bir hesap/kart oluşturmaktadırlar. Ancak verdikleri bu yemek kartları pos cihazında kullanılabilmekte hatta ATM’lerden nakit bile çekilebilmektedir.
Bu nedenle yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda bankaların sundukları bu hizmet dolayısıyla verilen yemek bedellerinin 240 lirası gelir vergisinden 158 lirası ise SGK prim istisnasına tabi olacak. Yani 158 lirayı aşan yemek tutarları SGK prim istisnasına tabi olacaktır.
/././
Elektronik oylama sistemi (EVM) nasıl çalışır?-Füsun Sarp Nebil-
Elektronik oylama makineleri oylama sürecini kolaylaştırır ancak güvenlik ve güvenilirliği sağlamak için sağlam tasarım, titiz testler ve uygun denetim gerektirir
AKP hükümeti, ortamdaki adalet karmaşası ve ekonomik kriz gibi nedenlerle güven kaybederken, düşen popüleritesi nedeniyle bir sonraki seçimde yüzde 50 gibi bir oya ulaşamayacağı görüşleri hâkim. Gerçi 2023 seçimlerine baktığımızda farkın kırsal alanlardaki oylarla düzeltildiği ve yerel yönetim seçimlerinden gördüğümüz üzere yaşlılık maaşına seçim öncesi yüksek zam gibi "seçmene rüşvet" gibi yorumlanabilecek olan çeşitli araçların kullanıldığını fark ediyoruz. Ama yine de bir sonraki seçimde AKP'nin işinin epeyce zor olacağını tahmin ediyoruz.
Buna karşılık, bir yandan da Suriye'deki gelişmeler ve DEM Parti ile yakınlaşma olurken, hükümetin erken seçime gidebileceği iddiaları mevcut. Kasım 2024 başında, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener elektronik oylama sistemine geçiş hazırlıklarının tamamlandığını duyurdu. YSK'dan bir çalışma grubunun, şubat ayında Türkiye'de elektronik oylama sisteminin kullanılması için teknik gereksinimleri incelemeye başladığı kaydediliyor. Uzmanların, gerekli altyapıyı geliştirmek için Ankara Üniversitesi'nin hukuk, siyaset bilimi ve mühendislik fakültelerinden oluşan bir ekiple birlikte çalıştıklarını açıklandı. Ayrıca, 2023 yılında 85,3 milyona ulaşan Türkiye'ninkine benzer nüfusa sahip ülkelerin elektronik oylama sistemlerinin incelendiği ve bir yazılım modeli oluşturduğu bilgisi de verildi.
Ancak, elektronik oylama sistemi, seçim güvenliği, şeffaflık ve siber müdahale riskleri gibi çeşitli konularda endişelere yol açıyor. Almanya, Hollanda, İrlanda gibi ülkelerde önce uygulanmaya başlanan ama sonra güvenlik açıkları nedeniyle durdurulan elektronik seçim sistemlerine yakından bakalım. Sistemin nasıl çalıştığı, hangi marka cihazların olduğu ve bu markaların yaşadığı sorunlar, hangi ülkelerde kullanıldığı ve hangi ülkelerde ne tür sorunların yaşandığı gibi bilgiler verecek ve en sonunda da Türkiye gibi bir ülkede elektronik seçimin uygulanabilirliğini tartışacağız.
Bu ilk yazımızda, elektronik oylamanın ne anlama geldiğini konuşalım; Elektronik Oylama Makinesi (EVM), oyların elektronik olarak verilmesini ve sayılmasını kolaylaştırmak için tasarlanmış bir cihazdır. İdeal koşullar altında, oylama sürecini daha hızlı ve verimli hale getirir. Ancak arasında tutanakla kayıt altına alınmış ve şüphe durumunda çuvalların içinden kontrol edilebilecek kağıt yedekler olmaması, siber ortamlarda olabilen çeşitli riskler, bu tür bir oylamayı şüpheli hale getiriyor. Bu ilk yazımızda elektronik oylama sisteminin (EVM) nasıl çalıştığını önceleyelim.
Neden seçimde EVM Kullanılır? Basitçe bakarsak sorunları neler?
EVM'ler, özellikle büyük seçimlerde oylamayı daha hızlı yapar ve --hile yok ise-- sayımda insan hatasını azaltır. Taşınabilir ve verimlidir. Geçersiz veya hatalı oyları potansiyel olarak azaltır.
Ancak manipülasyona ya da bilgisayar korsanlığına karşı güvenlik sorunları var. Elektrik bağımlılığı ve teknik arıza yapma olasılığı da sıradaki diğer sorunlar.
Ek olarak, dijital ortamı kullanamaya alışık olmayan (ATM bile kullanamayan) seçmen açısından sorunlu. Normal seçmen için bile seçmen eğitimi gerektirir.
Elektronik Oylama Makinesi’nin (EVM) bileşenleri:
Resimden de görebileceğiniz üzere elektronik oylama sistemlerinin donanım, yazılım ve bağlantı bileşenleri bulunur.
Kontrol Ünitesi (CU): Seçim görevlisi tarafından yönetilir. Oyları kaydeder ve depolar. Kullanılan oy sayısını ve diğer tanılamaları anlık görüntüleyebilir.
Oy Pusulası Ünitesi (BU): Seçmenlerin adaylarını veya tercihlerini seçmeleri için kullanılır. Adayların adları veya seçenekler ile ilgili düğmeler veya dokunmatik ekranlar kullanılarak oy kullanılmış olur.
Seçmen Tarafından Doğrulanabilir Kağıt Denetim İzi (VVPAT) (bazı sistemlerde isteğe bağlı): Elektronik sistemlerin en zayıf yönü. Kontrol edilmesi istendiğinde arkada bir evrak olmayışıdır. Bu nedenle bazı sistemler bunu kapsar. Doğrulama için seçmenin tercihini kağıt makbuzunu yazdırır. Makbuz, denetimler veya yeniden sayımlar için mühürlü bir bölmede saklanır.
Güç Kaynağı: Birçok EVM, istikrarsız elektrik olan özellikle kırsal bölgelerde güvenilirlik için pille çalışır.
Bağlantı: Oylama ünitesi ile kontrol ünitesi arasında veya çevrimiçi veya internet tabanlı oylamada merkezi sistemlere kablolu veya kablosuz bağlantılar içerebilir.
EVM türleri
Doğrudan Kayıt Eden Elektronik (DRE) Makineler: Oyları doğrudan elektronik belleğe kaydeder. Dokunmatik ekran veya basmalı düğmeler içerebilir.
Optik Tarama Sistemleri: Seçmenler, taranan ve elektronik olarak kaydedilen bir kağıt oy pusulasını doldurur.
İnternet Oylama Sistemleri (çok kullanılmaz): Oylar çevrimiçi bir platform üzerinden verilir ve güvenli bir şekilde merkezi bir veritabanına iletilir.
EVM'ler nasıl çalışır?
Seçim Öncesi Kurulum:
Programlama: Seçim görevlileri veya teknisyenler, makineyi aday adları, parti sembolleri ve bölgeye özgü ayrıntılar dahil olmak üzere seçim verileriyle yapılandırır.
Test: Makineler doğru ve güvenli bir şekilde çalıştıklarından emin olmak için sıkı testlerden geçer. Sızdırmazlık: Testten sonra, EVM'ler seçim başlayana kadar kurcalanmayı önlemek için mühürlenir.
Oylama Süreci:
Seçmen oy verme merkezine gelir ve kimliği doğrulanır. (Örneğin, seçmen listesi veya biyometrik doğrulama yoluyla).
Seçim görevlisi, seçmen için oylama ünitesini etkinleştirir.
Seçmen, bir düğmeye basarak veya dokunmatik ekranı kullanarak seçimini yaparak oyunu kullanır.
VVPAT mevcutsa, makine seçmenin seçimini gösteren ve seçmenin görebileceği ancak alamayacağı bir makbuz yazdırır.
Oyların Kaydedilmesi:
Seçmen seçimini yaptıktan sonra, oy elektronik olarak kontrol ünitesinin belleğine kaydedilir. Makine genellikle işlem yaptığını gösterir bir ses çıkarır veya oyun başarıyla kaydedildiğini belirtmek için onay görüntüler.
Oylama Sonrası:
Oylama sonunda, kontrol ünitesi mühürlenir ve güvenli bir şekilde bir sayım merkezine taşınır. Makine sonuçların çıktısını veya dijital raporunu oluşturabilir.
Oyların Sayımı:
Oylar kontrol ünitesi tarafından elektronik olarak tablolaştırılır. VVPAT'li sistemlerde, kağıt izi doğruluk için elektronik sonuçlarla çapraz doğrulanabilir.
Güvenlik nasıl sağlanır?
Erişim kontrolü şarttır. Yalnızca tarafsız ve yetkili personel makineyi etkinleştirmeli veya yapılandırmalıdır. Oylar, müdahaleyi veya değişikliği önlemek için şifrelenir. Sistemler şeffaflığı sağlamak için etkinlik kayıtları (loglama) oluşturabilir.
Sonuç olarak, elektronik oylama makineleri oylama sürecini kolaylaştırır ancak güvenlik ve güvenilirliği sağlamak için sağlam tasarım, titiz testler ve uygun denetim gerektirir. Oyların dijital ortamda kaydedilmesi, hızlı ve etkili bir şekilde tablolaştırılması ve bazı durumlarda doğrulanabilir kağıt izlerinin elde edilmesine olanak sağlanması yoluyla faaliyet göstermektedirler.
/././
(T-24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder