Kanal adıyla rant projesi -Mustafa Bildircin-
Kanal İstanbul Projesi 17 Mart-15 Nisan 2025 döneminde 45,2 milyar TL’lik konut ihalesi yapıldı. Projenin bağlantı yollarının yatırım bütçesi 25 milyar TL’ye fırladı. Uzmanlar emlak rantına dikkat çekti.
2018’de tarla ve orman alanlarında ibaret olan Kanal İstanbul güzergâhı yıllar içinde adeta ‘Beton İstanbul’a dönüştürüldü.(Fotoğraf: Depo Photos-İHA)Kanal İstanbul Projesi, ilk olarak 2011 yılında gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Hayalim" dediği ve “Cumhuriyet tarihinin en önemli projelerinden biri" olarak nitelendirdiği projenin, "İklim dostu bir şehircilik örneği olacağını" öne sürdü. Muhalefet ise projeyi, “Cinayet ve ihanet” olarak nitelendirdi.
Muhalefetin tüm itirazlarına rağmen yapımına devam edilen proje, imar planı değişiklikleri ve arazi satışları ile gündeme geldi. Projenin yaratacağı ekolojik tahribatı ortaya koyan raporların yanı sıra yargı da Kanal İstanbul Projesi’nin rezerv alan ilanı ve çevre düzeni planı kararlarını Aralık 2024’te iptal etti.
TOKİ’DEN 45,2 MİLYAR TL
İstanbul’un felaketi olacağı belirtilen Kanal İstanbul projesinde, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından yeniden düğmeye basıldı. TOKİ, Kanal İstanbul güzergâhında onlarca yeni ihale düzenledi. İhaleler kapsamında, Sazlıdere Barajı’nın kıyısına toplam 24 bin 160 konut, bin 121 işyeri, yedi cami ve altı okul yapılacağı belirtildi. 17 Mart 2025 ile 15 Nisan 2025 tarihleri arasında sözleşmeleri imzalanan 23 ihale kapsamında harcanan para, 45 milyar 242 milyon TL olarak kayıtlara geçti.
PARA YUTAN YOLLAR
Kamuoyunun tepkisini çeken Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik tartışmaların ardından gözlerin çevrildiği konu başlıklarından biri de projenin bağlantı yolları oldu. BirGün, Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’nda yer alan yatırım kalemlerine mercek tuttu.
Proje kapsamındaki bağlantı yollarının yapımı ve etüt projeleri için ilk yatırım ödeneği, 2016 yılında verildi. 2016’da proje tutarı, 5 milyar 380 milyon TL ile ifade edildi. Kanal İstanbul Projesi’nin bağlantı yollarının yatırım bütçesi, 2017 yılında ise 5 milyar 767 milyon TL’ye yükseltildi. Proje kapsamında 2017 yılının sonunda yalnızca 2 milyon 724 milyon TL’lik harcamaya imza atıldı.
Tüm tepkilere karşın iktidarın yapımı için adeta inat ettiği projenin bağlantı yollarının maliyeti, 2018 yılında 6 milyar 205 milyon TL’ye çıktı. Projenin yatırım bütçesinde, 2019 yılı itibarıyla ise çarpıcı artış kaydedildi. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı verilerine göre, Kanal İstanbul Projesi’nin bağlantı yollarının proje tutarı, 2019-2025 döneminde yıllara göre şöyle sıralandı:
• 2019: 7 milyar 217 milyon TL
• 2020: 7 milyar 845 milyon TL
• 2021: 8 milyar 629 milyon TL
• 2022: 9 milyar 751 milyon TL
• 2023: 12 milyar 871 milyon TL
• 2024: 19 milyar 50 milyon TL
• 2025: 24 milyar 896 milyon TL
BAKANLIĞIN ISRARI
TOKİ ihaleleri ve Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’nın yanı sıra, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın stratejik planları da Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik ısrarı ortaya koydu.
Projenin yargı süreçlerinde de yıllar itibarıyla dikkati çeken gelişmeler yaşandı. İstanbul 5’inci İdare Mahkemesi, yurttaşların yanı sıra çok sayıda bilim insanının da karşı çıktığı projenin çevre düzeni planının, “Hukuka aykırılık” gerekçesiyle Ekim 2024’te iptaline hükmetti. İptal kararında, rezerv yapı alanı kararının gerekli bilimsel ve teknik analizler yapılmadan alındığının altı çizildi. Mahkeme, rezerv yapı alanı ilan edilen bölgelerin, İstanbul’un orman, tarım ve su havzaları gibi korunması gereken doğal alanlarını içerdiğini da kararı ile kayda geçirdi.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Pelin Pınar Giritlioğlu, Kanal İstanbul Projesi’nin, “Su yolu” ve “Gayrimenkul” olarak iyi ayağı bulunduğunu söyledi. Su yolu projesinin kaynak temin edilememesi nedeniyle ağır ilerlediğinin altını çizen Giritlioğlu, şunları dile getirdi: “TMMOB olarak en baştan beri işaret ettiğimiz, bu projenin bir rant projesi olduğuydu. Bunda da haklı olduğumuzu yapılan ihaleler ile gördük. Öte yandan, 2011 yılından beri kapalı kapılar ardında tapuların el değiştirmesi de haklılığımızı tasdikledi. Buralarda yapılan konut projelerinin niteliğine baktığımız zaman da bunun bir rant projesi olduğunu görüyoruz. Milyonlarca metrekare alan yapılaşmaya açıldı şu ana kadar. Yapılaşmaya açılan alanlar, hassas ekolojik alanlarımız…
Bölgede iş makineleri dün de çalışmaya devam etti.“SİYASİ PROJE”
“Projeye ilişkin planlar askıya çıktığı andan itibaren davalar açtık. Bunlar, jet hızıyla kaybedildi. Bu da çok siyasi bir proje olduğunu açık bir şekilde bize gösterdi. Yürütmeyi durdurma kararları da verilmedi şu anda davalarımız devam ediyor. Üst mahkemelere itirazlarımızı ilettik. Davalar sonuçlanmadı ve bu rant projesi durmasın diye daha davalar bitmeden süreç tamamlanmaya çalışılıyor.”
Giritlioğlu, Kanal İstanbul kapsamında yapan konut projelerinin de “Sosyal konut projesi” olarak tanımlanamayacağının altını çizdi. Türkiye’de AKP döneminde sosyal konut inşa edilmediğini ifade eden Giritlioğlu, “Projeler, sosyal konut bile olsa bu bölgeye yapılmamalıydı. Burası kentin hassas ekolojik alanları, üstelik fay hatta geçen bir bölge. İktidar eliyle yapay risk oluşturuluyor bu bölgede” ifadelerini kullandı. Siyasi gündemin karmaşası nedeniyle projedeki işlerin hızlandırılmasına da tepki gösteren Giritlioğlu, “Ortada büyük bir rant var. Amaç, davalar sonuçlanmadan buradaki işleri tamamlamak ve geri dönüşü olmayan bir noktaya getirmek” diye konuştu.
YAPILMASA DAHİ BİR RANT OLUŞTURULDU
Kanal İstanbul’a yönelik araştırmaları bulunan Araştırmacı Yazar Cihan Uzunçarşılı Baysal ise şunları söyledi: “Sayın Başkan Ekrem İmamoğlu’na tamamen katılıyorum. Tam bir rant projesi. Şu an burası imar planları üzerinden yurtdışına pazarlanıyor. Özellikle Körfez ülkelerinden buraya ilgi olduğunu da biliyoruz. Tüm dünyada bir ‘yeni şehir’ çılgınlığı var. Okyanuslarda, çöllerde ve Kanal projesindeki gibi tarım alanlarında yeni şehirler yükseliyor. Köylünün toprakları gasp ediliyor. Özetle Kanal yapılmasa dahi –ki ben yapılmayacağını düşünüyorum- burada bir emlak rant oluşturuldu. Amaçlanan da zaten buydu. Köylünün uzun süre çivi çakamadığı, dolaysıyla da üç kuruş etmeyen arazileri emlak rantıyla tavan yaptı. 3. Havalimanı projesinde de bunun olduğunu biliyoruz. Sermaye grupları havalimanı yapılmadan önce arazileri çok düşük fiyata alıp daha sonra çok yüksek fiyatlara sattı. Ülker’in Dursunköy’de bunu yaptığını biliyoruz. Ayrıca İstanbul’un son kalan akciğerleri de burada. Sazlıdere Barajı da kirlenecek. Köylünün topraksızlaşmasını da göreceğiz. Barınma sorunu artacak. Ucuz emek gücü olarak bu insanları kent merkezinde göreceğiz. Tekrar söylüyorum: Kanal yapılmasa dahi bir emlak rantı, arazi rantı oluşturuldu.”
Daha önce yeşil alan olan bölgelerde lüks konutlar yükseliyor. (Fotoğraf: BirGün)İmamoğlu ve beraberindekilere yönelik operasyona dikkat çeken Uzunçarşılı, “Son açıklanan planlara karşı TMMOB Mimarlar Odası dava açmıştı. Hukuki süreç devam ediyor. Ve son olarak, bu devasa ranta karşı duran İBB yönetimi ve şehir plancı arkadaşların tutuklanmalarına şaşmıyoruz! Kanal, ‘İstanbul'a ihanet ettik’ açıklamasının en tavan noktası, ihanetlerin en büyüğüdür” dedi.
∗∗∗
PROJEYE NEDEN KARŞI ÇIKILIYOR?
Projeye yönelik itirazlar, özetle şöyle sıralanıyor:Kanal’ın muhafaza ormanı olan orman ekosistemleri, 13’ü endemik 73 tehlike altında bitki türünü barındırıyor. Projenin, ekosistemi geri dönülemeyecek zararlar vermesi bekleniyor. Artan nüfus nedeniyle giderek büyüyen İstanbul'un su ihtiyacının karşılanmasında destek olarak kullanılan Sazlıdere Barajı’ndaki su kaynaklarının kullanılmasının da proje ile mümkün olmaktan çıkarılacağı kaydediliyor. Sazlıdere’nin tamamıyla tuzlu suyla dolacağı ifade ediliyor. Toplam 20 binden fazla kuş, proje alanında bulunan Küçükçekmece Gölü’nde kışı geçiriyor. Proje ile sulak alanın yok olmasıyla birlikte kuşlar konaklamak için başka alanlar bulmak zorunda kalacağı belirtiliyor. Kanal projesinin beklenen diğer bir olumsuz etkisinin de “Kıyı dolgusuyla kıyıların tahrip edilmesi” şeklinde kayda geçiriliyor.
∗∗∗
İPA’DAN DA UYARI VAR
İstanbul Planlama Ajansı da geçen aylarda paylaştığı raporu paylaştı. Raporda şu ifadelerle projenin ranta yönelik olduğuna dikkat çekilmişti: “Projenin uluslararası pazarlarda tanıtımı ve özellikle Arap Yarımadası’na yönelik reklam kampanyaları, projenin kamu yararından ziyade ticari kazanç sağlama hedefi taşıdığını göstermektedir. Dolayısıyla, İstanbul ve çevresinde yaşayan insanların yaşam kalitesini düşürecek, bölgenin doğal kaynaklarını ve ekosistemini yok edecek bu projenin, bilimsel, ekonomik ve çevresel temellerle değerlendirildiğinde İstanbul için nasıl bir tehdit niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır.” Dünkü paylaşımda da şunlar vurgulandı:
• 20.000 futbol sahası büyüklüğünde tarım alanı yok edilecek.
• 394 bin ağaç kesilecek, 287 hektarlık muhafaza ormanı da zarar görecek.
Öte yandan projeye ilişkin başta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olak üzere İPA Başkanı Buğra Gökce, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün gibi isimler projeye ilişkin paylaşımlarında bölgedeki inşaat çalışmalarına dikkat çekti. İmamoğlu, "Yokluğumu fırsat bilip Kanal İstanbul denen rant ve talan projesi uğruna Avrupa Yakası’nın en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı’nın etrafında 24 bin konutun inşaatını başlattılar" ifadelerini kullandı.
/././
Sayıştay uzmanı, denetlediği AKP’li Ordu Belediyesi’ne yönetici oldu -Onur Durmuş-
Ordu Büyükşehir Belediyesi’ne 2019 yılında denetleyen Sayıştay Uzman Denetçisi İrfan Güvendi, 2020 yılında Ordu Büyükşehir Belediyesi'ne ait Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nde (OSKİ) denetçi olarak göreve başladı. Güvendi üstelik bu göreve Sayıştay'daki görevi resmi olarak sonlanmadan başladı. Şu anda Ordu Büyükşehir Belediyesi'nin bir iştirak firmasında yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Güvendi'nin yakın zamanda yeğeninin de OSKİ'de yönetici olarak işe başladığı ortaya çıktı. BirGün’ün ulaştığı Güvendi, “Ordu'ya olan sevdası sebebiyle bu görevi kabul ettiğini" söyledi.(https://www.birgun.net/haber/sayistay-uzmani-denetledigi-akpli-ordu-belediyesine-yonetici-oldu-616453)
***
Eski DHMİ daire başkanı "rüşvet ve yolsuzluk" suçundan tutuklandı
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından yapılan suç duyurusu kapsamında eski DHMİ Daire Başkanı Mehmet Cemil Acar "rüşvet ve yolsuzluk" suçundan tutuklandı.
Acar'a ait kasada 26 kilogram külçe altın, 1 milyon 320 bin dolar ve 121 bin euro bulundu. Eski Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Daire Başkanı Mehmet Cemil Acar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın suç duyurusu kapsamında "rüşvet ve yolsuzluk" suçundan tutuklandı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın suç duyurusu üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Mehmet Cemil Acar hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturma çerçevesinde Mehmet Cemil Acar’a ait kasada 26 kilogram külçe altın, 1 milyon 320 bin dolar ve 121 bin euro bulunduğu tespit edildi. İşlemlerinin ardından nöbetçi mahkemeye sevk edilen Acar, çıkarıldığı mahkemece "rüşvet ve yolsuzluk" suçundan tutuklandı. Acar’ın dijital varlıkları da mercek altına alınırken, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın (MASAK) yurt içi ve yurt dışındaki kripto para hesapları ile muhtemel soğuk cüzdanlarda tutulan dijital varlıkların tespiti için de çalışma yürüttüğü öğrenildi.***
Hasarsız evlere yıkım tebligatı -İlayda Kaya-
Hatay’daki Odabaşı ve Doğanköy Mahallesi’ndeki hasarsız evlere tebligat asılarak boşaltılmaları istendi. Yurttaşlar dava açmaya hazırlandıklarını söyledi.Maraş merkezli depremlerde evleri yıkılan Hatay’daki yurttaşlar, şimdi de ellerinde kalan arazilerinden, zeytinliklerinden ve evlerinden oluyor. Samandağ’da acele kamulaştırma kararı ile el konulan zeytinliklere giren iş makinelerini engellemek için nöbet başlatan yurttaşlar bir yandan direnirken diğer yandan da rezerv alana karşı mücadele ediyor.
DAVA AÇACAKLAR
Bu saldırıların bir adresi Antakya’daki Odabaşı Mahallesi ve Doğanköy Mahallesi oldu. İki mahallede de hasarsız evlere tebligat asılarak yurttaşlardan evlerinden çıkmaları istendi. Kendilerine 15 gün süre tanınan yurttaşlar dava açmaya hazırlandıklarını söyleyerek tepki gösterdi: Nereye gidelim?Odabaşı Mahallesi’ndeki 21 binaya rezerv alanda bulunduğu gerekçesiyle tebligat asıldı. Hasarsız müstakil evlerin bulunduğu alana Hatay Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü tarafından iletilen tebligatta 15 gün süre verildiği belirtilerek özetle şunlar denildi: “Alanda, 6306 Sayılı Kanun kapsamına alınmış olup tahliye işlemi yapılacaktır. 15 Nisan’dan itibaren 15 gün içinde binanın insandan ve eşyadan tahliyesinin sağlanması gerekmektedir. Bu sürede tahliye edilmemesi durumunda kilitli olan kapıları açmak veya açtırmak da dâhil olmak üzere ‘tahliye ve yıktırmaya yönelik’ iş ve işlemler gerektiğinde kolluk yardımıyla Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’nca yapılacak ve yaptırılabilecektir.”
Tahliye kararına tepki gösteren mahalleli ise rezerv alana karşı açtığı davaların devam ettiğini ve tebliğ kararının açılan davalara rağmen iletildiğini söyledi. Tebligat gönderilen hasarsız evin sahibi bir yurttaş, BirGün’e yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kendileri gelip evi kontrol ettiler, hasarsız dediler. Çoğu evde ruhsat yok ancak herkes evinin vergisini ödüyor ve elektrik ile su bağlı. ‘Hasarsız evlere dokunmayacağız’ demişlerdi. Hiçbir gerekçe sunulmuyor şu an. Ben belirsiz bir kentsel dönüşümle evimi bırakmak istemiyorum.” Mahalleli olarak dava açacaklarını söyleyen yurttaş “Mahkeme kararlarını beklemiyorlar’’ diye tepki gösterdi. Doğanköy Mahallesi’nde de geçen hafta yurttaşlara tebligat iletildi. Tebligat asılan evlerden birinde oturan Sacit Mutlu “Evimiz son olarak orta hasarlıya çevrildi. Mahkemeye başvurduk. Evimiz ne sit alanda ne de rezerv alanda. Bu haksızlık” dedi.
***
Kriz, dolar, korsan ve ücretsiz dağıtım derken: Kitap ihbarcılığı da yayıncılığı vurdu -Derviş Cemal-
Yayıncılar Birliği’nin raporuna göre enflasyon, pahalılık ve düşen alım gücü yayıncılığı sarstı. Üniversitelerde akademisyenlerin tavsiye ettiği kitapların CİMER’e şikâyet edilmesinin de yayıncılığı olumsuz etkilediği kaydedildi.
Türkiye Yayıncılar Birliği kitap sektörüne dair geleneksel raporunu yayınladı. 2024’ün verilerini içeren raporda ekonomik krizin üretim aşamasındaki neredeyse tüm girdileri ithal olan yayıncılık sektörünü sarstığı kaydedildi. Enflasyon, ve döviz kurunun artışı nedeniyle maliyetlerin katlandığı, okurların da alım gücünün düştüğü belirtilerek bu durumun yayın planlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.
MALİYETLER YÜZDE 84 ARTTI
Bunların yanında basılı ve dijital korsanın devam etmesi, izinsiz fotokopi çoğaltımlarının sürmesi gibi etkenlerin de sektöre olumsuz etki yaptığı kaydedildi. Birliğin yaptığı araştırmaya göre, maliyetler döviz bazında %84 artarken, yayıncıların belirlediği önerilen perakende satış fiyatları ise %15’lik azaldı.
‘ÜCRETSİZ KİTAP’ SEKTÖRÜ VURDU
Raporda, MEB tarafından 2003-2004 döneminden beri yürütülen ücretsiz ders kitapları dağıtımı uygulamasının bir kesimi kolladığı bu durumun da yayıncılık sektörünü olumsuz etkilediği kaydedildi. Şu ifadelerle yer aldı: “Bağımsız ve tüm uzmanlığıyla zaten sürekli kendini geliştirerek yüksek nitelikli eserler üreten eğitim yayıncılığımızın ders kitapları ve yardımcı kaynaklar alanında neredeyse “oyun dışı” bırakılması hem öğrencilerimiz hem sektörümüz açısından onarılması güç hasara sebep olmaktadır.”
Dağıtımın objektif, nesnel kriterlerle gerçekleştirilmesinin talep edildiği raporda, “Her ülkede eğitim yayıncıları ve eğitim içeriği üretenler, en gelişmiş içerikleri üretebilmeli ve öğretmenler, öğrenciler ve tüm eğitim paydaşları da diledikleri şekilde en iyi içerikleri alıp okuyabilmeli, bu içeriklerden yararlanabilmelidirler. Ancak bağımsız yayıncılığımızın zarara uğradığı, teşvik edilmediği bir çerçevede bu mümkün olamayacaktır” ifadeleri kullanıldı.
CİMER ŞİKAYETLERİ SATIŞI ETKİLİYOR
Rapordaki bir diğer çarpıcı tespit ise ihbarcılığın yayın sektörünü olumsuz şekilde etkilediğine ilişkin. Şu ifadeler kullanıldı: “CİMER’e yapılan şikayetler neden gösterilerek üniversitelerde akademisyenlerin kitap tavsiye etmelerinin yasaklanması şeklinde birtakım duyumlar derneğimize ulaşmıştır. Bu da yine, zaten bitmek üzere olan akademik yayıncılığımızın çok zor günler geçirmesine neden olmaktadır.”
BASILAN KİTAP SAYISI KİŞİ BAŞINA 8,2
Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) tarafından açıklanan bandrol verilerine göre sektör 2024 yılını 413 milyon 860 bin 263 adet kitap üretimiyle tamamladı. 2023’e kıyasla 13 milyon 519 bin 686 adetlik (yani %3,38 oranında) bir artış söz konusu.
YAYFED verileri yalnızca bandrole tabi olan kitap üretimini kapsıyor. Bu veriye, bandrole tabi olmayan ve Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından üretilen kitaplar olan 182 milyon 368 bin 602 adet ile bandrole tabi olmayan ve 48 sayfadan az çocuk kitabı ve eğitim materyali olan yaklaşık 100 milyon adet de eklendiğinde, nüfusumuza göre kişi başına üretilen kitap adeti 8,2 olarak gerçekleşti. Üretim adetleri, 2018 yılını yakalamış değil.
HANGİ KATEGORİDE NE KADAR KİTAP BASILDI?
Son üç yılın verileri incelendiğinde, yetişkin kültür yayınları ve yetişkin kurgu-edebiyat yayınlarında gerileme, çocuk kitapları ve eğitim yayınlarında üretim artışı dikkat çekiyor.
Kategori dağılımında ise basılan kitapların %11,9’unu yetişkin kültür yayınları, %13,6’sını yetişkin kurgu kitapları, %15’ini çocuk kitapları, %1’ini gençlik kitapları, %8,8’ini inanç kitapları, %2,5’ini akademik yayınlar, %1,3’ünü ithal kitaplar ve %46,5’ini eğitim yayınları oluşturdu.
YAYFED verilerine göre, 2024 yılının ilk üç ayında 92.476.607 bandrol alınırken, bu yılın aynı döneminde 81.764.136 adet bandrol alındı. Bu da bu yılın Ocak – Mart döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre %12 oranında bir azalmaya işaret etmektedir.
Akademik yayıncılık alanında korsan fotokopi ve korsan dijital paylaşımlara ek olarak, üniversitelerde ders kitabı tavsiyesi verilememesi nedeniyle, önceki yıllarda 2 bin adet olan ortalama akademik kitap baskı tirajnın günümüzde 772’ye düştüğü tespit edildi.
Yetişkin kurgu – edebiyat alanında, ilk kez baskısı yapılan kitapların baskı tirajlarının önceki yıllarda en az 2 bin – 3 bin adet civarındayken günümüzde bu tirajların ortalama 1.195 adete düştüğü görülüyor.
Tüm kitap severler için en memnun edici gelişme olarak, çocuk kitapları alanındaki tiraj artışı. Çocuk kitapları alanında, ilk kez basılan kitapların ortalama baskı tirajı 3.412 olarak gerçekleşti. Yeniden basım adetlerinde ortalama tiraj 4.863’e adete yükseldi.
Çevrimiçi basılı ve dijital kitap satışlarındaki artışın devam ediyor. Kültür yayınlarındaki kitap satışlarının yaklaşık %66,25’i çevrimiçi gerçekleşti. Eğitim ve üniversite kütüphanelerindeki çevrimiçi aboneliklerin önemli payı ile birlikte, toplam çevrimiçi satışların sektör büyüklüğüne oranının, bir önceki yıla göre %6 artışla %43,62 olarak gerçekleştiği görüldü.
/././
4 çocuktan 1’i işçi, bin bebekten 10’u öldü: İşte rejimin fotoğrafı
TÜİK’in verileri çocuklara sistemin hiçbir şey vermediğini ortaya koydu. 15-17 yaş arasındaki 4 çocuktan 1’i işçi. Bebek ölüm hızı binde 10’a, 5 yaş altı ölüm hızı ise binde 14,5’e yükseldi. Çocuklar temel besin kaynaklarına dahi erişemiyor.
Necip Fazıl Çırak 17 yaşında iş cinayetinde hayatını kaybetti.Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve yoksullaşmadan en çok çocukların etkilendiği bir kez daha ortaya çıktı. Çocuk işçiliği tarihin en yüksek seviyesine ulaşırken bebek ölüm hızında da artış yaşandı. Toplamda her 4 çocuktan biri oğlan çocuklarının ise %35’i çalışmak zorunda kaldı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İstatistiklerle Çocuk 2024 verilerini açıkladı. Açıklanan verilerde en göze çarpan istatistiklerin başında çocuk işçiliği geldi. Buna göre 15-17 yaş arasındaki çocukların işgücüne katılım oranı 2023’e göre 2,8 puan artarak geçen yıl yüzde 24,9’a yükseldi. Çocukların işgücüne katılım oranı 2020’de yüzde 16,2’ye kadar gerilemişti. Son 4 yılda ise artış eğilimine girdi. 2022’de 707 bin olan işgücüne katılan çocuk sayısı 2023’te 853 bine yükselmişti. 2024’te ise bu sayı 970 bin olarak gerçekleşti. Yani yaklaşık 1 milyon çocuk ya çalışıyor ya da çalışmak için iş arıyor. Bu 970 bin çocuğun 869 bini istihdam edildi.
SİSTEM ALARM VERİYOR
Cinsiyete göre incelendiğinde ise işgücüne katılım oranı oğlan çocukları için yüzde 35,6 kız çocukları için yüzde 13,7 oldu.
Verilere bakıldığında, 1 milyon 982 bin erkek çocuğunun 637 bini işgücü içerisinde yer alırken, bunların 572 bini istihdamda yer aldı. 1 milyon 880 bin kız çocuğunun ise 216 bini işgücü içinde yer alırken 187 bin kız çocuğu istihdamda yer aldı.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre geçen yıl 14 yaşında ve daha küçük 22, 15-17 yaş arası da 49 çocuk ve genç işçi ölmüştü.
Bu yılın ilk üç ayında ise 16 çocuk işçi hayatını kaybetmişti. Bu çocukların 4’ü 14 yaş ve altındaydı.
Çocuk işçiliğinin ardından en dikkat çekici veri ise bebek ve 5 yaş altı çocuklardaki ölüm hızı oldu. Son yıllarda oldukça eleştirilen sağlık sisteminin alarm verdiğini gösteren veriye göre bebek ölüm hızı da 5 yaş altı çocuk ölüm hızı da artış gösterdi.
2022’de binde 9,2 olan bebek ölüm hızı 2023’te binde 10’a yükseldi. Beş yaş altında ise tablo daha vahim. 2022’de binde 11,2 olan 5 yaş altı çocuklardaki ölüm hızı 2023’te binde 14,5’e yükseldi. 2016 yılında bebek ölüm hızı 9,8, beş yaş altı ölüm hızı ise 12’ydi. Böylece 2023 yılında bu oran 2016’nın dahi üstüne çıktı.
Verilerde okul tamamlama oranlarına yer verildi.
Buna göre ilkokulu tamamlama 2018/’19 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 98,6 iken 2023/’24 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 98,7 oldu. Ortaokul tamamlama oranı 2018/’19 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 97,7 iken 2023/’24 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 96,5’e geriledi. Ortaöğretim tamamlama oranı ise yüzde 68,1’den yüzde 81,2’ye yükseldi.
Veriler yoksul ailelerin çocuklarının temel gıdalardan dahi mahrum kaldığını ortaya koydu. Maddi yetersizlik nedeniyle çocukların mahrum kaldıkları kalemler ve oranları şöyle:
∗∗∗
NİSANDA EN AZ 5 ÇOCUK ÇALIŞIRKEN ÖLDÜ
Okullarda olması gerekirken işçileştirilen çocuklar, çalışırken alınmayan önlemler ve ihmaller nedeniyle yaşamını yitirmeye devam ediyor.
• 1 Nisan’da 17 yaşındaki Yakup Taşar, Antalya’da işyerinde intihar ederek yaşamına son verdi.
• 7 Nisan’da 17 yaşındaki Mehmet Özarslan, Kayseri’de çalıştığı kum ocağında iş makinesinin yağ bakımını yaparken Kızılırmak nehrine düştü. Mehmet’in cansız bedeni bulundu.
• 13 Nisan’da 14 yaşındaki Suriyeli çocuk işçi Yusuf Mısri, Konya Beyşehir’de sondaj kuyusu açılırken sondaj makinesi borusunun yerinden çıkarak yüzüne çarpması sonucu yaşamını yitirdi.
• 14 Nisan’da Niğde’de geri dönüşüm fabrikasında, kolunu makineye kaptıran 14 yaşındaki çocuk işçi Abdurrahman Özkul yaşamını yitirdi.
• Son olarak dün lise son sınıf elektrik-elektronik bölümü özel eğitim öğrencisi Necip Fazıl Çırak Samsun Atakum’da stajyeri olduğu firmayla elektrik işleri yaptıkları inşaatta seyyar merdivenden 2.kattan 1.kata düşerek öldü.
∗∗∗
GENÇLER HAKKINI İSTİYOR
İstanbul Beylikdüzü’nde düzenlenen "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde on binlerin önünde konuşan Beylikdüzü Sosyal Bilimler Lisesi mezunu Yasin Aslan çocukların yaşadıkları duruma değinmişti. "Bu ülkede 14 yaşındaki çocuk işçi Abdürrahim Özkul kolunu makineye kaptırarak can verdi. 14 yaşındaki çocuklar fabrikalarda ölecek kadar büyükse öğretmenlerinin hakkını arayacak kadar da büyüktür" diyen Aslan şöyle devam etmişti: “Birçoğu reşit bile olmayan liseli sıra arkadaşlarımıza yapılan ve son bulmaya mahkûm olan bu işkence, okullarımızdaki laik eğitim anlayışı ve hür düşünen demokrat bir gençlik yetiştirme çabası üzerine karanlık çökerten bir zihniyettir. Yok edilemeyen hür, laik, demokrat gençliğin irticaya cevabı kesindir, geçit yok! Yok edilemeyen hür, ilerici, demokrat gençliğin talebi kesindir, demokratik ve bilimsel eğitim! Tüm bu susturmalarınıza karşı, zulümlerinize karşı, tehditlerinize karşı, öğrenci dayanışması burada, dimdik ayakta! Üniversiteli ve liseli öğrenciler olarak birleşik öğrenci hareketini ilerletmeye devam edeceğiz!"
***
Çayırı tutuşturan kıvılcım -Attila Aşut-
Karl Marx günümüz Türkiye ‘sinde yaşasaydı, Manifesto ‘nun ilk tümcesini şöyle yazardı herhalde:
“Saray ‘ın üzerinde çoktandır bir hayalet dolaşıyor: İmamoğlu hayaleti”!
Baksanıza, tek adam rejiminin irili ufaklı bütün güçleri bu hayaletten kurtulmak için seferber olmuş durumda! Dahası, yakın geçmişin FETÖ maymunları, kaşarlanmış ekran şarlatanları, tetikçi trolleri, küçük adamlar, operasyon çocukları yine sahnede; İmamoğlu ‘na ve yakın çevresine kara çalmak için her gün yalan üstüne yalan üretiyorlar...
Bir acayip ülkede yaşıyoruz! Normal bir sabaha uyanamıyoruz artık! 19 Mart ‘tan bu yana sistemli bir gözaltı ve tutuklama dalgasıyla karşı karşıyayız. Saray rejimi, toplumun her kesiminden yükselen itirazları dinleyeceği yerde, insanları susturma yoluna gidiyor. Parti başkanları, belediye başkanları, gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler, uyduruk gerekçelerle içeri tıkılıyor…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ekrem İmamoğlu çevresinde sürdürülen zincirleme soruşturmaların merkez üssü gibi görünüyor. Yapılan tüm operasyonlar İmamoğlu ‘na bağlanmaya çalışılıyor. Gazeteci arkadaşlarımız Timur Soykan ve Murat Ağırel ‘in gözaltına alınmaları da bu kumpasın bir parçasıydı.
Anayasal protesto ve gösteri haklarını kullandıkları için -bir gün bile yatarı olmayan suçlamalarla- gençler tutuklanabiliyor! Bu durumu hukuk bilgisiyle açıklamak olanaklı değil. Ayrıca tutuklayamadıkları gazetecilere ev hapsi, yurtdışı yasağı ya da haftada üç gün karakolda imza cezası ne demek? Bu hukuk dışı uygulamaların amacı, gazetecilere mesleğini yaptırmamaktır! Oysa özgür ve bağımsız basın, halkın soluğudur. Siyasal iktidar, özgürlük alanını sürekli daraltan bu tür kısıtlayıcı yaptırımlarla ülkenin nefes borusunu tıkamak istiyor!
Ülkemizde yargı erkinin bu denli keyfi kullanıldığı bir dönem görülmemiştir. Eski Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ‘nın başına gelenler, bu konuda en taze örnektir. 8 yıldır içeride tutulan Av. Kozağaçlı ‘nın koşullu tahliyesine bile 24 saat katlanamadılar! Adamı kaşla göz arasında “derdest” edip yeniden hapishaneye gönderdiler. Bir de Madımak ve Hizbullah canilerini dışarı salarken takındıkları tavrı düşünün! Nasıl da “şefkat meleği” kesilmişlerdi! Hukuk bunun neresinde?
Gelin görün ki antidemokratik baskıların alabildiğine artırılması, ülke genelinde yükselen direniş dalgasının hızını kesmeye yetmiyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının siyasal bir komployla tutuklanması, çayırı tutuşturan kıvılcım oldu! Şimdi bu büyük toplumsal yangını nasıl söndürürüz diye kara kara düşünüyorlar.
∗∗∗
Karşımızda stratejik aklını yitirmiş bir iktidar var! Attıkları her adım geri tepiyor artık. Yoğunlaşan saldırılar, umulanın tersine, toplumsal muhalefeti birleştirip büyüttü. Erdoğan ‘ın bel bağladığı CHP içindeki muhalefet ise Olağanüstü Kurultay ‘da Özgür Özel ‘in çevresinde bütünleşti. Sağdan sola neredeyse tüm partiler, CHP ‘nin başını çektiği demokratik mücadele hattında buluştu. Toplumda yıllardır birikmiş bir enerji vardı. Bu büyük enerjinin dışavurumuna tanık oluyoruz şimdi. Diyalektiğin diliyle söylersek, nicel birikimin nitel dönüşüme sıçradığı noktadayız. Uyuyan devi uyandırdı Saray rejimi! Siyasal ve toplumsal muhalefet bütün olarak ayakta. Üniversite gençliğinin ardından lise öğrencileri de sokağa çıktı! Belki Beştepe ‘den duyulmuyor ama sokaklar “Tayyip istifa” sesleriyle inliyor…
∗∗∗
Tabii, ülkenin alanlarında, sokaklarında direniş büyürken söz ustaları da boş durmuyor! Yaşanan günlerin şiirini, türküsünü, destanını yazıyorlar. İleride öyküleri, romanları da yazılacak; filmleri, belgeselleri de yapılacak…
Nitekim bu bağlamdaki yazınsal ilk ürün ulaştı bile elimize!
Yazar ve ozan kimliğiyle de tanıdığımız Ankara Barosu avukatlarından Zeynal Gül, içinden geçtiğimiz direniş günlerinin destanını, ilmek ilmek bir Anadolu kilimi dokur gibi dökmüş dizelere. Değerli arkadaşımızın yer yer Enver Gökçe esintisi taşıyan “kirtin kirt” dizeleri, “ille kavga” günlerinde hepimize iyi gelecektir…
KİLİM
Erken uyandı uykusundan / İşbaşı yaptı Ashab-ı Kehf. / Önce / Rumeli Müdafaa-i Hukuk kilimi dokundu Saraçhane ‘de ./ Sonra / Maltepe ‘de / Anadolu Müdafaa-i Hukuk kilimi.
Köy Enstitüleri ‘nden kalma nisan sevinci / Buluşturdu iki yakada imeceyi / Aldırmadan mart soğuğuna.
Yeniden tanıştılar / Unutulan, / Yitip giden / Bin yıllık dostluklar, akrabalıklar; /
"Nerelisin hemşerim?"
"İstanbulluyum! "
"Neresinden?"
"Sivas ‘ından."
"Sen?"
"Erzincan ‘dan, Kemah ‘tan."
"Ya sen?"
Kastamonu ‘dan."
"Ben Çorum ‘dan,
O, Ardahan ‘dan..."
Dalgalara karıştı sevinçleri
Martıların çığlığına.
Gündüzleri kirkit sesleri:
Hak, / Hukuk, /A- /-da /-let! /
Geceleri kirkit sesleri:
A- /-da /-let, / Öz- /-gür /-lük, / Aşk!
Serildi / İki yakasına Boğaz ‘ın / Müdafaa-i Hukuk kilimleri / Renk renk / İki milyon iki yüz bin ilmek! / Üzerine basmaya kıyamadığımız.
Zeynal GÜL
/././
BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder