21 Aralık 2021 Salı

KISA KISA GÜNDEM (21 ARALIK 2021)

 


1)Oyuncu ve seslendirme sanatçısı Sezai Aydın yaşamını yitirdi.(SOL)

Tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı Sezai Aydın 69 yaşında yaşamını yitirdi. 

Aydın'ın bir süredir Covid-19 tedavisi gördüğü öğrenildi.

Kendisi bugüne kadar çok sayıda tiyatro ve dizi projesinde yer alırken yaptığı seslendirme çalışmalarıyla da tanınıyordu.

15 Şubat 1952 doğumlu Sezai Aydın, Ankara Üniversitesi İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden mezun oldu. Şehir Tiyatroları'nda uzun yıllar görev yapan Aydın, bir dönem Keçiören Belediyesi'nde 'Cumartesi Cumartesi' adlı bir çocuk eğlence programının sunuculuğunu üstlendi.

Usta sanatçı Ayı Yogi, Joe Dalton, Fred Çakmaktaş gibi çizgi film karakterlerinin yanı sıra Asteriks'in beyaz perde uyarlamalarında Oburiks (Obelix) karakterinin de Türkçe sesi olmuştu.

2) Belarus'un Londra Büyükelçiliği saldırıya uğradı: Bir diplomat ağır yaralı(SOL)

Belarus Dışişleri Bakanlığı, dün gece geç saatlerde ülkenin Londra'daki büyükelçiliğine saldırı düzenlendiğini açıkladı.

BelTA'nın aktardığı açıklamaya göre gece gelen grup önce büyükelçilik binasının dış cephesine zarar vermeye başladı. Ardından olay yerine gelen Belaruslu diplomatlar da saldırıya uğradı, bir diplomatsa ağır yaralandı. Yapılan açıklamaya göre diplomatlardan birinin burnu ve dişleri kırılırken kafa travması nedeniyle acil tıbbi müdahale gördü.

Minsk, İngiliz maslahatgüzarını Dışişleri Bakanlığı'na çağırdı ve Londra'daki saldırının ardından kapsamlı bir soruşturma talep etti.

Saldırganlardan bazılarının olay yerinden kaçmaya çalışırken Londra polisi tarafından gözaltına alındığına dair İngiltere basınında haberler yer aldı. Şüphelilerin İngiltere'deki bir Belarus göçmen grubunun parçası olduğu öne sürüldü.

3) Cari fazla 3.2 milyar dolar, çevrilmesi gereken borç 170 milyar dolar.(Mustafa Çakır-Cumhuriyet)

Cumhuriyet Halk Partisi haftalık ekonomi raporunda rakamları değerlendirdi. Türkiye’nin gelecek 12 aylık dönemde 170 milyar dolarlık dış borç ödeme yükümlülüğü bulunduğuna işaret edildi. 
Rapora göre, Türkiye’nin gelecek 12 aylık dönemde vadesi dolacak olan 170.3 milyar dolarlık dış borçlarının 5.8 milyar dolarlık kısmını Hazine, 514 milyon dolarını yerel yönetimler, 28.9 milyar dolarını kamu bankaları, 198 milyon dolarını da KİT’ler üstlenecek. 26.1 milyar dolarlık kısmı ise Merkez Bankası’na ait. 

ÖZEL SEKTÖRÜN BORCU 237 MİLYAR DOLAR: Özel sektörün uzun ve kısa vadeli dış borçları ise bu yılın ilk 10 aylık döneminde 4 milyar dolar artarak 236.9 milyar dolara kadar yükseldi. 

Sektörün uzun vadeli dış borçları 1.8 milyar dolar azalarak 161.4 milyar dolara gerilerken kısa vadeli dış borçlarında ise 5.8 milyar dolarlık artış kaydedildi. Uzun vadeli dış borçların 64.7 milyar doları finans kesimine, 96.8 milyar doları ise reel sektöre ait bulunuyor. Ocak-ekim döneminde finans sektörünün borcunda 6.2 milyar dolarlık azalış, reel sektörün borçlarında ise 4.4 milyar dolarlık artış yaşandı.

4) Eski MB Başkanı Durmuş Yılmaz'dan dolardaki hızlı düşüşe İlk yorum: 'Türkiye Ekonomi Modeli’nin tabutuna çivi çakıldı' (Cumhuriyet)

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası eski başkanı Durmuş Yılmaz, Erdoğan'ın konuşmasının ardından dolarda yaşanan hızlı düşüşü değerlendirdi. Yılmaz, "Liranın değerinin düşmesi hedefti ama gelinen noktada bu işin çıkmaz sokak olduğunu gördüler. Türkiye Ekonomi Modeli’nin tabutuna çivi çakıldı" dedi.

“İktidar 'kur-faiz tartışmasını bir kenara bıraktık, artık reel ekonomi konuşacağız, üretim konuşacağız. Türkiye Ekonomi Modeli uygulayacağız' demişti. Hedefi değersiz Türk Lirası üzerinden ihracatı artırmaktı. Türk Lirasının değerini bilerek düşürdüler. Liranın değerinin düşmesi hedefti ama gelinen noktada bu işin çıkmaz sokak olduğunu gördüler. Türkiye Ekonomi Modeli’nin tabutuna çivi çakıldı. "U DÖNÜŞÜDÜR"  Geri döndük demeden döndüler, ortodoks politikalara döndüler. Olan bu. Bunlar ana yolu bırakıp yan yola çıktılar ama girdikleri yol çıkmaz sokak. Bu bir faiz artışıdır. Klasik AK Parti politikalarından U dönüşüdür. Ama bu beraberinde bir takım sorunları da yanında getiren bir politika. Zımni bir faiz artırımı yapıldı. Buradan siyasi bir söylem çıkarabilirler. Hem faizi, hem kuru düşürdük diye. Bunu nasıl satabilirler, satarlar mı, zaman içinde göreceğiz. Piyasa Erdoğan’ın bu söylemlerini satın almadı, şu anda piyasaya kesin bir müdahale var. Gerçeği sabah göreceğiz. Bence kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu bir alım fırsatıdır. Başka bir şey değildir. Bence kaldığı yerden bu iş devam edecektir."

5) Eski AKP İlkadım İlçe Başkanı Hakan Ay, bakanlığa atandı.(Cemil Ciğerim-Cumhuriyet) 

AKP önceki dönem Samsun İlkadım İlçe Başkanı Hakan Ay, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü görevine atandı. “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Sayın Derya Yanık’ın teklifleri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan beyefendinin tensipleri ile Bakanlığımız Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü görevine asaleten atanmış bulunmaktayım. Rabbim, aziz milletimize hayırlı hizmetler yapmayı nasip eylesin.”

6) AKP yaya bıraktı.(BİRGÜN)


Ülkeyi zam yağmuruna maruz bırakan iktidarın politikaları, sonunda yurttaşı yaya da bıraktı. Akaryakıta yine zam gelmesi başta deniz ve kara olmak üzere ulaşımda da büyük zam yapılması beklentisi yarattı.

Ekonomide yaşanan kötü gidişat, yüksek kur artışı ve akaryakıt fiyatlarındaki önlenemez yükseliş, ulaşımı da vurdu. Benzinin litre fiyatına gece yarısından geçerli olmak üzere 62 kuruş, motorinin litre fiyatına 55 kuruş ve LPG’nin litre fiyatına 57 kuruş zam geldi. Zamlar, vatandaşları yaya bıraktı.
Ekonomik krizin etkisiyle ulaşıma birbiri ardına zamlar yapılıyor. İzmir’de taksimetre açılış ücretlerine ve kilometre ücretlerine de zam geldi. İzmir’in ardından Erzincan’da da taksi ücretleri zamlandı. İndi-bindi 20 TL oldu. Iğdır’da ulaşım ücretlerine yapılan zamla birlikte toplu taşımada gidiş dönüş ücreti 12 TL’ye çıktı. Duruma tepki gösteren öğrenciler, kentte yürüyüş yaptı. Kayyum tarafından yönetilen Diyarbakır da zam yapılan kentler arasında yer aldı. Belediyenin mevcutta 2 TL olan tam ücret 2,75 TL’ye, indirimli olan 1,25 TL ise 1,60 TL’ye çıktı. Minibüsle ulaşımda tam ücret 2,5 TL’den 3,25 TL’ye, özel halk otobüslerinde ise 3 TL’ye yükseldi. Taksilerde ise taksimetre açılışı 3,5 TL’den 4 TL’ye, kilometre başı ücret ise 3 TL’den 4 TL’ye çıktı. Başkent Ankara’da durum farklı olmadı. Ankara’da taksi ücretlerine yüzde 20’den fazla zam yapıldı. Taksilere indi-bindi ücreti 15 TL olarak belirlenirken açılış ücreti 6 TL ve kilometre başı ücret de 4,70 TL oldu.
(https://www.birgun.net/haber/akp-yaya-birakti-370084)

7)SOL Parti’den Ayvalık’taki ikinci maden faciasına tepki.(BİRGÜN)

Ayvalık’taki demir zenginleştirme maden tesisinin katı atık deposunda bir yılda ikinci kez çökme meydana geldi. Yaşanan çevre felaketi sonrası SOL Parti Ayvalık İlçe Örgütü, maden işletmesinin çalışmasına derhal son verilmesi çağrısında bulundu. Ayvalık Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan açıklamada, “Bundan yaklaşık 15 yıl önce Ayvalık Karaayıt köyü merası Bilfer madenciliğe tahsis edildi. Karaayıt köylüleri bu merada hayvanlarını otlatıyor ve geçimlerini sağlıyordu. BİLFER madencilik şirketi bu alanda Kozak Demir Madeni’ni zenginleştiriyor ve atıklarını meraya yığıyor. Bu yığınlar artık küçük birer tepe olmuş durumda. Artık bu merada hayvancılık yapılamıyor. Köylülerin geçim kaynağı ellerinden alındı. BİLFER şirketinin atıkları kurşun ve arsenik gibi zehirli mineraller içeriyor. Yağan yağmurla bu atıklar sel yollarını takip ederek Madra Barajı’na doluyor. Madra Barajı Dikili’den başlayarak Ayvalık’a kadar bütün bölgenin tarımsal sulamasını sağlıyor. Yani yediğimiz sebze ve meyveler bu zehirli atıkları içeriyor” denildi.

8)Bu iflasta hile çok.(Uğur Şahin-Birgün)

Fikirtepe’de yüzlerce insanı mağdur eden Raci Şaşmaz’ın çaycısına devrettiği şirketin iflasına karar verildi. Kentsel dönüşüm mağdurlarının sözcüsü Akgüzel: Bu iflas hileli. 134 mağdurun evi, iflas masasında satılacak. 
Kentsel dönüşümün en kötü örneklerinden birinin gerçekleştiği İstanbul Fikirtepe’de, Kurtlar Vadisi dizisinin yapımcısı Raci Şaşmaz’ın hâkim ortakken şirketindeki çalışanına ‘bedelsiz olarak’ devrettiği Selimoğlu Yapı İnşaat A.Ş.’nin iflasına karar verildi. İstanbul Anadolu Adliyesi 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 15 Aralık’ta görülen davaya, taraf avukatları ile şirket yetkilisi Muhammet Muhit Kayaoğlu katıldı. Duruşmada söz alan Kayaoğlu, “Şirketin geçmiş muhasebesi düzgün olmadığından ödeyebildiğimiz kadarıyla alacağını ispatlayan alacaklılara ödemeler yaptık. Çekişmeli olan alacaklarla ilgili ise yargı kararlarını bekliyoruz” dedi.Ardından kararını açıklayan mahkeme, Selimoğlu Yapı İnşaat Ticaret A.Ş.’nin iflasına karar verdi. Karar oybirliğiyle alındı.DOLANDIRICILIK DAVASI: BirGün’e konuşan Leke Fikirtepe Platformu Sözcüsü Engin Akgüzel, Pana-Selimoğlu şirketinin içinin boşaltıldığını söyledi. Akgüzel, “Pana-Selimoğlu şirketinin değerli gayrimenkulleri ve malvarlıkları, 2017’den itibaren Raci Şaşmaz’ın diğer şirketlerine düşük bedellerle fatura edildi. Daha sonrasında ise el değiştirilerek kaçırıldı. Bu durum İstanbul ve Çeşme savcılıklarının yaptığı araştırmalar ile bilirkişi raporlarında da ispatlandı. Bu vesileyle İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2019’da ‘nitelikli dolandırıcılık’ davası açıldı. Halen yargılanıyorlar. Pana-Selimoğlu şirketinin üzerine ipotek ve hacizli olan 8-10 tapunun dışında hiçbir malvarlığı bulunmadığı ayan beyan ortada” dedi. Engin Akgüzel, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Biz Pana-Selimoğlu mağdurları bu iflasın hileli bir iflas olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeplerle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu hafta itibariyle ‘hileli iflas’ ve ‘dolandırıcılıktan’ suç duyurusunda bulunacağız.”





20 Aralık 2021 Pazartesi

Yeni Şafak'a göre döviz artışının nedeni TÜSİAD'ın operasyonu + ‘Lider ülke’ söyleminden ‘kanaat ekonomisi’ safsatasına (EVRENSEL)

 Yeni Şafak'a göre döviz artışının nedeni TÜSİAD'ın operasyonu (Evrensel)

Yeni Şafak gazetesi TÜSİAD'ı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef aldı, ekonomik krizin muhalefetin ve TÜSİAD’ın operasyonu olduğunu öne sürdü.


İktidar kontrolündeki Yeni Şafak gazetesi, AKP'nin ekonomi politikasını eleştiren Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef aldı, tüm bu krizin muhalefetin ve TÜSİAD’ın operasyonu olduğunu öne sürdü.

Ekonomist ve iktisatçılar, kurdaki hızlı yükselişin en önemli nedenini uygun olmayan piyasa koşullarında yapılan faiz indirimleri olarak gösteriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise faiz indirimlerinin yatırım, istihdam ve ihracatı artıracağını, ekonominin cari fazla verdikçe de kurun dengeye gireceğini savunuyor. Ancak söz konusu model çoğu akademisyen tarafından bilimsel gerçekliklerden uzak olarak değerlendiriliyor. Nitekim Türkiye hemen her gün yeni bir dolar-avro rekoru ile güne başlıyor. Enflasyondaki büyük artışa halk da tepkili. Sokaklardan "geçinemiyoruz" tepkisi yükseliyor.

İktidar ısrarla savunduğu ekonomi yönetimine "Türkiye Ekonomi Modeli" ismini verdi. Bu modelin krizi büyüttüğünü savunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’ni (TÜSİAD) aradığını belirterek “Ülke yangın yeri. Aklî melekelerini kaybetmiş bir şahsın ülkeyi intihara sürüklemesini mi seyredeceğiz? Herkes konuşmalı artık, herkes! Seçim istiyoruz. Erdoğan ve Bahçeli’nin tek yapması gereken, kendilerinin gitme olasılığını millete göstermeleridir” ifadelerini kullanmıştı. Kılıçdaroğlu’nun çağrısına, TÜSİAD “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli” açıklaması ile yanıt vermişti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise TÜSİAD'ı ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu önceki gün “TÜSİAD ve işbirlikçi siyasetçiler karşı çıksa da yeni ekonomi programı başarılı olacaktır” diyerek hedef aldı.

Bahçeli'nin ardından Yeni Şafak gazetesi de düğmeye bastı ve tüm bu krizi "operasyon" olarak niteleyerek Kılıçdaroğlu ile TÜSİAD’ı suçladı. Yenişafak bugün "Operasyonda ikinci aşamaya geçtiler” manşetiyle çıktı.

Yeni Şafak, haberinde "Reel ekonomik göstergelerde herhangi bir sorun olmamasına rağmen elinde bulundurduğu sermaye gücünü kullanarak Türkiye ekonomisine operasyon çeken Patronlar Kulübü TÜSİAD, kur operasyonuyla hükümetin ekonomi programını hedef aldı. Önceki gün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Başkan Simone Kaslowski ile görüşmesinin ardından TÜSİAD yazılı bir açıklama yaparak operasyonda ikinci aşamaya geçti" ifadesi kullanıldı.

                                                                ***

‘Lider ülke’ söyleminden ‘kanaat ekonomisi’ safsatasına (Fatih Polat-Evrensel)

Antik Yunan Filozofu Aristoteles, insanın ekonomik konumunun, siyasetteki davranışını etkileyen temel faktör olduğunu söylüyordu. Bir rejimin niteliğini zenginlerle yoksullara konumu bakımından değerlendirirken, ‘ortak fayda’nın dışına çıkılmasını sapma olarak eleştiriyordu. Aristoteles’e çok sık atıf yapan Marx ise, üretim biçimi, üretici güçler ve bu bağlamda sınıflar mücadelesi kavramlarıyla, modern sınıflara bölünmüş günümüz dünyasının ilişkilerini sistematize etti.

Liberalizmin klasik kuramcıları da sınıflara bölünmüş dünya gerçekliğini reddetmediler.

Türkiye’de ise yoksulluğun derinleşmesi karşısında kavramları eğip bükerek, sayısal verilerle oynayarak gerçeklik gizlenmeye çalışılıyor. Hatta AKP’nin son 15 yılı, gerçeklik ile söylem arasında kurduğu ilişkinin çarpıklığı bakımından bir kadro erozyonuna işaret ediyor.

Örneğin 2007 yılında iktidarın gazetesi Yeni Şafak’taki genel yayın yönetmenliği görevine veda eden Mustafa Karaalioğlu, Karar gazetesinde önceki gün “Cevapsız sorular ekonomisi” başlıklı yazısında Erdoğan’ın yeni asgari ücreti açıklarken dile getirdiği sözlere yanıt anlamına gelen şu vurguları yapmış: “Yani Türkiye Dolar’la kazanmıyor ama daha kötüsü, Dolar’la ödüyor… Kim, birkaç hafta önce ‘Dolar artarsa artsın. Biz ihracattan parayı vuracağız’ hevesine kapıldıysa, bu küçük ayrıntıyı unutmuş olmalı. O ayrıntının sadece dış borçlara ilave maliyeti ise birkaç gün önce 2 trilyon TL’yi geçmişti. Son artıştan sonra yeni hesabı yapmaya ise mecal kalmadı.” Daha önce Erdoğan Hükümeti’nin ekonomiyi emanet ettiği Ali Babacan da, bu Hükümetin yangını söndürmesinin mümkün olmadığını söylüyor.

Aynı gün Yeni Şafak’ta İsmail Kılıçarslan ise köşesinde şöyle diyordu: “Alt sınıfların ‘sosyal devlet’ politikaları ve kanaat ekonomisi ile hayatta kalacağına da kesin olarak kaniyim. Asıl sorun, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada ‘ne yapsanız memnun olacaklarmış gibi durmayan’ orta sınıfta olacak. Orta sınıfın alıştığı yaşam konforu da, yaşadığı ‘dolce vita’ da bir süre askıya alınmış olacak çünkü. Alt sınıflar kanaat ekonomisine alıştıkları yerden devam edecekler elbette ama orta sınıf, alışageldiği konforundan olmanın getirdiği öfkeye kaptıracak kendisini.”

Geçtiğimiz hafta Kartal’da miting yapan DİSK, “Büyüyorsak, büyümeden payımızı istiyoruz” diyordu. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, asgari ücrette kırmızı çizgilerinin 5 bin 200 TL olduğunu söyledi. Türk Metal’in örgütlü olduğu işyerlerinde işçiler sözleşme taslaklarının yenilenmesini, kayıplarının karşılanmasını istiyor.

Sağlık emekçileri benzer talepleri yaptıkları grevle ifade ettiler. Yani öfkelenen sadece ‘orta sınıflar’ değil, sokağa çıkarak öfkelerini örgütlü biçimde dile getiren işçi ve emekçiler. Ayrıca şahlandığı öne sürülen ekonomiden ‘kanaat ekonomisi’ne ne ara geldik?

Öte yandan, Sayıştay raporuna göre, Cumhurbaşkanlığının 2020 giderlerinin toplamı 2.8 milyar TL oldu. İktidar cenahında ‘Porsiyon küçültme’ye dair en küçük bir işaret göremiyoruz.

Bu tablo Yeni Şafak yazarlarının ‘kanaat ekonomisi’ safsatalarına uygun olmalı ki, hiç itiraz etmiyorlar.

‘Kanaat ekonomisi’ demişken, geçtiğimiz yıl 13 milyar bütçenin çoğunlukla personel giderlerinden oluştuğu gerekçesiyle ek para isteyen Diyanet İşleri Başkanlığına, 2022 yılında 16.1 milyar TL bütçe verildiğini hatırlatalım. Bu da, herhalde Diyanetin ülkenin yoksullarına cuma hutbelerinde ‘Kanaatkar yaşamayı’ anlatmasının maliyeti oluyor.

Gerçeklik ile iktidarın söylemleri arasındaki uçurum öylesine açılmış halde ki artık vaziyeti teorize etmek için safsatadan öte bir şey üretilemiyor.

Güncel bir araştırma sonuçlarıyla bağlayalım. Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezinin, dindar seçmenlerin siyasi eğilim ve tercihlerinin seyrine dair, kasım ayındaki çalışması önemli veriler sunuyor. Araştırma, Konya, Kayseri, Yozgat, Sivas, Malatya, Elâzığ, Bingöl, Erzurum, Gaziantep ve Kocaeli illerinde ve İstanbul’un dindar seçmen yoğunluklu ilçelerinin belli semtlerinde 2 bin 424 kişi ile yüz yüze gerçekleştirilmiş. Araştırma sonuçlarına göre Cumhur İttifakı bu bölgelerde yüzde 68.1’den, yüzde 58.5’e gerilemiş. Ekonomik sorunlar ve adaletsizlik en belirgin şikayet konuları. “5 sene öncesine göre ekonomi kötüye gitti” diye düşünenlerin oranı yüzde 58.Yani işçi ve emekçileri, dini propagandaya dayalı ‘kanaat’ söylemiyle yedekleme çabası eskisi kadar sonuç vermiyor.

Bu araştırmanın işaret ettiği diğer önemli sonuçlar da başka bir yazının konusu olsun.

(Fatih Polat-Evrensel)

Kuzey Marmara Otoyolu'nda açılmayan yol için yandaşa geçiş garantisi ödendi - Erdem Sevgi / Cumhuriyet

 

Sayıştay’ın sansürlenen raporuna göre, Kuzey Marmara Otoyolu’nun Kınalı-Odayeri kesiminde yer alan Habipler-Hasdal bölümünde “geçiş garantisi” ve “işletme süresi” şirketlerin lehine değiştirildi. Henüz trafiğe açılmayan yola “154 gün boyunca 30 milyon araçlık geçiş garantisi” ödendi.

Sayıştay’ın sansürlenen raporuna göre, Kuzey Marmara Otoyolu’nun (KMO) Kınalı-Odayeri kesiminde yer alan Habibler-Hasdal bölümünde “geçiş garantisi” ve “işletme süresi” şirketlerin lehine değiştirildi. Henüz trafiğe açılmayan yola “154 gün boyunca 30 milyon araçlık geçiş garantisi” ödendi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, “Milletin parası hizmet bile vermeyen otoyol üzerinden oluk oluk yandaşa aktarıldı” dedi.

Cumhuriyet, Sayıştay’ın Karayolları Genel Müdürlüğü’nün (KGM) 2020 Yılı Denetim Raporu’nda yer alan ve sansürlenerek gizlenmeye çalışılan “KMO’daki yandaş kıyakları” 12 Aralık 2021’de “Yandaşın işi yine garanti” manşetiyle gündeme getirmişti. 


KMO’nun Kınalı-Odayeri bölümünün 7. kesimi olan Habibler-Hasdal bölümüyle ilgili tartışma yaratacak bir uygulamanın daha yapıldığı ortaya çıktı. Taslak rapora göre, söz konusu kesim için 1742 gün olan işletme süresi önce 4 bin 527 güne çıkarıldı. Ardından geçiş garantisi sayısı artırıldı, garanti ücretinin hesaplama yöntemi değiştirildi. Son olarak işletme süresi 2 bin 822 gün azaltılarak bin 705 güne düşürüldü. Habipler-Hasdal bölümü için kabul tarihi, 21 Aralık 2020 olarak belirlendi. Ancak rapora göre, söz konusu tarihte bu bölüm trafiğe açılmamış olsa dahi garanti ödemesinin işlemeye başlayacağına ilişkin bir düzenleme yapıldı. Habipler-Hasdal bölümü 21 Mayıs 2021’de hizmete açıldı. Buna göre, 154 gün kapalı olan yola açılmış gibi tam garanti ödemesi yapıldı.

MALİYET KATLANDI


Açılış öncesi Habibler-Hasdal bölümünün garanti ödemeleri tıkır tıkır işledi. Değiştirilen uygulama sözleşmesi nedeniyle günlük araç geçiş sayılarının da artması maliyeti katladı. Buna göre, Habibler Hasdal bölümüne 2020’de 10 gün boyunca günlük 189 bin 176 araç geçiş garantisi ödemesi yapılırken, 2021’de ise 21 Mayıs’a dek 144 gün boyunca her gün 199 bin 759 araç geçiş garantisi ödendi. Başka bir deyişle henüz trafiğe açılmamış kesim için toplamda 30 milyon 657 bin 56 araç için geçiş garantisi ödendi. Taslak raporda KGM, yapılan işlemi, “kamulaştırmadan kaynaklanan gecikmeler nedeniyle otoyol kesimlerinin öngörülen tarihlerde bitirilememesi durumunda kredi kullandırma süresinin sona ereceği” şeklinde gerekçelendirerek savundu. Ancak Sayıştay, “projenin uygulandığı coğrafyanın konumu ve büyüklüğü göz önüne alındığında kamulaştırma ile ilgili gecikmenin olmasının öngörülebilir bir durum olduğunu” vurguladı. 

"YÜKÜNÜ VATANDAŞ ÖDÜYOR"

CHP’li Akın, milletin parasının açılmamış otoyol üzerinden oluk oluk yandaşa akıtıldığına dikkat çekerek “154 gün boyunca hizmete alınmayan otoyoldan bir tek araç geçmemiş ve bunun parası milletin cebinden alınarak yandaşın kasasına aktarılmış. Sayıştay raporları ile ortaya konulan bu bilgiler millet adına denetimin yapıldığı TBMM’den de saklanmaya çalışılıyor. Ekonominin tarihini yazdığını iddia eden AK Parti iktidarı ne yazık ki Cumhuriyet tarihinin en büyük kaynak transferini yapan iktidar olarak kara bir tarih yazdı. Milletimizin cebinden alıp bir avuç yandaşını zengin etmek ustalığında eline su dökülemeyen iktidarın ekonomimizde yarattığı tahribatın yükünü ne yazık ki vatandaşımız ödüyor” dedi.

Erdem  Sevgi / Cumhuriyet

KISA KISA GÜNDEM (20 ARALIK 2021)

 


1) ANAHTAR VAR, EV YOK!...İzmirli depremzedeler için yapılan ev ve dükkânlar bitmedi.(Mehmet İnmez-Cumhuriyet)

İzmir’de yaşanan deprem sonrası TOKİ’nin para karşılığı depremzedelere yaptığı konut ve dükkânlar için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 20 gün önce anahtar teslimi yapıldı. Ancak evlerin bitmediği ortaya çıktı. 
İzmir’de yaşanan deprem sonrası TOKİ’nin para karşılığı depremzedelere yaptığı 596 konut ve 145 dükkân için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 26 Kasım’da anahtar teslimi yapıldı. Ancak evlerin bitmediği ve depremzedelerin evlerine dahi giremediği ortaya çıktı. Sadece anahtar alan depremzedelere ne tapuları verildi ne de evlerini görme imkânı sunuldu.

2)Yemek fişlerine leva, euro ve dolar yazılmaya başlandı.(Yeniçağ)


Türk lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesiyle Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşlarının alışveriş için geldiği Edirne’de bazı işyerleri, yemek fişlerinin leva, euro ve dolar üzerinden kesildiği görüldü.












3)Dünya Kulüpler Şampiyonası'nın şampiyonu VakıfBank! (YENİÇAĞ)

VakıfBank, Imoco Volley ile karşılaştığı Dünya Kulüpler Şampiyonası final müsabakasında 3-2 galip gelerek, dünya şampiyonu oldu. 

VakıfBank, organizasyonun son gününde finalde Ankara Spor Salonu'nda İtalya ekibi Imoco Volley ile karşılaştı. Rakibini 15-25, 25-22, 22-25, 25-22 ve 7-15'lik setlerle 3-2 yenen VakıfBank, Kadınlar Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda şampiyonluğa ulaştı. Organizasyon tarihinde daha önce 3 kez (2013, 2017, 2018) kupayı kazanan VakıfBank, dördüncü kez kupayı müzesine götürme başarısı gösterdi.İstanbul ekibi, daha önce 2011'de ikinci, 2016 ve 2019'da ise üçüncü olmuştu.

4)CHP’den Erdoğan’a borçlanma tablosuyla faiz yanıtı: Bunun kazananı kim?(SÖZCÜ)


"Milletimizi faize ezdirmeyeceğiz" diyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın açıklamalarına tepki gösteren CHP Sözcüsü Sözcüsü Faik Öztrak, "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. TCMB faizi %19 iken Hazine %17,67'den borçlanıyordu. TCMB faizi %15 iken Hazine %22,70'den borçlanır oldu. 

Güya tabela faizi düşerken, millet borç faizine ezdirildi" dedi. Öztrak, "Bunun kazananı kim?" diye sordu.



5)MÜSİAD'dan Erdoğan'a tam destek.(SOL)

Patron örgütü MÜSİAD'dan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'düşük faiz' politikasına tam destek açıklaması geldi.

































6)Erdoğan'ın danışmanı Oğan: Milli iktisat ve siyaset politikasıyla tarih yazıyoruz.(SOL)

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Ayhan Oğan, sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.

"Genel kabul görmüş iktisat bilimi ve siyaset bilimi kuralları, Batıyı merkez dünyanın geri kalanını öteki kabul eder. Emperyal hedefler ve sömürü paradigması üzerine kuruludur. Yırtıp attık, Milli iktisat ve Milli siyaset politikasıyla tarih yazıyor, yeni bir dünya kuruyoruz”.








7)Pazarda dolarla satış dönemi(Cumhuriyet)

Sebze ve meyve fiyatlarında yaşanan artışlar nedeniyle
Siirt’te pazar esnafı meyveyi Amerikan dolarıyla satmaya başladı. Fiyatlar çok pahalı olduğu için öğlene kadar siftah yapamayan çok sayıda pazarcı da bulunuyor. Pazarcı Bedri Oturan, “Geçen buraya bir kasa nar bıraktım hepsi darbeli. Bildiğin çürüktür. Adam yani düşün utanıyor ben eve götüreceğim demeye. 'Ben hayvanlarıma götüreceğim' diyor. Ki biliyorum tanıyorum adamı evine götürecek, imkanı yok. Çürük malın bile müşterisi var” dedi. 
Meyveyi dolar ve euro ile satan semt pazarı esnaflarından Ferhat Gündüz, ''Fiyatlar her şey pahalı olmuş. Çilek 35 lira olmuş. Hurma 15 lira, kivi 22 lira. Alınamayacak hale gelmişler. Millet artık pazara parayla gelmesin dolarla gelsin kısacası. Pahalı olduğu için öyle yazıyoruz. Türk parasıyla çeviremiyoruz" dedi.(MKRC NOT: Bu haber halkı, halkın alım gücünü, halkın çaresizliğini değil FIRSAT düşkünü SİİRT Pazar esnafının açgözlülüğünü yansıtmaktadır.)

8) Saray, BOTAŞ’ı peşkeş çekecek (Hüseyin Şimşek-BİRGÜN)

‘Vergide adalet ilkesini hayata geçirmek’ iddiasıyla Meclis’e sunulan teklifin içinden BOTAŞ’ın kamuya olan tüm borçlarına af çıktı. Teklifin yasalaşması durumunda BOTAŞ, borçsuz bir şekilde devredilebilecek. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın asgari ücret açıklamasının ardından TBMM Başkanlığı’na sunulan torba yasa teklifi ile Gelir Vergisi Kanunu’nda  değişiklere imza atmak isteyen iktidar partisi, düzenlemeyi fırsat bilerek BOTAŞ’ın tüm borçlarını silmeye hazırlanıyor. Rekor oranda zarar eden ve özelleştirme iddialarının merkezinde yer alan BOTAŞ’ın kamuya ait borçlarının tamamı siliniyor. Gelir Vergisi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni TBMM’ye sunan AKP, vergi kanunlarının arasına, BOTAŞ’la ilgili hükümler ekledi. Teklifin yasalaşması durumunda BOTAŞ’ın Ticaret Bakanlığı’na bağlı tahsil dairelerinde vadesi geldiği halde ödenmemiş her türlü vergi, fon ve paylar ile idari para cezaları ve gecikme zamları silinecek. Teklifle ayrıca BOTAŞ’ın yapılandırılmış borçları da silinecek.



Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan TÜSİAD’a cevap - YENİÇAĞ

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İlim Yayma Vakfı tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenecek 2021 İlim Yayma Ödülleri töreninde konuştu.

"Fiyat artışlarının insanlarımızın günlük hayatları üzerinde açtığı sıkıntıyı elbette biliyoruz. Ama vesayete, terör örgütlerine, darbecilere nasıl direndiysek bunlara karşı da direneceğiz. Ey TÜSİAD ve yavruları sizlere sesleniyorum. Siz tek göreviniz var yatırım, üretim, istihdam, büyüme. Siz bunu konuda ne yapıyorsunuz? Kalkıp hükümete saldırmanın farklı versiyonlarını aramayın. Bizimle mücadele edemezsiniz. Sizin cinsinizi de cibiliyetinizi de iyi biliyorum. Sizin derdiniz başka, bizim ki bambaşka. Bu millet bu fırsatı size vermeyecek. Dün millet olarak kendi canımız pahasına istikbalimizi korumuştuk, bugün de aynısını yapacağız.

Salgında bu kuruluşlar ne kadar milletin yanında oldular? Bu ülkeyi 1 dolar karşılığında vatandaşlarını satanların ellerine bırakmadık, bırakmayacağız. Bu ülkeyi döviz kuru üzerinden yeniden değiştirmek isteyenlerinde eline teslim etmeyeceğiz. Türkiye'nin ekonomide OHAL değerlendirmesi, akıl karışıklığının ötesinde büyük bir yanlıştır. Ülkemizin ekonomi planlaması belirlediğimiz doğrultuda ilerlemektedir. Ekonomide bir kural vardır; Dere yatağında akar. Ve bizim de takip ettiğimiz yol budur. Buradan tüm vatandaşlarıma ekonomide verdiğimiz mücadelede devletlerinin yanında daha güçlü şekilde yer almalarını istiyorum.”

"Neymiş efendim faizleri düşürüyormuşuz benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu." dedi.

(YENİÇAĞ)

19 Aralık 2021 Pazar

Sinema ve Faşizm+Faşizm ve devrim sineması - Mesut Kara / EVRENSEL

 (I)Sinema ve Faşizm


1980’lerde başlayan “Yenidünya Düzeni”nin sonuna geldiğimiz şu günlerde, küresel ilişkiler, varoluşlar yeniden yapılanıp, ‘yeni bir “yenidünya düzeni” kurulurken yakın geçmişte hayal bile edemeyeceğimiz değişimler, oluşumlar yaşanıyor. Bir insan ömrü diyeceğimiz 100 yıllık süreçte çok şey yaşandı ve bugünün genç kuşağı hariç çoğumuz bu yaşananlara tanıklık ettik.

Gerçeğin yerine ‘sanal’ın olgunun yerine algının geçtiği geldiğimiz noktada izler birbirine karıştı, netlikler flulaştırıldı. Örneğin daha önce de başka bir yazıda söylediğim gibi, tanım kullanıma sürüldüğünden bu yana en çok “Beyaz Türk” eleştirisine Beyaz Türk’ler yaptı tanımını onlar kullandı kendileri dışındakileri küçümsemek için.

Bugün da “faşist” sözcüğünü en çok on yıllardır bu ülkede faşist olarak tanımlanan bilinen çevreler kullanıyor, kendilerini antifaşist olarak tanımlıyor. Bugünün iktidarını elinde tutan ana güç ve yavru güç, iktidar ittifakı buna örnektir. 50 yıldır faşist olarak tanımlanan MHP ve ülkücü kesim bugün kendileri dışında herkesi faşist olmakla suçluyor.

Devletin bütün kurumlarını ele geçirerek devletin kendisi olan ve iktidarını baskı, zulüm, yasak, sansür, işkence dikta vb. faşist uygulamalarıyla sürdüren iktidar partisi de kendisi dışındaki (MHP hariç)  tüm muhalefeti, tüm kurumları, STK’leri, muhalif medyayı faşistlikle suçluyor. Peki, nedir bu faşizm, kimdir faşist?

 Asıl konuma ‘Sinema ve Faşizm’ üzerine yazmadan önce bazı bilgi ve notlar paylaşmak isterim.

FAŞİZM ÜZERİNE KISA NOTLAR

Bilinen bir söylemdir; Nazilerden daha tehlikeli olanı, onları alkışlayan kalabalıklar, sıradan insanların faşizme katılması ve onay vermesidir.

Şiddet ve kaba kuvvet kullanan insanları, toplulukları alkışlayan, destek veren, destek verir hale getirilen insan ve insan topluluklarının sessizliğiyle, sessizleştiği noktada başlıyor belki de faşizmin hayat bulması.

Geçtiğimiz yüzyılın en önemli Avusturyalı kadın yazarlarından bizim de Malina adlı romanıyla tanıdığımız Ingeborg Bachmann faşizm üzerine şunları söyler: “Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz. Her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde baslar, iki insan arasındaki ilişkide başlar... Ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır.”

Çok doğru olan bu tanımlamayı şöyle açabiliriz; “iktidar” olan, iktidar ilişkilerinin olduğu her yerde faşizm vardır.

Bu şiddet çelişkinin, çatışmanın dozuna göre çeşitlenir. Zengin’in yoksul, üzerinde,

Patronların işçiler üzerinde, erkeklerin kadınlar üzerinde, beyazların beyaz olmayanlar, heteroseksüellerin LGBT bireyler üzerinde uyguladığı baskı ve şiddete tanığız. Bu örneklemeyi aile, okul, güzel-çirkin, zayıf-şişman vb. örneklerle çoğaltabilir, çeşitlendirebiliriz.

Ingeborg Bachmann gibi söylersek faşizm önce, iki insan arasındaki ilişkide başlar...

Bir inanç-ideoloji olarak var olan faşizm ve tarihsel süreci üzerine de şunlar söylenebilir:

Faşizm 23 Mart 1919 tarihinde, Benito Mussolini önderliğindeki bir grup İtalyan’ın Sosyalizme-komünizme karşı savaş açarak başlattıkları hareket ile başlar, 1920’li yılların başında İtalya’da güç kazanır. Faşist hareketin başında yer alan Mussolini’nin İtalya’da etkili bir politikacı olması, mevcut iktidara duyulan tepki, ülkede etkisini derinden hissettiren işsizlik, faşizm ideolojisinin geniş kitleler tarafından benimsenmesine ve İtalya’da iktidar olmasına kadar gidecek olan sürece yol açar.

Genellikle Nazizm ideolojisi Almanya ve dönemin Alman Devlet Başkanı Adolf Hitler ile iç içe geçmiş kavramlar olarak kabul edilmekle birlikte faşizm denilince ilk akla gelen kavramlar da İtalya ve dönemin İtalyan Devlet Başkanı Benito Mussolini olmaktadır. Bu açıdan, faşizm tanımı yapılırken, faşist hareketin 1919 -1945 yılları arasında Benito Mussolini’nin başını çektiği ve 1925-1945 yılları arasında İtalya’nın resmi devlet ideolojisi haline gelen politik güç olduğu söylenebilir.

Adolf Hitler’in 1919 yılında, Almanya’da başlattığı nasyonal sosyalist hareket İtalyan faşizminin bir uzantısı olarak görülebilir. “Hitler’in Almanya’daki iktidarının, Mussolini’den tam 11 yıl sonra gerçekleşmesi, Nazizmin faşizmin farklı bir versiyonu olduğu yorumunun doğmasına da neden olmuştur. Bunun altında yatan temel neden, Nazizm ve faşizmin çoğu öğretisinin birbirine çok benzer olmasıdır. Bu yüzden, nasyonal sosyalizm ve faşizm kimi zaman aynı kavram olarak görülebilmektedir. Hatta Adolf Hitler önderliğinde nasyonal sosyalist hareket kimi zaman Alman faşizmi olarak adlandırılmaktadır.”

Faşizmin bugünkü uygulamalarında da gördüğümüz temel özelliklerinden söz edersek, Nazizm ideolojisi de İtalyan faşizmi de kahramanlara büyük önem vermektedir. İtalyan tarihindeki büyük devlet adamları ve komutanlar faşizm ideolojisi içinde yüceltilir. Alman ve İtalyan faşizminde bize çok da yabancı olmayan bu uygulamalarından söz etmeyi sürdürelim: İtalya’nın geçmişteki büyük zaferleri, modern dönemde faşizm olgusu içinde tekrar yeşerebilecek olan büyük umutları da beraberinde getirmekteydi. Bu açıdan, faşizmin ideolojik amacı derin ulusal kökler temelli “yeni bir adamın” (Kadınlara ideolojik olarak daha az yer verilmekteydi) oluşturulmasıydı. Bu “yeni adam” faşizmin önderi Benito Mussolini’den başkası olamazdı. Bu yüzden Mussolini, kayıtsız şartsız tek önder ve tüm yetkilere sahip olan İtalyanca “il duce” (lider, önder) unvanını alır. Böylece faşizm çatısı altında her şey Mussolini’nin de facto liderliği üzerine belirlenmekteydi.

Alman faşizminde, Nazizm’de de führer (önder) olarak Adolf Hitler kayıtsız, şartsız tek önder ve tüm yetkilere sahipti. Adolf Hitler, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin ve Üçüncü Alman İmparatorluğu’nun yöneticisi olduğu dönemde hep ‘führer’dir.

Son olarak yaşanan onca deneyimden sonra üzücü bir gelişme olarak şunu da söyleyip konumuza geçebiliriz; faşizm ideolojisi, günümüzde neofaşizm adı altında farklı ülkelerde ortaya çıkmakta, milliyetçilik, ırkçılık, ırkçı-milliyetçilik artmakta, yaygınlaşmakladır.

 (*) “Sinema ve Faşizm” başlıklı yazımın uzun versiyonu Klaros Dergi’nin Sanat ve Faşizm temalı sayısında yer almıştır. (2021, Yıl: 2, Sayı: 4 Sf. 13)

(II) Faşizm ve devrim sineması


“Faşizmin, karşı devrimci niteliği ona, bilmece gibi bir başka özellik daha kazandırmıştır. Karşı-devrimci olmayı başarması için kitle seferberliği konusunda becerikli olması gerekir. Sokaklarda sükunet arayan burjuva demokratlarının aksine faşistler, sokaklarda devlet-polis-ordu destekli güç gösterilerinden, kavgalardan, kalabalık kabadayılıklardan güç alır. Fakat bunu her zaman karşı-devrimci söylemleri en önde tutarak yapmaz. Faşizm, kitleleri seferber etmek üzere eylemli bir örgütlülük önerir ve bu pratiğini devrimci bazı görüşleri aşırıp aşındırarak yapar.”(*)

DİMİTROV’UN FAŞİZM TANIMI

Komünist Enternasyonalin VII. Kongresine sunduğu raporda Dimitrov’un faşizm ve emperyalizm arasındaki bağa dair yazdıkları sonraki yıllarda da kabul görür. Dimitrov, tekelci sermayenin en gerici emperyalist kesimlerinin, bunalımın bütün yükünü emekçilerin omuzlarına yüklemek ve dünyanın yeniden paylaşımıyla pazarlar sorununu savaş yoluyla çözmek amacına sahip olduklarını ve bu yüzden faşizme gereksinme duyduklarını belirtmiştir. Dimitrov’a göre, onlar, aynı zamanda, ‘İşçilerin ve köylülerin devrimci hareketini dağıtarak ve dünya proletaryasının kalesi Sovyetler Birliği’ne askeri baskın yaparak devrimci güçlerin gelişmesinin önüne geçmek’ girişimindeydiler. Dimitrov böylece faşizmin işlevini belirliyor ve Yeni Çağın sınıf çatışmalarında, özellikle kapitalizmin genel bir bunalıma düştüğü koşullarda nasıl bir rol oynadığını tanıtlıyordu. (...) Ve uluslararası güçler dengesi izin verdiği sürece, sosyalizmi dünyadan silmeye ya da son derece zayıflatmaya çalışır. Bu durumda, faşizm mali sermayenin en gerici güçlerini emperyalizmi tarihsel savunma durumundan kurtarmak tarihin çarkını geri döndürmek üzere başvurdukları saldırgan bir girişimdir. Faşizm her şeyden önce doruk noktasına varmış bir milliyetçiliktir. Kutsallaştırılmış millet, en yüce değerdir.

Faşizm, emperyalizm çağında, kapitalizmin derinleşen bir yapısal bunalımı sürecinde, proleter bir devrimin burjuva demokratik yollardan engellenemediği koşullarda egemen güçlerin ve aygıtlarının yetersiz kaldığı bir politik zemininde ortaya çıkar.

SİNEMA VE İDEOLOJİK KULLANIM

Bütün dallarıyla sanat, insan kalabilmenin biricik aracı olarak sürdürür varlığını. Sanat hayattır ve insanları buluşturur, birleştirir, bilinçlendirir, farkındalıkları çoğaltır. Hayatı halkların, insanların kardeşlik bahçesine dönüştürür. Sanat, hayatın gerçekliğinden etkilendiği gibi onu etkileyerek sürdürür varlığını ve toplumsal dönüşüme katkısını. Bu nedenle de iktidarların, devletlerin hedefindedir.

Başlangıcında bilimsel bir buluş olarak icat edilen sinema sanat olduğu kadar en yaygın, geniş yığınları sarmalayıp etkileyebilen, sosyalleştiren bir kitle iletişim aracıdır da aynı zamanda.

En yaygın ve etkili kitle iletişim aracı olarak sinema, yayılmacı devletlerin de ülke iktidarlarının da kitleleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemek, yönlendirmek için kullandıkları bir araç da olabilmektedir. Bu açıktan olabildiği gibi dolaylı ve izleyicinin bilinçaltını hedefleyerek mesajların iletilmesiyle de olabilmektedir.

Yaşanan toplumsal süreçleri ve sinemaya yansımasını:

  • Ekonomik Değişimler,
  • Siyasal Değişimler,
  • Toplumsal Değişimler,
  • Bireysel Değişimler başlıkları altında tanımlayabiliriz.

Sinemanın bu özellikleri iktidarlar, egemen ideolojiler tarafından kendi iktidarlarını yeniden üretmede ve sürdürmede bir araç olarak kullanılmıştır. Örneğin, II. Dünya Savaşı sırasında İtalya’nın ve Almanya’nın faşist hükümetleri de faşizm propagandasını yapmak ve halkı faşizmin amaçları doğrultusunda yönlendirebilmek için sinemayı kullanmışlardır. Yine Ekim Devrimi’nden sonra Sovyetler Birliği’nde sinema devletleştirilmiş ve devrimi geniş halk yığınlarına yaymada yararlanılmıştır. Günümüzde de Hollywood’un sinemasında Amerikan siyasal yaşamının, egemen ideolojisinin etkisini, etkilemesini görürüz. Sinemanın önemini, gücünü ilk fark eden ülke-devlet devrim sonrası Sovyetler Birliği’dir.

DEVRİM SİNEMASI

Dünyanın o günkü koşullarında yaşanan sınıfsal çatışmaların derinleşmesi ve yükselen güçlü bir dalgayla Avrupa’da olması öngörülen uzak bir düş, bir ütopya gibi görülen ‘sosyalist devrim’ Ekim Ayaklanması sonrası Rusya’da gerçekleşir. “Büyük Ekim Sosyalist Devrimi” olarak tarihe geçen devrimle Petrograd’daki geçici hükümet devrilir, iktidar Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçer ve Sovyetler Birliği kurulur.

Ekim Devrimi, yalnızca insanlığın “başka ve daha güzel bir dünya” düşünün ve yeni devrimlerin yolunu açmakla kalmaz, kültür-sanat alanında da büyük atılımların, yeniliklerin önünü açar.

Sanat alanında büyük bir birikime, önemli bir kültürel mirasa sahip olan Rusya’da devrim sonrası sinema alanında büyük bir atılım yaşanır. Devrim sinema tarihinin akışını değiştiren, sinema tarihine görkemli filmler ve kuramlar ekleyen Eisenstein, Pudovkin, Dovjenko, Kuleşov, Vertov, Yutkoviç gibi ustalar kazandırmıştır.

Devrimin Önderi Lenin sinemanın halk kitleleri üzerindeki etkisinin, öneminin farkındadır. Lenin, 27 Ağustos 1919’da özel film ve fotoğrafçılık girişimlerini ulusallaştıran/devletleştiren “Fotografik Ticaret ve Sanayinin Halk Eğitim Komiserliğine Devri Hakkında” Halk Komiserleri Konseyi Kararnamesini imzalayarak Sovyet sinemasının doğumunu da sağlar.

1919’da Vladimir Gardin tarafından dünyanın ilk sinema okulu olarak kabul edilen Sovyetler Birliği Devlet Sinematografi Enstitüsü (VGIK) kurulur. Devrimin yarattığı yeni bir dünya ve yeni insan oluşturma coşkusu ve devrimin sunduğu olanaklar çok sayıda genç insanın sinema yapmasını sağlar.

Devrimin ilk günlerinde sinema etkinlikleri “gerçekliğe bağlılık eğilimi” ve ham film kıtlığının da etkisiyle montaj çalışmaları yoluyla sürdürülüyordu. Moskova Film Komitesinde “Yeniden Kurgulama Bölümü” de kurulur. Sovyet sinemasının ilk montaj teorisyenlerinden kabul edilen Vladimir Gardin’in bu bölümde verdiği konferansın Lev Kuleşov üzerinde de büyük etkisi olur, sonrasında Gardin’in düşüncelerini geliştirdiği söylenir.(sürecek)

(*) Sinema ve Faşizm başlıklı dizi yazıların kaynakçasını yazıların bitiminde vereceğim


Roma’nın son günlerinde tarikatlar + ‘Ateizmi öldürdük sıra deizmde’ (Özdemir İnce-CUMHURİYET)

 

Roma’nın son günlerinde tarikatlar

1982 yılında TRT’den kovulurcasına emekli edildiğim zaman iş istemek için hiçbir yere, hiçbir kimseye başvurmadım; kimseden de iş önerisi almadım. 

Zaman ve ortam benden intikam alıyordu. Eve çekildim, yazdım ve geçinmek için 10 yıl çeviri yaptım. 

O dönemde yaptığım çevirilerden onur ve gurur duyarım. Bu çevirilerden biri de Sovyet tarihçileri V. Diakov - S. Kovalev’den çevirdiğim İlkçağ Tarihi 2: Roma’dır.*

Bu iki tarihçinin kitapları Batı’da yazılan tarih kitaplarına benzemez; toplumların yapıları, kültürleri ve sanatları diyalektik anlayışa göre değerlendirilir. Bu değerlendirmeler sayesinde tarihin neden tekerrür ettiğini kolayca anlarsınız.

Roma’nın son günleri ile AKP’nin son günleri birbirine nasıl mı benzer? Bakın nasıl benziyorlar:

[Ama aynı zamanda, (Roma’da) bu dönemin düşünsel üretiminde, bilimsel düşüncenin gerilemesi gözlemlenebilir; Grek materyalizminin temsilcileri olan Demokritos ve Epikuros, filozof Aristoteles’in yapıtlarında, Cicero ve Caesar’ın çağdaşı Romalı düşünür Lucretius’un Doğa Üzerine adlı şiirinde açıkça dile gelen, insan aklının doğanın gizlerini ve yasalarını kavramaya yeteneği olduğu inancı, evet bu inanç yok oldu. Uzun süredir reddedilen, gizemli ve anlaşılmaz güçlere inancın tekrar dirildiği görülüyordu. Cumhuriyet döneminde, o sıralar ancak yoksul halkın en cahil katmanlarında kaba boş inançlar biçiminde varlıklarını sürdüren bu düşüncelere büyük Roma rahipleri (Caesar gibi) bile gülüyorlardı. Ama şimdi, düşünsel gerilemeyle birlikte, yeniden ortaya çıkıyorlar, elverişli bir ortam buluyorlardı ve bunların en ateşli yandaşları, daha bir süre önce en kültürlü olan ama artık geçerli yaşama amaçlarını, kendilerine ve kendi güçlerine inançlarını yitirmiş bulunan çevrelerdeydi.]

[Olağanüstü ve doğaüstüne, “öteki dünya”nın her şeyine büyük ilgi, Suetonius Tranquillus’un (75-160) ilk imparatorların hayatlarıyla ilgili belgelere koca bir kehanetler, fallar ve mucizeler yığınının karıştığı On İki Caesar’ın Hayatları adlı yapıtında açıkça görülür. Thukydides ve Polybios bu gibi şeylere “boş masal” muamelesi ederler, ama ne var ki MS II. yüzyılda bu gibi budalalıkların çokça müşterisi vardı. Roma’da öylesine çok ve her türde sihirbaz, büyücü, müneccim, kâhin, göz bağıcı ve cadı vardı ki imparatorluk yönetimi bunlara karşı birçok kez katı önlemler almıştı; bunları sürdü, kılıçtan geçirdi, bu mistik bulaşıcı hastalığı ortadan kaldırmak için boş yere uğraştı. Zaten, Roma imparatorlarının en aydınları bile bu hastalığa yakalanmışlardı: Örneğin Claudius resmen bir kâhinler okulu (haruspices Augusti) açtı ve Adrianus müneccimlikle, hatta büyücülükle uğraşıyordu.]

[Roma toplumu, bu anlayış içinde, Augustus’un din reformunu ve eski Roma inancını diriltmek arzusunu heyecanla karşılamıştı.

Ama pek doğaldır ki, bir yandan bu reformları halk yığınlarının ayaklanma eğilimlerini frenlemek konusunda etkili bir araç gördüğü için sevinçle karşılamasına karşın bu toplum, kendini eski siyasal etkinliğinin yerini dolduracak yeni bir şey bulduğu dinsel tarikat araştırmalarına teslim ediyordu. Büyük ailelerin temsilcileri Augustus tarafından yeniden kurulan dinsel derneklere koşarak girdiler: En eski zamanların ayinlerini yeniden onurlandıran “Arval kardeşler”, “Lupercus”lar, “Titien”ler ve ötekiler: Eski ve kesinlikle anlaşılmaz bir dilde okunan ve söylenen dualar, kemere takılmış kurt kuyruklu “sıçrayıcılar”ın yabanıl dansları vb. imparator kültleri, “Augustus ve Roma” “Augustus’un cini (genius)”, “Augustus’un cin-tanrıları” en küçük bir başarıya ulaşamadılar. Senato kararı uyarınca verilen “tanrı” payesi ile ölü imparatorlar “tanrı”laşıyorlardı...]

[Engels İlkel Hıristiyanlığın Tarihine Katkı’sında, o sırada eski dünyaya egemen olan karışıklığı şaşırtıcı bir biçimde tanımlar. Bu dönemin, hatta Roma ve Hellas’ta, daha baskın oranda da Küçük Asya, Suriye ve Mısır’da, çeşitli ulusların içinde dindar dalaverelerin ve en katkısız üfürükçülüğün tamamlayıcı katkıları bulunan en değersiz boş inançlarının karışımının hiç eleştirilmeden kabul edildiği; kerametin, acayip yüceltmelerin, her türlü tinselci saçmalıkların, kehanetin, altın yapma usullerinin, Kabalanın ve gizli büyücülüğün başrol oynadıkları bir çağ olduğunu gösterir.]

* Yordam Kitap’ta birinci basım 2008.

                                                                                    ***

‘Ateizmi öldürdük sıra deizmde’ 

28 Ekim 2021 tarihli Cumhuriyet gazetemizden, “AKP’li Şenliklioğlu deistlere saldırdı” başlıklı bir haber kesmiştim. Adı geçen yazıcı, ateist ve deistlerin ana ve babalarıyla evlendiklerini ileri sürüyordu. Bir boş zamanımda internete başvurdum, söyledikleri bu kadar değilmiş. Okuyalım:

***

“Ölümüne AK Partiliyim” diyen yazar Emine Şenlikoğlu, katıldığı bir programda deistlere ilişkin olay yaratacak açıklamalarda bulundu. Şenlikoğlu, “Deizmde bir adam kızıyla evlensin hiçbir sakınca yoktur” dedi.

Ateizmin “öldüğünü” öne süren Şenlikoğlu, konuyu “ensest ilişki”ye bağlayarak şunları söyledi:

“Ateizmi öldürdük biz. Şimdi deizmi öldüreceğiz az kaldı. Çünkü ateizm çok mantıksız. Baktılar ateizm bitiyor, deizmi hortlattılar. Dinsiz de demiyorlar, deist diyorlar. Dinsizlik halkımızda kötü bir isimle anılır ya gençler sıcak baksın diye deist diyorlar. Ateizm ve deizm hayvanlık âlemi gibidir. Deizmde bir adam kızıyla evlensin hiçbir sakınca yoktur. Hangi ülkede hatırlamıyorum, bir adam köpeği ile nikâh yaptı.”

Bazı deistlerin ensest ilişkiyi kabul etmediğini dile getiren Şenlikoğlu, “Ama senin inandığın inanç buna karşı değil. Onlar anne babalarıyla evlenebilirler. Deizmde ahlak yoktur. Deizmin ateizmin kendisi bozuk” dedi. Şenlikoğlu, İrem Beyhan’ın “İnançsız bir insan iyi olamaz mı?” sorusuna da “Deizmin kendi içinde çok kibar hanımefendi, beyefendiler olabilir. Ama deizm çok ahlaksız. Her deist ya da ateist kötü olacak diye bir kaide yok. Ben sistemden bahsediyorum. Ben kişilerden bahsetmiyorum. Deist ahlaklı olabilir ama deizm ahlaksız” şeklinde yanıt verdi.

“17 yaşındaki kızlar fingirdiyor, hamile kalıyor sorun yok, 17 yaşında evlilik olursa, nikâh olursa eşleri hapse giriyor” şeklinde açıklamada bulunan Şenlikoğlu, gazeteci İrem Beyhan’ın “Kötü kullanıma çok müsait, pedofili ya da çocuk gelinler malumunuz” diye itirazına da müdahalede bulunarak şu ifadeleri kullandı:

“Bunlar benim ifadelerim, konuşulmayınca bunlar başımıza geliyor, karşı taraf hamile kalıyor. AK Parti’yi çok beğeniyorum ama birkaç konuda cinayet işliyorlar. Bunun düzeltilmesi lazım.”

“ÖLÜMÜNE AK PARTİLİYİM, 2023’TE UZAYA ÇIKACAĞIZ”

Şenlikoğlu, “Hangi çalışmalarını beğeniyorsunuz?” sorusuna da “Fizik kanunlarına çok hâkimler. Çocuklara bile uzaya nasıl çıkılır onu öğretiyorlar. Seni mi yoksa AK Parti’yi mi öldürelim deseler; beni öldürün, AK Parti’yi yaşatın derim. Ölümüne AK Partiliyim. 2023’te uzaya çıkacağız” dedi. (Yeniçağ, 27.10.2021)

***

Aklı başında olgun bir yetişkinin söyleyeceği şeyler değil kuşkusuz bunlar. Ateizmi öldürmüşler, şimdi deizmi öldüreceklermiş... Beceremezsiniz ama neden öldürüyorsunuz? Ateistler ve deistler anayasanın ve yasaların koruması altında değil mi? Bu ülkede düşünce ve inanç özgürlüğü ve bunları açıklama özgürlüğü yok mu? Ateizm çok mantıksızmış, ateizmin mantığının ne olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz! Üç tek tanrılı dinin müminleri (dindarları) vahiye (révélation) inanıyorlar, ateistler “dünyanın düz” olduğunu söyleyen vahiye inanmıyorlar. Daha açıkçası: Allah’a inanmıyorlar. Râzî (865, Rey - 925, Rey) gibi Allah’a inanıp peygamberlere inanmayanlar var. Çünkü kanıtsız inancı değil akıllarını kullanıyorlar; akıllarını özgürce kullanmaya hakları yok mu? Ateizmi, deizmi öldürmek ne demek, bu ne barbarlık?

Sizin inancınıza saygı gösteren insanlara neden saygı göstermiyorsunuz? Ha ateizmi öldürmüşsünüz, ha bütün ateistleri! Aynı şey! Demek ki ateistleri ve deistleri gözünüzü kırpmadan öldüreceksiniz?

***

Gelelim şu ensest evliliklere: Yasada Cumhuriyet vatandaşlarının kimlerle evlenemeyeceği yazıyor. Demek ki yasal olarak mümkün değil! Peki dindarlar arasında mı yoksa ateistler arasında mı ensest ve aile içi tecavüz yaygın? Bayan Şenlikoğlu’na hapishanelerde araştırma yapmasını hiç tavsiye etmem.

***

Şenlikoğlu, “(AKP’nin) Hangi çalışmalarını beğeniyorsunuz?” sorusuna da “Fizik kanunlarına çok hâkimler. Çocuklara bile uzaya nasıl çıkılır onu öğretiyorlar. Seni mi yoksa AK Parti’yi mi öldürelim deseler; beni öldürün, AK Parti’yi yaşatın derim. Ölümüne AK Partiliyim. 2023’te uzaya çıkacağız” demiş. 

Der, demiştir!

AKP, elbette Ay’a (uzaya) merdiven de gidiş-gelişli yol da yaptırabilir. Ne de olsa bir “Meşhedi”den masallar dinliyorlar. “Hakikaten” Ay’a gidip ne yapacaksınız? Ay’da ne mehtap var ne de deniz! Yoksa maksat firar mı?

(Özdemir İnce-CUMHURİYET)