BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -22 Temmuz 2025-

Kalıcı çözüm yerine sadaka: Milyar liralık örtü -Mustafa Bildircin-

Giderek ağırlaşan ekonomik buhrana kalıcı çözüm üretemeyen ve yoksulluğu sosyal yardımlar ile yamamaya çalışan AKP, “Yoksullukla mücadele” adı altında 2025’in ilk yarısında 180,2 milyar TL’lik rekor kaynak kullandı.

Türkiye’deki ekonomik buhran, AKP’nin bütçe kullanım tercihleri ile giderek daha da derinleşti. Haziran 2025 itibarıyla Türkiye’de 4 milyondan fazla hane, yaşamını ancak sosyal yardımlar ile sürdürebilir hale getirildi.

Derin yoksulluğa kalıcı çözüm üretemeyen AKP iktidarı, çözümü sosyal yardım musluklarını açmakta buldu. AKP hükümetleri döneminde, “Ekonomik krizin yurttaş üzerindeki etkisine yama” olarak kullandığı gerekçesiyle tartışılan, “Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Yardımlaşma” programı kapsamında yapılan harcama rekor seviyeye tırmandı. Merkezi bütçeden Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Yardımlaşma Programı için Ocak-Haziran 2025 döneminde yapılan harcama, 49 program için yapılan harcamayı geçti.

YAMA TUTMUYOR

İktidarın övündüğü yoksullukla mücadele programının Ocak-Haziran 2025 dönemine yönelik faturası açığa çıktı. Türkiye’deki ekonomik krizin boyutunu bir kez daha gözler önüne seren harcamaya göre, merkezi bütçeden 2025 yılının ocak-haziran döneminde yoksullukla mücadele için yapılan harcama 180 milyar 212 milyon 190 bin TL oldu.

Türkiye’deki ekonomik krizin yarattığı derin yoksulluğu perdelemek için 2025 yılının ilk ayında 20 milyar 771 milyon 469 bin TL harcandı. Merkezi bütçeden, “Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Yardımlaşma Programı” adı altında yapılan harcama, şubat ve mart aylarında ise sırasıyla 47 milyar 404 milyon 894 bin TL ve 21 milyar 899 milyon 565 bin TL olarak gerçekleşti.

Yoksulluk derinleştikçe, yoksullukla mücadele harcamaları nisan, mayıs ve haziran aylarında da hız kesmeden devam etti. Bu kapsamda yoksullukla mücadele için nisan ayında 24 milyar 626 milyon 505 bin TL, mayıs ayında 33 milyar 411 milyon 106 bin TL, haziran ayında ise 32 milyar 98 milyon 650 bin TL kaynak kullanıldı.

∗∗∗

FATURASI ÇOK AĞIR

Yoksullukla mücadele için harcanan 180,2 milyar TL’nin, merkezi bütçeden pay ayrılan 68 programın 49’undan fazla olması dikkati çekti. 2025’in ilk yarısında yoksullukla mücadeleden daha az kaynak kullanılan bazı programlar ve harcama tutarları şöyle sıralandı:


***
Bölücünün 500 yıllık bilinçdışı -Selçuk Candansayar

İsmail Saymaz, Halktv’ nin internet sitesindeki 18 Temmuz tarihli yazısında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, partili milletvekilleriyle yaptığı bir toplantıda, “cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Alevi diğeri de Kürt olsun”, dediğini yazdı. Ne Bahçeli’den ne de MHP’den bu yazıya yalanlama, düzeltme, itiraz vb. geldi. Bahçeli’ye atfedilen bu öneri, özü “Lübnanlaşırız” olan haklı tepkilere yol açtı.

Bahçeli’ye yapılan eleştiriler, gelecekte gerçekleşebilecek rejim krizi ve/ya da inşa edilmek istenilen “yeni rejimin” yapısal özellikleriyle ilgili. İşin bu yanı politik bir tartışma. Bahçeli’nin sözleri başka bir açıdan da çok önemli ve dahası bir tür “bilinçdışının” dile gelmesi. Bahçeli’nin bilinçdışından fışkıran 1950’lerden bu yana neredeyse hiç iktidardan inmeden ülkeyi yöneten “Sünni Türk Sağının”  düşman kodu. Osmanlı’dan devraldıkları en az 500 yıllık düşman tanımının ne olduğunu itiraf etmiş oldu Bahçeli.

Osmanlı’nın en büyük düşmanı Kızılbaş-Alevilerdi. 16. yüzyılda Şeyhülislam Ebu Suud efendinin gözünde Kızılbaş-Aleviler ve Ezidiler, Ermeniler, diğer gayrimüslimler ve Kürtlerden çok daha “aşağıda”, katli vacip kafirlerdi.  Öyle ki, bir Kızılbaşın Müslümanlığa “geçebilmesi” için önce Hristiyan olması gerektiğine dair fetvalar vardı. Bu düşmanlığı Safevi devleti, Şah İsmail, İran tehlikesiyle açıklayanlara bakmayın. Bu gerekçeler düşmanlığın neden 500 yıl sürdüğünü açıklayamaz. Araştırmacılar, Osmanlı “tahrir” defterlerinde Kızılbaş-Alevi fişlemesinin 16. yüzyılda başladığını ve bu fişlemeyi Cumhuriyet’in devralarak günümüze kadar sürdürdüğünü kanıtlıyor. Osmanlı’nın Anadolu tarihi, özünde Osmanlı yağmacılığına isyan eden Kızılbaş-Alevi ayaklanmaları ve isyanların kanla, katliamla bastırılma tarihidir. Cumhuriyet’in ilk 30 yılı boyunca laiklik ilkesinin o da kısmen uygulanabilmesi, Alevilerin ağırlıklı olarak Cumhuriyet’e bağlılığının da asli nedeni olabilir. 1950’li yıllardan başlayarak iktidarı ele geçiren, ilk andan başlayarak laikliğin altını oyan Sünni Türk Sağı, Maraş, Çorum, Madımak katliamlarını bu tarihsel birikimiyle gerçekleştirdi. 1960’lardan başlayarak da önce Komünizm ardından da Kürtler, bu düşman koduna dahil edildiler. 500 yıllık mirasa sırtını dayayan Sünni Türk sağı için, solcu, Kürt ve Alevi her zaman iç düşman olarak fişlendiler.

Bahçeli, iki cumhurbaşkanı yardımcısı Alevi ve Kürt olsun diyerek, hala onları “düşman öteki” olarak gördüğünü de söylüyor.  Herhalde göklerden gelen bir kararla “içine doğan” dış tehdit hissi nedeniyle de Kürt ve Alevileri iktidara ortak edermiş gibi yaparak “iç cepheyi” tahkim etmeye çalışıyor. Bir yardımcı Kürt, bir yardımcı Alevi olunca mecburen “esas oğlan” Sünni Türk oluyor.

Bahçeli ve MHP’si, bize her ne kadar dilinden Atatürk’ü düşürmese de 70 yıldır ülkeyi asıl olarak bölücülerin yönettiğini gösteriyor. Sünni Türk sağının, halktan, eşitlikten, adaletten, laiklikten nasıl nefret ettiklerini de kanıtlıyor.  Bahçeli zihniyeti, “halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini” düşman olarak görüyormuş demek ki! Demek ki, Devlet, kim Alevi, kim Kürt, kim solcu hep kayıt altına alıyormuş. Demek ki, eşlerden biri Alevi ya da Kürt olursa da bu fişleme devam ediyormuş. “Karma” evlilikler Sünni Türk kabul edilmiyormuş. Yoksa nasıl anlaşılacak Cumhurbaşkanı yardımcılıklarına “getirilecek” olanların Kürt ya da Alevi oldukları? Herhalde adayların soy geçmişleri Osmanlı tahrir defterlerine kadar araştırılıp “öz hakiki” Alevi ya da “Kürt” olup olmadıklarına karar verilecektir!

Bahçeli, her yıl boşuna Osmanlı’nın kuruluşuna adanan Ertuğrul Gazi Şenlikleri’ne katılmıyormuş. Osmanlı’nın kendisine isyan etmeye kalkanları önce kanlı bir katliamdan geçirip, ardından da aralarından birine “beylik”, “toprak ağalığı”, “paşalık” gibi unvan tesellileri/rüşvetleri vererek iktidarına tabi kılma politikasını hatmetmiş olmasından anlaşılıyor. Sanki şimdi de biraz “paşalık” vererek “sorunu” çözeceğini sanıyor olabilir. Bakalım bu kez paşalığı kabul eden/ler olacak mı?

                                                                 /././

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -22 Temmuz 2025-

Kalıcı çözüm yerine sadaka: Milyar liralık örtü -Mustafa Bildircin- Giderek ağırlaşan ekonomik buhrana kalıcı çözüm üretemeyen ve yoksulluğu...