MOSSAD Devleti + Seçmece gazeteciler!! -Ayşenur Arslan /halkTV-

MOSSAD Devleti 

Anadolu Ajansı’nın ne zaman kurulduğunu biliyor musunuz? 6 Nisan 1920.

Millet Meclisi’nin açılışına daha günler vardır. Ajansın adı da, henüz bir Türkiye’den söz edilemediği için “ANADOLU” diye konmuştur.

Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi kolları sıvar. O günlerde bile ilkel denebilecek koşullarda Kurtuluş Savaşı’nın gerçeklerini dünyaya anlatmaya başlar.

Bir başka tarih: 13 Aralık 1949.

İsrail Devleti kurulalı bir yıl olmuş. Orada da kollar, tarihin görüp göreceği en karmaşık, en acımasız gizli örgüt için sıvanmış.

***

İki örnek, iki ülkenin hamurunun nasıl karıldığını anlatıyor.

Birinde dünyaya barış için sesleniş var. Diğerinde, sonraki yıllarda net biçimde ortaya çıkacağı üzere, din ve terör ayakları üstünde yükselen bir ülke..
İsrail-İran savaşının tırmanmasıyla, uzun süredir okunmayı bekleyen kitabı çıkardım: MOSSAD.

Hem belgelerle hem de emekli Mossad ajanlarıyla yapılmış konuşmalarla müthiş bir araştırma. Kitabın açılışını, eski devlet başkanı Simon Peres’in MOSSAD tanımı yapıyor: “İSRAİL’İN ZORLU GİZLİ GÜCÜ.”

ABD’den Avrupa ülkelerine, Batı bu gücü daha da güçlendirmek için yarışmış adeta. Örneğin, kitaptan öğrendim, Almanya Adenauer zamanında İsrail’e 500 milyon dolar borç vermiş.. Ayrıca tanklar, toplar, helikopterler ve hatta savaş uçakları HİBE etmişti.

Hem soykırım suçunun özrü niyetine.. Ve elbette Arap dünyasında bir müttefik yaratmak çabasıyla..

Kitapta anlatılan her “vaka” bizi bugüne getiriyor. Unuttuklarımızı hatırlatıyor.

Mesela, Erdoğan’ın dost olmakla övündüğü “TRUMP’IN” ilk döneminde “KUDÜS’Ü BAŞKENT OLARAK TANIDIĞINI”…

Bugün de güya düşünüp taşındıktan sonra İsrail’in yanında yer aldığını açıklamasını..

Erdoğan elbette -en azından söylemde- Trump’tan çok uzakta. İsrail hakkında zehir zemberek cümleler kuruyor.

Oysa 1 Mart 2003 tarihinde, şu meşhur tezkere için var gücüyle çalıştığını.. Tezkere TBMM’den geçmeyince öfkeden küplere bindiğini biliyoruz. Ardından ABD’de yaptığı bir konuşmada şu sözleri de arşivde “unutulmayacaklar” klasöründe yerinin aldı: “Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinin Irak'ta başarılı olmasını samimiyet ile arzu ermektedir. Çok yönlü destek olmaktadır. İsrail devletinin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacak."

***

Sözünü tuttu mu?
Hiç kuşkunuz olmasın.
Bu son savaşın en sıcak anlarında bile, İsrail’e çelik taşıyan Vela gemisini Mersin limanında “ağırlayan” ve protestolara rağmen yol veren bir iktidardan söz ediyoruz.
Düne kadar İran düşmanlığında sınır tanımayanlar bugün ABD ve İsrail’e esip savuruyorsa vardır bir hesap.

Zira Reis’in, BOP tıkır tıkır işlerken… Dahası içerde en zayıf günlerini yaşarken ABD’ye, dolayısıyla İsrail’e arkasını dönmeye cesaret edemeyeceğini bilmeyen yok. Türkiye kamuoyuna yönelik “gaz alma operasyonunda” İsrail’e atıp tutmasının mazur görülebileceğini de!!

Zaten onun yerine gaz alanlar çok!
İran, İsrail deyince ağzından alevler çıkaran Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül mesela. Bugünkü yazısında, önce geçmişe gitmiş. Erdoğan’ın Irak işgali sırasındaki tutumunu itinayla cımbızlayıp yok etmiş..

Sonra sadede gelip önerisini dillendirmiş:
“ İsrail ve İran, on yıllardır uyguladıkları “çatışmadan güç devşirme” planlarıyla coğrafyamıza kabuslar yaşattı. Bu iki gücün zayıflamasının bölge için iyi sonuçlar doğurabileceği hesapları da yapılıyor olabilir. Ama bir imha harekatına da dönüşebilir.
Afganistan, Irak işgalleriyle başlatılan çatışmalar tarihine son vermek, coğrafyamızı korumak nihai amacımız olmalı. Savaşları bölge dışına taşımanın zamanı geldi. Bu yüzden de İsrail’e diz çöktürmek, onu silahsızlandırmak, onu sınırlarına hapsetmek bölgenin bütün ülkeleri için tek amaç olmalı. İsrail’i bu coğrafyada boğmak tek yol olmalı.”

***

Sokakta mikrofon uzatacağınız 10-12 yaşında bir çocuk herhalde daha akılcı, gerçekçi yorum yapacaktır.

Hadi diyelim İsrail’in teknolojisini aştınız.. Diyelim din iman diye -olmaz ama- Suudi Arabistan’ı yanınıza çektiniz.. ABD ile nasıl savaşacağınızı da bir zahmet açıklar mısınız?

Çok sevdiğim bir fıkradır.

Eve yeni bir kedi gelmiş, o güne kadar epey güçlenen fare topluluğuna göz açtırmıyor. Fareler de sonunda toplanıp çözüm için tartışıyor. Her kafadan bir ses, bir öneri.. Hiçbiri içlerine sinmiyor.

Derken bir öneri hepsini heyecanlandırıyor: “Kedinin boynuna bir çıngırak asalım. Böylece geldiğini anlar, kaçarız.”

Fare alkışı her nasılsa artık, alkış kıyamet öneri kabul ediliyor. Ne var ki tam o sırada arkadan cılız bir ses duyuluyor. Küçücük bir fare şunu soruyor: “Afedersiniz ama çıngırağı kedinin boynuna kim takacak?”

İbrahim Karagül fıkrayı duymamış belli ki, hayal aleminden bildirmeye devam ediyor:

“Hep söyleriz: İsrail’in bu coğrafyada bir “harita hakkı” yoktur. “20. Yüzyıl Garnizonu”nu kapatma vakti gelmiştir. Artık Batı’nın da İsrail’e ihtiyacı yoktur. Bir günlük gecikme bile, coğrafyamıza büyük felaketler yaşatabilecektir.

Sadece İran için değil, bölgedeki ülkelerin tamamı için savunmada kalmak ölümle eştir. Saldırı zamanıdır, taarruz zamanıdır, oyunu değiştirecek tek yol budur. 20. Yüzyıl statükosunu bozacak tek seçenek budur.

Unutmayın; İsrail’le savaş herkes için önce kendi ülkesinde başlar!”

Yazının devamını merakla bekliyorum. Acaba ülkemizdeki savaş nasıl ne vesileyle başlayacak!! Muhalefet kıyımı daha ne kadar devam edecek!!

***

Türkiye, ne zaman Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini unutup bölgenin kirli savaşlarında rol almaya başladı.. Suriye’de rejimi değiştirip ülkeyi bir cihatçının eline teslim etme misyonunu üstlendi.. Ne zamandan beri işine geldiği yerde mezhepler savaşının içine atlayıp, işine geldiği yerde İrancı oldu..

İsrail ve İran’ı aratmayacak bir yolculukla, din ve terör devleti unsurlarını zorladı..

Ama bana öyle geliyor ki, bir yanda içerdeki dincilere mesaj adına yanlış hesaplar.. Bir yanda Trump’ın “Saray’ın beklediği rolü vermemesi” ile bozulan aralar.. Sonun başlangıcını öne çekti!

Filmin sonu çok heyecanlı olacak gibi. Bakalım!

                                                          /././

Seçmece gazeteciler!! 

Fatih Atik.. Gazeteciymiş. Hem de TGRT Haber Ankara Temsilcisi..

Tanımıyordum. Anlatacağım ilginç yorumu vesilesiyle tanıdım. Şöyle:

Barış Yarkadaş’ın yüksek analizlerine ve kulis notlarına maruz kaldığımız Taksim Meydanı Programına bağlanıp bir not da o atıverdi ortaya:

Hani, Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nu Silivri’de ziyaret etmişti de kurultay davası öncesinde hayra yorulup epey konuşulmuştu. İşte o buluşmanın “perde arkasını” anlattı Fatih Atik. Meğer İmamoğlu Kılıçdaroğlu’na,

“Lütfen mitinglerimize katılın. Siz olmadan mitinglere katılım düşük oluyor’ demiş!

İyi mi!

Mitinglere katılmasını kurultay davası öncesinde “BİRLİK” görüntüsü için istemiştir elbette İmamoğlu. İstemese, demese bile böyle bir “tahmine” kimse karşı çıkmaz. O nedenle kulis diye at kafadan gitsin.

Amaaaaa…. Kılıçdaroğlu olmayınca katılımın düşük olması neyin nesi!!!!

“Göz göre göre yalan söylemek” vardır ya! Gerçekten de göz, son CHP mitinglerindeki kalabalığı görmüyorsa.. Neye yormalı?

Görüyor da bile bile bunu söylüyorsa vahim. Hatta ötesi!

Göremiyorsa, oturduğu koltukta ne işi var”!

* * *

TGRT gibi, Erdoğan medyasında hatırı sayılır bir yere sahip kanalın.. Saray sancağını taşımaya uygun bulunduğu anlaşılan temsilcisinden söz esiyoruz.

Sadece o temsilciden değil, temsil ettiği kişi ve değerlerden de söz etmiş sayılmaz mıyız!

O nedenle yazıya bu ilginç örnekle girdim.

Yoksa aklımda yanı başımızdaki savaş vardı. Ölenleri, kalanları, gidenleriyle..

4eb365c0-4b1d-11f0-8c47-237c2e4015f5-png.webp

Tahran’da sıradan bir evin fotoğrafı bu.

Ne var ki bırakın sıradan olmayı.. Hayal gücünüze bağlı olarak üzerine roman yazıp filmler çekebileceğiniz bir kare.

Zira, içinde yaşayanların bırakıp gittiği.. Belki bir daha hiç göremeyeceği.. O güne kadar hayat adına bildikleri ne varsa unutacakları.. “EVLERİ”..

* * *

Babam, 1970’lerde İran’da ataşe olarak görev yapmıştı. O süreçte ben de iki kez gitmiş ve çok sıcak dostluklar edinmiştim.

Yıllar geçti. Ülkenin başına Humeyni kabusu çöktü.

İranlılar, ilk hafta değilse bile hemen sonrasında dinci diktatörlüğün zulmüyle tanıştı. Kimi dostlardan hiç haber alamadım.

Kimilerinin de yıllar alan kaçış öyküsünü uzaktan uzağa izledim.

En yakın görüştüğümüz ailenin öyküsü gibi!

Kaçışları gerçekten de yıllar almıştı. Zira acele ermek sonları olabilirdi. Ayrıca, çocukları küçüktü ve zorlu yolculukta başlarına ne geleceğini bilmiyorlardı.

Çok sonra anlattılar: Evlerini satıp yavaş yavaş altın almaya başlamışlardı. Zaten ellerine ne geçerse altına yatırıyorlardı. Ama arada, dikkat çekmemek için eve eşya aldıkları da oluyordu. En ucuzundan elbette!

Anne ve kız örtünmüşlerdi. Baba ve oğul ihbar edilmemek için tüm dini ritüellere uyuyordu.

Derken vaktin geldiğine kanaat getirmişler.. Belli bir ücret karşılığı insan kaçakçılarıyla anlaşmışlar.. Önce gezmeye çıkmış gibi Türkiye sınırına yakın bir yere gidip, oradan saatlerce yürüyerek Türkiye’ye geçmişlerdi.

Aradan neredeyse yarım asır geçti.

Şimdi İranlılar yine göç yollarında. Evlerini derleyip toplamışlar.. Çiçeklerini sulamışlar.. En son, hatıra olarak birkaç kare fotoğraf çekmişler.. Geçmişlerini arkada bırakıp belirsiz bir geleceğe doğru yürüyorlar.

***

Haklılar da!

Zira tüm alametler savaşın daha da büyüyüp yakacağını gösteriyor.

Batı, tabii özellikle ABD medyasındaki haber ve yorumlarda en çok kullanılan sözcük “WARM”.. Trump’ın İsrail’in yanında aktif olarak yer almaya her geçen gün daha da “ISINDIĞINI” anlatmak için kullanıyorlar.

Güç.. Hele ABD Başkanı’nın elindeki güç zehirlidir. Üstelik Trump gibi narsist bir çılgından söz ediyorsak.

Düşünüyorum da.. Danışmanlarından bazıları, hatta “içindeki ses” savaşa katılmamasını söylüyordur.

Ama bir yandan da dünyayı, özellikle de İran’ı yok etme arzusunu dindiremiyordur.

Adli tıp uzmanlarına sorsanız “SERİ KATİL PROFİLİ” diyecektir. Bana sorarsanız teşbihte de hata yoktur!

Nitekim Trump, ilk birkaç günden sonra İsrail-İran çatışmasından söz ederken artık BİZ diyor. İran’ı İsrail’le elele pişman edeceğini söylüyor.

Çok önemli, kritik kararların alındığı kozmik odada toplantılar yapıyor. İran’ın dini lideri Hamaney’e “Yerinin biliyoruz. İstesek öldürürüz. Ama ŞİMDİLİK dokunmayacağız” mesajını gönderiyor.

“KOŞULSUZ TESLİM OLMALARINI” dayatıyor.

Hamaney ise “Elini gördüm.. Yükseltiyorum” karşılığını veriyor.

Ve sanki taraflar adım adım, yakın tarihin bu en büyük kumarı için zarları atmaya hazırlanıyor.

Biz mi?

Seçmece gazetecilerimizle Erdoğan’ı uçurmaya.. CHP’yi dövmeye.. Ve sanki PKK tasfiye olacak-mış gibi yapmaya devam ediyoruz.

Ayşenur Arslan /halkTV



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

"İsrail Batı’nın pis işlerini yapıyor" + İki manşet ve pis bir iş - EVRENSEL-

" İsrail Batı’nın pis işlerini yapıyor"-Yücel Özdemir- İsrail’in Ortadoğu’da yaptıklarını en iyi Almanya Başbakanı Friedrich Merz’...