I
Sedat Göçmen’i, Devrimci Yol hareketinin Karadeniz’deki örgütlenmesinde birinci derecede sorumluluk üstlenmiş önder isimlerinden birisini geçtiğimiz hafta son yolculuğuna uğurladık.
Cenazesinin arkasından yürüyen binlerce insan Sedat Göçmen ve büyük fedakârlıkla yaratılan ortak devrimci tarih karşısında saygı duruşunda bulundular. Bu aynı zamanda karanlığa gömülmek istenen ülkemiz için de bugüne dair umut ışığı oldu.
Sedat Göçmen’in mütevazı ve kararlı devrimciliği, bundan sonra da kuşkusuz ki yeni kuşaklara çok şey anlatmaya devam edecek. Ankara’da Mülkiye’de Devrimci Gençlik’ten başlayıp Karadeniz’in engebeli, dolambaçlı, sarp Devrimci Yollarında sürdü mücadelesi. Fikri Sönmez ve devrimci arkadaşlarıyla Fatsa Fikri’nin yaratılmasından faşizme karşı Çorum’da kurulan barikatlara; Şavşat’ın köylerindeki halk komitelerinden Pazar’a Tonya’ya kadar her yerde emeklerine, ayak izlerine rastlanır… Sekiz yıl süren cezaevi günlerini geride bırakıp, Özgürlük ve Dayanışma’ya uzanacak yeniden başlangıçtan SOL Parti’ye uzanacak yolculuğa kadar mücadelenin her adımında vardı.
Yarım yüzyılı aşan bir devrimci hareketi kesintisiz yürüyenlerden birisi oldu. Fırtınalı Denizin Yolcuları kitabının ardından özellikle de yeni genç kuşakla, Karadeniz deneyimi üzerine sayısız sohbetler gerçekleştirdi. Düne çağıran değil, dünün birikimleriyle geleceğe çağıran; geçmişi bir kahramanlık destanı olmaktan çok kolektif bir emeğin ve özverinin içinden anlatan bir devrimci olarak çok şey söyledi.
II
Mülkiye’de devrimci bir genç olarak mücadeleye başlayan Sedat Göçmen, 1975’te Devrimci Gençlik dergisinin çıkmasının kendilerine büyük avantaj sağladığını söyler. “Teori neye yarar? Pratiğin önünü açar değil mi? Dergide pratik sorunların çözülmesine yardım eden yazılar bize gençlik içinde büyük bir prestij kazandırdı” diyen Göçmen, hareketin sonrasında alametifarikası olacak ana yatağını daha o dönemde Çin ve Sovyet yanlısı görüşlerin eleştirisi üzerinden hayatın somut sorunlarını çözmeye yönelmesinde bulur: “Diğer grupların, Çin ve Sovyetler odaklı tartışmaları gençliğin problemlerini çözmekte rehberlik etmiyor, ‘sosyal faşist’ ve ‘Maocu bozkurt’ suçlamaları havada uçuşuyordu. Bizim yaklaşımımız, gençliğin güncel ve uzun vadeli sorunlarına çözümler bulmak, bu çözümleri kendi ürettiğimiz politikalara dayandırmaktan oluşuyordu. Bizim kulağımız ne Moskova ne de Pekin radyosundaydı! (…) Bizim özgün yanımız teorik olarak yazdıklarımızı pratikle doğrulamaktı. Pratikten beslenen teorik bir söylemden bahsedebiliriz... Evet. Devrimci Gençlik’teki yazılara bakıldığında bu çok açık bir şekilde görülür. Gençlik içinde örgütlenmemiz geliştikçe, bu, AYÖD’de de Dev Genç’te de böyle olmuştur. Örgütlenmemize ilişkin temel sloganımız ‘öğrenim özgürlüğü ve can güvenliği’ olmuştur. Bu temel slogan, o günkü koşullarda can alıcı noktayı yakaladığımızı göstermekteydi.”
III
Karadeniz’de Devrimci Yol örgütlenmesi de bu anlayış üzerinden yükselmeye devam etti. Fatsa’dan Artvin’e kadar hemen her yerde devrimci mücadele halkın somut sorunlarına odaklanarak, onları çözmeye çalışmak üzerine yükseldi. Fındıktan Çaya kadar sömürüye karşı örgütlenmeler ve mitingler… Karaborsa ve tefeciliğe karşı girişilen mücadeleler bu anlayışın bir ifadesiydi. Kıyılarda balıkçıların örgütlenmesinden orman köylülerine kadar toplumun her kesimi ve sorunlarıyla ilgilendiler.
Sorunların çözümünü sadece devrimcilerin inisiyatifine almak yerine, bizatihi sorunun muhataplarının dahil olacağı halk inisiyatifleri kurarak bulmaya çalıştılar. Her yerde çoğalan halk örgütlenmesi, Fatsa’da kendisine yer açacak olan halkın kendi kendini yönetme deneyiminin zeminini oluşturdu. Yeni bir insan ve yeni bir toplum yaratma yolunda, paylaşmanın ve dayanışmanın güzelliklerinin çoğaldığı; kadınlardan çocuklara toplumun her kesiminin söz sahibi olduğu böyle bir yaşam Karadeniz’de adım adım yayıldı… Ülkenin faşist katliam ve saldırılarla Maraş’a çevrilmek istendiği zamanlarda, Karadeniz’in çok yerinde böyle bir mutluluk hüküm sürüyordu…
IV
Yaratılan bu mücadelenin köklerinde, 1965’lerden başlayarak gelişen devrimci mücadele var. Karadeniz’de ilk devrimci örgütlenmelerin gelişiminde, DEV-GENÇ’in ülkenin dört yanında gerçekleştirdiği köylü örgütlenmeleri ve mitinglerinin önemli bir rolü var. Bu devrimci dalganın izleri Karadeniz’de 6.Filo’ya karşı gençliğin anti-emperyalist eylemlerinin Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesi’ndeki karşılıklarına kadar, pek çok alanda görülür. Hüseyin Cevahir’in Fatsa’daki ayak izleri o döneme rastlar.
Sonrasında Kızıldere’ye öncesinden, Ünye’den Fatsa’dan geçecek yol asla silinmeyecek derin izler bırakmıştır. Fatsa’da Fikri Sönmez’lerin, Ertan Sarıhan’ların önderliğinde gelişen hareket TİP’ten sonra, önce DEV-GENÇ sonrasında da kendisini THKP-C bütünlüğü içinde ifade eder. 12 Mart sonrasında İstanbul ve Ankara’da saklanma olanaklarının tükenmesinin ardından Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla birlikte Karadeniz’e geçme kararı alır. Sonrası bilinir, Ünye Radar Üssü’nden kaçırılan askerlerle birlikte düşülen Kızıldere yolu… Kızıldere’de katledilen Ertan Sarıhan, Ahmet Atasoy ve Nihat Yılmaz Fatsalı, Cihan Alptekin ise Rizelidir…
Kızıldere’nin, Fatsa başta olmak üzere Karadeniz’deki bu izleri 12 Mart karanlığının sonrasında yeni devrimci kuşaklarla kucaklaşarak, çok daha büyük bir devrimci yükselişe kaynaklık ettiğini söylemek gerekir. Sedat Göçmen de bu büyük kucaklaşmanın bir parçasıydı…
V
Karadeniz, fırtınalı denizler misali biraz deli, coşkun, inatçı ve sarp yollarıyla mücadeleden hiç geri kalmadı. Derelerin başında bir adım geri atmadan direnen kadınlar, Cerattepe’yi teslim etmeyenler, çayına, fındığına, toprağına sahip çıkmaya devam edenler… Trabzon meydanından yükselmeye devam eden meydan okumada da Fatsa’nın sokaklarında fındıkta sömürüye son mitingine kadar son yıllarda yaşanan her şey bu büyük mücadelenin ne kadar derin ve silinmez izlere sahip olduğunun göstergesidir aynı zamanda …
Bugün onların Karadeniz’de yarattıkları devrimci deneyimlerin günümüze uzanan izlerini hatırlatıyoruz. Bu hatırlatma sadece geçmişe ait bir değerlendirme olarak görülmemeli, tam da bir muhalefet krizinin içinde toplumun çıkış yolları arayışının parçası olarak ele alınması gerekiyor.
Ertan’lardan, Fikri Sönmez’lere, Ensar’dan İlhan’lara, Sedat’lara uzanan mücadele tarihini yaratanlara bir kez daha sevgiyle, selamla…
***
SEDAT GÖÇMEN ANLATIYOR: YENİ BİR ÜLKE, YENİ İNSANLAR İÇİN İNANILMAZ GAYRETLERLE ÇALIŞTIK
Bizim zamanımız işin bitmesiyle sınırlıydı. İş bitmeden dinlenmek, uyumak, soluklanmak lükstü. Yeni bir ülke, yeni insanlar, yeni yapılanmalar oluşturmak için inanılmaz gayretler gösterildi. Bu açıdan gerçekten çok özverili ve yiğit insanlarla çalıştığım için çok şanslı ve gururluyum.
Artvin’in köylerinde yaptığımız bu çalışmaların semeresini 12 Eylül sonrasında da gördük. Arkadaşlarımız bu köylerde barındılar, karınlarını doyurdular ve ihanete uğramadılar.
Seçim çalışmaları sayesinde halkla iç içe geçtik ve yaptığımız toplantılarda kendimizi daha iyi ifade edebildik. Halkımız da bizim söylediklerimizi daha iyi anladı. Hemen hemen bütün köylerde (Şavşat’ın 66 köyünün 5’inde, Ardanuç’un 50 köyünün 3’ünde toplanmamışız) toplantılar yaptık. 15-20 köyde genişletilmiş toplantılar yaparak kararlar aldık. (…) Yaptığımız seçim çalışmalarında ev ev dolaşıp insanlarla bire bir ilişkiler kurduk. İnsanlarla kurduğumuz bu ilişkiler daha sonraki dönemlerde bölge insanlarının sorunlarına aşina olmamızı sağladı, onlarla aynı dile konuşmaya başladık. (…) Artvin’in mahallelerinde de çalışmalar yapıyorduk. 1979 sonu ’80 başlarında Artvin’in bütün mahallelerini ev ev dolaştık. “Fikirlerimiz güzel ama halkımız bizi anlamıyor” demeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Yılmadan, usanmadan anlattığımızda halkımızın da bizi anladığını gördük. Biz ziyaretlerimizi seçim sonrasında da AP’li MSP’li demeden sürdürdük ve bu insanlar arasından bizi yürekten destekleyen insanlar çıktı. (…) Biz faşist ve eli kana bulaşmamış bütün insanlarla ilişki kurmaya çalıştık, onlara kendimizi anlattık ve onları da anlamaya çalıştık.
***
HASAN ASLAN ANLATIYOR: FATSA’NIN KÖKÜNDE KIZILDERE VAR
Toplumsal siyasal duyarlılık büyük kentlerle, aydınlarla sınırlı değildi. Anadolu’nun her yerinde bir toplumsal canlanma söz konusuydu. Biz de arkadaşlarla birlikte Köycülük Derneği’ni kurup, köylülerle irtibat için kültürel faaliyetler yürüttük, köylere tiyatro getirdik. Ünye’de TÖS bünyesinde Özgürlük gazetesini çıkardık. Ertan Sarıhan, Ziya Yılmaz, Fikri Sönmez, Hüseyin Gümüş ve bölgedeki diğer devrimcilerle birlikte örgüt varmış gibi çalışmalar yaptık. Fındık mitingleri, kültürel çalışmalar, öğretmen hareketi her alanda gelişme yaşanırken, merkezî bir siyasi ilişki arayışı gündeme geldi. Ertan Sarıhan, THKP-C kadrolarıyla ilişkiyi kurup, sürdürdü.
Ertan Sarıhan’ı tanımalıydınız çok inançlı ve kararlıydı, Marksizmi ve Kesintisizler’i çok iyi kavramış ve içselleştirmişti. Ona göre Kesintisizler Marksizmdi. Artık kendi meşrebine göre devrimcilik yapanlar birleşerek, bütünleşerek daha örgütlü merkezî bir sürece evriliyorduk. THKP-C bu tür ilişkilerden doğdu. Okumuş, aydın kesimi aşan, köylerde, kasabalarda filizlenen bir taban hareketiydi THKP-C. Bu ilişkileri Dev-Genç yarattı, gücü oranında her yere yetişti.
Kesintisizler’i taslak olarak el yazısıyla Ertan Sarıhan bize getirirdi. Taslağı tartışır görüşlerimizi belirtirdik. Ertan da bu görüşlerimizi taşırdı. Mahir’in cezaevinden kaçmasının ardından İstanbul‘dan sonra Ankara’da da kalma şansları tükenmişti. Ertan Sarıhan, Mahir’in İstanbul’dan Ankara‘ya getirilmesine refakat etti. Mahir’lerin Karadeniz’e gelme nedenleri, Karadeniz’in salt coğrafi yapısı değildi; asıl olarak bölgede bu siyaseti paylaşan örgütlü bir altyapının varlığıydı. Kızıldere ile bir dönem kapandı. Sonrasında 1974 affı çıkarıldı, bu Ecevit’in Türkiye halkını yaptığı en büyük iyilik oldu. Afla cezaevinden çıkan devrimcilerin sürece dahil olmasıyla zaten 12 Mart direnişinin yarattığı moralle gelişen toplumsal mücadelelerin ivmesi daha da arttı. Devrimci Yol’un öncesini çok aşacak mücadelesi, bu 1970’lerdeki temeller üzerinden yükseldi.
***
MUSTAFA UZUNER ANLATIYOR: TONYA’DA KAN DAVASINA SON VERDİK
Trabzon’da 1970’lerin başındaki mücadele belli bir birikim oluşturdu. ’77’ye geldiğimizde Trabzon İşçi Köylü DEV-GENÇ derneği örgütlenmemizin genel çatısını oluşturuyordu. Trabzon’un pek çok yerinde gelişen hareketin en önemli noktalarından birisi de Tonya oldu.
Örgütlenme gücümüz, halkın her sorunuyla ilgilenerek giderek arttı. Bunların çarpıcı olanlarından birisi, Tonya’da kan davası sorunu etrafında oldu. Tonya DEV-GENÇ bu olaya müdahale etti. O dönemde erkekler 20 yaş altı ve 40 yaş üstü… Ara kuşak ya kaçak ya ölü ya da yurtdışında. Kadınlar ise her yaşta… İşte o kadınlar, analarımız bacılarımız bizi en çok sahiplenen ve mitinglerimizde en çok katılımı sağlayanlar oldu. Orta Mahalle, Büyük Mahalle, Karşılar Mahallesi, Yeni Mahalle ve Kaleönü Mahalleleri… Tonya’nın bu beş mahallesinde gece gündüz her eve tek tek girip çıkıyoruz. Trabzon’dan gelen arkadaşların da katılımıyla kahveleri dolaşıp bildiriler dağıtıyoruz. Aylarca süren bu çalışmalardan sonra iki sülalenin yan yana kol kola yürüdüğü “Kan Davasına Son” mitingi düzenliyoruz. Evlerde toplantıların yanı sıra, tarla belleme imeceleri oluşturuyoruz. Arkadaşlar o kadar hızlı ki ben bir metrekare yeri belleyene kadar onlar koca tarlayı bitiriyorlar. Bu dayanışma, mücadele ve örgütlenme Tonya’da bugün de süren çok güzel izler bıraktı.
***
BÜLENT FORTA ANLATIYOR: KARADENİZ’İN BÜYÜLEYİCİ ÇAĞRISI
Karadeniz bölge olarak Türkiye devrimci hareketleri için özel bir öneme sahiptir. Mustafa Suphi’lerin boğularak derin sularına atıldığı günden, küçük bir Karadeniz köyü olan Kızıldere’de 10 devrimcinin katledilmesine, 12 Eylül günlerindeki ölümlere kadar devrimcilerin hafızasındadır Karadeniz. Üzerine şiirler yazılmış, ağıtlar yakılmış türküleri dilden dile dolaşmış derin bir kültür ve mücadele geleneğinin izleri bugün de sürmektedir.
12 Mart sonrasında mücadeleye atılmış benim kuşağım açısından da Karadeniz’in büyüleyici bir çağrısı vardır. Kızıldere sonrası yeniden örgütlenen devrimci hareketin ilk boy verdiği bölgelerden biri yine Karadeniz olmuştu. Samsun’dan Artvin’e uzanan bu geniş coğrafya yeni bir devrimci kuşağın mücadeleye atıldığı Fatsa örneğinin yaratıldığı Samsun’un, Ordu’nun, Giresun’un, Trabzon’un, Rize’nin ve Artvin’in kasabalarında devrimcilerin yeni bir hayat örgütledikleri bir dönem başlamıştı.
Benim yolum yetmişti yılların ortalarında Karadeniz’e düştü. O yıllar henüz devrimci hareketin gençlik mücadelesinde örgütlendiği ve Anadolu’ya ilk adımların atıldığı dönemdi. Ankara’dan gelip bütün bir Karadeniz’de 12 Mart devrimcilerinin attığı tohumların yeşermesine tanıklık ettik. Köy çalışmalarının, öğretmen örgütlenmelerinin yeniden filizlendiği yıllardı.
Devrimci Yol dergisinin henüz yayınlanmadığı yıllarda Devrimci Gençlik dergisinin dağıtımını örgütlemeye çalışırken aynı zamanda bölgede bizden önce örgütlenmeye başlamış ve belli bir güce erişmiş olan Kurtuluş hareketiyle de ideolojik bir mücadele sürdürüyorduk.
Çarşamba’da, Ünye’de ve Fatsa’da yoğunlaşan ilk çalışmalarımız ete kemiğe bürünmüş 12 Mart sonrası toparlanmanın ilk adımları atılmıştı. Fikri Sönmez ve mücadele arkadaşlarının hapishaneden çıkarak bölgeye geri dönmeleri de mücadeleye güç katmıştı. Bu sürece eşzamanlı olarak Artvin’de gelişmeye başlayan devrimci çalışmalar eşlik etti.
Kurtuluş hareketi ile ideolojik mücadelenin sürdürüldüğü toplantılar ve tartışmalar da güç toplamamızın önemli araçlarından biriydi. Ülke genelinde devrimci hareketin örgütlenmesinin etkileri de hızla Karadeniz’de hissedilmeye başlandı. Rize’de olduğu gibi Eğitim Enstitülerindeki işgallerin kırılması, halkın sorunlarına sahip çıkan bölge mitinglerinin örgütlenmesi, Ertan Sarıhan’ın mezarında düzenlenen kitlesel anma gibi etkinlikler Karadeniz’deki devrimci yükselişin önemli göstergeleriydi.
Devrimci Yol’un yayınlanmasına paralel atılan örgütsel hamlelerde mücadele bayrağını başka arkadaşlara devrederek başka görevler üstlenmeme rağmen Karadenizli devrimcilerle bağlarım hiç kopmadı; uzun hapislik yıllarında beraber olduğumuz Artvinli devrimcileri daha yakından tanıma fırsatım oldu. Ayrıca Ankara’dan Karadeniz’e devrimci çalışma için gönderdiğimiz ve kimini maalesef yitirdiğimiz arkadaşlarımız hep o hırçın coğrafyanın kokusunu taşıdılar bize. Ve tabii bayrağı devrettiğim sevgili Sedat Göçmen. Eğer bugün Karadeniz’de hâlâ devrimci mücadelenin izleri canlılığını koruyorsa bu mücadelede yitirdiğimiz arkadaşlarımıza büyük bir gönül borcumuz olduğunu asla unutmamalıyız.
***
İBRAHİM AYDIN ANLATIYOR: DEVRİMCİLER ARTVİN’DE MASALSI BİR HAYAT KURDU
Artvin, devrimci hareketin en hızlı geliştiği bölgelerden birisiydi. Okuma yazma oranının yüksek olduğu, eğitim seviyesi yüksek bir il olması bu gelişimin önemli nedenlerinden birisiydi. Öte yandan da ekonomik olarak geri kalması ve ona karşı tepkiler de belirleyiciydi. İlk dönemlerde, 1976-77 yıllarında sivil faşist odaklar da örgütlenmeye başlasa da çok fazla bir taban oluşturamadılar. Sivil faşist güçlerle karşı karşıya gelişin sonrasında, özellikle de bu güçler bertaraf edildikten sonra toplumun kendini nasıl örgütleyeceği sorusu gündeme geldi. Ülke çapında faşizme karşı mücadelenin bir ifadesi olarak gelişen direniş komiteleri, aynı zamanda halk iktidarının da nüvelerini yaratmaya yönelik bir sosyalizm perspektifini de içinde taşıyordu. Bunun en güzel örneklerinden birisini, Artvin’in pek çok yerinde ama özellikle Şavşat’ta hayata geçirdik. Nasıl bir toplumsal sistem istiyorsak onun nüvelerini bugünden yaratma mücadelesi içinde olmalıydık. Bu bizi fazlasıyla cezbeden bir şeydi. Bu düşüncelerden hareketle biz de somut sorunların çözümüne ilişkin bir çalışma başlattık.
Devrimcileri geniş kitleler nezdinde meşrulaştıran ilk çalışmamıza köyler arası çatışmalara müdahil olmakla başladık. Halkın her türden sorunlarını çözmeye yönelik bir inisiyatif geliştirince, süreç içerisinde yığınla sorunun da çözümü konusunda muhatap haline geldik. Halk ne sorun yaşıyorsa bize gelmeye başladı. Hemen her sorunu çözmeye bunun çözümleri bulmak için bir tür mahkeme tipinde karar verici mekanizma oluşturmaya çalıştık.
Bu yapılar gidip sorunları köylülerle tartışıyor, açık bir tartışma sonucunda karşılıklı olarak çözülüyordu. Bu devrimcilere karşı müthiş bir sempati yaratmıştı. İkinci önemli çalışmamız da karaborsaya karşı mücadele kampanyası oldu. Bu konuda Şavşat’a gelen bütün gıda maddelerini tespit etmeye başladık. Şavşat’a gelen tüm kamyoncularla ve esnafla toplantılar yaparak, gelen malzemelerin önce tespitinin yapılması konusunda ortaklaştık. Onlardan bir komite oluşturduk. Komiteleri esnafın bizzat kendisi seçerdi. Yani halkın yaşadığı herhangi bir somut sorunu biz onlar adına çözmezdik, onların bizzat içinde yer aldıkları mekanizmalar, komiteler çözerdi. Köylerde de aynı anlayışla mekanizmalar oluşturuldu. Bu bizim için çok önemliydi, çünkü kendilerinin içinde yer almadıkları, devrimcilerin tek karar verici olduğu bir anlayış varolan sistemden farklı olamazdı. Böyle bir örgütlenme içinde insanlar paylaşmaya ve dayanışmaya dayanan yeni bir yaşamın heyecanı içinde her sorununa birlikte sahip çıktı.
***
DEV-GENÇ’İN İLK ADIMLARI KARADENİZ’DE ÜRETİCİ MİTİNGLERİ
1965 sonrası Türkiye’de gelişmeye başlayan DEV-GENÇ’in anti-emperyalist devrimci eylemleri işçilerden, köylülere tüm kesimleri etkisi altına almıştı. Bu dalga Karadeniz bölgesinde karşılık buldu. Ertan Sarıhan, Ziya Yılmaz, Hasan Aslan, Ahmet Atasoy, Fikri Sönmez gibi devrimciler bölgede örgütlenme çalışmalarına girişirler.
Köy, köy dolaşarak fındık, tütün ve çay üretiminde sömürüye karşı üreticileri bir araya getirmeyi başardılar. 1967 yılında örgütlenme çalışmaları ilk meyvesini vermiştir. Beyceli Köylüleri 70 km mesafede bulunan Ordu’ya kadar yürürler. Bu yürüyüş Karadeniz’deki ilklerdendir. 1970 yılında Fındıkta sömürüye karşı birçok miting düzenlenir. Bu miting çalışmalarına Ankara ve İstanbul’dan da DEV-GENÇ’liler katılırlar. Önce Bulancak’ta bir miting yapılır kara yolu 6 saat kesilir. Üreticilerin talepleri doruğa tırmanmıştır. 8 Temmuz 1970’de düzenlenen Fındık mitingi büyük bir gösteriye dönüşür. 12 saat Ordu yolu işgal edilir.
KIZILDERE’YE UZANAN YOL
Köylü eylemleriyle başlayan örgütlenmeler, giderek öğretmenlerden gençlere toplumun her kesimine ulaşır. TİP’in kuruluşu ile başlayan etki, giderek yerini DEV-GENÇ ilişkilerine bırakır. Devrimci hareketin THKP-C’de ifadesini bulan gelişimine paralel olarak Karadeniz’deki birikimler de kendisini bunun içinde ifade eder.
Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Cezaevi firarı sonrası 12 Mart baskısı altında İstanbul ve Ankara’da barınma olanakları kalmayınca Karadeniz’e gitmeleri tesadüf değildir. Maltepe’den Karadeniz’e süren yolculuğun örgütlenmesini Karadenizli devrimciler yapmıştır. Deniz’leri kurtarmak için planladıkları eylem öncesinde Fatsa ve Ünye’de devrimcilerin ilişki kurduğu halktan insanların evlerinde saklanırlar. Ünye’den 3 İngiliz askerinin kaçırılması ve sonrasında Kızıldere katliamı ile biten süreçte katledilen 10 devrimciden Ertan Sarıhan, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy Fatsalıdır.
12 Mart sonrası bölgede yeniden devrimci hareketin gelişmesinde Kızıldere’nin arkasında bıraktığı devrimci mirasın rolü olmuştur. 30 Mart 1977 yılında Kızıldere’den 5 yıl sonra Karadeniz’de On’ların anması sırasında Karadeniz halkının bölgenin dört bir yanında bütün baskılara rağmen Ertan Sarıhan’ın mezarı başında buluşması devrimci mücadelenin yeniden başlayacağının işaret fişeklerinden birisi oldu. Anma sırasında Ertan Sarıhan’ın yakınları onun, Nihat Yılmaz’ın, Ahmet Atasoy’un On’ların mücadelesini anlatılar. Devletin engellemelerine rağmen anma sonrası kalabalık bir yürüyüş gerçekleştirildi.
FATSA’NIN DEVRİMCİ “FİKRİ”
Fatsa’nın devrimci belediye başkanı Fikri Sönmez, halk komiteleriyle birlikte yönettiği ilçeyi sadece 9 ayda bambaşka bir yer haline getirdi.
“Terzi Fikri”, DEV-GENÇ ile 6. Filo’ya karşı eylemlerde yer aldı. 1972’de THKP-C davasında yargılandı. Mahir Çayan ve yoldaşlarının Maltepe Askerî Cezaevi’nden kaçışı sonrası Karadeniz’e geçmelerine yardımcı olmakla suçlandı. 1974’te afla serbest kaldı. 1978-79’da “Fındıkta sömürüye son” mitinglerini örgütleyen isimlerden biri oldu.
Devrimci Yolcu Sönmez, 1979’da bağımsız aday olarak girdiği belediye ara seçimlerinde belediye başkanı olarak seçildi. Bölgede ’60’larda başlayan devrimci mücadele ve örgütlenmelerin birikimine dayanarak, halkın komitelerle, halk toplantılarıyla bizzat kendi kendisini yönettiği, “Çamura son” kampanyalarıyla, karaborsaya karşı mücadelelerle Fatsa’da devrimci bir halk iktidarının nüveleri atıldı. Fatsa Halk Şenliği düzenlendi, Can Yücel’den Gülten Akın’a ülkenin ilerici aydınları Fatsa halkıya buluştu. Fakat tohumlar filizlenmeden, gelmekte olan darbe ilk olarak Fatsa’ya uğradı.
1980 Mayıs-Temmuz ayları arasında 50’nin üzerinde kişinin katledildiği Çorum Katliamı sırasında Sönmez, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından “Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın” ifadeleriyle hedef gösterildi. Operasyon öncesi CHP, MSP, AP ilçe başkanlarının açıklamasındaki “Fatsa’da operasyon yapılacak bir şey yok. Huzur içindeyiz” sözleri yeterli olmadı.
Fatsa’da sosyalist bir yönetim kurduğu gerekçesiyle, 12 Eylül askerî darbesine giden süreçte yapılan Nokta operasyonuyla görevinden alındı, işkence gördüğü cezaevinde 47 yaşındayken geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.
Sönmez’in mahkemedeki savunmasında kullandığı, “Ben ne yaptıysam halkım için, halkımla birlikte yaptım” sözleri tarihe geçti.
Fikri Sönmez, 27 Temmuz 1979’da seçimleri engellemek için yapılan saldırılar karşısında şunları söylemiştir:
“Burada bütün amaç halkımızın kendi yönetimine başvurmasını engellemektir. Çünkü belediyede halk söz sahibi olursa şunu biliyorlar ki kimse karaborsa yapamayacak. Kimse kaba kuvvetle belediyenin sırtından geçinemeyecek. Kimse kendi özel çıkarları için halka gidecek olan hizmetleri engelleyemeyecek. Kimse belediyeyi çıkarlarına alet edemeyecek. Kimse halkımız soğuktan titrerken on liralık kabuğu kırk liraya satamayacak. Kimse şehir imar planını her yıl kendi arsalarına göre değiştiremeyecek… Her şeyin para pul ile yapıldığını sanmaktadırlar. Halkımızın sermaye sınıfının beslemelerine cevabı acı olacaktır.
Biz devrimciler, Devrimci Yolcular halkın kendisinin söz ve karar sahibi olduğu bir belediyecilik anlayışını savunuyoruz ve diyoruz ki belediyede halk yönetimi.”
Birgün/Hatırlatmalar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder