TARİHTE BUGÜN (22 HAZİRAN)

 


     OLAYLAR:

  • MÖ 217 - Rafya Savaşı: Antik Mısır Ptolemaios Krallığı Ordusu, III. Antiohos idaresindeki Seleukos İmparatorluğu Ordusu'nu Filistin’de bozguna uğrattı.
  • 431 - Üçüncü Ekümenik Konsil olan Efes Konsili'nin, İskenderiye Patriği Cyril tarafından açılışı.
  • 1633 - Engizisyon Mahkemesi'nce mahkûm edilen GalileKopernikçi görüşlerini ve Dünya'nın döndüğüne ilişkin tezini inkar etmek zorunda kaldı.
  • 1691 - II. Ahmed, 21. Osmanlı Padişahı olarak tahta çıktı.
  • 1812 - Napolyon Bonapart Rusya'ya sefer düzenledi.
  • 1846 - Adolphe Saxsaksofonun patentini aldı.
  • 1911 - V. George, taç giyerek resmen Büyük Britanya kralı oldu.
  • 1919 - Amasya Genelgesi yayınlandı.
  • 1925 - 20 Haziran'da İstanbul'da tutuklanan gazeteciler, Doğu İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmak üzere Diyarbakır'a gönderildi
  • 1935- Türkiye’de azınlık cemaatlerinden sekiz ruhani lidere geçici olarak ayin ve mabetler dışında dini giysilerle dolaşma izni verildi..
  • 1936- Boğazlar Konferansı, Montreux’da açıldı. Konferansta, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın sunduğu karar tasarısı temel alındı. Bu tez, Lozan Sözleşmesi’ndeki askerden arınma hükmünün kaldırılması ve Boğazlar Komisyonunun lağvedilmesi esasına dayanıyordu.
  • 1937- 23 yaşındaki Joe Louis 1908’den o güne kadar dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu kazanan ilk siyahi oldu. “Brown Bomber,” lakabıyla anılan Louis, James J. Braddock’tan aldığı şampiyonluğunu 25 kez koruduktan sonra 25 Haziran 1948’de Rocky Marciano’ya yenilerek bıraktı.
  • 1939 - Adana Elektrik Şirketi satın alınarak devletleştirildi.
  • 1939 - Hindistan'da, Subhas Chandra Bose tarafından Tüm Hindistan İlerleme Bloku adlı parti kuruldu.
  • 1940 - II. Dünya SavaşıFransa MuharebesiFransa, imzalanan ateşkes antlaşmasıyla Almanya'ya teslim oldu.
  • 1941 - II. Dünya Savaşı: Nazi Almanyası, Barbarossa Harekâtı'nı başlatarak SSCB'yi istila etmeye başladı.Nazi orduları ve müttefiklerine bağlı 4.5 milyon asker 2.900 km’lik bir hatta Sovyetler Birliği’ni istilaya başladı. Çok hızlı ilerleyen Naziler ve müttefikleri, ilk kez 05 Aralık 1941’de Moskova önlerinde durdurulabildi.
  • 1941 - Hırvatistan'da ilk silahlı antifaşist örgüt kuruldu.
  • 1942 - Erwin RommelTobruk'u ele geçirdikten sonra Generalfeldmarschall rütbesine terfi ettirildi.
  • 1945 - İller Bankası Kuruluş Kanunu kabul edildi.
  • 1951- İnönü Stadı’nın adı Mithatpaşa Stadı olarak değiştirildi
  • 1959- Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) Genel Sekreteri Paul Henri Spaak Türkiye’de. Spaak, “Komünizm tehlikesi gittikçe yayılıyor. Komünizmin Avrupa’da yayılmasına NATO set çekiyor” dedi.
  • 1961- Tütün işçilerinin üreticilerine yüzde 10 oranında zam yapıldı. İşçiler ücretlerine zam yapılmadığı için bir süre önce iş ihtilafı çıkarmışlardı.
  • 1964- Başbakan İsmet İnönü Amerika Birleşik devletleri Başkanı Lyndon Johnson ile Kıbrıs sorununu görüştü. İnönü “Türkiye barışçıdır, ancak adalete dayanmayan barış uzun ömürlü olamaz” dedi.
  • 1968- Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde 26 talepten 25’i kabul edildi ve boykota son verildi.
  • İstanbul Üniversitesi Boykot/ İşgal Merkez İcra Konseyi’ndeki öğrencilerin çoğunluğu, zabıtın belge gibi garanti sayılamayacağını savunup işgalin kaldırılmamasını istedi.
  • 1972- İş kazası ve meslek hastalığı sonucu iş görme gücü azalan sigortalı işçilere ek aylık bağlanacak. Resmi Gazete’de yayınlanan SSK Sağlık İşletmeleri Tüzüğü’ne göre bu aylık, iş görme gücünün ne ölçüde azaldığı tespit edildikten sonra bağlanacak. Ayrıca sigortalılardan 50 yaşını doldurmuş fakat emeklilik yaşı olan 55 yaşını doldurmadan biyolojik olarak bu yaşa erişenler erken yaşlanmış sayılacak ve emeklilik aylığı alacak.
  • 1972 - THY uçağının Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya kaçırılmasına karıştıkları iddiasıyla gazeteci Altan Öymen ve yazar Erdal Öz tutuklandı.
  • 1973- Toprak ve Tarım Reformu Kanunu kabul edildi. Uygulamada yetersiz kalınınca, yasa 1978’de iptal edildi.
  • 1974- Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) kuruldu. Partinin genel başkanlığına Ahmet Kaçmaz, genel sekreterliğine Yalçın Yusufoğlu getirildi. Partinin programında emekçi sınıfların demokratik iktidarı ve sosyalizm hedefleniyordu. TSİP, 12 Eylül sonrası 16 Ekim 1981 tarihinde öteki partilerle birlikte kapatıldı.
  • 1974 - Çetin Altan’ın “Bir Avuç Gökyüzü” adlı son romanı “müstehcen olduğu” gerekçesiyle Ankara Savcılığı’nca toplatıldı.
  • 1975- Sigortalı işçilerin ellerine geçen aylıklar önümüzdeki aydan itibaren yüzde 2 oranında azalacak. Uygulamaya emekli işçi aylıklarını artırmak için kaynak sağlamak amacıyla gidildi.
  • 1976- 13.Antalya Uluslararası Film ve Sanat Festivali için 3 Haziran’dan beri Antalya’da olan, heykeltraş Mehmet Aksoy ve ressam Cihat Aral dahil 16’sı Türk 4’ü yabancı 20 resim ve heykel sanatçısının yapıtlarının sağcı gruplarca tahrip edilmesi ortak bildiriyle kınandı.
  • 1976 - Danıştay, Sansür Kurulu’nca yurtiçi ve yurtdışında gösterimi yasaklanan, Bekir Yıldız’ın öyküsünden uyarlanarak Vedat Türkali tarafından senaryosu yazılan ve Süreyya Duru’nun yönettiği “Kara Çarşaflı Gelin” filmi için “yürütmeyi durdurma” kararı verdi.
  • 1976 - Kanada’da idam cezası kaldırıldı.
  • 1977- Yeni kurulan Ecevit hükümeti, MC Hükümeti zamanında TRT Genel Müdürlüğü’ne getirilen, ancak atama kararı Danıştay’ca iptal edildiği halde görevde tutulan bürokratlardan ve icraatları dolayısıyla sürekli tepki toplayan Şaban Karataş görevinden alındı. Cengiz Taşer, TRT Genel Müdürlüğüne getirildi.
  • 1977 - MHP’ye yakın ODTÜ Rektörü Hasan Tan da istifa etti.
  • 1977 -  İstanbul Elmadağ’da durakta otobüs beklerken ülkücülerin silahlı saldırısında hayatını kaybeden ve cenazesi polislerce gizlice toprağa verilen Galatasaray Mühendislik Yüksek Okulu öğrencisi Ahmet Aykaç için arkadaşları boş bir tabutla Okmeydanı’ndan Çemberlitaş’a yürüdü.
  • 1978- Ecevit, Moskova’da SSCB Devlet Başkanı Leonid Brejnev ile görüştü.
  • 1979- İzin almadan duvarlara yazı yazan, afiş-pankart vb. asanlara 6 Aydan 1 yıla -kamuya açık yerlerde 1 yıldan 2 yıla- kadar hapis cezası geliyor.
  • 1980- İstanbul Belediye Başkan Yardımcısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı Bülent Demir, sabah Kasımpaşa’da uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Cinayeti “Müslüman Kardeşler Birliği” adına ilk defa duyulan bir örgüt üstlendi.
  • 1981- 22 gündür İstanbul Emniyeti 1.Şube’de gözaltında tutulan Tarık Akan, Sıkıyönetime teslim edilerek Selimiye Kışlası’na nakledildi. Tarık Akan F.Almanya’da bir konserde “Türkiye aleyhine ülkenin itibarını ve nüfuzunu kıracak şekilde asılsız propaganda yapmak”la suçlanıyor.
  • 1981 - Cumhuriyet Gazetesi’nin Ege Temsilcisi Hikmet Çetinkaya gözaltına alındı. 17 gündür Selimiye Kışlası’nda gözaltında tutulan Cumhuriyet yazarı Mehmed Kemal serbest bırakıldı
  • 1985- TRT, reklam yapımcılarının da “yasak sözcükler listesi”ne uymasını istedi: “Ulusal” yerine milli, “doğa” yerine tabiat vb. kullanılacak.
  • 1986- İşçiler 16 yıl aradan sonra meydanlarda; Türk-İş’in Eskişehir yürüyüşüne on binlerce işçi katıldı.
  • 1987 - Aynı gün Türkiye, işçi haklarındaki sınırlamalar nedeniyle Amerika’nın “Ekonomide en çok kayrılan ülkeler” listesinden çıkarıldı.
  • 1987 -  Gebze Türkay Kibrit önünde grevci işçilerin kurduğu “kondu tuvalet” nedeniyle Petrol-İş Başkanı C.Selvi, 3 MYK üyesi ve 3 işçi hakkında dava açıldı. Savcı, 18 Haziran’da sona eren grevde konulan tuvaletin ”grev gözcüleri için barınak amaçlı konulduğunu” iddia etti.
  • 1989- Eminönü’nde işportacılar belediyenin olumsuz tavrı ve yer verilmemesini protesto için süresiz oturma grevine başladı.
  • 1992- Kamu emekçileri sendikalarının grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı için İstanbul’dan Ankara’ya 7 günlük yürüyüşü polisin engellemelerine rağmen SSK Genel Müdürlüğü önünde sonlandı. Sendika temsilcileri SHP-DYP koalisyonunun Çalışma Bakanı Moğultay ile görüştü.
  • 1993- Kastamonu Şeker Fabrikası işçileri, yerlerine taşeron işçi alınmasına karşı açlık grevine başladı.
  • 1995- Kamu çalışanları grevli-toplu sözleşmeli sendika tasarısını engelleyen DYP’nin Genel Merkezi önünde oturma eylemi yaptı.
  • 1995 - Tüm Maliye-Sen’liler 50 sendikacının görevden alındığı, 3 üyenin sürgün edildiği gerekçesiyle bugün de çalışmadı.
  • 1996- Cumartesi Annelerinin son 2 haftadır engellenen eylemine polis bu hafta da engel oldu: yazar ve sanatçılar dahil 100 gözaltı.
  • 1998- İşadamı Korkmaz Yiğit’in Türkbank’ın satışıyla ilgili olarak Çakıcı’yla yaptığı telefon görüşmelerinin kayıtları yayımlandı. 9 Kasım’da gözaltına alınan Yiğit, kendi televizyon kanallarında yayımlanan ses kaydında Çakıcı’nın Türkbank ihalesinde devrede olduğunu Başbakan Mesut Yılmaz’ın ve Devlet bakanı Güneş Taner’in bildiğini açıkladı. Bu açıklamalardan sonra hükümet gensoruyla düşürüldü. Televizyonda Alaattin Çakıcı ile yaptığı telefon konuşmaları yayımlanan Devlet Bakanı Eyüp Aşık bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa etti.
  • 1999- Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) üyeleri TCDD Yakacık Hastanesi’nin özelleştirilmesi girişimlerini protesto için “raylarda yürüyüş”e başladı. İlk gün Bostancı’ya kadar yapılan yürüyüş beşinci gün Derince’den İzmit’e yürüyüşle sonlanacak.
  • 2000- 3 yıl önce aralarında Süleyman Yeter’in de bulunduğu 15 kişiye gözaltında işkence yaptıkları iddiasıyla tutuksuz yargılanan 8 polisin duruşması sonrası yakınları koridorda slogan attı.
  • 2001- Necmettin Erbakan’ın lideri olduğu”Milli Görüş Hareketi”nin 1969 yılından bu yana kurduğu 4. parti olan Fazilet Partisi de “Laik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı olduğu” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı. FP’nin malvarlığı da Hazine’ye devredilecek.
  • 2002- Araştırmacı Ergün Poyraz, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın 1993-1994-1995 yıllarına ait onlarca konuşma kasetini ortaya çıkardı: ”Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır”, ”Ben müslümanım diyenin aynı zamanda laik olması mümkün değil”, ”Allah’ın izniyle kıyam başlayacak.” Erdoğan’dan: “Fetih şehri İstanbulumuzu adeta fahişe pazarına çevirdiler. Türkiye 24’ten bu yana ’kahrolsun’ dedikleri şeriat sebebiyle mi fahişe pazarına döndü?”, “Bu düzen kölelik, Batı’ya uşaklık, rüşvet, hanedan, yeğen üretir, deyyus üretir.”(1993-Eyüp İlçe Teşkilatı konuşması)
  • 2002 - İran'da meydana gelen, Richter ölçeğine göre 6.5 şiddetindeki depremde 261'den fazla kişi öldü.
  • 2005- Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Nikolaos Dukas’ın davetlisi olarak Atina’ya geldi. Büyükanıt, Yunanistan’ı resmen ziyaret eden ilk Türk Kara Kuvvetleri Komutanı oldu.
  • 2005 - Eğitim-Sen MYK üyeleri örgütlenme ve iş yasalarının yeniden ele alınmasına dair Başbakanlık’a dilekçe sundu.
  • 2006 - Kuzey MakedonyaAvrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü'ne kabul edildi.
  • 2008- Doğu Karadeniz’in birçok yerinde inşasına başlanan HES’ler Kadıköy’deki miting ile protesto edildi.
  • 2008 - MEB'in hazırlamış olduğu 7. sınıf Seviye Belirleme Sınavı ilk kez yapıldı.
  • 2010 - Apple iPhone (4G) piyasaya sürüldü.
  • 2011- BDP listesinden Bağımsız Hatip Dicle’nin Milletvekilliğinin YSK tarafından düşürülmesik kararını protesto için Taksim’den İstiklal Caddesi’ne yürümek isteyenlere müdahale edildi. Güneydoğu’da birçok kentte de protesto eylemleri yapıldı.
  • 2012- Türk Hava Kuvvetlerine ait savaş uçağı, Malatya’dan havalandıktan sonra Akdeniz üzerinde kayboldu. Uçağı Suriye’nin düşürdüğü açıklandı.
  • 2012 - Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun Çağlayan Adliyesi önündeki 13’üncü “Tanıklık Günleri” eyleminde TGS Başkanı Ercan İpekçi tutuklu Özgür Gündem, Azadiya Welat ve DİHA çalışanlarına özgürlük istedi.
  • 2013- Taksim Dayanışması’nın “Gezi Direnişi kayıplarını anma ve taleplerde ısrar” temalı mitingi Taksim Meydanı’nda yapıldı. Polis 1.5 saat sonra müdahale ederek Meydan’ı boşalttı. Miting dağıtıldıktan sonra İstiklal, Cihangir ve Sıraselviler’de çatışmalar yaşandı. Eskişehirliler, Ali İsmail Korkmaz’ın tedavi gördüğü hastanenin önünde bedenleriyle “Diren Ali” yazdı. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun Köln’deki “Gezi Direnişi ile dayanışma” mitingine yaklaşık 40 bin kişi katıldı.
        

      
DOĞUMLAR - ÖLÜMLER
  • 1869 - Mustafa Sabri Efendi, doğdu.  
  • Mustafa Sabri Efendi (22 Haziran 1869 - 12 Mart 1954), Osmanlı müderris, Meclis-i Mebusan mebusu, şeyhülislam. Kat köyünde doğdu. Köydeki Asarkaya (Karabacak) ailesindendir. Çocukluğunda Pazar nahiyesinde Peşli Hoca'dan ders alarak eğitime başladı. Sonra Kayseri Medresesi'nde din eğitimi aldı. 1889 yılında Rüus imtihanını kazanarak Fatih Camii'nde din dersleri vermeye başladı. Beşiktaş Asariye Camii imamlığını yaptı. 1900 ve 1904 yılları arasında II. Abdülhamid tarafından huzur derslerine alındı. 1908 yılında II. Meşrutiyet'ten sonra memleketi Tokat'tan Osmanlı Mebusan Meclisi'ne milletvekili seçildi. Sevr'i imzalayan hükûmet döneminde şeyhülislam olan Mustafa Sabri, Yıldız Sarayı'nda Vahdettin başkanlığında toplanan Meclis-i Âlî'de anlaşmanın kabul edilmesi yönünde görüş bildirenler arasındaydı. Millî Mücadele karşıtı olması nedeniyle ülkeye girişi yasaklanmıştır. 12 Mart 1954 tarihinde Kahire’de ölmüştür.Şapka Kanunu'na, Medeni Kanun'un kabulüne, Harf Devrimi'ne, halifeliğin kaldırılmasına, Kuran'ın Türkçeye tercüme edilmesine karşı çıkmıştır. Türk milliyetçiliğine karşı çıkmış, Yunanistan'da çıkardığı Yarın gazetesinde 1927 yılında yazdığı şiirde Türklüğüne tövbe ettiğini, Türklükten istifa ettiğini söylemişti: Yalnız Müslüman ve insan, Olarak kalmak üzere, Türklükten,Şeref ve izzetimle istifa ediyorum Allah'ın huzurunda!...Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden addetme
      

KISA KISA GÜNDEM (21 HAZİRAN 2022)


1) Satın alma gücü AB’nin yüzde 36 altında(BİRGÜN)

Türkiye'nin, Satınalma Gücü Paritesi (SGP) değerine göre kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) endeks değeri, geçen yıl için 64 olarak tespit edildi. Böylece Türkiye, ortalaması 100 olan 27 Avrupa Birliği ülkesinin yüzde 36 altında kaldı. Türkiye İstatistik Kurumu, 2021 yılına ilişkin geçici Satınalma Gücü Paritesi (SGP) verilerini açıkladı.Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından açıklanan SGP'ye göre, kişi başına GSYH endeks değerinin 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesi ortalaması 100 iken, Türkiye için 64 oldu ve AB ortalamasının yüzde 36 altında kaldı.  Karşılaştırmalarda, 27 AB üyesi ülke, 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda ve Norveç), 5 aday ülke (Türkiye, Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk) ve 1 potansiyel aday ülke (Bosna-Hersek) kapsandı.  Karşılaştırmalarda yer alan 36 ülke arasında SGP'ye göre kişi başına GSYH endeksi en yüksek ülke 277 ile Lüksemburg, en düşük ülke ise 32 ile Arnavutluk olarak kayıtlara geçti. Kişi başına GSYH endeksinde Lüksemburg, AB ortalamasının yüzde 177 üzerinde, Arnavutluk ise yüzde 68 altında değere sahip oldu.(TÜRKİYE'NİN FİİLİ BİREYSEL TÜKETİM DÜZEYİ 71)  Kişi başına fiili bireysel tüketim düzeyi 27 Avrupa Birliği ülkesi ortalaması 100 iken Türkiye için 71 oldu ve AB ortalamasının yüzde 29 altında kaldı. Karşılaştırmalarda yer alan 36 ülke arasında kişi başına fiili bireysel tüketim değeri en yüksek ülke 146 ile Lüksemburg, en düşük ülke ise 39 ile Arnavutluk olarak kayıtlara geçti. Türkiye'nin fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi, 2021 yılı geçici sonuçlarına göre 35 olarak belirlendi. Bu değer, AB ülkeleri genelinde 100 euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin Türkiye'de 35 euro karşılığı Türk Lirası ile satın alınabileceğini gösteriyor.

2) Pınar Gültekin'in katiline 'haksız tahrik' indirimi: Utanç verici karar (Dilara Şimşek-Birgün) 

Cemal Metin Avcı’nın öldürdüğü 27 yaşındaki Pınar Gültekin’in davasında karar çıktı. Katil Avcı’ya verilen ceza ‘haksız tahrik’ indirimiyle 23 yıla düşürüldü. Gültekin ailesi karara “Adalet ölmüş” sözleriyle tepki gösterirken Av. Epözdemir, “Kurgu savunmaya itibar edip haksız tahrik indirimi uyguladılar” dedi. (https://www.birgun.net/haber/pinar-gultekin-in-katiline-haksiz-tahrik-indirimi-utanc-verici-karar-392612)

3) En büyük 5 altın firmasından biri iflas etti (Cumhuriyet)

Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye altın ve kuyumculuk sektörünün en büyük 5 firmasından biri olan Karakaş Atlantis iflas etti. (https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/en-buyuk-5-altin-firmasindan-biri-iflas-etti-1949486)





4) TEDAŞ dev zararla çarpıldı: Yaklaşık 6 buçuk milyar (Cumhuriyet)

İktidarın enerji politikası TEDAŞ’ı batağa sürükledi. TEDAŞ, elektrik dağıtım işinin 21 bölgeye ayrılarak özelleştirildiği 2013 yılından bugüne toplam 6 milyar 446 milyon 583 bin TL’lik zarara imza attı. 

Elektrik dağıtım şirketleri patronlarının geçen hafta perşembe günü Ankara’da düzenlenen Sektör Değerlendirme toplantısı öncesinde kahvaltıda Enerji Bakanı ile bir araya geldiği ve elektriğe yüzde 50 zam talep ettiği öğrenildi. Toplantıda, 1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere en az yüzde 30 zam yapılması kararı alındı.   (https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/tedas-dev-zararla-carpildi-yaklasik-6-bucuk-milyar-1949470)

5) Manevi rehber 618, psikolog sayısı 52 (Mustafa Bildircin-BİRGÜN)

KYK yurtlarında 618 manevi rehber görev yaparken görevli psikolog sayısının sadece 52’de kaldığı ortaya çıktı. Öğrencilerin yurtlardaki psikologlara en çok başvurduğu sorunların arasında ekonomi sıralandı.(https://www.birgun.net/haber/manevi-rehber-618-psikolog-sayisi-52-392593)


6) İngiltere hükümeti göçmenlere GPS takmaya karar verdi: İnsan hakları örgütlerinden tepki (BİRGÜN)

İngiltere hükümetinin göçmenlere GPS takip cihazı takılmasını öngören bir program hazırladığı açıklandı. Programa tepki gösteren İngiltere merkezli Göçmenler Konseyi'nin yöneticisi Enver Solomon, "Bu hükümetin savaştan, kan dökülmesinden ve zulümden kaçan erkek, kadın ve çocuklara suçlu muamelesi yapmaya niyetli olması dehşet verici" diye konuştu. (https://www.birgun.net/haber/ingiltere-hukumeti-gocmenlere-gps-takmaya-karar-verdi-insan-haklari-orgutlerinden-tepki-392536)

7) Atatürk Orman Çiftliği'ne emniyet binası yapma planı mahkemeden döndü (Evrensel)

Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin açtığı dava üzerine Atatürk Orman Çiftliği emniyet hizmet binası yapımı imar planları tek celsede iptal edildi.(https://www.evrensel.net/haber/464174/ataturk-orman-ciftligine-emniyet-binasi-yapma-plani-mahkemeden-dondu)



8) Kristal Flamingo’yu kazanan ‘Sen Ben Lenin’in yönetmeni Tufan Taştan: Ödülü karanlığa rağmen şarkı söyleyenlere ithaf ediyorum (Evrensel)

2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali ödül töreniyle sona erdi. Festivalde en iyi filme verilen Kristal Flamingo ödülünü Tufan Taştan’ın “Sen Ben Lenin”i kazandı.

2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinde düzenlenen ödül gecesiyle sona erdi. Törene İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Dairesi Başkanı Kadir Efe Oruç ile birçok kurum temsilcisi katıldı. Festivalin sunuculuğunu Sinema ve Tiyatro Oyuncusu Şenay Gürler üstlenirken, gecenin konseri ise Nino Rota Ensemble tarafından seslendirildi. Kristal Flamingo ödülünü ise Tufan Taştan’ın “Sen Ben Lenin” filmi kazandı.   ("İZMİRLİLER FESTİVALİ SAHİPLENDİ") İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali açılış konuşmasını yapan Festival Direktörü Vecdi Sayar, festivalin müzik temalı tek festival olduğunu söyleyerek, 10 gün boyunca yorucu ama heyecan verici bir festival yaşadıklarını söyledi. Sayar, “İzmirliler bu festivali sahiplendi, sinema salonları doluydu, hatta salonların küçüklüğünden şikayet ettiler, İzmir’in artık daha büyük salonlara ihtiyacı var” dedi.("İZMİR SİNEMA PLATOSUNA KAVUŞACAK") İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise, “İzmir, çok saygın bir festivale ev sahipliği yaptı. Biz bu çıtayı yükseltmeye kararlıyız, istiyoruz ki İzmir’in her sokağı sinema ve müziğin büyüsü ile hemhal olsun. İstiyoruz İzmir sinema dünyasının merkezlerinden biri olsun. Bu sebeple sadece festivalle kalmayacağız. İzmir çok yakında hem platosu hem sinema ofisiyle sinemanın merkezi bir şehir olacak” diye konuştu.  Soyer, konuşmasının ardından emek ödüllerini Sinema Yazarı Atilla Dorsay ve Necip Sarıcı’ya takdim etti.  ("SİNEMA İNSANA DÜNYAYI ANLATIR") Gadjo Dilo, TranSylvania ve Geronimo gibi pek çok filmin yönetmeni Tony Gatlif’e ise Kültürlerarası Sanatçı Ödülü verildi. Yönetmen Galfit ödül konuşmasında, “Bebek kundakta sallanarak büyür ben de öyle büyüdüm ama gözümü maalesef çok farklı bir dünyaya açtım, o dünya bana başka şans tanımadı ve sinemacı oldum. Çünkü romandım, çingeneydim. Buraya davet edildiğimde çok mutlu oldum. Çünkü ilk filmim için de filmimi kolumun altına koyup Türkiye’ye İzmir’e gelmiştim. Dil bilmiyordum ama Türkler bana yardım ettiler. İşte ben buna büyü diyorum. Sizleri bir büyücü olarak görüyorum, sinema insana dünyayı anlatır, siz dünyayı buraya taşıyorsunuz” dedi.

(EN İYİ FİLM "SEN BEN LENİN") Festivalde en iyi film ödülünü “Sen Ben Lenin” kazandı. Yönetmenliğini Tufan Taştan’ın yaptığı filmde; Karadeniz’de bir kasabada bulunan Lenin heykeli, başbakanın katılımıyla gerçekleşecek törenden önce birisi veya birileri tarafından çalınır. Ankara’dan görevlendirilen iki polis, kayıp Lenin heykelinin peşine düşer. Barış Falay, Saygın Soysal, Melis Birkan, Serdar Orçin, Nur Sürer, Salih Kalyon, Hasibe Eren, Özgür Çevik ve Binnur Kaya’nın da aralarında olduğu kadrosuyla film, ayrıca müziklerini besteleyen Barış Diri’ye, Edip Cansever şiiri ‘Mendilimde Kan Sesleri’nden uyarladığı şarkısı ile de ödül kazandırdı. Ekip adına ödülü, Reis Çelik ve Erden Kıral’dan alan Tufan Taştan, “Öyle günlerden geçiyoruz ki hani buradan neyi ansam, kime selam söylesem ya da hangi hikayeyi anlatsam biraz eksik kalacak. O yüzden bu ödülü bugünlerde karanlığı görenlere, karanlığa rağmen şarkı söylemeye devam edenlere ithaf ediyorum” dedi. Yönetmenliğini Ferit Karol’un yaptığı ‘Kumbara’ filmi de başrollerine en iyi oyuncu ödüllerini getirdi. Oyuncular Murat Kılıç ve Gülçi̇n Kültür Şahi̇n gecede ödüllerini Erdal Kesal’ın elinden aldılar.

ÖDÜLLERİN TAM LİSTESİ

ULUSAL YARIŞMA ÖDÜLLERİ En İyi Film: Sen, Ben, Lenin (Tayfun Taştan), En İyi Yönetmen: Tayfun Pirselimoğlu Kerr (Jüri Özel), En İyi Erkek Oyuncu: Halil Babür (Beni Sevenler Listesi) ve Murat Kılıç (Kumbara) ,En İyi Kadın Oyuncu: Gülçin Kültür Şahin (Kumbara), En İyi Özgün Beste: Kerr (Nikos Kypourgos) , En İyi Özgün Film Şarkısı: Sen Ben Lenin (Ahmet Abi şarkısı ile Barış Diri) , En İyi Ses Tasarımı: Gölgeler İçinde (Greg Dombrowski) DİZİLERİN MÜZİK ÖDÜLLERİ Dijital Platform En İyi Özgün Şarkı: Blu TV/Derinlerde Saklı (Söyleyen: Sena Şener),  Ulusal Kanal En İyi Özgün Şarkı: Star TV/ Kaderimin Oyunu (Ender Gündüzlü), Ulusal Kanal En İyi Özgün Müzik Ödülü: Fox HC/Mahkum (Sertaç Özgümüş) , Dijital Platform En İyi Özgün Müzik: Netflix/Uysallar (Sertaç Özgümüş

9) Bir Aktroll'den itiraflar: Şebekenin nasıl işlediğini anlattı (SOL)

'Trollerin bazısı maaşlı, bazısı gönüllü. Tweet başına para alan da var, aylık maaş alan da var.'  Sabah ve ATV gibi yandaş basın kuruluşlarında çalışan, sonrasında AKP'li Ümraniye Belediyesi'nde görev yapan ve 8 yıl sonra işten çıkarılan Orhan Sarıkaya  adlı Aktrollnasıl Aktroll olduğunu, hangi grupla çalıştığını Aktrollerin neler yaptığını, nasıl finanse edildiklerini, Aktoller içerisindeki gruplaşmayı ve daha birçok soruyu halktv.com.tr'den Seyhan Avşar'a yanıtladı.(Öncelikle Orhan Sarıkaya kimdir? Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?) Aslında işletme mezunuyum. Ancak gazeteciyim. Sabah grubunda, ATV’de çalıştım. Daha sonra ise otomotiv işine girdim. Ancak çok zenginken 3 ayda iflas ettim. 2010 yılında ise kayınpederim vasıtasıyla Ümraniye Belediyesi’nde taşeron olarak işe başladım. 7 yıl boyunca Ümraniye Belediyesi Ruhsat Denetim Müdürlüğünde çalıştım. Denetim hariç banko memuru ve çeşitli görevlerde bulundum. Bazı belgelere yetkimiz olmamasına rağmen imzalar dahi attık.(Peki… Aktroll olma süreciniz nasıl başladı? Tweetler atmaya ilk ne zaman başladınız?) Benim bir gazetecilik geçmişim var. Bu işi seven birisiyim. Hal böyle olunca o dönemki Ümraniye Belediyesi Başkanı Hasan Can bizi topladı. Twitter yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. ‘Herkesin sosyal medya hesabı açmasını’ ve ‘hükümete destek vermesi gerektiğini’ belirtti. ‘Tamam’ diyerek bu işe giriştik ve çok ciddi kitlelere ulaşmaya başladık.(Sonrasında neler oldu? Nasıl ilerledi süreç?) Bir şeyleri belirleyen insan konumuna geldim. Öncelikle Twitter'da gönüldaşlık yaptığımız insanlarla irtibata geçiyoruz. Direkt mesaj (DM) yoluyla başlıyor bu süreç. Sonraki süreçlerde WhatsApp grupları kuruldu. Etkileşim görmesi gereken söylemleri paylaşmaya başladık. Böylelikle trend topicleri oluşturduk. Bu çalışmalarımıza ise Gezi’den hemen sonra başladık.(Kamuoyu Aktrolleri oldukça merak ediyor… Yapısından biraz bahseder misiniz?) Öncelikle ilk troll çalışmasını Ahmet Davutoğlu ve ekibi başlattı. Para verilen bir ekibi vardı. Başında ise Mete Ün bulunuyordu. Şu an ise 3 tane troll grubu var. Berat Albayrak’ın, Süleyman Soylu’nun ve Metin Külünk’ün grubu. Ama Külünk’ün grubu deyince şöyle bir şey algılanmasın kendisi kişileri toplayıp para dağıtan biri değil. Bunun dışında onun bir troll kitlesi var. Ufak tefek yardım ettiği kişiler vardı.(Bu troll grupları arasında bir çekişme var mıydı?) Bizler Berat Albayrak’ı hiçbir zaman sevmedik. Ne politikalarını tasvip ettik, ne de yaptıklarını. Külünk ve Soylu grubu beraber hareket ediyordu. Ancak biz ekip olarak onlardan önceyiz. Zaten Soylu darbe girişimi sonrası bakan oldu. Soylu ile Metin Külünk’ün karşı karşıya gelmesi ise Sedat Peker’e kadar dayanıyor. Külünk ile Peker’in arası iyiydi. Ne zamanki Sedat Peker isimleri ifşa etmeye başladı… Soylu, Sedat Peker’i yurtdışından almaya çalıştı. Peker’i alamadı çünkü onu koruyanlar da vardı. Hatta Soylu’nun görevden affını istediği akşam da kendisine destek verdik.(Siz Metin Külünk için tweetler atan gruptaydınız değil mi?)   Ben Külünk’ün grubunda değildim. Onu destekliyordum. O gruplara bağlı olmam için para almam gerekirdi. Zaten o hesapların hepsi bir kanaldan yönetiliyor. Belirli grupları, kişileri Metin Külünk tanıyordu. Belirli bir kitlesi vardı. Metin Külünk bu hesaplarla iletişime geçiyordu. ‘Şöyle yaparsak iyi olur’ diyerek yönlendirme yapılıyordu.(Külünk grubunda değilseniz bu kadar detayı nasıl biliyorsunuz?) İçindeyim ama dışındayım. Birebir içinde olmak için benim para almam lazım. Ancak para almadım. Gönüllü olarak şey yaptım… Benim hiçbir zaman ‘şu grubu oluşturayım başında olayım’ gibi bir derdim olmadı. Her şey kendiliğinden oldu. Ben kimseden para almadım. Ancak alanlar var. Ben 1 TL dahi Metin Külünk’ten almadım. Acımdan ölsem gidip istemem.(Peki atılacak tweetler, etiketler nasıl belirleniyordu?) Çekirdek bir kadro vardı. 8-10 kişilik bir arkadaş çevremiz vardı. Konu gündeme geldiğinde bizler trend topic’i belirliyorduk. Hepimizin güçlü takipçileri vardı.(Bu çekirdek kadro ile bir araya geliyor muydunuz?) Tabii ki. Bir araya gelip yemekler yiyip, çaylar içiyorduk. Sohbetler ediyorduk. Sosyal medya kampanyalarını konuşuyorduk. Şehir dışından gelenler dahi vardı. Sosyal medya bir iştir. Sosyal medya bir algı operasyonu ile sizi bir anda mükemmel bir insan olarak tanıtır. 2 saat sonra ise sizi yerin dibine batırır. İnsan içine çıkamazsınız. Bir algı operasyonudur.(Peki belirlenen kampanyaları daha geniş gruplara nasıl ulaştırıyordunuz?) Whatsapp grupları üzerinden. Ancak ben o gruplara girmiyordum. (Aranızdan biri mi kararı diğerlerine iletiyordu?) Evet… Oradan da diğer gruplara yayılıyordu.(‘Yalan kampanyalar genel merkezden geliyordu’   Aktrollerin yalanlar üzerinden saldırdıkları kampanyaları bu çekirdek kadroda mı belirliyordunuz?) Hayır.. O kampanyalar genel merkezden geliyordu. (Peki… Türkiye’de kaç Aktroll var?) Para alan diye bakarsanız.. Bunun bir kısmına ‘televizyona çık’, bir kısmına ‘gazetede yaz’, bir kısmına ise ‘abla sen iyi yazıyorsun evinde otur yaz’ derler. Kendilerinin itiraf ettiği bir rakam var. ‘197 bin trolümüz var’ şeklinde açıklamaları var.(Bu Aktroll gruplarında hangi meslek grupları var?) Ev hanımları ağırlıklı. Ancak doktorlar dahi var. Her kesimden insan var.(‘Tweet başı 300-500 veren var’Aktrollere herhangi bir ödeme yapılıyor muydu?) Trollerin bazısı maaşlı, bazısı gönüllü. Tweet başına para alan da var, aylık maaş alan da var. Ben ayrıldığım için geçen sene duyduğum 300-500 TL veren de var. ‘Bir tane tweetimizi atar mısın’ diyor. Aylık bir asgari ücret veren de var. Özellikle ev hanımlarını bu konuda mükemmel ayarlıyorlar. Bu para bir yerden birisine geliyor ve daha sonra bu para dağıtılıyor.(Peki teknolojik destek?) Telefonu ve tableti olmayanlara bu aletler verildi.(Ödenen paralardan, teknolojik destekten bahsediyorsunuz. Bu bütçe nasıl ve nereden sağlanıyordu?) Devletten. Partilere verilen bir bütçe var. Oradan ayarlanıyordu. Ayrıca aldığınız para konusunda 60-70 bin takipçinizin olması önemli değil. Önemli olan etkileşimdir. Dahası Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bütçesine bakın. O paranın büyüklüğünü görün. O paranın büyüklüğü bir şeyleri ifade edecektir.(Aktrollerin kullandığı hesaplar bot mu?) Benim bir kendi hesabım, bir de bot hesabım vardı. Bot olan çok hesap var. Elon Musk’ın açıklamasıyla bot hesaplara yönelik temizleme yapıldı. Ancak kaç hesabın kapatıldığına dair net rakam verilmedi.(Bugüne kadar yaptığınız en büyük kampanya neydi?) En büyük kampanya Cumhurbaşkanı Erdoğan için yaptığımız #Yedirmeyiz etiketli kampanyaydı.(Peki muhalefet partilerine yönelik nasıl kampanyalar yürüttünüz?) Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik en büyük kampanyamızı hatırlamıyorum. Ancak çok kampanya yürüttük. Canan Kaftancıoğlu’na yönelik en büyük kampanyamız ise eşinin tabağında domuzun olduğu kampanyaydı. Türkiye bir mozaik. Alevisiyle, Sünnisiyle… Türk toplumunun içerisinde nereden bakarsanız bakın yüzde 70’i bir inanç mensubu. Oruç tutmaz, namaz kılmaz, akşamları rakısını içer. Ancak domuz yemez. ‘Rakıyı içiyorum diye domuz mu yiyeceğim’ der. Bu kampanyayı biz hazırlamadık. Canan Kaftancıoğlu gollük malzeme verdi. Selahattin Demirtaş’ın ise, ‘Başkan Apo’nun heykelini’ dikeceğiz sözleri kampanyamız için yeterliydi. Ayrıca Demirtaş’tan haz almayan insanlarız. Bizden kimse ondan haz almaz. Onun için birçok kez #terörist etiketiyle yazmışızdır. Ahmet Davutoğlu’na yönelik kampanyalarımız da oldu.(‘AKP Genel Merkezi’nden capsler hazırlanır bize ulaştırılırdı’)(Türkiye seçime doğru gidiyor. Seçim öncesi Aktrollerin bir kampanya çalışması var mıydı?) Her seçim öncesi sosyal medya kampanyalarımız olurdu. AKP Genel Merkezi’nden capsler hazırlanıp ve bir şekilde bize ulaştırılıyordu. Biz de ona göre yazıyorduk. Şimdiki seçim için yapılan bir kampanya var mı bilmiyorum.(‘Kampanya bir şekilde bize ulaştırılıyordu’ diyorsunuz. Kim ulaştırıyordu?) Kuyruğunu bulmaya çalışıyorsunuz. Bu işin kuyruğu Fahrettin Altun’dur.(‘Sizin için çalışmıyor bütün gün tweet atıyordu deniliyor.’ Bankamatik memuru muydunuz?) Evet atıyordum. Doğru... Size belki komik gelecek. Hiç işimi aksatmadım. Bankamatik memuru değildim. Bankoda 3 memur oturuyorduk. Hiç bir iş yapmıyor sabahtan akşama kadar tweet atıyor diye beni şikayet ettiler. Ancak toplamda yanımdaki 2 kişinin toplamının 2 katı iş yapmışım.(Türkiye bir değişime doğru gidiyor. Sizce Aktrollerde bir kopuş vs. var mı?) Çözülme oluyor. Trollerin bir kısmı gönüllü, bir kısmı maaşlı. Maaşlarını keserseniz onlarda keser. Onun dışında da kopuşlar var. Mesela kişi yıpranmıştır. Makam, mevki ister. Onu ya tasfiye ederler ya da kendi kendisini tasfiye eder. Ancak belli başlı isimler var. Onlar değişmez.(Aktrollerin bir gün yargılanacağını düşünüyor musunuz?) İnşallah yargılanırlar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki, “Son 6 ayda beni etiketleyen 700 binden fazla tweet atılmış. Bunların 300 binini bu maaşlı trollere ürettirmişler.” Orhan Sarıkaya: Doğru Kılıçdaroğlu konuşmasının devamında, “Devleti suça alet ediyorlar” ifadelerini kullanıyor. Sarıkaya: Doğru çok doğru…

10) Ortadoğu'da ABD destekli hava savunma ittifakı kuruldu (SOL)

İsrail, İran'ın tehditlerine karşı ABD Merkez Komutanlığı'nın himayesinde bir hava savunma ittifakı oluşturulduğunu açıkladı.  İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, İsrail'in Ortadoğu'da ABD destekli bir hava savunma ittifakı inşa ettiğini ve bu ittifakın İran saldırılarını engelleyeceğini söyledi. Xinhua Haber Ajansı'nın aktardığına göre, söz konusu ittifakın Ortadoğu Hava Savunması (MEAD) olarak adlandırıldığını duyuran Gantz, "İran'ın bölgeyi roketler, seyir füzeleri ve insansız hava araçlarıyla vurma girişimlerinin ardından" bu kararı aldıklarını belirtti. Gantz, ittifakın hayata geçirilmesinde ABD Başkanı Joe Biden ile birlikte çalıştıklarını vurguladı.   Gantz'ın ittifakın amacını "ABD Merkez Komutanlığı himayesinde İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki iş birliğini güçlendirmek" olarak tanımlaması ise dikkat çekti. İttifakın üyelerine ilişkin bir bilgi paylaşılmadı. 











Rusları diri diri yakmalı, mültecileri Ruanda'ya atmalı (ÇAĞDAŞ GÖKBEL - SOL)

 


'Bir bir devrilirken Lenin heykelleri, sınır tanımayan bu makine kattı önüne Lenin’le birlikte kardeşlik-dostluk anıtlarını...'

Rusya ve Ukrayna savaşı başladığında, tüm Avrupa kulakları sağır eden bir gürültüyle felç edildi. Dev medya silindiri, büyük bir gürültüyle çalışmış ve üzerimize doğru geliyordu. İnsanlık bu acımasız silindirin alında dümdüz edilecekti.

Herkes zihinleri dumura uğratan propagandanın etkisiyle, bir diktatörlük inşa eden Lenin’le sınırlı kalacağını sanıyordu; belki Ruslar bile böyle düşünüyordu. Bir bir devrilirken Lenin heykelleri, sınır tanımayan bu makine kattı önüne Lenin’le birlikte kardeşlik-dostluk anıtlarını...

Kendi başıma yürüdüğüm zamanlarda adımlarımı saymak yüreğimde rahatlatıcı bir etki yapıyor. Yine bir gün adımlarımı sayıyorum, hedefe ulaşmadan önce adımlarım sayesinde düşüncelerimdeki hedefleri bir bir avlıyordum. Franz Kafka’nın araladığı kapıdan içeri girip, layığıyla kucaklayabildik mi karanlığı? Kafka’nın insaflı olduğunu ve aslında gerçeği doğrudan okuyucusuyla paylaşmadığını iddia etmek büyük bir cesaret olabilir. Büyük uygarlaştırıcının kıyma makinasından geçerken bedenlerimiz, insanlığımız lime lime oluyordu.

Bir gecede ilan edildi, Ruslar Avrupalı değildi ve hep birlikte bir gecede kabul ettik: Ruslar aslında insan bile değildi ve diri diri yakılmalıydı. Nasıl oldu da bir gecede Tolstoy, Puşkin ve Dostoyevski yakıverildi. Nasıl oldu da bir gecede hep birlikte pis bir böceğe dönüşüverdik? Kristal gecelerin sonu gelmiyordu Avrupa'da. Sosyalizmin geriletildiği her gece, aslında bir kristal geceydi.

Zihnimdeki tüm bu düşünceler koparırken benliğimi bugünden, uzaktan üzerime doğru gelen bisikletin varlığıyla irkiliyordum. Birbirini tanıyan insanların sıcaklığıyla fark ettik birbirimizi. Miyop gözlerimizin doğru fotoğrafı yansıtması zaman alsa da işte tanımıştık birbirimizi ve tanıdığımız için mutlu olmuştuk. Galina, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni deneyimlemiş ve artık git gide azınlıkta kalan şanslı insanlardan biri. Şans dediğime bakmayın, yıkımı gördüğü için belki de sert bir tragedyanın canlı tanıklarından biri o. Isınma turlarından sonra direk yaşamın gerçekliğine sıçrıyoruz. Bir Türk ve bir Rus kafa kafaya vermiş, İrlanda’yı ve işçilerin bu ülkedeki yaşamlarını tartışıyoruz. Elbette doğrudan kendi tanıklıklarımız üzerinden...

Galina’nın banka hesabı bir gecede dondurulmuş. Yaşadığımız kapitalist dünyada bunun anlamı şu: Galina, bir gecede sistem tarafından yok edilmiş. 

Irkçılığın insanı vurabilecek bin türlü silahı var. Bir okulda, parkta, sokakta, bankada ve aklınıza gelebilecek her yerde ırkçılığın kurbanı olabilirsiniz. Sanırım bu yıpratıcı savaşın en acı verici boyutu, doğrudan fiziksel olan çarpışmalardan ziyade zihinsel çarpışmalar. Galina, bankaya gidişini ve sonrasında yaşadıklarını iki göz iki çeşme ağlayarak anlatmaya başlıyor. Gözyaşlarına kendi gözyaşlarımla karşılık veremiyorum, bir tarafın güçlü olma zorunluluğuna ait olan rollerimi layığıyla yerine getiriyorum. Bir anda İngilizce sesleri duymaya bir türlü alışamadığım zamanlardaki dehşetengiz duruma geçiyorum. Sanki Galina kendi anadilinde konuşsa tüm bu kaos son bulacakmış hissine kaplıyorum. Duyduklarımı anlıyor ve bir yandan da derin bir sessizliğe kapılıyordum ve böyle anlarda İngilizceye daha az tahammül ediyordum. Bunun ne kadar doğal bir tepki olduğunu bilmiyorum ama öfkelendiğim anlarda, öfkelendiğim o şeye en yakın olandan çıkarıyorum hırsımı.

Banka görevlileri, Galina’nın İrlanda’daki oturum iznini gördükten sonra özür diliyorlar ve sorunu çözmeye çalışıyorlar. Özürleri kabahatlerinden büyük... Özür dilerken Galina’nın aslında bir Avrupa vatandaşı olduğuna vurgu yapıyorlar. Büyük bir öfke patlamasıyla karşılık veriyor onlara Galina. Avrupalı olmadığını ve gerçek bir vatansever olduğunu haykırıyor, bankadaki kapitalist-ırkçı şarlatanların yüzüne.

İşte bir gecede toplanan odunların ateşe verilişinin kısa öyküsü. Orta çağ Avrupası’nda yeni cadı avlarına şahitlik yapıyorduk. Yaratılan bu dünyada sağlık ve eğitim lüks tüketim malına dönüşmüş durumda. Galina’nın çocuğuna 2 yıl sonra dermatoloji randevusu veriliyor, nedenini sorduğunda beğenmiyorsa özel hastaneye gidebileceği söyleniyor. Parası olanlar derhal tedavi olabilir, olmayanlar acılar içinde tanrıya yakararak ölümü bekleyebilir. Belki mesih dirilir ve yeryüzüne inerek hepimizi kurtarabilir. Galina, tüm yaşadıklarını anlatırken söz sonunda Gorbaçov ve Yeltsin’e geliyor. Bu iki insanlık düşmanının, Fransız kralından daha fazla giyotini hak ettiği üzerinde ortaklaşıyoruz. Belki de öfkemizi bu şekilde dışarı yansıtıyor ve birlikte küçük bir tebessümle birlikte derin bir nefes alıyoruz. SSCB üzerindeki tüm ulusların, ulusal onurunu zedelemiş iki yağmacıdan bahsediyoruz. Bir sistemin çökmesi elbette ağır ama ulusal onuru zedelenen insanların yaşadıkları yıkımın daha ağır olduğuna bir kez daha kendi gözlerimle şahitlik ediyordum.

Galina, bir gazeteci olarak tüm bu konuştuklarımızı yazmamı istiyor. Anlatılanların tamamını İngilizce yazmam ve yayınlatmam zor olsa da bunu Türkçe yapabileceğimi söylüyorum. Avrupa’nın düşünce ve ifade özgürlüğü dünyasına hoş geldiniz. Bir Rus’un yaşadığı ırkçılığa ve ayrımcılığa işaret etmeniz Avrupa’da sizi azılı bir Rusçu yapabilir; zaten böyle bir yazı eşik bekçilerinin yüksek duvarlarına çarpıp size geri dönecektir. Yine de yazının yayınlanmasında inat ederseniz, sansürlenen yazınızla gerçek bir NATO taraftarı olup çıkmanız içten bile değil...

Sabahın köründe daha gün bile ışımadan sokağa çıkıyoruz. Her renkten işçilerin Tullamore’dan ayrılışını izliyoruz. Saat 05.00 ve yorgun onlarca göz yanımızdan uzaklaşıp tren istasyonuna doğru ilerliyor. İşte İngiltere’nin Ruanda’ya göndermeyi planladığı insanların suretleri - uçurum insanları. Avrupa ideolojisinin zavallı insancıkları onlara baktığında kendi felaketlerini görüyorlar ve bu yüzden onlardan alabildiğine tiksiniyorlar. Bu ideolojinin gücünü hafife almak aptallık. Ulusları kendilerine hayran bırakarak yok ettiler insanlığın büyük bir emekle, kanla, gözyaşıyla inşa ettiği değerleri. Türkler aynı ideolojiyle Afrikalıları ve Uzak Asya uluslarını aşağılarken, Avrupalılar aynı ruhla Türkleri aşağılıyordu. Hiyerarşi nerede başlıyor ve nerede son buluyor belli değil. Savaşın tek olumlu yanı, belki de artık Ruslar kendilerini Avrupa ideolojisinin bir parçası olarak görmüyorlardır. Milliyetçilik ve ırkçılıkla parçalanırken işçilerin dünyası, her renkten insan aynı trende buluşuyordu. Bilet satın almanın zor olduğu tek bir saat aralığı var ve aşağıda bu saat aralığını rahatlıkla görebilirsiniz.
        Tullamore'dan 05.44'te kalkıp, Dublin Connolly'e 07.23'te varacak trende boş yer yok.

Gemi benzetmesini patronlar çok seviyor, bu yüzden onu kullanmayı aklımın ucundan bile geçirmiyorum. Tüm işçiler aynı trende ve çok önceden tükeniyor biletler. Trenin adı bu yüzden ‘işçi treni’ olabilir. Dünyayı döndüren kahramanlar onlarken, yaşamları görünmeyen ve tiksinilen yine onlar. İşte kültürle uyuşmayan, bir türlü dil öğrenemeyen ve mankafa olarak görülen bu insanlar, daha gün doğmadan fabrikalara koşan ve yeni hayatlarında başka bir yol seçmelerine asla imkân tanınmayanlar. Üniversitede okuyan birkaç kişiyle (Afrikalı siyahla) yapılan halkla ilişkiler çalışmalarını, medya müptelası olmuş alıklara yutturabiliyorlar anca. Böylece eşitlik sağlanıyor ve ‘bakın bu insanlara ne imkânlar sunuyoruz’ gösterisi yapabiliyorlar. Gerçekler ise kafkaesk bir dünyaya kapı aralıyor...İrlanda’ya gelen Afrikalı ve Ortadoğulu mültecilerin koluna beyaz bileklik takılıyor, Ukraynalılara ise pembe; böylece bir taraf diğerine göre daha fazla insan olarak kabul ediliyor.

Abolish Direct Provision Campaign'in (ADPI) 21 Mayıs'ta yaptığı paylaşım şöyle: "Pembe: Ukraynalı mülteci (yatak), Beyaz: Kahverengi veya siyah tenli mülteci (yer). Dublin'deki City West Hotel'de bulunan grubu bir güvenlik ve beyaz duvar ayırıyor. Hükümet, yerde yatan mülteci başına gecelik 100 Euro ödemekte. Acımasız koşullar"

Bugün Apartheid rejimi, artık tüm dünyada inşa edilmekte. Her ülke kendi kültürüne ve rengine uygun olarak bir Apartheid rejimi inşa etmiş durumda. Popüler anlamda bunun bir salgın olup olmadığına ancak okurlar karar verebilir. Peki, bu rejimlerin kurbanı sadece göçmen işçiler ya da mülteciler mi? Elbette değil. İşçileri köleleştirme savaşında tüm yurttaşlık haklarımızı birbirimizle kavga ederken bir bir yitiriyoruz. İngiltere’de 7,3 milyon insan yeterli gıdaya ve beslenme olanaklarına erişemiyor.1 İngiltere hükümeti ise milyonlarca sterlini Ukrayna’daki üçüncü dünya savaşı doktrinine yatırmaya devam ediyor. Krallıkla yönetilen İngiltere, yerle bir ettiği Afganistan, Irak ve Ukrayna’dan ülkesine mülteci gelmesini istemiyor. Ruanda planı çeşitli aksaklılara rağmen saat gibi işliyor. Kuzey İrlanda’da tek taraflı protokolleri iptal etmeye ve hassas bir denge üzerinde duran barışı sabote etmeye çalışıyor. İskoçya’da ulusal parti (SNP) ulusal bağımsızlık referandumu yapmak istiyor ama buna onay verebilecek birileri ortada görünmüyor. İngiltere’de tam boy inşa edilen faşizm Johnson’un bedeninde can buluyor ve mültecileri elektronik kelepçeyle takip etmeyi öneriyor.2

Kapitalizme iman etmiş akademisyenler ve satılmış gazeteciler ‘neye yok artık olmaz’ dediyse oluyor. Julian Assange, ABD’ye iade ediliyor ve İngiltere’de halkın yararına gazetecilik yapmak belirsiz bir tarihe kadar imkânsız hale geliyor. Avrupa Birliği, bu plandan dolayı İngiltere’ye insanlık dersi vererek kendi halkla ilişkilerini berkitmeye devam ediyor. Almanya, aynı cadı kazanında Türkiye’ye çoktan Ruanda modelini dayatmışken kendi kibirli ideolojilerinin gücüne dayanarak, hiç utanmadan insan hakları satmaya devam edebiliyorlar. Naziler tarih sahnesindeki yerini yeniden alırken, insanlığa ait tüm suretler bir bir siliniyor.

Sınırsız TV’de gazeteci meslektaşım Işın Ertürk’ün programına Almanya’daki dostum Alaz Sümer ile birlikte konuk olmuş ve ırkçılığı konuşmuştuk.3 Alaz, programda hafızamdan silinmeyecek sözlerle özetlemişti bu durumu. Avrupa, nihai çözümü dün ateşle, yüksek teknolojili fırınlarda insan bedenlerini yakarak buluyordu; bugün hiçbir yatırıma gerek kalmadan bunu suyla yapıyordu. Akdeniz'in serin sularına gömülen milyonlarca çocuk bedeninin üzerine nihai çözümlerini inşa ediyorlar. Geçmişin ateşi, bugünün suyuyla yer değiştiriyordu; maliyet hesapları ise çoktan yapılmıştı.

Tüm bu karanlığın içinde nasıl bir dünya hayal ediyoruz? Sağlık ve eğitim gibi temel insan haklarının lüks olmadığı, ten renginin ve farklı kültürlerin çatışmadığı bir dünya istiyoruz. Dünyanın en yakışıklı erkeğiyle cüce bir kadının kavuşabildikleri, dünyanın en güzel kadınıyla, Quasimodo’nun birbirlerine aşık olabildikleri bir dünya istiyoruz! İşte böyle bir dünyada Galina’nın gözyaşları yerini kocaman bir gülümsemeye bırakacak.

(ÇAĞDAŞ GÖKBEL - SOL)
 

Öne Çıkan Yayın

Çok şey söyleyip bir şey anlatmama sanatı! -Mehmet Y. Yılmaz /T24-

Cumhurbaşkanı “altı doldurulmamış sözlerle sürece sahip çıkıyormuş gibi görünme” konuşmalarını hep yapıyor. Ama esasen hiçbir şey söylemiyor...