103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler + Zeytinlikleri mahvedecek yasadaki büyük sinsilik! Halka böyle tuzak kurdular -Bahadır Özgür/halkTV-


103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler

Depremde 50 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Ölenlerin yakınlarının beklediği tek şey, tüm sorumluların eksiksiz yargılanması. Ama davalarda öyle şeyler yaşanıyor ki, sormadan edemiyor insan: “Bir devlet vatandaşına bunu nasıl yapar?
Her seferinde “Bu kadar da olmaz” dediğimiz bir olayla karşılaşıyoruz çünkü.
İşte onlardan birisi daha…

*

103 kişinin enkazında yaşamını yitirdiği Antakya’daki Kule Apartmanı olayını, ilk andan beri takip ediyorum. Müteahhidinin 51 imar suçu çıktı. Binadaki usulsüzlükler iki yıl önce şikayet edildi. Dava açıldı. Yetkililer umursamadı bile.

whatsapp-image-2025-07-18-at-09-56-41.jpeg

whatsapp-image-2025-07-18-at-09-56-42.jpeg

Bu işi takip eden Görkem Ulaş ve Av. Ebru Ulaş şimdi ölenlerin hakkını savunmak ve müteahhidin yanında sorumluluğu olan Antakya Belediyesi yönetiminin de cezalandırılması için çabalıyorlar. Ve çabaları öyle bir skandalı ortaya çıkardı ki, akıllara zarar!

Görkem Ulaş müteahhidi ve belediyeyi, 5 Mart 2023 günü CİMER’e şikayet etti. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilileri Kule Apartmanı’nda inceleme yaptı. 19 Nisan 2021 tarihli bir rapor hazırlandı.
Raporda ruhsata aykırı pek çok kusur bulundu. Şöyle deniliyordu:
Söz konusu yapının yapı müteahhidinin ve şantiye şefinin, yapı denetim ve laboratuvar firmaları olmadan beton döktüğünden ve yapıdaki statik ve mimari değişiklikleri yapı denetime bildirmeden inşa ettiğinden dolayı sorumlu ve kusurlu oldukları kanaatine varılmıştır.

whatsapp-image-2025-07-18-at-09-56-42-1.jpeg

Fakat tespit edilen esas konu çok daha başkaydı:
“Söz konusu yapıda ilgili idaresi tarafından statik projesinde 3 kolon eksik olmasına rağmen yapı kullanma izin belgesinin düzenlenmesi sebebi ile ilgili idarenin kusurlu ve sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır.”

Yani binada olması gereken, onu ayakta tutacak statik projede gösterilen 3 kolonu müteahhit hiç inşa etmemiş. İşin doğrusu kolon kesme, kaçak kat çıkma, standart dışı malzeme kullanma gibi suçlarla karşılaşmak neredeyse olağan hale geldi. Lakin projede olan kolonların yapılmadığı nadir görülen bir durum. Çevre Bakanlığı’nın yetkilileri belediyeyi de sorumlu tutuyor.

BELEDİYE NE YAPIYOR?

Raporu saklayıp hiç sorun yokmuş gibi yapı kullanma izni veriyor.
Nihayetinde 103 insan yaşamını yitiriyor. Dava açılıyor. Avukatların ısrarı ile belediyeden binanın statik projesi dahil tüm belgeler talep ediliyor.
Peki bu sefer belediye ne yapıyor dersiniz?

Belediye bir statik proje gönderiyor. Mahkeme de bunun üzerinden Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden teknik açıdan bir inceleme istiyor. Heyetin raporunda şu ifadeler yer alıyor:
“Dosya kapsamında binaya ait mimari proje ve zemin etüt raporu bulunurken, statik proje mevcut değildir… Kule Apartmanı’na ait statik proje bulunmadığı için taşıyıcı elemanların özellikleri hakkında bir inceleme yapılamamıştır. 13.03.2023 tarihli Olay Yeri İnceleme ve Görgü Tespit Tutanağı’nda da taşıyıcı sistemler ile ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.”
Akıllara şu soru takılıyor elbette: Belediye statik projeyi göndermiş miydi? Evet gönderdi ancak, akıllara zarar bir sahtekarlıkla. Bakın üniversitenin raporunun 23. sayfasında bu konuda ne deniliyor:
“Soruşturma dosyasındaki statik proje başka bir parsele (Parsel no: 3978) aittir.”
Bu cümlenin anlamını açıklamaya gerek yok aslında. Yine de kayda geçelim. Belediye mahkemeye yıkılan Kule Apartmanı’nın değil, başka bir binanın statik projesini göndermiş!

whatsapp-image-2025-07-18-at-09-56-44.jpeg

Bitmedi... Skandalın son halkası var daha.
Avukatlar bakanlık yetkililerinin depremden önce hazırladığı raporu tesadüfen aynı olayla ilgili başka bir davanın eklerinde buluyor. Ve derhal Kule Apartmanı ile ilgili asıl statik raporun gönderilmesini talep ediyor.
Belediye bu sefer de ne diyor dersiniz?
Yanıtı davanın avukatlarının ağzından aktaralım: “Depremde binalarla beraber evraklar da enkazda kaldı!”
*
Başından sonuna bu olayın sorumsuzlukla, usulsüzlükle açıklanabilir bir hali var mı? Düpedüz 103 cinayetin üzerini kapatmak değil mi? Hala görevde olan yetkilileri yargılayacak, hak ettikleri cezayı verecek, ölen 103 vatandaşının hakkını arayacak bir devlet kaldı mı?

                                                         /././

Zeytinlikleri mahvedecek yasadaki büyük sinsilik! Halka böyle tuzak kurdular

Az sonra okuyacağınız olaylar zinciri, dört dörtlük bir “başkanlık rejimi nedir?” dersi gibi. İktidarın patronlarla el ele verip nasıl halka sinsi tuzaklar kurduğunu gösteriyor çünkü. İçinde her şey var: Sermayenin istekleri, bakanların görevi, rejimin değişmesi, yargının ele geçirilmesi, adrese teslim yasa maddeleri…
Şu anda Meclis’te oylanan ve ilk başta zeytinlikleri, ardından ormanları, meraları mahvedecek torba yasa tam böyle bir tuzağın ürünü işte. Aniden, tesadüfen akıllarına gelmedi. 10 yıl adım adım planlanıp uygulamaya konuldu.
Nasıl mı?
Gelin başkanlık rejiminin temellerinin atıldığı 2015 yılına gidelim şimdi…

2015’TEKİ KRİTİK TOPLANTI

Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği’nin (TÜRES) toplantısına katılıyor. Yanında oturan kişi, TÜRES Başkanı Mustafa Serdar Ataseven. Toplantının videosu şurada: https://www.youtube.com/watch?v=K0S0d8MC0IU

Yıldız’ın suratına mahcup gülümsemeler atarak konuşuyor Ataseven. 15’inci dakikadan itibaren de esas meseleye geliyor. Diyor ki, “Sorunumuz spekülatör tepkileri. Buna halk tepkisi demeyeceğim. Rüzgar santrali geçtiği için mülkiyeti acele kamulaştırılan arazi sahipleri, spekülasyon üretiyorlar.”
Yani tarlasına, bahçesine, zeytinliğine zorla el konulmasına karşı çıkan köylüler, çiftçiler bu talancı zümresine göre birer ‘spekülatör!’

Ardından baklayı ağzından çıkarıyor: “Acele kamulaştırmalardan dolayı sıkıntıdayız. Kamulaştırma kararının altında Cumhurbaşkanımızın imzası var. Maalesef mahkemeye gidince yürütmeyi durdurma çıkıyor.”
Talancı başının ima ettiği şey korkunç. “Nasıl olur da cumhurbaşkanımızın imzası varken mahkeme aksi karar alıyor” demeye getiriyor. Anayasa filan umurlarında değil. Tek bir kişinin imzası yetsin istiyorlar.
Hedefleri de çok belli: Danıştay 6. Daire. Neden mi?

Önce bu mahkemenin görevlerini hatırlayalım: İmar Kanunu ile diğer kanunlar ve ilgili mevzuata göre her ölçekteki planların hazırlanması, yürürlüğe konulması, arsa ve arazi düzenlenmesi, imar durumu, ruhsat ve kamulaştırma işlemlerine karşı açılan davalara bakmak. Mühürleme, durdurma, yıkım kararları ile ilgili davalar da sorumluluğunda.

Şikayetin sebebi hemen anlaşılıyor değil mi? Sadece enerji ve maden patronlarının değil, inşaat, turizm patronları için de bir baş belası bir mahkeme. Haliyle “yok edin şunları” diye bağırıyorlar.

TOPÇU KIŞLASI KARARI VE YARGI TASFİYESİ

Çünkü Danıştay 6. Daire’nin başkanlığına özellikle 2011’de Habibe Ünal’ın atanmasından sonra alınan kararlar dikkat çekici. Çoğu acele kamulaştırma, imar planı vs. kararları Anayasa’ya aykırı bulunuyor. Ünal’ı ve 6. Daire’yi başka bir yerden de çok iyi hatırlıyoruz.

Gezi protestolarına sebep olan Topçu Kışlası Projesi’ni, 2014 yılında Ünal’ın başkanlık ettiği 6. Daire iptal ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 5 Aralık 2014’te Danıştay’a 33 yeni üye atıyor. Ve 2015 yılında 6. Daire, Topçu Kışlası ile ilgili kararını yeni atanan üyelerin oyuyla kaldırıyor.

Acele kamulaştırmada atamalar sonrası işler de hızla değişiyor. İptal kararları önce 5/5 oy birliği ile alınırken, yıllar içinde 4/5, 3/5’e kadar düşüyor. Nihayet 2015’te enerji patronları ile Bakan Yıldız’ın toplantısından sonra davalar 2/5 kaybedilmeye başlanıyor. Bir tek Ünal kalıyor. O da emekli olunca artık 5/5 halk aleyhine çıkıyor kararlar.

Lakin hikaye burada bitmiyor. Devamı var…

ŞİRKETE ÖZEL MADDE: KAÇAĞA AF

Taner Yıldız’a sevimlilik yaparak taleplerini aktaran Ataseven, Türkiye’de rüzgar enerjisi santrallerinin öncülerinden. Bir enerji simsarı. Türkiye’de altın madenciliğinin önünü açan Bergama projesi neyse, Ataseven’in, Bodrum Yalıkavak’ta kurduğu GERİŞ RES santrali de öyle. Pek çok enerji santrali bulunuyor. Ayrıca inşaatçı.

GERİŞ RES 2017’de faaliyete geçti. Projeye arazileri gasp edilenler başta olmak üzere karşı çıkanlar oldu. Davalar açıldı. Ne var ki, bir şekilde kuruldu. CHP’li Bodrum Belediyesi ise bütün rüzgar ve güneş enerjisi santrallerine örnek olacak bir dava süreci başlattı. Davanın esası, idare binası dahil rüzgar tribünlerinin imar izinlerinin bulunmadığı, kamu arazisi üzerine inşa edilmesinden dolayı da kaçak olduğuydu.

Teknik ve hukuki detaylar bir tarafa, belediye açtığı davaları kazandı, ceza kesti. Şirketin itirazları reddedildi. Bu sefer şirket imar affından yararlandı. Ama belediyenin ona açtığı iptal davasını da mahkeme haklı buldu. Ve Bodrum Belediyesi Encümeni santrali mühürleme kararı aldı. Şirket buna da dava açtı ve yine kaybetti. Ardından belediye yıkım işlemi başlattı.
Özetle Bodrum’daki GERİŞ RES konusundaki yargı süreci ve alınan kararlar bir örnek teşkil ediyor. Yani RES ve GES’ler aslında kaçak!

Peki ne oldu dersiniz?

Meclis’te halen görüşülen maden ve enerji yatırımları ile ilgili torba yasaya bununla ilgili bir madde eklendi. Kaçak olan, hakkında encümen kararı ile para cezası kesilen, yıkım kararı alınan santrallere af getiriliyor. Ayrıca RES ve GES’ler için imar planı ve ruhsat işlerini de Enerji Bakanlığı’na devrediliyor.

Acele kamulaştırma kararına istinaden mahkemece verilecek taşınmaza el koyma kararı da ruhsat alma şartları içinde değerlendiriliyor. Bu şu demek: Cumhurbaşkanı kararı doğrudan tapu yerine geçecek!
Böylece ta 2015’te, dönemin Bakanı Taner Yıldız’dan istenen her şey hayata geçiriliyor.

Başkanlık rejimine niye geçildiğini, şu an ne yapılmak istendiğini, iktidarın patronlar ile el ele vatandaşın malına mülküne, geçim araçlarına el koymak için nasıl tuzaklar kurulduğunu anlatan bir yasa bu.

Bahadır Özgür/halkTV


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

soL "Köşebaşı + Gündem" -21/Temmuz/2025-

Erdoğan Kıbrıs’ta: 'Bizi barakada karşılıyordun, KKTC'yi Doğu Akdeniz'in parlayan yıldızı yaptık' Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’ta y...