22 Ocak 2023 Pazar

BELLEK -22 OCAK -

 


OLAYLAR:

  • 871 - Basing Savaşı: Danimarkalı istilacı Vikingler, Anglosaksonları (Anglosakson Kralı: Ethelred of Wessex) Basing'de yendi.
  • 1517 - Osmanlı ordusu, Ridaniye Savaşı'nda Memluk ordusunu yendi. Bu savaşın ardından, halifelik Osmanlılara geçti.
  • 1580 - İstanbul Rasathanesi, III. Murat tarafından yıktırıldı.
  • 1771 - Falkland Adaları, İspanya tarafından Britanya'ya bırakıldı.
  • 1842 - İlk kez baytar mektebi (veteriner fakültesi) açıldı.
  • 1873 – Kasımpaşa Tersanesi’nde 11 aydır ücretlerini alamayan 500’ün üzerinde çalışan greve gitti.

  • 1878- Ruslar Edirne’yi işgal etti.
  • 1889 - Columbia Phonograph plak ve müzik şirketi Washington'da kuruldu.

  • 1905 – Birinci Rus devrimi başladı. Kışlık Saraya dilekçe vermek için yürüyüşe geçen işçilere, Çar birliklerinin ateş açtı: 1.000 ölü, 2 bin yaralı. Polis ajanı Papaz Gapon’un yönlendirdiği kitlenin talepleri 8 saatlik iş günü, fazla mesainin kaldırılması, asgari ücretin arttırılması idi.
  • 1924 - Birleşik Krallık'ta, İşçi Partisi lideri Ramsay MacDonald başbakanlığa atandı.

  • 1930 - Gazi ve Türklük aleyhine yayın yapmaktan dolayı Resimli Ay dergisi aleyhine dava açıldı.
  • Resimli AySabiha Sertel ve Zekeriya Sertel tarafından çıkarılan aylık edebiyat ve magazin dergisi. 1924 ile 1931 yılları arasında yayımlanmıştır. İlk yıllarında Cumhuriyeti destekleyen bir yapısının olmasıyla beraber eğitici ve çağdaş bir görünüme sahiptir. Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın yazdığı bir makaleden sonra kapatılmıştır. Daha sonra tekrar açılan dergi, Nâzım Hikmet'in de katkılarıyla bazı değişimlere uğramıştır. 1930 yılında ise tekrar kapatılmış, ilerleyen dönemlerde tekrar açma girişimleri olsa da başarılı olunamamıştır. Dergide görev almış başlıca yazarlar: Peyami SafaNâzım HikmetSadri ErtemSuat DervişSabahattin AliEmin Türk ve Vâlâ Nureddin gibi isimlerdir.  Zekeriya Sertel Resimli Ay dergisinin kuruluş amacını çıkardıkları ilk sayıda açıklayarak: İnsanlara gerçek bir halk dergisini kazandırmayı, insanların okuma ve fikri ihtiyaçlarını gidermeyi amaçladıklarını belirtmiştir. Resimli Ay dergisi ilerici ve çağdaş bir görünüme sahiptir. Yeni Cumhuriyet yönetimini halka benimsetmek için farklı bir bakış açısı denemiştir. Magazin, edebiyat ve sosyal konular derginin ana ekseni olmuştur. Ağırlıklı olarak aydın kesime hitap etmiştir fakat Türk halkına bir şeyler kazandırmak gibi amaçları da olmuştur. Dergi ilk yıllarında Cumhuriyet ve demokrasi konuları üzerine sıkça durmuş, bu konularda eğitici yazılar yayımlamıştır. Dergi yazarlarından Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1925 yılında "Asker Kaçakları Nasıl Asılır" başlıklı yazısından dolayı üç yıl Bodrum'a, dergi yöneticisi   Zekeriya Sertel ise Sinop'a sürgün edilmiştir. Bu dönemlerde kapatılan dergi, 1927 yılında tekrar çıkmaya başlamıştır. Harf İnkılabı'nın gerçekleştiği dönemlerde yayın hayatına geri dönen Resimli Ay dergisi, bu inkılaba büyük destek vermiş, daha sonra da yeni harflerle çıkmaya başlamıştır.  Dergideki ilk önemli değişiklikler 1929 yılında yaşanmıştır. İçerik ve şekil olarak değişime giden dergi: Sayfa sayısını azaltmış, görsel ögelere daha fazla yer vermiş ve yeni kitapların tanıtımları için köşeler açmıştır. Bu dönemde derginin yazı kadrosu da ciddi değişimlere uğramış: Nâzım Hikmet Moskova'dan gelerek dergide çalışmaya başlamıştır. Tüm bu değişimler sonucunda dergide yayımlanan şiir ve  hikayelerde büyük bir değişim olmuştur. Artık daha fazla toplumsal konular üzerine gidilerek halkın dikkatini çekmek amaçlanmıştır. Dergi yazarlarından bazıları da yazdıkları içeriklerden dolayı hapis ve para cezası almıştır. Derginin 1924-1928 yılları arasındaki dönemi birinci dönemidir. 1928-1930 yılları arası ise derginin ikinci yayın dönemidir. 1929 yılında Nâzım Hikmet'in dergiye katılmasıyla tamamen farklı bir boyut ve düşünce yapısına geçmiştir. Çeşitli sebeplerden dolayı da bir süre Sevimli Ay adıyla çıkmış, daha sonra çıkan genel afla beraber eski adına dönmüştür. Dergi, 1929'dan sonra sosyalist  yazarları bünyesine katınca dikkatleri üzerine çekmiş ve yazarların değiştirilmesi gündeme gelmiştir. Fakat Sabiha Zekeriya ve Zekeriya Sertel buna karşı çıkmıştır. 1931 yılında ise dergi kapatılmıştır
  • 1932 - İlk Türkçe Kur'an, Hafız Yaşar (Okur) tarafından Yerebatan Camii'nde okundu.


  • 1938 - Yalova Termal Oteli açıldı.
  • 1939- Cumhuriyetçi Barselona’nın 30 km. yakınına ulaşan kralcı/ faşist General Franco komutasındaki güçler şehri havadan bombardımana başladı.
  • 1939 - Columbia Üniversitesi'nden bir grup bilim insanı, uranyum atomunu parçalamayı başardı.
  • 1942 - İmla Kılavuzu'nun tüm okul ve iş yerlerinde kullanılması hakkında genelge yayımlandı.
  • 1946 - Ampul satışları serbest bırakıldı.

  • 1946 - Mahabad Cumhuriyeti kuruldu.
  • Mahabad Cumhuriyeti (Kürtçe: Komarî Mehabad, Farsça: Jomhuri-e Mahābād),
  • Ocak 1946'da Sovyetler Birliği'nin desteğiyle kurulan ve Sovyetler Birliği'nin çekilişiyle aynı yıl içinde yıkılan, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmamış Kürt devleti. Bu cumhuriyette, 13 bakanın bulunduğu bir yönetim kurulu oluşturuldu. Devlet başkanı Kadı Muhammed idi. Bu cumhuriyet SenendecUşnu ve Miyandoab şehirlerini kapsadığı gibi başkenti Mahabad'dı. Ana madde: Kürdistan Diriliş Topluluğu. II. Dünya Savaşı sırasında, Temmuz 1941'de Büyük Britanya ve Sovyetler Birliği İran'ın işgali konusunda anlaştı. İngilizler güneyden, Sovyetler ise kuzeyden saldırarak İran'ı ikiye bölerek işgal etti. Sovyetler işgal ettiği bölgelerden Azerbaycan eyaletlerinde iki cumhuriyet kurduracaktı. 16 Ağustos 1943'te KOMELA (Komeleyê Jinêweyê Kurdistan/Kürdistan Diriliş Topluluğu) kuruldu ve Mart 1944'te   Hawî cemiyetiyle yardımlaşma anlaşmasına imzaladı. Ağustos 1944'te Dinbanbar Dağı'nda Üçlü Sınır Anlaşma (Peymare Sêsinor)'nın imzalanmasıyla diğer ülkelerde bulunan Kürtler ile iş birliğini sağlamaya çalıştı. Eylül 1945'te daha önce 1930'da Oramar İsyanı (Dağlıca/Hakkâri)'ndan sonra Kasım 1931'de  Kuzey Irak'ta ayaklanan Şeyh Ahmed Barzani ve kardeşi Molla Mustafa Barzani de katıldı. Mahabad Cumhuriyeti'nin askerinin temeli Herkî ve Şıkak aşiretlerinden oluşturuluyordu. Ekim 1945'te KOMELA, adını İran Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-İ) olarak değiştirdi. Kasım 1945'te Sovyetler'in teşvik ve desteğiyle İran'da önce Azerbaycan Milli Hükûmeti kuruldu. Sovyetler KDP-İ'ye de 1.200 tüfek gönderdi. 22 Ocak 1946'da Mahabad'da Çarçıra Meydanı'nda Mahabad Cumhuriyeti'nin kuruluşu ilan edildi. Sovyetler Şubat 1946'da 5.000 tüfek gönderdi.3 Mayıs 1946'da Mahabad Cumhuriyeti ile Azerbaycan Milli Hükûmeti arasında bir anlaşma imzalandı.Bu anlaşmaya göre:

    1. İki tarafın topraklarından her birine, tarafların her birinin temsilcileri gönderilecek.
    2. Kürtlerin çoğunlukta olduğu Azerbaycan topraklarında Kürt yönetimi temsilcileri, Azerilerin çoğunlukta olduğu Kürt topraklarında ise Azeriler arasında temsilciler bulunduracak.
    3. İki hükûmet, ekonomik sorunlarla uğraşacak olan bir Birleşik Ekonomi Komitesi oluşturacak.
    4. Gerekli olduğu zaman karşılıklı askerî yardım yapılacak.
    5. İran hükûmetiyle her türlü görüşmeler, iki hükûmetin onayı alındıktan sonra yürütülecek.
    6. Azerbaycan hükûmeti, kendi topraklarında yaşayan Kürtler için eğitim alanında girişimler örgütlemek amacıyla gerekli olan önlemleri almayı üstlendi. Kürt hükûmeti de kendi tarafından, İran Kürdistan topraklarında yaşayan Azerbaycanlılar için aynı girişimleri gerçekleştirme vaadinde bulundu.
    7. İki halk arasında tarih içinde yerleşmiş olan dostluk ve iş birliği ilişkilerini bozma denemesinde bulunan ya da onların ulusal birliğine el uzatan, kim olursa olsun, iki halk tarafından cezalandırılacaktır.

    Ancak Sovyetler 9 Mayıs'ta İran topraklarından çekilince 17 Aralık'ta İran ordusu Mahabad'ı işgal ederek Mahabad Cumhuriyeti'ni yıktı. 31 Mart 1947'de Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı, cumhuriyetin kurulduğu yer olan Çarçıra Meydanı'nda asılarak idam edildi. Cumhuriyete katılmış olan Barzani Aşireti Nisan 1947'de Kuzey Irak'taki Barzan'a döndü. Irak hükûmeti Şeyh Ahmed Barzani'yi yakalayarak hapsetti ve işbirlikçi suçlamasıyla Irak ordusundan dört subayı idam etti. Molla Mustafa Barzani ise Barzan bölgesinden kaçarak Aras Nehrine ulaştıktan sonra Sovyetler Birliği'ne iltica ederek Bakü'ye gitti. Bu cumhuriyetin millî marşı, Koye (Köysancak) doğumlu şair Dildar (Yunus Rauf)'ın 1938'de hapisteyken Sorani lehçesiyle yazdığı "Ey Reqîb" (Ey Rekip) idi. Çöküş nedenleriyle ilgili olarak Koohi-Kamali şunları söylemektedir

    « Öncelikle Kürt toplumunun ana özelliği olan kabile bölünmüşlüğü, merkezi hükûmete karşı direnişin sonucunda Kürt Cumhuriyetinin kurulmasında rol oynadığı gibi bu cumhuriyetin yıkılmasına da sebebiyet vermiştir. Değişik kabileler, daha doğrusu bu kabilelerin liderleri arasındaki çatışma ve çekişmeler ulusal hareketin önünde önemli bir engel olmuştur. Bir veya birden çok kabilenin kendi çıkarları uğruna dış güçlerle iş birliği yapması Kürt tarihinde olağan bir haldir. İkinci iç sebep cumhuriyetin iyi örgütlenmiş ve politik deneyimine sahip güçlü yönetimden yoksun olması olgusudur. »

     1947 - Fransa'da yeni kabineyi, sosyalist Paul Ramadier kurdu.

  • 1949 - Mao'nun orduları Pekin'i aldı.
  • 1952 -
    Dünyanın ilk jet yolcu uçağı olan de Havilland CometBOAC Havayolu Şirketi'nin filosunda hizmete girdi.


  • 1953 - Türkiye Milliyetçiler Derneği kapatıldı.
  • DERNEĞİN ÖYKÜSÜ; Türk Milliyetçiler Derneği’nin kurucu başkanı Halûk Karamağaralı idi. Derneğin ilk ve tek kurultayı 24 Temmuz 1952 tarihinde toplandı ve başkanlığa ileride ünlü bir politikacı olacak olan Sait Bilgiç getirildi. Zaten bu sırada DP milletvekiliydi. Dernek başkanlığına getirilmesinin bir nedeni de buydu. Ayrıca ünlü 1944 Irkçılık-Turancılık davasının sanıkları arasında yer almıştı. Bu davayla ilgili olarak benim “Türkiye’de Millî Şef Dönemi 1938-1945” kitabımda ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Derneğin üyesi bulunan Hüseyin Üzmez, 1953 yılında Malatya’da ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast düzenlediğinde, dernek hakkında da dava açıldı ve bu nedenle derneğin kapatılmasına karar verildi. O kadar ki, Sait Bilgiç, yine bu nedenle DP’den ayrılmak zorunda kaldı. Derneğin kapatılması muhtemelen sarsıcı oldu. Ardından hiç zaman kaybetmeden yeni bir örgütlenmeye gidildi. Aralarında ileride ünlü bir politikacı olacak olan Ferruh Bozbeyli’nin içinde bulunduğu bir grup, Milliyetçiler Derneği’ni kuracaklardır. Sait Bilgiç, bu derneğin de başkanlığını yapacaktır. 1953 yılının yaz aylarında kurulan dernek; 1964 yılında bölünmeye uğrayacaktır. O zamana kadar Nurettin Topçu’nun da derneğe katkısı unutulmamalıdır.(Cemil Koçak)

  • 1957 - İsrail ordusu Sina Yarımadası'ndan çekilmekle birlikte, Gazze Şeridi'ndeki işgalini sürdürdü.
  • 1959 - İzmir Toplu Basın Mahkemesi, Demokrat İzmir gazetesi Yazı İşleri Müdürü Şeref Bakşık'a 15 gün, gazetenin sahibi Adnan Düvenci'ye ise, 1 yıl mahkûmiyet cezası verdi.
  • 1959 - Kadın avukatlar, Refik Erduran'a "Bir Kilo Namus" adlı yapıtı nedeniyle açtıkları davadan vazgeçtiler.
  • 1961 - İstanbul'da 300 cam işçisi kapalı salon toplantısı yaptı.
  • 1965 - Yeni Seçim Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi. Yeni Seçim Kanunu millî bakiye sistemini ve birleşik oy pusulası kullanımını öngörüyor.
  • 1969 - Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun "Türk Halkına Mektup" başlıklı bildirisi toplatıldı.
  • 1969 - Teksif Sendikası'na bağlı işçiler, Defterdar Fabrikası'nda grev başlattı.
  • 1972- Başbakan Nihat Erim’in Fransa ziyareti sürerken Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararını protesto için bir grup devrimci genç Paris Opera Meydanı’nda bulunan THY bürosunu işgal etti.
  • 1972 - Brüksel Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre; Birleşik Krallık, İrlanda, Danimarka ve  Norveç, 1 Ocak 1973'ten itibaren Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) üye olacak.
  • 1973 - 12 Mart dönemi başbakanlarından Nihat Erim, İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye Yargıçlığına adaydı. Çok tepki görünce adaylıktan çekildi.
  • 1976 – K.Maraş/ Pazarcık’ta 19 Ocak gecesi kapalı olan Ülkü-Bir’in kepenkleri önünde patlatılan bir dinamit sonrası, köylerden gelenlerin de karıştığı ve alevi-sünni çatışmasına dönen olaylarda birçok işyeri tahrip edildi, jandarma güçlükle kontrolü sağladı.
  • 1976- Kartal Elka Fabrikası’nda jandarma 62 gündür grevde olan Asis üyesi 700 işçiyi zorla fabrikadan çıkarıp yerlerine Ağaç-İş’li 150 işçiyi soktu.
  • 1977 - İstanbul'da Saraçhane-Sultanahmet arasında, "Faşizme Ölüm" yürüyüşü yapıldı. Yürüyüşe 5 bin kişi katıldı.
  • 1980- TARİŞ Çiğli İplik Fabrikası, zeytinyağı kombinası ve üzüm işletmelerinde polisin arama yapmasına direnen 11 bin işçi 6 saat polisle çatıştı: 50 yaralı, 600’e yakın gözaltı. Direniş Genel Müdür’ün DİSK örgütlülüğünü ülkücü kadrolaşma ile kırma girişiminden kaynaklandı. Çiğli İplik Fabrikası’ndan dönen bir polis aracına Çiğli kavşağında ateş açılmasının ardından, TARİŞ işçilerinin yaşadığı Çimentepe ve Cumhuriyet mahallelerine polis ve Foça’da getirilen jandarma komandolar ortak operasyon düzenledi.TARİŞ olaylarını protesto için İzmir/Gültepe Belediyesi’nde çalışan 260 işçi öğle saatlerinden itibaren iş bıraktı. Ege Üniversitesi öğrencileri İzmir-Ankara yolunu lastik yakarak bir süre trafiğe kapattı, Alsancak’ta da korsan gösteri yapıldı.
  • 1980 - Nükleer fizikçi Dr. Andrey Saharov, SSCB'de ülke içi sürgüne gönderildi.
  • 1981 - İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığınca gözaltına alınan Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) yöneticilerinin tümü serbest bırakıldı.

  • 1984 – Yeni ithalat rejimine göre yapılan ilk ithalattan Panama malı “Chiquita” muz çıktı! İzmir’de bir firmanın getirdiği muzlar, kilosu 850 liradan piyasaya sürülürken, yerli muz üreticileri, muz ithaline büyük tepki gösterdi. Tepkilerin büyümesi üzerine muz ithali durdurulacak
  • 1984 - Kullanıcı dostu grafik ara yüzü ve faresi ile bilgisayarı kullanıcılara sevdiren ilk ticari bilgisayar olan Apple Macintosh, ünlü "1984" televizyon reklam kampanyası ile tanıtılmaya başlandı.
  • (https://youtu.be/14clt_8fTm4)
  • 1987 - Türkiye-Yunanistan Uyum Antlaşması, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adına parafe edildi.
  • 1987 - Yüksek Sağlık Şurası, tüp bebek uygulamasının Türkiye'de de başlatılmasını kararlaştırdı.
  • 1988 - Nâzım Hikmet'e vatandaşlık haklarının geri verilmesi için kampanya başlatıldı.
  • 1989 - Sovyetler Birliği'nde ilk kez "Uluslararası Güzellik Yarışması" düzenlendi. Yarışmada Türkiye'yi temsil eden Meltem Hakarar birinci seçildi.

  • 1990 - Sovyetler Birliği lideri Gorbaçov, Kızıl Ordu askerlerinin ayaklanmayı bastırmak üzere   Azerbaycan'a yollandığını açıkladı.
  • 1991 – Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 46 ANAP milletvekiliyle yaptığı görüşmede “Savaş sonrası ABD meydanı boş bırakmaz. Kurulacak yeni Ortadoğu sisteminde Türkiye lider rol oynar” dedi.

  • 1991- Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Derneği (NÜSHED) Genel Başkanı Prof.Dr.Leziz Onaran, ABD’nin Körfez Savaşı’na karşı Güvenpark’taki basın açıklaması sırasında “barış ağacını sulama eylemi”nden dolayı sabah evinden gözaltına alındı, sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı.
  • 1991- Yazar, sanatçı ve SHP’lilerden oluşan bir grup polis barikatına rağmen, ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu önünde Körfez Savaşı’nı ve ANAP hükümetinin savaşa destek veren politikasını protesto etti. Grup daha sonra İstiklal Caddesi’nden Taksim’e yürüdü.
  • 1991 - Bir Irak scud füzesi İsrail'e düştü, üç kişi öldü.
  • 1993- Uğur Mumcu katlinden 2 gün önce Cumhuriyet’te imam hatip mezunlarının harp okullarına girişlerinin yolunu açan düzenlemeyi yazdı.
  • 2000 – Konya’da Hizbullah’a ait bir başka evde sekiz erkek cesedi bulundu. Dört günde ortaya çıkan ceset sayısı 25’e ulaştı. 21 Ocak’ta Konya’da bulunan dört cesetten birinin 18 ay önce kaçırılan ‘İslamcı feminist’ Konca Kuriş’e ait olduğu kesinleşti.
  • 2000-  Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu’nun ölümü ile ilgili davada, MHP Milletvekili Cahit Tekelioğlu’nu 2 yıl 9 ay 10 gün ağır hapse mahkûm etti. MHP Milletvekili Mehmet Kundakçı’nın ise beraatine karar verildi.
  • -----------------------------------------------------------------

  • 2002 - ABD perakende devi Kmart iflas etti.
  • 2004 – Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Personel Temininde Eşitlik İlkesine Uygun Hareket Edilmesi” genelgesi Resmi Gazete’de yayımlandı. Genelgede, personel alımında cinsiyet ayrımı yapılmasının, Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelerdeki kadın-erkek eşitliğine ilişkin hukuka aykırı olduğu belirtildi. DSİ eleman alırken “erkek olma” şartı koşmuş, uygulama tepki görmüştü.
  • 2004- Irak’ta Amerikan yönetimi tarafından atanan Geçici Hükümet Konseyi’nin şeriat yasalarının uygulanacağını açıklamasına Kuzey Irak’ta binlerce Kürt kadın tepki gösterdi. Kadın haklarının Saddam döneminden daha kötü hale getirildiğini, evlilik, boşanma, nafaka ve miras gibi konularda hakların ellerinden alındığını belirten kadınlar Valiliğe yürüdü.
  • 2006 - Profesyonel basketbol ligi olan NBA'in şu andaki en iyi oyuncusu olan Kobe Bryant, Toronto Raptors karşısında 81 sayı atarak NBA tarihinin Wilt Chamberlain'den (100) sonra, bir maçta en çok sayı atan oyuncusu oldu.
  • 2007 - Bağdat'taki bombalı saldırılarda 73 kişi öldü, 138 kişi yaralandı.
  • 2007 - VikipediAltın Örümcek 2006 "En İyi İçerik" ödülünün sahibi oldu.
  • 2008 - Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarıyla ilgili soruşturmada emekli Tuğgeneral Veli Küçük, avukat Kemal Kerinçsiz, gazeteci Güler KömürcüTürk Ortodoks Patrikhanesi Basın ve Halkla İlişkiler Sözcüsü Sevgi ErenerolSusurluk davası hükümlüsü Sami Hoştan'ın da aralarında bulunduğu 33 kişi gözaltına alındı.
  • 2010- Başbakan Erdoğan 40 gündür direnişte olan TEKEL işçileri için: “2 yıldır çalışmadan maaşlarını ödüyoruz, açız-sefiliz diyerek ajitasyon yapıyorlar. Boş depolarda durup 40 trilyon maaş alıyorlar. O parayla 3-4 kat işçiyi istihdam ederiz.”

  • 2013- Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) 45. Türk Sineması Ödülleri’nden “En İyi Film” ödülü Emin Alper’in “Tepenin Ardı” filmine verildi.

  • 2013 - Galatasaray Üniversitesi Saray Binası yangını. Ortaköy Çırağan Caddesi üzerinde bulunan yerleşkede elektrik kontağından çıkan yangın, Feriye Sarayları'ndan olan tarihî binanın pek çok tarihî eser ve kitap ile birlikte küle dönüp kullanılamaz hâle gelmesine sebep olmuştur.
  • 2014- EMEP, Adana’da durdurulan MİT tırlarında arama yapılmasını engelleyen AKP ve MİT yetkilileri hakkında yargıya başvurdu.
  • 2015- Yunanistan’da sendikaların çağrısıyla sokağa çıkan yaklaşık 100 bin kişi kemer sıkma tedbirlerine karşı parlamentoya yürüyüşe geçtiği sırada ateşe verilen bir bankada iki kadın ve bir erkek işçi hayatını kaybetti.
  • 2016- Diyarbakır’ın merkez Bağlar İlçesi’nde Çelebi Eser Ortaokulu bahçesine patlayıcı atılması sonucu, karne almak için bekleyen öğrencilerin bulunduğu alanda 5 öğrenci yaralandı.


DOĞUMLAR:

  • 1561 - Sir Francis Bacon, İngiliz devlet adamı, filozof ve şair (ö. 1626)

  • 1573 - Sebastiaen Vrancx, Flaman ressam (ö. 1647)
  • 1645 - William Kidd (Kaptan Kidd), İskoç denizci ve korsan (ö. 1701)
  • 1729 - Gotthold Ephraim Lessing, Alman yazar (ö. 1781)
  • 1788 - George Gordon Byron, İngiliz şair (ö. 1824)
  • 1855 - Albert Ludwig Sigesmund Neisser, Alman tıp doktoru (bel soğukluğunun etkenini bulan) (ö. 1916)
  • 1867 - Gisela Januszewska, Avusturyalı doktor (ö. 1943)
  • 1875 - D.W. GriffithAmerikalı film yönetmeni (ö. 1948)

  • 1877 - Hjalmar Schacht, Alman bankacı (ö. 1970)
  • Horace Greeley Hjalmar Schacht (d. 22 Ocak 1877 Tinglev - ö. 3 Haziran 1970, Münih) Alman Bankacı. Reichsbank'ın genel başkanı ve Nazi Almanyası'nın Ekonomi Bakanı.Babası toptancı bir tüccardı. Öğreniminin bir kısmını babasıyla birlikte gittiği ABD'de yaptı. Schacht, yüksek öğrenimini politik ve ekonomik dallarda yapmış, sonra banka istatistikleri üzerine çalışmıştır. 1903 yılında işe girdiği Dresdner Bank'ın 1915 yılında genel müdürü oldu. I. Dünya Savaşı esnasında Alman işgali altındaki  Belçika'da mali müşavirlik yaptı. Burada bir devletin maliyesinin nasıl düzene sokulacağı hususunda tecrübesi arttı. Savaştan sonra Reichsbank yönetim kurulu başkanı oldu. Almanya'nın savaş tazminatlarının indirilmesinde, çok büyük rolü oldu. Ayrıca Almanya'ya Dawes ve Young planları ile iktisadi yatırımların arttırılmasında çalışmalar yaptı. Hitler Almanyasında da, Reichsbank müdürlüğü yaptı. Bankanın bütün parasını Hitler'in emrine vermişti. Hitler, Schacht'ı İktisat Bakanlığına getirdi. Almanya'daki yabancı sermayeye el koyarak ticaret dengesi kurdu. Kısa vadeli bonolar, senetler çıkarmak suretiyle ekonomiye canlılık getirdi. Schacht, bu başarılı çalışmaları ile Sihirbaz maliyeci ismini aldı. Enflasyon konusunda Hitler'le çelişkiye düşünce aktif görevden çekildi. 20 Temmuz 1944'te Hitler'e yapılan suikast girişiminden sonra Schacht, 23 Temmuz'da tutuklandı. Hjalmar Schacht Ravensbrück Toplama Kampına gönderildi ve daha sonra Flossenburg Toplama Kampına ve de son olarak da  Dachau Toplama Kampına gönderildi. Nisan ayı sonlarında 1945 yılında, o ve onun gibi yaklaşık 140 önde gelen ünlü mahkûmlar SS tarafından Tyrol toplama kampına götürüldüler. Schacht ve diğer mahkûmlar, İtalya Dolomites'te, Niederdorf'da 5 Mayıs 1945 tarihinde Beşinci ABD Ordusu tarafından kurtarıldı. II. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle müttefikler tarafından tutuklandı. Almanya'nın silahlanmasına hizmet etmiş olmak iddiasıyla Nürnberg Savaş Suçluları Mahkemesinde yargılandı. Schacht bu suçlamaları reddetti. Savaş başlamadan bile önce savaş boyunca Hans Gisevius gibi Direniş liderleri ile temas halinde olduğunu, tüm resmi gücünü kaybetiğini ve tutuklanarak bir toplama kampına gönderildiğini ve cezaevinde kaldığını savunmasında gösterdi. Hjalmar Schacht'ın savunucuları, kendisinin Alman ekonomisini güçlü yapmaya çalıştığını, sadece bir vatansever olduğunu savundu. Ayrıca, Schacht Nazi Partisi üyesi değildi ve onların ideolojilerini çok az paylaşmıştı. Sovyet hakimler kendisini mahkûm etmek isterken, İngiliz hakimler beraatinden yanaydı. Schacht davanın sonunda beraat etti. Schacht 1953 yılından başlayarak, 1963 yılına kadar Deutsche Außenhandelsbank Schacht & Co adlı bankada çalıştı. Özellikle Bağlantısızlar Hareketi üyesi ülkelere ve gelişmekte olan ülkelerin devlet başkanlarına ekonomi ve finans üzerine tavsiyeler verdi. Bir dergi birçok yanlış ifadeler içeren ve Schacht'ı eleştiren bir makale yayınladı. Schacht, derginin hakkındaki bilgileri düzelterek yayınlamasını istedi ama dergi bu isteğini reddetti. Kişilik haklarının ihlalinden dolayı yayıncıya dava açtı. Bölge mahkemesi hem medeni hem de cezai sorumlulukla ilgili olarak yayıncıyı haklı buldu; itiraz üzerine, temyiz mahkemesi mahkûmiyetin tersine, yayıncı derginin Schacht'ın genel haklarını ihlal ettiğini belirtti. Schacht daha sonra Brezilya, Etiyopya, Libya, Suriye, Endonezya, İran  ve Mısır  hükûmetlerinde maliye müşaviri olarak çalıştıktan sonra, 1970 yılında Münih'te öldü.
  • 1877 - Bolesław Leśmian, Polonyalı şair ve sanatçı (ö. 1937)

  • 1879 - Francis Picabia, Fransız ressam, heykeltıraş, grafik sanatçısı ve yazar (ö. 1953)

  • 1891 - Antonio Gramsci, İtalyan düşünür, siyasetçi ve Marksist teorisyen (ö. 1937)
  • (https://tr.wikipedia.org/wiki/Antonio_Gramsci)
  • Faşist İtalyan devletin savcısının “Bu beynin işlemesini 20 yıl durdurmalıyız”  dediği Antonio Gramsci’yi tanıyalım.Antonio Gramsci 22 Ocak 1891  Sardunya, İtalya’da doğdu.27 Nisan 1937 (46 yaşında), Roma’da öldü.İtalyan Komünist Partisi kurucu üyesi ve bir süre lideri. Mussolini’nin Faşist rejimince hapsedildi. Marksist litaratüre katkısı ana olarak hegemonya, sivil toplum, altyapı-üstyapı ilişkileri, toplumda aydınların işlevi üzerindedir. Devlet teorisi üzerine özgün görüşler ileri sürmüş, başta Althusser olmak üzere birçok marksist kuramcıyı derinden etkilemiş, görüşleri Batı Marksizminin temellerini oluşturmuştur. Gramsci, özellikle Batı Marksizmi’nin temel düşünürlerinden birisi olarak, 20. yüzyılın en önemli Marksist kuramcılarından olarak kabul edilmektedir. Gramsci hapiste olduğu sürece 30’dan fazla defter ve toplam 3000 sayfa tarih ve analiz yazısı yazdı.Bu yazılar Hapishane Defterleri olarak adlandırıldı. Hapishane Defterleri, Gramsci’nin İtalya tarihini ve milliyetçiliğinin izlerini sürerken aynı zamanda Marksist kuram, eleştirel kuram (critical theory) ve kendi adıyla anılan eğitim kuramıyla ilgili bazı düşüncelerini de içerir. Ele aldığı temel konular: Kapitalist devleti inşa aracı olarak hegemonya, İşçi sınıfı içinde entelektüellerinin çıkabilmesine yol açabilmek için, halk işçi eğitimi gereksinimi, Egemenliğin doğrudan ya da zor yoluyla gerçekleştiği siyasi toplum (polis, ordu, yasal sistem, vb.), ile egemenliğin ideoloji ya da rıza yoluyla gerçekleştiği sivil toplum (aile, eğitim sistemi, sendikalar, vb) ayrımı, ‘Mutlak tarihçilik’, Ekonomik determinizm eleştirisi, Felsefi maddecilik eleştirisi.(Orhan Can)1899 - László Rásonyi, Macar Türkolog (ö. 1984)


  • 1902 - Selahattin Pınar, Türk besteci ve tanburi (ö. 1960)
  • 1911 - Bruno Kreisky, Avusturya Sosyal Demokrat Partisi önderi ve başbakan (ö. 1990)
  • 1915 - Ertuğrul Bilda, Türk oyuncu (ö. 1993)
  • 1920 - Alf Ramsey, İngiliz teknik direktör (ö. 1999)
  • 1932 - Günseli Başar, Türk manken (ö. 2013)
  • 1933 - Kaya Gürel, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu (ö. 2010)
  • 1940 - John Hurt, İngiliz oyuncu ve seslendirme sanatçısı (ö. 2017)

  • 1941 - İbrahim Arıkan, Türk iş insanı (ö. 2016)
  • İbrahim Arıkan (d. 22 Ocak 1941, Salur, Sorgun, Yozgat) - (ö. 2 Şubat 2016), Türk iş insanı ve eğitimci. İlkokul öğretmeni olmak üzere sınavla Mimar Sinan Öğretmen Okuluna girdi. Okuldaki başarılarından dolayı lise öğretmeni olarak yetiştirilmek üzere Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'na seçildi. Ankara Yüksek Öğretmen Okulunu ve Fen Fakültesi Fizik-Matematik Bölümünü 1968 yılında tamamlayarak fizik öğretmeni oldu. 1968-1971 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Fizik Bölümünde asistanlık görevini yürüttü. 1972 yılında MEF (Modern Eğitim Fen) Dershanesi'ni kurdu. 1982'de, Türkiye'deki ilk profesyonel kargo taşımacılığı şirketi olan Yurtiçi Kargo'yu, 1996 yılında okul öncesi, ilköğretim, lise ve uluslararası okullar grubundan oluşan Mef Okulları'nı kurdu. 11 Şubat 1996 tarihinde tüm şirketlerini, Arıkanlı Holding şemsiyesi altında topladı. 2012 yılında kurduğu MEF Üniversitesi 2014 yılında ilk öğrencilerini aldı. 1981 yılında faaliyete geçen ÖZDEBİR (Özel Dershaneler Birliği) Kurucu Başkanı olarak 24 Ekim 2005 tarihine kadar Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttü. Danışma Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Evli ve 3 çocuk babasıydı. 2 Şubat 2016 tarihinde ölmüştür.

  • 1946 - Cihan Ünal, Türk tiyatro sanatçısı
  • 1959 - Linda Blair, Amerikan oyuncu
  • 1965 - Diane Lane, Amerikalı aktris
  • 1965 - Steven Adler, Amerikalı müzisyen
  • 1972 - Gabriel Macht, Amerikalı aktör
  • 1992 - Vincent Aboubakar, Kamerunlu futbolcu



ÖLÜMLER:



       (derleyen: mstfkrc)


21 Ocak 2023 Cumartesi

CHP AKP’den neler öğrendi? İşçiler anlatıyor… - ALİ UFUK ARİKAN / SOL

 


'20 yıllık AKP iktidarı muhalefete çok şeyler öğretmiş. SODEMSEN, aslında muhalefetin 20 yıllık AKP iktidarından çok şeyler öğrendiğinin de kanıtı. İşçiyi nasıl kandırmaya çalışacağının göstergesi.'

Çankaya Belediyesi’nde üç farklı birimde çalışan işçiler, “müjde” diye sunulan toplu sözleşmeye karşı tepkilerini dile getirdiler, sürece dair değerlendirmelerini soL’a anlattılar. Belediyenin verdiği ücretlerin yoksulluk sınırının altında kaldığına işaret eden işçiler, SODEMSEN’in CHP’nin AKP’den öğrenerek var ettiği bir yapı olduğuna işaret etti, bu yapı üzerinden işçilerin özgürce toplu sözleşme yapma haklarının da ellerinden alındığına vurgu yaptı. Belediyenin bütçesinin resmi enflasyon verileri değil, gerçek enflasyon üzerinden artış gösterdiğini belirten işçiler, ücretlerin ise aynı şekilde artmadığını, ortada bütçe sorunu değil, işçiye bakış sorunu olduğuna değindiler. 

Birkaç metrekarelik kulübelerde çalışan, aynı kulübede dinlenip aynı kulübede yemek yiyip hem soğukta üşüyen hem sıcakta bunalan işçiler, ne insanca ücret ne de insanca koşullara sahip olduklarını belirtiyor. İşçiler alım güçlerinin yapılan zamlarda hiçbir şekilde korunmadığını, iki yıl önceki durumla karşılaştırdıklarında gerilediğini belirtiyor.

Bir belediye işçisi, yaşananları şöyle özetliyor:20 yıllık AKP iktidarı muhalefete çok şeyler öğretmiş. SODEMSEN, aslında muhalefetin 20 yıllık AKP iktidarından çok şeyler öğrendiğinin de kanıtı. İşçinin haklarının nasıl kısıtlanacağı, işçiyi nasıl kandırmaya çalışacağının göstergesi. Sürekli algılar yaratılıyor, otraya çıkan sonuç çok acımasız.”

Çankaya Belediyesi işçilerinin, soL’a yaptığı açıklamalar şöyle:

‘10 işçi 5 metrekarelik alanlarda tüm ihtiyacını karşılamaya çalışıyor’

Öncelikle çalışma koşullarınızdan başlasak… Neler söylersiniz?

A.: Ben güvenlik birimi işçisiyim, 2011’den bu yana Çankaya Belediyesi işçisiyim. Güvenlik birimi olarak 2020’de sendika, Genel-İş üyesi olduk. O dönem çıkan bir kararname sonrası sendikalı olduk. Çalışma koşullarımız genelde binada görev alıyoruz. Park bahçelerde çalışan 60-70 arkadaşımız var, özel olarak onların çalışma koşulları çok zorlu. Bir parkta 10 işçi 5 metrekarelik alanlarda barınma, yemek yeme, dinlenme ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Bularda bizim adımıza çok büyük sorun. 

Genel olarak Çankaya Belediyesi’nde ve bizim birimde görevde yükselme gibi bir durum yok, aslında işçinin hakkı olan bir seçenek yok. Yıllar içinde dile getirdiğimiz sorunlardan biri bu. Görevde yükselme sınavları olmalı. Yasal olmayan amir atamaları olmamalı, idareye yakın olanlar atanıyor genellikle.

Kış koşullarında Ufo denilen cihazlarla ısınmaya çalışıyoruz. Bir tane sandalye anca sığıyor bu kulübelere. Bundan 3 sene önce tüm kulübeler yenilenecek dediler ama sonra havada kaldı. Taksi duraklarına, büfelere yaptıkları harcamayı işçiler için yapmıyorlar.

‘Çok berbat bir durum bu…’

N.: 2016’dan bu yana park ve bahçelerde çalışıyorum. En büyük sorunumuz çalışırkenki yaşam alanlarımız. Kullandığın araçları, süpürgeni, faraşını, çöpleri topladığın bu araçlarıda küçücük yaşam alanında muhafaza ediyorsun. Bir metrekarelik bir alana çöpleri temizlediğin araçlarını koyuyorsun, onların güvenliğini sağlamak için.

Küçücük bir alana Ufo koyuyorsun, çok sıcak oluyor açınca, kapatınca soğuktan duramıyorsun. 3.5 metrekarelik betonarme kulübeler var, orada da yakıyorsun, ısınmıyor. Bir de yemeğini de bu kulübede yapıyorsun. Çevrede yemek yemek işçinin bütçesini çok aşıyor. Çok berbat bir durum bu. Park yapıyorsun, çok güzel bir kulübe yapıyorsun, içine koyduğun işçi kulübesi bu… 

Bu sorunla ilgili rapor hazırlandı, müdüriyet önce 100 kulübe alacağız dedi, sonra 80 denildi, şimdi gündemde dahi yok. Belediyenin 3,9 milyar lira açıkladığı bir bütçe var, sadece çok çok küçük bölümünü harcasa çözer bu sorunu. Yetersiz değil bütçe, o bütçeyi işçiye ayırmıyor. 

'Bazı yerlerde bir kilometre veya daha fazla yol yürünüyor lavabo ihtiyacı için’

A: İşçiler tuvalet ihtiyacını etraftaki işletmelerden karışılıyor. Kuğulu Park’ta örneğin tuvalet ihtiyacını oradaki işletmeden karşılıyor, orası kapalı olunca bir yer de bulamıyor işçiler. Bazı yerlerde bir kilometre veya daha fazla yol yürünüyor lavabo ihtiyacı için.

‘İnsanlar bu duruma her zaman tepki göstermiyor, esas sorun bu’

H.: Ben 5 yıldır çalışıyorum belediyede. Büro işçisiyim. Orada da çok temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasında sorunlar yaşıyoruz. Bir süre sonra ne yaparsa yapsın işçi ihtiyacını karşılayamıyor. İşçiye çok olaylara karışma, işine gel git deniliyor. Bu çok ahlaksızca bir tavır olduğu için bu zeminde ilişki sürmeye çalışıyor. Çok genel bir sorun var, her bölümde, birimde ayrı ayrı sorunlar yaşanıyor. Burası bir çukur gibi, buraya düşmüş gibi oluyorsun. İnsanlar da bu duruma her zaman tepki göstermiyor, esas sorun bu.

‘Yüzde 310 artış göstermiş belediye bütçesi, işçinin maaşı benzer şekilde artmamış’

Toplu sözleşme gerçekten bir müjde oldu mu sizler için, neler söylersiniz?

N: Yüksek enflasyonda sürekli gelirimiz eriyor. İyi bir sözleşme yapmadığımız sürece alım gücümüz eriyor. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, işçi ücretleri üç ayda bir güncellenmeli diyor ancak hangi DİSK’li belediyede böyle bir adım atmış durumdayız? Gerçek enflasyon, TÜİK’in enflasyonunu temel almayın, gerçek enflasyon inanılmaz boyutlarda artmış ve üstelik belediyenin bütçesi de resmi değil, gerçek enflasyon üzerinden artmış. Yüzde 310 artış göstermiş belediye bütçesi, bizim bu tabloda en düşük yevmiyemizin 700 liradan aşağı olmaması gerekiyor. Bu olmalı ki biz iki sene önceki alım gücümüzü koruyacak bir maaşı alalım. Ancak gelinen noktada 505’le sözleşmeyi yaptılar. Benim cebimden 200 lira çalındı ve bu çok iyi bir sözleşme diye sunuluyor. Çok iyi değil, sen benim cebimden, çoluğumun çocuğumun parasından çaldın.  Bu rakamsal aldatmacının deşifre edilmesi gerekiyor, ancak bu konuda yetersiz kaldık. Daha yüksek sesle bunu anlatmak zorundayız.

SODEMSEN tartışmalarına ilişkin neler söylersiniz?

A: SODEMSEN, sosyal demokrat işveren sendikası diye bir garabet var ortada. Sistemin aracı, sermayenin aracı olarak görebiliriz bunu. Bir aracıyla işçiye tahakküm kurma politikası var. SODEMSEN, patronun aracı ve DİSK Genel Merkezi’nin de payının olduğunu düşünüyorum bunda. İşçinin daha iyi koşullarda çalışmaması için bir işlev görüyor SODEMSEN. 

N: Üste bir sınır koyuyorlar ve diyorlar ki 560’ın üstüne çıkamazsın. Üste bir sınır koymuş SODEMSEN, alta bir taban koymamış. Yani bu rakamın altında işçiye maaş veremezsin değil, bu rakamın üstünden işçiye maaş veremezsin diyor. Yani işçinin haklarını, sözleşme hakkında bir sınır koyuyorlar. Özgür toplu sözleşme görüşmesine konulan bir sınır bu. 

A: Sendika şubeleri biçimlendiriliyor genellikle. Aykırı, muhalif, tabanı dinleyen işçiler tasfiye ediliyor, sorun çıkarmayacak şekilde dizayn ediliyor sendika. Aykırı bir ses çıkınca görevden alınıyorlar. Seçim sistemi de problemli. İşçi doğrudan sürecin içine katılmıyor seçimlerde de. 

‘20 yıllık AKP iktidarı muhalefete çok şeyler öğretmiş’

H.: 20 yıllık AKP iktidarı muhalefete çok şeyler öğretmiş. SODEMSEN, aslında muhalefetin 20 yıllık AKP iktidarından çok güzel şeyler öğrendiğinin de kanıtı. İşçinin haklarının nasıl kısıtlanacağı, işçiyi nasıl kandırmaya çalışacağının göstergesi. Sürekli algılar yaratılıyor, otraya çıkan sonuç çok acımasız. Karşılıklı bir anlaşma var, çalışıyorum ve karşısında insanca yaşayacağım bir ücret istiyorum. Ben çalıştım ama karşılığında bunu alamadım. Anlaşmayı bozan taraf orası. İşçilerin çoğunluğu henüz bunun farkında değil ama birkaç ay içinde göreceğiz tabloyu. Sabahın karanlığında yola çıkıp, karanlıkta tekrar eve dönüp, doğalgazı en kısıkta yakıp, markette en ucuz peyniri almaya çalışarak yaşıyoruz biz.

N.: Önce alım gücümüzün korunması, sonra da insanca yaşayacağım bir ücret istiyorum. Burada bu sorunu yaşadık. Kabul edebileceğimiz bir rakam almadık. Yoksulluk sınırının altında kaldı ücretler, yaşam maliyetlerine göre bir ücret olmalı.

A.: Ne kadar iktidara karşı gibi görünse de iktidarın kendisine sunduğu bütün olanakları değerlendiriyorlar.

'İşçilerin birlik olması gerekiyor'

Peki, bu tablodan nasıl çıkılır, buna dair neler söylersiniz?

A: Bazen yapılan algılar işe yarıyor ama bu çok uzun sürmüyor. İşçi arkadaşlarımızın tamamı birkaç ay sonra verilenin nasıl eridiğini görecek, bizi korumadığını da, müjde olmadığını da. İşçiler arasındaki taban örgütlenmesini güçlendirmemiz gerekiyor. Örgütlü olursak, birlikte davranırsak ancak bu yaşananlar tersine döner yoksa bizi algılarla oyalamaya, hakkımız olanı bize vermemeye devam ederler. İktidarı da muhalefeti de işçiyi düşünmüyor. Bu nedenle işçilerin kendilerinin haklarını araması, birlik olması gerekiyor.

ALİ UFUK ARİKAN / SOL

İktisat profesörü Fikret Şenses yaşamını yitirdi + Fikret Hoca’ya…(Serdal Bahçe-SOL)

  İktisat profesörü Fikret Şenses yaşamını yitirdi (SOL)



ODTÜ İktisat Bölümü emekli Öğretim Üyesi Fikret Şenses yaşamını yitirdi.

Bir süredir kanser tedavisi gören ODTÜ İktisat Bölümü emekli Öğretim Üyesi Fikret Şenses bugün yaşamını yitirdi.

Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu'nun kurucu üyelerinden olan Şenses, sanayileşme, işgücü piyasaları, yoksulluk ve iktisat eğitimi gibi konularda yaptığı çalışmalarla tanınıyordu.

ODTÜ İktisat Bölümü sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda "Acı kaybımız... Bölümümüzde Bölüm Başkanlığı yapmış olan çok değerli bilim insanı, değerli hocamız, hepimizin ilham kaynağı Prof. Dr. Fikret Şenses'in 20 Ocak 2023 tarihinde (bugün) vefatını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Tüm sevenlerine baş sağlığı dileriz" denildi.

Fikret Şenses kimdir?

Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini İngiltere'de sırasıyla Warwick, Lancaster ve Londra Üniversitesi'nde (London School of Economics) yaptı. 1987-88 ders yılında Harvard Üniversitesi'nde, Eylül 1989'da İngiltere'de Institute of Development Studies'de ve Temmuz-Ekim 1990 döneminde Tokyo'da Institute of Developing Economies'de misafir araştırmacı olarak bulundu.

1980’de ODTÜ İktisat Bölümü öğretim üyesi olan Fikret Şenses 1985 yılında Doçent, 1991 yılında Profesör oldu; 1983-87 yılları arasında ODTÜ Gelişme dergisi editörlüğü görevini de üstlendi. Gelişme Ekonomisi, Sanayileşme, İstikrar Politikaları, İşgücü Piyasaları ve İktisat Eğitimi konularında yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli yayınları bulunuyor.

                                                                /././

Fikret Hoca’ya…(Serdal Bahçe-SOL)

Doktora eğitimi sırasında Kalkınma İktisadı dersini aldım ondan. Üç doktora öğrencisi idik dersi alan. Geniş ve zengin bir oluma listesi vardı.

Kant ahlakın akli bir meleke olduğunu belirtmişti; pratik akıl ahlakı dayatıyordu. Kısacası ahlak içsel bir durumdu ona göre. Dışsal olmadığı için ahlak göreli değil, mutlak bir durumdu. Kıyasa yer yoktu; hesapçılığa, kitapçılığa ve şirin görünme güdüsüne yer yoktu.

Fikret Hoca hem ahlaklı hem de vicdanlı bir aydındı. Ahlaki erdemlerimizin hasat edildiği bir zamanda “henüz umut var” dedirten türden bir insandı. Üstelik bu onun varoluşuydu gerçekten; kimseye bir şey kanıtlamak gibi bir derdi yoktu. Erdemli, ahlaklıydı; o kadar. Ahlaklı olduğunu bilmek galiba onu sürekli olarak mutlu kılıyordu. Bu sebepten sıcak bir gülümsemenin eksik olmadığı huzurlu bir varoluştu onunkisi.1 Ben bu kadar içten ve bu kadar yapmacıksız gülümseyen çok az kimseyle karşılaştım.

Doktora eğitimi sırasında Kalkınma İktisadı dersini aldım ondan. Üç doktora öğrencisi idik dersi alan. Geniş ve zengin bir oluma listesi vardı. Liste kalkınma sorunsalını ele alan, geçmişe derinlikli bir bakışı içeren ve dönemin temel dinamiklerini kapsayan uzun bir listeydi. O listede bulunan okumalardan pek çok şey öğrendim. Ancak onlardan daha çok Fikret Hoca’dan öğrendim. Üç öğrenciyi birleştirip üç saatlik dersi bir kerede yapabilirdi. O, bunun yerine her birimize ayrı üçer saatlik ders yaptı her hafta. Böylece ömrü hayatında hiç özel ders almamış biri olarak ilk defa özel ve güzel bir ders almış oldum. Hocam haftada dokuz saatlik dersten bıkmadı; her birimize ayrı ayrı, ve fakat aynı düzeyde yüksek bir heyecanla anlattı. Kapitalist kalkınması çuvallamış bir ülkede kalkınmayı arıyordu. Derslerde bu arayışa bizi de ortak etti.

Derse başlamadan önce çayları söyleyelim derdi.  Sonra karşılıklı konuşmaya başlardık. Şimdi hasbelkader hocalığı deneyimlerken o dersten sadece kuramsal bilgi almadığımı, hocalık etiği konusunda da eğitildiğimi anlıyorum. Hocam bunu çaktırmadan yapmıştı. O öyleydi; gözünüze sokmazdı. Üst perdeden ahkâm keserek değil, öğretmen-öğrenci asimetrisinin getirdiği hegemonya üzerinden değil, ortaklaştırarak becermişti bunu. Hikmetine ve ferasetine ulaşmamızın imkânı yoktu; ama sanki eşitiymişiz gibi tartışırdı bizimle. Şimdi anlıyorum ki tartışırken eğitirmiş bizi.

Gerçekten kibar ve hoşgörülüydü. Ama bu nitelikleri de varoluşuna aitti hocanın. Zorlamazdı kendisini, öyleydi; kibar, güler yüzlü ve sıcak. Mütevazi idi; çok önemli ve hacimli bir külliyat yaratmıştı, ama sanki hâlâ öğrenmeye aç bir öğrenci gibiydi Fikret Hoca.  Hocamın öğrenme isteği bir öğrencininki kadar canlı idi. Öğrendikçe şaşırır ve sevinirdi; mesleki deformasyona uğramadığının göstergesiydi. İlk dersine girdiğinde heyecanlanmıştı herhalde her birimiz gibi. Ben ondan ders aldığımda konusunun uzmanı ve duayeniydi, ama ilginçtir, hâlâ heyecanlanıyordu. O zamanlar ondaki kadar heyecana sahip olabilmeyi çok istediğimi anımsıyorum.

Derslerini iple çektiğimi hatırlıyorum. Dersin ana teması azgelişmiş kapitalist ülkelerdeki kalkınma deneyimleriydi. O zamanlarda tüm kalkınma yazını sahnenin en önüne Asya Kaplanları denen G. Kore’yi, Tayvan’ı, Hong Kong’u ve Singapur’u koymuştu. Nitekim bizimle yaptığı dersin ana ekseni de Türkiye ve Latin Amerika’daki kapitalist kalkınma deneyimlerinin Asyalı Kaplanların kalkınma deneyimleriyle karşılaştırmalı analiziydi.  Biz ve Latinler başarısız, Asyalılar ise başarılıydı. Tüm yazın bunun nedenlerini araştırıyordu. Hocama söylemedim, ama ben bizimki gibi ülkeler için kapitalist kalkınmanın imkânsızlığına o derste karar vermiştim.

G.Kore deneyimi o zamanlar solcu ve muhalif iktisatçılar için bir dert kaynağıydı. Bu dert hocaya da nüfuz eylemişti. G. Kore o vakitlerde küresel hakimiyetini ilan etmiş bulunan sermayenin kaba programındaki adımların tam da tersini atarak zincirleri kırmış gibi görünüyordu; ki bu olgu onu özellikle kalkınma iktisatçıları için sihirli ve gizemli kılmaktaydı. Ancak diğer taraftan yarı askeri faşizan bir rejimdi ve işçi sınıfı ile yoksul halk kesimleri açısından bir inferno idi, cehennemdi. Hocam ile derste bunu çok tartıştığımızı hatırlıyorum. Hocam iyimserdi, ben ise pek kötümser. Ondaki iyimserliğe imrenirdim.

Kalınmayı arıyordu, istiyordu. Bu arayış bir iktisatçının kör gözlü merakından kaynaklanmıyordu, bu yoksul halk için üzülüyordu. Bir derste hafta içi iş vakti Kızılay’da boş boş gezinen genç kitlenin işsizliğinden ve umutsuzluğundan bahsetmişti; bu dert sahibi halkın iyi bir kalkınma stratejisiyle umuda yeniden kavuşabileceğine inanıyordu. İnancına imrenmiştim.

Bu istek bir iktisatçının deforme olmuş iştahından da kaynaklanmıyordu. Çiğdem Boz ile yaptığı uzun ve güzel söyleşide bu isteğin nereden kaynaklandığı kendisi açıklamıştı. Orta halli bir kentteki orta halli bir memur ailesinin çocuğuydu. Liseden sonra devlet bursuyla İngiltere’ye gitmiş ve İngiltere’de lisans, yüksek lisan ve doktora eğitimlerini tamamlamıştı. Bu dönemi anlatırken 10 yıllık İngiltere eğitiminin bu yoksul halkın kıt döviz kaynaklarıyla finanse edildiğini ima etmiş ve bunu hiç unutmayacağını eklemişti. Hocam borcunu hiç unutmadı. Borçluluk her zaman kötü bir durum değildir; Fikret Hoca borcunu aydın ve sorumlu iktisatçılar yetiştirmeye çalışarak ödedi. Fazlasıyla ödedi. Hatta artık biz ona borçluyuz galiba.

Olmadı hocam, gitmeyecektin. Sol jargona yerleşmiş olan ve her gidenin arkasından kendimizi avutmak için kullandığımız şu melun ifade –bir gider, bin geliriz – yok hükmündedir. Öyle olmuyor işte. Bir gidince bin gelmiyoruz; bir gidince bir eksiliyoruz, o kadar. Eksildik yine. Her şey için çok teşekkürler hocam.

(Serdal Bahçe-SOL)

  • 1.O sıcak gülümsemesi sadece Fenerbahçe yenildiğinde silinir gibi oluyordu.