KISA KISA GÜNDEM (13 MART 2022)

  


1- Sigaraya 2 lira zam(BİRGÜN)

Ülke gündeminden düşmeyen zamlara bir yenisi eklendi. Sigarada Philip Morris grubuna 2 TL zam geldi. Philip Morris grubu, 1 ay aradan sonra sigaralarına 2 lira zam yaptı. Son zamlarla birlikte en ucuz sigara fiyatı 23,5 liraya yükseldi.Sigara firmaları en son geçtiğimiz ocak ayında zam yapmıştı. Bayilerin sosyal medyada paylaştığı listeye göre ilk zam Philip Morris grubu sigaralara geldi.Sigara zammı bugünden (13 Mart 2022) tarihinden itibaren geçerli olacak. Diğer sigara gruplarının da hafta içinde zam yapacağı belirtildi.






2-Limak, AOÇ’ta zehir saçacak(İsmail Arı-Birgün)

Limak, Ankara Orman Çiftliği’ndeki Ankara Çimento Fabrikası’nı yıkmaya hazırlanıyor. Fabrikadaki asbest tehlikesine dikkat çeken Asbest Söküm Uzmanları Derneği Başkanı Ensari, “Asbest katil tozdur ve öldürür” dedi.(https://www.birgun.net/haber/limak-aoc-ta-zehir-sacacak-380309)


3- Mutfakta yangın var(Hüseyin Şimşek-Birgün)

İktidarın sebep olduğu ekonomik yıkım, mutfağı da yaktı. Mutfak tüpünün aile bütçesine yükü yılda 5 bin 400 TL’yi aştı. Muhalefet, enerjide ÖTV’nin kaldırılmasının artık bir zorunluluk olduğunu ifade etti. CHP Enerji Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, vatandaşların hayat pahalılığından tencereyi dolduramamasının yanı sıra mutfak tüpüne gelen fahiş zamların ardından artık tencereyi kaynatmanın bile zorlaştığına işaret etti. Enerji maliyetlerinin aile bütçesine yükünü inceleyen Akın, “Bir yıl önce 122 lira olan mutfak tüpünün fiyatı 300 lirayı geçti. Mutfak tüpünün fiyatları ocak söndürür. Vatandaş artık tenceresini kaynatamıyor. Pek çok vatandaşımızın kullandığı mutfak tüpü, temel bir ihtiyaç olmasına rağmen mutfak tüpünden özel tüketim vergisi alınıyor. Tüpten alınan ÖTV kaldırılmalı, KDV oranı da derhal düşürülmeli” değerlendirmesinde bulundu.(https://www.birgun.net/haber/mutfakta-yangin-var-380324)

4-Gazi Katliamı’nın üstü örtülemez(BİRGÜN)

Gazi ve Ümraniye katliamlarının 27’nci yılında bir araya gelen Gazi halkı, gerçek sorumluların yargılanmadığını, katliamın üstünün örtüldüğünü ifade ederek, “Katliamlar insanlığa karşı suçtur, zamanaşımı söz konusu edilemez” dedi.  “Bundan tam 27 yıl önce 12 Mart 1995'te şoför Mesut Efe'nin ticari taksisini gasp edip, boğazını kesen ve sonrada iz kalmasın diye aracını yakan katiller mahallemizde 3 kahvehaneyi ve 1 pastaneyi kurşun yağmuruna tuttular, Doğu Kahvehanesi’nde oturan Halil Dede hayatını kaybederken 5'i ağır 25 kişi yaralanmıştır. Eli kanlı katillerin amacı halkı birbirine kırdırmak suretiyle Alevi-Sünni çatışması yaratmaktı. Ama Gazi Halkı provokasyonu yapanı da, yaptıranı da, nedenini de biliyordu. Amaç Gazi'de devrimci muhalefeti sindirmek ve tüm devrimci, demokrat halka gözdağı vermekti. Katillerin yakalanması ve cezalandırılmasını isteyen Gazi halkına, bu kez de, halkın can ve malını korumakla görevli olması gereken devlet güçleri tarafından, dünya basınının gözü önünde, hedef gözetilerek otomatik silahlarla ateş edilmiş, bulunduğumuz ve karanfillerimizi bıraktığımız bu yerde onlarca kişinin ölümüne yüzlerce kişinin yaralanmasına neden olunmuştur. Gazi Halkı'nın zalime ve zulme direnişi, sokağa çıkma yasağına, katliamlara, devletin polisinin sergilediği vahşet görüntülerine, 18 şehit, yüzlerce yaralıya rağmen 3 gün boyunca sürmüştür. Ümraniye'de Gazi halkına destek vermek, katliamı protesto etmek isteyen kitleye, bir okulda pusuya yatmış katiller tarafından ateş edilerek 4 canımız katledilmiştir.”

5-Göcek Tüneli'nde vicdanları sızlatan olay! CHP'li Süleyman Girgin: Cenaze aracı nakit para olmadığı için tünelden geçirilmedi (Cumhuriyet)

CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin, Dalaman'da yaşayan bir ailenin Antalya’dan gelen cenazesinin, cenaze aracı şoförünün üzerinde nakit olmadığı gerekçesiyle Göcek Tüneli’nden geçirilmediğini söyledi.
(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gocek-tunelinde-vicdanlari-sizlatan-olay-chpli-suleyman-girgin-cenaze-araci-nakit-para-olmadigi-icin-tunelden-1915530)

6- CHP'li eski meclis üyesi 'Erdoğan'a hakaret'ten gözaltında: 'Reform bu mu oluyor?' (Cumhuriyet)

CHP İl Başkan Yardımcısı Mehmet Nazım Gençtürk, sosyal medya hesbaı üzerinden yaptığı açıklamada “İbrahim Güçlü gözaltında... Önceki dönem İzmit Belediye Meclis Üyemiz,  bugün cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla torunun doğumgünü kutlaması hazırlıklarını yaparken evinde gözaltına alındı. Nöbetçi(!) savcı, daha ifadesi bile alınmadan hükmü verdi ve 'mevcutlu' olarak  'ertesi gün' savcılık ifadesine götürülmek üzere nezarete konuldu. Yıllarca kamuda çalışmış, belediye meclis üyeliği yapmış, muhtarlık yapmış, sosyal çevresince ve kent kamuoyunca bilinen, 30 yıldır aynı adreste oturan, çağırılsa pek tabii olarak herkesten önce gidip ifadesini verecek, 62 yaşında adam bu gece nezarette.." dedi. ("GECE NEZARETTE TUT ERTESİ GÜN SEVK ET") AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adli yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada "Sırf ifade almak için evden gece yarısı gözaltı işlemlerine son verdik!" dediğini hatırlatan Gençtürk, "Gündüz gözaltına aldığın adamı, adliyede nöbetçi savcı-hakim olmasına karşın gece nezarette tutup ertesi gün sevk edince adalet reformu sağlanmış mı oluyor? Bu arada, tüm hukukçuluğumla söylüyorum ki; paylaşımda ne cumhurbaşkanı var, ne hakaret var, ne  de küçük düşürme var; sadece kraldan çok kralcılık var, yaratılmaya çalışılan bir korku toplumu var... ifadelerini kullandı.

7-Sinop Nükleer Güç Santrali'nde bir garip ÇED hikayesi: 'ÇED dediler, çöp çıktı'(Cumhuriyet)

Samsun 2. ve 3. İdare Mahkemeleri tarafından atanan 15 kişilik bilim insanının olumsuz görüş bildirdiği ve uğruna izinsiz 480 bin ağacın kesilmiş olduğu; AKP tarafından Sinop’ta kurulması planlanan Nükleer Güç Santrali'ne (NGS) ilişkin dava 28 Mart'ta görülecek. Cumhuriyet’e konuşan Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan "ÇED dediler, çıka çıka çöp çıktı" dedi.
(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/sinop-nukleer-guc-santralinde-bir-garip-ced-hikayesi-ced-dediler-cop-cikti-1915528)

8- AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile vakıf arasındaki protokol tartışma yarattı(Cumhuriyet)

Nur cemaatine yakınlığı ile bilinen Hayrat Vakfı’nın yardım derneği olan Hayrat İnsani Yardım Derneği ile Kocaeli Büyükşehir Belediyesi arasındaki protokol süresi 5 yıl olarak belirlendi. 
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın ise "vakfın sadece Kuran basıp dağıttıklarını" belirterek şöyle konuştu:“Sivil alana dair böyle bakmamanızda fayda var. Hepsi böyle değil. Sadece bunu yapıyorlar. Kuran basıyorlar. Geçen gün Afrika’ya Yaşar Bey de gitti onlarla birlikte. Bu adamlar gelip Kuran bastırıp Afrika’daki çocuklara götürüyor. Afrika’daki çocuklar tahtalara yazarak Kuran öğreniyor, ezberliyorlar. Bu adamlar da orada Kuran dağıtıyor. Bir şey yapmıyorlar başka. Bir adamın kitabını dağıtmıyor, bir şey yapmıyor. Bu yapı, bu adamlar sadece Kuran basıyorlar. Buna baktık.”(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/akpli-kocaeli-buyuksehir-belediyesi-ile-vakif-arasindaki-protokol-tartisma-yaratti-1915532)

9- İstanbul Havalimanı'nda ele geçirildi: Halı ile tekstil ürünlerine emdirilmiş uyuşturucu(Cumhuriyet)

İstanbul Havalimanı'nda 3 ayrı kargo paketinde yapılan aramada, halıya ve tekstil ürünlerine emdirilmiş uyuşturucu madde ile 220 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildi. 
İstanbul Havalimanı Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü Narkotim ekiplerince yapılan risk analizinde Avustralya, Suudi Arabistan ve Kanada'ya gönderilen 3 kargo gönderisi 'şüpheli' bulununca, narkotik dedektör köpeklerle kontrol edildi. Avustralya'ya gönderilmek istenen halıya dedektör köpeklerin yoğun tepki vermeleri ile paket açıldı. Halının bir yüzünün kaplanmış olduğu görüldü. Uyuşturucunun halıya emdirilmiş olabileceği düşünülerek örnek alındı. Test kitiyle yapılan analizde halıda uyuşturucu madde çıktı.
(UYUŞTURUCU HAPLAR RULOLARDAN ÇIKTI) Daha sonra içinde kıyafet olduğu söylenen ve Kanada'ya gönderilmek istenen bir paket kontrol edildi. Yine dedektör köpeğin tepki vermesiyle açılan pakette; içinde kazak, mont, pantolon gibi kıyafetlerin astarına dikilmiş vaziyette kumaş parçaları bulundu. Kumaştan alınan parçanın test kiti analizinde uyuşturucu ele geçirildi.Son olarak Suudi Arabistan'a gönderilen ve yapı malzemesi olduğu belirtilen paketler, kontrol edildi. Dedektör köpeklerin yoğun tepki verdiği paket açıldığında 36 adet rulo şeklinde yapı malzemesi görüldü. Rulolar açıldığında malzemenin içine poşetlerle uyuşturucu hap gizlendiği tespit edildi. Detaylı arama sonucunda 220 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildi.

10-Şahsım ekonomisi yurttaşı vurdu: Kur korumalı mevduat batağı(Mustafa Çakır-Cumhuriyet)

“Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek ekonomiyi yönetmeye kalkan iktidarın Türk Lirası’nın değer kaybını frenleyebilmek için duyurduğu kur korumalı mevduatın faturası ağır olacak. 540 milyar TL’yi aşan kur korumalı mevduat sisteminin ilk sonuçları bu ayın sonunda görülecek. 
KKM’lere bankalar yüzde 14-17 arası faiz verdi. Bu hesapların faizi vade sonunda, döviz kurundaki artışın altında kalırsa aradaki farkı TL’den KKM’ye geçenlerde Hazine, dövizden geçenlerde ise Merkez Bankası ödeyecek. Vade sonunda hesabın faizli bakiyesi ile vade başlangıç ve vade bitiş tarihindeki kur farkı kıyaslanacak. Daha yüksek olan tutar hesaba aktarılacak. Örneğin 24 Aralık 2021’de açılan bir hesabın vadesi 25 Mart’ta doluyor. 24 Aralık’ta dolar kuru seviyesi Merkez Bankası’nca 11.67 olarak belirlenmişti. 100 bin lirası olan bir kişi 24 Aralık’ta yüzde 17 faiz ile 92 gün vadeli hesap açtırdığında dönem sonunda elde edeceği faiz geliri, 4 bin 285 lira olacaktı. 100 bin liranın 24 Aralık’ta dolar karşılığı 8 bin 569 dolardı. Dün sabah saatlerinde dolar 14.77 TL’ydi. Eğer vade sonunda da dolar bu seviyede olursa, bu kişinin kur getirisi 26 bin 564 lira olacak. KKM’lerle ilgili yasal düzenlemeye göre aradaki 22 bin 279 lira farkı Hazine karşılayacak. Bu kapsamda kamu bankaları da yaptıkları örnek hesaplamalarla yurttaşları bilgilendiriyor. Örneğin yüzde 14 faiz uygulanan, 92 gün vadeli 1 milyon liralık KKM üzerinden yapılan hesaba göre, başlangıçta 12.5 lira olan dolar kuru vade sonunda 13.50 lira olursa müşterinin TL faiz getirisi 35 bin 288 lira, buna karşın kur getirisi 80 bin lira olacak. Bu durumda mudiye 1 milyon 80 bin lira ödenirken, farkı yine Hazine karşılayacak. 



Emperyalizmin hegemonya savaşları - Zülal Kalkandelen / Cumhuriyet

 

İngiltere Prensi William,  Londra’daki Ukrayna Kültür Merkezi’ni ziyaret ederek gazetecilere beyanat vermiş:

“Herkes gördüklerinden dehşete düşmüş durumda. Her gün akıl sır ermeyecek haberler geliyor. Bunu Avrupa’da görmek bizim kuşağımıza yabancı. Hepimiz arkanızdayız. Sizi düşünüyoruz. Kendimizi çok işe yaramaz hissediyoruz.”

Ziyareti izleyen deneyimli kraliyet muhabiri Richard Palmer, bu konuşmayı haberleştirirken Prens William’ın “Savaşı Afrika ve Asya’da görmek normal ama Avrupa’da değil” dediğini de belirterek aktarınca, adeta kıyamet koptu. Prens “ırkçılık” eleştirisiyle karşılaşınca Palmer, yaklaşık 15 saat sonra, “Ortamda kaos olunca konuşmaları net duyamadığını” söyleyerek özür diledi...

Birçok kişi bu açıklamaya inanmadı. Çünkü Palmer, Birleşik Krallık ve İrlanda’nın ulusal haber ajansı PA Media adına ziyareti izleyip medya havuzuna haber geçmekle görevli tek gazeteci olarak orada bulunuyormuş ve ajansa ilettiği orijinal haber metninde şu ifade var: 

Prens, İngilizlerin Afrika ve Asya’da çatışma görmeye alışkın olduğunu söyledi. ‘Bunu Avrupa’da görmek bize yabancı’ dedi.

Bunun üzerine ITV Televizyonu’nun kraliyet haberleri prodüktörü Lizzie Robinson, Prens’in ziyaret sırasındaki konuşmasını içeren kısa bir video paylaştı. Konuşmada Afrika ve Asya adı geçmiyordu ama videonun kesilip biçilmediğini nereden bileceksiniz... Sonuçta yayımlanan orijinal video değil, görüntü kalitesi epeyce bozulmuş kısa bir videoydu.

Olayın bu kısmı, Saray ya da iktidar mensupları hakkındaki haberlerin basın özgürlüğünün olduğu sanılan ülkelerde de nasıl manipüle edilebileceğine, gerçeğe ulaşmanın nasıl engellenebileceğine dair bir fikir veriyor. 

NEREDE OLURSA OLSUN SAVAŞA ALIŞMAYIN!

Prens William’ın konuşmasında Afrika ve Asya belirtildiği şekilde yer aldıysa, bu ırkçı bir ifade ama onları çıkarsanız bile, sözleri yine de kibirli ve cahilce... Afrika ve Asya’yı yüzyıllardır sömüren İngiliz emperyalizminin kraliyet temsilcisinden beklenebilecek bir açıklama.

Amerika ile el ele vererek, Afrika ve Asya’da düşmanlıkları kışkırtıp insanların birbirini öldürmesini izleyen Avrupa için adeta bir itiraf gibi. Tipik beyaz üstünlükçü sömürgeci ideolojinin itirafı...

İngiltere Prensi, içine doğduğu ayrıcalıklı ülkesinde, kendisine doğduğu andan itibaren empoze edilen sözde “uygarlık” iddialarını benimsemiş, vârisi olduğu tahtın sözcülüğünü yapıyor. Sanki Balkanlar’da, Yugoslavya’da, Kosova’da, Gürcistan’da kıyımlar hiç olmamış, sanki Bosna Savaşı’nda Sırplar Boşnakları katletmemiş gibi konuşuyor. 

Afrika, Ortadoğu, Latin Amerika ve Asya’da “Böl ve Yönet” politikası ile her yeri kana bulayan emperyalistlerin, savaşın korkunçluğunu ancak kendi yanı başlarına gelince fark etmesi ve dünyanın her yerine silah satmayı sürdürmesi, insanın midesini bulandırıyor.

HEM ‘BARIŞ ELÇİSİ’ HEM DE SİLAH TÜCCARI

Somali ve Nijerya’daki savaşlar, Ruanda’daki soykırım, Etiyopya-Eritre Savaşı, II. Kongo Savaşı, Yemen, Suriye, Afganistan ve Irak’taki savaşlar... Anlaşılıyor ki bunları görmeye alışmış, bu bölgelere karşı duyarsızlaşmışlar. 

Niye dersiniz? 

Bu ülkelerin semalarında uçan jetler ve çatışmalarda kullanılan silahlar, dünya barışını sağlama iddiasındaki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ülkelerine (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) ait şirketler tarafından tedarik edildiği için olmasın?

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) yayımladığı 2021 Uluslararası Güvenlik Raporu’nda, küresel ihracattaki paylarına göre 2020’de en fazla silah ihraç eden beş ülke ABD (yüzde 37), Rusya (yüzde 20), Fransa (yüzde 8.2), Almanya (yüzde 5.5) ve Çin (yüzde 5.2) olarak sıralanıyor.

Şu cümlenin altını çiziyorum: 

Küresel barışın sağlanmasından sorumlu olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, aynı zamanda dünyadaki silah ticaretini elinde bulunduran ilk beş ülkedir. 

Emperyalizmin hegemonya savaşları tüm zalimliği ile devam ediyor. 

Zülal Kalkandelen / Cumhuriyet

CEM KARACA'YI ANLAMAK (I-II-III-IV) - MESUT KARA / EVRENSEL

    


(I)- Anmak ve toplumsal riya

Cem Karaca anılarımda benim gençliğim demekti, ’80’ öncesi neredeyse İstanbul’daki hiçbir konserini kaçırmamaya çalışarak gittim; o nereye ben oraya. Son yılları tartışmalı olsa da ki tartışılır; bazı “koca koca solcu ağabeylerin, ablaların, örgüt başlarının” döndüğü, değiştiği süreçte Cem Karaca da değişti birçoğumuz gibi ama hiçbir zaman geçmişine, sola hakaret etmedi, kötülemedi, küfretmedi. DYP’ye geçip müteahhit olanı, ihale peşinde koşanı da gördük, ANAP’ı, Özal’ı destekleyip liberal olanı da fabrika sahibi olup sendikalaşan emekçileri işten atanını, Erdoğan’ı demokrat, dönemini ileri demokrasi ilan edip, televizyonlarda “Erdoğan’ın açtığı demokrasi kapısından geçmek gerekir” diyen adında devrimci ve sosyalist olan parti başkanını verdiği desteği ve aldığı teşekkürü de. Bu insanlar yakınımızdan çevremizdendi, birçoğuyla geçmişte birlikte sisteme karşı mücadele etmişliğimiz de vardı.

Oysa Cem Karaca hayatı boyunca muhalif-protest şarkılar söylemiş, sol yapılanmalara destek vermiş tek kişilik bir sanatçıydı. Az önce saydıklarım o partilere destek verenler, o liderleri demokrat ilan edenler hiçbir bedel ödemezken “hain” ya da “dönek” damgası yemezken Cem Karaca ve ailesi hayatları boyunca ağır bedeller ödediler; ’70’li yıllarda sağcılar, 12 Eylül’de eli kanlı darbeciler ve dönemin yalaka medyası “hain” ilan ederken, yıllar süren sürgün ve yalnızlık sonrası ülkesine döndüğünde medyanın yalan haberine inanıp “aldatılan” bazı solcular tarafından da “dönek” diye damgalanmış, bunun da bedeli ağır ödettirilmişti.

Bir zamanlar “1 Mayıs Marşı”, “İşçi Marşı”, “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” gibi şarkılarıyla sokakta yürüyenlerden, alanları dolduranlardan bazıları, bazı “eskiden solcular” kendi vicdanını rahatlatmak için başkalarını damgalamayı seçebiliyor, ötekine devlet olabiliyordu.

Medyanın yalan haberleriyle, her zaman olduğu ve Ahmet Kaya’da da yaşadığımız gibi başlatılan linç kampanyalarından Cem Karaca da payına düşeni aldı ve cenazesine riyakar insanların katılmasını istemedi. Toplumsal riya, ikiyüzlülük üzerine geçen yıl nisan ayında bu sayfada iki yazı yayımlamıştım.

O yazılardan birinde şöyle demiştim: Özellikle ’80’lerden bu yana içinde yaşadığımız “yenidünya” düzeninde alkışlananlar ‘Maskaralık yapanlar’, kral öldüğünde kral olabileceğini sanan soytarılar, yalancılar, hırsızlar, yağdanlıklar oldu. Bu maskeli soytarıların sol kökenli olanlarını ne yazık ki birçok iyi niyetli safdil insan hep solcu, aydın ve iyi insanlar sandı, fakat onlar çoktan sınıf atlamışlar, yaşam biçimlerini değiştirmişlerdi.”

Yaşanan 42 yıllık süreçte geçmişin erdemleri/değerleri yok edilerek, yükselen değerler adına yeni yaşam biçimleri, yeni değerler oluşturuldu. Bu koşullarda kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan insanlar ötekileştirildi. Sol muhalif kesimlerde de bazılarımız, bu ötekileştirmeleri kabullendi. Ötekine devlet olmayı, devlet gibi davranmayı bir erdem saydı.

Kürtlere, diğer etnik kökenlere, LGBTİ bireylere, farklı düşünenlere devlet gibi zulüm uygulamasalar da mesafeli, tepkisel davrananlar, devletle eş zamanlı “ötekileştirenler” oldu.

SAĞCILAR KOMÜNİST-HAİN, SOLCULAR DÖNEK DİYE DIŞLADI

Anadolu rock müziğinin en önemli temsilcilerinden olan Cem Karaca yaptığı müzikle, söylediği şarkılarla olduğu kadar ’70’li yıllarda sol siyasi duruşu ile de öne çıkmıştı. Şarkılarında komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla hakkında yargılama süreci başlatılan Cem Karaca, yurt dışında olduğu sırada Amerikancı, kanlı faşist 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşmiş, hakkındaki yargı sürecinin tamamlanması için geri çağrılmıştı. Bu çağrıyı reddeden sanatçı 1983’te “Türk vatandaşlığından” çıkarılmıştı. Öncesinde ve bu süreçte devlet ve magazin medyası tarafından “hain” olarak damgalanmıştı. Darbe öncesi yıllarda da sağcılar, faşistler tarafından hain-komünist ilan edilip dışlanan tehditler alan Cem Karaca için bu “yeni durum” çok daha zorluydu. Öncelikle dilini bilmediği bir ülkede, Almanya’daydı, parasızdı ve en önemlisi de ailesini eşini, oğlunu, annesini göremeyecek, dokunamayacak durumdaydı. Yurt özlemi ve aile, arkadaş, dost özlemi çekiyordu.

NÂZIM HİKMET’TEN CEM KARACA’YA YURT VE EVLAT ÖZLEMİ

Nâzım Hikmet’in yıllarca yaşadığı, şiirlerine yansıdığı “memleket” özlemini, memleketinin sokaklarında dolaşamamayı, oğlundan uzakta olmayı, dokunamamayı, sevememeyi, yaşamına tanıklık edememeyi yaşamak da kanlı darbe yıllarında Cem Karaca’nın payına düşmüştü. Tıpkı sonraki yıllarda ülkemizin yüz akı, unutulmaz sinema, müzik sanatçılarımız Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya gibi.

Nâzım Hikmet “Memleket” şiirinde “Karşı yaka memleket, sesleniyorum Varna’dan, işitiyor musun? Memet! Memet!” diyordu.

“Vapur” şiirinde de özlemin yakıcılığını şöyle dillendirmişti:

“Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,

teper ha babam teper

paralanmaz

                                                               ***

(II)- Anmak ve toplumsal riya

Cem Karaca “Tamirci Çırağı”nı (1975) yaptıktan sonra, ’70’li yıllar boyunca dozu gittikçe artan, halkın sorunlarını dile getiren, işçi sınıfını öne çıkaran, sınıf eksenli şarkılar yapmayı sürdürür. “Tamirci Çırağı” büyük ilgi görür, gelecek yıllara, bugünlere taşır Cem Karaca’yı. Duruşunda kararlıdır, yapılan saldırılar, baskılar, açılan davalardan yılmaz, geri adım atmaz.

’76’da yine Dervişan’la yıllarca dillerden düşmeyen “Parka”yı yapar. 1977 yılında da Cem “Karaca ve Dervişan olarak “Yoksulluk Kader Olamaz”, albümünü yapar. Can Yücel’in aynı adlı şiirinden Taner Öngür’ün bestelediği “İşçi Marşı” da vardır albümde.

 ’77-78 yıllarında ülkede toplumsal muhalefet de işçi sınıfının, işçi-öğrenci gençliğin de eylemliliği de yükselmiş, fabrikalarda grevler, okullarda boykotlar yaygınlaşmıştır. Bu durumdan ülkeyi perde önünden ve arkasından yönetenler rahatsızdır. 1 Mayıs 1977’de onlarca insanın katledildiği kanlı 1 Mayıs saldırısı yaşanır.

Cem Karaca ve Dervişan, o günlerde sözü, müziği Sarper Özsan’a ait olan “1 Mayıs Marşı”nı söyler. Aynı yıl Sözleri Bertold Brecht’ten uyarlanan ve Sarper Özsan tarafından bestelenen, “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” (1978) şarkısı bir başka Cem Karaca-Dervişan şarkısı olarak sloganlaşır. Artık insanlar alanlarda, sokaklarda Cem Karaca şarkılarıyla yürüyordur.

Dervişan’la yollarını ayırdıktan sonra Edirdahan ile birlikte yaptığı, Türkiye’deki son plak çalışması olan “Safinaz” (1978) adlı albümde “Karam” ve “Şeyh Bedrettin Destanı” da yer alır. Cem Karaca’nın verdiği konserler olaylı geçiyor, saldırılara uğruyorlardır. O günlerde Londra’dan aldıkları konser teklifini değerlendirip, yurt dışına turneye çıkarlar. Böylece Cem Karaca’nın uzun soluklu yurt dışı macerası da başlar.

14-17 Haziran 1979 tarihleri arasında Zülfü Livaneli ve Selda Bağcan ile birlikte bir konsere katılan Cem Karaca sonrasında Selda Bağcan ile birlikte 25 şehirde konserler verir. Almanya’da yaşamaya başladığında Türkiye’de de 1 Mayıs isimli plağında “komünizm propagandası” yaptığı iddiasıyla Sarper Özsan ile birlikte yargılanmaya başlar. Tarihler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde Cem Karaca’nın da ülkenin de geleceğini karartan, etkisi bugünlere kadar süren kanlı darbe olur.

Devletler, devlet aparatları, kurumlar ve insanlardan oluşan devletçikler kendilerini “Korumak ve kurtarmak” için iç ve dış düşmanlara ihtiyaç duyarlar, yoksa da yaratırlar. Medya da kimi zaman insanlar oplum üzerinde devlet aparatı olarak kullanılır.

Cem Karaca’nın vatandaşlıktan çıkarılmasını başlatan süreç de 1981’de basına yansıyan bir fotoğrafla ve yalan haberle olur. Hafta Sonu gazetesinde “Cem Karaca Gizli Hesaplar Peşinde” başlığıyla yayımlanan haberde Cem Karaca’nın Türkiye aleyhine yaptığı propaganda olarak sunulan fotoğrafta Cem Karaca, Münih’te elinde megafonla, bir protesto yürüyüşündedir, yanında Selda Bağcan da vardır. Kullanılan fotoğraf aslında iki yıllıktır, yeni ortaya çıkartılmıştır.

Hemen arkasından darbeciler tarafından bir grup sanatçıyla birlikte Cem Karaca’ya da “Yurda dön” çağrısı yapılır. Çağrıya uymayıp ülkeye dönmeyeceğini açıklayan Karaca, 6 Ocak 1983’te Yılmaz Güney’le aynı gün Türk vatandaşlığından çıkarılır. Başka bir ülke yurttaşlığını da kabul etmeyen Cem Karaca artık vatansızdır.

 “Hayatımdan sekiz yıl çalındı” dediği Almanya günlerinde tıpkı Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi gurbette ülke özlemi yaşıyor, bu özlemi eserlerine yansıtıyor, ülkesine dönüp sanatını ve mücadelesini ülkesinde sürdürmek istiyordu.

“Şu adadan şu Bodrum’a yüzesim gelir

Yüzsem de çıkamam ki of be

Kuş olup da o yakaya uçasım gelir

Uçsam da konamam ki of be

Geceleri ben adada Bodrum’a bakardım

Reklam

Işıkları ben görürdüm of be

Türküleri ben dinlerdim, gökyüzünü ben koklardım

Ve de nasıl özlerdim of be”

Şarkılarında dile getirdiği böylesine derin bir ülke özlemi yaşayan bir insanın acılı bir sürgünden ülkesine dönmek, oğluna, ailesine kavuşmak istemesinden daha doğal ne olabilirdi? Bu dönüş için kimle görüşecekti, kendisinin söylediği gibi “Bay Bush’la mı ya da İngiltere kraliçesiyle mi? Elbette bu ülkenin yöneticileriyle…

Cem Karaca da1985’te bir arkadaşının aracılığıyla Münih’e giden Başbakan Özal’la görüşüp ülkeye geri dönme isteğini bildirir. Özal “Evladım o zaman gelirsin Türkiye’ye, yargılanırsın. Çıkarsın yargı önüne, aklanırsın ve her şey yoluna girer. Madem ki bir suçun yok… Şarkı söylemek asla bir suç olamaz” der. Karaca, bu görüşmeden 2 yıl sonra 29 Haziran 1987’de Türkiye’ye döner, 1 gün sonra da Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanır ve hakkındaki tutuklama kararı kaldırılır. Aynı yıl içinde “Hep Kahır”, “Almancılar”, “Ceviz Ağacı”, “Çok Yorgunum” ve” “Yarım Porsiyon Aydınlık” şarkılarının da olduğu “Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar” albümünü çıkarır.

Buraya kadar her şey normaldir, kimse Özal’la görüşüp ülkesine döndüğü için dönek demez. Fakat yine bir medya yalanıyla, yalan haber provokasyonuyla bir yaftalama ve linç kampanyası yaşanır. “Yarım Porsiyon Aydınlık” şarkısında eleştirdiği Oğuz Atay’ın tanımıyla “küçük aydınlar” bu yalana dört elle sarılır.

12 Eylül karanlığının yarattığı korku ikliminde bazı yenilmişlerin, dönenlerin vicdanlarını rahatlatmak için günah keçileri bulmaları gerekiyordur, “Cem Karaca Özal’ın elini öptü” yalanına sarılarak bulurlar da. Bu yalandan, sonra Cem Karaca’yı “dönek” diye yaftalarlar.

“Özal’ın elini öpmedim” dediği duymazdan gelinir. Semra Özal’ın da Cahit Berkay’ın da “Cem Karaca Turgut Bey’in elini öpmedi, ben oradaydım, şahidim” demelerine inanılmaz. Bu iftira ve buna inanılıp dönek denmesi onu derinden yaralar. Oysa Turgut Özal’ın değil, elini uzatan Semra Özal’ın elini değil nezaketen parmaklarını öpmüştür.

Geçmişte yanlarında olduğu, destek verdiği kesimlerin bu yalana sarılıp “dönek” demeleri onu daha da yalnızlaştırır, savrulmasına yol açar.

Devletiyle, ötekine devletleşen insanlarıyla bu ülke sanatçısına düşünmeyi, düşündüğünü söylemeyi, yaşamayı, çok görüyordu.

                                                                   ***

(III)- Anmak ve toplumsal riya

Bugün yaşayan bütün kuşakları derinden etkilemiş olan unutulmaz Sanatçı; Şarkıcı, Besteci, Söz Yazarı Cem Karaca 18 yıl önce 8 Şubat 2004’de geçirdiği kalp krizi sonrasında 58 yaşında aramızdan ayrılır.

Kırgın çıkar son yolculuğuna Cem Karaca. Bir medya yalanıyla vatandaşlıktan çıkarılmış, bir başka medya yalanı ve iftirasıyla “dönek” damgası yemiştir. Medya yalanları bu kadarla da kalmamış, ölümüne kadar sürmüştür. Yalan ve iftiraya dayalı “dönek” damgası çok yaralamıştır onu. Şarkılarında, söyleşilerinde yanıt verir buna. Hürriyet’ten Yener Süsoy’un “Bunca yıllık delikanlı arkadaşım yoksa ‘dönek’ler arasında mıydı?” sorusunu “Kendi ülkeme olan özleminden dolayı ‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ diyerek savcıların hakkımda toplam 200 sene ceza istedikleri bir rizikoyu göze alıp ülkeme dönmem şayet döneklikse, ben döneğim arkadaş!” diye yanıtlamıştır.

 “Oh Be” adlı parçasında memleketine duyduğu özlemini, dönemeyişini anlatırken çok özlediği memleketine döndüğünde onu dönek olarak suçlayanlara da yanıt verir: “Ben döneksem döndüm diye memleketime Döndüm baba döndüm işte oh be”

Aynı söyleşide Marksizm’le ilgili soruyu da şöyle yanıtlar: “Marksist olmak da çok kolay bir şey değil, Marx’ı okudum, onayladığım çok tarafı var, diyalektik benim rehberimdir. Ama diyalektik materyalist değilim, çünkü inancım var. Bir zamanlar ateist olduğumu da zannettim ama sonra mukadderat denen şeyin insan hayatındaki önemini yaşadım.” Söyleşinin tamamını (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/hayatimin-en-guzel-8-yilini-caldilar-39075471)  okuyabilirsiniz.

EL ÖPME MESELESİ

“Ben Robert Kolejliyim, belli bir kültürden, belli bir aileden geliyorum. Bunu yapmam icap ediyordu. ‘First Lady’ konumundaki bir hanımefendiye benim gibi bir centilmenin yapması gereken oydu. Elini öpmek değil, dudakları çok hafif değdirmek. Bunun yağcılıkla ilgisi yok. Yener, namerdim ki, Turgut Bey’in elini öpüp başıma koymadım.”

“Bu buluşmanın ad ‘Özal’dan af dileme’ olabilir mi?

“Özür dilemek bir erdemdir, hata yapmışsam ben de özür dilemesini bilirim. Benim özür dilemem gereken bir konu yoktu ki. Hatta sanırım özür dilenmesi gereken kişi bendim. Çünkü benim kutsal vatandaşlık hakkım üzerinde büyük spekülasyonlar yapılmıştı. Vatan haini bile ilan edilmiştim. Hayatımın en güzel sekiz yılı çalınmıştı.”

“Ben bir rock ozanıyım” diyen Cem Karaca solun kendi içindeki sürtüşmelerden, ayrışmalardan ve bunun kendi deyimiyle “Gayriinsani tavırlarda kendini dışa vurmasından” rahatsızdır, usanmıştır, bunun yarattığı bir bezginlik hali yaşar.

’80’lerin sonundan ’90’ların başına kadar çıkardığı albümlerle başarı kazanmayı sürdürür. Tüm yaşadıklarına rağmen şarkı sözlerinde bulunan eleştirilerini azaltmaz. Bu eleştirilerini mizahi ve ironik bir dille yapar.

Cem Karaca sol yapılanmalara destek verip gecelerinde şarkılar söylerken, muhalif şarkılar yaparken, sağcılar ve devlet tarafından “hain-komünist” diye damgalanırken, dönek diye yaftalayıp dışlayanlarca muhalif, aydın sanatçı sayılırken, ülkesine dönmek için başbakanla görüşünce ya da Müslüman-dindar olmayı seçince muhalif aydın olmaktan çıkmış mı oluyordu? Oysa ülkesine döndükten sonra da bir iki şarkısını ayrı tutarsak muhalif şarkılar söylemeyi sürdürmüştür Cem Karaca.

Geçmişte müziğin siyasal tartışma alanına taşınmasında öncülük yapan sanatçılardan biri olmuş, işçi sınıfı Cem Karaca şarkılarıyla, Cem Karaca işçi sınıfıyla bütünleşmiştir. Müzik yapmaktan başka bir yolu olmayan bir müzisyenin gurbet elde hayatta kalma çabası zorlu geçer. Memlekete döndüğünde bir parça yorgun, kafası karışıktır Cem Karaca’nın.

Son büyük konseri 17 Ocak 2004’te Ankara Saklıkent’te olur. Son günlerinde Aydın Şeref, Zafer Şanlı, Mahmut Özen, Gür Akad ve Barış Göker’den oluşan “Yol Arkadaşları” grubuyla sahne alır, konserler verir.

YALNIZLAŞMA SÜRECİNDE YAŞADIĞI SAVRULMALAR

Cem Karaca’nın eleştirilecek yanları yok muydu? Elbette vardı. Müziğini çok seviyor, bugün hâlâ dinliyor, yazımda söz ettiğim konularda savunuyor olsam da benim de eleştirdiğim çıkışları, savrulmaları, yanlışları vardı tabii ki.

Eşinin “Son yıllarında dindarlaştığını, sahneye besmelesiz çıkmadığını” söylediği Cem Karaca’nın, o dönem “Hizmet Hareketi” olarak tanımlanan yapılanmayla F. Gülen’le yakınlaşması, Gülen’den, Mehmet Şevket Eygi gibilerinden övgüyle söz etmesi Gülen’in “Gurbet Ufukları” adlı CD’sinde “Emeği karşılığı para aldığını, ortada profesyonel bir iş olduğunu” söylese de “Hazan” şiirini seslendirmesi, yapılanmanın toplantılarında, televizyonunda konserler vermesi, bana göre en önemli hatası, savrulması, sapmasıydı.

Beni şaşırtansa iyi eğitimli, kendini yetiştirmiş, kültürlü birikimli, hayat tecrübesi olan, ömrünü solcular arasında geçirmiş bir sanatçının Gülen gibi, Eygi gibi çapsız, sol düşmanı insanlara övgüler düzüyor olması, “Gülen Hareketi”ne destek vermesiydi.

1977 sonrasında sözü ve Besteci Sarper Özsan’a ait olan “1 Mayıs Marşı” ve plağın diğer yüzündeki sözleri Bertolt Brecht’ten uyarlanan, Sarper Özsan bestesi “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Selini” parçalarını seslendirmesi TİKP üyesi olan Sarper Özsan’la iş birliği, Cem Karaca’yı da etkiler, partinin gecelerinde sahneye çıkmaya başlar. Bunlardan birkaçına izleyici olarak ben de katılmıştım. En unutulmaz konseri Spor Sergi Salonu’nda 10 bin kişinin katıldığı şenlikte verdiği konserdi.

1 Mayıs plağında şunlar yazılıdır: “Bu plak radyolarınızda çalınmaz, televizyonda da izleyemezsiniz. Ancak bir yürüyüşte yüz binler söyler bir ağızdan, yarını nasırlı elleri, pırıltılı beyinleri ve gereğinde balyoz gibi yumruklarıyla kuracak olan işçi, emekçi, köylü ve yiğit halkımız söyler.”

Halk Ozanı Abuzer Karakoç’un amansız hastalığa yakalandığı günlerde ilik nakli için yurt dışına çıkabilmesine katkı olması için, Sadık Gürbüz’den Hasret Gültekin’e, Cem Karaca’ya çok sayıda sanatçının katıldığı bir dayanışma konseri düzenlenmişti. Her sanatçı 2-3 parça seslendiriyordu. Sıra Cem Karaca’ya gelip, sahnedeki yerini aldığında bir grup insan yuhalamaya ve Özal’ın partisini kastederek “Anavatan’a git, sen Anavatan’a” diye slogan atmaya başladığında Cem Karaca “Anavatan’dan ülkemi kastediyorsanız geldim işte. Benim tavrım, sözlerim her zaman tartışıldı, öyle olmasaydı ben şeyh, sizler de mürit olurdunuz” dedikten sonra şarkılarını söyledi.

                                                                   ***

IV- Arkadaşları ve oğlu Cem Karaca’yı anlatıyor

YouTube üzerinden yayın yapan kültür-sanat kanalı Pi Arte TV, Unutulmaz Sanatçı Cem Karaca’yı 18. ölüm yıl dönümünde yaptığı “Karaca Özel Programı”nda Türkiye’nin efsanevi müzisyenlerinin katılımıyla andı. Kanalın Yöneticisi Mahir Mircan’ın hazırladığı programa Moğollar grubunun efsane müzisyenleri Cahit Berkay. Taner Öngür, Grubun Solisti ve Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca, Kurtalan Ekspres grubunun efsane Basgitaristi Ahmet Güvenç ve Sinema-Tiyatro-Dizi Oyuncusu, Müzisyen Renan Bilek katıldı.

Programda “Cem Karaca, Barış Manço ve Erkin Koray gibi efsanelerle çalışma olanağı bulan şanslı biri” olduğunu belirten Ahmet Güvenç, müzik hayatında elini ilk tutanın Cem Karaca olduğunu söylüyordu. Ahmet Güvenç sözlerine şunları ekledi:

“Cem Karaca hem tiyatrocu hem balet kadar ince bir fiziğe sahip… Ben onu Jethro Tull’daki Ian Anderson’a benzetirim. Görüntüsü öyledir, giyinişi öyledir, tavrı öyledir. Barış Manço’nun da Cem Karaca’nın da ortak noktası devamlı ellerinde kitap vardı bu insanlar, devamlı okurlardı.”

Cahit Berkay’ın, Taner Öngür’ün Cem Karaca’yla tanışma ve Moğollar olarak birlikte çalışma öykülerinden sonra Renan Bilek de Cem Karaca ile eğlenceli, komik tanışma öyküsünü anlattığı programda Cem Karaca’nın oğlu, Moğollar Grubunun Solisti Emrah Karaca “Çok iyi bir solistin oğlu olduğunu ne zaman fark ettin sorusunu şöyle yanıtladı:

“Kıbrıs’ta bir üniversiteyi kazandığımı babama söylediğimde, ‘Ben de Kıbrıs’a turneye gideceğim, birlikte gidelim dedi. ’93 yazıydı sanırım, ben o sene anladım babamın ne olduğunu. Kıbrıs’ta farklı bir durum var, burası gibi değil ne dönek diyen var ne başka biçimde yaftalayan var. ’60’larda, ’70’lerde nasıl bıraktıysa Kıbrıs öyle. Babam bir yerde konser veriyor olsun, başka bir yerde dünyanın en iyi sanatçısı olsun babamın işi yine ful çakardı. Ben bunu birebir yaşadım. Ben biraz iri bir adamımdır, babama bodyguardlık yapmak zorunda kalmıştım. Ben Cem Karaca’nın ne olduğunu Kıbrıs’ta anladım. Bu kadar büyük bir şarkıcı olduğunu biliyordum, anlatıyorlardı, ’70’lerde konserlerin nasıl olduğunu. Yurda döndüğünde Gülhane konserini hiç unutmam, Bir de Emek Sinemasındaki konserine gitmiştim. Onlarda zaten anlamıştım ama küçüktüm. 

Biz aile olarak şanslı bir aile olamadık maalesef, yaşananlardan dolayı. Ben de bunu babamın şarkıları yüzünden diye düşünürdüm. Kısmen de doğruydu, babam bu şarkıları söylemeseydi biz bunları yaşamayacaktık. Fakat büyüyünce de işin renginin böyle olmadığını, o şarkıları söylemeseydi Cem Karaca olamayacağını anladım.”

BABAMIN KİMLİĞİNİ SİNDİRMEM ÇOK UZUN SÜRDÜ

Emrah Karaca’nın söylediklerinin en can acıtıcı bölümü babasının kimliğinden dolayı yaşadığı sıkıntıları, travmaları anlattığı cümlelerdi: “80’leri hepiniz yaşadınız, Cem Karaca gibi bir figürün ailesi olmak tamamen hedef tahtası haline gelmekti. ’70’lerde de hedeftik, tamamen sol bir figür, sağcılar tarafından ölüm tehditleri alıyor, evini bombalamakla, beni kaçırmakla, öldürmekle tehdit ediliyor. Bunlar bitti 12 Eylül darbesi oluyor, ‘Vatan haininin bilmem nesi diye ben sokakta dayak yiyorum. Annemle her hafta cuma günü karakola ifade vermemiz… Bir manyak çıkıyor, ‘Cem Karaca yurda döndü diye ihbar ediyordu, pat bizim eve bir manga asker gelip evi arıyordu. Bu travmalar, kolay travmalar değil. Ben bunları yaşadıktan sonra babamın müziğini kabul etmem, babamın kimliğini sindirmem çok uzun sürdü.”

Cahit Berkay Kâhya Yahya şarkısının ilginç oluşuşum öyküsünü şu cümlelerle anlattı: “Cem de ben de Ataköy’de oturuyoruz, 600’er lira kiramız var ve bazen ödemekte zorlanıyoruz. Baktım Altın Kuşadası Güvercin Beste Yarışması yaklaşıyor, 10 bin lira da ödül var, çok da cazip. Ben bir beste yaptım, Cem de söz yazar dedim, konuyu anlattım. Önce itiraz etti yarışmaya katılmaya, besteyi dinleyince beğendi. Ben besteyi gönderdim yarışmaya bir süre sona finale kaldığı haberi geldi. Cem’i akşam yemeğine davet ettik “Teşekkür ederim, güzel söz, şarkı finale kaldı, buna katılmamız lazım, dedim. İtiraz etti, ‘hayır’ dedi. O zaman ben katılırım, ben söylerim deyince kızdı ‘Olmaz sen şarkıcı değilsin’ dedi. Söylersin, söyleyemezsin derken kabul etti söylemeyi ve katılmayı. Gittik, yarışmaya katıldık ve aldık 10 bin lira ödülü.”

ÜLKENİN, BU COĞRAFYANIN AYIBI

Söz alan Renan Bilek de “Burada dikkat edilmesi gereken şeyler var, bu insanlar öyle bir dönem yaşattılar ki bu ülkeye, yaptıkları işe olan inançları, titizlikleri… İki eski arkadaş ve 10 bin lira çok önemli bir para, bahsedilen isimler Cahit Berkay ve Cem Karaca. Bu ülkede bunun hesabını yapmak zorunda kalmaları bu ülkenin, bu coğrafyanın ayıbıdır” dedi.

Mahir Mircan’ın “Neden bağınız hiç kopmadı? sorusuna verilen yanıtlar şöyle:

Cahit Berkay: “Biz Cem’le önce arkadaştık sonra iş ortağı. Cem’i yakından tanımayanlar sadece şarkılarını bilirler ama Cem Karaca eşi benzeri olmayan bir müzisyendi. Hem ozan olağanüstü şarkılar, besteler yapıyor, sözler muhteşem hem de sahnedeki duruşu harika bir de bir ses vardı. Birçok özellik Cem’in üzerinde toplanmıştı.”

Taner Öngür: Sadece iyi bir şarkıcı, iyi bir sahne adamı, iyi bir ses değil, bir kültür adamıydı. Kültür deyince işin içinde siyaset var, tarih var, tasavvuf var. Her şeyi bilen bir adam, kültürü çok zengindi. Çok zeki bir adam, okumaya meraklı. Ben Türkiye’de şarkı söyleyip, şarkı yapıp da kültürü bu kadar zengin, temeli olan bir insan daha görmedim. Sınıfsal çekişmeleri, kapitalizmi, hayatı, neyin nereye gidebileceğini iyi bilen biriydi. Yaşadığımız bugünde bile söylediği şeylerin arkasındaki temel ortada. Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel. Yoksulluk kader olamaz tam bugünün şarkısı.

Aynı zamanda evrensel bir durum, bir John Lennon, Ian Anderson, bütün bu müzikte bizim çağdaşlarımız onlar da kendi ülkelerinde benzer şeyleri yaptılar. Cem de bunu bir çağdaşları olarak, ayakları bu topraklara basan birisi olarak yaptı. O yüzden çok da evrenseldi.

Emrah Karaca: Hayatını karartan koskocaman iki yalan haberle Cem Karaca bu dünyadan göçtü gitti. Biri ülkesine ihanet etti demişti Hafta Sonu gazetesi, o haberler yüzünden vatandaşlıktan atıldı, ikincisi de döndü geldi cumhurbaşkanının elini öptü dediler. O haberle de dönek damgasını yedi. Bunların tamamen yalan olduğunu anlatmak bizim elimizde.

MESUT KARA / EVRENSEL

NOT: Meraklısına Necdet Şen'in yazısını okunmasını öneririm.(http://derkenar.com/necdet-sen+solun-cem-karaca-ile-imtihani)


TARİHTE BUGÜN (13 MART)

 


OLAYLAR

  • 1919 - Kâzım KarabekirErzurum'da 15'inci Kolordu Komutanlığına atandı.
  • 1923 - Mustafa Kemal, Adana'dan başlayan bir geziye çıktı.
  • 1926 - Mustafa Kemal Paşa'nın Falih Rıfkı Atay ve Mahmut (Soydan) beylere anlattığı hayat hikâyesi ve hatıralarının kısaltılmış şekli, Milliyet gazetesinde (Bugünkü Milliyet'le aynı değildir. 1935'ten itibaren Tan adıyla yayınlanan gazete) yayımlandı.
  • 1933 - Almanya'da Joseph GoebbelsHalkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı oldu.
  • 1940 - Finlandiya'nın teslim olması ile Kış Savaşı bitti.
  • 1951 - Demokrat Parti İzmir Belediye Başkanı Rauf Onursal, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün Halife Abdülmecit gibi sınır dışı edilmesini istedi.
  • 1954 - Dien Bien Phu Muharebesi başladı.
  • 1954 - Cemal Reşit Rey konser vermek üzere Yugoslavya'ya gitti.
  • 1955 - Fenerbahçe-Galatasaray futbol maçında taraftarlar tribünde çatıştı, bir kişi öldü.
  • 1969 - Atilla Tokatlı'nın hazırladığı Sovyet Şairleri Antolojisi toplatıldı.
  • 1970 - Halide Edip Adıvar'ın büstü açıldıktan üç gün sonra dinamitlendi.
  • 1973 - Meclis'te cumhurbaşkanlığı seçimi için turlar başladı Faruk Gürler 200, Tekin Arıburun 282, Ferruh Bozbeyli 48 oy aldı Üçte iki çoğunluk olan 423 ve salt çoğunluk olan 318 oya erişilemedi Seçim çıkmaza girince Genelkurmay Başkanı Semih Sancar parti liderleriyle görüştü AP Genel Başkanı Süleyman Demirel diğer liderlerin aksine bu görüşmeyi gizledi, görüşmenin radyodan açıklanması üzerine "bana mı inanacaksınız, radyoya mı?" diye sordu Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi açıklaması üzerineyse, "Dün dündür, bugün başka bir gündür" dedi.
  • 1974 - Barzani yandaşı Kürtlerle Irak askerleri arasında çıkan çatışmalar üzerine, Türkiye sızmaları önlemek için Irak sınırını kapattı.
  • 1979 - Adalet Partisi, 4 Beş Yıllık Plan'ın esas yönünden Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptalini istedi.
  • 1979 - İstanbul'da özel öğrenci yurtları kapatıldı.
  • 1981 - 7 Ocak 1981'de Astsubay Üstçavuş Hasan Hüseyin Özcan, Astsubay Üstçavuş Nihat Özsoy, Jandarma Er Şaban Öztürk ve Orman Muhafız Bekçisi Hayri Şimşek'i öldüren sol görüşlü militan Mustafa Özenç, ölüm cezasına çarptırıldı.
  • 1982 - 12 Eylül Darbesi'nin 11, 12 ve 13. idamları: Yasa dışı TKEP'i (Türkiye Komünist Emek Partisi) kurup örgütün adını duyurmak için 1980 yılında müteahhit Nuri Yapıcı'yı ve MHP İzmir il sekreteri eczacı Turan İbrahim'i öldüren sol görüşlü militanlar Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar, idam edildiler.
  • 1983 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Mersin'de halka seslendi: "Eski parti yöneticileri yine gelsinler ve o tarihte olduğu gibi yine birbirleriyle çekişmelere, kavga etmeye başlasınlar, anarşi ve terörü hortlatsınlar, göz yumacak mısınız? Bakın hep bir ağızdan 'Hayır!' diyorsunuz. Bu elbette olmayacaktır."
  • 1983 - Beylerbeyi'nde restorasyonu süren tarihi İsmail Hakkı Efendi Yalısı, gece çıkan yangında kül oldu. Yalının yanındaki 205 yıllık Beylerbeyi Camii'nin kubbesi de tamamen hasar gördü.
  • 1984 - Gümrük kaçakçılığı davasından yargılanan Abuzer Uğurlu Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1984 - Türkiye'nin Ottawa Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Kemalettin Kani Güngör'e suikast girişiminde bulunan 4 Ermeni Kanada'da tutuklandı.
  • 1986 - Odalar Birliği Başkanlığı'ndan ayrılarak DYP'ye giren ve genel başkanlık seçimlerinde ağır yenilgiye uğrayan Mehmet Yazar, yeni bir siyasi parti kurmak için DYP'den istifa etti
  • 1986 - Fatsa Dev-Yol davası savcısı Hakim Binbaşı Halit Cengiz, rüşvet, dolandırıcılık gibi suçlardan toplam 29 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1987 - Uluslararası Halter Federasyonu, halterci Naim Süleymanoğlu'na, Türkiye'ye iltica tarihinden 6 Aralık1987 tarihine kadar yarışmalardan men cezası verdi.
  • 1990 - Hava Kuvvetlerinde sürdürülen "irtica operasyonunda" toplam146 subay ve astsubayın irticai faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle orduyla ilişkilerinin kesildiği açıklandı.
  • 1992 - İstanbul Ticaret Odası yönetim kuruluna ilk kez bir kadın seçildi.
  • 1992 - Erzincan'da Richter ölçeğine göre 6.8 şiddetindeki depremde 653 kişi öldü.
  • 1994 - SHP İstanbul İl Başkanı Yüksel Çengel, Belediye Başkanlığı adayı Zülfü Livaneli'nin "İSKİ skandalına bulaşmış yönetimle çalışmam" demesi üzerine istifa etmek zorunda kaldı.
  • 1994 - İstanbul Boğazı'nda iki Rum gemisinin çarpışması sonucunda yangın çıktı. 15 denizcinin öldüğü, 17 denizcinin de kaybolduğu kaza sonucu denize yayılan petrol çevre kirliliğine yol açtı.
  • 1995 - 12-13 Mart gecesi İstanbul Gazi mahallesinde 3 kahvehane otomatik silahlarla tarandı Alevi dedesi Halil Kaya öldü, 20 kişinin yaralandı.Saldırganlar olay yerinden uzaklaştıktan sonra gasp ettikleri taksinin şoförünü boğazını keserek öldürdüler ve taksiyi ateşe vererek kaçtılar.Çoğunluğunu Alevilerin oluşturduğu mahalle halkı olayları protesto etmek için geceyi sokakta geçirdi, olaylara ilgisiz kalmakla suçladıkları karakola yürüdü Polis mahalle halkını havaya ateş açarak durdurmaya çalıştı.1 kişi kurşunlanarak ölürken pek çok kişi de yaralandı Gece boyunca durulmayan olaylar günü de sürdü Öğle saatlerinde Cemevi önünden karakola yürümek isteyen grupla polisin karşı karşıya geldi Polisin göstericilerin üzerine ateş açması sonucu 15 kişi öldü, aralarında polis, jandarma ve gazetecilerinde bulunduğu 100'den fazla insan yaralandı Olayları önleyemeyen polis, askerden yardım istedi Askerleri önce alkışlarla karşılayan grup daha sonra "Asker Sivas'ta neredeydi?" diyerek bu kez taş yağmuruna tutuldu.
  • 1995 - Edebiyatımızın ustalarından Melih Cevdet Anday'ın 80. doğum yılı PEN Yazarlar Derneği'nin düzenlediği bir toplantıyla kutlandı. Melih Cevdet Anday garip akımının üç kurucusundan biriydi. Pablo Neruda ondan, "Nazım Hikmet'ten sonra çok büyük bir Türk şairi daha buldum. Bütün gece gözüme uyku girmedi" diye söz etmişti.
  • 1996 - Efes Pilsen basketbol takımı Koraç Kupası'nı aldı.
  • 1996 - İskoçya'nın Dunblane kasabasındaki Dunblane İlkokulunda okulu basan silahlı bir kişi, 3 dakika içinde sınıf öğretmeni ve 5-6 yaşlarındaki 16 çocuğu öldürdü. Saldırıdan sonra saldırgan, kendi kafasına kurşun sıkarak yaşamına son verdi.
  • 1998 - Başbakanlık bünyesinde kurulan Sivil Çalışma Grubu, hazırladığı Türban Raporu'nda, türbanın "kılık kıyafetle ilgili mevzuata aykırı" olduğunu vurguladı Raporda, "Kamu görevlileri ve öğrencilerin, devlet daireleri ile okul ve üniversitelerden oluşan eğitim kurumlarının kapalı mekanlarına türbanla girilmesi disiplin suçu oluşturur" denildi.
  • 2003 - 1998 yılından bu yana tadilat gören Etnoğrafya Müzesi yeniden açıldı.
      

  • 2003 - Anayasa Mahkemesi HADEP'i kapattı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu DEHAP'ın temelli kapatılması istemiyle Anayasa mahkemesine dava açtı.
  • 2006 - ABD'de 11 Eylül saldırılarının tek sanığı olan Fas asıllı Fransız Zekeriya Musavi davasında tanıkların yalan söylemeye yönlendirildiği ortaya çıktı. Yargıç, tanıklıkları iptal etti ve duruşmayı askıya aldı.
      

  • 2007 - Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül, Danıştay'ın ruhsat iptali kararının ardından Acaristanbul villalarının yıkımı için karar verdiklerini açıkladı.
  • 2009 - Ankara ile Eskişehir arasında hizmet verecek yüksek hızlı tren, seferlerine başladı. Erdoğan'ın kullandığı tren, 250 km hıza ulaştı.
  • 2012 - Sivas'ta, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nin yakılması ve 37 kişinin ölümüne ilişkin 7 sanık hakkındaki dava, zaman aşımı nedeniyle düşürüldü.
  • 2013 - PKK'nın elindeki biri kaymakam sekiz kamu görevlisi BDP milletvekilleri ile İHD ile Mazlum-Der temsilcilerine teslim edildi.
  • 2013 - Vatikan'da yeni Papa belli oldu. Katolik dünyasının 266. Papası, Arjantinli Kardinal Jorge Mario Bergoglio oldu. I. Francis ismini seçen Kardinal, 1000 yıldır Avrupa dışından seçilen ve Latin Amerikalı olan ilk Papa'dır.
       

  • 2014 - Birleşik Krallık'a bağlı İngiltere ve Galler'de eşcinsel evlilik yasası yürürlüğe girdi.
  • 2016 - Ankara Güvenpark'ta bomba yüklü araçla intihar saldırısı düzenlendi. Patlamada ölen kişi sayısı 37 olarak açıklandı. Saldırıdan önce sabah saatlerinde ülke genelinde Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) yapıldı.
  • 2020 - COVID-19 pandemisi nedeniyle Türkiye'de yüz yüze eğitime ara verildi, uzaktan eğitime geçildi.

     ÖLÜMLER

  • 1881 - İgnati GrinevitskiPolonyalı devrimci (d. 1856)
  • 1885 - Titian PealeAmerikalı doğa tarihçisientomolog ve fotoğrafçı (d. 1799)
  • 1893 - Muallim Naci, yazar ve şair (DY-1850)
  • 1901 - Fernand Pelloutier, Fransız işçi önderi ve teorisyen (Anarko-sendikalist hareketin temsilcisi) (d. 1867)
  • 1906 - Susan B. Anthony, Amerikalı kadın hakları savunucusu (d. 1820)
  • 1934 - Yazar Cenap Şahabettin 64 yaşında öldü.
  • 1938 - Cevat Çobanlı, Türk asker ve Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından (d. 1870)
  • 1952 - Ömer Rıza Doğrul, Türk siyasetçi, gazeteci ve yazar (d. 1893) İslamiyet ve dinler tarihi üzerine yaptığı inceleme ve araştırmalarla tanınan gazeteci, yazar Ömer Rıza Doğrul, İstanbul'da 1893'te Kahire'de doğan Ömer Rıza El-Ezher Medresesi'nde din öğrenimi görmüştü Yazı hayatının ilk yıllarında İslamcılığı savunan yazılar yazmıştı Cumhuriyetin ilanından sonra Akşam, Tan, Cumhuriyet gazetelerinde İslam tarihi, dinler tarihi, siyasi yazılar kaleme aldı.1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Konya milletvekili seçildi
  • 1970 - Adalet Cimcoz, Türk dublaj sanatçısı ve yazar (d. 1910) Yazar ve dublaj sanatçısı Adalet Cimcoz. Türk sinemasının önde gelen kadın oyuncularından Belgin Doruk, Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın gibi birçok sanatçıyı uzun yıllar beyaz perdede seslendirdi Adalet Cimcoz Yeditepe, Varlık, Yeni Ufuklar dergilerine şiir, öykü ve kitap tanıtımı yazıları yazdı Brecht, Kafka, Traven gibi yazarların eserlerine Türkçe'ye çevirdi Kafka'nın sevgilisi Milena'ya yazdığı mektuplardan oluşan Milena'ya Mektuplar çevirisiyle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü kazandı.
  • 1971 - Gazeteci ve oyun yazarı Cevat Fehmi Başkut .Vakit, Son Posta ve Cumhuriyet gazetelerinde yazı işleri müdürlüğü yapmış pek çok eser vermişti Bunlar arasında "Sana Oy Veriyorum", "Buzlar Çözülmeden", "Paydos", "Harputta Bir Amerikalı" adlı oyunları sayılabilir
  • 1977 - Hikmet Onat, Türk ressam (d. 1882)
  • 1989 - Emin Fahrettin Özdilek, Türk asker ve politikacı (d. 1898)
  • 1994 - Cihat Burak, Türk ressam (d. 1915)
  • 1996 - Krzysztof Kieślowski, Polonyalı sinemacı ve yönetmen (d. 1941)
  • 2000 - Nevzat Eren, Türk tıp doktoru (d. 1937)
  • 2008 - Mehmet Gül, Türk hukukçu, siyasetçi ve iş adamı (d. 1955)
  • 2010 - Jean Ferrat, Fransız şarkıcı ve şarkı sözü yazarı (d. 1930)
  • 2012 - Michel Duchaussoy, Fransız oyuncu (d. 1938)
  • 2019 - Beril Dedeoğlu, Türk akademisyen, yazar ve siyasetçi (d. 1961)
  • 2021 - Erol Toy, Türk yazar (d. 1936)
  • 2021 - Ertem Göreç hayatını kaybetti
    "Karanlıkta Uyananlar" , "Otobüs Yolcuları" , "Pamuk Prenses ve 7 Cüceler" gibi filmleriyle 1960'lı yıllarda Türk sinemasına katkılar sağlayan yönetmen Ertem Göreç, 90 yaşında hayatını kaybetti.



Kaynaklar:Vikipedi, https://www.tarihtebugun.gen.tr/, https://www.tarihtebugun.org/

Öne Çıkan Yayın

İmamoğlu'nun avukatı 'MASAK' raporundaki skandalı bulduktan sonra tutuklandı -Bahadır Özgür / halkTV-

Silivri’de tutuklu olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, geçen hafta tutuklanan avukatı Mehmet Pehlivan’ın ‘skandal’ dediği konu ortaya çıktı...