22 Ocak 2022 Cumartesi

KISA KISA GÜNDEM (22 OCAK 2021)



1) Gazeteci Sedef Kabaş hakkında, TELE1'deki programda yaptığı konuşmalara ilişkin "Cumhurbaşkanına hakaret" iddiasıyla soruşturma başlatıldı.(YENİÇAĞ)

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, gazeteci Sedef Kabaş’ın kullandığı ifadeleri gerekçe göstererek TELE1 hakkında inceleme başlatıldığını açıklamıştı. Kabaş, TELE1'deki programda, "Çok meşhur bir söz vardır. Taçlanan baş akıllanır diye. Ama görüyoruz ki gerçek değil. Ya da tam tersi bir söz vardır. Büyükbaş hayvan bir saraya girdiği zaman o kral olmaz. O saray ahır olur"  ifadelerini kullanmıştı.

2) Türkiye'den Afganistan için yardım kampanyası(Yeniçağ)

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile Afganistan'a yardım kampanyası başlatıldı.   
Kararda, "Afganistan'da insani yardıma muhtaç sivil halka temel insani ihtiyaçlarının karşılanması için destek olunması amacıyla yardım kampanyası başlatılması hakkındaki ekli Kararın yürürlüğe konulmasına, 5902 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir" denildi.














3) Koç'a kötü haber: Erdoğan'ın kararıyla iptal edildi(Yeniçağ)

Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı ihalesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararı ile iptal edildi. Koç Holding, "Bahse konu ihalenin 19 Ocak 2022 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile iptal edildiği 21 Ocak 2022 tarihinde Tek-Art'a tebliğ edilmiştir" denildi.



4) Benzin ve motorin fiyatına gizli zam(Yeniçağ)

Akaryakıt fiyatlarına gelen zamların ardı arkası gelmiyor. Bir gün arayla motorin ve benzin fiyatlarına gelen zamlar sonrası şimdi de üçüncü kez akaryakıt fiyatlarına gizli zam yapıldı. 
Bazı akaryakıt dağıtım şirketleri kamuoyuna açıklama yapmadan önce 3 Ocak Pazartesi’yi 4 Ocak Salı’ya bağlayan gece ardından da 10 Ocak’ı 11 Ocak’a bağlayan gece benzine 2 kuruş motorine 4 kuruş zam yapmıştı. Böylece benzin fiyatında 4 kuruş, motorin fiyatında 8 kuruş artış söz konusu olmuştu. (ÜÇÜNCÜ KEZ 'GİZLİ ZAM') Akaryakıt dağıtım şirketi bununla da yetinmeyerek motorinin litre fiyatına 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece 2 kuruş zam yaptı. Bu gece de benzin fiyatlarına yine hiçbir açıklama yapmadan 2 kuruş artırdı. Böylece akaryakıt fiyatlarına üçüncü kez gizli zam yapmış oldu. Benzinin litre fiyatı 14,12 TL’den 14,14 TL’ye yükseldi. Motorin fiyatı da 14 TL 36 kuruş oldu. Söz konusu haberde akaryakıt dağıtım şirketinin isminin yer almadığı görüldü. 

5) Kemal Kılıçdaroğlu'nun ziyaret ettiği dershaneden savunma istendi(Mustafa Özdemir-duvaR)

Zonguldak Milli Eğitim Müdürlüğü, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun öğrencilerin daveti üzerine gittiği dershaneden savunma istedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Zonguldak'ta esnaf ziyaretleri sırasında pencereden seslenen öğrencilerin davetini kırmayarak bir iş merkezindeki dershaneye çıkarak öğrencilerle bir süre sohbet edip fotoğraf çektirmişti. Olayın basında yer alması üzerine soruşturma başlatılması için talimat veren Zonguldak İl Mili Eğitim Müdürü Züleyha Aldoğan, Kılıçdaroğlu'nun ziyaret ettiği Özel Sınav Dershanesi'nden savunma istedi.

6) TFF Milli Takımlardan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Altıntop, çarpıcı açıklamalarda bulundu.(Yeniçağ)

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Milli Takımlardan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Altıntop, Spor Toto Süper Lig ve teknik adamlarla ilgili açıklamalarda bulundu.
Değişim kesin yaşanıyor. Şenol Güneş, Mustafa Denizli ve Fatih Terim'e teşekkür etmek istiyorum. Onları tebrik ederim. Emekli olduklarını söylemek istemiyorum ama değişim ve motivasyon her zaman şarttır. 












7) PTT çalışanlarının maaşlarından 'hokus pokus' kesintisi (duvaR)

PTT çalışanlarının maaşlarından üyesi olmadıkları dernek için kesinti yapıldı. Olayı Meclis gündemine taşıyan CHP'li Kılıç "Birileri ‘hokus pokus’ yöntemiyle çalışanların cebine ellerini attı" dedi. 
On binlerce PTT çalışanından üyesi olmadıkları dernek için 20'şer lira kesinti yapıldığı iddiaları TBMM gündemine taşındı. CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun yanıtlaması talebiyle TBMM Başkanlığı’na konuya ilişkin ayrı ayrı soru önergeleri verdi.

8) Erdoğan basketbol oynamıştı: Saray'daki sahanın üzeri 10,3 milyon liraya kapatılacak(SOL)

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ekim 2021'de sağlık durumuna ilişkin söylentilerin ardından Saray'ın bahçesindeki sahada maç yapmıştı. Saray bahçesindeki maçta; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, İletişim Başkanı Altun, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Hamza Yerlikaya ile Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu yer almıştı. Karşılaşmayı Erdoğan'ın takımı, 50-24 kazanmıştı.   (Ankara'nın kara kışı sporu etkiledi)   Sözcü'den Yusuf Demir'in haberine göre Erdoğan olmak üzere bakanları, danışmanları ve bürokratlar Saray bahçesinde spor yapmayı "sevdi." Ankara'nın sert geçen kış ayları dolayısıyla spor sahasının üzerinin kapatılması fikri ortaya atıldı. Adımlar hızla atıldı. Hemen ihale açıldı.(Rekabete kapalı ihale) İhaleyi son dönemde barınma sıkıntısı çeken öğrenciler tarafından yoğun olarak eleştirilen yurtların yapımından sorumlu Gençlik ve Spor Bakanlığı gerçekleştirdi. İhalede, kanunun esas usul olarak öngördüğü rekabete imkan sağlayan açık usul yerine olağanüstü haller için düzenlenen istisna maddesi 21-b Pazarlık usulü tercih edildi. İstisna maddesi sayesinde ihalenin kimseye duyurulmasına da gerek kalmadı. Özel olarak davet edilen firmalarla kapalı kapılar ardında 4 Ocak'ta düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içerisindeki açık spor sahasının kapalı spor sahası haileni getirilmesi Yapım İşi” ihalesi jet hızıyla sonuçlandırıldı. İhale Saray'ın gözde müteahhitlerinden Siyahkalem Mühendislik'e 10 milyon 390 bin TL'ye verildi. 19 Ocak'ta imzalanan sözleşmeye göre 24 Ocak'ta başlayacak inşaat, 25 Mart'ta tamamlanacak. (Kamu ihaleleriyle biliniyor)  Siyahkalem Mühendislik ise bugüne kadar Emlak Konut, TOKİ ve devletten aldığı ihalelerle biliniyor. Uzmanların tüm uyarılarına rağmen 165 milyon liraya Kağıthane'de dere yatağına taşınan ve sonrasında rutubet krizi yaşanan Osmanlı Arşivleri sitesi firmanın yaptığı işler arasında. İstanbul Sarıyer Zekeriyaköy’de daha önce 15. Hava Füze Üssü olarak kullanılan ve yüzde 61’i ağaçlık olan 500 dönümlük askeri arazi  üzerinde yapılan 1067 konutluk projede de aynı firmanın imzası vardı. Türkiye'nin en büyük özelleştirmelerinden Kangal Termik Santrali de Konya Şeker'le birlikte bu firmaya verildi.



21 Ocak 2022 Cuma

Milyonluk ihale TÜGVA’cıya gitti - İSMAİL ARI / BİRGÜN



İBB, 12 milyon 200 bin TL’lik çözüm merkezi ihalesini pazarlık usulüyle TÜGVA yöneticisi Mehmet Ünal’ın sahibi olduğu Efor Etkileşim Şirketi’ne verdi. Şirketin yöneticileri de AKP Ankara ve İstanbul il yönetiminde yer alıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) geçen haftalarda TÜGVA yöneticisinin sahibi olduğu ve AKP yöneticilerinin de yönetiminde yer aldığı bir şirkete milyonlarca liralık ihale verdiği açığa çıktı.

Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, İBB’ye bağlı Halkla İlişkiler Müdürlüğü 24 Aralık 2021 tarihinde “Çözüm Merkezi İşletim Hizmet Alım İşi” adı altında bir ihale düzenledi. İhaleye sadece Efor Etkileşim Merkezi Yönetim Sistemleri Anonim Şirketi’nin katıldığı ve 12 milyon 200 bin TL bedelle ihaleyi aldığı açıklandı. Şirket ile İBB arasında bir aylık sözleşme imzalandı.

ACİL DURUM MADDESİ

Milyonlarca liralık ihale, Kamu İhale Kanunu’nun “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen olayların” ortaya çıkması durumunda kullanılması gereken tartışmalı 21/B maddesinde düzenlenen pazarlık usulüyle yapıldı. Bu ihale maddesi uzun yıllardır işi isteğin firmaya verme ihalesi olarak da yorumlanıyor.

Ayrıca yine aynı şirketin 7 Aralık 2020 tarihinde de İBB’den tam 120 milyon 410 bin TL’lik bir ihale daha aldığı ortaya çıktı. “Çağrı Merkezi İşletim Hizmeti Alınacaktır” başlığıyla düzenlenen ihaleyle İBB ile şirket arasında bir yıllık sözleşme imzalanmıştı. İBB’nin milyonlarca liralık ihale verdiği Efor Etkileşim Merkezi Yönetim Sistemleri Şirketi’nin sahibi de tanıdık çıktı. Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yer alan bilgilere göre, şirketin sahibi Mehmet Ünal. Özel Güvenlik İşverenleri Sendikası’nın da Başkanı olan Ünal’ın sendikanın internet sitesinde yer alan özgeçmişi oldukça dikkat çekici. İnternet sitesinde, Ünal’ın AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın Yüksek İstişare Kurulu üyesi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) yöneticisi olduğu ve ayrıca gerici Cihannüma Derneği ile Yedi Hilal Derneği’nde de yöneticilik yaptığı belirtiliyor.

AKP YÖNETİCİLERİ

Şirketin Genel Müdür Yardımcısı Hakan Arol da aynı zamanda AKP Ankara İl Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyor. Şirketin bir diğer yöneticisi Yahya Atıcı da AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda Parti İçi Demokrasi ve Hakem Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Fatih İmam Hatip Lisesi Platformu Başkanlığı ve ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Disiplin Kurulu Başkanlığı görevlerine de devam eden AKP’li Atıcı, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde de AKP’den Fatih Belediye Başkan aday adayı olmuş anacak aday gösterilmemişti.

BirGün’ün ulaştığı İBB yetkilileri ise söz konusu ihaleye ilişkin bir açıklama yapmadı.

***

Kamudan ihale yağmış

Efor Etkileşim Merkezi Yönetim Sistemleri A.Ş.’nin kamudan aldığı çok sayıdaki ihalenin bedeli ise milyonlarca lirayı buluyor. Şirket kamudan son üç yılda tam 14 ayrı ihale aldı. Bu ihalelerin toplam bedeli ise 566 milyon TL’yi geçiyor. Şirketin ihale aldığı kamu kuruluşları arasında, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve AKP’li Üsküdar Belediyesi de yer alıyor.

 İSMAİL ARI / BİRGÜN

Peru'daki petrol sızıntısı sebebiyle 21 sahilde kirlilik endişe verice boyutlara ulaştı - EVRENSEL

 

                                                                Fotoğraf: Klebher Vasquez/AA 

Peru kıyılarındaki petrol sızıntısının yol açtığı kirlilik sebebiyle deniz canlıları tehdit altında. Ülkenin 21 sahilinde kirlilik endişe verici boyutlara ulaştı, sahillere giriş çıkışlar kapatıldı.

Güney Amerika ülkesi Peru kıyılarındaki petrol sızıntısının yol açtığı kirlilik nedeniyle çok sayıda deniz canlısının tehdit altında olduğu bildirildi. Sahillere giriş çıkışlar kapatıldı.

Pasifik ülkesi Tonga’da 15 Ocak’ta meydana gelen yanardağ patlamasının ardından tsunami yaşandı. Oluşan dalgaların bir tankere çarpmasıyla Peru’daki La Pampilla Rafinerisi’ndeki 6 bin varilden fazla petrol Pasifik Okyanusu’na sızdı.

Ülkenin 21 sahilinde kirlilik endişe verici boyutlara ulaştı, sahillere giriş çıkışlar kapatıldı.

KOMİTE KURULACAK

Devlet Başkanı Pedro Castillo, çevre kriziyle başa çıkmak için bir komite kurulacağını bildirdi.

Bunun yanı sıra petrol sızıntısından etkilenen sahillerde yerel balıkçıların da temizlik çalışmalarına dahil edileceği ve felaketten etkilenen ailelere yiyecek yardımı yapılacağı kaydedildi.

Öte yandan, Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı bir uzman ekibinin petrolün neden olduğu kirlilik ile mücadeleye destek vereceği belirtildi.

"SORUMSUZLUK"

Yetkililer, rafineriyi işleten İspanyol Repsol şirketine daha fazla sorumluluk alması çağrısında da bulundu.

Çevre Bakanı Ruben Ramirez, çevresel acil durum ilan ettiklerine işaret ederek, "Sorumsuz bir şekilde bölgedeki belediyelere ve polise hiçbir şey iletilmedi. Bu ciddi bir hasar, tatilciler bölgeden çıkarılıyor" ifadesini kullandı.

La Pampilla rafinerisinden yapılan açıklamada ise 50 kişilik ekibin pompalar ve özel emici malzeme ile petrolü temizlediği ifade edildi. Açıklamada, kıyı şeridinde plaj temizliği çalışmalarının devam ettiği kaydedildi.

SAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTI

Devlet Tarafından Korunan Doğal Alanlar Ulusal Servisi'nden yapılan açıklamada da petrol sızıntısının Guaneras Adaları Ulusal Rezerv Sistemi, Adacıklar ve Balıkçılar noktaları ile kuzey sahili Ancon'un rezerv alanını etkilediği aktarıldı. Savcılık, çevre kirliliği nedeniyle soruşturma başlattı.

EVRENSEL




Elektriklendirme - BURÇAK ÖZOĞLU / SOL

 

Enerji sektöründeki akıldışılığı durdurmak için hemen devletleştirme yapılsın diyoruz. Zor mu? Kamucu hedeflerle belirlenip, emeğin çıkarlarıyla hareket edilirse hiç de zor değil.

                                ***

Yeni yıl ile birlikte, tüm ülkede bir yandan havalar hızla soğuyor, diğer yandan ona buna gelen zamlar birleşip ateş topu olmuş yaşamlarımızı yakıyor. Ocak ayı elektrik faturalarına gerçeküstü belgeler gibi bakakaldık. Anlatmaya ne hacet yaşıyoruz hepimiz.

Erdoğan, Çarşamba günü demiş ki, “yılbaşından itibaren bu ürünlerin fiyatlarında yaşanan artışlar mümkün olan en düşük seviyede yapıldı, Devlet bu alanlarda fedakarlık yapmayı sürdürecek.

O fedakarlığın kimin için kime karşı yapıldığını çok iyi biliyoruz. İşte o yüzden de diyoruz ki, biz devletten, fedakarlık değil, görev bekliyoruz. 

Isınma, aydınlanma, ulaşım, eğitim, sağlık, belediye hizmetlerine, temel ihtiyaçlara erişim hakkımızı geri istiyoruz.

Daha da açık konuşalım, örneğin çaresizlikten bebeklerin ölümüne yol açan, halkımızın yaşamın tehdit eden, tüm ürünlerin üretimine, dağıtımına yansıyarak tüm bir ülkeyi düşkünleştiren enerji sektöründeki akıldışılığı durdurmak için hemen devletleştirme yapılsın diyoruz.

Karmaşık mı? Aksine oldukça sade. Zor mu? Piyasacı değil, kamucu hedeflerle belirlenip, sermayenin değil, emeğin çıkarlarıyla hareket edilirse hiç de zor değil.

Önümüzde bu ülkenin son otuz kırk yıllık öyküsü var. Ülkenin kaynaklarını pazarlama ve satma stratejileri, kamusal alanın piyasalaşması; özel sektörün, yani sermayenin dümene geçirilip, devletin de o dümenin suyunda ilerleyen bir kayığa dönüştürülmesi…

Hepsini gördük, yaşadık, bilgisiyle belgesiyle, planıyla, apaçık önümüzde. Yapılacak şey, tek tek, adım adım her süreci tersine çevirmek.

Elektrik enerjisi, saklanabilen, stoklanabilen, iyi günde yastık altına konup kötü günde zuladan çıkarılabilecek bir ürün ya da hizmet değil. Santrallerde üretilen elektrik enerjisi, sanayiye, kentlere, konutlara, yani tüm kullanıcılara şebekeler aracılığıyla iletiliyor ve dağıtılıyor. Bir ğlkenin elektriklenmesinde/elektirifikasyonunda, üretim, iletim ve dağıtım aşamalarından oluşan farklı hizmet alanları var.

Güç kaynaklarına bağlı olarak elektrik üretim santralleri çeşitli, biliyorsunuz, Türkiye’de üretimdeki paylarına göre sırasıyla doğalgaz, hidroelektrik, taş kömürü ve linyit, ithal kömür, rüzgar, motorin ve fuel-oil gibi sıvı yakıtlar jeotermal, biyogaz ve güneş enerjisi ile elektrik üretiliyor. Üretilen elektriğin iletiminde henüz hala mülkiyeti kamuda olan Türkiye Elektrik İletim A.Ş. var. Bu arada, TEİAŞ’ın  özelleştirilme sürecinin tamamlanması da 2022  için planlanmış durumda. 

Üretim ve iletimde, özelleştirmeleri nasıl durdururuz, nasıl geri alırız konuşuruz. Hazır, elektrik faturaları bugün en görünür ve can yakar örnek olmuşken oradan başlayalım, odaklanalım ve soralım:

Elektrik dağıtımında devletleştirme nasıl olacak? 

Herşey nasıl başlamıştı önce kısaca onu hatırlayalım: 

2000’li yılların en başında elektrik sektöründe: “Devlet mülkiyetindeki elektrik sektörünün zayıf performansı ve yüksek maliyetler, ▪ Elektrik hizmetlerinin yetersiz gelişimi ve güvenilir olmayan arz, ▪ Kamunun, ekonominin diğer sektörlerinden kaynaklanan artan kaynak talebini karşılayacak gerekli yatırımları ve maliyetleri karşılayamaması” gibi gerekçelerle; “Türkiye Elektrik Piyasasının rekabete açılmasını amaçlayan” ve aynı zamanda bir Avrupa Birliği Uyum Yasası olan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu (EPK) yürürlüğe girdi.

Kanunun daha ilk maddesinde niyet açık seçik yazılıydı: “rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması”...

EPK, kamuya ait elektrik varlıklarına sahip olan TEAŞ’ı üç ayrı tüzel kişilik altında ayrıştırmıştı: Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ-üretim aşaması), Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ (TEDAŞ dağıtım aşaması) ve Türkiye İletim AŞ (TEİAŞ-iletim aşaması). 

Bizim şu an derdimiz TEDAŞ ile. Devam edelim:

EPK marifetiyle, 2004’te “Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi”ni yayınlanmış ve elektrik dağıtımında “rekabetçi ve serbest bir elektrik piyasasının oluşturulmasını sağlayacak uygulamaların sağlanması, hem verimliliği artıracak hem de finansal açıdan güçlü ve deneyimli firmaların sisteme dahil edilmesinin sağlanması” için özelleştirmelerin yapılması planlanmıştı.

Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirmesi, “işletme hakkı devri” yöntemiyle desteklenen “blok satış modeliyle” gerçekleştirildi. 21 bölge içinde, TEDAŞ iştiraki bölgesel elektrik dağıtım şirketlerinin 18’i 2009-2013 arasında birbiri ardına yapılan ihaleler yoluyla özelleştirildi ve bu şirketlerin hisselerinin %100’ü, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından işletme hakkı devri destekli blok satış yöntemiyle satıldı. Her bir yatırımcıya, elektrik dağıtım şirketi hisseleri yoluyla, şirketin işletme hakkı devri sözleşmesi ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile yaptığı hisse satış anlaşmasına istinaden dağıtım varlıklarını işletme hakkı verildi.

Bugün artık Türkiye’de elektrik dağıtımı tamamıyla özel sektör üzerinden işlemekte. Elektrik, üretiminin ardından bu şirketlere iletiliyor, yani satılıyor ve abonelere dağıtım ve faturalandırma bu şirketler aracılığıyla oluyor. Üretilen elektrik, sanayi, kent ve konutlara ulaşana kadar aradaki işletmeci sermayedarların paylarıyla yüklenip bedellenmiş oluyor. Bu da yetmiyor, abonelerin faturalarına kayıp-kaçak bedelleri de ekleniyor. Akıl dışı.

İşte biz de tam buradan başlayacağız. Enerji sektörünün serbest ve rekabetçi piyasaya açılması stratejisi nasıl öncelikle dağıtım şirketlerinin teker teker satılmasıyla başladıysa, devletleştirilmesi de öncelikle bu asalaklardan kurtulmakla olacak. Biz de strateji belgemize altını çizerek yazacağız: “elektrik üretim, iletim ve dağıtımında tüm hizmetlerin kamusal bir hizmet olarak yurttaşlara bedelsiz ulaştırılması için…

Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirmelerinin yapıldığı 2009-2013 yılları arasında, bu şirketlerin satışıyla elde edilen gelir, o dönem gerçekleştirilen toplam özelleştirme gelirlerinin ise %57’sini oluşturuyormuş. Buradan anlayın neden elektrik dağıtımından işe başlamak gerektiğini.

Özelleştirme adımlarını geri alırken, son derece titizlikle ilerlememiz gereken bir konu da elbette, elektrik dağıtımında çalışan işçi ve emekçilerin konumu ve istihdam koşulları olacak.

Yine karşı adımların izinlerini sürelim ve özelleştirmeleri gerçekleşen 18 şirket kapsamında istihdam durumlarına göz atalım isterseniz. 

Bu yazı için referans olarak kullandığım makaleye göre, bu şirketlerde, özelleştirme öncesi çalışan personel sayısının; 5.826 kişi kapsam dışı; 10.258 kişi kapsam içi ve 26.541 kişi de taşeron olmak üzere toplam 42.625 kişi olduğu yazılı.1 Kapsam içi ve dışı olmakla kastedilen, KİT ve bağlı kuruluşlarda çalışanlar arasında İş Kanunu’na göre toplu iş sözleşmeleri kapsamında olmak ve olmamak durumu. Mavi yaka, beyaz yaka ayrımı anlayacağınız. Her neyse, yine aynı makale, 2018 yılına ait özelleştirme sonrası istihdam bilgilerini: 20.599 kadrolu personel ve 29.522 taşeron personel olmak üzere toplamda 50.111 kişi olarak veriyor.

Sayısal olarak bir azalma olmadığını hatta artış olduğunu görüyoruz. Ancak öte yandan biliyoruz ki, özelleştirme yüzünden söz konusu işçi ve emekçilerin çalışma koşullarında, güvencesizlik, esnekleşme, gelir düşüşü, sendikasızlaşma aracılığıyla önemli bir gerileme ve kötüleşme yaşanıyor.

Dolayısıyla, bu şirketlerde devletleştirme aracılığıyla, her düzeyden ve her işkolunda tüm çalışanların, güvence, güvenlik, ücret, gibi alanlarda iyileşme yaşayacağını ve tüm sosyal, siyasal ve özlük haklarını kazanacaklarını hatırlatmak gerekiyor.

Bunun için de kapsamlı ve detaylı bir “Devletleştirilen işletmelerde istihdamı koruma ve iyileştirme” yönergesi hazırlayacağız. Özenle ve titizlikle.

Yazının sonuna, söz konusu dağıtım şirketlerini, hizmet verdikleri bölgeleri, nüfusları ve işleten sermaye grupları gösteren bir tablo ekledim. Bir köşeye not edelim bulunsun.

Heyecan verici değil mi? 

Nitekim, elektrik önemli sektör, hem de çok. Bundan yüz yıl önce, Sovyetlerin kuruluşunda gördük bildik önemini. Bolşevikler, sanayileşmenin, kentleşmenin, kalkınmanın temeline koymuşlardı elektrifikasyonu. O kadar ki, yeni kurulacak ülkenin koşulu olarak tanımlanmıştı ve Rusya’nın Elektrifikasyonu için Devlet Komisyonu - GOELRO, bunun için oluşturulmuştu. (Bkz. Elektrifikasyon planının 100.yılı. Turgut Yıldız, BAA)

Demem o ki, doğru yerden başlıyoruz…

BURÇAK ÖZOĞLU / SOL

Bölgelere göre elektrik dağıtım şirketleriHangi sermaye grubundan geri alınacağı:
17. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. (BEDAŞ), İstanbul Avrupa Yakası şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 9.162.919 nüfusa sahip.Cengiz Holding, Limak Holding, ve Kolin İnşaat
7. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş. (TOROSLAR EDAŞ), Adana, Gaziantep, Mersin, Hatay, Osmaniye ve Kilis şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 7.830.105 nüfusa sahip.Enerjisa
9. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş. (BAŞKENT EDAŞ), Ankara, Zonguldak, Kastamonu, Kırıkkale, Karabük, Çankırı ve Bartın şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 6.899.700 nüfusa sahip.Enerjisa
1. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DİCLE EDAŞ), Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 5.526.144 nüfusa sahip.Eksim Holding Enerji Grubu
11. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Gediz Elektrik Dağıtım A.Ş. (GEDİZ EDAŞ), İzmir ve Manisa şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 5.420.537 nüfusa sahip.Bereket Enerji
14. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş. (AYEDAŞ), İstanbul Anadolu Yakası şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 4.997.548 nüfusa sahipEnerjisa
12. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş. (ULUDAĞ EDAŞ), Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 4.626.181 nüfusa sahip.Limak Holding, Cengiz Holding ve Kolin İnşaat
8. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. (MEDAŞ), Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Karaman ve Kırşehir şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 3.552.586 nüfusa sahip.Alarko Holding, Cengiz Holding
15. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. (SEDAŞ), Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Bolu şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 3.228.580 nüfusa sahip.Akenerji, Cez Energy
21. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. (YEDAŞ), Samsun, Ordu, Çorum, Amasya ve Sinop şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 3.051.887 nüfusa sahip.Çalık Holding
19. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Aydem Elektrik Dağıtım A.Ş. (AYDEM EDAŞ), Aydın, Denizli ve Muğla şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 2.851.086 nüfusa sahipBereket Enerji
10. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş. (AKDENİZ EDAŞ), Antalya, Isparta ve Burdur şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 2.833.306 nüfusa sahipCengiz Holding, Kolin İnşaat ve Limak Holding
16. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş. (OEDAŞ - OSMANGAZİ EDAŞ), Eskişehir, Afyon, Kütahya, Uşak ve Bilecik şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 2.634.302 nüfusa sahipZorlu Enerji
3. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Aras Elektrik Dağıtım A.Ş. (ARAS EDAŞ), Erzurum, Ağrı, Kars, Erzincan, Iğdır, Ardahan ve Bayburt şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 2.207.602 nüfusa sahip.Çalık Holding, Kiler Holding
2. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Vangölü Elektrik Dağıtım A.Ş. (VEDAŞ), Van, Muş, Bitlis ve Hakkari şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 2.092.863 nüfusa sahipTürkerler Holding
4. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Çoruh Elektrik Dağıtım A.Ş. (ÇORUH EDAŞ), Trabzon, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 1.822.195 nüfusa sahipAksa Enerji
5. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Fırat Elektrik Dağıtım A.Ş. (FIRAT EDAŞ), Malatya, Elazığ, Bingöl ve Tunceli şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 1.681.719 nüfusa sahipAksa Enerji
20. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Akedaş Elektrik Dağıtım A.Ş. (AKEDAŞ), Kahramanmaraş ve Adıyaman şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 1.672.890 nüfusa sahipKipaş Holding
6. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş. (ÇEDAŞ), Sivas, Tokat ve Yozgat şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 1.666.743 nüfusa sahipKolin İnşaat, Limak Holding, Cengiz Holding
13. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Trakya Elektrik Dağıtım A.Ş. (TREDAŞ), Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 1.613.616 nüfusa sahip.IC İçtaş Enerji
18. dağıtım bölgesinde faaliyet gösteren Kayseri ve Civarı Elektrik Türk A.Ş. (KCETAŞ), Kayseri şehirlerine hizmet vermektedir. Elektrik dağıtımı yapılan bölge 1.295.355 nüfusa sahip.Kayseri Büyükşehir Belediyesi



  • 1.“Türkiye’de özelleştirmelerin istihdam etkileri:Elektrik dağıtım şirketleri üzerine bir inceleme”, Yağmur KAYA Kayseri Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı: 2, Aralık

Lenin'i hatırlamak: 'Normal' olan devrimdir - AYDEMİR GÜLER / SOL

 'Ne yazık ki, devrimci olmaya çalışan insanlar, tarihte işlerin en olağan gidişatının devrimci gidişat olduğunu unutuyorlar.'

Vladimir İlyiç Lenin 21 Ocak 1924’te yaşamını yitirmişti…

Lenin’in ölümü üzerine Stalin’in yaptığı iki konuşmanın metni var benim rast geldiğim. Biri giriş cümlesiyle ünlüdür: Yoldaşlar, diye başlar, biz komünistler özel bir hamurdanız Ülke çapında Sovyetlerin ikinci genel kongresinde yapar bu konuşmayı. Lenin yeni ölmüştür…

Diğeri Kremlin Askeri Okulunda Lenin’i anma amacıyla düzenlenen bir toplantıdır.

İlkinde Parti adına Lenin’e söz vermektedir çeşitli başlıklarda. İkincisinde Lenin’in kişisel özelliklerinin bir bölümünü sıralar.

1924’te Partinin ve Devrimin lideri henüz yeni yitirilmişken bu iki mesaj da anlamlıydı. Kişisel özellikleriyle anıtlaşan bir kişi yitirilmişti ve geride kalanlar “onun” yolunu izleyeceklerine, ne pahasına olursa olsun talimatlarına yerine getireceklerine yemin ediyorlardı.

2022’de, yani neredeyse yüz yıl sonra başka bir dönemde başka bir ülkenin ruh hali böyle olamaz. 1924 yılı devrimci dalganın içine yerleşen bir tarihtir. Büyük altüst oluşlar, dalgaların üstünde muazzam gösterileriyle kahramanları görünür hale getirir. Büyük işler yapılacak, dünya yeni baştan kurulacaktır ve insanların birbirlerini övmesinin arkasında o işlerin büyüklüğü, heyecanı hissedilir. Aslında övülen kişi değil kolektif tarihsel eylemdir.

Bolşevik Partiyi ve Ekim Devrimi’ni, sosyalizm yolundaki o yürüyüşü onurlandırmak isteyenlerin öncelikle Lenin’i övmeleri normal tercihtir. Stalin de öyle yapmakta ve “hamurun” özgünlüğünü Lenin’e değil kolektife atfetmektedir. Lenin, olsa olsa en iyi örnektir. Elbette insanların davranışlarının toplumsal ve tarihsel koşullar tarafından koşullandığını ilke edinen Marksistlerin övgüsü böyle olmalıdır.

Bugünse dünyayı yakasından tutup sarsmakta olan bir kolektif eylemden söz edemiyoruz. Olsa olsa yaklaşan adımlarını duyuyor ve hazırlanıyor olabiliriz. Bu koşullarda ne kitleler, ne kadrolar, ne de onları temsilen liderler henüz övülmeyi hak etmenin uzağında.

Stalin’in askeri öğrencilere seslenişi, yine bol övgü içermektedir. Ancak daha kişisel anekdotlarla süslenmiş, daha özgür, daha rahat, daha az resmi bir tını vererek. Böyle olunca hiç de devrimci bir dalganın içinde yaşamayan bizlere daha tutulası bir el uzatmış olmaktadır. Peş peşe üç alıntıyla Stalin’e kulak verelim:

Bir: Bir yoldaş “devrimi, diyor, işlerin normal gidişatı takip etmelidir.” Yani devrimle olağanın dışına çıkan hayat yeniden normalize olmalıdır… Stalin, Lenin’in alaycı yanıtını naklediyor: “Ne yazık ki, devrimci olmaya çalışan insanlar, tarihte işlerin en olağan gidişatının devrimci gidişat olduğunu unutuyorlar.

İki: Parti çevrelerinde denirmiş ki, “Lenin devrimin gelgitlerinin üstünde sudaki balık gibi yüzer.”

Üç: Ekim Devrimi’nden sonra Bolşeviklerin bir derdi de Ordu’nun yöneticilerini, genelkurmayı yani,  ateşkese ikna etmektir. Eski düzenden devrolmuş yapı ve kumandanlar buna yanaşmaz. Lenin, Stalin ve Krilenko genelkurmaydan elleri boş çıktıklarında, Lenin’in yüzü aydınlanır:  Telsiz istasyonuna gidip özel bir emir yayınlayacağız der. Genelkurmay başkanını görevden alıp yerine Krilenko’yu atayacağız. Askerleri de subaylara karşı harekete geçmeye çağıracağız… Bolşevikler Rus Ordusunun askerlerini Avusturya-Alman ordusuyla göğüs göğüse oldukları cephede barışı kurmaya, karşı tarafla el sıkışmaya çağırırlar! Stalin bu adımı “karanlığın içine atlamak” deyimiyle betimliyor askeri öğrencilere ve ne kadar doğru olduğuna işaret ediyor!

Lenin tarihin normalinin devrim olduğunu veya normal ilerlemenin devrimlerle sağlandığını düşünüyordu. Devrim gelgitler demekti ve Lenin siyasetini, örgütünü, teorisini gelgit serasında yeşertiyordu. Normal teori, normal siyaset, normal örgüt devrimci olacaktı. Devrim istisna değildi. Başkası için belirsizliğe gömülmek, maceracılık olabilirdi, generallerin istemediği barışı erlere icra ettirmek. Varsın olsun!

Lenin, kendi kullandığı terimle normal dışı mıydı? Normal toplumsal ve tarihsel olarak şekillenmiş “normlara uyumlu” demek olduğuna göre, insanlığın büyük, çok büyük çoğunluğuna aykırı konumlanmak patolojik bir durum olmaz mı? Maceracılık kokan açılımlar ve atılımlardan ders mi çıkartmak doğru olur, yoksa gerçekçiliğe, mümkün görünene dönmek mi? Risk alarak mı ilerler tarih, yoksa sırtını sağlam kayaya dayayarak mı?

Sağlam kayaların çağında, yavaş hareket eden bir zaman diliminde yaşıyoruz ve bu “normal”e meydan okumak için Lenin’i hatırlamak durumundayız.

Lenin olmayanı oldurmayı aramıştı. Bize öğrettiği, kendisinin ne kadar becerikli, ne büyük deha olduğu, bunlara yakın bir anlamla çok cesur veya maceracı olduğu değildir. Tabii ki dehaydı, ama asıl önemlisi; Lenin’in bütün yaşamı, toplumsal koşulların, maddi yapının “olmayanı olduracak” bir zemin içerdiğini anlatır. Öyle ki devrimci, teorisiyle, pratiğiyle, sezgileriyle bu zemini güçlendirmek için yaşar. Maddi koşulların sıradanlık ürettiğini zannedenler çok yanılır. Devrim normların altüst olmasıdır. Ama “olmayacak bir şey” olan bu anormal şey, yani Devrim kaçınılmazdır.

Lenin Marx’ın iddiasının, maddi koşulların devrimin yolunu döşediği tezinin iyi bir öğrencisi; hayır, en iyi öğrencisiydi.

Aradığını buldu. Bugün sağlamcılara hiç hitap etmiyor, ama onların “olacak şey değil” dediğini, devrimi arayanlara yol göstermeye devam ediyor. Lenin bizim en iyi öğretmenimizdir. Dünyanın neresinde erlere ateşkes örgütlettirmek gerekse bakacağız ki yanı başımızda…

AYDEMİR GÜLER / SOL

KISA KISA GÜNDEM (21 OCAK 2022)

 


1) Cumhurbaşkanı Erdoğan 'İsrailli kardiyologdan tavsiye alıyor' iddiası(Yeniçağ)

İsrail'de yayın yapan Ynet, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Sourasky Tıp Merkezi Genel Müdür Yardımcısı Kardiyolog Prof. İzhak Shapira'dan tıbbi tavsiye aldığını öne süren bir haber yaptı.Haberde kardiyolog Shapira'nın dünya liderlerine tıbbi sorunlar ve tedavileri konusunda tavsiyelerde bulunduğu belirtildi.




2) Elektrik fiyatı 4 yılda yüzde 774 arttı(TAYLAN BÜYÜKŞAHİN-SÖZCÜ)

Başkanlık sisteminin devreye girdiği 2018 yılında yapılan seçimde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “verin yetkiyi” diyerek ekonomiyi uçuracağını vadetmişti ama uçan ekonomi değil elektrik faturaları oldu. İşyerlerine yapılan elektrik zammı 2018'den bu yana yüzde 774.6'ya ulaştı. Aynı dönemde meskenlerde bu oran %408 oldu. 4 yılda artan enerji maliyeti de enflasyonun en önemli sebeplerinden biri haline geldi. Büyük kısmı özelleştirilen elektrik sektöründe 21 görevli tedarik şirketi için uygulanacak tarifelerin yüzde 2.38'inin kâr olarak garanti edildiğini ifade eden Enerji Uzmanı Çağada Kırım, bunun ödenmesi için abone grupları içinde sanayi ve işyerlerine maliyetlerin yansıtıldığını söyledi. Kırım, “Serbest piyasa dinamiklerinin bozulmasıyla birlikte, kur artışına paralel olarak elektrik maliyetlerinde ciddi artış yaşandı. Garanti edilen kâr marjının sağlanması için de öncelikle sanayi ve işyeri elektrik fiyatlarına yüklenildi. Böylece işyeri elektrik fiyatları önemli ölçüde yükseldi ve 2018 yılından bugüne yüzde 774 arttı. Mesken elektrik fiyatları bu şekilde düşük tutuldu, yani kısacası işyerleri ev elektrik fiyatlarını fonladı” dedi.

3)  'Biberi demet halinde 250 gram olarak yapıyoruz, kiloyla alan nadir' (SOL)

Edirne’de kurulan semt pazarlarında patlıcan ve sivri biberin kilogram fiyatının 20-25 TL’ye kadar çıkması ile alım gücü düşen bazı yurttaşlar ihtiyaçlarını kilo kilo değil, gram gram veya demetler halinde karşılamaya başladı. Edirne Pazarcılar, Seyyar Satıcılar ve Manavlar Odası Başkanı Şeref Hasır, patlıcan ve biberin mevsimi olmadığı için seralarda yetiştiğini ve pazarın en pahalı ürünü olduğunu belirterek şunları söyledi: "1 hafta önce 10 lira satılan patlıcan, biber bu hafta 20 liradan satılıyor. Talep pek yok ancak asgari ücretle çalışan evine patlıcan, biber, salata götüremiyor. Yazın konserve yapanlar konservelerini yiyecekler. Biberi demet halinde 250 gram olarak yapıyoruz ve 5 TL’ye vatandaşımıza satıyoruz. Bunlara talep daha çok, uygun olduğu için. Kilo ile alan pek nadir çıkıyor. Yarım kilo ve 250 gram almaya çalışıyor daha çok." Pazarda sebze satan bir esnaf, "Geçen sene, evvelsi sene, bundan 5 sene önce 1 liraya maydanoz satıyorduk. Şimdi 2 lira diye pahalı diyorlar. Olur mu öyle şey?" dedi.('Lahana, limon yarıma kesiliyor') Pazara alışveriş yapmak için gelen bir yurttaş ise şunları söyledi: "Fiyatlar bir kere çok pahalı. Bunu hiç değerlendirmeye gerek yok. Türkiye malum çok kötü bir dönemden geçiyor, bana göre tabii. Millete baktığın zaman herkes şikayetçi fakat bu şikayetleri belli bir yere getirebilmek için en iyi yerden dem vurmak lazım. Şimdilik ben alabiliyorum ama benim almamla mesele aydınlanmış olmuyor. Gerçekten çok pahalı. Ben de kısıyorum aldıklarımı, eskiden 3-4 kilo aldıklarımı şimdi 1-2 kilo almaya çalışıyorum. Yeterli değil. Satıcılar da haklılar. Lahananın yarıma kesildiğini görüyoruz. Limonun yarıma kesildiğini görüyoruz." 

4) TÜRKSAT Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yüksek'ten çift maaş savunması (Cumhuriyet)

Meclis’te TÜRKSAT’ın hesapları ele alındı. 
TÜRKSAT'ın 8 kişilik yönetim kurulu üyesinden 7'si çift maaşlı çıktı. TÜRKSAT Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Kemal Yüksek ise çift maaş konusunun sık sık dile getirilmesinden rahatsız olduklarını belirterek, “Bizim de çoluğumuz çocuğumuz var. ABD menşeli Tilki TV'de (Fox) boy boy resimlerimiz yayınlanıyor. Çift maaş bizim talebimiz değil'' açıklamasını yaptı.CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, TÜRKSAT yönetimindeki 7 üyenin 21 biner lira ek ücret aldığını üyelerden sadece TRT eski Genel Müdürü İbrahim Eren'in çift maaşlı olmadığını söyledi. Sertel şöyle dedi: PIRASA MI DOĞRUYORSUNUZ? ‘'Bazı üyeler var ki toplantılara bile katılmıyor. 2015'de TÜRKSAT yönetimine atanan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın kaç kez toplantıya katıldı? YK üyelerine 2020'de 2 milyon 31 bin TL ödeme yapılmış. Bu rakam 2021'de daha da arttı. Pırasa doğrar gibi yönetim kurulu üyeliği dağıtılıyor'' CHP Zonguldak vekili Deniz Yavuzyılmaz da, “Yanlışa yanlış deriz. Bir güreşçi devlet bankasının yönetimine atanırsa tabi ki eleştiririz. Niye rahatsız oluyorsunuz?'' dedi. TÜRKSAT yönetiminde Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci ve AKP'li eski Bakan Atilla Koç'un oğlu, Taha Koç da bulunuyor.

5) Genel Sağlık Sigortası primine yüzde 50 zam yapıldı (Sarp Sağkal-Cumhuriyet)

Sosyal güvencesi olmayanların sağlık hizmetlerinden yararlanmak için ödemek zorunda oldukları GSS primlerine yaklaşık yüzde 50 zam geldi. 
GSS primleri 107.33 liradan 150.12’ye çıkarıldı. Durumdan şikâyetçi olan pek çok yurttaşın CHP Genel Merkezi’ni arayıp sorunlarını aktardığı belirtildi. Yapılan değişikliğin yaklaşık yüzde 50 zam anlamına geldiğini belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, duruma tepki gösterdi. (5 YILDA 3 KAT ARTTI) Primlerin son beş yılda yaklaşık üç kat arttığını vurgulayan İlgezdi, “2017’de GSS primleri 53.33 liraydı. 2020’de bu 88.29 TL’ye yükseldi. Yeni mezuna iş olanağı yaratmayan, işsiz yurttaşlarımıza iş bulamayan hükümet, bir de bu yurttaşlarımızdan zorunlu olarak GSS primi alıyor. Siz bu insanların en temel insani hak olan sağlık hizmetinden yararlanması için her ay prim ödetiyorsunuz, üstelik buna da yüzde 50 zam yapıyorsunuz. Böyle ülke yönetilmez” ifadelerini kullandı.

6) Saray'a zor sorular: Borç batağındaki ÇAYKUR satışa mı çıkarıldı?(Cumhuriyet)

CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Oktay’a şu soruları yöneltti:

  • ÇAYKUR’un son 10 yılda kar/zarar tutarı ne kadardır?
  • Varlık Fonu’na devredildiği tarih olan 2017 yılından itibaren ÇAYKUR’un zararındaki azami artışın gerekçeleri nelerdir? Borç batağında olduğu vurgulanan ÇAYKUR’un satılacağı iddiaları doğru mudur?
  • Abu Dabi Kalkınma Holdingi (ADQ) Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Hassan Al Suwaidi’nin Türkiye Varlık Fonu ile fırsatlar üzerinde görüşme halinde olduklarını belirttiği şirketler içerisinde ÇAYKUR var mıdır?
  • Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün Türkiye Varlık Fonu kapsamı dışına çıkarılması adına gerekli düzenlemeler ne zaman hayata geçirilecektir? Bir takvim açıklar mısınız? Çay üreticilerinin talepleri doğrultusunda, mağduriyetleri giderecek kapsamlı bir Çay Kanunu ne zaman çıkarılacaktır?
7) Batık krediler 12,4 milyar TL(Nurcan Gökdemir-BİRGÜN)

Ziraat Bankası’nın 12,4 milyar TL’lik kredisinin tahsil imkanı kalmadı. Müteahhitlerin çoğunlukta olduğu şirketlere verilen kredilerin yeniden yapılandırma gibi çeşitli sebeplerle tasfiye edilemediği belirlendi. AKP iktidarları döneminde altın çağını yaşayan ve siyasetin karşılıklı beslenme ilişkisi kurduğu müteahhitlerin Ziraat Bankası’ndan alıp geri ödemediği kredi tutarının milyarlarca lira olduğu belirlendi. 11,8 milyar TL’si 95 şirkette batan 12,4 milyar TL’lik kredi, geri alınma ümidi kalmadığı için ‘Tasfiye olacak alacaklar (TOA) hesabı’na aktarıldı. Kredi borçlusu olan çiftçileri, ücretli kesimi titizlikle takip ettiği bilinen Ziraat Bankası’nın çoğunluğu müteahhit olan sermaye gruplarına olan hoşgörüsü Sayıştay denetimlerinde ortaya çıktı.(https://www.birgun.net/haber/batik-krediler-12-4-milyar-tl-374065)

8) Sorumlu ne kar ne de yurttaşlar(BİRGÜN)

Antep’te binlerce insanın yollarda mahsur kalması, devletin karla mücadeledeki yetersizliğini ortaya koydu. Yetkililer utanmadan yurttaşları suçluyor. Uzmanlar ise bu zaafın özelleştirme politikalarının bir sonucu olduğunu vurguluyor. 
Ülkenin dört bir yanında etkisini artıran kar yağışı hayatı felç ediyor. Yüzlerce köy yolu kapanıyor, araçlar yolda kalıyor; hastalar hastaneye, çocuklar okullarına gidemiyor. Son olarak Antep’te aralarında yaşlı, hasta ve gebelerin de olduğu binlerce insanın araçlarında saatlerce mahsur kalması ve donma tehlikesi geçirmesi, devletin karla mücadele konusundaki yetersizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Aralarında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Muhammed Hakan Tanrıöver’in de bulunduğu bazı yetkililer ise işi pişkinliğe vurdu, yurttaşları suçlayan açıklamalar yaptı. KESK’e bağlı Yol, Yapı, Altyapı, Tapu ve Kadastro Emekçileri Sendikası’nın (Yapı Yol-Sen) eski İstanbul Şube yöneticilerinden Hakkı Kirsız, eskiden yolların bakımı ile karla mücadeleyi Karayolları’nın üstlenmiş olduğunu anımsattı. “Şimdi Karayolları’nın bir tek adı kaldı” diyen Kirsız, şunları söyledi: “2000 yılından önce Karayolları’nın kendi araç ve gereci ile kadrolu ekipleri vardı. Bu ekipler kış gelmeden tüm hazırlıklarını, plan ve programlarını yapardı. Başlarında liyakatle göreve gelmiş, işini bilen müdürler, bölge şefleri bulunurdu. Yerel yönetimlerle koordinasyon halinde çalışmalar yürütülürdü. Ama sonrasında açılan ihalelerle yolların bakım hizmetlerini, karla mücadeleyi ve daha birçok temel işi taşeron şirketlere verdiler. Torpille, liyakatsiz insanları görev başına getirdiler. Şimdi Karayolları’nda ağırlıklı olarak taşerondan kadroya alınan emekçiler var. Ama bu emekçilerin çoğu temizlik işçisi, bu işi bilmiyor. 20 santim kar yağsa yollar kapanıyor.”

9) Boğaziçi akademisyenleri ayakta: Seçilmiş dekanlarımız göreve iade edilsin(Evrensel)


Boğaziçi Üniversitesinin Kayyum Rektörü Prof. Dr. Naci İnci, seçilmiş üç fakülte dekanının YÖK kararıyla görevden alındığını duyurdu. Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Bayyurt, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özlem Berk Albachten ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Ercan’a gönderilen e-postayla görevden alındıkları tebliğ edildi. Bu kararla Boğaziçi Üniversitesinde seçilmiş dekan kalmadı. Üç fakültenin öğretim üyeleri yaptıkları açıklamalarla hukuksuzluğa son verilerek seçilmiş dekanların bir an önce görevlerine iade edilmesini istendi.(
https://www.evrensel.net/haber/453126)

20 Ocak 2022 Perşembe

‘Sol’ ve seçimler sorunu - Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet


Fransa’da başkanlık seçimlerine üç aydan az bir zaman kaldı. Fransız seçmeni sağa kaymaya devam ederken Fransa solunun seçimlerde hezimete uğramasından, çökmesinden söz ediliyor.

POTANSİYEL VE İRADE

Fransa’da, Sosyalist Parti, Yeşiller, Mélanchon’un “Baş Eğmeyenler”i, Komünist Partisi ve birkaç grupçuktan oluşan çok parçalı bir “sol” var. Önümüzdeki seçimlerde, solun adaylarından birinin, bırakın ikinci tura kalmayı, yüzde 10 sınırını geçecek kadar bile oy alması beklenmiyor. Halbuki, çeşitli kamuoyu yoklamaları, “sol”un toplam oy potansiyelinin yaklaşık yüzde 30 dolayında olduğunu gösteriyor. Sol, Şili deneyiminin Brezilya’da Lula’nın gösterdiği gibi, seçimlere ortak bir aday üzerinde anlaşarak girse bunun yaratacağı sinerji, umut ve dinamik bir kampanya ile yüzde 30’un çok üstüne çıkabilir, hatta ikinci tura kalamasa bile ikinci turda Macron’un kaderini elinde tutarak onu pazarlık yapmaya zorlayabilir.

Şimdilik bu senaryolara bakarken öfkelenmemek elde değil! Çünkü, kamuoyu yoklamaları, solun bütün kesimlerinden seçmenin aynı hassasiyetleri paylaştığını gösteriyor ama solun liderliklerinin bir araya gelmeye hiç niyetleri yok. Kısacası, potansiyel var ama    irade  yok!

ÖNSEÇİM...

Merkez sağ, kendi içinde bir “önseçim” yaparak Macron’un karşısına çıkaracağı adayı saptadı. Faşist hareket seçimlere, Le Pen ve onun da sağında Zemmur gibi bir tiple iki parça olarak giriyor. Faşist adayların, ikinci tura kalma şansları bu kez düşük, ama siyasetin rüzgârı sağdan esmeye devam ediyor. 

“Sol” ortak bir aday çıkarabilse bu rüzgârın, en azından hızı kesilebilir belki de geri çevirmek de söz konusu olabilir. Sosyalist Parti’den Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo da sol için, belli birkaç ilkeyi kabul edenlerin kaydolarak katılacağı bir elektronik “önseçimle” ortak bir aday saptamayı önerdi. Bu öneri üzerine, bu kez sol içinde önemli bir isim olan Christian Taubira“aday adayı” olabileceğini açıkladı. Taubira, François Hollande hükümetinde adalet bakanlığı yapmış, aynı cinsten evlilikleri yasalaştırmak gibi önemli reformlara imza atmıştı. Önseçimlere katılmak için kaydolanların sayısı birkaç gün içinde 100 bini geçti ama Mélanchon da Komünist Partisi adayı Roussel da Yeşiller’in adayı Jadot da bu çözümü kabul etmiyorlar.

Türkiye’deki sol da benzer bir sorunla karşı karşıya. Gelin seçim pratiğine yakından bakalım. Önce şu seçeneği aradan çıkaralım. Seçimleri meşru kabul etmeyerek halkın da bu duyguya yakın olduğunu (burası çok önemli) düşünüyorsanız seçimleri, parlamentoyu, aktif bir biçimde boykot edebilirsiniz. 

Seçimlere katılacağınızı varsayarsak şu soruya geliyoruz: Seçimlere ne amaçla giriyorsunuz? Ya da bu olanağı nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz? Burada, sol gelenek içinde iki seçenek söz konusudur. Birincisi, kendi adayınızı çıkarır, oyları bölme riskini (Bkz. EMO Ankara Şube seçimleri) kabullenirsiniz. İkincisi seçimlere katılır, propagandanızı yapar ve son anda bir başka adayı destekleyerek çekilebilirsiniz. 

Bu ikincisi, daha gerçekçi ve parlamenter siyasetin doğasına daha uygun bir seçenek. Çünkü seçim, belli bir sonuç yaratan pratiktir. Sizin de seçim taktiğinizi, arzuladığınız sonuca ya da ona en yakın duruma ulaşmak amacıyla tasarlamanız gerekir.

Örneğin Fransa’da sol, ortak bir aday çıkaramazsa sol seçmen, ikinci turda, bir faşist ya da Gaullist adayın kazanmasını engellemek için zorunlu olarak ve pasif biçimde Macron’a oy verecek. Halbuki, solun, Macron karşısında aday olmak ya da onun kaderini elinde tutmayı denemek gibi seçenekleri de olabilirdi.

Buradan çıkarılacak ikinci ders şudur: Eğer seçimleri faşistlerin kazanmasını istemiyorsanız seçimlerde bunu engellemeye en yakın olasılığı yaratacak seçeneği (bu seçeneğin solcu, ilerici ya da muhafazakâr olması önemli değildir) desteklemeniz gerekecektir. Bu destek hem salt bu seçime aittir hem de eleştirme özgürlüğünüzü elinizden almaz. 

Tabii bir de tarih sahnesine çıkıp “kirlenmeyi” göze almaktansa “güzel ruh” olarak kalmayı tercih etmek de var: “Ben ancak en mükemmel seçeneği kabullenebilirim. Ya ne kadar düşük oy alacak olursa olsun kendi adayıma oy vermek isterim ya da halk tam bir seçim havasına girmişken ben seçimleri boykot ederim.”

Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet