BİRGÜN "Köşebaşı +Gündem" -13 Mayıs 2025-

PKK'nin fesih kararı: İmamoğlu Meclis'i işaret etti, şeffaflık vurgusu yaptı

CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, PKK’nin fesih kararıyla ilgili açıklama yaptı. Meclis'i işaret eden İmamoğlu, "Süreci salimen tamamına erdirebilmek üzere, TBMM’de bir genel görüşme açılması, ardından da Mecliste temsil olunan bütün partilerin katıldığı bir komisyon oluşturularak konunun ele alınması gerekmektedir" ifadelerini kullandı. İmamoğlu, ""Böylesine büyük ve önemli bir süreç, iktidarın yapmaya çalıştığı gibi az sayıdaki siyasetçinin kapalı kapılar ardında yapacağı görüşmelerle, toplumun desteği ve onayı alınmadan, uzmanlar dahil edilmeden, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi asgari demokratik şartlar olmadan yürütülemez" dedi.

CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğluPKK’nin fesih  kararıyla ilgili açıklama yaptı. İmamoğlu'nun X sosyal medya hesabının kapatılmasının ardından mesajlarını yayımlaması ve adaylık kampanyasının yürütülmesi için açılan Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi hesabından yayımlanan mesajda şeffaflık vurgusu vardı. İmamoğlu, "Böylesine büyük ve önemli bir süreç, iktidarın yapmaya çalıştığı gibi az sayıdaki siyasetçinin kapalı kapılar ardında yapacağı görüşmelerle, toplumun desteği ve onayı alınmadan, uzmanlar dahil edilmeden, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi asgari demokratik şartlar olmadan yürütülemez. Yine, böylesine büyük ve önemli bir süreç; günü kurtarmayı ve seçim kazanmayı esas alan, kısa vadeli ve meselenin bölgesel boyutunu ihmal eden bir perspektifle başarıya ulaştırılamaz" dedi. Meclis'i işaret eden İmamoğlu, "Süreci salimen tamamına erdirebilmek üzere, TBMM’de bir genel görüşme açılması, ardından da Mecliste temsil olunan bütün partilerin katıldığı bir komisyon oluşturularak konunun ele alınması gerekmektedir" ifadelerini kullandı.

İmamoğlu'nun mesajı şöyle:

“Aziz Milletim,

Terör örgütü PKK’nın kendisini feshedip, silah bırakma kararı almış olduğunu öğrendim. Geride kalan kırk sene boyunca gençlerimizin, Türk ve Kürt on binlerce vatandaşımızın hayatına mal olan, kaynaklarımızı kurutan bir dönemin nihayet kapanıyor olmasına ülkem adına çok sevindim.

Artık konuşmanın, diyalogun, siyasetin, işe koyulmanın vaktidir. O kötü günlere bir daha geri dönmemek için hem içeride hem dışarıda yapmamız gerekenler vardır.

Fesih ve silah bırakma sürecinin sorunsuz tamamlanmasından, vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit mensupları olmaktan kaynaklanan haklarının tanınmasını sağlamaya kadar uzanan geniş bir alanda yasal düzenlemeler yapmamız, sosyal ve psikolojik alanlarda adımlar atmamız, kapsamlı siyasi ve hukuki reformlar gerçekleştirmemiz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde büyük bir kalkınma hamlesine girişmemiz gerekmektedir.

Böylesine büyük ve önemli bir süreç, iktidarın yapmaya çalıştığı gibi az sayıdaki siyasetçinin kapalı kapılar ardında yapacağı görüşmelerle, toplumun desteği ve onayı alınmadan, uzmanlar dahil edilmeden, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi asgari demokratik şartlar olmadan yürütülemez. Yine, böylesine büyük ve önemli bir süreç; günü kurtarmayı ve seçim kazanmayı esas alan, kısa vadeli ve meselenin bölgesel boyutunu ihmal eden bir perspektifle başarıya ulaştırılamaz.

Aksine, bu büyük ve önemli sürecin gereğini bihakkın yerine getirebilmek için; şeffaflığa, Meclis zemininin güçlendirilmesine, kapsayıcılığa, özgürlük ve demokrasi iklimine, uzun vadeli ve bölgesel bir perspektife ihtiyacımız vardır.

Kırk senedir kahrını çektiğimiz meselenin nüksetmemesi için, başta şehit ve gazi ailelerimiz olmak üzere acıların yaşandığı tüm ailelerin hassasiyetle dinlenmesi, sürece dair aydınlatılmaları ve helalliklerinin alınması büyük bir önem arz etmektedir. Ulusal güvenliği ilgilendiren hassas kısımları hariç olmak üzere, sürecin bütün boyutlarının kamuoyunca bilinir ve şeffaf olması, milletin sürece ortak edilmesi, farklı kanaatlere, sivil toplumun ve ilgili uzmanların önerilerine kulak verilmesi, herkesin sözünü söylemesine izin verecek bir siyasi atmosferin ve hukuk düzeninin oluşması elzemdir.

Bu çerçevede, süreci salimen tamamına erdirebilmek üzere, TBMM’de bir genel görüşme açılması, ardından da Mecliste temsil olunan bütün partilerin katıldığı bir komisyon oluşturularak konunun ele alınması gerekmektedir.

Sevgili Vatandaşlarım,

Ülkemize ve milletimize büyük sıkıntılar yaşatan bir dönemin sona eriyor olmasına ne kadar sevinsek az. Öte yandan, şunun da idrakinde olmamız lazım: Kırk senedir büyük acılara yol açan bu meselenin bir geçmişi ve bir kısmı devletimizin yanlış uygulamalarından kaynaklanan köklü sebepleri var.

Kürt vatandaşlarımızın kendilerini Cumhuriyetimizin eşit vatandaşları olarak hissetmelerini sağlayamamış, sınırlarımızın haricindeki Kürtlere güvenlik perspektifiyle bakmış olmamız bu sebeplerin başta gelenleri.

Ülkemizin bu en köklü meselesini bir daha nüksetmeyecek biçimde çözebilmemiz için Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün fertlerini eşit hak sahibi vatandaşlar, Cumhuriyetimizin eşit hissedarları, vatandaşımız olmayan Kürtleri de kardeşlerimiz kılmamız gerekiyor. Kürt vatandaşlarımızı herkesle eşit hissettirebilir, vatandaşımız olmayan Kürtleri kardeşlerimiz kılabilirsek, sorunumuzu çözmekle kalmaz, ülkemizi gerçek manasıyla bölgenin büyük gücü, Ortadoğu’nun kutup yıldızı haline getirebiliriz.

Cumhuriyet’in eşit yurttaşları ve vatanımızın eşit hissedarları olarak kendimizi güvende ve hak sahibi hissetmemiz, sadece adaletin gereği değil, Cumhuriyetimizin sürdürülebilirliği ve demokrasimizin derinleşmesi açısından da tarihsel bir zorunluluktur. Bu prensipler bizi birlikte millet yapan; ortak vatan, ortak kader, ortak gelecek idealinde birleştiren en güçlü temel olacaktır.

Türkiye’min güzel insanları,

Ülkemizin hiçbir sorunu çözümsüz değildir. Sağduyu, feraset, müzakere, akıl, bilim ve en önemlisi cumhuriyet, demokrasi ve vatan sevgisiyle her meseleye çözüm bulabiliriz.

Yeter ki milletimizi ayrıştırmayalım.

Yeter ki siyasi rakiplerimizi düşmanlaştırmayalım.

Yeter ki hukukun üstünlüğünden ve adaletten sapmayalım.

Yeter ki tüm gücü bir avuç ayrıcalıklı kişinin elinden alıp millete geri verelim.

Ve yeter ki ortak geleceğimiz olan Cumhuriyetimizin kazanımlarına ve millet egemenliğine sahip çıkalım.

Ay yıldızlı bayrağımız hepimizi altında toplayacak kadar yüce; cennet vatanımız ise tüm yurttaşlarımıza yetecek kadar büyük ve kucaklayıcıdır.

Kürt meselesi de dahil ülkemizin bütün köklü meselelerini ferasetle, müzakereyle, bilimle, akılla çözmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Allah’ın izniyle ilk seçimde iktidara gelecek ve bütün köklü meselelerimizi tek tek ele alacağız.

Doğusu, Batısı, Kuzeyi, Güneyiyle bütün vatandaşlara refahı, huzuru, adaleti getireceğiz. Her kimlik ve inançtan insanımızın makbul, muteber ve eşit hissettiği bir ülke olacağız.

Milletimizi içine düşürüldüğü yoksulluk girdabından çıkaracak; çalışan, üreten, kazanan ve adil bir biçimde paylaşan bir sistemi el birliğiyle inşa edeceğiz.

Türk Kürt kardeşçe, barış ve refah içinde yaşayacağımız günler uzak değil.”

                                                                  ***

Özgür Özel'den 'Lozan' ve 'anayasa' mesajı: Sorumluluğu taşıyacaklar, o açıklamanın hesabını onlar verecek

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, PKK bildirgesindeki Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasına yönelik eleştirilere ilişkin, "O açıklamanın altında benim imzam, benim sorumluluğum yok. O açıklamanın altında Abdullah Öcalan'ın parafı varsa Erdoğan ile Bahçeli'nin tuğra gibi imzaları var. Sorumluluğu taşıyacaklar, o açıklamanın hesabını onlar verecek" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel,  301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği Soma Katliamı'nın 11. yılında "Maden Şehitleri Anma Yürüyüşü"ne katıldı.

Özgür Özel, yürüyüş öncesi basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Özel, açıklamasında, "11 yıl önce 'Unutursak yüreğimiz kurusun' diyenlerin Soma'yı unuttuğu bir süreçteyiz. Unutmayanlara selam olsun. Soma'da dağın tepesinden reyting kovayalıp da bu meselelerde reyting almayınca Soma'ya sırtını dönenleri çok gördük, dönmeyenlere selam olsun" ifadelerini kullandı.

PKK'nin fesih kararına ilişkin değerlendirmeleri sorulan Özel, "Biz 10 yıllardır tarihsel tutarlılığını koruyan bir partiyiz. Biz terör istemeyiz, biz terörün, teröristin karşısındayız. Biz barış isteriz, biz analar ağlamasın isteriz. Bu Türk de olsa, Kürt de olsa ağlamasın isteriz. Terörle mücadelede harcanan paralar millete harcansın isteriz" ifadelerini kullandı.

"Biz durduğumuz doğru yerdeyiz" diyen Özel, şunları söyledi: "Ne askerden kaçtık, ne bu millet için bir fedakarlıktan kaçtık. Gerekirse canımızı verdik, gün oldu provokasyon yaptılar şehit cenazelerinde belediye işçilerini üstümüze saldılar. Bir santim eğilmedik, bir adım geri atmadık, bir kelime de eksik konuşmadık. O gün ne dediysek bugün aynı noktadayız. Hepsi döndüler dolaştılar, CHP'nin demokratik çözüm, terörsüz Türkiye ve herkes için eşitlik ve demokrasi istediği noktaya geliyorlar."

LOZAN VE ANAYASA AÇIKLAMASI

PKK bildirgesindeki Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasına yönelik eleştirilere değinen Özel, "Cumhuriyet'i kurmuş bir parti olarak terör örgütünün açıklamalarının muhatabı değilim. Ama bu açıklamalar MİT'le istişare ediliyor, her kelimesi konuşuluyor. Onun için bekleniyor denen açıklamalarda Cumhuriyet'in kurucu iradesiyle ilgili, Lozan'la ilgili, Anayasa ile ilgili ve geçmişle ilgili çok söz var. O sözlerin hiçbirinin muhatabı ben değilim" dedi.

Özel, şunları söyledi: "O açıklamanın altında benim imzam, benim sorumluluğum yok. O açıklamanın altında Abdullah Öcalan'ın parafı varsa Erdoğan ile Bahçeli'nin tuğra gibi imzaları var. Sorumluluğu taşıyacaklar, o açıklamanın hesabını onlar verecek. Biz terörün bitmesini, anaların ağlamamasını, yüzlerin gülmesini, ülkenin hızla kalkınmasını savunan tarafız."

                                                           ***

Barış iyidir ama hafıza da iyidir -Osman Öztürk-


TTB “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!”  başlıklı açıklamayı 24 Ocak 2018’de yapmıştı. Toplam 82 kelimelik kısa bir açıklamaydı.

Altı gün sonra TTB Merkez Konseyi’nin on bir üyesi bir sabah operasyonu ile evinden, hastanesinden gözaltına alındı, TTB binası basılıp bilgisayarlara, evraklara el konuldu.

Gerekçe TSK’nın o günlerde Afrin’e yönelik yaptığı “Zeytin Dalı Operasyonu”ydu. Savcıya göre TTB Merkez Konseyi açıklamayı PKK’nın talimatıyla yapmıştı.

Bir haftalık gözaltılardan sonra açılan dava 2019 yılı Mayıs ayında sonuçlandı ve toplam 82 kelimelik açıklamaya toplam 239 ay 22 gün hapis cezası verildi.

∗∗∗

“Hiçbir mahkeme kararı savaşın ölümlere, yaralanmalara, hastalıklara ve sakat kalmalara yol açtığı gerçeğini değiştiremez.

Hiçbir mahkeme kararı savaşın ölüm ve ağır sakatlıkların yanı sıra, güvenli suya, yiyeceğe ve sağlık hizmetlerine ulaşma zorluğuna yol açarak salgın hastalıklara neden olduğu gerçeğini değiştiremez.

Hiçbir mahkeme kararı Birinci Dünya Savaşında yarısına yakınını sivillerin oluşturduğu 16 milyon insanın, İkinci Dünya Savaşında dörtte üçünü sivillerin oluşturduğu 65 milyon insanın öldüğü gerçeğini değiştiremez.

Hiçbir mahkeme kararı yanı başımızdaki Irak’ın işgalinde büyük çoğunluğunu sivillerin oluşturduğu 1 milyon, Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalede keza büyük çoğunluğunu sivillerin oluşturduğu 500 bin insanın öldüğü gerçeğini değiştiremez.

Hiçbir mahkeme kararı savaşın başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere insan topluluklarının büyük yıkımına neden olduğu gerçeğini değiştiremez.

Hiçbir mahkeme kararı savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeğini değiştiremez.

Ve hiçbir mahkeme kararı ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur!’ dedikleri için cezalandırılmaya teşebbüs edilen arkadaşlarımızın suçsuzluğu, meşruluğu, haklılığı gerçeğini değiştiremez!

Hiçbir mahkeme kararı hekimleri ve hekim örgütlerini savaşa karşı barışı savunmaktan vaz geçiremez.”

İstanbul Tabip Odası bu açıklamayı TTB Merkez Konseyi üyelerinin ceza alması üzerine yapmıştı.

Açıklama “Bu dava burada bitmez!” diye bitiyordu.

Nitekim öyle oldu. İstinaf Mahkemesi, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararı 2022 yılında bozdu ve bütün sanıkları beraat ettirdi.

∗∗∗

TTB’nin savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu açıklaması AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kızdırmıştı. TTB’n isminin başındaki “Türk” ifadesinin süratle çıkarılması gerektiğini söylemişti.

TTB’ye asıl saldıran ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ydi.

“Tabipler Birliği isimli PYD/PKK paravan örgütü, savaş bir halk sağlığı sorunudur derken vatana ihanet suçu işlemiştir.

PYD/PKK’lıların derdine düşen alçaklar, suçsuz günahsız insanlarımıza ateş açan rezillere en ufak tepki, en küçük itiraz göstermemişlerdir.

Halka ölüm saçılıyor, sorun olmuyor; teröristler cezalandırılıyor, halk sağlığı sorununa işaret ediliyor.

Bu ne kepazelik, nasıl bir satılmışlıktır?

Tabipler Birliği Türk düşmanıdır, hekimlerin utancı, hekimliğin yüz karasıdır.

Ve de derhal, çok acil, çok seri şekilde hakkında hukuki ve yasal düzenleme yapılmalı ya da kapısına kilit asılmalıdır.”

∗∗∗

Türkiye bugünlerde “barış”ı konuşuyor. “Barış” kelimesini tırnak içinde yazdım, çünkü “süreç” gerçekten bir garip yürüyor. “Süreç” kelimesini de tırnak içinde yazdım, çünkü taraflar ondan da kaçınıyorlar.

Hayır, neticede ne derlerse desinler de bize bir şey desinler, ona da razıyım ama o da yok. Güya aylardır görüşüyorlar, konuşuyorlar, anlaştı, anlaşıyorlar ama daha yaptıkları işin ismini bile birlikte koyamıyorlar. Bir taraf “Terörsüz Türkiye” diyor, diğer taraf “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”.

Galiba dünyanın ilk “No-name Barış Süreci”ni izliyoruz.

Bunları yazmaktaki amacım pişmiş aşa, ne kadar pişti bilemiyorum, su katmak değil.

Neticede adı konulmasa da barış iyidir. Gençlerin dağ başlarında, mağara kovuklarında ölmemesi, annelerin ağlamaması, yoksul evlere ateş düşmemesi iyidir.

Ama “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” dediği için TTB’ye “vatan haini, alçak, kepaze, satılmış” diyenleri, yıllarca sokaklarda Kürtleri, Kürtlerin dostları olduğu için solcuları, sosyalistleri linç edenleri, evlerini yakıp yıkanları, meydanlarda urgan atanları da unutmamak, hele de “Barış elçisi” mertebesine hiç yükseltmemek gerekir.

Barış iyidir ama hafıza da iyidir.

                                                           /././

‘Katliam yasası’ ve insanlık sınavımız!-Gözde Bedeloğlu-

Anayasa Mahkemesi (AYM), ‘katliam yasası’ olarak bilinen sokak hayvanlarının toplatılması ve ‘uyutulması’ yönündeki 7527 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16 maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle CHP tarafından açılan iptal davasını reddetti. Yasa değişikliği 21 Mayıs 2024’te duyurulmuş ve kanun teklifi 2 Ağustos 2024’te TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yürürlüğe girmişti.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği, düzenlemeye dair ilk değerlendirmelerinde, uygulamalarda hiçbir sınır getirilmemiş olmasına dikkat çekmiş ve ‘kuduz şüphesi’, ‘saldırgan hayvan’ gibi geniş ifadelerin bilime ve kanun yapma tekniğine aykırı olduğunu vurgulamıştı. Yasanın, toplum vicdanında onarılamayacak zararlar oluşturacağı, hayvanların sokaklarda olmaması gerektiğini savunan vatandaşların bile bu yöntemle ilgili memnun olmayacağı sonuçlar doğuracağı düşüncesinde olduklarını açıklamışlardı.

***

Veteriner hekimler, yaşatmanın temel alındığı çözümlerin hala mümkün olduğunu, bu konuda inisiyatif almaya hazır olduklarını söylediyse de, yasa değişikliği mecliste kabul edilir edilmez katliam haberleri ardı ardına gelmeye başladı. Niğde Belediyesi köpeklerin doğal yolla ya da trafik kazasında öldüğünü açıkladı ancak barınağa getirilen yavru ve küçük köpeklerinin bazılarının enjeksiyon yöntemiyle uyutulduğu ortaya çıktı.

Ardından Ankara geldi. Altındağ Belediyesi’ne ait bir barınakta onlarca köpek öldürülmüş ve poşetlere konularak çukurlara atılmıştı. Belediye, çevresi çitlerle kapalı alanın ‘doğal’ ölen sokak hayvanlarının gömüldüğü bir mezarlık olduğunu öne sürdü. Ve Edirne Uzunköprü’de belediyeye ait çöp depolama alanında öldürülmüş yaklaşık 15 köpek bulundu. Hayvanların kimliği sahipsiz kişilerce öldürdüğünü öne süren belediye suç duyurusunda bulundu. İstanbul’un Kadıköy ilçesindeki Kalamış Parkı civarına bırakılan zehirli mamaları yiyen 3 köpek ve 27 kedi öldü.

Türkiye 2003 yılında, ‘Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne taraf olmuş ve 24 Haziran 2004’te Hayvanları Koruma Kanunu çıkarmıştı. Dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeye atıfla, “bütün hayvanların eşit doğduğu ve eşit hakka sahip olduğu” temel ilkesi gözetilerek, sahipsiz hayvanların kontrolsüz üremesini önlemek amacıyla kısırlaştırılma yönteminin esas alınacağını söylemişti.

İstanbul ve Ankara dâhil Türkiye’nin pek çok il ve ilçesini yıllarca yöneten AKP bu konuya ilgisiz davrandı. Bütçesini bu sorunu çözmek için kullanmadı. Oysa Avrupa ülkelerinde uygulanan kısırlaştırma ve sokağa hayvan bırakılmasına yönelik uygulanan cezalar ile soruna kalıcı çözüm üretmekte başarılı olunduğu biliniyordu. Türkiye’de bunu örnek alan yerel yönetimlerden biri Hopa Belediyesi. Katliam haberlerinin birbirini takip ettiği günlerde Hopa’da sokak hayvanlarını yaşatmak üzere ‘Güvenli sokaklar, sağlıklı hayvanlar’ adında bir proje geliştirildi. Buna göre belediye köpekleri öncelikli olarak kısırlaştıracak, sonra küpe ve çip takarak bakım ve rehabilitasyon süreçlerini yakından takip edecek.

***

20 yıl önce taraf olduğumuz Avrupa Sözleşmesi’ne uysaydık ülkenin bugün sokak hayvanları diye bir gündemi olmayacaktı. Ama şimdi, hekimlerin uyardığı gibi toplum vicdanında onarılmayacak zararlar oluşturacak katliamlara mahkeme kararıyla yol verildi. Türkiye’nin bugün en büyük sorunu şiddettir. Başıboş gezen adamlar sokakta güpegündüz kadın öldürüyor. Çocuk katili çocuklar var artık ülkemizde. Üstelik öldürdükleri çocuğun ailesini açıktan tehdit edecek kadar da rahatlar. Bilim bize, hayvana uygulanan şiddetin daha sonra insana yönelmesi için basamak olabileceğini söylüyor. Yani şiddet görerek öğreniliyor, şiddet bulaşıyor, topluma yayılıyor!

Hayvan üretimi, satış ve ithalatı yasaklanmadı. Kısırlaştırma konusunda gereken yapılmadı. Bunun yerine sokak hayvanlarının barınaklara toplanıp öldürülmesine karar verildi. Ve AYM ne yazıktır ki, en temel hak olan yaşam hakına aykırı bir kararla, yasanın iptali için yapılan başvuruyu reddetti. Saçı sakalı ağarmış, illa ki de dindardır, bir iktidar medyası çalışanı, kalkmış AYM’ye ‘katliam yasasını’ destekleyen yazılarını göndermiş, red kararına katkı yaptıysa mutlu olacağını söylüyor. Hiçbir sorun, şiddeti artıran yöntem ve kararlarla çözülmez. Belediyelerin önünde artık büyük bir insanlık sınavı var.

                                                          /././

Esila Ayık hakkında 4 yıl 8 aya kadar hapis istemi

Kadıköy Dayanışma Sahnesi’nde 8 Nisan tarihinde taşıdığı "Diktatör Erdoğan" dövizi gerekçesiyle tutuklanan Esila Ayık hakkında iddianame hazırlandı.

Esila Ayık ile aynı eylemde tutuklanan Arda Öğüşlü ve Mehmet Efe Erdoğan hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı.

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, kronik kalp ve böbrek hastası Esila Ayık, Arda Öğüşlü ve Mehmet Efe Erdoğan hakkında 'Cumhurbaşkanına alenen hakaret' suçundan 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8’er aya kadar hapis cezası istendi.

Esila Ayık savunmasında, "Programa fotoğraf çekmek amacıyla gittim. Alanda pankartı tanımadığım birinden aldım ve elimde tuttum. Herhangi bir kişi beni zorlamadı. O ortamda fotoğrafımın olmasını istediğim için fotoğraf çektirdim. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum" dedi.

İddianamenin gönderildiği Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesinin ardından 3 kişinin yargılanmasına başlanacak.

                                                        ***


                                            


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Kaz dağları'nda kamyon ordusu + Osman Gazi patladı yandı ve bize satıldı + Diyanet İşleri, Sayıştay denetiminden kaçamadı -SÖZCÜ

Kaz dağları'nda kamyon ordusu-Bahar Kurşun- Kaz Dağları’nda madencilik faaliyeti adı altında ağaç katliamı yapan Cengiz Holding, Halilağ...