TARİHTE BUGÜN (6 HAZİRAN)


  OLAYLAR:

  • 1388 - Köln Üniversitesi kuruldu.
  • 1523 - İsveç Bağımsızlık Savaşı sonucunda, İsveç Krallığı bağımsızlığını ilan etti.
  • 1599 - Diego Velazquez, doğdu. İspanyol ressam (ö. 1660)
  • 1799 - Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, doğdu. Rus yazar (ö. 1837)
  • 1808 - Joseph Bonaparteİspanya Kralı oldu.
  • 1844 - Mezhepsiz ve ruhban sınıfına bağlı olmayan, küresel bir Hristiyan örgütü olan (YMCA-Young Man Christian Association) kuruldu.
  • 1861 - Bettino Ricasoliİtalya Başbakanı olarak göreve başladı.
  • 1887 - İzzet Melih Devrim doğdu.(d. 6 Haziran 1887, Kudüs - 15 Haziran 1966, İstanbul), Türk şair, romancı ve oyun yazarı.Babası Girit-Kandiye'den mutasarrıf Mustafa Esat Bey'dir. Galatasaray Lisesi'nden 1906 yılında mezun oldu. Paris'te hukuk eğitimini tamamladı. Yurda dönüşünde 1906-1925 yılları arasında Reji İdaresi'nde çalıştı. 1925-1940 yılları arasında, şirket ve banka yönetim kurullarında yer aldı. 1941'de Anadolu Ajansı Müdürlüğü'ne atandı ve 1948 yılında emekliye ayrıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazarak, birçok çeviriye imzasını attı. Yazı hayatına küçük yaşta girdi. 1902 yılında "Çocuklara Mahsus Gazete" ve "Mecmua-i Edebiye'de şiirleri yayımlandı. 1909'da Edebiyat alanında Fecr-i Ati topluluğu içinde yer aldı. 1918 yılında Sermet adlı romanını Fransızcaya çevirdi. Romanın önsözünü Pierre Loti kaleme aldı. Modern Türk resminin en önemli isimlerinden Fahrelnissa Zeid ile 1919'da evlendi. Bu evlilikten Ressam Nejat Devrim ve tiyatro sanatçısı Şirin Devrim dünyaya geldi.Tasvir-i EfkarVakitTanVatan  gazetelerinde fıkralar yazan Devrim, Fransız diline yaptığı hizmetler ve Henri Bataille  üzerine yaptığı incelemesi nedeniyle 1938'de Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından, Edebiyat doktorluğu unvanı verildi. 1957 yılında Paris Yazarlar Birliği daimî üyeliğine seçildi. Yazarın Türk edebiyatının Batılılaşmasında büyük gayretleri olması edebiyatımızda Batılı türlerin önemsenmesi ve benimsenmesine önayak oldu. İzzet Melih Devrim, 15 Haziran 1966 yılında İstanbul’da Alzheimer hastalığından öldü. Kabri, Zincirlikuyu Mezarlığı'ndadır.
  • 1901 - Sukarno, doğdu. Endonezya bağımsızlık hareketinin önderi ve ilk Devlet Başkanı (ö. 1970)
  • 1919 - Peter Carington, doğdu. Britanyalı siyasetçi (ö. 2018)
  • 1920 - İstanbul Divan-ı Harb-i, İsmet İnönüBekir Sami KundukCelalettin Arif, Dr. Rıza NurYusuf Kemal TengirşenkHamdullah Suphi TanrıöverRıfat Börekçi ve Fahrettin Altay'ı idama mahkûm etti.
  • 1924– Fener Rum Patrikhanesi dışındaki Türk Ortodoksları İstanbul’da Papa Eftim’in teşebbüsüyle, Panayia Kilisesi nezdinde İstanbul Türk Ortodoks Kilisesi’ni teşkil kararı aldı ve Papa Eftim’i bu kilisenin başkanlığına getirdi.
  • 1926 - Erdal İnönü, doğdu. Türk bilim adamı ve siyasetçi (ö. 2007)


  • 1932 - Senih Orkan, doğdu. Türk aktör (ö. 2008)
  • 1937 - Sivas - Malatya DemiryoluÇetinkaya'da birleşti.
  • 1939 - Ergüder Yoldaş, doğdu. Türk müzisyen ve besteci (ö. 2016
  • 1944 - Normandiya ÇıkarmasıMüttefikler Normandiya’ya çıkarma yaptı.
  • 1947- Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu dergisinde yayımlanan bir şiiri nedeniyle tutuklandı. Gerekçe; padişahlığı övmek ve Türklüğe hakaret etmek. 
  • 1949- İhtiyarlık Sigortası kabul edildi.  
  • 1950– Yeni hükümet orduda tasfiye yaptı.
  • 1950 - Meral Zeren, doğdu. Türk aktris ve ses sanatçısı
  • 1956 - Bjorn Borg, doğdu. İsveçli tenisçi
  • 1956 - Faruk Tınaz, doğdu. Türk müzisyen
  • 1958- Basına baskılar sürüyor; Ulus gazetesi yazı işleri müdürü Ülkü Arman ile aynı gazetenin yazarı Oktay Verel 1’er yıl, cezaevinde bulunan Şinasi Nahit Berker’le Nihat Subaşı da 4’er ay hapis cezasına çarptırıldı. 
  • 1959- Konya’da şiddetli yağmur sel baskınına neden oldu; 4 bin baş hayvan sele kapıldı. 
  • 1961- Ordu içindeki Silahlı Kuvvetler Birliği devlet başkanı Cemal Gürsel’e bir muhtıra verdi. Muhtırada görevden alınan Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel’in göreve iadesi istendi.  
  • 1962 - Birleşmiş Milletler'de yapılan görüşmeler doğrultusunda, Ruanda ve Burundi'yi ayrı devletler olarak bağımsızlığının tanınması kararlaştırıldı.
  • 1963 - Jason Isaacs, doğdu. İngiliz oyuncu
  • 1966 - Balıkesirspor Kulübü kuruldu.
  • 1967 - Paul Giamatti, doğdu. Amerikalı oyuncu
  • 1967 - Arap devletleri ortaklaşa uyguladığı politika gereğince, İsrail'e destek veren devletlere yaptığı petrol ihracatını durdurdu.
  • 1968- ABD Başkanlığı için aday olan Amerikalı Senatör Robert Kennedy, başkanken öldürülen ağabeyi John F. Kennedy gibi vurularak öldürüldü. 
  • 1968 - Fransa’da 1.000 kadar jandarma Renault-Flins fabrikasındaki grev-işgal gözcülerini zorla dışarı çıkardı. Çıkarılan işçilere destek için Paris’ten gelen öğrenciler jandarmayla çatıştı.
  • 1970 - İstanbul’da Personel Kanunu tasarısını protesto için hekimler ve sağlık personeli iki koldan yürüyüş yaptı.
  • 1974- 13 Haziran’da Almanya’da başlayacak Dünya Futbol Şampiyonası’nda Brezilya milli takımında oynamadığı için aleyhinde kampanya başlatılan, yorumculuk yapması engellenen Pele: ”Evimin önünden geçenler bana küfür ediyor, komünist olduğumu, vatansever olmadığımı söylüyor.” “Ben, futbol dönemimin zirvesine çıktım ve uzun yıllar ülkeme hizmet ettim. Artık köşeme çekilmek istiyorum” diyen Pele, şampiyonanın açılışında Brezilya-Yugoslavya maçının başlama vuruşunu yapacak.
  • 1975 - Hasibe Eren, doğdu. Türk oyuncu
  • 1976 - Kozmonotlar Boris Volinov ve Vitali Jolobov ekibinden oluşan Soyuz 21 uzay aracı yolculuğuna başladı.
  • 1977- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit “141.,142. ve 163. maddeler kalkacak” dedi.  
  • 1978- Erzurum’da yaralamaya karışan müstahdemin tutulduğu bir karakolu taşlayan ülkücüler 6 eczane ve 5 oteli tahrip etti, 1 dükkana bomba attı.
  • 1979- Afyon’un Çay ilçesinde, saat 19.00 sıralarında evine gitmekte olan Devrimci Yol militanı Mevlüt Tasmer, faşistlerin ateş açması sonucu öldüğü bildirildi.
  • 1980- Süleyman Demirel başkanlığında Adalet Partisi azınlık hükümetinin kurulduğu Kasım 1979 tarihinden sonraki 6 ay içinde bin 553 kişinin öldürüldüğü, bin 918 kişinin yaralandığı bildirildi.
  • 1980 - Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.Aksoy: “ÜGD ve ÜYD’den destek gören zorbalar üniversiteyi ele geçirmek istiyor.”
  • 1981- Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmed Kemal ile Yazı İşleri Müdürü Okay Gönensin gözaltına alındı, Gönensin daha sonra serbest bırakıldı.
  • 1982- Tunceli Ovacık Mamles (Doludibek) köyünde, jandarmayla çatışmaya giren Devrimci Yol militanlarından Hasan Gök (1960- Hozat) öldürüldü.
  • 1982 - İsrail Galile'de "Barış" adlı operasyonuyla Lübnan'ı işgal etti.
  • 1982 - Selçuk Aydemir, doğdu.Türk senarist ve yönetmen
  • 1983 - Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kuruldu. Partinin Genel Başkanlığına Erdal İnönü seçildi.
  • 1983 - Milli Güvenlik Konseyi kısa adı  Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin (MDP) üç kurucu üyesini veto etti. 
  • 1984 - Hindistan ordusuna bağlı askerler, Sih'lerin kutsal mabedi olan "Altın Tapınak"a kanlı bir baskın düzenlediler. Bu baskından sonra, Hindistan'ın çeşitli kesimlerindeki militan olmayan Sihler de silahlanmaya başladılar.
  • 1985 - Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in geri çevirdiği "Pişmanlık Yasası", ANAP'ın oylarıyla kabul edildi.
  • 1985 - Aleksey Pajitnov tarafından tasarlanan Tetris yayınlandı.
  • 1988- Mardin ilindeki tarihsel zenginlikleriyle ünlü Hasankeyf kasabasının Ilısu Baraj Gölü’nün suları altında kalacağı bildirildi. 
  • 1988 - Sümerbank’a ait Yıldız Porselen’de Çimse-İş üyesi 350 işçi greve başladı.
  • 1988 - Yeşiller Partisi kuruldu. Partinin genel başkanlığına Profesör Doktor Celal Ertuğ seçildi. 
  • 1989-“Şeriat ve Kadın”ın yazarı Prof.Dr.İlhan Arsel ile yayıncı M.Hürriyet Karadeniz “İslam dinine hakaret”ten yargılandı.
  • 1989- 7 TİP’linin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı’nın kaçak sanıklarından Mahmut Korkmaz 27 Mayıs’ta İstanbul’da yakalandı ve gıyabi tutuklama kararı bulunan kaçak 5 ülkücü sanık için dava dosyası tekrar açıldı, haklarında ölüm cezası isteniyor.
  • 1990 -Doç.Dr.Baskın Oran’ın, Aydınlar Dilekçesi’ni imzalayanlar için sarfettiği “vatan hainleri” sözünden dolayı 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında açtığı 1 milyon TL’lık manevi tazminat davası -Aziz Nesin’den sonra 2.dava- Ankara 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde başladı.
  • 1990 - Mardin’in Dargeçit ilçesinde oturma eylemi yapan 11 kadın tutuklandı. Dargeçit esnafı tutuklamayı protesto etmek için kepenk kapattı. 
  • 1991- 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşme uyuşmazlığını protesto eylemleri sürüyor. Petrol Ofisi işyerlerinde çalışan 2.500 işçi sabah servis araçlarından inip yürüyerek işyerine gitti. Gölcük Tersanesi ve askeri işyerlerinde 6 bin işçi işyerinde oturma eylemi yaptı.
  • 1992- 29 Mayıs’ta Star1 TV’deki “Laf Lafı Açıyor” programında “Vatan, üstünde yaşayanlar mutluysa vatandır” vb. sözleri nedeniyle hakkında DGM’ce soruşturma başlatılan İlyas Salman evinde polis araması sırasında dağıtılan kitaplarıyla birlikte basın açıklaması yaptı.
  • 1993- Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) Genel Başkanı Erdal İnönü, eylül ayında yapılacak kurultayda adaylığını koymayacağını açıkladı. 
  • 1994- Zorunlu askerliğin kaldırılması için Meclis’e telgraf çekerken tutuklanan Savaş Karşıtları Derneği’nden 3 kişi tahliye edildi.
  • 1994 - Öldürülen Savaş Buldan’ın ağabeyi eski Yüksekova Belediye Başkanı Necdet Buldan: “Devlet içinde Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın’ın bile bilmediği bir örgüt var.”
  • 1995- Kamu çalışanları, DYP-SHP koalisyon hükümetince hazırlanan ve Meclis Anayasa Komisyonu’nda görüşülen, toplu sözleşme ve grev içermeyen memur sendikaları yasa tasarısının geri çekilmesi ve sendikalara baskılara son verilmesi için Türkiye genelinde alanlara çıktı.
  • 1996- Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi’nin başvurusu üzerine 53. Hükümetin güven oylamasının geçersiz olduğuna karar verdi. Bu karar üzerine Başbakan Mesut Yılmaz Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e Anayol hükümetinin istifasını verdi. 
  • 1996- HABITAT II toplantıları için gelen yabancı gruplardan birinin “Konut Hakkı” yürüyüşüne Karaköy’e kadar izin verildi.
  • 1996 - AKM Sergi Salonu'nda uluslararası "Diyaloglar, şeylerin düzenine ait yitirilmiş düşünce" sergisi başladı.
  • 1996 - KarabükTürkiye'nin 78. ili oldu.
  • 1997- İstanbul’da Eğitim-Sen”li öğretmen, öğrenci ve velilerden oluşan 500 kişi “çağdaş-kesintisiz eğitim” için yürüdü.
  • 1997 - Peru’da Devlet Başkanı seçildikten sonra yetkilerini olağanüstü arttıran Fujimori’ye karşı halkın gösterileri büyüyor.
  • 1998- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca 28-29 Mayıs 1996’da İstanbul’da düzenlenen “5.Müslüman Topluluklar Birliği Konferansı”na katılan yabancı delegelerin Eresin Otel’deki toplam 13 milyar 893 milyon TL’lık masraflarının İGDAŞ tarafından ödendiği belgelendi.
  • 1998 - Kanal 7 ile İGDAŞ’ın, 1997 yılı için düzenledikleri 138 milyar TL’lık reklam sözleşmesinin belgesi ortaya çıktı. R.Tayyip Erdoğan ile M.Gökçek’in “Kanal 7’ye usulsüz para aktardıkları” iddialarına ilişkin Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun incelemesi 2 ay önce tamamlanmıştı.
  • 2000 - Şili eski diktatörü Augusto Pinochet'in dokunulmazlığı kaldırıldı. Pinochet'in 17 yıl süren iktidarı süresince; binlerce devrimci, demokrat öldürülmüş ya da kaybolmuştu.
  • 2001- ÖDP’li kadınlar, Medeni Kanun tasarısında yer alan “Edinilmiş malların eşit paylaşımı” maddesinin ön şartsız kabulünü istedi.
  • 2002 - TPAO Batman Bölge Müdürlüğü’nde iş akitleri feshedilecek olan 1.200 işçi protesto gösterisi yaptı.
  • 2002- İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan ayrıldığı dönem ile AKP liderliğine seçilişi arasında malvarlığında oluşan 256 milyar liralık artışın kaynağını açıklayamadığı gerekçesiyle Recep Tayyip Erdoğan hakkında dava açıldı, 5 yıl 10 ay hapis cezası isteniyor. Erdoğan’ın yurtdışında okuyan oğlu Burak’a da 220 bin dolar ve 55 bin mark borcu olduğu dikkat çeken malvarlığı bildirimiyle ilgili iddianamede “haksız edinildiği” iddia edilen 256 milyar liranın geri alınması ve Erdoğan’ın ömür boyu kamu hizmetlerinden yasaklanması da istendi.
  • 2003 - 2003- Borusan Filarmoni Orkestrası, İstanbul Müzik Festivali etkinlikleri kapsamında Ayasofya Müzesi’nde konser verdi. Konseri “tahrik” olarak niteleyen Büyük Birlik Partisi’nden bir grup Ayasofya önünde protesto gösterisi yaptı, izlemeye gelecek olanları tehdit etti.
  • 2004- Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), NATO zirvesini Galatasaray’da protesto etti. NATO ve Bush Karşıtı Birlik Harbiye Cemil Topuzlu’da düzenlenen “NATO’ya Karşı Notalar” konserinde ve Doğan Holding’in İkitelli binası önünde protesto gösterileri yaptı.
  • 2005- Gölcük Tersanesi işçileri toplu sözleşme görüşmelerindeki tıkanmayı protesto için yürüdü.
  • 2006 - Somali'de yaşanan iç savaş'ta İslam Mahkemeleri Örgütü başkent Mogadişu'yu kontrolü altına aldı.
  • 2008- Japonya’da meclis, binlerce yıldır takımadada yaşayan yerli “Ainu” halkının varlığını tanıdı.
  • 2011- Başbakan Erdoğan 12 Haziran Genel Seçimleri için AKP’nin düzenlediği “Büyük İstanbul Mitingi”nde, “Kanal İstanbul Montrö Sözleşmesi’ne aykırı” diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu hedef aldı: ”Montrö’nün avukatlığı sana mı kaldı?”
  • 2011 - Apple Kaliforniya'da düzenlenen Dünya Geliştiriciler Konferansı bulut depolama servisi iCloud'un lansmanını yaptı.
  • 2012- Koza Altın Şirketi’nce Kozak Yaylası’nda açılmak istenen altın madeni ocaklarına karşı sözlerinden dolayı Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’e”hakaret”ten açılan manevi tazminat davası düştü. Mahkeme, Özgüven’in sözlerini”ifade özgürlüğü”kapsamında değerlendirdi.
  • 2012 - Venüs geçişi gerçekleşti.
  • 2013 - Rami HamdallahFilistin Başbakanı olarak göreve başladı.
  • 2013- TGS İstanbul Şubesi üyeleri Taksim Tramvay Durağı’ndan Gezi Parkı’na yürüyerek basın açıklaması yaptı.
    Kardeş Türküler, “Tencere Tava Havası” şarkısını yaptı. Boğaziçi Caz Korosu “Çapulcu musun vay vay…” uyarlamasını gece Gezi Parkı’nda seslendirdi.
  • İnternette Ustream üzerinden yayın yapan Çapul TV Gezi Parkı’ndan yayına başladı. “Mülksüzleştirme Ağları Atölyesi” de Park’ta faaliyete geçti.
    Çarşı, Gezi Direnişi sırasında “istenmeden zarar verilenler”den dolayı özür ve Beşiktaş ilçesi halkına teşekkür yazısı yayınladı.
    Gezi Parkı’nın bir köşesindeki “Gezici Kütüphane” kitap bağışlarıyla zenginleşiyor.
    Ankara’da gece düzenlenen gösterilerin merkezi Kuğulupark ve Tunalı Hilmi oldu.
    Ankara Barosu avukatları Adliye önünde gaz fişekleriyle “Adalet İstiyoruz” yazdı.
    Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencileri, Maliyet Muhasebesi dersini Prof.Dr.Türker Susmuş’tan Gündoğdu Meydanı’nda aldı.
    Muğla Gezi Parkı Platformu Sınırsızlık Meydanı’nda gösteri düzenledi.



  • ÖLÜMLER:
  • 1671 - Stepan Razin, Kazak lider (d. 1630)
  • 1813 - Alexandre Théodore Brongniart, Fransız mimar (d. 1739)
  • 1832 - Jeremy Bentham, İngiliz filozof ve hukukçu (Pragmatizm'in kurucusu olarak kabul edilen) (d. 1738)
  • 1861 - Camillo Benso, İtalyan devlet adamı (d. 1810)


  • 1920 - Grigoriy Nikolayeviç Potanin ( d. 4 Ekim 1835 – ö. 6 Haziran 1920) bir Rus etnograf ve doğa tarihçisi. Victoria devri İç Asya kaşifi ve bölgenin yerel bitkilerini kategorize eden ilk bilim adamı. Memleketinin, Sibirya ayrılıkçı hareketinin siyasi aktivisti ve yazarıydı. Adı, 1977'de keşfedilen 9915 Potanin asteroitine verilmiştir. Rus kâşif Aleksandra Potanina ile evliydi.

  • 1928 - Asaf Derviş Paşa, Türk doktor (d. 1868) Dr.Asaf Derviş Paşa,  1868 yılında İstanbul’da doğmuştur. Osmanlı Devletinin son döneminin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tanınmış modern anlamda ilk  Kadın Doğum Hastalıkları hekimlerinden biridir. Dr. Asaf Derviş Paşa, Yozgat kumandanlığından emekli Derviş Paşa’nın oğlu ve eski sadrazamlardan Halil Hamid Paşa’nın torunudur. Dr. Asaf Derviş Paşa,   Sirkeci’deki  Askeri Tıbbiyeye girmiş ve 1893 yılında hekim yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Bir süre Trablusgarp’da bulunduktan sonra Tıbbiye muallim muavini olmuş ve ihtisas için dört arkadaşı ile birlikte Mektep Nazırı Zeki Paşa tarafından Almanya Berlin’e gönderilmiştir.  Prof. Robert von Olshausen‘in kliniğinde asistan olarak çalışan Dr. Asaf Derviş kadın doğum uzmanlığına yükselmiştir.  Almanya’da 5 sene ihtisas yaptıktan sonra Gülhane Askerî Hastahanesine muallim olmuştur. 1900 yılında  Kadırga‘daki Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye‘nin kadın doğum muallimliğini de üstlenmiştir. Eğitim mankeni üzerinden dersler veren Dr. Asaf Derviş Paşa, koğuşları da septik ve aseptik olarak ikiye ayırarak, hekimlere asepsi ve antisepsiyi çağdaş bir biçimde öğretmiştir. 1902 yılında fahri olarak Askeri Tıbbiye ve Şişli Etfal Hastanesi kadın hastalıkları şefliklerine getirilmiştir.  1909 yılında askeri ve sivil tıbbiyeler birleştirilmiş ve kurulan Darülfünun Tıp Fakültesi  muallimliğine atanarak, askerlikten muaf sayılmıştır. Sıhhiye Dairesi müşavirliği, Şark Orduları ile İstanbul hastaneleri müfettişliği yapmıştır. Türk Hekimleri Dostluk ve Yardım Cemiyeti adını alan Etibba Muhadenet ve Teavün Cemiyeti‘nin kurucuları arasında yer almış ve ilk başkanı seçilmiştir. Balkan Harbi ile I. Dünya Savaşı’nda askeri hekimlik hizmetinde bulunmuş olup; II. Dünya Savaşı`nda Hastaneler Müfettişliği ve Kızılay kurumu tarafından Erzurum`a genel müfettiş olarak gönderilmiştir. Savaştan sonra uzun süre Darülfünun Tıp Fakültesinde kadın hastalıkları şubesini yenilemiş ve birçok kadın hastalıkları uzmanı yetiştirmiştir.Kadın Hastalıkları adı ile üç ciltlik bir eseri olsa da ancak bir cildi tamamen yayımlanmış. İkinci ciltten 25 forma basılmış ve eser eksik kalmıştır. Dr. Asaf Derviş Jinekolojiyi Türkiye’ye getiren cerrah olarak tanınmıştır. Tıbbiye’de okuduğu yıllarda okulun hamam ve mutfaklarına ait odun yığınları üzerinde yapılan bir toplantıda Abdülkerim Sebati Şerafettin Mağmumi ve Ali Rüşdü ile birlikte İttihad ve Terakki Cemiyetini kurulmuşlardır. Toplantı sonunda Ali Rüşdü Reis, Şerafettin Mağmumî Zabıt Kâtibi, Asaf Derviş kasadar seçilmiştir.
  • Kardeşi Rıza Derviş olup; oğlu ise 3 Mart 2001 tarihinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak atanan, Dünya Bankası’ndan getirilen Kemal Derviş’tir.. Dr Asaf Derviş Paşa, 1928 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Kabri Eyüp’te Bahariye Mezarlığı’nda ve Hayali Said Efendi aile sofasının üst tarafındaki set üzerinde bulunmaktadır.


  • 1941 - Louis Chevrolet, İsviçreli Amerikan yarış arabası sürücüsü ve İş adamı (d. 1878)

  • 1944 - Paul Cornu, Fransız mühendis ve mucit (d. 1881)

  • 1946 - Gerhart Hauptmann, Alman dramatist, oyun yazarı ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1862)

  • 1948 - Louis Lumière, Fransız film yapımcısı (d. 1864)
  • 1962 - Yves Klein, Fransız ressam (d. 1928)
  • 1964 - Ragıp Gümüşpala, Türk asker ve siyasetçi
  • 1968 - Kazım Özalp, Türk asker ve siyasetçi (Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından) (d. 1882)
  • 1970 - Camille Bombois, Fransız ressam (d. 1883)
  • 1980 - Hamit Görele, Türk ressam (d. 1903)
  • 1991 - Adnan Süvari, Türk futbolcu ve teknik direktör (d. 1926)
  • 1992 - Hikmet Feridun Es, Türk gazeteci (d. 1909)
  • 1994 - Orhan Eralp, Türk bürokrat Diplomat (D. 1915, İzmir – Ö. 6 Haziran 1994, İstanbul). Bursa milletvekillerinden Emin Fikri Eralp'in oğlu, TBMM başkanlarından Kazım Özalp'in kuzenidir. İstanbul Robert Koleji'ni (1933) ve Londra Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten (1939) sonra 1942'de Washington Türkiye Büyükelçiliği kâtipliğine atanarak burada ortaelçiliğe kadar yükseldi (1946). Daha sonra Londra ve Stockholm'de ortaelçi (1957), Belgrad'da büyükelçi olarak görev yaptı. 1964'te Birleşmiş Milletler Türkiye Heyeti Daimi Başdelegesi olan Eralp 1969'da Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliğine getirilerek 1972 yılına kadar bu görevde kaldı. 1980 yılında haş haddinden emekli oldu. Gırtlak kanseri olduğunu öğrendikten kısa bir süre sonra 6 Haziran 1994'te Arnavutköy'deki evinde alnına tek kurşun sıkarak intihar etti ve Taksim Hastanesi'ne kaldırılırken yolda vefat etti.1979 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Rum temsilcisine; “Kıbrıs sorunu bir aritmetik toplama işlemi değildir. Bir cebir denklemidir. Bu denklemin x’i de Türkiye’dir. Tüm dünya sizi tanısa bile, Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez. Şimdi kendinize isterseniz ‘Kıbrıs Rum İmparatorluğu’ bile diyebilirsiniz.” sözüyle ünlüdür.
  • 1996 - Marc de Jonge, Fransız aktör (d. 1949)
  • 1998 - Cafer Şerif İmami, İran eski Başbakanı (d. 1910)
  • 2002 - John Frankenheimer Amerikalı film yapımcısı ve yönetmen (d. 1930)
  • 2003 - Ken Grimwood, Amerikalı yazar (d. 1944)
  • 2005 - Anne Bancroft, Amerikalı aktris (d. 1931)
  • 2005 - Dana Elcar, Amerikalı aktör (d. 1927)
  • 2006 - Billy Preston, Amerikalı müzisyen (d. 1946)
  • 2009 - Jean Dausset, Fransız immunolog ve Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü sahibi (d. 1916)
  • 2013 - Esther Williams, Amerikalı oyuncu ve yüzücü (d. 1922)
  • 2013 - Jerome Karle, Amerikalı kimyager (d. 1918)
  • 2013 - Tom Sharpe, İngiliz yazar (d. 1928)
  • 2014 - Darío Barrio, İspanyol yemek uzmanı ve TV programcısı (d. 1972)
  • 2014 - Lorna Wing (7 Ekim 1928 - 6 Haziran 2014), İngiliz psikiyatr ve fizikçi.Otizm hastası bir kız çocuğu olan Wing gelişim bozukluğu türünden rahatsızlıklara yönelik çalışmalar yapmıştır.[1] Bu rahatsızlığı yaşayan çocukların ebeveynlerini yanına almış ve 1962'de National Autistic Society'yi (NAS) kurmuştur. Wing'in 1981 yılında kaleme aldığı Asperger's Syndrome: a Clinical Account adlı akademik çalışma Hans Asperger konulu araştırmaların önünü açmış ve Asperger sendromu terimini bilimsel yazına yerleştirmiştir.
  • 2015 - Pierre Brice, Fransız oyuncu ve şarkıcı (d. 1929)
  • 2016 - Theresa Saldana, Amerikalı oyuncu (d. 1954)
  • 2016 - Peter Shaffer, İngiliz oyun yazarı ve senarist (d. 1926)
  • 2017 - Adnan Kaşıkçı, Suudi iş adamı (d. 1935)
  • 2017 - Davey Lambert, İngiliz motosiklet yarışçısı (d. 1969) İngiliz motosikletçi Davey Lambert, Uluslararası Man Adası Rallisi'nde yaptığı kazanın ardından kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.Organizasyonun internet sitesinden yapılan açıklamada, Snaefel Dağı parkurunun üçüncü etabında kaza yapan Lambert'in hava yoluyla ilk olarak Nobles, daha sonra ise Aintree hastanelerine kaldırıldığı ifade edildi. Açıklamada, kaza sırasında ciddi yaralanan 48 yaşındaki sürücünün, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığı kaydedilerek, sevenlerine ve ailesine başsağlığı dilendi.İngiliz motosikletçi, 2014 yılında aynı parkurda Manx Grand Prix'sinde mücadele etmiş ve yarışı dördüncü sırada tamamlamıştı.
     2017 -Márta Antal-Rudas (d. 14 Şubat 1937 –ö. 6 Haziran 2017) , Macar kadın cirit atma sporcusudur 1960, 1964 ve 1968 Olimpiyatlarına katılarak ülkesi Macaristan cirit atma dalında temsil etmiştir.Kendisi Debrecen, Macaristan'da doğan olimpiyatlarda ikincilik, dördüncülük ve dokuzunculuk dereceleri bulunan sporcu Márta Antal-Rudas 6 Haziran 2017'de Budapeşte, Macaristan'da 80 yaşında ölmüştür.

  • 2018 - Kira Muratova ya da bilinen adıyla Korotkova (d. 5 Kasım 1934; Soroca- ö. 6 Haziran 2018), Ukraynalı Sovyet film yönetmenisenarist. Filmleri Sovyetler Birliği döneminde birçok kez sansüre maruz kalmıştır. Muratova çoğunlukla yerel stüdyolarda film üretmiş ve sanatsal faaliyetlerini buralarda gerçekleştirmiştir.Kira Korotkova, 1934'te Soroca'da Yahudi anne ve Rus babanın kızı olarak doğdu. Ailesi hem aktif komünist, hem de Komünist Parti üyeleriydi. Babası II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet yanlısı gerilla hareketine katıldı ve burada yaşamını yitirdi. Savaştan sonra Kira, kadın doğum uzmanı olan annesiyle birlikte Bükreş'te yaşadı ve ardından Romanya Sosyalist Cumhuriyeti'nde sanatsal kariyerine başladı. 1959'da, yönetmenlik alanında uzmanlaşmak adına  Moskova'daki   Gerasimov Sinematografi Enstitüsü'nden mezun oldu. Mezuniyet sonrası Odessa'daki Odessa Film Stüdyosu ile birlikte yönetmenlik yapmaya başladı. İlk profesyonel filmini 1961'de çekti ve anlaşmazlık yaşayacağı ve Leningrad'a taşıcağı 1978 yılına kadar bu stüdyoda çalıştı. Burada Lenfilm Studyo ile bir film yaptı ancak daha sonra Odessa'ya tekrar döndü. Muratova'nın filmleri, sosyalist gerçekçilik  normlarına uymayan kendine özgü film dilinden dolayı Sovyet yetkililerini sürekli eleştirdi. Birkaç kez yönetmen olarak çalışmaktan men edildi. Kira, 1960'ların başında arkadaşı Odessa stüdyo direktörü Oleksandr Muratov ile evlendi ve onunla birlikte birçok film hazırladı. Ardından boşandı ve Aleksandr Dovjenko Film Stüdyoları ile çalışmaya başladı. Kira Muratova, Leningrad ressamı ve tasarımcı Evgeny Golubenko ile olan evliliklerine rağmen eski kocasının soyadını korudu. 6 Haziran 2018'de 83 yaşında ölmüştür.
  • 2020 - Dietmar Seyferth, Alman kimya profesörü (d. 1929)


  • 2020 - Constantin Xenakis( 28 Aralık 1931, Kahire - 6 Haziran 2020, ParisMısır doğumlu Yunan asıllı Fransız ressam ve heykeltıraş. Sanatçı, 28 Aralık 1931'de Kahire'de doğdu. Yaşamı ve kariyerinin büyük zamanı Paris'te geçti.Çalışmalarında  senaryoİbrani alfabesitrafik işaretlerikimyasal sembollerMısır hiyeroglifleriYunan alfabesiFenike alfabesiArap alfabesi  ve mektuplar gibi günlük yaşamın sembolleriyle kodları gibi ögelere yer verdi.  Eserleri Atina'da bulunan Yunanistan Ulusal Sanat Müzesi ve Makedonya Çağdaş Sanat Müzesi'nde sergilendi. Başarılı çalışmaları nedeniyle kendisine 1986'da "Uluslararası Sanat ve Edebiyat Şovalyelik Nişanı" takdim edildi.Xenakis, 6 Haziran 2020'de Paris, Fransa'daki evinde 89 yaşında öldü.



  • KAYNAKLAR:
    https://tr.wikipedia.org/ , onurvakfi.org/

‘Bira kutusu’nu bırak Diyanet’in haline bak! - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 “Vaizler, yaptığımı yapın demezler, dediğimi yapın derler” sözleriyle anlatmış durumu hukukçu John Selden.

Cumhurbaşkanı hem “çürük” hem “sürtük” deyince önüme gelen dosyaya baktım. Daha önce, Diyanet-Sen’in başkanı imamın, alkollü araba kullanmaktan ihracı basına düşmüştü. Dokuz yıldır boş bir bira kutusuna dayanarak hikâye anlatanlar, olayı sessizlikle geçiştirmişti.


Elimdeki dosya ise Diyanet-Sen Genel Sekreteri Hacıbey Özkan’la ilgili. Özkan’ın dosyası, sekiz yıldır Diyanet içinde dolaşıyor da susuluyor. 

“Doğru mu” diye Diyanet ve sendika yetkililerini aradım. Zira birçoğu yaşananların canlı şahidiydi.

Önce şunu hatırlatalım...

Diyanet’in yönetmeliğine göre, imamların alkol alması ya da evlilik dışı ilişki yaşaması atılma nedeni.

Hikâye 2014 yılına uzanıyor. Yaklaşan seçimde, AKP’den vekil adayı olmak isteyen A. isimli kadın, Hacıbey Özkan ile tanışmış. Özkan’ın yardımcı olacağı vaadi ile ilişki ilerlemiş. Birliktelik, Diyanet camiasında duyulur hale gelmiş. 

Konuştuğum Diyanet yetkilisi şunları söyledi:

“2015 yılının başındaki Diyanet-Sen genel kurulunda, Anadolu Otel’de, alkolden ihraç edilen eski başkan Mehmet Ali Güldemir ile şimdiki başkan Ali Yıldız bizzat gelip bu olayı bize anlattı. Ben ve arkadaşlarım dedik ki bu işin dinen ya dört şahidi ya hukuken belgesi olması lazım. Geri çevirdik. 2015 Mayıs’ında Memur-Sen Olağan Genel Kurulu vardı. Hacıbey Özkan, 3 Nolu Şube Başkanı Zeki Saygılı ile kavga etti. Ben araya girdim. Kavga nedeni meğer bu olaymış. Zeki Bey olayın tanığıymış. Bize anlattı. Genel merkez karar versin diye kapattık. 2017’de otel kayıtları çıktı. Şikâyet oldu. Soruşturma başlatılmak zorunda kalındı.”

KURAN HOCASINA DAYAK

Hadise, A’dan ibaret değildi. Hacıbey Özkan’ın, M. ismindeki bir Kuran hocası kadınla da evleneceğini söyleyerek beraber olduğu iddiası Diyanet’i karıştırmıştı. Konuştuğum bir başka Diyanet yöneticisi şunları anlattı:

“Kuran Hocası M. ile beraber olmuşlar. Kadın, bir gün, Diyanet-Sen Genel Merkezi’ni bastı. Ortalığı dağıttı. ‘Beni kandırdı’ diye bağırdı, çağırdı. Bir gün de Hacıbey’in evinin önüne gitmiş. Hacıbey ve eşi, kadını dövmüş. Hastanelik etmişler. Kadını, Gazi Üniversitesi Hastanesi’ne ambulans götürmüş. İşin tuhafı, gidip hastaneden Hacıbey çıkarmış kadını.”

Peki bunları Diyanet bilmiyor muydu? Diyanet-Sen’in kritik bir ismi anlatıyor:

“Olay ayyuka çıkınca soruşturma açıldı. Teftiş Kurulu Başkanı Hasan Ali Yıldız kapattı. Bizzat kendi ağzından duydum. ‘Yanlış yaptık’ dedi. Mehmet Yaman da şahidi. ‘Arkadaşımızdır, hata yapmış’  dedi. ‘Aile huzurunu bozmayalım’ dedi.”

Bir Diyanet yetkilisi şunları söylüyor:

“Hacıbey Özkan reddetti. Ama M. her şeyi anlattı. Hacıbey’in kendisini kendi evine, öğretmenevine götürdüğünü vs... M. için, ‘kadın şizofren’ dediler. Kadını bir başka bakanlığa geçirdiler. Otel kayıtlarını ise delil kabul etmediler.”

ÖNCE İNKÂR SONRA İTİRAF

Konuştuğum yetkililer, iki kadından ibaret olmadığını söyledi. Hacıbey Özkan, Ankara’da bir restoranda, bir kadınla sarmaş dolaş görülmüştü. Bir Diyanet yetkilisinin oğlu, hadiseyi kuruma taşıdı. Sonrasını Diyanet’in önemli bir isminden dinledim:

“Kadınla el ele görmüşler. Tanıkları çağırdım. Doğruladılar. Kendisini karşımıza oturttuk, sıkıştırdık. Önce inkâr etti. ‘Yeğenim’ dedi. Sonra kabul etti.”

Olay ayyuka çıkınca Hacıbey Özkan Diyanet’e çağrılmış. Kurtulması için emekli olması istenmiş. Ancak halen Diyanet-Sen’deki genel sekterlik görevi sürüyor. 

Bir Diyanet yetkilisi, Özkan’ı koruyan bir dizi isimden söz ediyor:

“Dosyayı daha önce kapatan Hasan Ali Yıldız. Şimdi de Burhan İşliyen. Bildikleri halde gizliyorlar. Yönetimi kaptırmayalım diye yapıyorlar. Diyanet de olsanız demek ki herkes kendi adamını koruyor.”

Yüzlerce kişinin can havliyle kaçtığı camideki meçhul bir bira kutusundan üretilen yalanı, dokuz senedir konuşan, ağzını hakaretle bozan bir cumhurbaşkanı. Öte yandan o camileri yöneten imamın kuraldışı ilişkilerini, kadına şiddetini, “bizdendir” diye kapatan, sonra da millete ahlak dersi veren camia. Adı alkollü araba kullanmakla, kadına dayakla, sendika içi ilişkilerle anılan Diyanet sendikası. 

İnancınız ne olursa olsun. Yeter ki yeşerdiği toprak, yüreğinizdeki vicdan olsun. Yoksa meyvelerinin hep başkalarının toprağına düşmesinden şikâyet etmek zorunda kalırsınız.

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

Yeşilçam’ın azınlık ‘öteki’leri (V-VI) - Mesut Kara / Evrensel

(V)

Yeşilçam’ın azınlık “öteki”leri başlığıyla sürdürdüğümüz yazımızın ilk bölümlerinde azınlık sözcüğünden de söz ederek genel bilgiler vermiş, azınlık sinemacılardan ve oyunculardan söz ederek sürdürmüştük yazımızı. En özet tanımıyla “Bilinenden, sözü edilmekte olandan ayrı olan, öbür, öbürü” ve “Benzer iki şeyden önem ya da yer bakımından uzakta olan” anlamlarını içeren “öteki” sıfat sözcüğünün anlam ve içeriğinden de daha önceki yazılarımızda bu sayfada söz etmiştik. Yine önceki bölümlerde şu bilgiye de yer vermiştik: “Müslüman-Türk kadınların sahneye çıkması, filmlerde oynaması yasak olduğu için 1923 öncesi filmlerde Ermeni, Rum, Beyaz Rus gibi gayrimüslim azınlıklardan kadın oyuncular yer alır.” 

Burçak Evren “Sinemamızın ilk Beyaz Rus oyuncuları” başlıklı yazısında Beyaz Rus oyuncuların sinemamıza dahil oluş sürecini yazar: “1922’de, Kemal Film’in desteğiyle, İstanbul’da yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak yapılan İstanbul’da ‘Bir Facia-ı Aşk’ filmiyle başlayan Muhsin Ertuğrul, ya da Tiyatrocular Dönemi’nin (1922-1938) ilk yıllarında da bir önceki dönemin Müslüman Türk kadınlarına uyguladığı yasaklar devam etmiş, ancak bu dönemde sinema literatürümüzde gayrimüslim kadınlar olarak tanımlanan ekalliyet/azınlık (yani Ermeni, Rum, Musevi vatandaşlarımız) ve Levanten kadın sinema oyuncularına bir yenisi; 1917 Bolşevik devriminden sonra İstanbul’a gelmek zorunda kalan Beyaz Rus sanatçılar da eklenmiştir.

Beyaz Rus sanatçıların yer aldığı ilk Türk filmi, aynı zamanda Ertuğrul’un da Türkiye’de çektiği bir ilk film olan ‘İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk-1922’ ya da diğer adıyla ‘Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-ı Katli’ olur. Ertuğrul, anılarının yer aldığı ‘Benden Sonra Tufan Olmasın’da Mediha rolü için Beyaz Ruslardan güzel bir kız, Anna Mariyeviç’i seçtiklerini yazar. Böylece bu filmde, Türk sinema tarihimizde ilk kez, diğer gayrimüslim sanatçılara ek olarak bir Beyaz Rus kadın oyuncu da bir rol üstlenir.

Bu film Beyaz Rus Oyuncusu Anna Mariyeviç’in ilk ve de son filmi olur. 1917 Bolşevik devrimi sonrasında ailesiyle birlikte geldiği İstanbul’u, yine ailesiyle birlikte terk ederek Fransa’ya gider.”(1)

Burçak Evren yazısında Muhsin Ertuğrul’un sözü edilen anı kitabından çarşaflı da olsa gayrimüslim kadın oyuncularla dahi film çekmenin zorluklarını, yaşanan saldırıları da aktarır: “…Türklere göz açtırmayan böyle bir dönemde (işgal yıllarında) İstanbul’un şurasında burasında film çevirmek güçtü. Öte yandan kimi bağnazlar bu güçlere dayanarak, mel’unluklarını sürdürüyorlardı. İlk filmin çekilişi sırasında birkaç yerde aşırı saldırılara uğradık. Çarşaflı kadının filme çekilişi en büyük günah sayılıyordu. Ta ki, çarşaflar içinde rol almış kadınların Ermeni Sanatçısı Aznif Hanım, ya da Rus Sanatçısı Anna Meriyeviç olduğunu saptayıncaya kadar. Onların bile çarşaf giymeleri göz yumulacak bir günah değildi. O siyah giysi başlı başına kutsal bir simgesiydi. Bu yüzden birkaç kaç kez saldırılara uğradık; birkaç kez taşlandık…”2

“Beyaz Rus Sanatçısı Anna Mariyeviç’ten sonra Muhsin Ertuğrul’un ikinci filmi olan “Nur Baba/Boğaziçi-1922” filminde de bu kez bir başka Beyaz Rus sanatçısı olan Helena Artinova’yı görürüz. (Burçak Evren, a.g.y.)

“Ertuğrul, “Leblebici Horhor-1923” ve “Sözde Kızlar-1924” filmlerinde de Beyaz Rus sanatçılarına yer verir. Daha önce çalıştığı Helene Artinova’nın yanı sıra Mauruce Mea ile Jenya Gordenskaya adlarında iki Beyaz Rus oyuncusunu daha oynatır. Böylece tüm bu oyuncular sinemamızda Beyaz Rusların ilk kuşağı olur. İkinci kuşak Beyaz Rusların sinemamızda yer almaları ise ancak ‘50’li yıllardan sonra olur…” (Burçak Evren, a.g.y.)

Kaldığımız yerden yabancı uyruklu ve azınlıktan oyuncularla sürdürelim yazımızı.

MADAM KALİTEA (ARİSTEA KALİNEA)


Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı romanından uyarlanan 1919 tarihli Mürebbiye’de, Fransa’da dikiş tutturamayarak sevgilisi Maksim’le İstanbul’a gelen ve bir ailenin konağına mürebbiye olarak giren Anjel’in öyküsü anlatılır. Maksim, Anjel’i otel odasında başka bir erkekle suçüstü yakalar ve kovar.

Anjel, konaktaki tüm erkekleri baştan çıkarır, konağın sahibi Behri Efendi’den aşçıbaşı Tosun Ağa’ya kadar hepsini parmağında oynatmaya başlar. Film İşgal altındaki İstanbul’da kısa bir süre gösterilmesine karşın, “Fransızları küçük düşürdüğü gerekçesiyle” İşgal Kuvvetleri tarafından Anadolu’da gösterilmesi yasaklanır. Farklı ilkler ve cinsellik içeren, bir kadının kişiliği çevresinde kurulan öyküye sahip ilk film kabul edilen filmde Mürebbiye’deki rolü ile Madam Kalitea adlı Rus asıllı oyuncu da sinemamızın ilk fettan/vamp kadını olmuştur.

“Mürebbiye” filmine uygulanan sansür, Türk sinemasının hem ahlaki hem de siyasi nitelikte olan ilk sansürüdür. Madam Kalitea’nın 1917-1923 arası yedi filmde oynadığı yazılır. Yaşam öyküsüne dair ayrıntılı bilgiye ulaşamadığım Madam Kalitea’nın sözü edilen yedi filmin bilgilerine de ulaşamadım.

POLA MORELLİ

1926 yılında dönemin Ünlü Kadın Terzisi Sofia Fengara’nın kızı olarak Taksim, İstanbul’da doğan Pola Morelli Rum asıllıdır. (Yunan uyruklu diye yazar bazı kayıtlarda). Adının yanında “sinema oyuncusu ve ses sanatçısı” yazılıdır.

Anne Sofia Fengara’nın iş yerinin müdavimleri arasında sosyeteden tanınmış insanlar olduğu gibi, sanat camiasından da tanıdık isimler vardır. Pola Morelli ortaokuldan sonra öğrenimini sürdüremez. Annesinin dükkanına gelen sanatçıların yoğun ilgisi ve yönlendirmeleriyle küçük yaşta sanatla ilgilenmeye başlar.  Ortaokulu bitirmeden sahnelerde şarkı söylemeye başlayan Pola Morelli daha sonra da Yeşilçam’da oyuncu olur, filmlerde oynar.

Metin Erksan, Lütfi Akad gibi önemli yönetmenlerin filmlerinden; Ayhan Işık, Muzaffer Tema, Kenan Pars, Neriman Köksal gibi oyuncularla birlikte yer aldığı filmlerden bildiğimiz Pola Morelli, 1950’de “Üçüncü Selim’in Gözdesi” filmi ile oyunculuğa başlar.

Yeşilçam’da o günlerde de sonrasında da azınlıklara ve yabancılara yönelik düşmanca, onur kırıcı, milliyetçi bir damar ve zihniyet vardır ve Pola Morelli de bundan payına düşeni alır. Oynadığı ilk filmlerde baştan çıkaran, ‘vamp-kötü ve hafif’ kadınları Pola Morelli gibi azınlıktan oyunculara oynatmayı tercih eder sinemacılar. Pola Morelli 1950-1962 yılları arasında 19 filmde yer alır.

.

(1) Burçak Evren, Sinemamızın ilk Beyaz Rus oyuncuları. Aydınlık, 05 Ocak 2022
(2) Muhsin Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, Remzi Kitabevi.

                                                                                ***

(VI)

Yeşilçam’ın azınlık “öteki”leri başlıklı yazımızın önceki bölümlerinde Müslüman- Türk kadınların, sahneye çıkmalarının, filmlerde oynamalarının yasak olduğu yıllarda filmlerde oynayan azınlıklardan Rum, Ermeni, Rus kadın oyunculardan, yaşam öykülerinden, sinema serüvenlerinden söz ettik. Hepsi yazdığımız kadarla sınırlı değil elbette ama tamamını yazmak ayrı bir çalışma kapsamında ele alınabilir. Ayla Karaca (Atina Miloharakti), Deniz Tanyeli (Efeminya Ozmavridis) ve Luiza Nor’dan da söz edip daha yakın tarihlere, “Yeşilçam dönemi” oyuncularına döneceğiz.

AYLA KARACA (ATİNA MİLOHARAKTİ)

Ölüm haberi 21 Mart 2021’de “Oyuncu Ayla Karaca, koronavirüs sebebiyle hayatını kaybetti” başlığıyla yer almıştı Evrensel’de. Uzun zamandır bakımevinde kalan oyuncu 17 Mart günü İzmir’de hastalığı atlatamayarak 87 yaşında hayatını kaybetmişti. Gerçek adı Atina Miloharakti’ydi, Ayla Karaca’nın. Televizyon izleyicisi onu 2004’de başlayıp 2007’ye kadar 106 bölüm yayınlanan, “Yabancı Damat” dizisinde Niko’nun annesi Eleni olarak tanıdı.

20 Mayıs 1933 yılında İstanbul Kurtuluş’ta kunduracı baba ve terzi bir annenin kızı olarak doğan Atina Miloharakti 1944’te henüz 11 yaşındayken komşularının aracılığıyla Ses Tiyatrosunda, “Tatlı Sert” operetinde Rumca şarkı söyleyerek sahneye çıkar. Sonrasında yine Ses Tiyatrosunda sahnelenen “Kapan” operetinde dans ederek yer alır.

Muammer Karaca topluluğunun turne tiyatrosu kadrosunda oyuncu olarak yer alır.

Anadolu turnesindeyken yaşı küçük olduğu için yaşadıkları bir polis soruşturmasında Muammer Karaca polise kızım diye tanıtınca ve Ayla adı da önerilince Ayla Karaca adını kullanmaya başlar. 1948’de Toto Karaca-Sıtkı Akçatepe’nin turne tiyatrosunda çalışır.

1949 yılında Vedat Örfi Bengü’nün yönettiği “Ayşe’nin Duası” adlı filmde oyuncu olarak ilk kez bir sinema filminde kamera karşısına geçerek sinema oyunculuğuna başlar. 1951 yılında Vedat Ar’ın yönettiği “Lale Devri” filminde ilk kez başrolde oynar. Sonrasında yine Baha Gelenbevi’nin yönettiği “Barbaros Hayrettin Paşa” (1951) ve Münir Hayri Egeli’nin yönettiği “Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan” (1951) filmlerinin başrollerinde oynar.

Orhon Murat Arıburnu’nun 1951 yapımı “Sürgün” adlı filminde de oynayan Ayla Karaca uzun bir süre, 1978’e kadar sinemadan, dizi sektöründen uzak kalır. Tevhit Bilge ile ilk evliliğini yaşayan Ayla Karaca, ikinci evliliğini Görüntü Yönetmeni Özen Sermet ile yapar. Sermet ile evlendikten sonra oyunculuğu bırakarak yurt dışına yerleşirler. 1978’de Türkiye’ye dönerek İstanbul’da sürdürür yaşamını, 1988’de eşinden ayrılır. 1998’de dizilerde oynayarak oyunculuğa döner. “Neşeli Günler”, “Sevda Rüzgarları”, “Yabancı Damat” ve “Aşk Bir Hayal” adlı dizilerde yer alır. Ayla Karaca 22 Mart 2021 tarihinde Kadıköy Rum Ortodoks Mezarlığında bulunan kilisede yapılan cenaze töreninin ardından toprağa verilir.

DENİZ TANYELİ (EFEMİNYA ÖZMAVRİDİS)

Sinema izleyicisinin Deniz Tanyeli olarak tanıdığı 1939 İstanbul, Feriköy doğumlu Rum Oyuncu Efeminya Özmavridis’in hayatının akışı, Yönetmen Muharrem Gürses’i tanımasıyla değişir. Muharrem Bey onu birkaç filminde küçük rollerde oynatır.

Oyuncunun adını da Deniz Tanyeli olarak değiştiren Muharrem Gürses onu 1954 yapımı “Yedi Köyün Zeynebi” filminde başrolde oynatır. Filmde rol arkadaşı Saltuk Kaplangı’dır. Filmde ikiliye eşlik eden diğer oyuncular da Sevki Artun, Bülent Koral, Muharrem Gürses, Salih Tozan, Fatma Bilgen, Memduh Karakas, Faik Coşkun, Rukiye Göreç, Mualla Kavur, Bülent Oran’dır. Film hasılat rekorları kırar.

Muharrem Gürses filmleriyle ünlenen Deniz Tanyeli daha sonra çalıştığı Kemal Film şirketinde Osman F. Seden’in yönettiği 1956 yapımı “İntikam Alevi” filminde Ayhan Işık’la başrolde oynar. Yine Osman F. Seden’in yönettiği “Berduş”da Zeki Müren’le, senaryosunu Osman F. Seden’in yazdığı, Osman Nuri Ergün’ün yönettiği “Şehir Yıldızları” filminde de Eşref Kolçak’la başrolde oynar. Zeki Müren’le birlikte başrolde oynadıkları 1957 yapımı “Berduş” filminde canlandırdığı Filiz karakteriyle büyük sükse yapar.

1958 yılında Görüntü Yönetmeni Yükman’la evlenen Deniz Tanyeli de tıpkı Ayla Karaca gibi evlilik sonrası sinemadan uzaklaşır ve yurt dışına yerleşirler. Eşinin ölümünden sonra ’90’larda İstanbul’a döndükten sonra Şile’ye yerleşir. Akciğer kanseri olan Deniz Tanyeli 13 Ekim 2016’da aramızdan ayrılır, 14 Ekim 2016 Cuma günü, Aya Lefter Kurtuluş Rum Ortodoks Mezarlığında, sessiz sedasız toprağa verilir.

LUİZA NOR


Atina’da doğan Luiza Nor’un babası İstanbullu, annesi ise İzmir kökenlidir. Asıl adı Eleni’dir. Moryano tiyatro okulunu bitirdikten sonra tiyatro oyuncusu olarak müzikal oyunlarda yer alır. 1950’de Pandeli İkanomu Operet Tiyatrosu ile İstanbul’a gelerek Taksim’deki yazlık Ses Tiyatrosunda temsiller verirler.

Luiza Nor tiyatro grubuyla birlikte Yunanistan’a dönmeyerek İstanbul’da kalır. 1950 yılında Semih Evin’in yönettiği “Sihirli Define”, 1951 yılında Esat Özgül’ün yönettiği “Ne Sihirdir Ne Keramet”, Orhan Atadeniz’in yönettiği “Ali ile Veli”, 1952’de Muharrem Gürses’in yönettiği “Kara Efe / Zeynep’in Gözyaşları”, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “İki Kafadar Deliler Pansiyonunda” filmlerinde,1953 yılında da yine Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Aşk Istıraptır” filmlerinde ve 1954 yılında Orhan Erçin’in yönettiği “Fındıkçı Gelin” filmlerinde oynar. Luiza Nor 1970 yılında Atina’ya döner.

Mesut Kara / Evrensel

Kaynakça:
- Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar, Yorgo Bazis-Sula Bozis. YKY Sanat Dizisi, 2014
- Vikipedi
- Gazete haberleri
- https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yesilcamin-basarili-oyuncusu-deniz-tanyeli-yasamini-yitirdi-616030

Karikatürist Latif Demirci hayatını kaybetti - BİRGÜN


Karikatürist Latif Demirci, 61 yaşında hayatını kaybetti. Demirci'nin ölüm haberini İhsan Yılmaz, sosyal medya hesabından duyurdu.

"Press Bey ve Media Hanım", "Muhlis Bey", "Mithat ve Mirsat", "Arap Kadri" gibi tiplemeleriyle Türkiye'de karikatür sanatının önde gelen isimlerinden olan Latif Demirci hayatını kaybetti.

Kısa bir süre önce kalp ameliyatı geçiren Demirci'nin dün evde düştüğü ve hastaneye kaldırıldığı öğrenildi.

Demirci'nin ölüm haberini, yazar İhsan Yılmaz, sosyal medya hesabından duyurdu. Yılmaz paylaşımında, "Sevgili dostum, karikatürist Latif Demirci’yi bu sabah kaybettik. Acım sonsuz. Başta kızı sevgili Yasemin, kardeşi Nurver ve Latife, bütün sevenlerine baş sağlığı diliyorum" ifadelerini kullandı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) Demirci'nin vefatına ilişkin yapılan paylaşımda ise şu ifadelere yer verildi:

"Press Bey, Güllü Hanım ve daha nice karakterin yaratıcısı, çizer #LatifDemirci’yi kaybettik. Meslektaşlarına karşı özenli, her zaman Sendikasıyla birlikte hareket eden ve çizgilerini meydanlarda taşımaktan gurur duyduğumuz büyük ustayı asla unutmayacağız. Başımız sağ olsun."

LATİF DEMİRCİ KİMDİR?

Kariyerine Gırgır ve Fırt dergilerinde yaptığı çizimlerle başlayan Latif Demirci, Fırt'ta 'Tarzan' ve Gırgır'da esprilerini Behiç Pek'in bulduğu 'Muhlis Bey' tiplerinin çizeri olarak geniş bir okur kitlesi edindi. Kuruculuğunu yaptığı Hıbır ve onun devamı HBR Maymun dergilerinin kapanmalarından sonra mizah dergiciliğini bırakarak gazeteler ve dergiler için çalışmaya başladı.

90’lı yıllarda yurt içi ve yurt dışında karikatür sergileri açan Demirci, kitap kapakları, poster ve çizgi film çalışmalarında da bulundu. Nokta, Panorama, Gazete Pazar, Söz gibi yayınların da kadrolarında yer alan Demirci, uzun süre Hürriyet gazetesi için çalıştı. Doğan Medya Grubu'nun Demirören Grubu’na satılmasının ardından 2018 yılında Hürriyet'ten fiilen ayrıldı.

2015 yılında Sedat Simavi Karikatür Ödülü'nü alan Demirci, Canavar Koyun Orhan, Muhlis Bey, Arap Kadri, Mithat-Mirsat ve son olarak da Press Bey gibi birçok karikatür tipi yarattı.

BİRGÜN

 

Abdülhamid ya da paranoid kişilik bozukluğu - Mehmet Bozkurt / SOL

 Ölünceye kadar yakasını bırakmayacak olan telaşlı kuşkuculuğu, tedirginliği, hastalık derecesine varan güvensizliği ve olur olmaz korkuları, yataktan sıçrayarak uyanmaları buna bağlanıyor.


Yazık. Kadın kalfa Cevri’ye olmasaydı Osmanlı soyu iki yüz yıl önce tarihe karışmış olacaktı. İsyancıların sarayı basması ve Üçüncü Selim’i katletmeleri üzerine Cevri kadın o sıralarda 23 yaşını sürmekte olan Mahmut’u bir kilime sararak cariyeler marifetiyle çatıya kaçırmış ve soyun devamını sağlayan yolun önünü açmıştır. Mahmut, İkinci Mahmut olarak Alemdar Mustafa’nın gayretiyle tahta oturunca ilk iş olarak Alemdar’ı yanağından öperek kendine sadrazam yapmış, tahtını sağlamlaştırıp güvence altına aldıktan sonra da sadrazam katletme geleneği mucibince adamcağızı keyif sürmekte olduğu konağıyla birlikte havaya uçurmuştur.

Son Osmanlıdır. Soyu sürdürmek gerekiyor. Hakkını vermek gerekirse bu yolda epeyce çaba sarf ettiği anlaşılıyor. 17 adet karısı var Mahmut’un. Hünerli olmalı, İrili ufaklı, oğlan kız 36 adet de evladı oluyor. Abdülmecid bunlardan biri. 16 yaşında tahta çıkıyor. 1839’da çıktığı tahtta 22 yıl kaldıktan sonra çok genç yaşta, 38 yaşında ölüyor. Ölümü aşırı içki ve safahata bağlanıyor. Bunca içki ve safahata rağmen 12 artı 9 karısı olmuştur. Böyle yazmamın nedeni 12’nin “kadın efendi”, 9’nın “ikbal” sınıfından olmasındandır. Günübirlik cariyeler hesap dışıdır. 18 erkek 24 kız olmak üzere 42 adet çocuğa babalık yapmıştır. Bunlardan dört tanesi padişah olmuştur. İşte Abdülhamit bunlardan biridir. Tahta en uzak olan şehzade iken tahta oturan amcası Abdülaziz’in intiharı, sonra yerine geçen abisi Beşinci Murat’ın delirmesi üzerine 1876’da tahta geçmiştir. Yakın ataları gibi kadınlara düşküncedir. 8 kadın efendi, artı 5 ikbal, artı 3 gözde edinmiştir. 8’zi erkek 13’ü kız olmak üzere 21 evlat sahibi olmuştur.

Annesini kaybettiğinde beş yaşında bir çocuktur Abdülhamit. Sarhoş bir baba, kimi eşikte, kimi beşikte onlarca kardeş, odalara girip çıkan sayısız üvey anne ve yine üvey anne olmaya aday sayısız cariye, hadım ağa, hizmetli… Bir curcuna içinde kendi halinde yaşayıp gitmektedir öksüz küçük Abdülhamit… İslam Ansiklopedisi’nin yazdıklarına göre çocuğun sağlıklı gelişiminde önemli bir etken olan anne sevgisinden mahrum büyümüştür. Tahta çıkma olasılığı hayli düşük olduğu için de saray halkının fazla yüz vermediği bir şehzadedir.

Hemen bütün Osmanlı hanedan mensuplarında görülen amca, kardeş, kuzen katliamlarının kanlı hikâyelerinin yarattığı asap bozukluğunu ve taşikardiyi saymazsak, çocukluğunun bütün olumsuzluklarına karşın normal denebilecek bir gençlik sürdürdüğü söylenebilir. Gençliğinde Ziya Paşa, Namık Kemal gibi kendisinin çok sonradan “sapık planlar peşinde koşan reziller” olarak tarifleyeceği meşrutiyetçilerle konyak ve rom içerek vakit geçirdiğini ve de onlarla aynı fikirde olduğu anlamına gelmek üzere birlikte “uluduğunu” yazılanlardan öğreniyoruz. O dönemlerde “Türk musikisini hazin bulan bu nedenle de garp musikisini tercih eden”, kaytan bıyık, setre pantolon, kalıplı fes kendi halinde bir borsacı olduğu da yazılanlar arasındadır.

Amcası sultan Abdülaziz’in kanlı cesedini görmesi onun için sarsıcı ve sevimsiz olmuştur. Ölünceye kadar yakasını bırakmayacak olan telaşlı kuşkuculuğu, tedirginliği, hastalık derecesine varan güvensizliği ve olur olmaz korkuları, yataktan sıçrayarak uyanmaları buna bağlanıyor. O günlerde adı konulamayan bu belirtilere günümüzde “paranoid kişilik bozukluğu” deniliyor. Başlangıçtır.

 Abisi Beşinci Murat, Abdülaziz’den sonra 1876’da tahta oturandır. Oturduktan hemen sonra delirir. Yazdım, mecazi anlamda değil, sahiden delirir. Temsil, kendisine güven mektubu sunmaya gelen elçileri şapur şupur öpmeler, huzuruna gelen paşaları gecelik entarisiyle karşılamalar, bahçede dolaşırken kendisini havuza atmalar… Üç aya kalmadan “İllet-i dimağiyeye müptela olduğu teşhisi” ile tahttan indirilir. İndirenler başta Mithat Paşa olmak üzere meşrutiyetçi aydınlardır. Kanuni Esasi’nin ilanı sözünü veren Abdülhamit tahta çıkarılır. Abdülhamit “Siyasi Hatıralarım” da bunu yazar ve “kurtlarla ulumuya” açıklık getirir:

“Mithat, Rüştü ve damat Nuri gibi kimselere nasıl itimat edebilirim. Üstelik bu son ikisi amcam Abdülaziz’in damadıdırlar. Bu adamlar bir taraftan ismime ‘ şevketlü’ unvanını ilave etmek için mübalağalı bir şekilde ısrar ederlerken bir taraftan da Kanun-i Esasi ile Osmanlı İmparatorluğuna medeniyet zaferini getireceklerini iddia etmeleri gülünç değil mi? Anlaşılan kurtlarla birlikte ulumak gerek. İyi de olsa kötü de olsa Meclis-i Mebusan’ı açmak ve Kanun-i Esasi’yi ilan etmek suretiyle ifa edeceğim vazifenin ehemmiyetine inandığımı göstermeliyim.” Gösteriyor.

Gösteriyor ama inanmıyor! İkiyüzlüdür. İkiyüzlülüğe “zekâ” diyenler de var.

Necip Fazıl bunlardan biridir. Abdülhamit’i tarihin karanlık dehlizlerinden çıkartıp yeniden piyasaya süren Necip Fazıl olmuştur. Necip Fazıl’a göre Abdülhamit huzuru ancak sayılarını yukarda verdiğim eş ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı evceğizin kapısını açtığında bulan, yorgun, dertli bir aile babasıdır. Necip “Ulu Hakan İkinci Abdülhamid Han” adını taşıyan kitabında anlatırken ağlamaklıdır. Abdülhamit ekmek parasını kazandıktan sonra yorgun argın evine dönen bir aile babasıdır, insanın içi acır:

“Belli başlı kadın efendiler ve gözdeler ve onlardan belli başlı şehzadeler ve hanım sulatanlar… Her türlü saray dalaveresinden uzak bir harem ve şefkat temelli bir aile kadrosu… İmparatorluğun bütün yükünü çeken omuzları eğik, adeta tayfunlu bir denizden limana sığınırcasına bir an için rahatlık imkanını aile kucağında bulur ve yemeklerini çoluk çocuğuyla beraber yer…” Bu Abdülhamit’tir.

Güzel. Ancak ailesine bu kadar düşkün olan Abdülhamit’in bir ara şeytan tarafından dürtüldüğünü yine Necip Fazıl’dan öğrenmek durumunda kalıyoruz. Flora Kordiye, Belçikalı, yazılanlardan anladığımız Flora’nın “melankolik bakışlı, esmer Türk Prensi”ne vurulmuş olduğudur. Necip’in yazdıklarından sürdürecek olursak, Abdülhamit aradığı “saadeti”, şimdi burada ne demek istediğini anlamadım ama tam olarak şöyle yazıyor, “huzur ve teselliyi ehli kitap, yani tam helal (bu) zevcesinde” buluyormuş!

Devamı var ve devamında Belçikalı sarışın kızın “kaytan bıyıklı, melankolik bakışlı, esmer Türk Prensi’nin telkini altında “olduğunu öğreniyoruz. Flora Kordiye moda giysiler satan bir mağaza işletiyor. Politikacılar, elçilik çalışanları, gazeteciler mağazanın müdavimleri… Bunların neler konuştuklarını, kimlerin kimlerle bağlantıda olduğunu öğrenmek istiyor “kaytan bıyıklı prens. Önce sadrazam yapıp sonradan sürgünde boğdurduğu Mithat Paşa’nın “çevirdiği dalavereleri” de, artık nasıl olmuşsa bilinmez, Necip Fazlı’nın demesine göre Flora’dan öğreniyor. Flora Kordiye Abdülhamit’in bilinen ilk hafiyesidir.

İstibdat Devri diyoruz. Hafiyelik çağıdır. Abdülhamit’in meclisi kapatıp anayasayı ilga ettiği 1878 yılının şubat ayından başlatıyoruz. Çok korkuyor. 20 Mayıs 1878 kırılma noktasıdır. “Ali Süavi keratası”nın Abdülhamit’i indirip Beşinci Murat’ı yeniden tahta çıkarmak amacıyla düzenlediği darbe girişimi, adamcağızın zaten genetik olarak yeterince bozuk olan sinir sistemini tamamen harap ediyor. Bir süredir kendini kilitlediği Yıldız Külliyesi’ndeki sarayından artık sadece Cuma Selamlığı için havalandırmaya çıkabiliyor… Eksik oldu, şöyle, senede iki kez de dini bayramlarda Topkapı’daki “kutsal emanetleri” ziyaret etmek için Yıldız’dan ayrılabildiğini öğreniyoruz dönem tarihçilerinden. Çok korkuyor. Artık “Paranoid kişilik bozukluğu” denilen illet yakasına yapışmıştır. Yalçın Küçük, Tahsin Paşa’nın “Abdülhamit-Yıldız Hatıraları”ndan aktarıyor:

“Sultan Hamit bana henüz çıkarılmış büyükçe bir diş ile kerpeten gösterdi (…) İşte ben bu kerpetenle bu kocaman dişi kendim çıkardım dedi.(…) Sultan Hamit’i bu tarzda harekete sevk eden sebep dişçi elinden iğrenmesi veya gayri sıhhi bir kerpetenin vereceği zarardan hazer etmesi mülahazası değildi; her ne olursa olsun muhafaza-ı nefis endişesi idi. Ağız ile boğaz arasındaki kısa mesafe kerpetenin ucuna zehirli bir madde sürülebileceği ihtimali onu bu ihtiyatkârlığa sevk ettiğine şüphe yoktu.” Korkuyor.

Bakar mısınız şu söylediklerine:

“Şu sarayın içi bile doktor, hainlerimizle dolu, her yan korku, her yan dümen; koskoca Padişah yıkanmak için hayvan gibi kafese girer, girer ki başı sabunlanırken biri gelip sırtından bıçaklamaya; ağız tadıyla bir taam bile edemez, önce biri tadacak ki alçağın biri zehir atmış olmaya.”

Her an “hal” edilme ve öldürülme korkusu ona devletin var olan istihbarat teşkilatının dışında, ondan tamamen bağımsız bir hafiyelik teşkilatı kurdurur. Abdülhamit bu teşkilat aracılığıyla bir yandan kendini korumaya alırken öte taraftan kendi korkularını halka aktarır. Herkes birbirinden korkar olmuştur. Çünkü herkes hafiye, herkes ihbarcıdır. Her gün binlerce, dil sürçmesi değil, evet binlerce jurnal Yıldız’a yağar. Artık iş çığırından çıkar, istibdat dönemi diyoruz. Bu aynı zamanda birbirlerine en yakın olanların, birbirlerini jurnallediği “kolektif paranoya” halidir! Başta mâbeyn-i Hümayun mensupları, sadrazamlar, nazırlar ve hanedan mensupları olmak üzere; valiler, pek çok memur, elçilik çalışanları ve tabi ki kul taifesi jurnal müsabakasında yerini alır. Abdülhamit mesaisinin hemen hepsini kendisine gelen jurnalleri okuyup düzenlemekle harcar. Uydurmuyorum, bu jurnallerin binlercesi 1909’da bizim çeteciler Yıldız’ı basıp padişahı alaşağı ettiklerinde bulunmuş ve kayıt altına alınmıştır. Kitabı var; Asaf Tugay, “İbret, Abdülhamid’e verilen jurnaller ve jurnalciler.” Kullandığım kaynaktır.

Özetle Abdülhamit’in 30 yıllık istibdat dönemine bir tarih dönemi olarak jurnaller dönemi de diyebiliriz.

Şimdilerde Abdülhamit konuşuluyor tartışılıyor ya, kaptırdı mı kaptırmadı mı diye. Yani toprak diyorum… Kaptırdıklarını sayabilirim. Hadi, Kıbrıs’ı saymıyorum İngilizlere verdiği hediyedir. Peki şunlara ne demeli Bosna, Hersek, Tunus, Mısır, Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan, Romanya, Girit, Kars, Ardahan, Batum… Bir de Duyun-u Umumiye var. Osmanlı maliyesinin yönetiminin Avrupalı ve Galata Bankerlerine teslim edilmesidir. Osmanlı borçları bu daire aracılığı ile ödenmiş olup son taksitin tarihi 1954’tür. Bu ödemenin içinde Abdülhamid’in borsacısı olarak bilinen Banker Zarifinin aldığı yüklüce bir komisyon karşılığında sağladığı kredi de vardır kuşkusuz.

Tamam ama yine de kaptırdı mı kaptırmadı mı, Duyun-u Umumiye şu, bu, bakış açısına bağlı olarak değişebilir. Şöyle; “Abdülhamit, dünya durdukça şanı yürüsün, doğrudur 1876’da padişah oldu ama 1882’den önce olup bitenlerden sorumlu tutulamaz. Zira kandırılmıştır!” denilebilir. İşte buna itiraz edilemez. Bakış açısıdır.

Mehmet Bozkurt / SOL


Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -19 Haziran 2025-

İsrail yardım ve şarj noktalarında toplanan Gazzelileri hedef alıyor: Bir günde 69 Filistinliyi katletti -soL- Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’n...