Bundan tam 200 sene önce bugün Almanya’nın Trier kentinde Brückengasse sokağı 664 numaralı evin ikinci katında bir çocuk doğdu. Merak ediyorsanız söyleyeyim, sakalsız doğmuştu, henüz komünist olmadığı için kuyruğu da yoktu!
Bir peygamber adayı olarak dünyaya gelmemişti ama gözünü açtığı çağ ve mekân görülmemiş bir alt üst oluşu ve devrimleri çağıran bir nesnelliğe sahipti. Almanya hızla kapitalistleşmesine karşın burjuva devrimi gecikmişti. Marx’ın doğduğu Ren bölgesi Almanya’nın en sanayileşmiş ama Fransız devriminin etkisine en fazla maruz kalmış bölgesiydi. Bir yandan tarihte hızla sahnesini alan işçi sınıfı eylemleri 19. yüzyılın ilk yarısında yükselirken Almanya devrimini sırtlayacak bir sınıf arıyordu. Ama nafile, burjuvazi tarihsel rolünden korkuyla kaçıyor ve gerisinde sadece eyleme dönüşmeyen Prusya devleti altında üretilen gelişkin bir felsefe bırakıyordu.
Marksizm işçi sınıfının dünya görüşü, siyasi programı ve eylem kılavuzu olarak bu koşullarda doğdu. Birazdan Marx olmasaydı ne durumda olurduk diye bakacağız ama burada temkinli olmakta yarar var. Çünkü Marx olmasaydı da başka birilerinin o çağda, bu veya şu içerikle, aynı ilkeleri keşfedeceğinden eminiz. Ayrıca Engels’in ve sonraki devrimcilerin kuramsal katkısı da bulunuyor.
Bu yüzden en iyisi soruyu Marksizm olmasaydı, diye formüle etmek.
Bir kere Marksizm olmasaydı, toplumsal eşitsizliğin kaynağını kavrayamayacaktık. Toplumsal eşitsizliğin akıllı insanların yoksullara da iş olanağı sağladığı girişimlerden doğduğunu düşünecektik. Bu hayırsever girişimcilerin kârlarını pazarda fiyat oyunlarıyla elde ettiklerini sanacaktık. Hâlâ egemen düzen bunu vaaz eder, burjuvazinin bağışları, yurtları, hobileri, duyguları, evleri… Hatta “işveren” kelimesi bile yoksullara sahip çıkan, doyuran imajı yaratır.
Ancak Marx sömürünün kaynağında işçilerin saatler boyunca bedava patron için çalıştırılan bir düzen ve üzeri güzelleme ile örtülmüş bir hırsızlık mekanizması olduğunu gösterince işin rengi değişti, uzlaşması mümkün olmayan bir sınıf mücadelesi tanımlanmış oldu.
Marx’ın döneminde insanlığın nasıl kurtulacağına ilişkin, o zaman devrimci özellikler de taşıyan küçük burjuvaziye veya onun ufkunu aşamayan kuramcılara ait bir sürü görüş bulunuyordu.
Eğer Marksizm olmasaydı, büyük olasılıkla hâlâ zenginlerin çeşitli kooperatifler kurarak sosyalizmi inşa edeceklerine dair bir umut besliyor olacaktık. Bazı hayırsever sermayedarların ikna edilmesine bakacaktı kurtuluş.
Veya bütün işçilerin küçük sermayedarlara dönüşeceği bir düzen arayışına karşı bir yanlışlık olduğunu fark etsek de ne diyeceğimizi bilemeyecektik.
Bugün hâlâ sermaye ve emperyalizmle barışık bir komün düzeni vaaz edenler yok mu? Neyse ki aklımızı karıştırma yeteneğinde değiller.
Veya daha iyi bir “demokrasi” için mücadeleye adanmış sol ideolojik olarak bu kadar biçare kalmayacak, etrafı kaplayacaktı.
Marx’ın insanlığın kurtuluşu için işçi sınıfının siyasi iktidarını ve bu iktidar altında üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin sağlanmasını formüle etmesi çığır açıcı bir keşifti.
Bu, yukarıda bahsettiğimiz burjuvaziye dayalı bütün kurtuluş teorilerini darmadağın etti. Burjuvazinin önümüze tekrar bir sandık koyduğu bu günlerde burjuvaziye dayalı bir kurtuluş hayal edenler Marx’ın alaycı bakışlarını kendilerine çekiyorlar.
Saçmalıklar tek değil, her yönden geliyordu. Eğer Marksizm işçi sınıfının iktidarı ele geçirdikten sonra devletleşmesini sosyalist kuruluş için teorize etmeseydi ve reel sosyalist deneyim tarafından sağlaması yapılmasaydı, anarşistlerin her türlü devletin acilen yıkılmasına ilişkin abukluğu bugün işgal ettikleri marjinal yere göre çok daha saygın ve etkili olacaktı.
Marksizmin toplum tarihinin soyutlanabilir mekanizmaları olduğuna ilişkin genellemesi de çok önemliydi. Aksi takdirde nesnel mekanizmalar yerine konan “ileri demokrasi”, “vesayet rejimi”, “Osmanlı seviciliği”, “Kurtuluş savaşı biricikti”, “Hepimiz aynı gemideyiz”, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” ve bütün bulara ilişkin saçmalıklar yağmuru karşısında çok daha çaresiz kalıp ıslanacaktık.
Ayrıca Marksizmin bütün doğa tarihi boyunca maddenin hareketine ilişkin ulaştığı genellerin yaptığı kılavuzluk büyük bir değere sahipti. Böyle bir kılavuza sahip olmasaydık, bugün kendi alanı dışında her türlü saçmalığı üretme özgürlüğüne sahip ve düzenin ideoloğu olan bilimcilere karşı kendimizi güvencede hissetmeyecektik.
Nice yıllara koca Marx, görüşlerin toplumsal mücadeleler boyunca test edildikçe insanlık kurtuluşa biraz daha yaklaşacak.
Erhan Nalçacı / SOL