T-24 "Köşebaşı + Gündem" -11 Temmuz 2025 -

 

Özgür Özel: Anketlerde yüzde 25'i görüyorlar bu yüzden Fahrettin Altun gitti, TRT'yi de değiştirecek, Anadolu Ajansı'nı değiştirecek!

özgür özel

CHP lideri Özgür Özel, tutuklunan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar için Adana'da yapılan 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' mitinginde son yapılan atamalara göndermede bulundu. Özel,  "Anketlerde yüzde yirmi beşi bilemedin yüzde otuzu ona yüzde yetmişi bize inanıyor. Bu yüzden İletişim Başkanını değiştirdiler. Eğer bir siyasi yapıda işler kötüye gidiyorsa faturayı iletişimcilere keserler, Fahrettin Altun gitti. TRT'yi değiştirecek. Anadolu Ajansı'nı değiştirecek. RTÜK'ü değiştirecek. Çünkü diyorlar ki bütün TV'ler bizde, gazeteler bizde, gece yarısı elde çubuk bizim ekranlarda iftira atanlar bizde. Yine de millet onlara inanıyor" dedi.

CHP lideri Özel, AKP Ankara Milletvekili ve eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek'e tepki gösterdi. Osman Gökçek'in 'baklava' üzerinden gönderme yapmasına, "Gitmiş baklava kutusu yaptırmış millete ahlak dağıtıyor. Senin partinin Başbakan yardımcısı, Meclis Başkanı Bülent Arınç, FETÖ'ye Ankara'yı pazarladın demiş, senin kursağından geçen her lokmada şaibe var utanmadan millete laf ediyor, bozuk tohum!" ifadelerini kullandı.

Yargılanmaların TRT'den yapılması için kanun önerisi verdiklerini hatırlatan Özel, "TRT'den ama öyle oyun yapmak yok. Savcıyı dinleyip belgesele geçmek yok. Tamamını, iddiayı da cevabını da satır satır TRT'nin yayınlamasını, isteyen her kanalın canlı vermesini istiyoruz. İftiradan bıktık. Namusumuza yapılan bu saldırıyı geri püskürteceğiz hodri meydan!" dedi.

Uğur Mumcu Meydanı’nda toplanan Adanalılar, tutuklanan ve görevden alınan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar başta olmak üzere tutuklu belediye başkanlarına destek vermek üzere bir araya geldi. 


CHP'nin 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' mitinglerinin bugünkü durağı, tutuklanan ve görevden uzaklaştırılan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar için Adana oldu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in katılımıyla gerçekleşecek miting alanına Adanalılar, “Hükümet istifa”, sloganları ve “Adana’dan esen halkın rüzgarı Zeydan Karalar yıkar duvarı” pankartlarıyla giriş yaptı.

Özgür Özel, mitingte konuştu.

Özgür Özel'in konuşmlarından satır başları şu şekilde:

"Ülkenin bir sonraki Cumhurbaşkanına darbeye kalktılar"

"Dün bu büyük haksızlık yaşandığında miting kararı verdik. Dediler ki o miting alanı bir günde dolmaz. O meydan bu haliyle Ferdi Tayfur'un tarihi konserinde doldu. Görüyor musun Zeydan Başkan, 250 bin hemşehrilerin sana sahip çıkıyor bu meydanda. Bu darbe öyle bir darbeydi ki hem İstanbul'un 16 milyonun seçtiğine hem de ülkenin bir sonraki Cumhurbaşkanına darbeye kalktılar.

Birileri Cumhurbaşkanını kandırmış, 3 tane sağlam savcım var, 3 tane hakimim, 3 tane de yalancı yalancı şahidim, iftiracı gizli tanığım var. TV'lerde iftirayı basarız seçimleri alırız. ama iş öyle değil Adana'nın iradesi öyle değil. Ben görünce boğazım düğümlendi. Kooperatifler karar almış, bütün minibüslerin üzerinde şu yazıyor: 'Zeydan Başkan pandemide sen vardın yanımızda, depremde sen vardın yanımızda, bu akşam kim gelecekse senin yanına bedava!' Kim istediyse nikahını kıydı, 1 gecede 11 nikah kıyardı. Şimdi nikahını kıydıkları gelmiş. Ey Erdoğan, bir adamın arkasında 20 bin çift varsa sen onu yenemezsin!

"Senin kursağından geçen her lokmada şaibe var utanmadan millete laf ediyor, bozuk tohum!"

Zeydan Başkan 11 yıl önceki ihalenin AKP'nin verdiği ihalenin parasını veriyor. O ihaleyi yapan AKP'liye ne verilmiş bilmiyoruz. Paralarını ödemiş, bir daha çalışmamış onlarla. O Zeydan Başkan 11 yıl boyunca bir çöp bulamadıkları, Zeydan Başkan'ın eşi Nuray hanım 32 yıldır devlet okulunda öğretmen. Bu kadının kocası mı yapmış yolsuzluk? Orada Melih Gökçek var. Oğlunu biliyor musunuz? Bozuk tohum! Gitmiş baklava kutusu yaptırmış millete ahlak dağıtıyor. Senin partinin Başbakan yardımcısı, Meclis Başkanı Bülent Arınç, FETÖ'ye Ankara'yı pazarladın demiş, senin kursağından geçen her lokmada şaibe var utanmadan millete laf ediyor, bozuk tohum!

Adana'yı baştan başa, içme suyunu, kanalizasyonu tamamlayan, kadın kooperatifleriyle kadınların yüzünü güldüren, göreve geldiğinde belediyenin borcu alacağının 4 katı olan yerde şimdi belediyenin borcu alacağının 4'te biri. Ve 321 iş makinesi almış, eskiden AKP'nin ihaleyle yaptığı işleri belediyenin çalışanlarına yaptırıyor, istihdam sağlıyor, güneş enerjisiyle bile belediyenin elektrik faturalarını neredeyse sıfırlamış. Böyle çalışan birine utanmadan attılar iftira, bizde geldik Zeydan Başkan'a sahip çıkmaya! 

"Fahrettin Altun gitti, TRT'yi de değiştirecek, Anadolu Ajansı'nı da değiştirecek"

Seyhan'da ilk kadın Belediye Başkanı Oya Tekin, bir iftiracının söyledikleriyle tutukladılar. Oysa mesele çöp ihalesi ama o iftiracıyla ilişki şantaj ve tehdit ilişkisi. O iftiracı geliyor bana ihaleyi vermezsen şunu yaparım bunu yaparım diyor. Oya Başkan kaymakama gidiyor şikayet ediyor, valiye gidiyor şikayet ediyor. Tehditlerden yılmıyor ama iftiracılar sen misin beni şikayet eden diyor, İstanbul'dan Oya Başkan'ın ismini veriyor. Dün dedi, beni aldılar, eşimi aldılar, 15 yaşında oğlum var ev hapsi verin onun yanında olayım diyor.

Kadir Haydar görevini yaparken onu da iftiralarla görevden aldılar. Ceyhan'ın kaderi, Ceyhan'ın Kadir'idir. Ona sahip çıkacağız. Karşımızda bir organize suç yapısı, acımasızca saldırıyorlar. 30 Ekim'de Ahmet Özer Başkanımızı aldıklarından beri saldırıyorlar. Anketlerde yüzde yirmi beşi bilemedin yüzde otuzu ona yüzde yetmişi bize inanıyor. Bu yüzden İletişim Başkanını değiştirdiler. Eğer bir siyasi yapıda işler kötüye gidiyorsa faturayı iletişimcilere keserler, Fahrettin Altun gitti. TRT'yi değiştirecek. Anadolu Ajansı'nı değiştirecek. RTÜK'ü değiştirecek. Çünkü diyorlar ki bütün TV'ler bizde, gazeteler bizde, gece yarısı elde çubuk bizim ekranlarda iftira atanlar bizde. Onların altında bir otobüs bir de iki buçuk kanal biri kapalı biri açık. Yine de millet onlara inanıyor.

Size söz veriyoruz. Ekrem Başkan'ın helal diplamasını geri alacağız. Bu diplomasızı da evine yollayacağız! 

"Biz 3 T'nin arkasındayız"

Meclis'te kanun teklimiz var. Meclis kapanmadan kanunu çıkaralım. TRT'den ama öyle oyun yapmak yok. Savcıyı dinleyip belgesele geçmek yok. Tamamını, iddiayı da cevabını da satır satır TRT'nin yayınlamasını, isteyen her kanalın canlı vermesini istiyoruz. İftiradan bıktık. Namusumuza yapılan bu saldırıyı geri püskürteceğiz hodri meydan! Biz 3 T'nin arkadasındayız, terörsüz ve demokratik Türkiye, tutuksuz yargılanma, TRT'den canlı yargılanma."

                                                               ***

Arnavutluk Başbakanı Rama, Meloni'yi yine diz çökerek selamladı!

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Roma’da Ukrayna için düzenlenen zirvede bir kez daha İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin önünde diz çöktü. Rama daha önce de Arnavutluk başkenti Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu’nun (AST) 6. zirvesinde Meloni’yi diz çökerek karşılamıştı.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, "Ukrayna İyileşme Konferansı" kapsamında Roma'yı ziyaret etti. Konferansın açılışında Rama ile İtalya Başbakanı Meloni arasındaki selamlaşma gündeme oturdu. 

Rama, Meloni'yi karşılamak için herkesin gözü önünde diz çöktü. Karşısında diz çöken Rama’yı başta fark etmeyen Meloni ise daha sonra gülümseyerek karşılık verdi.

Daha önce de önünde diz çökmüştü

İki liderin Arnavutluk'taki AST Zirvesi'nde de benzer şekilde selamlaşmıştı. 

Daha önce Arnavutluk başkenti Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu’nun (AST) 6. zirvesinde de Rama, Meloni’yi yine diz çökerek karşılamıştı.

                                                      ***

Srebrenitsa: 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'daki en büyük toplu katliam

Srebrenitsa: 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'daki en büyük toplu katliam

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından soykırım olarak kabul edilen Srebrenitsa katliamının üzerinden 30 yıl geçti.

Katliam Bosna Savaşı (1992-1995) sırasında düzenlendi.

Eski Yugoslavya'nın dağılması sonrası ülkede Sırplar, Müslümanlar (Boşnaklar) ve Hırvatlar savaşıyordu.

Bosnalı Sırplar, 11-22 Temmuz 1995'te iki haftadan kısa süre içinde BM koruması altındaki Srebrenitsa kasabasında 8 binden fazla Boşnağı sistematik şekilde katletti. 

Yaklaşık 1000 kişinin ya cesetleri hâlâ kayıp ya da kimlikleri tespit edilememiş halde. 

BM geçen yıl katliamın başladığı gün olan 11 Temmuz'u "Katliam Kurbanlarını Anma Günü" ilan etti.

Srebenitsa'da ne oldu?

Bosna Savaşı, 1990'ların başında Yugoslavya'nın dağılmasının ardından patlak verdi.

Altı cumhuriyetten oluşan bir federasyon olan Yugoslavya, Cumhurbaşkanı Josip Broz Tito'nun liderliğindeki nispeten gevşek bir komünist rejim altında Sırpları, Hırvatları, Bosnalı Müslümanları, Arnavutları, Slovenleri ve diğerlerini bir araya getirmişti.

Tito'nun 1980'de ölümünden sonra, Yugoslavya içinde daha fazla özerklik için yapılan çağrılar bağımsızlık ilanlarına yol açtı.

Dağılmanın ardından ortaya çıkan ülkelerden biri olan Bosna'da üç toplum çatışma halindeydi: Sırbistan tarafından desteklenen Sırplar, Boşnaklar ve Hırvatlar.

O dönemde Srebrenitsa kasabasında yaklaşık 40 bin Boşnak Müslüman yaşıyordu.

Müslümanların birçoğu, Bosna Savaşı sırasında Bosnalı Sırpların etnik temizliğinden kaçmak zorunda kalarak ülkenin diğer bölgelerinden gelmişti.

Srebrenitsa, 1993 yılında BM tarafından güvenli bölge ilan edildi ve küçük bir grup uluslararası barış gücü askeri kasabayı herhangi bir saldırıya karşı korumakla görevlendirildi.

11 Temmuz 1995'te General Ratko Mladiç liderliğindeki Bosnalı Sırplar kasabaya saldırarak, bölgede barınan sivilleri koruyamayan BM barış gücü askerlerine üstünlük kurdu.

Bosna Sırp ordusu harekete geçtiğinde çoğu kadın, çocuk ve hastalardan oluşan yaklaşık 20 bin Müslüman, Potocari yakınlarındaki Hollandalı barış gücü askerlerinin kontrolündeki BM yerleşkesine sığındı.

Şiddetin tırmanması üzerine BM barış gücü askerleri teslim oldu.

Boşnak kadınlar ve kızlar otobüslere bindirilerek güvenli bir yere götürüldü.

Ama erkekler ve erkek çocuklar alıkonuldu.

Bazıları toplu halde öldürülürken bazıları da Srebrenitsa çevresindeki ormanlık tepelerden kaçmaya çalışırken katledildi.

Sırp güçleri 8 binden fazla Boşnağı sistematik şekilde öldürdü.

BM'nin "güvenli bölge" ilan ettiği yerde bulunan hafif silahlı barış gücü askerleri, etraflarındaki şiddet devam ederken hiçbir şey yapmadı. 

Mahkemeden ne karar çıktı?

Lahey'deki Birleşmiş Milletler Mahkemesi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY), aralarında Mladiç ve Bosnalı Sırp lider Radovan Karadziç'in de bulunduğu yaklaşık 50 Bosnalı Sırbı, Srebrenitsa'da işledikleri savaş suçları nedeniyle mahkum etti.

Mladiç ve Karadziç'e soykırım suçundan müebbet hapis cezası verildi. Duruşmada katliamın önemli ölçüde planlandığına dair kanıtlar sunuldu.

ICTY Başkanı Yargıç Alphons Orie, 2017 yılında Mladiç'i ömür boyu hapis cezasına çarptırmadan önce "İşlenen suçlar insanlığın bildiği en iğrenç suçlar arasında yer alıyor" dedi.

Mahkeme, hayatta kalan tanıkların ve öldürülenlerin yakınlarının dehşet verici ifadelerini dinledi.

Bazı erkeklerin diri diri gömüldüğü, bazı yetişkinlerin çocuklarının öldürülmesini izlemek zorunda bırakıldığı anlatıldı.

Srebrenitsa katliamının pek çok kurbanı yakındaki Potocari Mezarlığı'na gömüldü.

Mezarlıkta binlerce sade beyaz mezar taşı, bir tepenin yamacında, ormanla çevrili bir alanda sıralı duruyor.

Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, "Srebrenitsa trajedisi BM tarihinde sonsuza dek unutulmayacak" demişti.

'Suç ama soykırım değil'

Ancak çoğu Bosnalı Sırp ve Sırbistan'daki birçok kişi, 1995 yılında Srebrenitsa'da yaşananların soykırım olduğunu defalarca reddetti.

2024 yılında Bosnalı Sırp milletvekilleri, Bosna savaşı sırasında Srebrenitsa'da 8 bin Müslümanın öldürülmesinin soykırım olduğunu reddeden bir rapor kabul ettiler.

Liderleri Milorad Dodik, Bosna Sırp ordusunun Srebrenitsa'daki operasyonunun "büyük bir hata" olduğunu söyledi.

Dodik, "Bu bir suçtu ama soykırım değildi" dedi.

Bosnalı Sırplar, 2 bin kişinin çoğunun savaş kurbanları olduğunu, Bosnalı Müslüman askerlerin savaşta öldürüldüğünü iddia ediyor. Bir diğer iddiaları da, bu cinayetlerin "Srebrenitsa çevresindeki köylerde öldürülen tüm Sırpların intikamı" olması.

11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı'nı Anma ve Düşünme Günü olarak belirleyen BM aldığı karar ile katliamın inkarını ve savaş suçlularını yüceltmeyi kınadı.

Bölgenin demografisi nasıl değişti?

1990'lardaki savaştan önce Srebrenitsa büyük ölçüde bir Boşnak Müslüman kasabasıydı.

Şimdi nüfusun çoğu Sırp.

Savaşın ardından Bosna-Hersek, Sırp Cumhuriyeti ve Bosna-Hersek Federasyonu olmak üzere ikiye bölündü.

Srebrenitsa, Sırp Cumhuriyeti'nde.

Savaştan sonraki yıllarda Srebrenitsa'da Boşnak nüfus azaldı, Sırp nüfus arttı.

Sırp Cumhuriyeti'nde çoğunlukla Sırplar yaşıyor. Bosna-Hersek Federasyonu'nda Boşnaklar çoğunlukta.

BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi'ndeki oylamalarda neler oldu?

BM Genel Kurulu'nun kabul ettiği kararda, üye ülkeler, soykırımın inkarı, çarpıtılması ve gelecekte benzer olayların yaşanmasını önlemek için, bu konuyu eğitim sistemlerinde ders olarak işlemeye çağrılıyor.

BM Güvenlik Konseyi, 2015 yılında Srebrenitsa'da yaşanan olayları "soykırım" olarak kabul edilen bir karar tasarısını gündeme aldı.

Ancak daimi üye Rusya'nın vetosuyla bu karar, Konsey'de kabul edilmedi.

Almanya ve ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülke, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgale başlaması sonrası, Srebrenitsa'da yaşanan katliam ve Batı Balkanlar'da 1990'larda yaşanan savaş suçlarını yeniden gündeme taşıdı.

Veto tehdidi bulunmadığı ve basit çoğunluğun oyları yeterli olduğu için karar tasarısı 2024'te BM Genel Kurulu'nda ele alındı.

Türkiye, ABD, İngiltere ve Fransa, 11 Temmuz'un "Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü" ilan edilmesi yönünde oy kullandı.

Sırbistan, Rusya, Çin ve Macaristan'ın da aralarında bulunduğu 19 ülke, öneriye ret oyu verdi.

Slovakya ve Yunanistan da dahil 68 ülke çekimser kalırken, 22 ülke de BM Genel Kurulu'ndaki oylamaya katılmadı.

193 üyeli genel kurulda 84 üye ülkenin oyuyla karar kabul edildi.

                                                        ***

Grok (yapay zekâ)... Yaccarino... Musk...-Füsun Sarp Nebil-

X.com üzerinde dosdoğru mesajlar atan insanların yanında, bol miktarda saçmalayanlar ve tabii ki botlar da var. Yani bir yapay zekâ, bu ortamdan besleniyor ve eğitiliyorsa, ne demesini bekliyorsunuz?

Grok (yapay zekâ)... Yaccarino... Musk...

9 Temmuz’un birbiriyle ilişkili iki olay meydana geldi. Ülkemizde Grok'un engellenmesi, dünyada ise Linda Yaccarino'nun istifası vardı.

Yaccarino'nun istifasına 2 neden gösterildi. Birisi antisemitik soslu Grok krizi, diğeri ise reklam gelirlerinin hâlâ istenen seviyeye çıkamamış olması. Ama Yaccarino’nun Musk’ın yaklaşımlarından artık son derece rahatsız olduğu da konuşuluyor.

Tabii ki "Linda Yaccarino da kimmiş?" diye soranlar olacaktır. Kadıncağız, Elon Musk'ın gölgesinde kaldığı için öne çıkamadı ama 2023’ten bu yana X.com'un CEO'su. Adını önce göreve geldiğinde duyduk, bir de şimdi ayrılırken duyuyoruz. Arada ufak tefek bir şeyler oldu ama biz X.com deyince Musk'ı biliyoruz.

Oysa Yaccarino önemli bir yöneticiydi. X.com öncesinde, 11 yılı aşkın bir süredir NBCUniversalda reklam yöneticisiydi. Bundan önce, o sırada CNNin de dahil olduğu Turner Broadcastingde reklam satışları, pazarlama ve satın almalardan sorumlu başkan yardımcısı/COO idi. Şirket profiline göre NBCUniversalda 2.000 çalışanlı küresel bir ekibi yönetiyordu.

Yaccarino, reklamları toparlaması için göreve getirildi

Yaccarino'nun X.com'a CEO oluşunun temel gerekçesi, reklam alanındaki tecrübesiydi. Çünkü o günkü adıyla Twitter'ın gelirleri aniden düşmüştü. Toparlanması için Musk'ın davranışları ile çekilen reklamlarını geri alması gerekiyordu.

Elon Musk'ın Twitter'ı teslim alışındaki hoyratlık, yani hem o dönemde sosyal medyada, engellenen aşırı sağ görüşlere (aşı karşıtlığı gibi) özgürlük vereceği ifadeleri, hem de işten çıkarmaları çok kaba bir şekilde yapmış olması, herkesi rahatsız etmiş ve reklamların çoğu kesilmişti. Genellikle, Musevi kuruculu firmaların reklamları çektiğini gördük. Çünkü bu ifade özgürlüğü başlığı altında antisemitik ifadelere yol verilmiş olmasından rahatsızlık duydular. Musk'ın kendisi de bu tür mesajlaşmalara katıldı, arkasından İsrail'e davet edildi vs. vs. Sonuç, X.com reklamları hâlâ Musk öncesine dönemedi. Bugün 2025'de hala 2021 seviyesinin altında kalmış durumda.

Kurban da anlaşılan Yaccarino oldu. 

X.com'un eğittiği yapay zekâ düzgün cevap verebilir mi?  

Diğer yandan 9 Temmuz’da Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve bazı dini değerleri doğrudan hedef alan ifadeler içerdiği gerekçesiyle Grok’un belirli içeriklerini engelleme kararı aldı ve soruşturma açıldı. Biz bunu "yapay zekâ gözaltına alındı" vs gibi ifadelerle istihza ile karşıladık ama Grok'un gerçekten bir sorunu var. O da zaten çoktandır küresel olarak "tuhaf içerikleri" nedeniyle şikâyet konusu olması.

Grok, X.com'un yapay zekâ şirketi olan xAI tarafından eğitilen büyük dil (LLM) modelidir ve temelde açık kaynaklı verilerden beslenerek geliştirilmiştir. Herkese açık kaynaklardan bahsederken, web sayfaları, elektronik kitaplar ama bilhassa X paylaşımlarından toplanan büyük veri kümeleriyle eğitildiğini söylüyoruz.

Ağ tabanlı büyük öneğitimden sonra, model, İnsan denetmenler (AI trainers) tarafından inceleyip etiketlenmiş ve belirli davranış/değer hedeflerine göre takviyeli-öğrenme (reinforcement learning) teknikleriyle ince ayardan geçirilmiş. Ancak Haziran 2025’te yapılan eğitim prompt değişiklikleri (system prompt tweaks), bazı kullanıcı isteklerine bağlı olarak Grok’un aşırı provokatif ve nefret içerikli cevaplar üretmesine yol açtı. Şikâyet konusu içeriklerin başında Hitler'i güzelleyen ve antisemitik mesajlar var.

Düşünün ki X.com üzerinde dosdoğru mesajlar atan insanların yanında, bol miktarda saçmalayanlar ve tabii ki botlar da var. Yani bir yapay zekâ, bu ortamdan besleniyor ve eğitiliyorsa, ne demesini bekliyorsunuz?

Sonuç mu? Kabak Yaccarino'nun başına patladı. Grok'u eğiten Musk olduğu halde, Yaccarino istifa etti.

Yapay zekânın talebe uygun cevap vermesi sağlanıyor

Yapay zekânın (Meta'nın Trump sonrası yaptığı ayar gibi), talebe uygun cevaplar vermesini, mesela sol ya da sağ görüşlü olmasını sağlayabildiklerini (at sahibine göre kişner atasözü gibi) daha önce yazdık. Yani LLM'leri kim eğitiyorsa, nasıl eğitiyorsa, hangi kaynağı kullanıyorsa, yapay zekâ da öyle cevap verir. Bunu DeepSeek ile ChatGPT'nin aynı soruya verdiği cevapları karşılaştırarak da görebilirsiniz. Birisi ABD, diğeri Çin bakış açısını yansıtacaktır.

Özeti, yapay zekâya başvurabilirsiniz ama söylediklerini her zaman süzgeçten geçirmek gerekiyor. Çünkü sağ ya da sol görüşlü olmasını sadece sahibi değil, bazı bot gruplar amaçlı olarak da (bilgi aldığı platforma girecekleri çok sayıda benzer içerik ile) sağlayabilirler.

Bu hikâyenin iki özü var. Birisi "yapay zekânın verdiği cevaplara her zaman güvenmeyin, mutlaka kontrol edin" şeklinde. İkincisi ise, "Elon Musk için acaba çanlar mı çalıyor?" şeklinde. Bugün Yaccarino gitti. Ama yarın Musk'a neler olacak acaba? Bu nedenle bir sonraki yazımızda Musk'ın partisinin şansını yorumlayacağız.

                                                            /././

Emniyet’te tansiyon düşmüyor!-Tolga Şardan-

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın hazırlattığı yasa değişikliğinin TBMM’de kabul edilmemesinden kaynaklanan kriz döneminde terfi ve emeklilik işlemleri gerçekleştirilemedi. Dokuz yılını tamamlayıp emekli olması gereken polis müdürleri, 30 Haziran’dan itibaren emekliler. Ancak, kurul toplan(a)madığı ve haklarında karar alınamadığı için halen görev başındalar!

ali yerlikaya

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın hazırlattığı ve emniyet teşkilatında yapısal değişimi sağlayacak yasa değişikliğinin TBMM’de kabul edilmemesinden kaynaklanan kaos hali, teşkilatta kriz yaratmaya devam ediyor.

Değişikliğin yasalaşmaması sürecinin beraberinde getirdiği kriz dönemi sebebiyle, terfi ve emeklilik işlemleri henüz gerçekleştirilemedi. 30 Haziran günü emekli olması gereken müdür sınıfındaki personel halen görev başında!

Bilindiği üzere; Bakan Yerlikaya’nın kadro yetersizliği nedeniyle özellikle birinci ve ikinci sınıf emniyet müdürlerini yakından ilgilendiren, ayrıca idare mahkemelerinin verdiği göreve dönüş kararlarının önüne geçebilmek amacıyla hazırlattığı yasa değişikliği çalışmasının yarattığı kriz, yaklaşık iki aydır çözüme kavuşturulamadı.

TBMM’de komisyon aşamasında görüşüleceği dönemde kamuoyuna yansıyan ve emniyet çevrelerinde büyük tepki çeken yeni yapılanma taslağı, içindeki bazı düzenlemeler geri çekilerek yeniden Meclis’e gönderildi.

Süreci şöyle özetlemekte fayda var, kanımca.

Yürürlükteki yasa hükümlerine göre, rütbesinde beş yıl kalan ve bir üst rütbeye terfi edemeyen polis müdürlerinin özlük dosyaları, Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu’na (YDK) alınarak görüşülüyor. Kadro ve ihtiyaca göre kurul terfi ve emeklilik kararlarına imza atıyor.

Ayrıca yine ihtiyaç ve kadro durumuna göre beş yıl üzerine iki kez ikişer yıl uzatma verilmesiyle aynı rütbede dokuz yıl kalan polis müdürleri mevcut.

Şu anda dokuz yıldır aynı rütbede görev yapan 1992, 1993 ve 1994 yılında Polis Akademisi’nden mezun olup çoğunluğu ikinci sınıf rütbesinde teşkilatta görev yapan polis müdürlerinin yasal olarak emeklilik zamanı geldi.

Söz konusu polis müdürlerinden terfi etmesi gerekenlerin bir üst rütbeye geçişi yine YDK’ca sağlanıyor.

YDK, yasa hükmü gereğince geçen mayısta “usulen” toplandı. Hiçbir karar almadan dağıldı. Oysa yeniden toplanıp terfi ve emeklilik kararlarını onaylaması gerekiyor.

Yeniden toplanmanın önündeki engel ise Yerlikaya’nın TBMM’den çıkarmayı istediği yapılanmayı sağlayacak yeni düzenlemeyi beklemek. Zira kulislere yansıyanlara göre, Bakan Yerlikaya, emniyet yönetimine değişikliğin yasalaşmasını beklemesi konusunda talimat verdi.

Bu konuda, Emniyet Genel Müdürü Mahmut Demirtaş ve kimi kurul üyeleri, bilhassa siyasi taleplere yanıt verirken Bakan Yerlikaya’yı işaret ediyor.

AKP içinden kimi siyasetçiler de yapılmak istenilen düzenlemeye itiraz etti.

Hâl böyle olunca şöyle kaotik bir tablo ortaya çıkıyor; dokuz yılını tamamlayıp emekli olması gereken polis müdürleri, 30 Haziran’dan itibaren emekliler. Ancak, kurul toplan(a)madığı ve haklarında karar alınamadığı için halen görev başındalar!

Kaldı ki, söz konusu polis müdürlerinin, yaşayacakları görevden kaynaklanan sorunların karşılığı nasıl olacak? Yani en basit anlatımla, bu konumdaki polis müdürleri görev suçu işlediklerinde “emekli mi, yoksa muvazzaf mı” değerlendirilecek?

Şaka gibi ama gerçek bu.

Yaşananlara bakıldığında Yerlikaya, yapılanmayı hayata geçirmekte ısrarlı.

Öyle ki, TBMM’deki komisyon çalışmaları sırasında komisyon üyesi bir milletvekiline, teşkilatta baş gösteren sıkıntı konusunda bilgi verdiği Yerlikaya tarafından tespit edilen Emniyet Personel Başkanlığı’ndan üst düzey bir müdür, bizzat Yerlikaya’nın talimatıyla görevden alındı ve Polis Akademisi’ne gönderildi.

TBMM, en geç 30 Temmuz’da kapanacak. O güne kadar TBMM’den yasa çıkmadığı takdirde ve Yerlikaya’nın takvimdeki ısrarı devam ederse, işler iyice karışacak.

* * *

İstanbul karışık, Ankara sessiz!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik adli soruşturma, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile İstanbul Emniyeti’ni karşı karşıya getirdi.

İki kamu kurumu arasında esen soğuk rüzgarlar buzdağına dönmüş durumda. Ve buzdağının bir de görünmeyen yüzü var.

Bilindiği üzere, İBB soruşturmasının başındaki isim İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ile savcı adına soruşturmadaki iş ve işlemleri yapan İstanbul Emniyeti’nin en tepesindeki isim Selami Yıldız’ın arasında sıkıntılar var.

Her iki ismin, siyasetin bürokraside yarattığı gücü en üst düzeyde arkalarına almak istemesi bu tabloyu yarattı elbette.

İstanbul, siyaset için çok önemli bir merkez. Hemen herkes, bu kentteki kamu kurumları ve personeli ile bir bağlantı kurmak, tanışıklık oluşturmak, kendilerine zırh yaratmak peşinde. Siyasetçiler ve üst düzey kamu yöneticileri listenin en tepesindekiler kuşkusuz.

Bu durumda, kentte görev yapmak isteyen yerel yöneticiler de siyaset ve devleti arkalarına alıp limitleri zorlayıp şans yakalamaya çalışıyor.

İşte, savcılık ile emniyet arasındaki gerginliğin temelindeki yaklaşım bu.

Gürlek ve Yıldız arasındaki gerginlik öyle bir boyuta ulaştı ki; her iki isim aynı yerde bulunmamaya çalışıyor.

Örneğin yakın zamanda önemli bir kamu kurumunun İstanbul sorumlusunun çocuğunun düğünü vardı. Hem Gürlek hem de Yıldız yakın arkadaşları olan düğün sahibinin daveti üzerine katılım sağladılar. Düğünün yapıldığı otelde Gürlek ve Yıldız karşılaştı. Yıldız, düğün sahibine “hayırlı olsun” dedi ve otelden kısa sürede ayrıldı.

Yine Başsavcı Gürlek, geçtiğimiz günlerde İBB soruşturması çerçevesinde savcılık ve emniyetle durum değerlendirme toplantısı yaptı. İddiaya göre, Gürlek ve ekibinin yer aldığı toplantıya İstanbul Emniyeti, ast rütbedeki amirlerle katılım sağladı.

Gürlek, yine iddiaya göre, Mali Suçlarla Mücadele ve Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’nden başkomiser ve komiser rütbesindeki katılımcıları görünce sinirlendi ve toplantıyı yapmadan sonlandırdı.

Yaşanan bu olay da Mali Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü Hakan Dulkadir’in görevden alınmasından sonra işin tuzu biberi oldu.

Bu arada, İstanbul’da yaşananlara karşılık Ankara sessizliğini koruyor. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Emniyet Genel Müdürü Mahmut Demirtaş, şimdiye kadar bu konuda herhangi bir açıklama yapmadı.

Aldığım bilgiye göre hem Yerlikaya hem de Demirtaş, ne Adalet Bakanlığı ne de İstanbul Başsavcılığı nezdinde buzların eritilmesi için çaba gösterdi. Böyle bir niyetleri de yok gibi.

Bunun sebebi de Yerlikaya ve Demirtaş’ın, Yıldız’dan hoşnutsuz olmaları. Özellikle Demirtaş, hemen her ortamda Yıldız’dan rahatsız olduğunu hissettiriyor.

* * *

Zafer Aktaş’ın “kara kutusu” Şırnak’a gönderildi

İstanbul Emniyeti’ndeki tayinlerde dikkati çeken isimlerden birisi İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Süleyman Gökdemir oldu.

Gökdemir, önceki İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’ın özel kalem müdürüydü. Yani, “kara kutusu”ydu.

Gökdemir, Emniyet Genel Müdürlüğü’nce Şırnak’a gönderildi.

Diğer dikkat çeken isim de İstihbarat Şube Müdürü İlyas Kayış.

Kayış, Zafer Aktaş tarafından 2022’de İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü atandı. Son tayinler çerçevesinde ise Sabiha Gökçen Havalimanı Emniyet Müdürü olarak görevlendirildi. Aynı zamanda Emniyet İstihbaratı’nda uzun yıllar çalışan Selami Yıldız’ın, kendisine doğrudan bağlı ve aynı kariyeri takip eden İstihbarat Şubesi’nin müdürünü, havalimanı müdürü yapması dikkati çekti.

Böylesi atama pek görülen bir durum değildir emniyette. Hele ki Emniyet İstihbaratı’nda. Yakın zamanda bu atamanın perde arkası netleşir.

Büyüteç’te bir önceki yazıda, aynı tayinler çerçevesinde İstanbul Emniyeti Mali Suçlarla Mücadele Şubesi’ne atanan Orhan Şen’in, üç MHP’li milletvekilinin adının karıştığı altın kaçakçılığının ortaya çıkarıldığı dönemde İstanbul Havalimanı Emniyet Müdürü olduğunu aktardım.

Oysa söz konusu dönemde bu görevi Mustafa Parmaksız’ın yürüttüğünü daha sonra öğrendik. Tamamen bu satırların yazarından kaynaklanan hata nedeniyle okurlardan ve Orhan Şen’den özür dilerim.

* * *

AKP’li ilçe başkanı polise rütbe taktı!

Emniyet teşkilatının 2025 yılı komiser, başkomiser ve emniyet amiri rütbelerine terfi eden polislerin terfi törenleri ülke genelinde gerçekleştirildi.

Trabzon’daki terfi töreninde yaşanan bir tablo dikkatimi çekti.

Trabzon Valisi Aziz Yıldırım başta olmak üzere kent yönetiminin önde gelen isimleri de törendeydi.

Kürsüye çıkan Trabzon Emniyet Müdürü Murat Esertürk’ün protokolü selamlaması sırasında “dostu ve arkadaşı” olduğunu özellikle ifade ettiği AKP Ortahisar İlçe Başkanı Seyit Hisoğlu da konuklar arasındaydı.

Konuşmaların ardından sıra rütbe takmaya geldi. Önce Vali Yıldırım ilk rütbeyi taktı. Sonrasında zevatta yer alan konuk kamu il yöneticileri terfi eden polislere rütbesini taktı.

Bu sırada polislere rütbe takanlar arasında AKP’li Hisoğlu’nun olması dikkati çekti. Hisoğlu, bizzat Emniyet Müdürü Murat Esertürk’le birlikte rütbe takıp fotoğraf çektirdi.

Şimdi, AKP’li ilçe başkanının adı olumsuz bir duruma karışsa, olacak ya, rütbesini taktığı polis amiri de görevini yapmak istedi.

Sonuç ne olacak sizce?

                                                                    /././

Teminat isteme sınırının 250 bin liraya yükselmesinin anlamı nedir?-Murat Batı-

6183 sayılı Kanun kapsamında bulunan alacaklara ilişkin uygulanan teminat isteme sınırının 50 bin liradan 250 bin liraya çıkarılması olumlu ve mükellef lehine bir düzenlemedir.

9 Temmuz 2025 Çarşamba günkü Resmi Gazete’de yayımlanan 10040 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun m.48/2.fıkra uyarınca tecil edilecek tutara uygulanacak 50 bin liralık teminat isteme sınırı 250 bin liraya çıkarıldı.

Bunun anlamı ise şudur; vergi gibi bir kamu borcu bulunan kişiler, bu borcu ödeme zamanı geldiğinde bu borcu ödemeleri durumunda çok zor durumda kalacaksa o kişinin bu borcu en çok 36 ay tecil edilebilir. Tecil talebinin kabulü durumunda ise kişinin borcu 50 bin lirayı aşıyorsa aşan kısmın yarısı kadar da teminat istenilmekteydi. İşte teminat isteme sınırı 50 bin liradan 250 bin liraya çıkarıldı.

Buradaki çok zor durum ibaresi, “borcunu ödeyemeyecek durumda olduğu” anlamında değildir; borcunu öderse “işleri aksar, sıkıntıya düşer” anlamındadır.

Örneğin kişinin kamu borcu 70 bin lira ise ve tecil talebinde bulunduğunda kendisinden 50 bin lirayı aşan borcunun yarısı kadar da teminat istenir. Yani (70 bin lira – 50 bin lira=) 20 bin liranın yarısı kadar (10 bin lira) teminat istenirdi. 9 Temmuz itibariyle de 50 bin liralık sınır 250 bin liraya çıktığından artık 250 bin lirayı aşan borcun yarısı teminat olarak istenir. Hikâye tam olarak bu… İyi bi’ şey yani…

İki örnekle izah edeyim

Örnek 1) Mükellef Murat’ın X Vergi Dairesine 200.000 TL ve Y Vergi Dairesine de 100.000 TL borcu bulunmaktadır. Mükellef Murat, 01.09.2025 tarihinde anılan vergi dairelerinden söz konusu borçlarının tecil ve taksitlendirilmesini talep etmiş, vergi daireleri borcun taksitler halinde ödenmesini uygun bulmuştur. Bu durumda, mükellefin her iki vergi dairesine olan ve tecili uygun görülen borçları, ayrı ayrı 250.000 TL’nin altında kaldığı için vergi dairelerince herhangi bir teminat aranılmaksızın tecil edilip taksitlendirme yapılacaktır.

Örnek 2) Mükellef Batı, 26.09.2025 tarihinde bağlı bulunduğu vergi dairesine müracaat ederek, 300.000 TL borcunun taksitlendirilmesini talep etmiş, vergi dairesi mükellefin talebini değerlendirmiş ve borcun 2025 Ekim’den itibaren 6 ayda 6 eşit taksitte ödenmesini uygun görmüştür. Vergi dairesi, mükelleften taksitlendirilen bu borcu için 250.000 TL’yi aşan kısmın yarısı olan [(300.000–250.000=) 50.000/2=] 25.000 TL değerinde teminat göstermesini isteyecektir. Buna göre amme borcunun tecil edilebilmesi için 25 bin TL’nin teminat gösterilmesi gerekmektedir. Örneğe göre, 25 bin TL teminat gösterilmezse tecil yapılmayacaktır.

Görüldüğü üzere tecil uygulaması için teminat gösterilmesi gerekmektedir. Teminata ilişkin olarak 6183 sayılı Kanun’un 48’inci maddesinde ayrıca düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre, amme borçlusunun alacaklı tahsil daireleri itibarıyla tecil edilen borçlarının toplamı 250 bin Türk lirasını (bu tutar dâhil) aşmadığı takdirde teminat şartı aranılmaz. Bu tutarın üzerindeki amme alacaklarının tecilinde, gösterilmesi zorunlu teminat tutarı 250 bin Türk lirasını aşan kısmın yarısıdır.

Ezcümle

6183 sayılı Kanun kapsamında bulunan alacaklara ilişkin uygulanan bu müessesede teminat isteme sınırının 50 bin liradan 250 bin liraya çıkarılması olumlu ve mükellef lehine bir düzenlemedir. Böylece kamu borcu bulunan kişiler borcunu tecil etmek isterse ve borcu da 250 bin liraya kadarsa ayrıca teminat göstermesine de gerek bulunmamaktadır.

                                                                   /././

T-24


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -11 Temmuz 2025 -

  Özgür Özel: Anketlerde yüzde 25'i görüyorlar bu yüzden Fahrettin Altun gitti, TRT'yi de değiştirecek, Anadolu Ajansı'nı değişt...