Menderes’in 28 Nisan 1960 Tahkikat Encümeni darbesi (Emre Kongar)
Sevgili okurlarım, yukarıdaki Resmi Gazete sayısı, Adnan Menderes’in, 28 Nisan 1960’da yaptığı “Sivil Hükümet Darbesi”nin belgesidir.
Menderes, bu tarihte “Tahkikat Encümeni” adıyla kurduğu komisyonun yetki yasasını ilan ederek Çok Partili Düzen’in ilk darbesini gerçekleştirmişti.
“Tahkikat Encümeni” 15 milletvekilinden kurulmuştu:
Hem askeri, hem sivil yargılama usullerini kullanabilecekti hem savcı hem yargıç yetkilerine sahipti ve kararlarının temyizi yoktu.
Görevi, muhalefetin ve basının rejim aleyhtarı faaliyetlerini yargılamaktı.
Böylece Anayasa askıya alınarak tam bir Sivil Darbe gerçekleştiriliyordu.
***
Aslında Menderes’in 28 Nisan 1960 Darbesi, on yıldır süren Demokrat Parti iktidarının Demokratik Rejim karşıtlığının doruk noktasıydı.
Menderes, on yıl boyunca kendisini iktidara getiren Demokratik Rejimi tahrip eden şu marifetleri sergilemişti:
1) Çok Partili Düzen’i kurarak iktidarı barışçı biçimde teslim eden, CHP’nin mallarına el koydu.
2) Temel hak ve özgürlükleri sınırladı, kısıtladı ve söz verdiği halde işçi haklarını görmezden geldi.
3) 1950 seçimi öncesinde kendisine destek veren Komünistleri hapse attı.
4) Meclis’ten karar almadan Kore’ye asker yolladı.
5) NATO’ya girdi, ABD’ye üsler verdi. “Komünizme karşıyım” diye, bütün solcuları, demokratları, Atatürkçüleri, ezdi.
6) Köy Enstitülerini resmen kapattı.
7) Menderes’e oy vermediği için Kırşehir ilini ilçe haline getirdi.
9) Basın üzerinde müthiş bir baskı kurdu, yolsuzluk haberlerini ispat etmek için “İspat Hakkı” isteyen gazetecilerle “İsmail Hakkı mı?” diye, alay etti.
10) Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı’yı, ünlü ve yaşlı gazeteciler Hüseyin Cahit Yalçın’ı, Ahmet Emin Yalman’ı, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’i hapse attı.
11) Siyaseti camilere soktu, şeyhleri, şıhları ziyaret etti, yeniden siyasal güç sahibi yaptı.
12) Yargıyı, üniversiteleri, medyayı, baskı altına aldı; bağımsızlık ve özgürlüklerini sınırladı ve kısıtladı.
13) Dil Devrimi’ni eskiye çevirdi.
14) “Odunu göstersem milletvekili seçtiririm”, Meclis’e hitaben “Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirirsiniz”, “Orduyu Yedek Subaylarla yönetirim”, üniversite hocaları için “Kara cüppeliler” gibi ifadeler kullandı.
15) İsmet İnönü, “asker kaçağı olmakla” suçlandı, yurt gezilerinde saldırıya uğradı; Uşak’ta atılan taşlarla başı kanatıldı, Topkapı’da linç girişimi yapıldı, bir subayın müdahalesi ile canı zor kurtuldu.
***
İşte genç subayların yaptığı 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, Menderes’in bu “28 Nisan Tahkikat Encümeni Darbesi”ne karşı yapılan, Demokratik Rejimi yeniden kurmak ve geliştirmek hedefine yönelik bir darbedir.
Bu darbenin biri çok kötü, biri çok iyi iki sonucu olmuştur:
Çok kötü sonucu, Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun asılmalarıdır.
İyi sonucu ise 1961 Anayasası’nın kabulüdür.
1961 Anayasası ile Türkiye, yeniden çağı yakalamış, “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” niteliğine kavuşmuştur.
Bu Anayasa’nın özelliklerini dün Alev Coşkun güzel bir biçimde anlattığı için burada bunlar üzerinde ayrıca durmuyorum.
Meraklısı o makaleye ve internet sitemde “27 Mayıs 1960 Darbesi’nin Anlamı” başlıklı GÜNCEL yazıma, ayrıca orada alıntıladığım sevgili İlhan Selçuk’un köşe yazısına bakabilir.
/././
Turhan Selçuk’un çizgileriyle ‘İstanbul’un köpekleri’ (Şükran Soner)
Elbette Turhan ağabeyin yanıma gelip, birlikte İstanbul’un sokaklarında çöp arabalarının arkasından dolaşarak, ortak bir yazı dizisi yapmamız önerisini duyunca öncelikle çok utanmıştım. Dünya çapında çizgi ustası ile hiç çalışmadığım bir alanda yazı dizisi yapmaya kalkışmak haddim olamazdı. Oysa elbette, Selçuk kardeşlerin yaş, bilgi birikimi ayrımı yapmaksızın gazetede çalışan bireylerin her birine nasıl saygılı oldukları kuşku kaldırmazdı. Sonuç olarak Turhan Selçuk’un duyarlılığı, yaptığı çalışmalar üzerinde hazıra konmuş olarak, gazetenin aracı ile Erdoğan Köseoğlu’nun çekeceği fotoğraf karelerinin de kanıtlarıyla, Turhan Sulçuk’un hem araştırıp, çizgileriyle de paylaşacağı yazı dizimiz, 15-22 Ekim 1973 tarihleri arasında yayımlanmış oldu. İstanbul’un ara sokaklarında, sabahın alacakaranlığında çöp toplayan araçların arkasından dolaşarak tarihtekiler ile güncel tanıklıklar eşliğinde, günümüzde gündeme getirilen çok kibar söylemi ile “köpeklerimizin uykuya yatırılması” söyleminin ne menem acımasız katliam olduğunun röportajı gerçekleştirildi.
Bu çağda sokak köpeklerimizi, insanlığın ürettiği bilimsel çözüm yolları ile yaşatmanın sayısız örnekleri ortada iken ilaçla öldürmeyi yeniden düşünebilen bir aklın buyruğuna boyun eğilmemesi ortak sorumluluğumuza, Turhan Selçuk’un çizgileriyle de katkı yapmak istedik.
İstanbul Belediyesi itlaf ekibi ***
Turhan Selçuk’un çizgileriyle anlatım gücü ortada iken söyleşinin tanıklıkları ile anlatılanları paylaşmanın günümüze dönük çok fazla değeri de olabileceğini düşünmüyorum. Değişmeyen tek gerçeklik, “uykuya yatırma” olarak yapılan utanç verici tanımlamanın, pratiğinde çıplak gözümüzün önünde yaşanan canlı köpek katliamlarının hiç değişmeyen acımasızlık, vahşet boyutları olabilir. Doğrusu katliamların yasalaştırıldığı süreçleri yaşayanların hiçbir şeyden habersiz olmaları da olanaksızdı. Kendi adıma sabah şafaklarında acıyla kaçan köpeklerin çığlıklarıyla uyandığımı unutabilmiş değilim.
Çöp arabalarının arkasından yola ortak koyuluşlarımızda ise yakından çıplak tanıklıklar, insanlık adına uygulamanın vahşetinin sergilenmesiydi. Evimin üst katından gelen köpek çığlıklarının kesilmesi ile kimilerinin kaçıp kurtulabildiklerini hiç değilse düşleyebiliyordum. Oysa yakın tanıklıkta, öldürücü iğneyi almış köpeklerin çok fazla kaçamadan yere düştüklerine, hemen ardından da hızla alınıp çöp arabasının içine atılmalarına tanıklık etmiş oluyorduk. Sonrası çöp yığınında kanıtların yok edilmesi gibi acımasız bir işlem söz konusuydu.
Hayvanseverlerin, insanlık değerleri ile yola çıkanların, çok uzun yıllar alan savaşımlarının kazanımları ile “sokak köpekleri” kavramı üzerinde yaşatılan sorunlara, kimileri değerli, anlamlı, insanca çözüm yollarının aranıp uygulamalarının sınırlı boyutları ile yaşatılabilmesi gerçeği ile çok anlamlı işler yapılamadan, kamuoyunun aldatıldığını pek çok tanıklıkları ile yüzleştik. İyi işler, göreceli vicdanlı belediyeler yönetimlerinin sağlıklı çözüm çabaları yanında, ağırlıklı havyanseverlerin örgütlenmeleri güçlerine, çabalarına kaldı.
***
Turhan Selçuk’un çabaları, uyarıları ile içinde olduğum yazı dizisinin tarihlerinin de bir anlamı, önemi olmalı değil mi? 12 Mart, 1960’lar sonrası demokratik örgütlenme hakları üzerinden gelen örgütlenmelerle toplumsal kazanımların gelişmesi sürecinin yaşanmasına karşı, iç odaklı kirli çıkar ağları ittifakları ile evrensel emperyal güçlerin işbirliğinde gelen ilk köktenci değişim darbesi olarak yaşanmıştı.
Sürecin ağır yargılanmalar, işkenceler de içinde, Turhan-İlhan Selçuk kardeşleri de kapsar boyutları ile yaşanması sonrasında, düzenin yine sermaye çıkarları odaklı buluşturulmasının yakalanıp uygulanmasının sonuçlarıyla gelişmekteydi. İnsanlarımız gibi, hayvanlarımız, tüm canlılarımız, doğamız da kaçınılmaz olumsuz paylar alacak şekilde, kamu gücünün kullanılmasında kazanımlarda hızlı bir yol alış söz konusuydu.
Gerçeğini ararsak İstanbul’un köpeklerine Osmanlı döneminde, yaygın salgın hastalıklar gerekçe gösterilerek uygulanmış, Hayırsızada vahşeti sonrası yılların yazılı tarihlerinde çarpıcı, olumsuz örneklerin yaşanmamış olmasında ağırlık Cumhuriyetin kurtuluş, kuruluş süreçlerinde de henüz tarım ağırlıklı toplum değerlerinin, üretimlerinin paylarının olmasının da gerçekliği yadsınmamalı.
Günümüzde, 12 Mart sürecinin köpek katliamları pervasızlığınının yasal yollarının aranmasına, yaşamakta olduğumuz tartışmalara gelmeye çalışırsak acımasız tek benzerlik, insanlık vicdanını yok sayan acımasız otoriterleşme, kirli çıkarlar düzeni ağlarının kurgusunun geçerli olması olamaz mı?
(Cumhuriyet)