TARİHTE BUGÜN (5 HAZİRAN)

      


      OLAYLAR:

  • 1819 - John Couch Adams (5 Haziran 1819, Cornwall - 21 Ocak 1892), İngiliz astronomdurCambridge Üniversitesi'nde öğrenim gören John Couch Adams, aynı üniversitede, asistanlık, astronomi profesörlüğü yaptı. Neptün gezegenini bulduysa da kuşkuculuğu yüzünden elde ettiği sonuçları, Fransız Urbain Le Verrier'ninkilerden sonra yayınlayabildi. 1861'de Cambridge Gözlemevi müdürlüğüne getirildi ve Ay'ın hareketi alanında önemli çalışmalar yaptı.
  • 1851 - Amerikalı yazar Harriet Beecher Stowe'un kölelik karşıtı romanı Tom Amca'nın Kulübesi (Life Among the Lowly) bir gazetede tefrika edilmeye başlandı.
  • 1827- Mısır ordusunun desteği ile Osmanlı ordusu Atina’ya girerek isyanı bastırdı.
  • 1864- Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan’da serbest seçimle meclis kurulmasını kabul etti.
  • 1878 - Panço Villa, doğdu. Meksikalı devrimci (ö. 1923)
  • 1883 - John Maynard Keynes doğdu. (5 Haziran 1883, Cambridge - 21 Nisan 1946, Sussex, İngiltere), Radikal düşünceleriyle ekonomide yeni bir akım başlatan Britanyalı iktisatçıEkonomik durgunlukla mücadelede müdahaleci para ve maliye politikalarını savunmasıyla tanınır. Bu düşünceleri daha sonra Keynesci ekonomi akımı içinde biçimlenmiştir. Temel politika önermesi talep yönlü makroekonomik politikalardır. Yatırımları faiz ve sermayenin marjinal etkinliği yardımıyla açıklamaktadır. Ekonomi daima tam istihdam denge düzeyinde bulunmamaktadır. Ekonomide eksik istihdam ve atıl kapasite vardır. Ekonomideki işsizlik gayri iradi işsizlik olarak adlandırılmaktadır.

    Keynes'in en ünlü eseri 1936 yılında yayınlanmış olduğu, İstihdamın, Paranın ve Faizin Genel Teorisi (The General Theory of Employment, Interest and Money) ya da kısa adıyla Genel Teori diye bilinen kitaptır. Bu kitabıyla C.H. DouglasKarl Marx ve Silvio Gesell'in teorilerini derlemiş[3]klasik İktisatçıların öne sürdüğü teorileri kabul etmekle beraber, Klasik istihdam teorisine karşı çıkmıştır. Klasikçilerin öne sürdüğü ekonominin kendiliğinden eski haline gelme görüşünü imkânsız bulmaktadır I. Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Barış Konferansı'na İngiltere Hazinesi'ni temsilen katılmıştır. Savaş sonrasında danışmanlık ve gazetecilik yapan Keynes, II. Dünya Savaşı'nın bitmesine az kala,1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı'nda Britanya Heyeti'ne başkanlık yapmıştır. Keynes, Amerika Birleşik Devletleri tezlerine karşı Britan tezlerinin savunucusu olmuş ve konferansta kendi adı ile anılan, Keynes Planını sunmuştur.

    Keynes, piyasa kurumunun üretim faktörlerinin sektörler arasında dağılımını yönlendirmeye, yani üretim bileşimini toplumun tercihlerine göre değiştirmeyi başardığını kabul etmektedir. Buna karşılık piyasa ekonomisinde işgücünün tam istihdamını ve üretim kapasitesinin tam kullanımını sağlayacak bir mekanizma olmadığını öne sürmüştür. Ekonomide üretilen tüketim ve yatırım mallarını massedecek tüketim ve yatırım harcaması yapılmadığında firmaların üretimi kısacağını, bunun da iktisadî daralmaya ("resesyona") yol açacağını izah etmiştir. Keynes, bir daralma baş gösterdiğinde firma yöneticilerinin kötümserleşip yatırım yapmaktan çekinmeleri hâlinde (19. yüzyıl sonlarında ve 1930'lu yıllardaki gibi) ortaya çıkan düşük millî gelir - düşük istihdam dengesinin uzun sürebileceğini belirtmiştir. Keynes'e göre böyle bir durgun ekonomide devlet para arzını artırarak faiz haddini düşürmek suretiyle yatırım harcamalarını teşvik edebilir. Bu politika yatırımları artırmakta etkili olmazsa, devlet kendi harcamaları ile (cari harcamaları ve yatırım harcamaları ile) millî geliri artırabilir. Özetle, devlet para politikası ile veya maliye politikası ile harcamaları artırarak millî geliri artırmayı ve yüksek işsizlik oranını azaltmayı başarabilir. 1970'lerde stagflasyon (durgunluk içinde görülen enflasyon) tecrübesi, Keynes'in gözlemediği bir makroiktisadî olay olduğundan, Keynes'in kuramında buna bir açıklama yoktu. 1970'li yıllardan itibaren gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya çıkan yeni görüşler işsizliği toplam harcamalardaki yetmezlikten değil, refah devletinde işçilerin iş disiplinini yitirmesinden kaynaklandığını öne sürünce Keynes'in telkin ettiği tam istihdamı hedefleyen makroiktisat politikalarından vazgeçildi. Ancak Keynes'in millî geliri toplam harcamaların belirlediğine ilişkin teorisi hâlen genel kabul gören bir kuram olarak kalmıştır.

  • 1898 - Federico García Lorca (5 Haziran 1898 – 19 Ağustos 1936) İspanyol şair ve oyun yazarı, aynı zamanda ressam, piyanist ve bestecidir. 27 kuşağının ("Generación del 27") sembol üyelerinden birisidir. İspanya İç Savaşı'nın başlangıcında 38 yaşında iken milliyetçiler tarafından öldürülmüştür.1898 yılında, İspanya'nın Granada bölgesindeki Fuente Vaqueros kentinde doğan İspanyol şair Lorca, yüzyılının en büyük iki İspanyol şairinden biri olarak kabul edilir. Lorca'nın başarısında çocukluğunun büyük payı vardır.  Granada'nın Fuentevaqueros   kasabasında, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Lorca'nın babası ateşli, canlı, neşeli bir adam; annesi ise sessiz ve ağırbaşlı bir kadındı. 1928'de yazdığı Romancero gitano (Çingene Baladı) ile ün kazanan Lorca,  Salvador Dalí ile birlikte İspanya'nın çağdaşlaşması için çalışan sanat adamlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.Şiirde, politikada ve ahlak anlayışında modernliğin savunucusu olan Lorca, eşcinsel olması nedeniyle Katolik Kilisesi ile arasının açılmasına neden olur. 1918'de, Burjuvazi sınıfını, yeryüzünü şiirle doldurmuş olan İsa'yı katletmekle suçlayan Lorca, geçtiğimiz günlerde gelmiş geçmiş en başarılı edebiyat eseri seçilen Cervantes'in Don Quixote (Don Kişot)'u bir İsa figürü olarak ele alanlara katılır. Şair kavramını acılar çekmesi gereken bir kimse ile özdeşleştiren Lorca, İsa'nın hem katledilişini kınar, hem de kanının akması gerektiğini ifade eder. "New York'ta Bir Şair" adlı eserinde Manhattan'ı, cesede doymayan bir mezbahaya benzeten Lorca, "hayvanların can çekişenler için öldürülüşünü" kaleme alarak kafasındaki batı anlayışına yönelik eleştirel yaklaşımlarını göz önüne serer. Lorca ve "Deli" lakaplı Salvador Dali, vücuduna saplanan oklar ile tasvir edilen Katolik Ermişi Aziz Sebastian (Rafael)'ı Aziz Yansızlık olarak yapıtlarında tasvir ederler. Dostlarınca apolitik bir sanatçı olarak nitelenen ve herhangi bir görüşe organik bağlarla bağlanmayan Lorca, yazdığı Yerma ve Bernarda Alba'nın Evi isimli oyunlarda ise Katolik Kilisesi, yükselen  Nazizm ve milliyetçilik akımlarına karşı olan tutumunu yansıttı. Giyim kuşamında ve evinin dekorasyonunda ölüm ile özdeşleştirdiği beyaz rengi tercih eden şair, burjuva tarzı zevkler ve milliyetçilik ile çatışan çalışmalar yapmakta ve Franco'cuları masumiyeti katletmekle suçlamaktaydı.  Şiirlerinin yanı sıra tiyatro için yazdığı ve sahnelediği oyunlarla da ünlenen Lorca, eserlerinde hastalık hastalığını ve ölümü üzerine senaryolarını Kanlı Düğün (Blood Wedding, 1935), Yerma (1937) ve şiirlerinde başarı ile yansıtmış; ölüm - yaşam, verimlilik - kısırlık gibi çelişkiler arasındaki inişli çıkışlı çizgiyi başarı ile yakalamıştır. 19 Ağustos 1936'da doğduğu yörede Franco'nun adamları tarafından öldürülen Lorca, uluslararası camiada - özellikle de bir dönem yaşadığı Arjantin'de oldukça büyük bir yas ve öldürülüşüne duyulan tepki ile - alanında idolleşmiş, saygın fakat marjinal bir edebiyat adamı olarak hatırlanmaktadır. Eserlerinin dünya çapında tanınmasının sebebi Lorca'nın geleneksel  İspanyol kültürü ile çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikle işlemiş olmasıdır. Şiirlerindeki yaşama coşkusunu, doğa sevgisini, hüzün dolu duyguları her insan tanır ve kendine yakın bulur. Lorca'nın sade ve derinlikli şiirleri, geniş kitlelerce kabul görmüştür. Sürrealist bir ressam olan Salvador Dali ve yönetmen Luis Bunuel 'in yakın arkadaşıdır.
  • 1916- Yavuz Sultan Selim tarafından 1517’de Osmanlı topraklarına katılan Hicaz’da isyan başladı
  • 1919- İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Milne, Harbiye Nezareti’ne yazı göndererek Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılmasını istedi. Harbiye Nazırı Şakir Paşa da 8 haziranda Mustafa Kemal Paşa’ya geri dönmesi için yazı gönderdi.
  • 1923 - Şile'de Rum Değirmenlik Mahallesinde çıkan yangında yaklaşık 550 Rum (çoğu terk edilmiş), 200 İslam hanesi, 100 dükkân, 1 cami, 2 kilise ve bazı resmi binalar yandı.
  • 1924 – Silifke’de cumhuriyet aleyhine vaaz verdiği için Hoca Askerî idama mahkûm edildi.
  • 1924 - Ali Haydar Bey (Yuluğ) Ankara şehreminliğine atandı.
  • 1926 - Birleşik Krallık, Türkiye, ve Irak arasında Ankara Antlaşması imzalandı. Türkiye, Musul petrollerinin gelirinden 25 yıl süreyle yüzde 10 pay almayı kabul etti ve Musul'daki haklarından vazgeçti. Fakat daha sonra, 500 bin sterlin karşılığında bu haktan da vazgeçildi. Ankara Antlaşması (1926), 5 Haziran 1926 tarihinde, Türkiye ve Irak arasındaki siyasi sınırları belirlemek ve komşuluk münasebetlerini düzenlemek amacıyla İngiltere ve Türkiye tarafından Ankara'da imzalanan anlaşma.Lozan Antlaşması'ndan sonra Türkiye'nin uğraştığı sorunlardan biri de Irak sınırı ve Musul sorunudur. İngiltere ile Türkiye arasında barışı tehlikeye sokan Musul sorunu zorlukla çözümlenebildi. Musul, Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı sırada Osmanlı Devleti'ne bağlıydı. Yüzyıllarca Türk egemenliğinde kalan Musul VilayetiMîsâk-ı Millî sınırları içindeki toprak parçalarından biri olarak ilan edilmiştir. İngiltere, Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine dayanarak, antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Musul'u işgal etti. Millî Mücadele'nin zor koşulları içinde TBMM Hükûmeti bu bölgeyle ilgilenemedi. Türkiye, Lozan Konferansı'nda Musul ve Kerkük'ün Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer aldığını söyleyerek İngiltere'den Musul'un kendisine bırakılmasını istedi. Fakat İngiltere, bu bölgenin geleceğinin Milletler Cemiyeti'nin kararına bırakılmasını savundu. Musul sorununun çözümlenmesi için İngilizler ile ilk kez 1924 yılında İstanbul'da Haliç Konferansı'nda görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde İngilizler'in Musul Vilayeti'nin yanı sıra Hakkâri'yi de talep etmelerinden ötürü anlaşmaya varılamadı. Haliç Konferansı'nın başarısızlıkla sona ermesinden sonra İngilizler isteklerini zorla kabul ettirmek için bazı olayları bahane ederek Türk hükûmetine bir ültimatom verdiler. Ültimatomda, istekleri kabul edilmeyecek olursa askeri girişimlerde bulunacaklarını açıklıyorlardı. Türk hükûmeti bu ültimatoma verdiği karşılıkta, sınırlarını ve bağımsızlığını korumak için her türlü önlemi alacağını bildirdi. Bu kesin karar karşısında, İngiltere hükûmeti herhangi bir harekette bulunmaya cesaret edemedi. Öte yandan Şeyh Said İsyanı nedeniyle gerekli askerî harekât da yapılamadı. 1926 yılında Musul Sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürüldü. Sorun burada da çözümlenemeyince Yüksek Adalet Divanı'na verildi. Burada da olumlu bir sonuç alınamadı. Nihayet, İngilizlerle Ankara'da bu konu üzerinde yapılan görüşmeler bir anlaşma ile sona erdi. Sonuç olarak 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara'da antlaşma imzalandı. 7 Haziran 1926 tarihinde TBMM'de onaylanarak kabul edildi.
  • 1926 Ankara Antlaşması Maddeleri:

    1. Musul ve Kerkük vilayetleri Irak’a verilecektir.
    2. Irak sınırı Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 yılındaki aldığı kararla kesin olarak belirtilmiştir.
    3. Milletler Cemiyeti’nin belirttiği sınır kararını iki devlet de kabul edecek ve bozmak için herhangi bir eylem hazırlığına girmeyecektir.
    4. Türkiye ve Irak arasında sınır Brüksel hattı olduğu kararlaştırıldı.
    5. Irak Musul’dan elde ettiği petrolün %10’unu 25 yıllık süre boyunca Türkiye’ye verecektir.
    6. Türkiye bu parayı 4 yıl boyunca almıştır ancak kalan 21 yıllık hakkını ise 500.000 Sterlin’e İngiltere lehine vazgeçmiştir.
    7. Irak hükûmeti antlaşma imzalanana kadar kendi halkından Türkiye lehine konuşanlara genel af tanıyacağını söyler.
    8. Türkiye ve Irak, dost devletler arasında yapılan “suçluların iadesi“ için görüşmeye karar vermiştir.
    9. Antlaşmanın 2. faslı yürürlüğe girdiğinden itibaren on sene müddetle yürürlükte kalacaktır.
    10. 10 sene sonra taraflardan biri feshetme hakkına sahip olabilecektir.
    11. Maddeler taraflarca tasdik edilecek ve derhal Ankara’ya gönderilecektir.
    12. Antlaşma tasdik edildikten sonra Lozan Antlaşması’nı imzalayan devletlere gönderilecektir.

    1936 yılında Irak ile Türkiye arasında 18 Temmuz 1936 gününden itibaren, 1926 Ankara antlaşmasına getirilen bazı hükümler:

    1. Sınır komisyonu 6 ayda bir toplanmaktadır,
    2. Sınır konuları gözden geçirilmektedir,
    3. Antlaşmayı imzalayanlar, sınır bölgesinde diğer devlete karşı olan propagandalara izin vermeyecektir; ancak bu maddeye uyulmamaktadır
  • 1932 - Yekta Güngör Özden, doğdu.  Türk hukukçu, yazar ve şair
  • 1936 - "Maliye Bakanlığı Kuruluş Kanunu" çıkarıldı.
  • 1941 - Ankara'da I. Coğrafya Kongresi toplandı.
  • 1943 - Sivas Çimento Fabrikası üretime başladı. Fabrikada yılda 90 bin ton çimento üretileceği açıklandı.
  • 1943- Arjantin’de askeri cunta hükümeti kuruldu. Cumhurbaşkanı Arturo Rawson hükümetin başına geçti.
  • 1946 - Stefania Sandrelli, doğdu. İtalyan oyuncu
  • 1946 - Tek dereceli milletvekili seçim kanunu kabul edildi. Sınıf esasına dayalı parti kurmaya izin vermek amacıyla Cemiyetler Kanunu'nda değişiklikler yapıldı.
  • 1946 - Coşkun Göğen doğdu. Türk oyuncu
  • 1947 - Marshall Planı: Harvard Üniversitesi'nde verdiği bir konuşmada, Amerika Birleşik Devletleri Devlet Bakanı George Marshall, savaş sonrası Avrupa'ya destek için çağrıda bulundu.
  • 1950 - ABD Başkanı Truman 1950 yılı için “komünizm tehdidi altındaki ülkelere” yapılacak 3.121.450.000 $’lık yardımı imzaladı. ABD Dışişleri Bakanı Acheson: “Türkiye komünizm dalgası karşısında kaya gibi dimdik duruyor. Ancak, Türk ordusunun modernleştirilmesi zorunlu”.
  • 1950- Meclisten güvenoyu alan Menderes hükümeti ilk iş olarak ezanın Arapça okunması tartışmasını açtı. 16 Haziran’da Meclis ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı.
  • 1953 - Adapazarı Şeker Fabrikası kuruldu. Fabrikanın bölgede üretilen pancarı işleyerek şeker üreteceği açıklandı.
  • 1954 - Haluk Bilginer, doğdu. Türk oyuncu ve yönetmen
  • 1956 - Enis Berberoğlu, doğdu. Türk gazeteci, yazar ve siyasetçi
  • 1956 - Elvis Presley yeni şarkısı "Hound Dog"u televizyonda The Milton Berle Show'da tanıttı, Show sırasında yaptığı kışkırtıcı kalça hareketleri o devirde seyirciler tarafından müstehcen bulundu.
  • 1957 - Gülhane Askerî Tıp Akademisi teşkilatlandırıldı. 
  • 1958- Basına Baskılar sürüyor; Lüleburgaz’da yayımlanmakta olan Özdilek gazetesinin sahibi ve başyazarı Gültekin Arda 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1960 - Kerem Alışık, doğdu. Türk oyuncu
  • 1963 - Birleşik Krallık Savaş Bakanı John Profumo karıştığı bir seks skandalı yüzünden görevinden istifa etmek zorunda kaldı. (Profumo Skandalı)

  • 1966 - Ortaca Olayları olarak bilinen olaylar başladı, Muğla'nın Ortaca ilçesinde  Alevilere yönelik tecavüz, gasp ve saldırı olayları gerçekleştirildi.
  • Ortaca OlaylarıMuğla'nın Ortaca ilçesinde 5-16 Haziran 1966 tarihleri arasında gerçekleşen  Türkmen Alevilere yönelik tecavüz ve silahlı saldırı olayları. Sanılanın aksine mezhep çatışması değil, arazi kavgası olduğuna dair yayınlar da vardır.II. Dünya Savaşı yıllarında vergisini ödemeyen azınlıkları çalıştırmak amacı çıkarılan Varlık Vergisi kapsamında Muğla'nın Dalaman   ilçesinde bir "azınlık kampı" kurulması planlanır ve inşasına başlanır. Bu bölge yerleşik durumda olan 11. yüzyılda Anadolu'ya göç eden "Ağaçeri" soyundan gelen ve Osmanlı kayıtlarında “Cemat tahtacıyan” olarak geçen bir topluluk olan Tahtacıların (Türkmen Aleviler) elinde bulunmaktaydı. Devlet tahtacıları yakında bulunan başka bir tahtacı köyü olan Fevziye'ye yerleştirir. Göç zamanında bataklık olan bu bölge, Tahtacı Aleviler tarafından kurutulur ve yaşanabilir hale getirilir. Ardından 1960 yılında iktidar partisi, Alevi olan Fevziye köyüne yakın olan bir bölgeyi, yani günümüzdeki adı Güzelyurt olan Kızılyurt köyünü, Nur Cemaati'ne bağlı Sünnilere ve onların ağasına verir. 1962 yılında Fevziye köyünden bir adam ve eşi odun toplamak amacı ile Kızılyurt yakınlarındaki ormanlık araziye girer. İddiaya göre, bunu gören Kızılyurt köyünden 5 Sünni, "Alevilerin namusu olmaz" diyerek bu iki kişinin arkalarından gitmiş, ardından adamı bir ağaca bağlayıp onun gözlerinin önünde eşine tecavüz etmişlerdir. Adam ve eşi köye dönünce durumu anlatır. Bunun üzerine Fevziye halkı, Kızılyurt ağasının mekanını basar.Bir müddet sonra olaylar büyür ve Kızılyurt'takiler Dalaman Çayı kenarında pamuk toplayan kadın ve çocukları öldürüp hasırlara sararak çaya atarlar ve etraftaki 16 Sünni köyü ile birleşerek sayıları 700-1000 arası olduğu ifade edilen silahlı erkek "yeşil bayrak" altında toplanır.(Kaynak yok.) "Bu topraklar bizimdir, Tahtacılar dağınıza gidin", "Bir Tahtacı öldüren cennetliktir" sloganları ile Ortaca merkezine yürümeye başlarlar. Ardından bu topluluk içinde Alevilerin bulunduğu bir sinemayı basar ve burada 2 kadına tecavüz ederler. Kaçmayı başaran Aleviler kurtulur. Sinema, sahibi ile birlikte yakılır. Daha sonra bu kalabalık grup belediye binasını basarak Ortaca'nın ilk belediye başkanı ve bir Alevi olan Ziya Çavuş'u makamında yakalar ve uzun olan saç ve sakalını keserler. Çavuş, bir kağıda imza attırılarak makamından indirilir ve yerine kendi aralarından bir kişiyi yerleştirirler. Dönemi yaşayan bir Alevi olay gününü şu şekilde aktarmaktadır;
    "Uzakta yeşil bayrağı görünce durumun farkına vardım ve dayıma hadi gidelim dedim. Gitmeye vaktimiz olmadığı için bir dükkâna saklandık. Gelen dumanların ne olduğunu ancak olay bitince anladık."
    Ardından 12 Haziran günü odun toplamaya çıkan Alevi aileye dört kişi saldırır, erkeği ağaca bağlayıp eşine tecavüz ederler. Ertesi gün olayı öğrenen Aleviler Ağanın köyünü basarlar, çatışmada bir Sünni ölür. 16 Haziran'a kadar devam eden çatışma ve baskılar sonucu birçok Alevi Türkmen bölgeyi terk etmek zorunda kalır. Kalanlar ise silahla nöbet tutarak çatışmaların bitmesini bekler.
  • 1966 - 52 sandalyelik Kısmi Senato seçimleri yapıldı.23 ilde yapılan senato kısmi seçimleri ile 1 ilde yapılan milletvekili seçimini AP farkla kazandı.

  • 1967 - İsrail ile Arap ülkeleri arasında; tarihe "Altı Gün Savaşı" diye geçen çatışmalar başladı. Çatışmalar sonrasında, kendi topraklarından daha fazla toprak elde eden İsrail, Gazze Şeridi'ni, Beytüllahim ve Hebron kentlerini, Batı Şeria'yı ve Golan Tepeleri'ni ele geçirdi.
  • 1968 - Şebnem Sönmez, doğdu.Türk oyuncu
  • 1969- İstanbul Üniversitesi, “Üniversite Reformu”na karşı tutumdaki Rektör ve Senato üyelerinin istifasını isteyen öğrencilerce 15 saat süreyle işgal edildi. Üniversite işgali sürerken dışarda bekleyen toplum polisleriyle sohbet eden eli sopalı siviller dikkat çekti.
  • 1969 - Çiçek Dilligil, doğdu. Türk oyuncu
  • 1970- Sağlık personeli açlık grevine başladı.
  • 1971 - Mark Wahlberg, doğdu. Amerikalı oyuncu, müzisyen ve televizyon yapımcısı
  • 1972-  Melen Hükümeti 291 milletvekilinden 262’sinin oyları ile güvenoyu aldı. Oylamada 4 red, 2 çekimser oy kullanıldı. 440 milletvekilinden 149’u oylamaya katılmadı.
  • 1972 - Zam istekleri kabul edilmeyen kasaplar boykot yaptı; İstanbul etsiz kaldı.
  • 1973- Cumhuriyet Senatosu Tabii Senatörü Ahmet Yıldız, mahkumiyet kararı Yargıtay’ca bozulan Asistan Uğur Mumcu’nun askerlik hizmetini yedeksubay olarak yapması gerekirken er olarak Ağrı/Patnos’a gönderilmesinin hangi yasal hükme dayandığını Milli Savunma Bakanı’na sordu.
  • 1975- TBMM, emekli işçilerin taban aylığını 1000 liraya çıkaran ve geçindirmekle yükümlü oldukları eş, çocuk, ana ve babalarının hastanelerde parasız tedavi görmelerini öngören kanun tasarısını kabul etti.
  • 1975 - Danıştay, Milliyetçi Cephe hükümetinin TRT Genel Müdürü İsmail Cem’i görevden alma kararı için “yürütmeyi durdurma” kararı aldı.
  • 1975 - Süveyş Kanalı, Altı Gün Savaşı'nın ardından, 8 yıl sonra uluslararası deniz trafiğine açıldı.
  • 1976 - ABD'de Idaho eyaletinde bulunan "Teton Barajı" çöktü.
  • 1977- Genel seçimlerde ana muhalefet CHP büyük bir oy artışı sağladı, ancak tek başına iktidar için gerekli olan 226 milletvekilliğine ulaşamadı; CHP: 213, AP: 189, MSP: 24, MHP: 16, CGP: 3, DP: 1 milletvekilliği kazandı.
  • 1977 - Seçim gecesi Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetinin güdümündeki TRT ve Anadolu Ajansı’nın seçim sonuçlarını geciktirme, ilk sonuçları AP ve MHP’nin yüksek oy aldığı yerlerden açıklama, açılan sandık bilgilerini hatalı verip geç düzeltme vb. uygulamaları tepki topladı.
  • 1977 - Ev kullanımına uygun ilk pratik kişisel bilgisayar olan Apple II satışa sunuldu.
  • 1979- Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile petrol alımı dahil, çeşitli işbirliği konularında 6 sözleşme imzalandı.
  • 1980- Fransa Montbeliard Türkiyeli İşçiler Derneği (ATTM) kurucularından ve aynı zamanda Peugeot Fabrikasında CGT (Genel İş Sendikası) temsilcisi Mehmet Yavuz (1955- Isparta/ Gelendost), çalıştığı fabrikanın girişinde Türkiyeli faşistler tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 
  • 1981 - Genel ahlak kurallarını bozduğu gerekçesiyle eşcinsellerin sahneye çıkması başta İstanbul olmak üzere bazı valiliklerce yasaklandı.
  • 1981 - ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'nin yayımladığı haftalık bir tıbbi dergide, Kaliforniya'nın Los Angeles şehrinde 5 kişide, sadece bağışıklık sistemleri zayıflamış hastalarda görülen zatürreenin az rastlanan bir formuna rastlandığı bildirildi. Bu hastalar ilk onaylanmış AIDS vak'aları olarak tarihe geçti.
  • 1981- 1978’de CHP iktidarı tarafından kamulaştırılan madenlerin eski sahiplerine devredileceğini bildiren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Serbülent Bingöl: ”Özel sektör, kamu sektörü, yabancı sermaye ayrımı yapmayalım. Bilakis yabancı sermayeyi bu alana çekelim.”
  • 1981 - Türkiye’ye dönmeleri çağrısına uymayan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Behice Boran ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu yurttaşlıktan çıkarıldı.
  • 1989 -ODTÜ’de kız-erkek öğrenci kantinlerinin ayrılmasını da içeren yeni baskıcı yönetmeliğe karşı yapılan yemek boykotunun ardından öğrenci servis otobüsünden jandarmanın gözaltına almak istediği 5 öğrenciyi vermek istemeyen 250 öğrenci 2 otobüsün içinde 9 saat direndi.
  • 1990 - TBKP yöneticileri Nihat Sargın ve Haydar Kutlu önce Anıtkabir’i, sonra muhalefetteki DYP ve SHP genel başkanlarını ziyaret etti.
  • 1991 -  ANAP hükümetinin hazırladığı İstanbul Üniversitesi, Hacettepe gibi üniversitelerin bölünmesi ve 43 yeni üniversite kurulmasına ilişkin yasa tasarısına karşı öğretim üyeleri ve İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu kampanya başlattı.
  • 1992 - Arkadaşlarını döverek intihar girişimine sebep olan Müdürü protesto için Vefa Lisesi öğrencileri İstanbul Valiliği’ne yürüdü.
  • 1995 - ANAP’lı Şişli Belediyesi 363 işçiyi işten çıkardı, 900 Belediye çalışanı iş bıraktı.
  • 1996- Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller hakkındaki mal varlığı soruşturması önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi.
  • 1996 - DYP-SHP koalisyonunda kapatılıp ANAYOL koalisyonunun tekrar açtığı Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne nakledilen 80 siyasi tutuklu açlık grevine başladı.
  • 1997 - 1997- Ankara DGM, 1996 yılındaki HADEP Kongresi’nden dolayı Genel Başkan Murat Bozlak dahil 31 kişiyi 4-22 yıl arası hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ayrıca, HADEP’in kapatılması için Yargıtay Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
  • 1997 - Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı, Cumartesi Annelerinin 103.haftadaki eylemi için “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”ten soruşturma açtı.
  • 1997 - Öğrenciler, 22 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde ülkücülerin saldırısına uğrayan arkadaşlarının üzerine hedef gözeterek ateş açıp 2 öğrenciyi yaralayan polis memuru hakkında Sultanahmet Adliye’de suç duyurusunda bulundu.
  • 2001 - 2001- Türkiye Eczacılar Birliği’ne bağlı 39 eczacı odasının Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda düzenlediği mitingde ithal ilaçlardaki kar oranlarının düşürülmesi, kamu kurumu ödemelerinin geç yapılması, özlük haklarının verilmemesi vb. sorunlar dile getirildi.
  • 2002- İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) öncülüğünde TOBB, DİSK, Türk-İş, MÜSİAD, TİSK, İMKB gibi 175 sivil toplum kuruluşu AB üyeliği için imza attı: “En ufak bir gecikme çağdaşlaşma yolunda geri gitmektir.”
  • 2002 - AİHM avukat Eşber Yağmurdereli’nin Türkiye aleyhine açtığı davada ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi; Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti.
  • 2003- Petkim işçileri, özelleştirme ihalesini protesto için İzmir-Çanakkale yolunda 15 km. yürüdükten sonra otobüslerle AKP İzmir İl Binası önüne giderek gösteri yaptı. PETKİM’in özelleştirilmesine karşı İzmir/Aliağa’dan yola çıkan Petrol-İş üyesi işçiler Ankara’ya ulaşıp sabah Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın önünde özelleştirmeyi protesto etti. 
  • 2003 - Grup Yorum üyeleri, Tepebaşı’nda yaptıkları basın açıklamasıyla ABD’nin Irak işgaline bir an önce son vermesi gerektiğini söylediler.
  • 2004- “Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu” ile “Barış Girişimi” üyeleri İstanbul’da yapılacak NATO zirvesini Saraçhane’de protesto etti.

  • 2005- Adana Altın Koza Festivali sekiz yıl aradan sonra yapıldı. En İyi Film: Anlat İstanbul, En İyi Yönetmen: Uğur Yücel, En İyi Kadın Oyuncu: Nurgül Yeşilçay (Eğreti Gelin), En İyi Erkek Oyuncu; Kenan İmirzalioğlu, Olgun Şimşek (Yazı Tura).
  • 2005 - Özelleştirme kararını protesto eden Seydişehir Alüminyum Tesisleri işçileri araçlarıyla Antalya yolunu yarım saat trafiğe kapattı.
  • 2005 -  Bergama’da madeni devralan Koza’nın çalışanları için düzenlediği piknik Bergama köylülerince engellendi. 
  • 2005 - Kuveyt’te Bakanlar Kurulu ülke tarihinde ilk kez iki kadını belediye meclisine atadı.
  • 2008 - Anayasa Mahkemesi başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu.
  • 2012- Türkiye’de ilk kez düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu, İstanbul’da başladı.


  • 2012 - Cezaevlerindeki gazeteciler için bir araya gelen Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun (GÖP) “Tanıklık Günleri” kampanyası Çağlayan Adliyesi önünde oturma eylemiyle başladı.

  • 2013 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile görüşen Taksim Dayanışması heyeti, hükümete iletilen 7 ana talebi açıkladı. Gezi Parkı’nda oluşturulan Yemekhane, Devrim Market ve açık hava atıştırma sergilerinde “para geçmiyor”. Gezi Parkı’nda “Yoga Günleri” başladı.  6.İstanbul Belgesel Günleri -DOCUMENTARIST- kapsamında akşam Gezi Parkı’nda film gösterimi yapıldı. “Miraç Kandili nedeniyle Gezi Parkı’nda içki içilmemesi”ne yönelik ortak karar alındı. DİSK, KESK ve kitle örgütleri üyeleri “Güvenli İstihdam ve Ücret Garantisi” talebiyle Taksim’e yürüdü. Polis akşam Gümüşsuyu’nda kurulan barikatları kaldırmak için yine müdahale etti, direnişçiler savundu.  Ankara’da akşam yaklaşık bin kişilik bir grup sloganlarla Dikmen’den Kennedy Caddesi’ne yürüdü. Ankara/ Kuğulupark’ta akşam ilk çadırlar kurulmaya başlandı. Gaziantep’in Nizip ilçesinde destek yürüyüşü yapıldı. Rize’de gündüz Derelerin Kardeşliği Platformu, Eğitim-Sen ve ESP’liler, akşam da TGB’liler Gezi Direnişi’ne destek gösterileri sırasında saldırıya uğradı. Noam Chomsky Youtube’da yayınladığı bir videoyla Gezi Direnişi’ne destek verdiğini duyurdu. 
  • 2013 - 15 Mayıs’ta greve çıkan Hava-Iş üyesi kabin memurları, THY Genel Müdürlüğü önünde maskeli gösteri sergiledi.
  • 2015 - Diyarbakır’da HDP mitinginde Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın sahneye çıkacağı anda bombalı saldırı oldu. Saat 17.55’teki patlamada 5 kişi yaşamını yitirdi, 400’ü aşkın kişi yaralandı. Patlamanın ardından polis alana gaz bombası atarken, alandan çıkanlara da TOMA ile tazyikli su sıktı. 
  • 2017- Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır ve Yemen, “teröre destek vermekle suçladıkları” Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini kestiklerini duyurdu.
  • 2017 - Fethullah Gülen’in de aralarında bulunduğu 130 kişinin Türk vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanlığı ilanı Resmi Gazete’de yayımlandı.

     
      ÖLÜMLER:
  • 1316 - X. Louis, Fransa kralı (d. 1289)
  • 1615 - Toyotomi HideyoriSengoku döneminde yaşamış bir Japon samuray (d. 1593)

  • 1897 - Teodor Kasap ( d. 10 Kasım 1835, Kayseri, Tavlasun – ö. 5 Haziran 1897, İstanbul),   Rum kökenli Osmanlı gazeteci, yazar ve çevirmen. Teodor Kasap, Osmanlı basın tarihinde  Türkçe olarak çıkarılan ilk siyasi mizah dergisi Diyojen'i yayımlamıştır. Türk okurunun tanıdığı ilk Batılı roman örneklerinden biri olan Monte Cristo Kontu adlı hacimli romanı çevirmiş; ayrıca Moliere’den yaptığı çeviri ve uyarlamalarla Türk tiyatrosunun ilk çeviri ve adapte yazarlarından birisi olmuştur. 1835 yılında Tavlasun’da dünyaya geldi. Kayseri’nin ünlü Kasapoğulları ailesine mensup olan babası Serefaim, yörenin ünlü kumaşçılarındandı .On üç yaşında iken babasını kaybetti ve ailesi ile Kostantiniyye'ye (İstanbul’a) taşındı. Kapalıçarşı’da bir kumaşçının yanında çıraklık yaparak Kuruçeşme Rum Okulu’nda öğrenimini sürdürdü. Kendi kendine Fransızca öğrendi. Bir alışveriş sırasında tanıştığı bir Fransız subayının yardımıyla 1856’da Fransa’ya gitti ve Paris’te öğrenim gördü. Tanıştığı subay, ünlü Fransız yazar Alexandre Dumas’nın kuzeni idi. Fransa’da gazeteci ve yazar muhiti içine giren Teodor Kasap, Alexandre Dumas’nın özel sekreterliğini yaptı ve onunla birçok seyahate katıldı. 1870 yılında İstanbul’a dönüp Kurtuluş Rum Mektebi’nde Fransızca dersleri vermeye başladı. Okulda tanıştığı "Iuliya" adlı hanımla evlendi.[1] Galata Yenicami caddesindeki Zincirli Han’da matbaa kurup yayımcılığa başladı. Fransızca “Diogène” ve Rumca “Momos” adında birer mizah dergisi çıkardıktan sonra Türkçe "Diyojen"i yayımlamaya başladı (24 Kasım 1870). Bu üç derginin yazarları ile makale ve fıkraları aynı idi. Osmanlılığa son derece bağlı olan Teodor Kasap, o yıllarda Rum ve Yunanlarla diğer azınlıkların ayrılıkçı hareketleri ve Osmanlı düşmanlıklarına karşı şiddetle mücadele etti. Diyojen, Osmanlı basın tarihinde Türkçe olarak çıkarılan mizah dergilerinin dördüncüsü idi ancak birkaç ay önce çıkmaya başlayan diğer yayınlar (Terakkî Mizah, Asır Eğlence, Terakkî Küçük Mizah) gündelik gazetelerin paralı ilâveleri idi ve siyasi içerikli değillerdi. Diyoejen ise Osmanlı basın tarihinin Türkçe yayımlanan ilk siyasi içerikli dergisi oldu. Âli Bey, Recaizade Ekrem ve Namık Kemal’in yazılarıyla gazete, dönemin ilgiyle izlenen muhalefet organlarından biri oldu. Teodor Kasap, Fransa’da edindiği mizah kültürü ve gazetecilik tecrübesiyle, çevresine maaşlı olarak topladığı o yılların en kuvvetli kalemleri sayesinde Diyojen’in devrin en yüksek tirajına ulaşmasını sağlamıştı. Yayımlanan makale ve fıkralarının hemen hepsi, memleketin siyasî ve sosyal hayatı hakkında mizahî üslûpta eleştirilerdi.  1871’de Alexandre Dumas’nın Monte Cristo Kontu romanını çevirmeye başladı. Otuz kadar kişinin yardımıyla üç yılda tamamlanan bu çeviri, büyük bir okur kitlesi buldu; çünkü Türk okurunun tanıdığı ilk Batılı roman örneği idi. Daha önce Hükümet tarafından dört defa geçici olarak kapatılan Diyojen’in imtiyazı, 183. sayısında Rus Çarı ve Mısır Hidivi ağzından yazılan mizahî mektuplardan dolayı iptal edildi ve yayımı durduruldu. Teodor Kasap bunun üzerine Çıngıraklı Tatar, o da kapatılınca   Hayal ve İstikbal adlı mizah gazetelerini çıkardı. Ayrıca “Zvınçatiy glumço” (Zilli Avanak) (1873); “Şutos” (Şakacı) (1873-1874), “Kosturka” (Paslı Bıçak, 1874) adlı Bulgarca mizah gazetelerinin de sahibi idi.Teodor Kasap, Diyojen ve Hayal gazetelerinde tiyatro üzerine de yazılar yazdı. Güllü Agop’un sahnelediği oyunları Fransız ahlak ve anlayışını yansıtması, kötü çevrilmiş olması ve oyuncuların telaffuz bozuklukları nedeniyle eleştirdi. Orta oyunu geleneği türünde yerli eserler yazılmasını savundu ve İşkilli Memo (1874), Pinti Hamit (1875) adlı eserleri  Moliere oyunlarından, Para Mesleği (1875) oyununu ise Alexandre Dumas'ın bir oyunundan uyarladı. Bir rivayete göre, Moliere’in Cimri eserinden uyarladığı oyuna Pinti Hamit adını vermesinden ötürü Abdülhamid, şehzadeliği döneminde kendisine kinlenmiştir. Hayal beş defa kapatıldı ve değişik sayılarında imtiyaz sahibi değiştirildi. Elleri zincirle bağlı Karagöz’ün “Kanun dairesinde serbestî” alt yazılı karikatürü nedeniyle II. Abdülhamid'in iradesiyle hakkında dava açıldı. Mart 1877’de üç yıl hapse mahkûm edildi. Türkçe konuştuğu halde yazı yazamayan Teodor Kasap, yazı yazmayı hapishanede öğrendi. Kefaletle tahliye edilmesinden sonra bir gemiyle Fransa’ya kaçtı. Paris’te yazdığı Lettres à S. E. Said Pacha adlı kitapta Sultan Abdülhamid’i ve devlet yönetim sistemini ağır bir dille eleştirdi. Bunun üzerine Sultan tarafından kaçak ilân edilince Paris’te fazla kalamadı. Paris, CenevreNapoli  ve Londra arasında sürekli dolaştı. Ali Şefkati ile birlikte 1879-1881 yılları arasında İstikbal adlı gazeteyi yeniden çıkardı. Ebüzziya Tevfik Bey’in II. Abdülhamid’e yazdığı bir yazı sonucu affa uğradı ve 1881’de İstanbul’a döndü. “Kitâbî-i Hazret-i Şehriyârî” olarak saray kütüphanesine alındı; hayatının sonuna kadar bu görevde kaldı. Sultan için polisiye romanlar çevirdi. Monte Kristo tarzında Sarı Yûsuf’u yazdı 1877’de yazılarından ötürü hapse mahkûm edilince Avrupa’ya kaçtı. Birkaç yıl sonra bağışlandı, ölümüne değin mabeyn kütüphanecisi olarak sarayda görevlendirildi. 5 Haziran 1897'de İstanbul'da hayatını kaybetti.
  • 1944 - Riccardo Zandonai, İtalyan opera ve klasik batı müziği eserleri bestecisi ve müzik eğitimcisi (d. 1883)
  • 1958 - Evelyn Ellis, Amerikalı oyuncu (d. 1894)
  • 1971 - Cahit Irgat, Türk sinema ve tiyatro sanatçısı (d. 1915) 1971- Tiyatro ve sinema oyuncusu Cahit Irgat yaşamını yitirdi. Dudaktan Kalbe, Kanlı Mezar gibi pek çok filmde ve Vişne Bahçesi, Fareler ve İnsanlar, Godot’yu Beklerken gibi çok sayıda tiyatro oyununda rol aldı. Tüm şiirlerini Irgatın Türküsü adlı kitapta topladı.


  • 1974 -Hilmi Ziya Ülken (3 Ekim 1901, İstanbul – 5 Haziran 1974, İstanbul), Türk düşünce yaşamında ve Türkiye'de bir felsefe geleneğinin oluşmasında büyük etkisi olmuş bir filozof ve sosyologdur.Hilmi Ziya Ülken İstanbul Sultanisi’ni (İstanbul Lisesi) (1918) ve Mekteb-i Mülkiye’yi (A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi) bitirdi (1921). Aynı yıl Darülfünun-ı Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi Beşeri Coğrafya Kürsüsü’ne asistan oldu. Aynı fakültede felsefe tarihi ve sosyoloji öğrenimi gördü. 1933’e değin sosyoloji, felsefe, tarih ve coğrafya öğretmenliği yaptı. Umumi İçtimaiyat (1931), Türk Tefekkürü Tarihi (1932-33, 2 cilt) adlı kitapları yayımlandıktan sonra uzmanlık eğitimi için Almanya'ya gitti (1934). Türkiye’ye döndükten sonra İ. Ü. Edebiyat Fakültesi’nde Türk Tefekkür Tarihi Kürsüsü’ne doçent olarak atandı (1935). 1944 yılında profesör, 1957 yılında ordinaryüs profesör oldu. 1973’te A. Ü. İlahiyat Fakültesi’nden emekli oldu. Hilmi Ziya Ülken, 1938-1943 yılları arasında İnsan dergisini yayımladı ve Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi’ni yönetti. Türk düşünce tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla sosyal bilimlere önemli katkılar sağlamış olan Ülken 5 Haziran 1974’te İstanbul’da öldü.
  • 1977 - Fevzi el-Kavukçu (19 Ocak 1890-5 Haziran 1977), Osmanlı Ordusu'nda görev yapan ve sonrasında önde gelen bir Arap milliyetçisi figür olan Arap asker ve politikacıydı. İki Savaş Arası Dönem ve II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile işbirliği yapmış olup1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında Arap Kurtuluş Ordusu lideriydi.
  • 1977 - Luis César Amadori, İtalya-Arjantinli film yönetmeni ve senarist (d. 1902)
  • 1983 - Kurt Tank, Alman havacılık mühendisi (d. 1898)


  • 2004 - Necdet Mahfi Ayral (d. 6 Ağustos 1908, İstanbulOsmanlı İmparatorluğu - ö. 5 Haziran 2004, Türkiye, İstanbul), Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, tiyatro yönetmeni, seslendirme sanatçısıdır.Paşabahçe, Beykoz'da doğmuştur. Babası Miralay (Albay) ve şair Mehmed Mahfi Bey, annesi Fatma Mesadet Hanım'dır. Avusturya Lisesi'nin ilkokul bölümüne 40 gün gitmiş, 1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yarıda bırakmıştır. 1919'da Galatasaray Sultanisi'ne yatılı olarak verilir. Ancak 1923'te babası öldükten sonra okulun ücretini ödeyemediklerinden, son sınıfa gelmeden, 6. sınıftan ayrılmak zorunda kalır. Deutsche Orient Bank'ın muhasebe bölümünde işe girer, orada 1927'de tanıştığı Hélène ile evlenir, eşi vefat edene kadar 52 yıl evli kalırlar. Sahneye ilk adımını Cem Karaca'nın babası Mehmet Karaca ile birlikte 24 Eylül 1932'de Darülbedayi'de 7 Köyün Zeynebi oyunuyla atar. O yıllarda piyesler en fazla birer hafta oynamaktaydı. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Lüküs HayatKral LearDeli DoluFizikçilerBir Komiser GeldiCyrano de Bergerac ve Tartuffe gibi oyunlarda unutulmaz kompozisyonlar yarattı. 1950-75 yılları arasında İtalyanlar'ın ünlü komedyeni Toto'yu konuşarak, dublaj sanatında da ustalığını gösterdi. İstanbul Şehir Tiyatroları'nın dergilerinde yazılar yazmıştır. Çocuk bölümünde de oyunlar sahnelemiştir. 3 Ağustos 1968'de İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından 36. San'at Yılı için Ayral'a bir jübile düzenlenmiştir. Jübileye İsmail Galip Arcanİsmail DümbüllüMünir Nurettin SelçukPerihan Altındağ SözeriZâti Sungurİhsan DevrimNecdet YakınTevfik İnce ve arkadaşları katılmıştır. Jübileden sonra da Şehir Tiyatroları'nda oynamaya devam etmiştir. Yönettiği oyunlar dışında, 275 oyunda, 170 filmde oynadığını belirtmişti. Ayral, 22. İzmir Tiyatro Günleri  kapsamında 30 Mart 2004'te gerçekleştirilen "Tiyatroda Geçen Yıllar" konulu söyleşide şunu söylemişti: "Maalesef, memlekette hala sanata kıymet verilmiyor. İşte misali... Benim ne evim var, ne param. Halbuki sahneye, sanata, 71 sene verdim. Başka memleketlerde sanatta 70 sene çalışmış kimseye bir hükümdar gibi geceler yaparlar, tebrikler yaparlar, hediyeler verirler, neşe günleri yaparlar. Bizde, kimse farkında değil. İşte memlekette sanata verilen kıymet." 1963'te Alain Robbe-Grillet'in "L'immortelle" ve Elia Kazan'ın "America America" filmlerinin İstanbul çekimlerinde rol aldı. 1998'de 10. Ankara Film Festivali'nde Aziz Nesin Emek Ödülü verildi. Ölümünden önceki dönemde dünyanın bilinen en yaşlı aktörleri arasındaydı. Ayrıca tiyatro sanatçısı Jeyan Mahfi Ayral Tözüm'ün babasıdır. 2004 yılında yaşamını yitiren sanatçının kabri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndadır.
  • 2004 - Ronald Reagan, Amerika Birleşik Devletleri'nin 40. Başkanı (d. 1911)
  • 2004 - Zahir Güvemli, Türk yazar, karikatürist ve eleştirmen (d. 1913)
  • 2005 - Susi Nicoletti, Alman-Avusturyalı oyuncu ve balerin (d. 1918)
  • 2009 - Rajeev Motwani, Hindistan doğumlu bilgisayar bilimci (d. 1962)


  • 2010 - Erdoğan Tokatlı, Türk sinema yönetmeni, yazar ve çevirmen (d. 1939)

  • 2011 - Ludo Martens, Belçikalı tarihçi ve komünist politikacı (d. 1946)

  • 2012 - Caroline John, İngiliz oyuncu (d. 1940)
  • 2012 - Ray Bradbury, Amerikalı yazar (d. 1920)

  • 2015 - Sadun Boro, Türk denizci (d. 1928)


  • 2015 - Tarık Aziz, Iraklı siyasetçi ve eski Irak Dışişleri Bakanı (d. 1936)
  • 2017 - Andy Cunningham, İngiliz oyuncu, kukla sanatçısı ve yazar (d. 1950)
  • 2017 - Helen Dunmore, İngiliz kadın şair, romancı ve çocuk öyküleri yazarı (d. 1952)

  • 2018 - Brian Browne, Kanadalı caz piyanisti ve besteci (d. 1937)



  • 2018 - Frank Bresee, Amerikalı radyocu ve tarihçi (d. 1929)



  • 2018 - Kate Spade, Amerikalı moda tasarımcısı ve iş kadını (d. 1962)


  • 2018 - Pierre Carniti, İtalyan siyasetçi ve sendikacı (d. 1936)
  •             

  • 2020 - Keiko Itō, Japon haiku şairi (d. 1935)




KISA KISA GÜNDEM (4 HAZİRAN 2022)

 


1-Kızı boşandı Abdullah Gül’ün damadımın dediği milyonluk villa oğluna     kaldı(Yeniçağ)


11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kızı boşanınca yıllardır oturduğu ve “Damadımın” dediği milyonluk villa ve sözde damada ait olan şirket Gül’ün oğluna devredildi. Damadın milyonluk villa ve şirketi neden tek kalemde Gül’ün oğluna devrettiği ise soru işaretlerine neden oldu.
(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abdullah-gulun-damadimin-dedigi-milyonluk-villa-ogluna-kaldi-548964h.htm)

2- Emine Erdoğan'ın himayesinde kurulan ajansla ilgili haberlere yayın engeli(Yeniçağ)

Emine Erdoğan'ın himayesinde kurulan Çevre Ajansı Başkanlığı'na ilişkin bazı haberlerle ilgili ‘itibar zedeleyici’ oldukları gerekçesiyle yayından kaldırma kararı çıktı. Meclis’e sunulan “Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"ndeki 'Çevre Ajansı’na ilişkin haberlerin, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın talebi üzerine yayından çıkarılmasına karar verildi. BirGün'de yer alan habere göre, İstanbul Anadolu 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin 3 Haziran tarihli kararıyla, kanunda yapılacak değişikliğin, 'mapa ve şamandıra ihalesi ile turizm alanlarını işletebilme yetkisinin Emine Erdoğan’ın himayesindeki Çevre Ajansı’na verilebilmesinin önünü açacak olmasına'  dikkat çeken haberlerin, içerikten kaldırılmasına hükmedildi. Mahkeme kararın gerekçesini "özel hayatın gizliliği" ve "kişilik hakları"na dayandırarak, söz konusu haberlerin 'haber alma, verme ve eleştiri hürriyeti kapsamında kalmadığını' öne sürdü.Kararda, haberlerin Emine Erdoğan’ın 'itibarını ve toplum nezdindeki saygınlığını zedelediği' savunuldu.

323 eser kayıp: 'Hangileri olduğunu bilmek kamuoyunun hakkı' (SOL)
CİMER’den gelen yanıtta, kayıp olduğu iddia edilen eserlerin durumuna ilişkin arşive rastlanmadığı, araştırmaların devam ettiği söylendi.


Devletin elindeki 23 eser "kayboldu". Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü, söz konusu eserlerin durumuna ilişkin arşiv belgelerine ulaşılamadığını, bunların ne zaman ve nereye devredildiğine ilişkin çalışmaların devam ettiğini bildirdi. Cumhuriyet'ten Mustafa Çakır'ın haberine göre, CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, konuyla ilgili CİMER’e "Kaşıkçı Elması, Dolmabahçe’de 92 kilogram altın vazolar, Zeugma’da 9 milyon dolar değerindeki 10 eser, MSÜ Müzesi’nde 404 eser, Resim ve Heykel Müzesi’nde 250 milyon dolar değerinde 302 tablo ve Batman Müzesi’nde 20 altın sikkenin kaybolduğu iddiası doğru mudur? Bu eserler hangileridir? Akıbetleri ne olmuştur? Son 10 yılda kaç eser müzelerden kaybolmuştur?" sorularını yöneltti.
('Arşiv belgelerine henüz rastlanmadı') CİMER bu sorulardan sadece MSGSÜ ile ilgili olana yanıt verdi. CİMER, başvuruyu üniversiteye de iletti. Bu kapsamda MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü, soruları şöyle yanıtladı:"Mahut 404 eserden 377 adedinin, ülkemizin 1950-1960 yılları arasında güzel sanatları Anadolu’ya yaygınlaştırma politikası çerçevesinde; bakanlık emriyle Ankara ve İzmir Resim-Heykel Müzeleri’ne, devlet sanat galerilerine ve çeşitli kamu kurumlarına verildiği, bahse konu eserlerin listeleri ve teslim belgeleri dahil olmak üzere, tüm detayların arşivde mevcut olduğu, lakin 23 adet eserin akıbetine ilişkin arşiv belgelerine henüz rastlanmadığından bunların ne zaman ve nereye devredildiğine ilişkin arşiv çalışmalarının devam ettiği, konuyla ilgili geçmiş yıllarda soruşturma açıldığı ve üniversitemizin soruşturmanın ve eserlerin hâlen takipçisi olduğu, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından görevlendirilen uzman kişilerden oluşan inceleme komisyonu ile beraber müzede çalışmalara devam edildiği, belirtilmiştir." ('Hangileri olduğunu bilmek kamuoyunun hakkı') Bulut, konuya dair şunları söyledi: "Arşiv belgesi olmayan, yurtdışına kaçırılan, çalınan eserlerle tarihi mirasımız eriyor. Müzelerden tarihi eserler kayboluyor. Raporlara ‘kayıp’ olarak yansıyan eserlerin nerede olduğu, ne zaman, nasıl kaybolduğu bilinmiyor. Sorumlusu bile belli değil. 23 eserin akıbetine yönelik arşiv belgesi bile yok. Kamuoyunda, müzelerden çok sayıda eserin kaybolduğuna dair ciddi bir inanış var. Kültür Bakanlığı’nın görevi bu eserleri bulmak. Soruşturmayı zamana yayıp unutturmak değil!" Bulut, CİMER üzerinden Bakanlığa bir kez daha 23 eseri sorarak, "Hangileri olduğunu bilmek kamuoyunun hakkı" dedi.

4- Et ve Süt Kurumu iflasın eşiğinde: 520 milyon TL açık verildi (SOL)

Et ve Süt Kurumu 2021 yılında öz kaynaklarının tamamını yitirdi. Kötü yönetim ve liyakat sorunlarıyla sık sık gündeme gelen Et ve Süt Kurumu'nun, 2021’de 429,5 milyon TL olan öz kaynaklarının tamamını yitirerek 520 milyon TL açık verdiği ortaya çıktı. BirGün'den Mustafa Bildircin'in haberine göre, 2017 yılında 279 milyon 337 bin 270 TL kâr açıklayan Et ve Süt Kurumu, 2018 yılı itibarıyla düzenli olarak zarar etti. İdarenin 2019 ve 2020 yılındaki zararı sırasıyla 34 milyon 664 bin 593 TL ve 222 milyon 991 bin 213 TL oldu.(Öz kaynaklar eridi, borç birikmeye başladı) Mali verilere göre Et ve Süt Kurumu, 429 milyon 510 bin 757 TL özkaynak ile girdiği 2021 yılında 520 milyon TL açığa imza attı. 2021 yılında kurumun özkaynağı eksiye düşerek eksi 91 milyon 479 bin 728 TL olarak gerçekleşti. Et ve Süt Kurumu’ndaki batağı gözler önüne seren raporda, dikkati çeken değerlendirmeler de yer aldı. Kurum mağazalarının devam ettirilmesinde, "kârlılıktan ziyade kamu yararı ve piyasa fiyatlarına olumlu etkinin" göz önünde bulundurulduğu savunuldu. Kurumun, 14 kentte faaliyet gösteren toplam 18 satış mağazası olduğu bildirildi.Sayıştay Et ve Süt Kurumu’na mali denetimleri sonrasında 2020 yılında yayınladığı raporunda, “Tablonun negatife dönme riski var” değerlendirmesinde bulunarak kurum yönetimini uyarmıştı. (Genel Müdürlük binasına kira ödeniyor) Et ve Süt Kurumu yönetiminin kendisine ait binası da bulunmuyor. 10 yıldır aynı binada kiracı olan kurumun 2020 yılı itibarıyla KDV dahil aylık kirasıysa 292 bin 640 TL olarak hesaplandı.

5- CHP'li Karabat, rakamlarla açıkladı: AKP, TRT’de çok büyük oyun oynuyor(BİRGÜN)

İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar ile TRT'de iktidarın çok büyük bir oyun oynadığını iddia etti. TRT'nn Sayıştay raporunda 21.3 milyon liralık bir kambiyo zararı tespit edildiğini belirten Karabat, "Bakın TRT yöneticileri. Hazırladığınız TRT 2020 Faaliyet Raporu’nda reklam gelirlerini 2019 için 306.2 milyon TL, 2020 için 316.1 milyon TL açıklamışsınız. Ama Sayıştay raporunda daha düşük rakamlar var" diye yazdı.
(https://www.birgun.net/haber/chp-li-karabat-rakamlarla-acikladi-akp-trt-de-cok-buyuk-oyun-oynuyor-390545)

6- İsraf ve kıyakta şampiyon rektör(Mustafa Kömüş-BİRGÜN)

Skandallarla gündeme gelen Şırnak Üniversitesi Rektörü, şimdi de araç israfıyla gündemde. Bu yetmezmiş gibi üniversitenin aracıyla lojmanını da kardeşi AKP İl Başkanı İbrahim Halil Erkan’a tahsis etti.
(https://www.birgun.net/haber/israf-ve-kiyakta-sampiyon-rektor-390491)

7-TÜİK verileri yine tepki çekti: Zıvanadan çıktı(BİRGÜN)

TÜİK yıllık enflasyonu yüzde 73,50 olarak hesapladığını duyurdu. Enflasyon oranını hem beklenenin ve hem de hissedilenin çok altına açıklayan kurum madde sepetini de yayımlamayı durdurarak yine tepkileri üzerine çekti.


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), dün yayımladığı tüketici fiyat endeksi (TÜFE) verileriyle yine tüm okları üzerine topladı. Kurumun açıkladığı son verilere göre TÜFE mayıs ayında yüzde 2,98 artarken yıllık enflasyon yüzde 73,50 oldu. Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 73,50 ile 1998 yılı Ekim ayından bu yana en yüksek seviyeye çıktı.

Mayıs ayında üretici fiyat endeksi de bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 132,16 arttı ve bir kez daha rekor düzeye yükseldi. Bu rakamlar ile yıllık tüketici enflasyonu ile üretici enflasyonu arasındaki makas 58,7 puan açıldı.TÜİK verilerine göre bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde 107,62 ile ulaştırma, yüzde 91,63 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 82,08 ile ev eşyası oldu.

TÜİK’i açıkladığı rakamlar rekor seviyelere ulaşsa da enflasyon oranı hem beklenenin ve hem de hissedilenin çok altında açıkladı. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), tüketici fiyat endeksinin (E-TÜFE) mayıs ayında yüzde 5,46, son 12 ayda yüzde 160,76 arttığını duyurdu.

İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul’da perakende fiyatların mayısta bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 87,35, bir önceki aya göre yüzde 5,84 arttığını açıklamıştı.

MADDE SEPETİNİ AÇIKLAMADI

Açıkladığı her istatistik ile itibarınnı daha da kaybeden TÜİK mayıs ayında da bir skandala imza attı. Enflasyon verilerine madde sepeti yayımını durdurdu. Hangi mal ve hizmetin fiyatının nereden nereye geldiğini izlemek artık mümkün değil. TÜİK’in daha detaylı madde fiyat listeleri açıklaması gerekirken var olan madde fiyat listesini açıklamaması verileri hakkındaki kuşkuları artırdı.

Daha önce 400'ün üzerinde maddenin fiyatlarını yayımlayan TÜİK, son değişiklikle 290 harcama grubu belirledi. Bu değişikliğin ardından bu gruplara ilişkin ortalama madde fiyatları yerine endeks bilgileri yayınlanacak.

TÜİK 26 Mayıs tarihinde konuyla ilgili bir açıklama yapmıştı.Açıklamada konuyla ilgili olarak şu ifadeler kullanılmıştı: TÜFE kapsamında yayımlanmakta olan ayrıntılı tabloların sunum şekli ve içeriği konusunda kamuoyunda gündeme gelen yapıcı eleştiriler de dikkate alınarak, piyasadaki fiyat hareketlerinin kullanıcılar tarafından daha doğru okunması ve takip edilmesine imkân verecek bazı düzenlemeler yapılacaktır.

Bu amaçla Eurostat’ın TÜFE verileri konusundaki dağıtım politikası ve şeffaflık kriterleri de değerlendirilerek, ilerleyen süreçte TÜFE kapsamında yayımlanmakta olan ve Eurostat tarafından talep edilmeyen tabloların kaldırılarak, aynı şekilde talep edilen yeni tabloların da eklenmesine karar verilmiştir.

Hazırlık çalışmalarının tamamlanmasıyla birlikte yeni yayımlanacak olan tablolarda, geçmiş aylara ait karşılaştırılabilir veriler de yer alacaktır.

HESAPLAMA YAPAN DAİRE BAŞKANI GÖREVDEN ALINDI

TÜİK’in başkan ve başkan yardımcılarının, yönetim kadrolarının iktidar müdahalesiyle sık sık değiştirilmesi, Mayıs 2022’de Fiyat İstatistikleri Dairesi Başkanı’nın görevden alınması TÜİK üzerindeki siyasal baskının ne derece arttığını göstermişti. TÜİK’te enflasyon hesaplamasını yapan Fiyat İstatistikleri Daire Başkanı Cem Baş, geçen ay görevinden istifa etmiş, kurumda birçok görev değişikliği olduğu bilgisi basına yansımıştı.Kurum, Mayıs 2022’de, endekste kapsanan 144 temel başlıktan, 9 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 5 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 130 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleştiğini de açıkladı.

GIDA ZAM ŞAMPİYONU TEREYAĞI

TÜİK’in sınırlı açıkladığı verilere göre mayıs ayında gıda ürünleri içerisinde fiyatı en fazla artan tereyağı oldu. Mayıs ayı zam şampiyonu ise yüzde 71,04’lük aylık ortalama zam oranıyla paket turlar oldu. Havayolu ile yolcu taşımacılığı da yüzde 14,98’lik zam oranıyla ikinci sırada yer aldı.

AÇIK ARA EN YÜKSEK ENFLASYON

Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomisinde açık ara en yüksek enflasyona sahip ülke oldu. Türkiye’nin ardından ikinci sırada uzun süre ekonomik kriz ile mücadele eden Arjantin geldi. Ukrayna’yı işgal etmesi üzerine AB ve ABD tarafından çok sayıda yaptırım uygulunan Rusya’da dahi enflasyon 17,83 seviyesinde.

(BİRGÜN)




8- Bayraklı 1. Uluslararası Homeros Festivali’ne görkemli açılış (Evrensel)

1.Bayraklı Uluslararası Homeros Edebiyat /Sanat Festivali, sanat dünyasının yerli-yabancı ünlü isimlerini Bayraklı’da buluşturdu. 3 gün sürecekfestivalin açılış galası Smyrna Bayraklı Höyüğü’nde gerçekleşti.Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, “Homeros festivali, yaşama kente ve insana bakışımızın bir yansımasıdır” dedi. Festivalin onur konukları Adonis ve Özdemir İnce de etkinliğe katılarak sanatseverlerle buluştu. Gecede Fuat Saka da konser verdi. Nazım Hikmet ölümünün 59’uncu yılında Şair Ahmet Telli’nin seslendirdiği şiirlerle anıldı. Tarihi sütunların arasında yapılan dans gösterisi de beğeni kazandı.(https://www.evrensel.net/haber/463025/bayrakli-1-uluslararasi-homeros-festivaline-gorkemli-acilis)

9- Hilal Kaplan ile eşi Süheyb Öğüt'ten aralarında gazetecilerin de olduğu 34 kişi hakkında "terör" suçlaması(Evrensel)
Sabah yazarı Hilal Kaplan ve eşi Süheyb Öğüt, aralarında milletvekili ve gazetecilerin de bulunduğu 34 kişi hakkında şikayette bulundu. 
Sabah yazarı Hilal Kaplan ve eşi Süheyb Öğüt, aralarında Murat Ağırel, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Efe Kerem Sözeri, Kemal Özkiraz, Ahmet Şık ve İsmail Saymaz gibi isimlerin bulunduğu 34 kişi hakkında şikayetçi oldu. Hilal Kaplan Öğüt ve eşi Süheyb Öğüt, aralarında milletvekili ve gazetecilerin de yer aldığı 34 kişi hakkında, "terör, hakaret, iftira gibi" iddialarla şikayetçi oldu. Şikayet üzerine soruşturma başlatıldı. İkilinin avukatlığını ise Selman Öğüt ile Hadi Dündar yapacak.

Şikayet dilekçesinde, “Terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak, hakaret, iftira, suç uydurma ve savcılık makamının ortaya çıkardığı suçlar” suçlamaları yöneltildi. Kemal Özkiraz'ın paylaştığı dilekçeye göre hakkında şikayetçi olunan isimler şöyle: Murat Ağırel, Mesut Aykın, Baransel Ağca, Ali Tarakçı, Taha Ün, Selim Temurçi, Cemile Bayraktar, Cengiz Güldalı, Yasemin Yıldırım, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Mehmet Yakup Yılmaz, Efe Kerem Sözeri, Kemal Özkiraz, Ahmet Şık, İsmail Saymaz, Cengizhan Çekil, Celal Eren Çelik, Kenan Alpay, Atılgan Bayar, Yavuz Değirmenci, İbrahim Yörük, Ümit Karaca, Bülent Korucu, Fidel Okan, Ali Aktaş, Fırat Erez, Nurbaki Enes, Fatih Şahintürk, Aydın Ünal, Tarık Toros, Said Sefa, Emre Uslu, Adem Yavuz Arslan.

10 -TÜİK karartmasıyla halktan çaldılar (Evrensel)

Fiyat istatistiklerini yayımlamaya son veren TÜİK’in şaibeli verileri “Karartma” olarak değerlendirildi. Prof. Dr. Aziz Çelik, yapılacak ücret zammının bir çırpıda yüzde 9 aşağı çekildiğini belirtti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) fiyat istatistiklerini yayımlamaya aniden son verdi ve bu durum “Karartma ve sansür” olarak değerlendirildi. Prof. Dr. Aziz Çelik, “Çalışanlar ve emekliler bir çırpıda yüzde 9 az zam alacak” dedi. TÜİK'in açıkladığı enflasyon verisi, ücret ve maaş zamlarının yapılacağı temmuz 2022 öncesinde büyük şaibe yarattı. Yıllık enflasyon yüzde 73,5 oldu. Tüketici enflasyonu 2022 yılı mayıs ayında bir önceki aya göre ise yüzde 2,98 oldu. TÜİK’e göre aylık enflasyon bir önceki ay yüzde 5,46 yükselmişti. Buna göre enflasyonda artış hızı azaldı. TÜİK, mayıs ayına ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Açıklanan verilerde İstanbul Ticaret Odası, Türk-İş ve Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verileriyle büyük fark olduğu görüldü. TÜİK, her enflasyon açıklamasında güncellenen madde fiyatlarını da paylaşmadı. 409 ürünün aylık fiyat değişimlerini gösteren “madde sepeti ve ortalama madde fiyatları” tablosunda mayıs ayı fiyatları yer almadı. *İstanbul Ticaret Odasının tüketici enflasyonu bir ayda yüzde 80’den, yüzde 87,4’e çıkarken; TÜİK’in tüketici enflasyonu sadece 3,5 puan artarak yüzde 70’ten, yüzde 73,5’e çıktı. *Türk-İş'in gıda enflasyonu 1 ayda yüzde 85’ten, yüzde 107,8’e çıkarken; TÜİK’in gıda enflasyonu 2,5 puan artarak yüzde 89,1'den, yüzde 91,6’ya çıktı.*Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre, enflasyon mayıs ayında aylık bazda yüzde 5,46 arttı, son 12 aylık artışı ise yüzde 160,76 olarak gerçekleşti. TÜİK böylece ücret ve maaş artışlarının yapılacağı Temmuz 2022 öncesinde enflasyon oranını beklenenin ve hissedilenin çok altında açıkladı.(TÜİK’TEN VERİLERE KARARTMA) TÜİK madde sepeti ve ortalama madde fiyatları listesinde karatmaya gitti. TÜİK 2003 yılından bu yana açıkladığı enflasyona esas madde fiyat listesini açıklamaktan vazgeçti. Böylece fiyatları kontrol etmenin yegane yolu ortadan kalktı. Konuya ilişkin açıklama yapan DİSK-AR, “Temmuz 2022’de yapılacak ücret, maaş ve emekli aylık zamları öncesi düşük enflasyon açıklanması şaibelidir” ifadelerini kullandı. TÜİK Mayıs 2022 için açıklanan TÜFE verilerinde ise büyük bir skandala imza attı. TÜİK yıllardır açıkladığı 400’u aşkın mal ve hizmetten oluşan madde sepeti ve ortalama madde fiyat listesini Mayıs 2022 itibariyle açıklamayacağını belirtti. DİSK-AR’ın Mayıs 2022’de yayımlanmayan madde sepetlerine ilişkin bilgi talebine karşılık TÜİK Bilgi Dağıtım Grup Başkanlığı tarafından verilen yanıtta talep edilen tabloların Mayıs 2022 itibariyle güncellenmeyeceği ifade edildi. Böylece fiyat artışlarının madde bazında izlenmesi mümkün olmadı. TÜİK’in daha detaylı madde fiyat listeleri açıklaması gerekirken var olan madde fiyat listesini açıklamaması TÜİK verileri hakkındaki kuşkuları artırdı.(ÜCRET VE MAAŞLARDA GASP BÜYÜK OLDU) Ücret, maaş ve emekli aylıkları TÜİK verileri baz alınarak Temmuz 2022’de 6 aylık enflasyona göre artırılacak. “Enflasyonun düşük açıklanması işçinin, emekçinin, emeklinin, halkın ekmeğinin gasbedilmesi anlamına geliyor” diyen Prof. Dr. Aziz Çelik şu değerlendirmede bulundu: “Mayıs 2022'de dört aylık enflasyon yüzde 31,71 olarak açıklanmıştı. Bu ay açıklanan aylık 2,98’lik artışla 5 aylık enflasyon yüzde 35,64 oldu. Gelecek ay yüzde 2,5 aylık enflasyon açıklanırsa 6 aylık enflasyon yüzde 39 olacak. Temmuzda ücret, maaş ve aylıklar buna göre artacak. Eğer mayıs ve haziran enflasyonları yüzde 6 açıklansaydı. Altı aylık enflasyon toplam yüzde 48 olacaktı. Böylece temmuzda yapılması gereken zam en az yüzde 48 olacaktı. Çalışanlar ve emekliler bir çırpıda yüzde 9 daha az zam alacak. Böylece halkın cebinde en az yüzde 9 çalınacak. Düşük enflasyon ve fiyat sansürlemesi çalışanın, emeklinin ekmeğinin çalınmasıdır, yoksullaşmadır. Enflasyon emme basma tulumba gibidir. Yoksuldan ve işçiden alıp zengine ve sermayeye kaynak aktarılmasıdır.”   (ENFLASYON HESABININ YAPILDIĞI DAİRE BAŞKANI İSTİFA ETMİŞTİ) Enflasyon verilerinin açıklanmasına bir hafta kala Türkiye İstatistik Kurumunda, dikkat çeken bir görev değişimi yaşanmıştı. Enflasyon hesabı çalışmalarının yürütüldüğü TÜİK Fiyat İstatistikleri Dairesi’nin başındaki isim olan Cem Baş ‘sağlık sorunları’nı gerekçe göstererek ‘görevden affını’ istemiş, ‘görevden af’ talebinin kabul edilmesiyle Baş’ın yerine Dijital Dönüşüm ve Projeler Daire Başkanı Furkan Metin atanmıştı.



Alkolsüz Yeni Osmanlı'nın dramı! - Orhan Gökdemir / SOL

 

İçen içecek, yobaz da tahammül etmeyi öğrenecek. Hem Sultan Süleyman denemiş, becerememiş, sen kimsin ki becereceksin?'

Nevzuhur Tayyar Sultan Hazretleri fiyatlarını kasten arttırdığını söyledi malumunuz, ama halkımız buna rağmen içkiyi sigarayı bırakmamıştı. Bırakmamıştır. İçki ve sigara bağımlıları nice sultanlar, nice yasakçılar eskitmiş, geri adım atmamış, diz çökmemiştir. Halkın alışkanlıkları sultanların fermanlarından güçlüdür. 

Kutsal kitaplarında yasak mı değil mi bilmem, hem konumuz da o değil. Ama yasakçılar çoğunlukla o kitaba inandığını söyleyen muktedirler arasından çıkmıştır. Hemen hepsinin başarısız olduğunu biliyoruz. Osmanlı ve başkentinden sarhoşluk da tütün dumanı da eksik olmamıştır. 

Mehmet Fatih şehri fethederek, çürümüş Bizans’a hayat öpücüğü kondurmuştu. “Köhne Bizans” o sayede, papaz cübbesini atıp imam sarığı kuşanarak, hayatta kalmayı başardı. Ama Bizans bakiyesi çürümüşlük boylu boyunca ortadaydı. "Fatih’ten sonra Osmanlı sarayı eski Bizans sarayının yerini her bakımdan doldurmak eğilimindeydi. Sarayın çevresinde halkın omuzuna binmiş, halkın hakkını yiyerek geçinen bir efendiler ve zorbalar sınıfı, vicdan sömürüsünü meslek edinen, midesini ve kesesini şişirmek için bir saniyede yüzlerce suçsuzun katline fetva vermekten çekinmeyen bir sarıklılar zümresi, sarayın ve efendilerin yardakçılarından meydana gelmiş bir asalaklar sürüsü oluşmakta gecikmemişti..." 

Gazeteci Refik Ahmet Sevengil, 1927’de basılan “İstanbul Nasıl Eğleniyordu” adlı kitabında fetihten hemen sonra oluşan sahneyi böyle anlatıyor. Aşağı yukarı bugünküne benzer bir tablodur. Hummalı bir inşaat faaliyeti de vardı yağma dönemlerinin ruhuna uygun olarak. Haliç kıyılarına süslü yalılar-köşkler yaparak başladılar, oradan yayıldılar, Eyüp kıyılarına dayandılar. 

Gerisi de pek tanıdık gelecek biliyorum. Eyüp’e önce bir türbe yaptılar. Halkın ayağı alışınca semti büyük bir kerhane-meyhaneye dönüştürdüler. Sultan Süleyman devri açılırken semt tam bir batakhane görünümündeydi. Hoş, şehrin geri kalanının da oradan bir farkı yoktu. Sarhoşluk yaygın bir hal almıştı. Her köşede bir meyhane açılıyordu. Sevengil’in verdiği bilgilere göre kagir, kapıları pencereleri kemerli, geniş ve biraz loşça yapılardı bunlar. Bir tarafında şarap fıçıları tavana kadar yükselir, yanında şarap kovaları sıralanır ve şarap almak için fıçılara dayalı duran merdivenlerle çıkılırdı. Şarap yapanlar ve satanlar gayrimüslimlerdi. Müslimler sadece içerlerdi. 

Süleyman pek bir sofuydu, tahta çıkar çıkmaz içkiyi yasakladı. Şair Baki şöyle tepki gösterdi buna: Meyhaneler beyt-ül haram, Pir-i mugan şeyh-ül harem… (Meyhaneler Kâbe, meyhaneci ise Harem-i Şerif’e bakan şeyh.)

Süleyman içkiyi yasakladı yasaklamasına ama bu kez de kahve yaygınlaştı şehirde. Hocalar hemen bastı fetvayı “haramdır” diye. Ne yasaklar ne fetvalar İstanbul’un dört bir yanında kahvehaneler açılmasına engel olamadı fakat. 

Süleyman ölüp tahtına II. Selim oturunca içki yasağı da unutuldu. Selim, sofu Süleyman’ın tersine içmeyi seviyordu, o da yasaklayacak başka bir şey buldu, Eyüp’te fuhşu yasakladı, evleri kapattırdı. Bu sefer de bölgedeki kaymakçılara dadandı istekliler, pazarlıklar, görüşmeler oralarda yapılmaya başlandı. Bütün musibetlerin Müslüman olmamaktan kaynaklandığına inanılıyordu. Son çare, gayrimüslimlerin kaymakçılık yapmasını yasakladı padişah. Ancak kendisi de zil zurna sarhoş geziyor, fuhuştan başını kaldıramıyordu. 

Evliya Çelebi’nin yazdığına göre 1600’lerin ortalarında İstanbul’da binden fazla meyhane vardı. Tütün ise Osmanlıya III. Mehmet zamanında (1595-1603) girdi. İçki ve kahve yasaklanınca birileri o yoksunlukta bunu denemeye karar vermişti. Ama alışması zordu tütüne, ancak 30 yıl sonra şehirde tutunmayı başardı. Özetle, İstanbul her zaman içkinin ve tütünün başkenti olmuştu.

***

Bunlar İstanbul’un bol minareli “dini bütün bir şehir” görüntüsüyle tezat içindedir, evet. Ama aslında o da sonuçta bir görüntüdür. Sofu padişahların sayısı belli, üçü beşi geçmez. Çoğunluğunun uçkuru gevşek ve içkiyle arası iyidir. Dindarlık halka yapılan bir gösteriden ibarettir, tenhada dindarlık olmaz.

“Ey gönül elinde şarap kadehi var, bırak, teşbihe el sürme,
Namaz kılanlara uyma, onlarla durma, oturma
Secdeye eğilerek özveri tacını başından düşürme
Abdest suyuyla esenlik uykusunu gözünden kaçırma
Ayak altında kalırsın, sakın, hasır gibi camiye varma…”

Bu satırlar 16. yüzyıl şairi Fuzuli’ye aittir. Türkçesi eskimiştir, İsmet Zeki Eyüboğlu çevirisiyle aktardım. Bir yüzyıl sonra Şeyhülislam Yahya Efendi Fuzuli’nin açtığı yolu şöyle genişletecekti: “Mescidde riyâ-pîşeler etsin ko riyayı, Meyhaneye gel kim ne riya var ne mürâyî.” Bugünün Türkçesiyle şöyledir; "Camide ikiyüzlüleri bırak, ikiyüzlülük etsinler, Meyhaneye gel ne ikiyüzlülük var ne de ikiyüzlü…"

Kaynağı Eyüboğlu’nun “Türk Şiirinde Tanrıya Kafa Tutanlar” çalışmasıdır. Osmanlı'da asi ozanların sayılarının yabana atılmayacak kadar çok olduğunu biliyoruz. Başka türlüsü mümkün mü? Yasaklara da yasakçıların yaslandıkları tanrılara da kafa tutanlar hep vardır, var olacaktır. 

***

Sanılanın tersine Müslüman Araplar da içer, eğlenirdi. Haliyle din konusunda da pek gevşektiler. İlk Müslümanlardan sonra da devam etti gelenek. Halife Ali’nin ölümü üzerine Şam Valisi yapılan Muaviye halifeliğini ilan etti. Seçimi kaldırdı, cumhuriyeti yıktı. Kılıç zoruyla halife olan Muaviye, şartların zorlamasıyla imana gelmiş gönülsüz bir Müslüman'dı. Büyük ihtimalle yaşamının sonuna kadar öyle kaldı. Seçimle gelen ilk halifelerden nefretini saklamıyordu. O bir despottu ve din, üzerine giydiği iktidar kaftanı gibi bir işlev üstleniyordu. Şöyle diyordu: “Siz beni en iyiniz olarak kabul etmeseniz bile, ben başkanlık görevinde sizin için en iyisiyim.” Oğlu Yezid’i veliaht tayin etti, kendisini devlet başkanı olarak kabul etmeleri için halka baskı yaptı. Zamanın ruhuna uygun bir “devlet” ortaya çıkardı. Emevi devleti görünüşte bir “İslam devleti”ydi. Emevi tarihinin geri kalanı bir ahlaksızlık, yolsuzluk, gasp, yağma, cinayet, katliam hikâyesidir. 90 yıl ayakta kalabildiler, küçük bir ayaklanmayla yıkıldılar. Yıkıldığında Emevi Kralı Eşek Mervan Mısır’a kaçtı. Eşekti ama halifeydi de!

Ayaklananlar Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan gelen birini bulup lider ilan etti. Başkent Şam’dan Bağdat’a taşındı. Ama öte yandan Abbasilerin dinle bağı Emeviler'den daha gevşekti. Asilerin iktidar bahşettiği “kan dökücü” lakaplı Abül-Abbas, Emevi geleneğini bozmayıp kendini halife ilan etti. Ayaklanıp Emeviler'i alaşağı eden fukara Müslümanlar ise ellerinden kaçıp giden iktidarın ardından bakakaldı.

Ebu'l-Abbas ilk Abbasi halifesiydi. 754'te kardeşi Mansur onun yerine geçti. Abbasi Devleti, Mansur'un torunu Harun Reşid döneminde en geniş sınırlarına ulaştı. Harun Reşid, Binbir Gece Masalları'na konu olan görkemli saltanatını Bermeki ailesine borçluydu. Bu aileden Bermeki Yahya ve iki oğlu, vezir olarak Abbasi Devleti’ni 17 yıl boyunca fiilen yönetti. Yahya, içkiyi ve âlemi çok severdi. Yedi karısı, birçok cariyesi, on bir oğlu ve on yedi kızı vardı. Cömertti, şiire tutkundu, şairlere paralar dağıtırdı. Dönemi İslam’ın lale devri oldu. Abbasi halifenin zevk-i sefası Moğollar 13. yüzyıl ortalarında Bağdat’ı işgal edene kadar sürdü. Gerçekte dünyevi iktidarın bir gölgesinden ibaret olan halife direnmeye çalıştı. Moğollar acımasızdı, şehirde kim varsa kılıçtan geçirildi. Halife Mustasım’a kılıç sürülmeyip, makamına hürmetle bir halı yığının altında ölüme terkedildi. Kılıç zoruyla özel mülke dönüştürülen halifelik böylece Moğol Hanı Hulagu tarafından tarihin çöplüğüne atıldı.

***

“Rakı milli içkimiz” falan demelerine bakmayın, şarapçı bir milletiz biz. Türk-Müslüman nüfus asırlar boyunca şarap içti. “Arak” 17. yüzyılda girdi hayatımıza. “Arak”, Arapçada “ter” demekti; yapılırken kaynatılıyor, imbikte teri andıran damlalar oluşuyor, bu damlalar şişelere dolduruluyordu. “Arak”, zamanla “rakı” oldu ve ancak Tanzimat döneminde halk arasında tutundu.

“Meyhane mukassi (sıkıntılı) görünür taşradan amma başka bir tat, letafet var içinde…” Sıkıntılı bir tarihi var “yeme-içme” tarihimizin. Ermeniler, Rumlar yapar Türkler içerdi, bir uğursuz iş bölümüdür. Halbuki içki bilgiyle kültüre dönüşür, sabır ve emekle oluşur, kimyanın sırlarını çöze çöze ilerler. Sonuçta sarhoş olmak tali bir iş olur, damak tadı ve törensellik onun yerini alır. Yani adab-ı erkanı, zamanı ve mekânı vardır. Kimyasal bir sürecin sosyal bir bağ oluşturduğu ender şeylerden biridir bu.

Yasak falan hikâye, cumhuriyeti yıkanlar onun var ettiği insan türüne saldırıyor aslında. Hepsini yurttaş olmaktan çıkarıp, ümmete, kula, köleye dönüştürmeye çalışıyorlar. Ayrıca sırf İslamcı oldukları için değil, cahil kasaba esnafları oldukları için yapıyorlar bunu. Cahiller içmeyi ve eğelenmeyi bilmez, günah sayar, dinde cehaletlerine bir onaylama bulurlar, esası budur. 

Siyasal bir savunma hattı tek başına yeterli değil bu saldırı karşısında. Aynı zamanda rakınızı, sigarınızı, hayatınızı, sokağınızı ve tabii vatanınızı da savunmalısınız. İçen içecek, yobaz da tahammül etmeyi öğrenecek. Hem Sultan Süleyman denemiş, becerememiş, sen kimsin ki becereceksin?

Orhan Gökdemir / SOL

Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -19 Haziran 2025-

İsrail yardım ve şarj noktalarında toplanan Gazzelileri hedef alıyor: Bir günde 69 Filistinliyi katletti -soL- Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’n...