Silah tekelleri İstanbul'da, yurttaşlar eylemde: 5 kişi gözaltına alındı -EVRENSEL-
Filistin'deki soykırıma silah temin eden şirketlerin yer aldığı IDEF 2025, İstanbul'da protesto edildi: "İktidar, soykırımın umurunda olmadığını bir kez daha gösterdi."
İsrail'e silah satan şirketlerin de yer aldığı 17’nci Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı (IDEF 2025), İstanbul Fuar Merkezinde Milli Savunma Bakanlığı ev sahipliğinde başladı. 27 Temmuz'a kadar sürecek fuar, Filistin Eylem Komitesi tarafından İstanbul'da Yenibosna metro çıkışında, "Soykırım ordusunu besleyen şirketleri kovun" çağrısıyla protesto edildi.
"Soykırım ortakları defolsun", "Soykırımcı İsrail'i silahlandırmayı durdurun" ve "Soykırım ordusunu besleyen şirketlere geçit yok" dövizlerinin taşındığı eylemde İsrail'e askeri ambargo uygulanması talep edildi.

Fotoğraf: Evrensel
"Filistinliler, emperyalistlerin tam desteğiyle katlediliyor"
Eylemde yapılan açıklamada, 77 yıldır siyonist işgal altında olan Filistin'in son 22 aydır ağır bir soykırım saldırısıyla karşı karşıya olduğu vurgulandı.
"Emperyalistlerin tam desteğini arkasına alan Siyonist işgal devleti İsrail, kendisine sunulan sınırsız askeri güçle Filistinlileri çeşitli şekillerde katletmeye devam ediyor. Uçakların, tankların, İHA’ların, misket bombalarının kullanıldığı askeri saldırıların yanında uygulanan abluka nedeniyle Gazze’de her gün açlığa bağlı ölümler yaşanıyor" denildi.
"Filistinliler üzerinde test ettikleri silahları pazarlıyorlar"
Silah şirketlerinin, ürettikleri silah ve askeri teknolojiyi bu soykırım ve abluka boyunca Filistinliler üzerinde kullandığına dikkat çekilen açıklamada, "Filistin halkının yaşam hakkı pahasına soykırımdan para kazanan bu şirketlerden birçoğu bugün İstanbul’da IDEF 2025’te ağırlanıyor ve Filistinliler üzerinde test ettikleri silahları pazarlamaları sağlanıyor" ifadeleri kullanıldı.
"Fuar, İsrail'i besleyen onlarca şirkete alan açıyor"
Fuarın Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı desteğiyle Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı tarafından düzenlediği hatırlatılan açıklamada, "Bu fuar, İsrail ordusunu besleyen onlarca şirkete alan açarken şu anda soykırım saldırısı altındaki Filistin halkından utanmadan kendini 'daha güvenli bir dünyaya olan taahhüt' şeklinde tanıtıyor" denildi.

Fotoğraf: Evrensel
"Bu iki yüzlülüğü artık kimse kabul etmiyor"
Açıklamanın devamında, fuarda ağırlanan soykırımın tedarikçisi şirketler sıralanarak şunlar kaydedildi:
"Her fırsatta Filistin halkının yanında olduğunu söyleyen siyasi iktidar, Filistinlilerin açlıktan artık onar onar ölmeye başladığı bugünlerde; soykırımcı İsrail ordusuna F-16 ve F-35 savaş uçakları, saldırı helikopterleri, füzeler, zırhlı araçlar, radar sistemleri, denizaltılar ve daha pek çok askeri mühimmat ve teknoloji üreten LOCKHEED MARTİN’e, BAE SYSTEMS’e, LEONARDO’ya, TKMS’ye, GE AEROSPACE’e, ROLLS ROYCE POWER SYSTEMS’e, HONEYWALL’a, HP’ye, LEUPOLD’a ve TELEDYNE’e en üst düzeyde koruma sağlayarak ürünlerini pazarlamalarını sağlıyor. Bu iki yüzlülüğü artık kimse daha fazla kabul etmiyor."
"Bu şirketlerin ülkeye sokulması daha fazla suç işlemeye teşviktir"
"Bu şirketlerin ülkeye sokulması ve böylesi etkinliklerde yer bulması, soykırım ortağı şirketlerin bu suçu daha fazla işlemeye teşvik edilmesi demektir. IDEF 2025 derhal iptal edilerek soykırımcı İsrail’e silah yemin eden şirketlerin tanıtım yapmasına izin verilmeyeceği açıklanmalıdır."
"İktidar, soykırımın umurunda olmadığını bir kez daha gösterdi"
"Filistin’e soykırım saldırısının başladığı günden bu yana, soykırım ordusuna petrol akışını kesmeyen hatta bu akıştan kazanılan parayı gururla dile getiren, İsrail’e istihbarat ve hava savunma desteği sunan üsleri kapatmayan, İşgal devletine askeri hammadde dahil her türlü malzemeyi taşıyan gemilere limanlarını kapatmayan, son olarak 12 ülkenin açıkladığı 'İsrail’e askeri ambargo' kararını imzalamaktan kaçınan Türkiye’deki siyasi iktidar, Filistin’de süren soykırımın umurunda olmadığını açıkça bir kez daha gösterdi."
"Türkiye devleti suç ortaklığına son vermeli"
"Türkiye devleti suç ortaklığına son vererek soykırımda payı olan bu şirketleri ülkeden çıkarmalı ve bu şirketlerle ortak yapılan tüm faaliyetleri yasaklamalıdır. Gelinen noktada Türkiye hükümeti daha fazla gecikmeden İsrail’e açık bir askeri ambargo kararı almalıdır.
Biz Filistin halkının dostları olarak; açlıktan hayatını kaybeden Filistinlilere sırtımızı dönmeyeceğiz, her gün onlarca Filistinliyi soğukkanlılıkla öldüren bir soykırım makinesini normal karşılamayacağız. İşgal devletini yalnızlaştırmak için tüm dünyadaki Filistin dostlarıyla birlikte mücadelemizi her gün daha fazla büyüteceğiz. Filistin halkının özgürlüğü ve yaşamını hiçe sayanları rahat bırakmayacağız!"

Fotoğraf: Evrensel
Eylem öncesi yasak ve gözaltı
Filistin Eylem Komitesi'nin bugün gerçekleştirilen eyleme yaptığı çağrı sonrası, Filistin İçin Bin Genç, 3 kişinin ev baskınıyla gözaltına alındığını duyurdu. Duyuruda, "Bugün Üsküdar Meydanı’nda işgalci İsrail’le ilişkiler kesilsin dediğimiz için üç arkadaşımız, taşıdıkları dövizler bahane edilerek evlerine baskın düzenlenip gözaltına alındı. Suç, döviz taşımak değil; suç, soykırımcı İsrail’le işbirliği yapmaktır!" ifadeleri yrer aldı. Gözaltına alınan 3 kişi daha sonra serbest bırakıldı.
Öte yandan, eylem duyurusunun ardından Metro İstanbul, Yenikapı-Atatürk Havalimanı Metro Hattı'nın Dünya Ticaret Merkezi (DTM) ve Atatürk Havalimanı istasyonlarının saat 10.00'dan itibaren ikinci bir duyuruya kadar işletmeye kapalı olacağını bildirdi.
Filistin Eylem Komitesi, "Soykırım tüccarlarını protesto çağrımız üzerine İstanbul Valiliği fuar çevresindeki metro seferlerini iptal etti!" diyerek eylem için belirlenen yeri güncelledi.
İlk başta belirlenen yer Atatürk Havalimanı kapısı iken yeni buluşma noktası ve saati 13.00, Yenibosna Metro Çıkışı oldu.
5 kişi gözaltına alındı
Filistin Eylem Komitesi'nin açıklamasına göre protestonun ardından 5 kişi gözaltına alındı. Gençlerin evlerinden gözaltına alındığı bildirildi. Aralarından Emek Gençliği üyesi olan bir genç ise hakkında gözaltı kararı olmadan alındı.
"Siyonistlere ve ortaklarına karşı geri adım atmayacağımızı bildiriyoruz"
Filistin Eylem Komitesi gözaltılara ilişkin bir açıklama yayımdı. Komite yapmış olduğu açıklamada, “Fuar süresini kapsayan 6 günlük eylem yasağı kararı alanlar, Filistin halkının mücadelesinin karşısındadır!” dedi.
Açıklama şu şekilde:
"Bugün Filistin Eylem Komitesi çağrısıyla IDEF 2025 fuarına karşı gerçekleştirdiğimiz eylemde, Siyonist işgal devletine silah, mühimmat ve askeri teknoloji üreten şirketlerin İstanbul’da ağırlanmasına ses çıkaran beş arkadaşımız gözaltına alındı!
Filistin’de 22 aydır süren soykırım sürecinde işgalci İsrail’e karşı hamasi söylemler kullanıp etkili yaptırımlar uygulamaktan kaçınan siyasi iktidar dayanışma eylemlerini hedef alıyor. Gazze’de her gün onlarca Filistinlinin açlıktan ölmeye başladığı günlerde, soykırımın en önemli suç ortakları olan en az 10 askeri sanayii şirketinin fuar kapsamında kendilerini tanıtmasına, soykırım araçlarını pazarlamasına izin veren iktidar bu iki yüzlülüğe kayıtsız kalmayarak sokağa çıkanları tüm gücüyle engellemeye çalışıyor.
Fuarın açılışını yapacağı saatlerde Filistin dostlarının eylem çağrılarına karşılık metro seferlerini durduran ve fuar süresini kapsayan 6 günlük eylem yasağı kararı alanlar, Filistin halkının mücadelesinin karşısındadır!
Yasaklarla yetinmeyen siyasi iktidar, tüm engellemelere rağmen Filistin halkının sesini sokağa taşıyanları gözaltına almaya başladı.
Bugün yapılan fuar protestosuna katılan beş arkadaşımız şu anda gözaltında.
Filistin halkını hedef alan silahların sergilendiği IDEF 2025’i siyasi iktidarın “kazasız belasız” atlatmaya çalıştığını görüyoruz. Ancak bu apaçık suç ortaklığına göz yummayacağız.
Bulunduğumuz her yerde mücadelemize devam edeceğimizi, Siyonistlere ve ortaklarına karşı geri adım atmayacağımızı bildiriyoruz."
Evlerinden gözaltına alınan 3 gence ilişkin Filistin için Bin Genç'in paylaşımı ise şu şekilde:
"Savaş Suçları Fuarı İDEF'i Teşhir Eden Gençler Gözaltında! Bugün Filistin Eylem Komitesinin çağrısıyla gerçekleştirilen eylemde, İDEF Savaş Sanayi Fuarı’nı protesto eden 3 arkadaşımız GBT gerekçesiyle ve evlerinden alınarak, hukuksuz biçimde gözaltına alındı. Filistin halkına karşı işlenen savaş suçlarının meşrulaştırıldığı bu fuarı teşhir edenler, Türkiye'nin siyonist işbirliğine karşı ses çıkaranlardır. Sömürgeciliğe karşı yükselen bu sesi gözaltılarla bastıramazsınız. Savaş suçlarını gizlemeye çalışanların değil, bu suçları ifşa edenlerin yanındayız. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın! Siyonizmle işbirliği suçtur, teşhir etmek değil!"
***
Trump’ın dostu Filistin davasını savunabilir mi?-Yusuf Karadaş-
İsrail her geçen gün Gazze’deki soykırım suçlarına yenilerini ekliyor. Gazze’de 7 Ekim 2023’ten beri devam eden saldırı ve katliamlarında yaşamlarını yitiren sivillerin sayısı 55 bini geçerken İsrail, insani yardım bekleyen sivilleri katlediyor ve bu saldırılar nedeniyle açlıktan ölümler artıyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, İsrail’in Gazze’de soykırım suçundan yargılanması ve Gazze’ye yönelik saldırıların son bulması amacıyla aralık 2023’te BM’ye bağlı Uluslararası Adalet Divanına (UAD) yaptığı başvurunun kabul edilmesinin ardından bu kararların uygulanması için oluşturulan ‘Lahey Grubu’ geçtiğimiz hafta Kolombiya’nın başkenti Bogota’da ‘acil durum konferansı’ düzenledi. Türkiye’nin de aralarında yer aldığı 30 ülkenin katıldığı konferansta İsrail’e karşı açıklanan 6 maddelik ‘eylem planı’, 12 ülke tarafından imzalanırken Türkiye’nin henüz imza atmaması tartışma yarattı. İsrail’e karşı ‘eylem planı’na imza atılmaması konusunda yapılan eleştirilere Dışişleri Bakanlığının verdiği yanıt, özrü kabahatinden büyük deyimini hatırlatıyor. Bogota toplantısı, Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sert söylemlerinin pratikte hiçbir karşılığının olmadığını ve iktidarının Ortadoğu’da ABD’nin politik ekseninden çıkmadığını/çıkamadığını gösteriyor.
Uluslararası Adalet Divanında açtığı ‘soykırım’ davası ile İsrail’in savaş suçlarının dünya kamuoyuna taşınmasına öncülük eden G. Afrika Cumhuriyeti, UAD’nin İsrail’a karşı aldığı yaptırım kararlarının uygulanması için 9 ülkenin kurucu üye olarak katıldığı ‘Lahey Grubunun (G. Afrika, Belize, Bolivya, Kolombiya, Küba, Honduras, Malezya, Namibya, Senegal) oluşturulmasına da öncülük etmişti.
İşte Lahey Grubunun çağrısıyla 15-16 Temmuz’da Bogota’da düzenlenen ‘acil durum konferansına Türkiye’nin aralarında olduğu 30 ülke katılmış ancak konferansın ardından İsrail’e karşı açıklanan 6 maddelik ‘eylem planı’, sadece 12 ülke tarafından imzalanmıştı. Eylem planında “İsrail’e silah, mühimmat ve askeri alanda kullanılacak ürünlerin gönderilmesinin engellenmesi; İsrail’e silah ya da mühimmat taşıyan gemilerin bandırası ne olursa olsun limanlara sokulmaması; imzacı ülkelerin yük gemilerinin hiçbir şekilde İsrail’e askeri malzeme taşımaması; İsrail’le yapılmış anlaşmaların gözden geçirilip iptal edilmesi ve İsrail’e karşı alınmış yaptırım ve ceza kararlarına tam olarak uyulması” gibi kararlar yer alıyor. Her fırsatta kendini Filistin davasının en büyük savunucusu gibi göstermeye çalışan Erdoğan iktidarının bu bildiriyi imzalamaması, Filistin sorunundaki ikiyüzlü politikasını yeniden tartışma konusu haline getirdi.
Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin ‘eylem planı’na imza atmamasıyla ilgili eleştirilere ‘sert’ yanıt verirken aslında kendi suçunu da itiraf ediyordu. Dışişleri Bakanlığının açıklamasında Türkiye’nin ortak bildiriye imza atmadığı konusundaki eleştirilerin “Asılsız ve dezenformasyon amaçlı” olduğu söyleniyor ancak devamında 20 Eylül 2025’e kadar bildiriye imza atılabileceği belirtilerek bugüne kadar imza atılmadığı kabul ediliyordu. Daha da önemlisi, bakanlığın açıklamasında bir yandan “Ortak bildiride zikredilen tedbirlerin tamamına yakını ülkemiz tarafından halihazırda uygulanmaktadır” deniliyor. Öte yandan da imza atılmamış olması “Ortak bildiride yer alan hususlardan bazıları, ülkemizin uluslararası hukuki yükümlülükleri bakımından kurumlararası eş güdüm gerektirme”si ile gerekçelendiriliyor. Görüldüğü gibi, bakanlık; “Söz konusu tedbirlerin tamamına yakınının uygulandığı” iddiasını, bildiriyi imzalamamasını “uluslararası yükümlülükler”e bağlayarak aslında kendisi yalanlıyor!
Kararların tamamına yakını uygulanıyorsa Türkiye, Filistin davasının uluslararası haklılığını arttıracak bu bildiriye neden imza atmadı?
Asıl dezenformasyon hangisi: Türkiye’nin bildiriyi imzalamadığı gerçeğini söylemek mi yoksa bakanlığın bunu “uluslararası yükümlülükler” gerekçesinin arkasına saklaması mı?
Demek ki, geçtiğimiz dönemde İsrail’e savaş malzemeleri taşıyan Maersk ve Vela gibi gemilerin Türkiye’de Mersin Limanında demirlemesi de bu “uluslararası yükümlülükler” arasında yer alıyormuş! Ancak bu “uluslararası yükümlülükler” Erdoğan iktidarının savaş suçlarına ortaklığını gizlemeye yetmiyor. Yine Erdoğan iktidarının “İsrail’le ticarete son verildiği” açıklamalarına rağmen bu ticari ilişkilerin aracı ülkeler ve Filistin yönetimi üzerinden sürdürüldüğünü bizzat İsrailli kaynaklar söylüyor.
Türkiye’nin İsrail’e karşı eylem planını imzalamamasının gerçek nedenini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs ziyareti sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken Gazze ile ilgili yaptığı açıklamalar ortaya koyuyor. Erdoğan, Gazze’deki soykırım ve “ateşkes” konusuyla ilgili soruya “Bu konuda Amerika Birleşik Devletleri’nin adımlarını sürekli olarak takip ediyoruz. Amerikan Dışişleri Bakanı ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Bey sürekli görüşüyor” diyerek yanıt veriyor. Erdoğan, Gazze’deki soykırımın sona erdirilmesi konusunda çözümü İsrail’in en büyük destekçisi ABD emperyalizminden bekliyor. Aylardır “ateşkes” diyerek dünya kamuoyunu oyalayan ve İsrail’in soykırımının devam etmesini sağlayan Trump’ın çözümü zaten biliniyor: Bütün Filistinlilerin sürülmesi ve Gazze’nin kalıcı ilhakının sağlanması. İsrail’in Gazzelileri bir yandan katlederken öte yandan açlıktan ölüme mahkum eden saldırı ve kuşatmasıyla bu plan adım adım uygulanıyor.
Erdoğan iktidarının İsrail’e yönelik sert açıklamalarına rağmen bu açıklamaların gereği olan adımları atmaması/atamaması, Ortadoğu’da ABD emperyalizmi ile bağımlılık ilişkilerinden ve bu ilişkiler bağlamında üstlendiği rolden bağımsız düşünülemez.
ABD Başkanı Trump’ın Suriye’de rejim değişikliği sonrasında Erdoğan’a yaptığı övgüler, Erdoğan iktidarının ABD emperyalizminin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme politikasında üstlendiği role yönelik bir ‘teşekkür’ olarak anlam kazanıyordu. Son dönemde Trump’ın yakın dostu ve ABD’nin hem Ankara Büyükelçisi ve hem de Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Erdoğan iktidarının söylem ve politikası arasındaki benzerliği de Türkiye’nin bu yeniden dizayn politikasında üstlendiği ve üstlenmek istediği rolle bağlantılı olarak okumak gerekiyor. Erdoğan’ın “Türk, Kürt, Arap ittifakı” vurgusu ile Barrack’ın “Osmanlı millet sistemi” söylemi, Erdoğan iktidarının ABD emperyalizminin bölgesel taşeronluğu bağlamında 2000’li yılların başında soyunduğu Yeni Osmanlıcı politikanın günümüz şartlarında rezive edilerek yeniden uygulanmak istendiğini ortaya koyuyor.
Erdoğan iktidarı, kader birliği yaptığı ülkedeki tekelci burjuva gericiliğin çıkarları temelinde Ortadoğu’nun yeniden dizaynında daha ileriden rol üstlenmeye çalışıyorken ve bu konuda önü ABD emperyalizmi tarafından açılmışken Filistin sorununun bu politikaya gölge düşürmesini istemiyor.
Dahası Erdoğan iktidarı, en önemli direnç merkezlerinden biri olan Esad rejiminin devrilmesinde oynadığı rolle Filistin davası karşısında İsrail’e tarihte eşine az rastlanır bir hizmet sunmuş oldu. Şurası da açıktır ki, bölgesel yeniden dizayn bağlamında İran’ın geriletilmesi ve ortaya çıkacak boşluğun Türkiye tarafından doldurulması politikası da Filistin davası karşısında İsrail’in işini kolaylaştırmaya hizmet edecektir.
Türkiye’nin desteğinde Suriye’de yönetimi ele geçiren HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) ve lideri Colani’nin ilk icraatlarından biri de Suriye’de Filistinli grupların faaliyetlerinin yasaklanması ve bazı liderlerinin tutuklanması olmuştu. Colani, Suriye İsrail’in saldırı ve işgali altındayken bile İran’ı “en büyük tehdit” ilan edip Ortadoğu’da ABD ekseninde İsrail ile iş birliğini geliştirmeyi amaçlayan ‘Abraham/İbrahim Anlaşmalarını imzalama sinyallerini verince Trump tarafından ödüllendirilmişti (Suriye’ye yönelik yaptırımlar kaldırılıp HTŞ, terör örgütleri listesinden çıkartılmıştı).
Sonuç olarak, Erdoğan ve Trump arasındaki “sevgi” ve “dostluk; ülkedeki iktidarın daha fazla pay kapma hevesiyle ortak olduğu Filistin ve bölge halklarına ağır bedeller ödettirmeyi amaçlayan emperyalist sömürü ve yağma düzeninin devamını amaçlayan saldırganlık ve iş birliğinin ifadesi olarak anlam kazanmaktadır. Bugün Filistin ve bölgenin diğer ezilen halklarıyla dayanışmanın yolu öncelikle ülkedeki iktidarın ikiyüzlü politikasına ve ABD başta emperyalistlerle bağımlılık ilişkilerine karşı mücadeleden geçiyor.
/././
Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder