Diyanet’in Kuran kursunda skandal: 17 çocuk istismar edildi
İstanbul Bahçelievler’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı yatılı erkek Kuran kursunda skandal yaşandı. Kuran kursunda görevli belletmen İbrahim K., 10-13 yaşlarındaki 17 çocuğa cinsel istismarda bulunmakla suçlandı. Hafta sonu Bakırköy Çocuk İzleme Merkezi’nde pedagog eşliğinde ifadeleri alınan 17 çocuk aylar boyunca yaşadıkları kâbusu anlattı, İbrahim K. tutuklandı. Ancak çocukların büyük kısmı ailelerince yeniden yatılı Kuran kursuna bırakıldı.
İstanbul Bahçelievler’de bir caminin içindeki 5 katlı büyük ve geniş binada Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir Kuran kursu var. Çocukların üstün yararını gözeterek bu Kuran Kursu’nun ismini yazmayacağım.
Burada 4-6 yaştan itibaren çocuklar için Kuran kursları bulunuyor. Ayrıca 10-13 yaş arasındaki erkek çocuklara hafızlık eğitimi verilen yatılı bölümü var. Bu çocukların çoğunluğunun ailesi, İstanbul’da hatta Bahçelievler’de yaşıyor ama yatılı olarak Kuran Kursu’na verilmişler.
ÖĞRETMEN ÇOCUKLARDAN DUYDU
Çocukların bazıları, Kuran kursunun yakınındaki imam hatip ortaokulunda eğitim görüyor. Geçen hafta imam hatip ortaokulunda görevli bir öğretmen, Kuran kursunda yatılı kalan çocukların konuşmalarını duydu. Kurstaki belletmenin kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu anlatıyorlardı.
Öğretmenin başvurusu üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı ve 24 yaşındaki belletmen İbrahim K. gözaltına alındı.
Kuran kursunda yatılı kalan çocuklardan 17’si, geçen hafta sonu Bakırköy Çocuk İzleme Merkezi’ne getirildi. Çocuklar 10-13 yaş arasındaydı. Cumartesi günü 9, pazar günü ise 8 çocuk pedagog gözetiminde yaşadıklarını anlattı.
Basın etiği gereği; haberde çocukların ifadelerine yer vermeyeceğiz. Ancak çocukların çoğu, İbrahim K.’nin kursun içindeki odalarda kendilerine yaptıklarını detaylı şekilde ifade etti.
Bazı çocuklar uyudukları sırada İbrahim K.’nin yataklarına yattığını ve kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu söyledi.
SKANDALI GİZLEMEK Mİ İSTEDİLER?
İbrahim K.’nin Eylül ayında kurstan ayrıldığı tespit edildi. Bu durum; çocuklara yönelik cinsel istismarın kurstaki yetkililer tarafından fark edildiği ve kurumdan uzaklaştırıldığı şüphesini doğurdu. Nitekim bazı çocuklar, İbrahim K.’nin kendilerine yönelik davranışlarını diğer görevlilerin gördüğünü ifade etti.
Soruşturma sırasında kurstaki bazı çocukların eğitimden kopartıldığı ortaya çıktı. Bakırköy Çocuk İzleme Merkezi’nde beyanları alınırken ‘ortaokula dışarıdan devam ettiğini’ söyleyenler oldu. Gerici ebeveynlerin, çocuklarını okula göndermeyip açık öğretimde eğitim alıyormuş gibi göstermesine sık rastlanıyor. Devlet zorunlu eğitimi denetlemediği için tarikat medreselerine, Kuran kurslarına gönderilen çocuklar eğitim hakkından mahrum bırakılıyor.
Soruşturmada ifadeler alındıktan sonra İbrahim K. tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Kuran kursu hakkında ise şimdilik bir işlem yapılmadı ve faaliyetlerine devam ediyor.
AYNI KURSA BIRAKILDILAR
Tüm yaşananlara rağmen…
Mağdur çocukların çoğunluğu aileleri tarafından yatılı Kuran kursunda bırakıldı. Savcılık da bu konuda bir tedbir almadı. 10-13 yaşındaki çocuklar, cinsel istismara uğradıkları, büyük travmalar yaşadıkları binada hafızlık eğitimi almaya devam ediyor. Soruşturma, büyük bir gizlilikle devam ediyordu. Olayla ilgili kurumların çalışanlarına bilgi sızmaması için baskı yapılıyor. Herkes biliyor; bu gizliliğin nedeni çocukları korumak değil, laikliğin boğulduğu Türkiye’deki yeni rejimin gerçeklerini örtmek.
Sonuçta; bu olayı bilenlerin hemen hepsi korkuyla susuyor. Oysa çocuklar uyurken susulur, onlara bu kabus yaşatılırken değil. Kamuoyunun tepkisi olmadan bu soruşturmaların genişletilmediği, hatta saklanmak istediğini pek çok örnekte gördük.
Konuyla ilgili yanıt hakkı tanımak için Bahçelievler Müftüsü Mustafa Kayış’ı aradım. Kuran kursunun sosyal medya hesaplarında Müftü Mustafa Kayış’ın kursu ziyaretlerinin fotoğrafları vardı. Mustafa Kayış konunun yargıya intikal ettiğini ve açıklama yapamayacağını söyledi.
Diyanet Kuran kursunda bu skandal yaşanırken Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise lüks makam aracı merakıyla gündemde. Minberde elinde kılıçla poz vermeye devam ediyor.
/././
Kopyala-yapıştır-el koy
İBB operasyonlarından sonra 52 şirkete kayyum atanmasının gerekçesine ‘yasadışı bahis’ yazılması hukukçuları hayrete düşürdü. Suçlamalarda bu iddia yer almazken kopyala-yapıştır karar yazıldığı için yer aldığı düşünülüyor.
19 Mart darbe girişiminden sonra yargı sürecindeki skandal uygulamaların sonu gelmiyor.
İşte bir örnek daha:
İBB’ye yönelik operasyonlardan sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aralarında İmamoğlu İnşaat’ın da bulunduğu 52 şirkete kayyum atanmasını istedi. Bu başvuru, İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderildi.
Sulh Ceza Hâkimi’nin 10 Nisan 2025 tarihli kararı şöyle başladı: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımızca şüpheliler Fatih Keleş ve Ertan Yıldız hakkında yürütülen soruşturma dosyasında usulsüz bağış toplama suçundan iddianame düzenlenerek dava açıldığı…”
SANIK DEĞİL AMA SANIK YAZILDI
Hâkim, karar yazısında CHP’nin İstanbul İl Binası’nın satın alınmasıyla ilgili açılan davadan bahsediyor. Ancak karar metninde adı yazılan İBB Başkan Danışmanı, iş insanı Ertan Yıldız bu yargılamada şüpheli ya da sanık değil. Karardaki tek yanlış bu da değil.
Kararın devamında usulsüz bağış iddiasıyla açılan davada çok sayıda tanığın rüşvet, irtikap, ihaleye fesat karıştırma, haksız mal edinme iddialarında bulunduğu ve 18 Ekim 2024 tarihinde re’sen soruşturma başlatıldığı anlatılıyor. Karar yazısı şöyle devam ediyor: “… örgüt lideri şüpheli Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminden beri yanında bulunan ve kendisine tabi örgüt üyesi şüphelileri İBB Başkanı olduktan sonra Büyükşehir Belediyesi’nin birimlerinin ve iştiraklerinin başına getirdiği…”
4 SAYFA İLE 52 ŞİRKETE KAYYUM
Bir belediye başkanının ekibi ile çalışmasını suç gibi gösteren bu kararda İmamoğlu ve diğer isimlerin, ihaleye fesat karıştırmak, nitelikli dolandırıcılık, rüşvet, irtikâp gibi suçları işledikleri öne sürülüyor.
Buradan kazanılan paranın şirketlere aktarıldığı iddiasını ifade eden hâkim, 2 sayfası şirket isimlerinden oluşan 4 sayfalık bir kararla kayyum atanmasına hükmetti. 24 şirketin idare yetkilerinin tümü kayyuma yani Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) verildi. Şirket sahiplerinin ve yöneticilerinin artık söz hakkı yok.
Hâkim 28 şirkete ise denetim kayyumu atanmasına karar verdi. Yani bu şirketlerin sahipleri ve yöneticilerinin tüm kararları, TMSF denetim kayyumunun onayından geçmek zorunda.
GEREKÇEDE İLGİSİZ SUÇLAMA
Ancak bu kararın gerekçesinde akıl almaz bir bölüm var. Hâkim aynen şöyle yazmış: “Şüpheli şahısların suç örgütü niteliğinden hareket ederek yasadışı bahis sitelerine para nakline aracılık etme ve finansal güvenlik konularında komisyon karşılığı hizmet verdikleri ve suça konu öncül suç kapsamında eylemler ile suçtan elde edilen geliri aklama eylemlerini yukarıda belirtilen şirketlerin faaliyetleri çerçevesinde işlemiş oldukları hususunda kuvvetli tespitin bulunduğu…”
Yasadışı bahisle ilgili hiçbir suçlama olmamasına karşın kararda ‘yasadışı bahis’ öncül suç gibi sunuluyor. Hukukçular bunun kopyala-yapıştır bir karardan kaldığını düşünüyor, çünkü kararın önceki bölümlerinde de yasadışı bahisle ilgili hiçbir suçlama yok. İşte bu kararla; binlerce çalışanı olan, yurtiçi ve yurtdışında yatırımlara sahip, ihracat yapan 52 şirkete kayyum atandı.
‘ŞİRKETLERE ÇÖKÜLÜR’ KAYGISI
Siyasi bir operasyonla şirketlere el konulması, Türkiye’de mal ve ticaret güvenliğine derin darbe indirdi. Üstelik şirketlere çöküleceği kaygısı yaşayanlar da var.
Dilan ve Engin Polat ile uluslararası suç örgütlerine yapılan operasyondan sonra el konulan lüks otomobillerin polis aracı yapılması tartışma konusu olmuştu. Normalde el konulan mal ve taşınmazlar, mahkeme kararı kesinleştikten sonra yani müsadere kararı verildikten sonra TMSF tarafından satılabiliyor ya da tasfiye edilebiliyor. Ancak kanuna geçici bir madde eklendi.
Bu maddede şöyle deniyor: “…Satış ve tasfiye işlemleri, ilgili şirketin yönetim/müdürler kurulu veya malvarlığı değerleri kayyum temsilcileri ya da Tasarruf Mevduatı Sigorta tarafından yerine getirilir.”
Şirketlerine el konulan kişiler geçici maddeye dayanarak şirketlerinin iktidara yakın kişilere satılabileceğini düşünüyor.
/././
Timur Soykan / Birgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder