T-24 "Köşebaşı + Gündem" -30 Haziran 2025-

Depremde annesi ve kardeşini kaybeden Dicle, piyano yarışmasında bestesiyle birinci oldu.

Dicle Hayat Dağdeviren

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminde Adıyaman'da annesi ve kardeşini kaybeden Dicle Hayat Dağdeviren (16), Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen 10. Uluslararası Little Mozart's Piyano, Keman Festivali ve Yarışması'nda, deprem konulu eserleriyle "Piyano Bestecilik" kategorisinde birinci oldu.

Adıyaman'da yaşayan Dicle Hayat Dağdeviren, 6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli depremlerde annesi ve kardeşini kaybetti. Yaklaşık 11 yıldır piyano çalan Dağdeviren, 10. Uluslararası Little Mozart's Piyano, Keman Festivali ve Yarışması'na katılmaya karar verdi. Deprem konulu eserleriyle Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen yarışmaya katılan Dağdeviren, piyanoda çaldığı eserleriyle birinci oldu.

Ürgüp ilçesindeki Yunak Evleri'nde düzenlenen festival ve yarışma sonrasında konuşan Dicle Hayat Dağdeviren, "16 yaşındayım, küçüklüğümden beri müzik ile ilerlemek istedim. Ben 5-6 yıldan beri piyano çalıyorum. Bu sene piyanoda 11'inci senem. Depremden sonra annem ve kardeşimin de ölümünden esinlenerek besteledim. Aynı zamanda bu bestem Adıyaman Belediyesi tarafından hazırlanan deprem belgeselinde film müziği olarak kullanıldı. Eminim ki onlar da benim bestelerimi duyuyorlardır. Hayat müzikle güzel. Bu amaçla burada olmak benim için çok özel bir önem taşıyor. Bugüne kadar 2 beste yaptım. Üzerinde çalıştığım eserlerim var. Umarım onları da yakında duyarsınız" diye konuştu.

Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen 10. Uluslararası Little Mozart's Piyano Keman Festivali ve Yarışması'nda dereceye girenlere ödülleri, Vali yardımcısı Mücahit Öztürk, Ürgüp Belediye Başkanı Ali Ertuğrul Bul ve diğer katılımcılar tarafından takdim edildi. 

                                                            ***

Vesayetçi müdahale tam böyle olur -Mehmet Y. Yılmaz-

TİP’in Kadıköy’deki toplantısı “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor. Ancak polisin siyasi parti faaliyetlerini engelleyebilmesine demokratik hukuk devletlerinde değil, diktatörlüklerde rastlanır. Türkiye bir diktatörlük müdür ki polis bu işlere burnunu sokuyor?

Vesayetçi müdahale tam böyle olur

Türkiye İşçi Partisi’nin Kadıköy’de düzenlediği etkinlik çevik kuvvet polisleri tarafından engellendi.

TİP Parti Meclisi Üyeleri İrfan Değirmenci, Ilgaz Özer, TİP İstanbul İl Yöneticisi Ali Çoban, gazeteci Ertuğrul Albayrak’ın da aralarında bulunduğu 43 kişi ters kelepçe ile gözaltına alındı.

Anayasa’ya göre siyasi partiler, demokratik hayatımızın “vazgeçilemez unsurları”dır. (Madde 68)

Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Maddesi de siyasi partilere “açık propaganda hakkı” veriyor. “Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını” vurguluyor.

TİP’in, Kadıköy’deki toplantısı da tam olarak bu “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor.

Toplantının güvenliğini sağlamak üzere toplantı alanında bulunan polis, böyle bir toplantıyı engelleyip dağıtmakla kalmıyor bir de parti üyelerini ters kelepçe yapıp kodese götürüyorsa “serbest siyasi faaliyet” nerede kalıyor?

İktidarın ya da o an orada bulunan polis müdürünün hoşuna gitmiyor diye, bir partinin propaganda faaliyetlerini engellemek, Türkiye’de bile hukuk dışı bir uygulamadır.

Polisin böyle bir yetkisi yoktur.

Siyasi partilerin suç oluşturan faaliyetleri varsa bu durum polisi, savcıyı, sulh ceza hâkimini değil, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı ilgilendirir. Böyle keyfi uygulamalar demokratik hakların kullanılmasını engellemek amacını taşır.

Adalet Bakanı, Türkiye’nin bir diktatörlük olmadığını söylüyor.

Kusura bakmasın ama polisin siyasi parti faaliyetlerini engelleyebilmesine demokratik hukuk devletlerinde değil, diktatörlüklerde rastlanır.

Anayasa ve kanunun teminat altına aldığı hakları kullanan bir siyasi partiye böyle müdahale ediliyorsa orada artık bir hukuk devletinden söz edemeyiz. Siyasi parti faaliyetlerinin, polis marifetiyle engellendiği bir ülkede “vesayetçi olmayan sivil Anayasa” yapacakları iddiası da olsa olsa Karagöz – Hacivat şakası olabilir.

Siyasi parti faaliyetlerinin polis marifetiyle kontrol edilmek istenmesi ancak vesayetçi rejimlerde olur.

Siyasi parti faaliyetleri üzerindeki bu tür baskılar, halkın iradesine ipotek koyma ihtiyacından kaynaklanır.

TİP yetkilileri, parti meclisi üyesi İrfan Değirmenci’nin “eşcinsel bir gazeteci ve siyasetçi olarak konuştuğunu” söylemesi üzerine polisin müdahale ettiğini söylüyor.

Böylece polisin bu müdahalesi bir siyasi partinin faaliyetini engellemenin de ötesine geçiyor, bireysel hakların özüne dokunmaya yöneliyor.

Belli ki vatandaşların bireysel iradeleri üzerinde de vesayet kurma peşindeler, kendilerini vasi olarak görüyorlar.

Vatandaşların kendi özel hayatlarını ilgilendiren tercihlerine, yönelimlerine karışılan bir düzen, demokratik bir düzen olarak nitelenemez.

Adalet Bakanı da eminim bu konuda benim gibi düşünüyordur: Türkiye bir diktatörlük müdür ki polis bu işlere burnunu sokuyor?

AKP yargısından “hukuk” bekliyor!

Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden anlıyorum ki AKP yargısına çok güveniyor! İmamoğlu ve CHP’li ilçe belediye başkanları ve İBB yöneticilerinin “hukuki anlaşmazlık” nedeniyle mi şu anda tutuklu olduklarını düşünüyor? Belli ki genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığından beri başka bir alemde yaşamış.

AKP yargısının ittirmesiyle CHP Genel Başkanı olmaya çabalamak gibi tuhaf bir ruh durumuna girmiş Kemal Kılıçdaroğlu, “İmamoğlu mitinglerini yanlış buluyorum, konu onunla hukuk arasında” demiş.

Bu sözleri, CHP Kurultayı’nı geçersiz kılmak için açılan davayı görüşmek üzere kendisine gelen üç kişilik heyete söylediğini okudum.

Bu tür kulis bilgileri üzerine konuşmak için bir – iki gün beklemek gibi bir kuralım var. Taraflardan biri konuşmaları kendi işine geldiği gibi aktarıyor olabilir diye.

Kılıçdaroğlu ya da takım arkadaşlarından bu sözlerle ilgili bir açıklama vs. gelmediğine göre artık üzerinde konuşabiliriz.

Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinden anlıyorum ki AKP yargısına çok güveniyor!

Bu güvenini ilk ifade edişi de değil zaten.

Daha önce de dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırı değişikliğe destek çıkmıştı.

24 Mart 2016’da şöyle diyordu: Bazı çevrelerde endişe var. Deniyor ki 'yargı bağımsız değil.' Dolayısıyla bunlar hemen alıp sizi hapse atacaklar. Biz de diyoruz ki, eğer birisi hapse girecekse önce siyasetçi girsin.”

Nitekim Selahattin Demirtaş bu nedenle hâlâ hapiste. Kendisi de aynı yargıya güvenip genel başkan olmaya hevesleniyor.

Bundan ders almamış gibi hâlâ diyor ki “konu İmamoğlu ile hukuk arasında!”

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve CHP’li ilçe belediye başkanları ve İBB yöneticilerinin “hukuki anlaşmazlık” nedeniyle mi şu anda tutuklu olduklarını düşünüyor?

Kılıçdaroğlu belli ki genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığından beri başka bir alemde yaşamış.

Ayşe Barım’ın “oyuncuları Gezi Parkı’na göndererek hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği” suçlamasıyla hapiste yattığını duymamış.

Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu’nun “savcının istediği gibi ifade vermedikleri için” hapse mahkûm edildiklerinden de habersiz.

Anayasa’ya göre kararları kesin olan YSK’nın milletvekili mazbatasını verdiği Can Atalay’ın, Anayasa’ya göre kararları herkesi bağlayan Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hâlâ hapiste olmasını da “alın yazısı” ile açıklıyor olmalı.

Osman Kavala hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmadığını, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden’in hapiste öldürülmek istendiğini de duymamış.

“İftiracı” olmayı kabul etmeyen İBB çalışanlarının sırf eziyet çeksinler diye İstanbul dışındaki cezaevlerine gönderildiğini, yakınlarına ziyaretlerde engeller çıkarıldığından da haberdar değil.

Onlarca üniversite öğrencisinin Anayasa ve kanuna aykırı olarak tutuklandıklarını, öğrenim hayatlarının bitirilmeye çalışıldığına da öfkelenmemiş.

Belli ki bunu da “hukuki bir mesele” olarak görüyor, çocuklarla hâkim amcaları arasında!

Bütün bu dava tezgâhının arkasında Erdoğan’ın seçime kadar önüne çıkabilecek rakipleri temizleme isteğinin olduğunun bile farkında değil.

Kim bilir, belki de farkında ve zaten tam olarak da bu amaçla o göreve getirilmek için heyecanla bekliyor.

                                                        /././

Üç Virgül Kulübü’nden Bezos ve düğünü: Kim bu santimilyarderler?-Füsun Sarp Nebil-

Dünyadaki 8,5 milyar kişinin sadece 15 tanesinin varlığı 100 milyar doların üstünde. Bunlara "Santimilyarderler" denililiyor. Bir fikir vermesi için şunu söyleyelim; Forbes’a göre, bu ultra elit tabaka sekiz yıl önce yoktu.

Gelinliğinin yapımı 900 saat sürdü: İşte Lauren Sanchez ile Jeff Bezos'un düğününden kareler

"Üç Virgül Kulübü"nün en popüler üyelerinden, Amazon'un kurucusu Jeff Bezos, 26-27 haziran arasında,  ikinci evliliğini eski TV spikeri Lauren Sánchez ile Venedik'te gerçekleştirdi. Silikon Vadisi jargonu olan ve Forbes dergisi tarafından popüler hale getirilen "Üç Virgül Kulübü" adı, 1 milyar dolardan fazla parası olanları (bir milyarda üç virgül var) anlatıyor. Gerçi kendisini, şimdilik yalnızca 15 kişinin yer aldığı "CentiBillionaire" grubu içinde değerlendirmek daha doğru olacak.

Bezos'un çıplak resimleri

Jeff Bezos'un bu hafta sonu evlendiği Sánchez ile ilişkisi, ilk kez 2019'da Amerikan magazin dergisi National Inquirer'da yazılmış, cevaben Bezos'un sahibi olduğu Washington Post, derginin Trump ile ilişkili olduğunu belirtmişti. Bir sonraki olay ise, bu haberin kaldırılmaması durumunda, dergide çıplak resimlerinin basılmasıyla tehdit edilen Bezos'un "National Inquirer" dergisine yazdığı "No Thank You Mr.Pecker" başlıklı açık mektubu olmuştu.

Bezos açık mektubunda çıplak resimlerini kendisi tarif ederek meydan okumuş, tehditlere boyun eğmeyeceğini yazmıştı. Çünkü çok zengindi, çıplak resimleri basılsa bile kimin göreceği umurunda değildi.

Bir yandan da, Bezos’un resimlerinin derginin eline nasıl geçtiği konusu başlı başına muamma oldu. O günlerde devamlı kavga içinde olduğu zamanın ABD Başkanı Trump'ın yönlendirmesiyle, Suudilerin gazeteci Kaşıkçı'yı da takip etmek için kullandığı ünlü casus yazılım Pegasus'u kullandırdığı ve telefonunun hacklendiği iddia edilmişti.

Bu olayların sonucunda, Bezos 25 yıllık eşi McKenzie Scott'dan boşandı ve biri evlatlık olmak üzere 4 çocukları olan eski karısına 35 milyar dolar verdi.

Venedik'teki törenle ilgili detaylar 

Jeff Bezos ve Lauren Sánchez'in 56 milyon dolara mâl olduğu duyulan evlilik töreni İtalya'da yasal olarak tanınmadı, bu da ABD'de daha erken yasal bir evlilik yaptıklarını gösteriyor. Çift, 26 Haziran'da başlayıp 27 Haziran 2025'te MatteoBocelli (Andrea Bocelli'nin oğlu) tarafından gerçekleştirilen smokinli bir törenle sona eren, SanGiorgioMaggiore adasında ve çevresinde çeşitli etkinliklere sahne olan ve yıldızlarla dolu bir kutlama düzenledi.

Lauren, Sophia Loren'in Houseboat (1958) filmindeki görünümünden esinlenerek dantel, yüksek yaka ve balık kuyruğu silüeti içeren özel bir Dolce & Gabbana elbisesi giydi. Hafta sonu boyunca, pijama temalı parti için Oscar de la Renta kokteyl elbisesi ve Atelier Versace dahil olmak üzere birden fazla kıyafet değiştirdi.

Bezos, etkinlikler sırasında klasik smokinlerle göründü. Yaklaşık 200-250 konuk arasında Oprah Winfrey, Leonardo DiCaprio, Tom Brady, Kim ve Khloé Kardashian, Ivanka Trump ve Jared Kushner, Bill Gates ve diğerleri vardı.

Törenin ardından, Matteo Bocelli'nin performansları, Gatsby temalı bir parti, köpük partisi ve Arsenale'de sabahın erken saatlerine kadar süren pijama temalı bir geceyle kutlama yaptılar. Pijama partisinde konuklar tasarımcı pijamaları giydi ve çiftten özel terlikler hediye aldı.

Anlayacağınız tam bir sosyete etkinliği yaşandı.  

“Bezos'a Yer Yok” pankartı

Ancak düğün yerel muhalefeti harekete geçirdi. Malum son zamanlarda, Avrupa'nın Venedik, Barcelona gibi çeşitli şehirleri turist istemediğini söylüyor. Bu nedenle Venedik de bir ayak bastı parası almaya başladı. Çiftin, davetiyelerinde belirtildiği üzere, hediyeler yerine Venedik'in kültürel ve çevresel amaçlarına bağışta bulunuldu (yaklaşık 2-3 milyon avro).

Venedik sakinleri, kalabalıktan rahatsız oldukları ve ticarileşme ile ilgili endişelerini dile getirerek "Bezos'a Yer Yok" pankartı altında protesto düzenledi.  Venedik halihazırda kitle turizmi ve elit etkinliklerle boğuşuyor ve bu da şunlara yol açıyor:

Yerel sakinlerin yerinden edilmesi

Soylulaştırma 

Artan emlak ve kira fiyatları 

Tarihi şehrin kültürel erozyonu

Sakinler, Bezos'un düğününü "Venedik'i yaşayan bir şehir" olarak göstermek yerine "ultra zenginler için bir platform" olarak göstermenin bir başka örneği olarak gördüler.  Güvenlik yoğundu. Yollar kapalıydı, çevik kuvvet polisi ve hatta Ivanka Trump gibi yüksek profilli konuklarla ilgili endişeler nedeniyle keskin nişancılar konuşlandırıldı.

İnsanlarda, Teknoloji milyarderlerinin özel gösteriler için kültürel ve ekonomik alanları "sörgeleştirdiği" hissi giderek artıyor.  Protestocular Bezos'u şunlarla suçladı:

* Vergi kaçırma (Amazon'un Avrupa dahil birçok yargı bölgesinde çok az veya hiç kurum vergisi ödemediği konusu)

* Ekonomik eşitsizliğe katkıda bulunma

* Amazon ve uzay turizmi gibi kaynak yoğun endüstrilerden kar elde ederken iklim hayırseverliği yoluyla yeşil aklama

Venedik iklim değişikliğine ve yükselen deniz seviyelerine karşı oldukça savunmasız durumda. Eleştirmenler, özel jetler uçuran ve uzay turizmini finanse eden Bezos gibi bir milyarderin tehdit altındaki kırılgan bir şehirde milyonlarca dolarlık bir düğün yapmasını ikiyüzlülük olarak değerlendirdiler.

Protestolara, “Coalizione Civica” ve “Fridays for Future Venice” gibi gruplardan aktivistler katıldı. Pankartlarda şunlar yer aldı: "Venedik sizin oyun alanınız değil", "Boğuluyoruz, kutlamıyoruz" ve "Zenginlere vergi koyun, şehri kurtarın". Başka deyişle Venedikliler, erken "teknofeodalism protesto"larından birini gerçekleştirdiler.

Venedik belediye başkanı ise etkinliği savundu ve yerel ekonomiye prestij ve para kazandırdığını söyledi. Ancak yerel halk, "kültür turizminin" sakinlere ya da küçük işletmelere değil, öncelikli olarak lüks otellere ve küresel firmalara fayda sağladığını savunuyor.

Teknofeodalism

Tabii ki bu bir magazin haberi değil. Artık ayak seslerini daha fazla duyduğumuz "Teknofeodalizm"in bir örneği olarak verdik. Yeni güç sahiplerinin yaklaşımını gösteren bir etkinlikti çünkü.

Teknofeodalism, gücün geleneksel toprak ağalarında veya devletlerde değil, teknoloji şirketlerinde ve platform imparatorluklarında yoğunlaştığı yeni bir ekonomik ve politik egemenlik biçimini tanımlamak için kullanılan bir kavram. Bu varlıkların, kontrolün ve değer yaratmanın nasıl organize edildiğine dair derin bir değişim ve içinde bulunduğumuz çağın ilk çeyreği bunun hazırlık evresi olarak geçti. Eleştirmenlerde, erken evrelerini yaşadığımızı, geçiş aşamasında olduğumuzu belirtiyorlar.

Feodalizm Orta Çağ'daydı ve güç sahipleri toprağa sahipti. Teknofeodalizmde ise güç sahipleri dijital altyapıya (bulutlar, platformlar) sahip.

İlkinde köylüler kira ödüyor veya çalışıyorlardı. Şimdi kullanıcılar ve yaratıcılar ücretsiz veri ve içerik üretiyor. İkisinde de parayı kazananlar üretenler değil, kontrol edenler yani güç sahipleri oluyor. İlkinde soylular güçlüydü, hükümetler zayıftı. Değişen bir şey yok, günümüzde de hükümetler teknoloji tekelini düzenlemeye çalışıyor ama başaramıyor.

Özellikle yapay zeka konusunda bu çok tartışılan ve endişe duyulan bir konu. Geçen sene  İsrail Gazze'deki hedefleri tek tek seçmek için yapay zeka kullandığını yazmıştık. Bu sene aynı yapay zekanın ABD’de sınır dışı edilecekleri tespit ettiği ortaya çıktı. Kendi elinizle oraya buraya verdiğiniz kişisel veriler, giderek boynunuza geçirilen boyunduruklar haline geliyor gibi gözüküyor.

Eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, bu terimi 2023 tarihli Teknofeodalizm: Kapitalizmi Ne Öldürdü? adlı kitabı ile ortaya koydu.  Kapitalizmin, yani piyasaların hüküm sürdüğü yerin ötesinde, platformların dijital toprak sahipleri gibi egemen olduğu ve rant elde ettiği bir sisteme geçtiğimizi savunuyor. Evgeny Morozov ve Shoshana Zuboff da bu fikre, platform kapitalizmi ve gözetim kapitalizmi gibi fikirlerle katkıda bulundu.

Centibillionaires (Santimilyarderler)

Durumu göstermek için başka yönden bakalım. Bu hikâyenin bizi ilgilendiren esas yö, "Bezos"un şahsında, "big tech" dediğimiz, sınırlar ötesi çalışan, tüm parayı ve verileri toplayan ama vergi ödemeyen firmaların sahiplerinin geldiği durum. Dünyadaki 8,5 milyar kişinin sadece 15 tanesinin varlığı 100 milyar $'ın üstünde. Bunlara "Santimilyarderler" deniliyor.

Bir fikir vermesi için şunu söyleyelim; Forbes'ın nisan başında yayınladığı makalesine göre, bu ultra elit tabaka sekiz yıl önce yoktu.

Toplamda, bu 15 "centibillionaire" 2,4 trilyon dolar değerinde, bir yıl öncesine göre yaklaşık 400 milyar dolar daha fazla ve gezegenin 1500 "en fakir" milyarderinin toplamından daha fazla. Başka bir deyişle, dünyanın 3 bin 28 milyarderinin sadece yüzde 0,5'inden oluşan bu grup, tüm milyarder servetinin inanılmaz bir yüzde 15'ini elinde tutuyor.

Bunlar kim ve servetlerinin temelinin ne olduğuna yakından bakalım;  (Forbes'ın 7 Mart 2025 değerlendirmesine göre)

  1. Elon Musk - Net değer: 342 milyar dolar | Servet kaynağı: Tesla, SpaceX | Vatandaşlık: ABD
  2. Mark Zuckerberg - Net değer: 216 milyar dolar | Servet kaynağı: Facebook | Vatandaşlık: ABD
  3. Jeff Bezos - Net değer: 215 milyar dolar | Servet kaynağı: Amazon | Vatandaşlık: ABD
  4. Larry Ellison - Net değer: 192 milyar dolar | Servet kaynağı: Oracle | Vatandaşlık: ABD
  5. Bernard Arnault - Net değer: 178 milyar dolar | Servet kaynağı: LVMH | Vatandaşlık: Fransa
  6. Warren Buffett - Net değer: 154 milyar dolar | Servet kaynağı: Berkshire Hathaway | Vatandaşlık: ABD
  7. Larry Page - Net değer: 144 milyar dolar | Servet kaynağı: Google | Vatandaşlık: ABD
  8. Sergey Brin - Net değer: 138 milyar dolar | Servet kaynağı: Google | Vatandaşlık: ABD
  9. Amancio Ortega - Net değer: 124 milyar dolar | Servet kaynağı: Zara | Vatandaşlık: İspanya
  10. Steve Ballmer - Net değer: 118 milyar dolar | Servet kaynağı: Microsoft | Vatandaşlık: ABD
  11. Rob Walton ve Ailesi - Net değer: 110 milyar dolar | Servet kaynağı: Walmart | Vatandaşlık: ABD
  12. Jim Walton ve Ailesi - Net değer: 109 milyar dolar | Servet kaynağı: Walmart | Vatandaşlık: ABD
  13. Bill Gates - Net değer: 108 milyar dolar | Servet kaynağı: Microsoft | Vatandaşlık: ABD
  14. Michael Bloomberg - Net değer: 105 milyar dolar | Servet kaynağı: Bloomberg LP | Vatandaşlık: ABD
  15. Alice Walton - Net değer: 101 milyar dolar | Servet kaynağı: Walmart | Vatandaşlık: ABD

Bu arada, Nvidia'nın Jensen Huang'ı (98,7 milyar dolar), teknoloji kralı Michael Dell (97,7 milyar dolar) de sıralamaya neredeyse girmek üzereler.

                                                           /././

Bingöl’de permakültür bir kalkınma modeli; birlikte üret birlikte kazan!-Candan Yıldız-

SÜTAŞ’ın üretim yaptığı tesisler kendi gübresini, kendi yemini, kendi elektriğini kendisi üretiyor.

Bingöl’de permakültür bir kalkınma modeli; birlikte üret birlikte kazan!

Bölgeler arası kalkınmadaki eşitsizliği ölçecek bir terazi olsa Bingöl ön sıralara yerleşir mi diye baktım ve yanılmadım. Bingöl Sanayi Bakanlığı’nın ‘Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması’ verilerine göre (2017) 5 ve 6. kategoride. Altı en alt kategori.

Kalkınma siyasetinin sırtını çevirdiği bu bölgeler, tamamlanmamış yatırım projeleriyle dolu geçmişi ile bugünlere gelirken Bingöl’de farklı bir şey olmuş.

Hayvancılığın, güvenlik politikaları nedeniyle gerilediği Bingöl’de 2021 yılında bir tesis açılmış ki model yarattığını söylemek abartı olmaz.

Bütünleşmiş bu tesis gübresini, yemini kendisi üretiyor. Gübre (metan gaz) ve güneş enerji panelleriyle de elektrik üretiyor. Ar-Ge merkezleri de var. Burada nesil ıslahı araştırmaları yapılıyor.

Yereldeki süt üreticilerini sisteme dahil eden bu model, hem büyükbaş hayvan sahiplerine uygun fiyata yem sağlarken hem de sütçülük ve hayvancılık konusuna ilgili gençleri eğitim burslarıyla sisteme entegre etmiş. Gelecekte üreticilere, öğrencilere, girişimcilere eğitim hedefleniyor.

Sözünü ettiğim modelin sahibi SÜTAŞ… 2021’de Bingöl Entegre Tesisleri’ni açmış. Kamuoyuna ise dört yıl sonra duyurmayı tercih etmişler.

Aralarında benim de olduğum bir grup gazeteci, SÜTAŞ’ın davetiyle Bingöl’deki tesislerini gezdik. Sorularımla modeli hem anlamaya çalıştım hem de yerel üreticilerin bu modelden nasıl etkilendiğini sorguladım.

Modelin özü şu, kendin üret, birlikte üret ve el değmeden üret!

Bu modelde dışa bağımlılık azaltıldığı için pandemi gibi kriz dönemlerinde tedarik zincirindeki bozulmaya karşı dirençli hale geliyor gıda sektörü. Bu nedenle kendi kendine yeten üretim modelleri olası kriz dönemleri için de önemli.

Konuyu SÜTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz’dan dinleyelim…

“Elazığ’da yer arıyordum. Kısmet Bingöl oldu. Döngüsel bir ekonomi olsun dedik. Burası kendi elektriğini, kendi gübresini ve yemini üretiyor. İneklerin gübresi organik atık olarak elektrik üretiminde kullanılıyor. Güneş enerjisi panellerimiz de var. Böylece elektrik ihtiyacımızın yüzde 92’sini üretiyoruz.

Sanayi ile tarım kesimini bir araya getiren, birlikte çalışmaya onları yönlendiren bir organizasyon kurduk. Kolay bir iş değil. Sözleşme yaptık yerel üreticilerle. Geçen yıl Bingöl’deki çiftçiler hububat sapı, yonca ve silajlık mısır üretimi karşılığında 250 milyon TL kazandı.”

Muharrem Yılmaz’ın sözünü ettiği organizasyon şöyle…

Hayvan sahipleri ürettikleri sütü belirli süt toplama merkezlerine ulaştırıyor ve o merkezlerdeki süt tankerlerle tesise taşınıyor. Sütü tankerlerle toplayan şoförlerin bir de ellerinde çantalar oluyor ve sütün kalitesi ilk olarak süt toplama merkezlerinde test ediliyor. Bir tür ön test. Numunelerde antibiyotik kalıntısı var mı, sütün içine herhangi bir yabancı madde karışmış mı bu tespit ediliyor. Eğer varsa üreticiye cezai yaptırım uygulanıyor. Entegre tesise alınan süt de bu kez laboratuvar testinden geçiyor. Laboratuvar testi sonrası da bir sorun çıkarsa o numunenin nereden alındığı bilindiği için sorunu kaynağından çözebilmek mümkün hale geliyor. Tesislerde de el değmeden üretim yapılıyor.

Bingöl’de yaratılan modelin yerel üreticiyi nasıl desteklediğini, küçük üreticiye köstek olup olmadığını da sordum Muharrem Yılmaz’a. Yanıtı şu oldu:

“Küçük üreticiyle beraber büyümeye çalışıyoruz. Sanayi toplumuna entegre oluyorlar. Bingöl sanayi toplumuna entegre oldu. Sözleşmeli üretim yapıyor. 2.5 ton ürettiği mısır 5.5 tona çıktı. Zengin oluyor. Yerini bilmediği tarlasının değeri 10 ya da 20 katına çıktı. Süt üretirsen de her ay maaş alır gibi süt parası alırsın ve namerde muhtaç olmazsın. Bu nedenle kapsayıcılık çok önemli.”

Kent hayatıyla birlikte gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu Tarım Bakanlığı’nın ara ara açıkladığı utanç listesi teyit ediyor. Kaldı ki ekonomik krizle birlikte üretim kalitesinin kâr amacıyla düşürüldüğünü biliyoruz. Kendi kendine yetme modeliyle gıdaya ulaşmak bir güvenlikse ne yediğimizi bilmek de gıda güvenliğinin bir parçası.

Tesislerde el değmeden üretimin yapıldığını gördük. Artık yapay zekâ çağı. Üretimde otomasyon dönemi. Tabii makinaların çalışmasını denetleyen, bilgisayarları kontrol eden hâlâ insan.

Muharrem Yılmaz otomasyonun işsizliğe neden olmayacağını savunanlardan.

“Otomasyonla üretim verimliliği artarken, bu kez başka iş kolları da genişleyecek. Mesela daha fazla nakliyeci olmak zorunda” diyor.

Tesislerde şu an 893 kişi istihdam ediliyor. Üretim kapasitesinin artmasıyla birlikte hedef 1012 kişiyi istihdam edebilmek.

İstihdam edilenlerin çoğu genç… Hayvancılıkla ilgili yüksekokul okuyan bu gençler arasında Bingöllü de var, Vanlı da…

SÜTAŞ bir model yaratmış Bingöl’de… Yereldeki üreticinin de sürece dahil edilmesi kentin sosyo ekonomisini nasıl etkileyecek, göreceğiz…

*Permakültür: Sürdürülebilir tarım anlamına gelen permakültür, doğadaki insan yerleşimlerini, doğal ekosistemlerden örneklenen ziraat uygulamaları ve sürdürülebilirlik görüşüne göre uygulayan bir ekolojik tasarım anlayışıdır.

                                                                                  /././

"Tersine beyin göçü" için yeni adım: Türkiye'ye dönsünler diye 4 bin Euro maaş verilecek.

TÜBİTAK, nitelikli araştırmacıların Türkiye’ye dönüşünü teşvik etmek amacıyla yeni bir proje başlattı. Üç yıl sürecek program kapsamında toplam 100 araştırmacıya kapsamlı mali destek sunulacak.

Türkiye, yurt dışına göç eden nitelikli bilim insanlarını geri kazanmak için yeni bir adım atıyor. TÜBİTAK, Uluslararası Deneyimli Araştırmacı Dolaşım Programı (CoCirculation 3) ile hem Türk hem de yabancı araştırmacıların Türkiye’de akademik ve bilimsel çalışmalar yürütmesini teşvik etmeyi amaçlıyor. Üç yıl sürecek program kapsamında toplam 100 araştırmacıya kapsamlı mali destek sunulacak.

3 yıl boyunca çağrılar sürecek

Program çerçevesinde her yıl bir çağrıya çıkılacak. İlk çağrı 1 Eylül 2025’te açılacak ve 1 Aralık 2025’te sona erecek. Bu çağrıda 33 araştırmacı desteklenecek. İkinci çağrı ise 3 Ağustos 2026 – 3 Kasım 2026 tarihleri arasında yapılacak ve yine 33 araştırmacı programdan yararlanabilecek. Son çağrı 1 Temmuz 2027’de başlayacak, 1 Ekim 2027’de sona erecek ve bu kez 34 araştırmacıya fon sağlanacak.

3980 Euro maaş

Program kapsamında araştırmacılara cazip maddi destekler sunulacak. Katılımcılar:

Aylık 3.980 Euro maaş,

600 Euro aile desteği,

1.000 Euro araştırma, eğitim ve ağ kurma fonu,

250 Euro eğitim desteği,

130 Euro kurum hissesi (ev sahibi kuruma),

50 Euro seyahat desteği alacak.

Hedef Türkiye'ye dönüşü teşvik etmek

TÜBİTAK’ın CoCirculation 3 programı, yurt dışında çalışan Türk araştırmacıların yanı sıra yabancı bilim insanlarını da Türkiye’de araştırma yapmaya teşvik etmeyi amaçlıyor. Program, Avrupa Komisyonu’nun Marie Skłodowska-Curie Actions (MSCA) COFUND desteğiyle hayata geçirilecek.

Bu programın, tersine beyin göçünü hızlandırarak Türkiye’nin bilimsel altyapısını güçlendirmesi hedefleniyor.

                                                    ***

TÜİK mayıs ayı işsizlik rakamlarını açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mayıs 2025 dönemine ait işsizlik rakamlarına göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 69 bin kişi azalarak 2 milyon 972 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,2 puan azalarak yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2025 yılı Mayıs ayı işsizlik verilerini açıkladı. Buna göre  15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 69 bin kişi azalarak 2 milyon 972 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,2 puan azalarak yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 6,5 iken kadınlarda yüzde 11,9 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 100 bin kişi artarak 32 milyon 519 bin kişi, istihdam oranı ise 0,1 puan artarak yüzde 49,0 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,3 iken kadınlarda yüzde 32,2 olarak gerçekleşti.

İşgücü 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 31 bin kişi artarak 35 milyon 491 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise aynı seviyede kalarak yüzde 53,5 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 70,9 iken kadınlarda yüzde 36,5 oldu.

Gençlerde işsizlik oranı azaldı

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,3 puan azalarak yüzde 15,4 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 11,0, kadınlarda ise yüzde 23,5 olarak tahmin edildi.

Haftalık çalışma süresi arttı

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 0,6 saat artarak 42,7 saat olarak gerçekleşti.

Geniş tanımlı işsizlik yüzde 31

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2025 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 1,1 puan azalarak yüzde 31,0 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 20,7 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 20,2 olarak tahmin edildi.

                                                   ***

Mali tatil 1 Temmuz Salı günü başlıyor…-Murat Batı-

Tüm vergilere mali tatil uygulanır mı? Mali tatil süresince inceleme olabilir mi?

Vergi idaresi mükellef ya da sorumlulardan istedikleri yükümlülüklerini süresinde yerine getirmelerini ister. Bu süreler idari ya da kanuni süreler olabilmektedir. Vergi kanunlarımızda kendine has süreler bulunmaktadır. Beyanname verme, ödeme süresi gibi.

Bazı durumlarda bu süreler uzayabilir ya da durabilmektedir. Mükellef lehine olan bu durumlardan bir tanesi de mali tatil uygulamasıdır.

5604 sayılı Malî Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun (MTİEHK), herkesçe vergiyle alakalı bir dinlenme süresi olarak düşünülmektedir. Ama durum pek de öyle değil; herkes aynı şekilde yine çalışıyor sadece bazı süreler işlemiyor.

Normal koşullarda mali tatil, her yıl 1 temmuzda başlar 20 temmuzda sona erer. Ancak 5604 sayılı Kanun m.1’e göre Haziran ayının son gününün tatil günü olması halinde, malî tatil, temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlar.

Bu yıl Haziran ayının son günü yani 30 Haziran, Pazartesi gününe denk geldiği için mali tatil 1 Temmuz Salı günü başlayacak ve 20 Temmuz Pazar günü sona erecektir. 20 Temmuz’un Pazar gününe denk gelmesi mali tatil süresini uzatmayacak ve mali tatil, her koşulda 20 Temmuz Pazar günü sona erecektir.  

Bu süre zarfında yani bu yıl 1-20 Temmuz boyunca bazı vergisel yükümlülükler ile uzlaşmaya başvurma, vergi mahkemesine dava açma gibi bazı haklarla alakalı süreler uzayabilmektedir. O yüzden oldukça önemli bir yere sahiptir.

Mali tatil nedeniyle aşağıda yazılı süreler uzar

5604 sayılı Malî Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un (MTİEHK) m.1/2 uyarınca; son günü malî tatile rastlayan aşağıda belirtilen süreler, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi (7) gün uzamış sayılır. 

Bunlar;

- Beyana dayalı tarhiyatta, kanuni süresinde verilmesi gereken  beyannamelerin verilme süreleri,

- İkmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda vadesi mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödenme süresi,

-  Uzlaşma talebi veya cezada indirim hükümlerinden yararlanmak amacıyla yapılacak başvurulara ilişkin süreler,

- Devamlı bilgi verme hükümleri kapsamında verilmesi gereken bilgilerin verilmesine ilişkin süreler.

Buna göre, yukarıda yer alan işlemlerin son günü bu yıl 1-20 Temmuz tarihleri arasına denk gelirse bu süre otomatikman 27 Temmuz Pazar gününe uzar. Ancak bu yıl 27 Temmuz hafta sonuna denk geldiğinde bu süre, VUK m.18 uyarınca 28 Temmuz Pazartesi gününe uzayacaktır.

Diğer taraftan, mükelleflerin mali tatil süresinin sonunu beklemeden beyannamelerini vermeleri ya da vergi borçlarını ödemeleri de mümkündür.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, bu bahsedilen işlemlerin son günü mali tatile denk gelirse süre uzayacaktır. Örneğin, 10 Haziran 2025 tarihinde tebliğ edilen bir vergi/ceza ihbarnamesine ilişkin uzlaşma başvurusu yapmak isteyen kişi tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde başvuruyu yapması gerekmektedir. Yani 10 Temmuz 2025 tarihine kadar uzlaşma başvurusu yapabilir. Ancak uzlaşma başvurusunun son günü olan 10 Temmuz, mali tatile denk geldiği için bu tarih 27 Temmuz’a uzayacaktır. 27 Temmuz da hafta sonuna (Pazar) denk geldiğinden bu süre VUK m.18 uyarınca 28 Temmuz Pazartesi gününe uzayacaktır.

Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus; son gün, mali tatile denk gelmezse 7 günlük uzama olmayacaktır. Yani süre durmamakta, işlemektedir. Örneğin aynı vergi/ceza ihbarnamesi 30 Haziran 2025 tarihinde tebliğ edilirse uzlaşma başvurusunun son günü olan 30 Temmuz, mali tatile yani 1-20 Temmuz aralığına denk gelmediği için başvuru süresi uzamayacak ve dolayısıyla da 30 Temmuz’a kadar uzlaşma başvurusunun yapılması gerekecektir.

21 ila 25 Temmuz’da biten sürelere ilişkin

5604 sayılı Kanun m.1/6’da yer alan hükme göre, malî tatilin sona erdiği günü izleyen beş gün içinde biten kanuni ve idari süreler, malî tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günün mesai saati bitiminde sona ermiş sayılır. Buna göre, mali tatilin sona erdiği günü izleyen beş gün içinde biten kanuni ve idari süreler, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren 5’inci günün mesai saati bitiminde sona erecektirYani sürelerin son günü 21-25 Temmuz aralığına denk gelirse, bu süre 25 Temmuz’a uzar.

Örneğin, 23 Haziran 2025 tarihinde vergi/ceza ihbarnamesine ilişkin uzlaşma başvurusu yapmak isteyen kişi başvurusunu 23 Temmuz’a kadar yapması gerekir. Ancak son gün 21-25 Temmuz aralığına denk geldiği için bu süre 25 Temmuz’a uzayacaktır. Yani ister 23 Temmuz’da başvurusunu yapar isterse de 25 Temmuz’a kadar bekler o gün yapar.

Beyanname verme süresi mali tatil nedeniyle uzamış olan vergilerde ödeme süresi

Beyana dayanan ve beyanname verme süresi malî tatil nedeniyle uzamış olan vergilerde ödeme süresi (aynı ay içerisinde kalmak kaydıyla), uzayan beyanname verme süresinin son gününü izleyen günün mesai saati bitimine kadar uzamış sayılır (MTİEHK m.1/8).

Örneğin, 20 Temmuz 2025 tarihi mesai saati sonuna kadar verilmesi gereken MTİEHK kapsamındaki bir vergiye ilişkin beyannamenin verilme süresi mali tatil dolayısıyla 27 Temmuz’a uzar. Ve dolayısıyla da bu beyannameye göre tahakkuk eden verginin ödeme süresi de bu madde uyarınca 28 Temmuz 2025 tarihine (bu tarih dâhil) uzayacaktır.

Mali tatil nedeniyle işlemeyen süreler

5604 sayılı MTİEHK m.1/3 uyarınca ise mali tatil nedeniyle işlemeyen süreler belirtilmiştir. Sürelerin işlememesi demek 1-20 Temmuz tarihine isabet eden süreler duracak anlamındadır. Yani aşağıda belirtilen işlemlerin illa son gününün mali tatile isabet etmesinin bir önemi yoktur. Bu sürelerin mali tatile denk gelmesi durumunda bu süre işlemeyecek ve mali tatil bitiminden itibaren işlemeyen kısmı kadar uzayacaktır. 

* Muhasebe kayıt süreleri, 

Vergi Usul Kanununun 153 ila 170’inci maddeleri arasında düzenlenmiş bildirme süreleri

Vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma süreleri.

İşlemeyecektir.

Buna göre bu madde hükmü uyarınca bu süreler mali tatile denk gelirse süre işlemez ve mali tatile denk gelen süre, mali tatilin bitimine eklenir.

Örneğin, 9 Haziran 2025 tarihinde tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine ilişkin vergi mahkemesine dava açma süresi tebliğ tarihini takip eden günden itibaren 30 gündür. Örneğe göre dava açma süresinin son günü 9 Temmuz’dur. Mali tatile denk gelen 9 günlük dava açma süresi (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 Temmuz) işlemez ve 20 Temmuz’u takip eden 9’uncu günün sonuna kadar uzamaktadır. Yani 29 Temmuz 2025’e uzayacaktır. Zaten bu süre de adli tatile (20 Temmuz-31 Ağustos) denk geldiğinden tekrardan bu süre, bu kez 7 Eylül’e uzayacaktır. 7 Eylül 2025 de Pazar gününe denk geldiğinden bu süre 8 Eylül 2025 Pazartesi gününe uzayacaktır.

Ancak dikkat edilmesi gereken husus, vergiyle alakalı dava açma süreleri işlememektedirDanıştay 7. Dairenin 10.12.2020 tarih ve Esas No: 2020/3698, Karar No: 2020/5076 sayılı kararında mali tatil süresince temyiz yoluna başvuru süresi işlemeye devam edeceği, madde metninden temyiz süresine ilişkin bir anlamın çıkmadığı yönünde karar verilmiştir.

Bu yüzden istinaf ve/veya temyiz başvuru süreleri ile alakalı herhangi bir uzama olmayacaktır. Ammann dikkat…

Tüm vergilere mali tatil uygulanır mı?

Her vergiye uygulanmaz. Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen vergi, resim ve harçlarla ilgili olarak malî tatil uygulanmaz.

Mali tatil süresince inceleme olabilir mi?

Mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının talebi üzerine ya da Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yapılan aramalı incelemeler hariç olmak üzere, malî tatil süresince inceleme amacıyla defter ve belgelerin ibrazı talep edilemez, mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmaz (MTİEHK m.1/4).

Ancak MTİEHK m.1/4’te yer alan “mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmaz”  ifadesi zımnen mülga olmuş durumdadır. Şöyle ki VUK m.139’da yer alan  “incelemeye tabi olanın iş yerinde” incelemenin yapılacağına ilişkin cümle 7338 sayılı Yasa ile 1 Temmuz 2022’de yürürlüğe girmek üzere değiştirildi. Yeni düzenleme ile inceleme dairede yapılacak. Bu noktada MTİEHK m.1/4’te yer alan “mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmaz” ifadesi zımnen mülga olmuştur.

                                                             /././

T-24

    


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -30 Haziran 2025-

Depremde annesi ve kardeşini kaybeden Dicle, piyano yarışmasında bestesiyle birinci oldu. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminde Adıyaman...