Müslüman Kardeşler, yüz yıldır devam eden bir siyasi tecrübeye haiz, son on yıllık dönem ise hareket açısından oldukça stratejik öneme sahiptir. Çizdiği zikzaklar ve dönüşlerle sabit olan tek bir şey vardır: Fikri, kültürel ve siyasi yetersizlikle birlikte Batılı sömürgeci planlara etkin bir şekilde hizmet etme kudreti. Müslüman Kardeşler projesinin tarihsel süreçteki özeti, içeride fundamentalizm dışarıda boyun eğme ve işbirliğidir.
1928’de Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kurulmasının, bir yandan Kraliyet Divanı ve İngiliz sömürgeciliği diğer taraftan da Hassan el-Banna’nın yönetimi ve halifeliği ilan etmeyi hedefleyen projelerinin bir araya geldiği çıkarların bir noktada birleşmesinden kaynaklandığı açıktır. Mısır’da laik ve liberal düşüncelerin yoğun olduğu bir zamanda, Mısır’daki gerici krallık rejimi, gelişip serpilen düşüncelere karşı mücadele edeceği sağcı bir güce muhtaçtı. Suriyeli parlak entellektüeller, ilerici harekete ivme kazandırmak için Osmanlı baskısından Mısır’a kaçmıştı.
1928’de Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kurulmasının, bir yandan Kraliyet Divanı ve İngiliz sömürgeciliği diğer taraftan da Hassan el-Banna’nın yönetimi ve halifeliği ilan etmeyi hedefleyen projelerinin bir araya geldiği çıkarların bir noktada birleşmesinden kaynaklandığı açıktır. Mısır’da laik ve liberal düşüncelerin yoğun olduğu bir zamanda, Mısır’daki gerici krallık rejimi, gelişip serpilen düşüncelere karşı mücadele edeceği sağcı bir güce muhtaçtı. Suriyeli parlak entellektüeller, ilerici harekete ivme kazandırmak için Osmanlı baskısından Mısır’a kaçmıştı.
Güçler arasındaki ayrım, siyasi eşitliği sağlama, dinle devleti birbirinden ayırma noktasında demokratik fikirleri ve modern yönelimi benimseyen Antuvan, Şibli eş Şümeyl ve diğerleri, Ezher, Kraliyet yönetimi ve İngiliz sömürgeciliği üçlüsüne karşı önemli bir güç oluşturmuşlardı. Bu üçlü, Mısır’da herhangi bir özgürlükçü, demokratik yönelime ve hareketlenmeye karşı düşmanca yaklaşımlar sergiliyordu. Müslüman Kardeşler, Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasından sonra Faruk Şabb’ı halife tayin etmek için ilk girişimlerde bulundular. “Müslüman Kardeşler hilafet düşüncesini ve hilafeti geri getirmeyi, metotlarının en başına yerleştirdiler.” 1937 yılında dönemin Ezher Şeyhi Şeyh Meraği ve Mahir Ali Paşa’nın da yardımıyla krala taç giydirme ve onu Müslümanların halifesi olarak ilan etme yönündeki ilk girişim gerçekleşti! Bu girişimin başarısızlığının nedeni, Vefd Partisi’nin fiili gücünden başka bir şey değildi.
EGEMENLERİN HİZMETİNDE BİR TEŞKİLAT
İkinci girişim, Hasan el Benna Kral’la buluşmak için Abidin, saraya Kral’a hediye sunmak için gittiğinde, Müslüman Kardeşler’in gazetesinde elinde tesbihiyle Kral Faruk’un fotoğrafının bulunduğu kapağın yayınlanmasıyla gerçekleşti. Benna ondan hilafetini ilan etmesini ve kendisini Müslümanların halifesi ilan etmesini istedi. İngiltere’nin üzerinden gizliliği kaldırdığı resmi belgelere göre İngiltere ile Müslüman Kardeşler arasındaki ilk buluşma, 1941 yılında gerçekleşti. Belgeler 1942 yılında Başbakan olan Emin Osman Paşa ile bir anlaşma yapıldığını ortaya koyar. Buna göre Mısır yönetimi, Müslüman Kardeşler Hareketi’ni gizlice destekleyecek, her iki taraf da finansal destek sağlayacak ve güvendikleri unsurları hareketin içine sokacaktır. Böylelikle İngiltere, o zamandan beri hareket için güvenli bir sığınak olmuştur. İngiltere, harekete milyarlarca dolarlık yatırım yapma imkânı tanırken, Müslüman Kardeşler’in dünya çapında topladığı bağışlar bugün Müslüman Kardeşler’in uluslararası teşkilatını kendi evinde ağırlayan İngiltere’nin topraklarından geçmektedir.
Kukla Kral devrilene kadar Müslüman Kardeşler, Kraliyet Yönetimi’ne en bağlı hareketlerden biriydi. Hatta hareket mensupları Kraliyet yönetimini, veliyyi emre bağlılık ve ona boyun eğmeye işaretle İslami yönetim olarak nitelendiriyordu. Nitekim bu yönetim bir çok müsteşrikin tanıklığıyla, çılgınca yaşanan gece hayatıyla ünlüydü.
Hareket, dış desteğe dayanma geleneğini 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra da sürdürdü. Ancak bu kez bağlılık, dünyanın yeni süper gücü ABD’ye sunuluyordu. İşte tam bu noktada, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere bölgedeki siyasal İslam hareketlerinin en büyük zaaf noktası ortaya çıkmaktadır. O da gerçek anlamda vatanperver ve milli bir çizgiyi benimseyememeleri, ayrıca demokratiklik ve ilericilik konusundaki yetersizlikleridir. Fikri ve siyasi bir proje olarak onun tarihsel başarısızlığının nedeni tam olarak burada yatmaktadır. Zira fikri yetersizliği, onun kaçınılmaz olarak yabancı bir ajandaya çalışan siyasi proje şeklinde ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
WASHINGTON’LA İLİŞKİLER
Çağdaş Müslüman Kardeşler Hareketi konusunda CIA eski direktörü James Wesley, ABD’nin Mısır’la ilgili politikalarını özetleyerek 2003 yılında şunları söylemektedir: “Mısır’da İslami muhalefet üzerinden H. Mübarek’e baskı yaparak onu rahatsız edeceğiz ve böylece bölgedeki sıkıntılı konuları ele alabilme imkânımız olacak.” Ayrıca bahsetmesi uzun zaman alacak Amerika-İhvan ilişkilerine dair tam teşekküllü bir “dosya” bulunmaktadır. Nitekim Robert Spencer bu ilişkiyi “son derece etkin bir şekilde onlarca yıl süren bir ilişki” olarak tanımlamaktadır. Beyaz Saray’ın göbeğinde çalışan etkin ve güçlü İhvan lobileri bulunmakta ve bu lobiler evrensel M. Kardeşler Teşkilatı ile ardarda gelen Amerikan yönetimleri arasındaki ilişkileri koordine etmektedir. Tabii ki Mısır İhvanı’nın, “İslam-ABD ilişkiler Konseyi” ve Kuzey Amerika İslam Derneği” gibi kuruluşlar sayesinde bu lobiler içerisinde aslan payı bulunmaktadır. Bu cemaatler Amerikan yönetiminin kalbine müsteşarlar yerleştirmeyi başarmıştır. Bu müsteşarların ilki Hillary Clinton’un danışmanlığını yapan ve aynı zamanda onun yakın dostu, M. Kardeşler Hareketi’ne oldukça yakın kabul edilen Huma Abidin’dir. Böylelikle taraflar arasındaki ilişkiler ve çıkarlar en iyi şekilde koordine edilmektedir.
Amerika’nın Mısır’da Müslüman Kardeşler’i devrimden sonra kullanmasıyla ilgili olarak Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Robert Satlov, şu satırları kaleme almıştır: “Müslüman Kardeşler, Arap Baharı öncesinde Obama ile Mısır konusunda bir anlaşmaya varmış ve onların iktidara gelmesi karşılığında İsrail ile barış da dahil olmak üzere bölgesel ‘istikrar’ın korunması konusunda hemfikir olduklarını beyan etmişlerdir. Bu çerçevede Amerikan Kongre üyesi Frand Wolf’un Başkan Obama’ya ve onun Dışişleri Bakanı Clinton’a yönelik Mısır’daki M. Kardeşler Hareketi’ne 2012 seçimleri sırasında özellikle de 2. turda yaptığı 50 milyonluk bağışla ilgili suçlamasını zikredebiliriz. Bu suçlama meselesi Mursi’nin 30 Temmuz’da azledilmesinin ardından bir kez daha gündeme gelmiş ve yönetimin değişmesiyle birlikte bir daha ele alınmamıştır.”
Türkiye bugün evrensel İhvan teşkilatının resmi sponsoru ve Müslüman Kardeşler yönelimli bir partinin yönettiği bir İslam Devleti olarak 4 milyar doları aşan ticari hacmiyle İsrail’in dünya çapında ticari ortağı olarak görülmektedir. Diğer resmi sponsor olan Katar’a gelince, yöneticilerinin skandalları ve siyonist yetkililerle gerçekleştirdiği yarı aleni toplantılarla İsrail’e en yakın “ılımlı devlet”tir.
Müslüman Kardeşler, yüz yıldır devam eden bir siyasi tecrübeye haiz, son on yıllık dönem ise hareket açısından oldukça stratejik öneme sahiptir. Çizdiği zikzaklar ve dönüşlerle sabit olan tek bir şey vardır: Fikri, kültürel ve siyasi yetersizlikle birlikte Batılı sömürgeci planlara etkin bir şekilde hizmet etme kudreti. Müslüman Kardeşler projesinin tarihsel süreçteki özeti, içeride fundamentalizm dışarıda boyun eğme ve işbirliğidir. Karşımızda Çağdaş Arap tarihinin en kötü siyasi hareketlerinden biri bulunmaktadır. Gericilik ve gecikme dışında hiçbir şey vaadetmeyen ve sunmayan bir hareket.
Yazn Zirik / duvaR.(02/Mayıs/2019)
*Yazının aslı Al Akhbar sitesinden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)