TARİHTE BUGÜN (26 HAZİRAN)

 

OLAYLAR:

                   

  • 1530 - İlk Protestan Meclisi kuruldu.
  • 1541 - Peru'daki İnka topraklarını ele geçiren İspanyol Francisco PizarroLima kentinde öldürüldü.
  • 1645- İstanbul’da büyük yangın oldu. Beyazıt, Aksaray, Kumkapı ve Yenikapı tamamen yandı.
  • 1656- Osmanlı ordusu Venedik karşısında bozguna uğradı. Donanmanın bozgunu sonucunda Bozcaada, Semendirek ve Limni adaları Venediklilerin eline geçti.
  • 1807 - Lüksemburg'da bir depoya düşen yıldırım, 230 kişinin ölümüne yol açtı.

  • 1819 - Bisikletin patenti alındı.
  • 1861 - Sultan Abdülmecit öldü; yerine Abdülaziz, Padişah oldu.
  • 1861 - Atıf BeyBebek'te uçuş denemesi gerçekleştirdi.
  • BEBEKLİ ATIF BEY KİMDİR: Atıf Bey, İstanbul’un Beşiktaş ilçesine bağlı Bebek semtinde dünyaya gelmiş ve burada büyümüştür. Teknik araçlara fazlasıyla meraklı olan Atıf Bey, Bebek’te büyümesi nedeniyle Bebekli Atıf Bey olarak anılır. 1861 yılında mekanik araçlara olan merakı ve gökyüzüne olan tutkusu onun tarihe geçecek bir icat yapmasına vesile olur. Aynı yıl, bazı aksamları gürgen ağacından ve parçaları ince saçtan, kuyruğu, kanadı ve pervanesi olan bir mekanik aracı yapmayı başarır. Bu araçta, pervanenin dönüşü ayak hareketiyle, denge ise kuyruk ve kanattaki dümenlerin hareketiyle sağlanır. Bebek halkına yaptığı icadı duyuran Atıf Bey, bununla da yetinmeyerek bu araçla uçmak için harekete geçer. 26 Haziran 1861’de, Sultan Abdülaziz’in tahta çıkışından bir gün sonra ilk uçuş denemesini yapmaya karar verir. O yıllarda Bebek’te yer alan Protestan Bahçesi’nde birçok kişinin gözü önünde ilk uçuşunu yapmak üzere kendisini yüksek bir yerden bırakır. Ancak, sadece 10 metre uçmayı başarır. Uçuş esnasında aracı parçalanan Atıf Bey, Bebeklilerin gözü önünde yere çakılır ve ağır yaralanır. Protestan okulunda görev yapan birkaç öğretmen Atıf Bey’in ilk tedavisini yaparlar. Halk, bu kazadan sonra Atıf Bey’i ötekileştirir ve Atıf Bey çevresinin desteğinden mahrum kalır ve bu hikâye de hüsranla sonuçlanır.
  • 1867 - Mısır Valilerine, "Hıdiv" unvanı verildi.
  • Hidiv, (ḫidīv, büyük vezir) Kavalalılara mensup Mısır valilerine babadan oğula geçmek üzere 1867'de verilen resmi unvan. Hidiv; Arapça'da büyük vezir, baş vezir, hakim demektir. Önceleri yazışmalarda sadrazamlar için büyük vezir anlamında kullanılan hidiv unvanı, 8 Haziran 1866'da, bir irade-i seniyeyle (padişah izni) Mısır valisi İsmail Paşa'ya sadaret payesiyle birlikte verildi. Mısır valileri, sadaret pâyesini haiz oldukları için, bu unvan verilmişti. Sadrazamlar hakkında hidiv-i efham kullanıldığı gibi, Mısır valilerine Hidiv-i Mısır da denilirdi. Mısır valileri, 8 Haziran 1867'de İsmail Paşa'nın Sultan Abdülaziz'den aldığı fermana dayanarak, 1914'e kadar bu unvanı taşıdılar. Mısır hidivleri; İsmail Paşa ile oğlu Tevfik Paşa ve torunu İkinci Abbas Hilmi Paşa olmak üzere üç kişidir. 19 Aralık 1914'te, hidivlik son buldu. Hidivin Osmanlı protokolündeki yeri, sadrazam ve şeyhülislâm ile eşit olmakla beraber, bu ikisinden sonra idi. İsmail Paşa ilk Mısır hidivi olurken, Mısır valiliğine de Hıdiviyet-i Mısır dendi. İsmail Paşa'nın oğlu Tevfik Paşa (hd 1879-1892) ile Abbas Hilmi Paşa da (hd 1892-1914) II. Abdülhamid'in fermanlarıyla hidiv unvanını kullandılar. İngilizlerin 1914'te Mısır'ı işgal etmesinden sonra yerine amcası Hüseyin Kamil geçirildi ve hidiv yerine sultan unvanı kullanılmaya başladı. Bununla birlikte Osmanlı hükûmeti Abbas Hilmi Paşa'yı 1920'ye değin hidiv olarak tanıdı. 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla Abbas Hilmi Paşa'nın hidivliği resmen sona erdi.

  • 1870 - İsa'nın doğumunun kutlanıldığı bir Hristiyan bayramı olan Noel'in ABD'de federal bayram olarak kutlanacağı ilan edildi.
  • 1905 – Amerika’da Dünya Sanayi İşçileri Örgütü kuruldu.
  • 1907 - 1907 Tiflis banka soygunu gerçekleşti. Soyguncular, Rus İmparatorluğu Devlet Bankası'ndan 341.000 rubleyi çalarak kaçtı.  “Lenin’in fedaisi Kamo” (S.A.Ter Petrosyan) Tiflis’te bir bankanın 341 bin Ruble’lik parasına silahlı/ bombalı bir baskınla el koydu. Gürcü devrimcileriyle birlikte soygunu yapan Kamo kısa süre sonra Almanya’da yakalandı, deli taklidi yaptı, 1909’da Rusya’ya iade edildi.
  • 1916- Kendisini Hicaz kralı ilan eden Osmanlı Devleti’nin Mekke Emiri Şerif Hüseyin, Osmanlı Devleti’ne karşı cihad ilan etti.
  • 1924 - Verem aşısıAlbert Calmette ve Camille Guérin isimli iki Fransız araştırmacı tarafından keşfedildi.
  • 1926- Kazım Karabekir, Ali Fuat, Cafer Tayyar, Bekir Sami ve Rüştü Paşa, Mustafa Kemal’e İzmir’de hazırlanan suikastla ilgili olarak Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmaya başladılar.
  • 1928 - Yeni Türk alfabesini hazırlamak amacıyla kurulan Dil Encümeni, ilk toplantısını Ankara'da yaptı.
  • 1936 - Nazi Almanyası'nda, ilk kullanılabilir helikopter olan "Focke-Wulf Fw 61"in ilk uçuşu başarıyla gerçekleşti.
  • 1939 - Ankara Havagazı Şirketi devletleştirildi.
  • 1940- Başbakan Refik Saydam Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı dışında kalmayı sürdüreceğini açıkladı. Seferberlik durumunda kadın ve erkeklerin yapacakları işleri belirleyen tüzük de yürürlüğe girdi.
  • 1942 - II. Dünya Savaşı'nın Kuzey Afrika Cephesi'nde Mersa Matruh Savaşı gerçekleşti.
  • 1944 - Zirai Donatım Kurumu Kanunu TBMM'de kabul edildi.
  • 1945 - Birleşmiş Milletler Antlaşması, ABD'nin San Francisco şehrinde imzalandı.
  • 1945 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Antlaşması'nı imzaladı.
  • 1951- Sovyetler Birliği Kore Savaşı için ateşkes istedi.
  • 1951 - Mithat Paşa'nın 24 Haziran'da Aksu vapuruyla Taif'ten getirilen cenazesi, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın da katıldığı törenle, İstanbul'da Hürriyet-i Ebediye Tepesi'ne defnedildi. Mithat Paşa’nın kemikleri Türkiye’ye getirildi, İstanbul Hürriyet-i Ebediye Tepesi’ndeki mezarına defnedildi. 1876 Anayasası’nın mimarı Mithat Paşa, Sultan Aziz’i öldürttüğü iddiasıyla yargılanmış, Taif’e sürülmüş, 1884’te öldürülerek Taif’de gömülmüştü.
  • 1952- Güney Afrika’da siyahlar, eşitsiz yasalara karşı kampanya başlattılar.
  • 1956- Kore’deki Türk tugayından Onbaşı Şahin Doğan Tokyo’da idam edildi.
  • 1960 - Madagaskar, Fransa'dan bağımsızlığını kazandı.
  • 1963 - John F. Kennedy, Batı Berlin'i ziyareti sırasında, meşhur "Ich bin ein Berliner" (Ben bir Berlinliyim) ifadesini kullandı.
  • 1964 - The Beatles topluluğu, A Hard Day's Night adlı albümlerini piyasaya çıkardı.
  • 1968- İstanbul Üniversitesinde işgalcileri temsilen 10 öğrenci Atatürk ve Gençlik Heykeli önünde saygı nöbeti tuttu.
  • 1970- Başbakan ve Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel’e muhalif 26 milletvekili partiden ihraç edildi.
  • 1970 - Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir “La Cause du Peuple” (Halkın Davası) adlı Maoist gazeteyi dağıtırken gözaltına alınıp aynı gün serbest bırakıldı. Mayıs 1970’de gazetenin iki yayıncısı tutuklandığında Sartre dayanışma amacıyla gazetenin başına geçmişti.
  • 1970 - Çekoslovakya’da Alexsander Dubçek Komünist Parti’den ihraç edildi.
  • 1974- MSP’li Adalet Bakanı’nın Çetin Altan’ın “Bir Avuç Gökyüzü” adlı kitabını toplattırması üzerine başlayan tartışmaya katılan ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bazı kitaplarından alıntılar yapan Prof.İlhan Arsel: ”Bu pasajlar Çetin Altan’ın kitabından daha açık-saçık.”
  • 1974 - CHP’li Çalışma Bakanı Önder Sav, Başbakan Yardımcısı Erbakan’ın karşı çıkmasına rağmen istifa eden çalışana da kıdem tazminatı ödenmesini öngören tasarıyı Meclis’te savunacağını söyledi. Türk-İş ve DİSK, Erbakan’ın kıdem tazminatı tasarısına yaklaşımını eleştirdi.
  • 1974 - Üç öykü kitabı bulunan Füruzan’ın “47’liler”adlı ilk romanı Cumhuriyet’te tefrika edilmeye başlandı. Roman, bir ailenin 27 Mayıs 1960 öncesinden başlayıp 12 Mart 1971 Muhtırası ertesine uzanan dönemde gelişen devrimci mücadelelerle buluşması ve değişimini konu ediniyor
  • 1974 - Sabah 08.01'de, ABD'nin Ohio eyaletinde bulunan Troy şehrindeki Marsh Süpermarket'in kasasında işlenen bir paket sakız, dünyada barkodla satılan ilk ürün oldu.
  • 1975- İmam Hatip Okulu mezunlarının da Harp Okullarına alınması, Milliyetçi Cephe iktidarını oluşturan AP, MHP, MSP ve CGP milletvekillerinin oylarıyla Bütçe ve Plan Komisyonu’nda kabul edildi. CHP’liler, Savunma Bakanı ve Genelkurmay temsilcisi öneriye karşı çıktı.
  • 1975 -  Yaklaşık 100 bin üyesi bulunan Genel-İş Sendikası Yürütme Kurulu Türk-İş’ten ayrılma kararı aldı, karar Genel Kurul’da oylanacak. Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk: ”Türk-İş’ten ayrılma ve sınıfımıza ihanet etmekten kurtulmaya karar vermenin zamanı gelmiştir.”
  • 1975 - Topkapı Teknik Cam fabrikasında Hür Cam-İş’e bağlı 350 işçi 2 işçinin işten atılması üzerine direnişe geçti. 
  • 1975 - Indira Gandhi, Hindistan'da otoriter bir yönetim kurdu.
  • 1977- Ankara Ulus’taki Merkez Çarşısı tamamen yandı.
  • 1977 - Elvis Presley son konserini verdi.
  • 1978- Ankara Tuzluçayır mahallesinde, Kartaltepe yönünden 06 AL 181 plakalı oto ile gelen “ülkücüler”in bir kahvehaneyi silahla taraması sonucu vurulan, Devrimci Yol okuru Mehmet Karabulut (1958- Kangal) Hacettepe Tıp Fakültesi Acil Servisine kaldırılır ve orada yaşamını yitirdi. Saldırıda ikisi ağır olmak üzere altı kişi yaralanır.
  • 1978 - Karaman Taşkale’de, aşırı dinci bir gencin vurduğu devrimci öğretmen İsmail Özsoy (1955- Karaman) yaşamını yitirdi.
  • 1979- Kadıköy- Kazaskerde evin balkonunda babasıyla tavla oynarken, ülkücüler tarafından açılan ateşle vurulan, Devrimci Yol taraftarı Ayhan Hınçal (1963) yaşamını yitirdi.
  • 1980- Adana Cezaevi’nde 16 tutuklu, kazdıkları tünelden firar ederken kolluk güçlerinin fark etmesi sonucu çatışmaya girdiler; Devrimci Yol sanıklarından Adem Kütük, Mustafa Özenç, Erdal Aykaç ve Mahmut Hızlı kaçmayı başardı, 4 tutuklu öldü. Ölenlerden Devrimci Yol sanığı İsmail Savaş (1956- Divriği) tünel kazarken elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Yine Devrimci Yol davası tutuklularından Mehmet Özmete, Erdem Turhan (1966- Adana) ile POL-DER üyesi Ahmet Savaş’ın ise, firar sonrası koğuşlara askerler tarafından düzenlenen operasyonda vuruldukları ve tıbbi müdahele yapılmadığı için yaşamlarını yitirdikleri açıklandı. 
  • 1980 - Çayırova’daki Şişe Cam fabrikasında Türk-İş ve DiSK’e bağlı 1.700 işçinin 22 Mayıs’ta başlattığı grev sürüyor. 
  • 1980 - Türkeş’in Kırşehir’den ayrılışı sonrası ülkücüler Aşıkpaşa Mahallesi ve Çarşı’da birçok ev-işyeri ve TÖB-DER binasını tahrip etti.  
  • 1984- “Aydınlar dilekçesi”nde imzası olan 56 kişi hakkında, 3 aydan 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. 1383 aydının imzaladığı ve kamu oyunda “aydınlar dilekçesi” diye bilinen dilekçenin başlığı “Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler” idi. Dava 19 ay sürdü. 7 Şubat 1986 tarihinde bütün sanıklar beraat etti.
  • 1985- Bilim ve Sosyalizm Yayınları’nın Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın emriyle Ağustos 1982’de yasaklanıp toplatılan 30 çeşit ve 133.607 adet kitabının -kesinleşmiş beraat ve takipsizlik kararlarıyla iadesinin istenmesine rağmen- imha edildiği ortaya çıktı. Yayıncı Süleyman Ege’nin iade talebine 3 yıldır yanıt verilmeyince Ege 10Haziran1985’de Ankara Emniyeti’ne başvuru yaptı ve sözlü olarak kitapların imha edildiğini öğrendi. Akabinde Sıkıyönetim Komutanlığı ve Valiliğe yazılı başvuru ile imha karar ve tutanağının tebliği istendi.
  • 1987- Birleşmiş Milletler’in 1984’te kabul ettiği, “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme” yeterli sayıda devlet tarafından imzalandıktan sonra yürürlüğe girdi. Bu tarihten on yıl sonra 1997’de ise BM Genel Kurulu, Sözleşme’nin insanlık ailesi ve uygarlığımız açısından taşıdığı önem nedeniyle, kabul ediliş günü olan 26 Haziran’ı işkence görenlerle dayanışma günü olarak ilan etti.
  • 1987 - Pınar Kür’ün Muzır Kurulu’nca “müstehcen” bulunan “Asılacak Kadın” adlı romanının yayıncısı Erdal Öz yargılandı. 
  • 1990- Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan makalelerde Cumhurbaşkanı Özal’a hakaret edildiği iddiasıyla Yazı İşleri Müdürü ve 3 yazar hakkında soruşturma başlatıldı.
  • 1990 - Grevleri ANAP hükümetince “sağlığı tehdit edebileceği” gerekçesiyle ertelenen Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) işçileri toplu viziteye çıktı.
  • 1990 - Uluslararası Af Örgütü, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde çıkan TSİP paralelindeki “İlke” dergisi ve “Kitle” gazetesinin Yazı İşleri Müdürü olup, darbe sonrasında açılan davada toplam 48 yıl hapse mahkum edilen İlker Demir’i ”ayın mahkumu” ilan etti.
  • 1992 – 12 Eylül sonrasının ilk Ören toplantısı 20-26 Haziran tarihlerinde toplandı. Tartışılan sorunlara ilişkin kararlar daha sonra “Ören Kararları” olarak yayınlandı.
  • 1992 - Futbolcu Tanju Çolak hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi. Tanju Çolak Türkiye’ye kaçak araba sokmakla suçlanıyor.
  • 1992 - Susa katliamı: Silvan'ın Susa köyünde camide ibadet eden bir grup PKK'lılar tarafından cami dışına çıkarılıp öldürüldü. Olayda on kişi hayatını kaybetti.
  • 1993- Memur sendikaları İzmir, Kayseri ve Samsun’da grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı istedi. 
  • 1993 - Simavi Uluslararası Karikatür Yarışması’nda Hırvatistanlı İsmet Voljevica birinci oldu. 
  • 1994 - Türkiye'de Liberal Demokrat Parti kuruldu.
  • 1997- Afyon’da görülen Metin Göktepe davasında, ilk duruşmadan bu yana 18 ay geçmesine rağmen sanık 11 polis hakim önüne yine çıkmadı. Mahkeme, haklarında gıyabi tutuklama kararı bulunan 5 polis için Cumhuriyet Savcılığına yakalama emri yazılmasına karar verdi.
  • 1999- KESK birçok ilde partiler ve işçi sendikalarının da desteklediği “İnsanca Yaşam” mitingleri yaptı. 
  • 2000- Amerika’da Genetik harita çalışmalarına başlandı.
  • 2000 - Türkiye İnsan Hakları Vakfı araştırması: “Son 10 yılda tahminen 1 milyon yurttaş işkenceden etkilendi”. 
  • 2001- F tipi cezaevlerine karşı ölüm oruçlarının 183.gününde TKEP/Leninist Davası’ndan yargılanan Aysun Bozdoğan hayatını kaybetti.
  • 2001 - Yargıtay 8.Ceza Dairesi, 1999 depreminde zarar görenlerin ”dini gereklere uygun yaşamayan, zina, fuhuş ve tefecilik yapan, haksız kazanç elde edenlerden oldukları için felakete uğradıkları”na dair konuşmalar yapan Cüppeli Ahmet Hoca’nın 3 yıl hapis cezasını onadı.
  • 2002- KESK Kocaeli Şubeler Platformu üyesi kamu çalışanları ücret zammı ve sendikal talepler için oturma eylemi yaptı.
  • 2003- “Susurluk çetesine üyelik”ten yargılanmakta olan DYP eski milletvekili Sedat Bucak ”delil yetersizliği” gerekçesiyle beraat etti. Bucak’ın, “Abdullah Çatlı’nın yerini bildirmemek” ve “Kaza sırasında otomobilde ruhsatsız silah bulundurmak”dan cezaları da ertelendi.
  • 2003 - SES üyeleri, hükümetin %5’lik Temmuz zammını protesto için İstanbul’da 3 kamu hastanesi bahçesinde açıklama yaptı.
  • 2003 - Ölüm orucunda hayatını kaybeden Aysun Bozdoğan’ı anmak için toplanan “Mücadele Birliği” üyesi 15 kişi dövülerek gözaltına alındı. 
  • 2004- İstanbul’da düzenlenen NATO zirvesi için olağanüstü güvenlik önlemleri alındı. Yaklaşık 20 bin polis görev yapacak, savaş gemileri de kenti denizden kuşattı.
  • 2004 - Sıhhiye’de NATO zirvesine karşı 5 bin kişilik miting yapıldı. Barikata yüklenen ESP’liler polisle çatıştı. 
  • 2004 - İstanbul’da yapılacak NATO Zirvesi’ne karşı TKP’nin oluşturduğu “İşgale Karşı Komiteler”in öncülüğünde ve Tuncay Akdoğan’ın yönetiminde 12 grup/şarkıcının yer aldığı “Duyuyor musunuz?” albümü çıktı.
  • 2006 – Türkiye’nin ilk yargıç-savcı derneği YARSAV kuruldu.
  • 2008- “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü”nde Diyarbakır’da Baro, Tabipler Odası, TİHV, SES ve Af Örgütü açıklama yaptı.
  • 2008 - Nature dergisinde yayımlanan araştırma raporunda, “Ventastega curonica” adıyla bilinen, bundan 365 milyon yıl önce suda yaşayan dört ayaklının kafatası, omuzları ve leğen kemiğinin bir bölümünün bulunduğu belirtildi.
  • 2009- 27 Ekim’de “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle polisçe öldürülen Çağdaş Gemik’in duruşmasında ailesi polislerce dövüldü, 15 gözaltı. 
  • 2011- TTB ve İstanbul Tabip Odası üyeleri “Özel Sağlık Kuruluşları Yönetmeliği”ni Tünel’den Gezi Parkı’na yürüyüşle protesto etti
  • 2011 - Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü önünde toplanan Öğrenci Kolektifleri üyesi 30 kişi LYS’yi protesto etti. 
  • 2011 - Milletvekilliği düşürülen Hatip Dicle ve Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen KCK tutukluları için düzenlenen yürüyüşe polis müdahale etti.
  • 2013- Dolmabahçe Camii Müezzini Terörle Mücadele’de alınan ifadesinde “Camide içki içen ya da elinde bira şişesi olan birini görmedim” dedi.
  • 2013 - Ethem Sarısülük’ün ve Sivas Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin anneleri Ankara Adliyesi önünde gözaltındaki Gezi Direnişi eylemcilerinin serbest bırakılmalarını istedi. Aileler Başbakan Erdoğan ve İçişleri Bakanı Güler hakkında suç duyurusunda bulundu.
  • 2013 - 1980’de kapatılan Pol-Der’in o dönemki başkanı Sıtkı Öner, Ethem Sarısülük’ü Kızılay’da vurulduğu yerde andı.
  • 2015- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Cumhuriyet’e konuştu: ”Millet AKP-CHP-HDP koalisyonu istedi, bize de ana muhalefet görevi verdi. AKP üçlü koalisyon kurabilir. Biz HDP’yi PKK’nın siyasi kurumu olarak görüyoruz, yok farzediyoruz. 15 Kasım’da seçime gidilsin.”
  • 2015 - Amerika'da eşcinsel evlilik mahkeme kararıyla yasal kabul edildi.
  • 2019 -15 ay hapse mahkum olup, Anayasa Mahkemesi’nin “ifade özgürlüğünün ihlali” gerekçesiyle 10 Mayıs’ta verdiği maddi tazminat kararının ardından 18 Nisan 2019’dan beri tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliye edilen Ayşe Çelik, yeniden görülen duruşmada beraat etti.



      DOĞUMLAR-ÖLÜMLER

  • 1452 - Plethon, Bizans'lı Yeni Platoncu bir filozof (d. 1355)
  • 1797 - Şeyh Şamildoğdu. Kuzey Kafkasya halklarının Avar kökenli politik ve dini önderi (ö. 1871
  • 1810 - Joseph Michel Montgolfier, Fransız havacı ve sıcak hava balonunun kaşifi (d. 1740)
  • 1811 - Juan Aldama, Meksikalı yüzbaşı (d. 1774)
  • 1836 - Claude Joseph Rouget de Lisle, Fransız Devrim subayı (d. 1760)

  • 1841 - Paul Wallot, doğdu. Alman mimar (ö. 1912)
  • 1892 - Pearl S. Buck,doğdu.  Amerikalı yazar (ö. 1973)

  • 1898 - Willy Messerschmitt doğdu.  Alman uçak tasarımcısı (ö. 1978)

  • 1904 - Peter Lorre, doğdu.  Macar asıllı Amerikalı oyuncu (ö. 1964)
  • 1908 - Salvador Allende doğdu.  Şilili devlet adamı (ö. 1973)
  • 1914 - Şapur Bahtiyar doğdu.  İranlı siyasetçi ve Şah Muhammed Rıza Pehlevi dönemindeki İran'ın son Başbakanı (ö. 1991)

  • 1927 - Armand Guillaumin, Fransız izlenimci ressam ve taşbaskıcı (d. 1841)

  • 1937 - João Cutileiro doğdu.   Portekizli heykeltıraş (ö. 2021)
  • 1942 - Candan Tarhan, doğdu. Türk futbolcu ve teknik direktör (ö. 1989
  • 1942 - Tsvyatko Radoynov, Bulgaristan komünist direniş hareketinin lideri (d. 1895)
  • 1947 - Richard Bedford Bennett, 1930-1935 yılları arasında Kanada'nın 11. başbakanı olarak görev yapmış Kanadalı siyasetçi (d. 1870)
  • 1956 - Clifford Brown, Amerikalı caz trompetçisi (d. 1930)
  • 1957 - Alfred Döblin, Alman yazar (d. 1878)
  • 1967 - Françoise Dorléac, Fransız aktris (Catherine Deneuve'ün kızkardeşi) (d. 1942)
  • 1968 - Paolo Maldini doğdu.   İtalyan futbolcu
  • 1970 - Chris O'Donnell doğdu.  Amerikalı oyuncu
  • 1974 - Ceylan,doğdu.  Türk arabesk müzik sanatçısı
  • 1983 - Felipe Melodoğdu.  Brezilyalı futbolcu
  • 1984 - Fransız post-modernist teorisyen Michel Foucault öldü.
  • 1984 - Deron Williamsdoğdu.  Amerikalı basketbolcu
  • 1985 - Katrin Heßdoğdu. Alman oyuncu
  • 1985 - Gözde Sonsırmadoğdu. Türk voleybolcu

  • 1988 - Tugay Toksöz, Türk sinema oyuncusu (d. 1937)
  • 1996 - Veronica Guerin, İrlandalı gazeteci (d.1958)
  • Veronica Guerin (d. 5 Temmuz 1958 – ö. 26 Haziran 1996 Dublin)  İrlandalı uyuşturucu mafyası tarafından 1996 yılında öldürülen İrlandalı bir gazetecidir.  Veronica Guerin muhasebe ve politik araştırmalar üzerine eğitim gördü ve Sunday Business Post ile Sunday Tribune'de çalışmaya başlamadan önce bir şirketin halkla ilişkiler bölümünde görev aldı. 1994 yılında İrlandalı Sunday Independent gazetesi adına suç olayları ile ilgili yazılar yazmaya başladı. İrlanda’nın "onur kırıcı yayın yapmama" yasasına karşı yer altı dünyası ile ilgili haberler yazarken sürekli rumuz isimler kullanırdı. Sonra dan uyuşturucu tacirleri hakkında da yazılar yazamaya başladı ölüm tehditleri alması da kaçınılmaz olmuştu. 1995 yılı 30 Ocak gününde evinde silahla bacağından yaralandığı zaman bazı yazılarında toplum amaçları doğrultusunda bildiği her şeyi ortaya koyacağını iddia ediyordu. Bu olaydan sonra da hiç umursamaksızın araştırmalarına devam edeceğine yemin etti. Independent Newspapers onu korumak adına bir güvenlik sistemi kurdu. 13 Eylül 1995’te hükümlü John Gilligan ile yaptığı röportaj sırasında John tarafından saldırıya uğradı. Daha sonra da yine Guerin’i arayarak hakkında bir yazı yazması durumunda oğlunu kaçıracağını ve ona tecavüz edeceği tehdidinde bulundu. Tha Garda Siochana (İrlanda Polisi) ona 24-Saat’lik bir koruma teklifinde bulundu ancak Guerin bunu üslubuna engel olacak bahanesiyle reddetti.26 Haziran 1996 tarihinde Dublin’in birkaç mil uzağında Naas Dual Carriageway kavşağı üzerinde Guerin aracın otururken yanına yanaşan üzerinde iki kişinin bulunduğu bir motosikletten üzerine 5 el ateş edilmesiyle öldürüldü. Guerin’in öldürülmesi çok büyük bir tepkiye yol açtı ve Taoiseach (Kabine
    Başkanı) 
    John Bruton "bu demokrasiye karşı yapılmış bir saldırıdır." dedi. Sonrasında yapılan soruşturmalar neticesinde 150'den fazla kişi tutuklandı ve İrlanda organize suç örgütlerine karşı çok büyük başarılar elde edildi. Veronica’nın tehlikeli soruşturmalar yapmasını engellemediği için gazetenin de ölümüyle ilgili bir pay sahibi olup olmadığı hakkında basında tartışmalar çıkmıştır.Guerin’in ölümünün ardından   İrlanda Parlamentosu suçları önlemek adına daha caydırıcı ve cezalandırmaya yönelik bir yasayı hayata geçirmek için çalışmalara başladı ve toplanan vergilerden de bu yönde bir kaynak ayrılmasına karar verdi. Sonrasında birtakım yasalar çıkarıldı ve bir de maddi destek sağlamak amacıyla büro kuruldu.  1998 yılının kasım ayında Dublin’de uyuşturucu tüccarı Paul Ward, silahları ve motosikleti temin ettiğinden cinayete ortaklık sebebiyle suçlu bulundu ve ömür boyu hapse mahkûm edildi. Daha sonra yapılan itirazlar neticesinde serbest bırakılmasına karar verildi ancak hapishanede olduğu sürede meydana gelen bir ayaklanmada bulunduğu için bir süre daha mahkûmiyeti devam etti. Brian Meehan Guerin’i öldürmek suçundan ömür boyu hapse mahkûm edildi. John Gilligan 3 Şubat 2000 yılında İngiltere’den İrlanda’ya iade edildi. Bu cinayetten beraat etmesi için uğraşıldı ama esrar kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle 28 yıl hapse mahkûm edildi. Daha sonra yapılan itirazlar ile ceza 20 yıla indirildi.
  • 1996 - Zihni Küçümen, Türk tiyatro sanatçısı, çevirmen ve yazar (d.1929)
  • 2000 - Nermin Erdentuğ, Türk antropolog (d. 1917)
  • 2002 - Turgut Özatay, Türk sinema oyuncusu (d. 1927)
  • 2007 - Jupp Derwall, Alman futbolcu ve teknik direktör (d. 1927)
  • 2010 - Algirdas Brazauskas, Litvanya eski cumhurbaşkanı ve başbakanı (d. 1932)
  • 2010 - Aldo Giuffrè, İtalyan aktör (d. 1924)
  • 2013 - Bert Stern, Amerikalı fotoğrafçı (d. 1929)
  • 2015 - Yevgeni Primakov, Rus politikacı ve diplomat (d. 1929)
  • 2017 - Claude Fagedet, Fransız fotoğraf sanatçısı (d. 1928)
  • 2017 - Desh Bandhu Gupta, Hint milyarder sanayici ve iş adamı (d. 1938)
  • 2018 - Andrey Dementyev, Rus romancı ve yazar (d. 1928)
  • 2018 - Daniel Pilon, Kanadalı oyuncu (d. 1940)
  • 2019 - Kemal Bayazıt, Türk hekim ve kalp cerrahı (d. 1930)
  • 2019 - Max Wright, Amerikalı oyuncu (d. 1943)
  • 2020 - Taryn Power, Amerikalı aktris (d. 1953)



Daha karpuz kesecektik + Aç bakalım (Miyase İlknur - Cumhuriyet)

 


Daha karpuz kesecektik

Yargının “baronları” bize dava açmış. Acele etmişler, keşke biraz bekleselerdi. Yazacağımız diğer dosyaları da görüp toptan dava açsalar hem zaman hem de iki kez vekâlet ücreti nedeniyle parasal kayıplarının önüne geçerlerdi. 

Dosyalar hayli kabarık. Gündem de yoğun olunca araya başka yazı konuları giriyor. Dosyaların hangi birinden başlayalım. Bu arada “yargının baronları” tabirini biz uydurmadık. Yargı camiasında onlara takılan isim bu. Ama “cuk” oturmuş. Bir elleri adliyede bir elleri Emniyet’te diğer elleri siyasette ve iş dünyasında. Hal böyle olunca kotarılmadık, halledilmedik iş yok.

Bu arada çok mühim davalarda yan görevleri yapan yamakları da görev almak için aportta bekliyorlar. Avukat T.Ö. ile Bebek’te bir ara sokakta güya terzilik yapan baronlardan birinin “uzak akrabası” E.A., talimat geldiğinde hemen yardıma koşuyorlar. 

BECERİKLİ TERZİ 

Şimdi siz “Avukatı anladık da terzi ne ayak abi?” diyeceksiniz haklı olarak. Bu terzi kırk ayak. On parmağında on marifet. 

Öyle terzi deyip geçmeyin. Terzilik önemli bir meslektir. Rahmetli babamın da ilk işi terzilikti. Ondan bilirim. Bizim elin siyaseti o terzi dükkânında konuşulur, orada önemli kararlar alınırdı. Fatsa’da Terzi Fikri, Diyarbakır’da Terzi Niyazi ve talebesi Terzi Mehdi de öyleydi.

Ha! Bu baronlardan birinin “uzak akrabası” terzinin öyle siyasetle falan alakası yok. O, adliyede buz dosyası olanlara bedeli mukabilinde elbise dikiyor sadece. Elbiselerin fiyatı değişken. Yok kumaşına, kupuna göre değil fiyat. Dava dosyasında istenen cezaya göre fiyat veriliyor. Kimi zaman 500 bin kimi zaman 2 milyon kimi zaman da 1 kaç milyon dolar.

Mesela; Mehmet Sena Söylemez’e 2 milyona elbise diktiği söyleniyor. Sonra bu 2 milyon yüzünden adliyede kavga çıkıyor. Davanın yeniden görülmesi için başvurulan 11. ağır cezanın hâkimine bu paradan pay verilmeyip sadece bir takım elbise verilince olan Sena Söylemez’e oluyor. Tutuklama kararı çıkıyor tabii. Söylemez ailesinin parasını yemek de kolay değil hani. Elbise bedeli olarak alınan bu 2 milyon lira geri istenince “Eve girmiştim parayı oraya verdim. Sonra öderim falan” deniyor. Parayı alıyorlar geriye ama 130 bin kadar eksik olarak.

YANAKLARINI ÖPTÜ KAZIĞI ÇAKTI 

Bir de R.E.K’nin bir davası vardı. SBK’nin de adının karıştığı. Dava açıldığında R.E.K., polis tarafından hakkında arama kaydı olmasına rağmen elini kolunu sallaya sallaya becerikli Terzi E.A’nın akrabası olan baronu ziyarete gidiyor. Tabii terziye birkaç takım elbise de yaptırıyor. Baron, “Yahu biz akrabaymışız. Daha önce niye tanışmadık seninle” diye yanaklarından öperek karşılıyor. Sonra R.E.K’yi her yerde fellik fellik arayan Emniyet organizenin müdürünü arayarak “Gelen benim çok yakınım, akrabamdır. İfadesini alın” diyerek gönderiyor. Yanına da baronların ilgilendiği davaların değişmez avukatı T.Ö. olmak üzere.

R.E.K., ruhsatlı silahıyla büyük bir özgüven içinde Emniyet’e gidiyor, silahını kapıda teslim bile etmiyor. O arada SBK, arayıp acil görüşme talebinde bulununca hemen Emniyet Organize Şube Müdürü aranarak R.E.K’nin evine gönderilmesi, ifadesinin yarın alınması isteniyor. Hakkında arama kararı bulunan R.E.K’ye ifadesinin yarın alınacağı söylenerek evine gönderiliyor. Çünkü karşı tarafla pazarlık başlamıştır. SBK her zaman olduğu gibi savcı ve hâkimlerin kullandığı kapıdan adiyeye dalıyor. Terzinin akrabasının odasında adliyenin diğer iki baronun da katılmasıyla toplantı yapılıyor. Pazarlık uzun sürüyor. Sonuçta 500 bin dolara el sıkışılıyor. R.E.K. ertesi gün tutuklanıyor.

Fettah Tamince’nin tahliyesi de evlere şenliktir ha!

Cumhurbaşkanının avukatı Mustafa İnal Doğan aynı zamanda Tamince’nin de avukatı. Sorgu sırasında Antalya’daki üniversitenin FETÖ’ye devri konusu sorulunca Tamince’nin yukarının talimatıyla devrettiğini söylemesi üzerine bu ifadenin tutanağa geçirilmesine avukatın itirazı, savcının da tutanağa geçirme yönünde kararlılığı nedeniyle dönen dolapları ve savcının başına gelenleri de başka bir gün yazarız. Bu olayda diğer yargının diğer baronunun müdahalesini de...

                                                                 ***

Aç bakalım

Gezi Direnişi sırasında polisten gaz yiyen gençlerin sürekli yinelediği şöyle bir slogan vardı:“Sık bakalım sık bakalım

Biber gazı sık bakalım

Kaskını çıkar, copunu bırak

Delikanlı kim bakalım.”

Son günlerde iktidarın huzurunu kaçıran kim varsa hakkında dava ve soruşturma açılan, vergi incelemesine maruz kalan ve tehdit edilenlerin sayısı katlanarak artıyor. Yağmur gibi açılan davalar ve soruşturmalar nedeniyle mağdurlar adına biz de bir slogan üretelim bari:

“Aç bakalım aç bakalım

Davaları aç bakalım

Cüppeni çıkar, makamı bırak

Delikanlı kim bakalım.” 

GÖZDAĞININ ARDINDAKİ BUZDAĞI

Son bir ayda hakkında dava ya da soruşturma açılanları şöyle bir anımsayalım.

CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun bu makama gelmeden yıllar önce attığı ve fikir hürriyeti kapsamında değerlendirilecek tweet’ler nedeniyle hakkında dava açıldı. Sonrası tutuklama kararı ve siyaset yasağı.

Peki, Canan Kaftancıoğlu ne zaman il başkanı seçildi?

Ocak 2018 yılında.

Kaftancıoğlu’nun sekiz yıl önceki tweet’leri daha il başkanı seçilmeden bir başka adayı destekleyen TV’de yayımlandı. Bir gün sonra kimliği gizli biri CİMER’e suç duyurusunda bulundu. Savcılık soruşturma hazırladı.

Dava ne zaman açıldı?

2019 yılı mayıs ayında. Yani 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin İstanbul’u kazanmasından sonra. AKP’nin cezalandırma yöntemi de bu.

İl başkanlığından sonra hafta içinde bu kez de parti üyeliği düşürüldü.

*

Kaftancıoğlu’na verilen cezayı eleştirdiği için Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından emekli Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un rütbeleri söküldü.

*

Selahattin Demirtaş’a verilen cezayı televizyonda eleştiren emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın da rütbelerinin sökülmesi için hakkında soruşturma başlatıldı.

*

ENAG kurucusu ve gazetemiz yazarı Veysel Ulusoy hakkında soruşturma açıldı. Gerekçe: gerçek enflasyon rakamlarını paylaşmak. 

AKP’nin önerisi ile TBMM’de önceki gün kabul edilen ve kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak isimlendirilen yasada kamuoyunu yanıltıcı bilgi paylaşımı yapan kişi ve kurumların cezalandırılması öngörülüyor. TÜİK dezenformasyonun âlâsını yaparken onlar hakkında soruşturma yok; Veysel Ulusoy gerçek rakamları paylaştığı için ona ceza.

*

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında da 31 Mart 2019’da yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptal edilmesinin ardından yaptığı basın açıklamasındaki sözleri nedeniyle dava açıldı. 

*

Pegasus çalışanlarından birinin Kadir gecesi arkadaşlarıyla meyhanede alkol alırken çektiği resmi paylaşıp altına alt tarafı “densizlik” denilip geçilecek bir cümle yazıldığı için tüm çalışanlar hakkında dava açıldı.

*

Man Adası davasına müdahale ettiğine dair hükümet kanadından haber kaynaklarımdan aldığım kulis bilgisini yazdığım için eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, şimdi Anayasa Mahkemesi üyesi İrfan Fidan da bizim hakkımızda dava açtı. Neredeyse TCK’nin ne kadar maddesi varsa hepsinden ceza istiyor. Canı sağ olsun. “Gerçeklerin er geç açığa çıkma gibi bir huyu vardır” deyip geçelim.

MELİH SERBEST, HANDAN TUTUKLU

Eski Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak Benli, nisan ayından beri tutuklu. Daha evi aranırken ve Emniyet tarafından ifadesi bile alınmadan hakkındaki suçlamalar yandaş kanallarda altyazı olarak geçiyor. Biz bu yöntemi Ergenekon sürecinden biliyoruz. Demek ki iktidar FETÖ ile flört dönemini hayli verimli geçirmiş. Onlardan gözaltına alınmadan itibarsızlaştırma yöntemlerini iyi öğrenmiş.

Suçlamaya dayanak yapılan soruşturma yedi yıl önce yapılmış. İçişleri Bakanlığı tarafından da “Belediye başkanı hakkında soruşturmaya gerek yok” denmiş ama yedi yıl sonra gerek olduğuna karar vermişler. Tutuklanan hiçbir belediye yöneticisinin başkan hakkında tek bir aleyhte ifadesi olmamasına ve söz konusu ihalelerde imzası olmamasına rağmen hem de...

Ankara’yı parsel parsel satan, fesat karıştırmadığı neredeyse hiçbir ihale kalmayan eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, sosyal medyadan ona buna sataşırken Handan Toprak Benli cezalandırılıyor.

Geçenlerde iktidar kanadından bir kaynağım ile sohbet ederken “Bu daha ne ki? İki ay sonra iktidar cenahı muhalefet kanadına yönelik çok ağır itibarsızlaştırma kampanyası başlatacak” dedi.

Demek ki bunlar iyi günlerimiz...

Unutmayalım ki o makamlar bir gün gelir değişir, o cüppeler çıkar, o bir telefonla verilen talimat üzerine açılan davalar düşer. Hesaplaşma ve helalleşme günü o gündür.

(Miyase İlknur - Cumhuriyet)

Küresel kârhanede sıradan bir gün - Orhan Gökdemir / SOL

 'Sınıfı bomba ile silemezsiniz ama kimlik veya kültür aracılığıyla görünmez hale getirebilirsiniz. Sınıfa yaslanacağız, bütün çıkış yollarımızı oradan başlatacağız.'


Türkiye’ye yönelik haberler yapan Alman devlet kanalı Deutsche Welle, birkaç gün önce ülkemizin kadınlarına yönelik fuhşu öven ve özendiren bir video yayımladı. Şaşılacak bir yanı yok aslında. “Batılı” medya ve uzantıları için “azınlık hakları”, “mülteciler” ve tabii “demokrasi” popüler konular arasında ezelden beri. Tabii bütün bunlar “kimlik ve çok kültürlülük” üst başlığı altında toplanıyor. Fahişelik içindedir, özendirirler. 

Bu çokuluslu videoya göre Türkiye’de ekonomik şartlar kötüleşince, kadınlar “ekonomik refah”a ulaşmanın kolay ve emek istemeyen bir yolunu bulmuş. Gerekçeleri çok net. Adının “Yasemin” olduğunu söyleyen bir kadın “Sanatçılıkta pek başarılı olamadım. Fuhuşta daha başarılıyım. Hızlı para kazanıyorum. Haftada 50 saat çalışan bu kadar kazanamıyor” diyor videoda. Fahişelik işçi olmaktan daha iyi, dediğinin özeti budur. Bilmiyorduk, “fuhuşta başarılı olmak” yepyeni bir piyasa kategorisidir. Sanatta başarılı olamayan ve emekçi derecesine düşmek istemeyen herkese “fuhuşta başarı yolu” açıktır; pek demokratiktir!

Videonun yayımlandığı “+90” kanalı DW öncülüğünde BBC, F24, VOA iş birliğiyle kurulmuş. Kendini, “Türkiye’deki en güncel konuları ve gelişmeleri takip etmek isteyenler için yepyeni ve tarafsız bir YouTube kanalı” diye takdim ediyor. Haberlerinin çoğunluğu kimlikler ve kültürler üzerine. Ve haliyle o kimlikleri belirsizleştirip ortak bir ulusta kaynaştırmak isteyen Cumhuriyete ve değerlerine pek mesafeliler. 

Kim bu yayıncı ortaklar diye soracaklar için not edelim. BBC – British Broadcasting Corporation, DW – Deutsche Welle, F24 - FMM - France Médias Monde, VOA – Voice of America’yı kodluyor. Anlayacağınız Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD birleşmiş, halkımıza fahişelik telkin ediyor. Hatırlarsınız başlangıçta birer “sivil toplum kuruluşu” olarak tanımladıkları tarikatları salık veriyorlardı. Tarikatta cariye olamamışsanız kurtuluş fahişeliktir, dedikleri budur. Gerçekten müthiştir!

Videoyu hazırlayan “muhabirin”, adı Utku Başar’dır, biyografisine bakmayı akıl edememiştim. Bizim Soydan Şaşmaz buldu gönderdi, aşağıdaki bilgileri ona borçluyum. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu. 


Mehmet Ali Birand keşfetmiş, ekibine almış. CNN International’da serbest prodüktörlük yapmış. Sonra McDonald’s, Rahmi M. Koç Müzesi, Anadolu Gayrimenkul, Schereder Group gibi tekellerin “pazarlama iletişimi danışmanlıklarını” yürütmüş. Maya Vakfı’nın operasyon ve diplomasi direktörü sonra. Paranteze alalım; adı geçen vakfın amacı “dezavantajlı çocuklara” yardım. Arkasında “Maya Holding” var. İsveç mobilya tekeli İKEA’nın Türkiye acentesi. Sahibi Ali Nuri Özsüer RTE hayranı, hatta ablasının kendini RTE’nin aracının önüne attığı iddia edildi bir ara. Devam ediyoruz, Maya Vakfı’ndan sonra Habertürk TV’de programlar hazırlamış. DenizTemiz Derneği/TURMEPA’nın genel sekreter yardımcısı olmuş. Sıkı durun, 2018 yılından itibaren CNK Global Uluslararası Savunma ve Danışmanlık şirketi bünyesinde NATO’ya medya ve halkla ilişkiler danışmanlığı yapıyormuş. Muhabirimiz holding holding dolaştıktan sonra NATO’ya transfer olmuş anlayacağınız. Bu fotoğraf NATO’suz tamamlanmazdı tabii. Fahişelik propagandası ciddi iştir! 

                                                                      ***

Şaşırtıcı bulmakla birlikte emperyalizmin yeni işlerinden olmadığını biliyoruz. Bir programdır ve II. Dünya Savaşından bu yana özellikle “doğuya” karşı uygulanmaktadır. Nazizm’in determinizmi, soğuk savaşın Marksizm’i boğmaya koyulduğu bir zaman aralığında, artık askeri bir disiplinle yönetilen sosyal bilimler, üzerine boca edilen Dolarların etkisiyle hızla doğurmaya başlamıştı. Sosyal Antropoloji, Sosyal Psikoloji ve özellikle Davranışçı Okul, Siyaset Bilimi, Kalkınma İktisadı ve elbette iletişim araştırmaları giderek daha büyük bir hızla ve Komünizme karşı mücadelenin gereğine göre bilimler hiyerarşisi içindeki yerlerini almıştı. Bu disiplinler arasında sömürgeciliğin hizmetkarı Sosyal Antropoloji en sabıkalı olandı. Antropologlar, Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID), CIA’nin İleri Araştırma Projeleri Ajansı (ARPA), Sosyal Sistem Araştırmaları Merkezi (CRESS) ve devletin diğer araştırma kuruluşlarında sorunsuzca çalıştılar. İlgi alanları Alaska’dan Tayvan’a kadar yayılıyordu. Araştırma konuları köylülerin hangi koşullarda ayaklandıklarından, Komünist tehdide karşı kırsal kalkınmaya kadar değişiyordu. Bu çalışmalar sonucunda hayatımıza yepyeni kavramlar girdi. Toplumların “modern ve geleneksel” olarak ikiye ayrılması, “özgürlük ve totaliterlik” arasındaki husumetin körüklenmesi, temel-sınıfsal sorunların yerini “çok kültürlülük”, “cinsel tercihler”, “feminizm” gibi konuların alması, nevzuhur “siyaset bilimi” tarafından liberalizmin meşrulaştırılması, kapitalist emperyalizm için en hayati eğilim olan “tüketizmin” tek ölçü haline getirilmesi, özelleştirme ve globalleşmenin meşrulaştırılması ve tabii anti-Stalinizm’in körüklenmesi…

ABD bütün bilimleri ve bütün kavramları hizaya sokup onları Antikomünist içeriklerine göre yeniden sıralıyordu. Bu yöndeki projelere bir dizi vakıftan fonlar akıyordu. Ford Vakfı, Carnegie Şirketi, Rockefeller kardeşlerin çeşitli fonları, Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi gibi kuruluşlar fonlamada başı çekiyordu. Sosyal bilimleri finanse eden biri dizi vakfın CIA’nin paravan kuruluşları oldukları daha sonra ortaya çıktı. Bunlar, devletin bilimleri karanlık operasyonları için kullanmasını gizlemek amacıyla kullanıldılar. Bu görevler arasında “fiziksel duygulardan uzun süreli mahrum olmaya gösterilen fiziksel ve psikolojik tepkiler”, “gelişmiş polis sorgulaması”, “radyasyonun savaş esirleri ile yoksullar üzerindeki etkileri” gibi utanç verici pek çok iş de vardı. “Bilimsel” araştırmalar emperyalist istismarın en önemli araçlarından birine dönüştürülmüştü. 

Bu yoğun bombardımandan anladığımız şu; ideoloji en tahrip edici bombadır. Sınıfı bomba ile silemezsiniz ama kimlik veya kültür aracılığıyla görünmez hale getirebilirsiniz. Bunları üretmek için ise bir miktar bilimsel fahişelik teşviki yeterlidir. Kendini satmaya hazır pek çok bilim insanı ve akademisyen vardı, hep olmuştur.

                                                                       ***

Malum kerhane, Farsça “kârhane”den geliyor. Anlamı işyeri veya atölyedir. Yalnız, bunlara rağmen fahişeliği “seks işçiliği” olarak sunmak kolay değildir. İşin “abecesi”ne ters çünkü. Sorun piyasa toplumunun, “emek” söz konusu olduğunda, satmaktan değil kiralamaktan yola çıkmasındadır. İşçinin vücudu değildir mal, onun emek gücüdür, yaratıcı yeteneğidir. Emekçi mülkiyetten “özgürleştirildiği” ve haliyle satacak bir şeyi olmadığı için o yeteneğini sermayedara kiralar. Ama bunu belli bir süre ile yapar. Çünkü o, ücretini aldıktan sonra piyasaya bir alıcı ve satıcı kılığında yeniden dahil olmalı, sonsuz sayıdaki dolaşım odaklarından biri olarak emekçi belirlenmesinden kurtulmalıdır. Toprağa bağlı köylü ile işçi arasındaki temel fark budur. Köylü bir maldır, işçi ise özgür bir yurttaş. Kendisi mal olan, kendisini satan bir “kişi”den “işçi” diye söz edemeyiz. Köledir, cariyedir, kuldur ama asla işçi değildir. Yani “seks işçisi” mümkün değildir, “seks aleti” veya “seks kölesi” belki mümkündür. Üzerinde düşünebiliriz.

                                                                       ***

“Küreselleşme ve çok kültürlülük” bizim fahişelik övücüsü devletlerin uydurduğu bir masaldır. Alıcısı hep olmuştur, motivasyon için akıldan çok fona gerek vardır çünkü. Ukrayna’da savaş başlayınca aslında bunun sarışın ve mavi gözlü olmakla sınırlı olduğu ortaya çıktı. Batının bakış açısı hala bariz bir ırkçılığa dayanıyordu. Rus klasiklerini yakıp etrafında “glu glu dansı” yapıyor çok kültürcülerimiz. 

Hakkını teslim edelim, ülkemizde liberal işbirlikçilerden daha etkili bir ortak buldular. İslamcılar ve tarikatçılar pek yatkındı onları anlamaya. Sonuçta çok kadınla evlilik de bir tür kurallı fahişelik değil mi? İslamcılar ve kapitalizm arasında müthiş bir paralellik var bu açıdan. İkisi de satıcı. İnsanı satılık bir şeye dönüştürmek için insanlığından arındırmalısınız. İnsanlıktan arındırma işinde birleştiler. Geriye kalan sorunsuz bir maldır! Din ile radikal liberalizm arasında bir yerde ülke. Üstelik derin krizde. Dolayısıyla kadınlara tarikatta cariyelik ile sokakta fahişelik arasında bir seçenek bırakmadılar. 

Hatırlayın, bu aşağılık koronun Komünistlere karşı en büyük yalanıydı kadının ortak kullanılması. Oysa Engels yıllar öncesinden açık ediyordu o yalanın amacını; “Bütün burjuvazi koskoca bir koro halinde bağırıyor; ‘siz Komünistler, kadınları orta malı yapmak istiyorsunuz’ diye… Burjuva, kadına, bir üretim aracı gözüyle bakıyor. Üretim araçlarının ortak kullanılması gerektiğini seziyor ve doğal olarak, kadınların da kaderinin böyle olacağını düşünüyor. Oysa onun sezdiği şeyin doğrusu, kadının üretim aracı durumunun ortadan kaldırılmasıdır. İleri toplumda kadınların orta malı olacakları yalanı karşısında bizim burjuvazinin, ahlaklılık taslayanların dehşete düşmesinden daha gülünç bir şey olamaz. Sosyalistlerin kadınları orta malı yapmalarına hiç ihtiyaçları yok, çünkü böyle bir durum eskiden beri vardır… Kendiliğinden de anlaşılıyor ki, şimdiki üretim ilişkilerinin değişmesiyle bu ilişkilerin doğurduğu kadınların orta malı oluşları durumu, yani resmi ve gayrı resmi orospuluk da ortadan kalkacaktır.” Hâlâ buradayız.

Sınıfa yaslanacağız demek ki, bütün çıkış yollarımızı oradan başlatacağız. Kimlikten, kültürden hareketle bulabileceğimiz tek şeyin fahişelik olacağını bağıra çağıra söylüyor düzen. 

Yani ortada kutsanacak bir bir durum yok. Düşkünlüğü, köleliği, cariyeliği, fahişeliği hoş karşılayamayız. Geçtik “seks işçiliğini” piyasa toplumunda “kol işçiliği” de bir tür düşürülme halidir. İşçi, bunu kabul etmediği, düşürüldüğü yerden ayağa kalkmaya cesaret ettiği, kendi sınıfından olanlarla kol kola girdiği zaman insan olmaya doğru da büyük bir adım atmış olur. Ayaklanma şartı var. “Kârhane”yi de kerhaneyi de yıkacağız!

Orhan Gökdemir / SOL 

KISA KISA GÜNDEM (25 HAZİRAN 2022)

 


1) Şekere büyük zam! (SOL)


Dünya gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, sosyal medya hesabından Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş'nin zam kararı duyurusunu paylaştı. Buna göre, Türk Şeker, Tarım Kredi ve bazı marketlere ucuza sattığı şekerlere yüzde 67, diğerlerine yüzde 37 zam yaptı. Yıldırım'ın paylaşımı şöyle:"Şekere büyük zam. Türk Şeker, Tarım Kredi ve bazı marketlere ucuza sattığı şekere yüzde 67, diğerlerine yüzde 37 zam yaptı. Kristal şekerin fabrika satış fiyatı 27 Haziran itibariyle 50 kg.şeker Tarım Kredi vb. marketlere 390 TL’den 650 TL’ye, diğerleri için 550 TL’den 750 TL’ye çıktı."

2) Erzincan Valiliği siyanür sızıntısını doğruladı, soruşturma başlatıldı (duvaR)

Erzincan'daki altın madeninde yaşanan sızıntının Fırat Nehri'ne karıştığı iddiası üzerine soruşturma açıldı. Valilik 20 metreküp sızıntı tespit edildiğini, sızıntının akarsulara ulaşmadığını belirtti.

(https://www.gazeteduvar.com.tr/erzincan-valiligi-siyanur-sizintisini-dogruladi-sorusturma-baslatildi-haber-1570863)

3) Havaalanındaki koronovirüs testinden rant (SOL)

Havaalanında yolculara yapılan koronovirüs testinin yüklenici firmalar tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Yap-işlet-devret modelindeki kimi havaalanlarında yolculara yapılan  koronavirüs testinin yüklenici firmalar tarafından yapıldığını açıklayan CHP Milletvekili Mustafa Adıgüzel, "Sağlık Bakanlığı kendi işini resmen havalimanını işleten firmaya, sağlıkla ilgisi olmayan bir firmaya havale etmiş" dedi. 
TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, İstanbul Havalimanı'nda yolculara yapılan koronavirüs testinin sağlık alanıyla bağlantısı bulunmayan ve AKP'ye yakınlığıyla bilinen Kalyon grubuna   verildiğini açıklayan  Adıgüzel, söz konusu uygulama ile "rant devşirildiğini" söyledi. Adıgüzel'in konuya dair açıklaması şöyle: Havalimanlarında başlangıçta Türkiye Sağlık Enstitüsü Başkanlığı yani TUSEB ile bir anlaşma yapılmıştı. Ve testleri TUSEB tarafından yapılacaktı. Ama sonra bir şeyler oldu. Bu havalimanını işleten firmaya Sağlık Bakanlığı test yapma işini havale etti. Mesela İstanbul Havalimanı yüklenici firması tarafından test yapılır oldu. Bu enteresan. Çünkü salgınlarda, Sağlık Bakanlığı ülkedeki bu tip test yapma ve tedavi işlerini tamamen ücretsiz ve kendi kontrolünde götürmek durumundadır. Yasalarımız böyle söyler. Fakat İstanbul Havalimanı gibi bazı yap işlet devret havalimanlarında yüklenici firmaya bir sağlık işini yani test yapma işini havale ettiğini öğrendik. Mesela bu Kalyoncu bu iş için ihaleye de çıkmış. İstanbul Havalimanı için konuşuyorum. Şafak, TRG, C-TEST ve Sanimed firmaları da ihaleye girmiştir. Burada ihaleyi alan firma buraya dikkat edin, test başına yolculardan 250 TL almıştır. Bu küçük işe, bu test işine bile girmiş, test başına alınan yolculardan 250 liranın 112,5 lirasını da pay olarak alıyor bir de 30 ila 50 arasındaki personel maaşını da bu test işinden götürüyor. Yani Sağlık Bakanlığı kendi işini resmen havalimanını işleten firmaya, sağlıkla ilgisi olmayan bir firmaya havale etmiş. Oradan da ona rant devşirmektedir. Bu bağlamda sorduğumuz önergeye henüz cevap vermemiştir. Bu işin detaylarını ve sağlık işinin nasıl bir havaalanı işleten firmaya verdiğini soru önergesi ile sordum."

3) Selimiye Kışlası’ndaki Türk bayrağı yarıya indirildi mi. Bakanlıktan açıklama geldi (Yeniçağ)

Sosyal medyada Selimiye Kışlası’nda Türk bayrağının yarıya indirildiğini iddia eden paylaşımla ilgili Milli Savunma Bakanlığı'ndan açıklama geldi...  İstanbul Selimiye Kışlası’nda Türk bayrağının yarıya indirildiğini gösteren bir fotoğraf bugün sosyal medyada gündeme oturdu. (BAYRAK YARIYA MI İNDİRİLDİ)  SODEV Eski Başkanı Erol Kızılelma yaptığı paylaşımda; "Selimiye Kışlası'nda bayrak neden yarıya indirildi? Gerekçesini bilen varsa açıklasın... ( Bu resmi 1 saat önce ben çektim)" ifadelerini kullandı.Bayrağın yarıya indirilme gerekçesi olarak İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun ölümü olduğuyla ilgili sosyal medyada yorumlar yapıldı.
(BAKANLIKTAN AÇIKLAMA) Odatv'nin haberine göre söz konusu olayla ilgili Milli Savunma Bakanlığı  kaynakları açıklama yaptı. Bakanlık  açıklamada Türk bayrağın yarıya indirilmediğini fakat yıpranan bayrağın değiştiğini ifade ederek şunları söyledi:   
“Bugün Selimiye Kışlası’nda bayraklar yarıya indirilmemiştir. Ancak, rüzgâr ve hava şartları nedeniyle yıpranan bayrakların rutin değiştirme işlemi gerçekleştirilmiştir.”   İsmailağa Cemaati Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu askerliğinin bir bölümünü 1954 yılında Selimiye Kışlası’nda yaptığı belirtildi. (Odatv)

(BAYRAK TEKRAR GÖNDERE ÇEKİLDİ) Olayı gündeme getiren Kızılelma tekrar paylaşım yaparak bayrağın tekrar göndere çekildiğini açıkladı. Kızılelma; "Bayrak tekrar göndere çekildi. Herhalde tepkiler üzerine. Ama 1 saat de olsa kimse bayrağı, hükümet kararı olmadan yatıya indirememeli." ifadeleri kullandı.









4) Cumhur ve Millet İttifakı buluştu: İşte tarikat liderinin cenazesine katılanların listesi (SOL)

Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı, bir tarikat liderinin cenaze töreninde buluştu.

İsmailağa Cemaati'nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun ölümünün ardından Fatih Camii'nde düzenlenen cenaze töreninde AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma gerçekleştirmişti. Bakanların da yoğun olarak katılım gösterdiği cenaze törenine, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu  ve CHP Milletvekili İlhan Kesici'nin katılması dikkat çekti. Aynı törende Millet İttifakı'nın ortağı Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yan yana saf tuttu. Cemaat liderinin ölümünün ardından taziye mesajı yayımlayan İYİP ve Deva Partisi'nden cenazeye kimlerin katıldığına ilişkin henüz bilgi bulunmuyor. Ustaosmanoğlu’nun cenaze törenine katılanların sadece bir bölümlerinin isimleri şöyle: AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun , Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ,İçişleri Bakanı Süleyman Soylu , Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ,Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ,Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş , Eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ,AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal , AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ,Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman , İstanbul Valisi Ali Yerlikaya , İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş , Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ,BBP Genel Başkanı Mustafa Destici , Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ,CHP Milletvekili İlhan Kesici (Erdoğan ne dedi?) AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan,   Nakşibendi tarikatına bağlı İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenazesine katılanlar arasındaydı. Cenazede konuşan Erdoğan, "İlim, irfan ve hikmet sahibi bir önderimizi ebediyete yolcu ediyoruz. Ben Hoca Efendi Hazretleri'ni 65-66'lı yıllarındayken Fatih İmam Hatip'te öğrenciyim, cuma namazlarında genelde İsmailağa Camii'ne gelir kendisini dinlerdik, orada kendisiyle müşerref olurduk. Gerçekten bir ömür bu ümmetin manevi mimarı olarak bulunmuş Hoca Efendi Hazretleri'nin şarktan garba uzayan bir mücadele ve bu mücadelede de farz, sünnet bunlardan asla zerre kadar tavizinin olmadığını biliyoruz" dedi. (CHP'den üst düzey katılım) İsmailağa Cemaati'nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun ölümünün ardından adeta taziye kapışması yaşanırken, resmi bir taziye mesajı yayımlamayan CHP, cenazeye "üst düzey" katılım gösterdi. Bugün düzenlenen cenaze törenine CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici de katıldı.(TKP'den tepki: Laikliğin cenazesini kılıyorlar) Türkiye Komünist Partisi 'Millet' ve 'Cumhur' ittifakının 'laikliğin cenazesini kıldığı' buluşmaya tepki gösterdi. TKP'nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda "'MİLLET' orada, 'CUMHUR' orada, laikliğin cenazesini kılıyorlar... HALK ise yoksullukla boğuşuyor.#BuDüzenDeğişmeli" denildi.

5) Polisler Kuran'a el basarak yemin etti (SOL)

Sivas Polis Meslek Eğitimi Merkezi'ndeki mezuniyet törenindeki bir gelişme dikkat çekti. İHA'da yer alan habere göre, polis adayları bayrak ve Kuran-ı Kerim üzerine el basarak yemin etti. Kuran'a el basarak yemin edilen törende konuşan Vali, "Hiçbir kimse ya da örgüte, hele hele hiçbir cemaate ya da tarikata bağlı olmayın. Bağlı olacağınız tek bir yer vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Gücünüzü mutlaka adaletten, hukuktan, haktan ve halktan alın" demişti.

6) Dinci vakıflara bir yenisi eklendi(Cumhuriyet)

İstanbul’da 'Muavenet İlim ve Kültür Vakfı' adıyla yeni bir dinci vakıf kuruldu. 
İstanbul’da, yeni bir dinci vakıf daha kuruldu. “Muavenet İlim ve Kültür Vakfı” adıyla kurulan vakfın amacı “her kademeden talebelere eğitim imkânı oluşturmak” olarak açıklandı. Vakfın sona ermesi durumunda mal varlığı, mütevelli heyetinde Said Nursi’nin öğrencilerinden olduğu belirtilen isimlerin yer aldığı Hizmet Vakfı’na devredilecek.  Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla, bir vakıf daha kuruldu. “Muavenet İlim ve Kültür Vakfı” adıyla kurulan vakfın, 11 vakfedeni bulunuyor. Amacı “İlim, irfan ve fazilet gibi önemli değerlere sahip fertlerin yetişmesi ana gayesi için her kademeden talebelere eğitim imkânı oluşturmak” ifadeleri ile açıklanan vakfın mal varlığı ise nakit 100 bin lira olarak belirlendi. Merkezi İstanbul olan vakfın sona ermesi durumunda mal ve haklarının devri için Hizmet Vakfı’nın belirlenmesi dikkat çekti. Vakfın kurucu mütevelli heyeti üyeleri arasında, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e “deccal” diyen Said Nursi’nin öğrencilerinden olduğu belirtilen Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur ve Bayram Yüksel isimleri yer alıyor.

7)  Anaokulu müdüründen öğretmenlere, ‘kıyafet’ tehdidi: Böyle giyinemezsiniz (Sefa Uyar-Cumhuriyet)

Ankara’daki Strateji ve Bütçe Başkanlığı Anaokulu müdürü A.T.’nin, “mevzuata aykırı şekilde elden para topladığı, bazı öğretmenleri ‘Böyle giyinemezsin, açarım soruşturmayı mahkemelerde uğraşırsın’ sözleri ile tehdit ettiği” iddia edildi.
(https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/anaokulu-mudurunden-ogretmenlere-kiyafet-tehdidi-boyle-giyinemezsiniz-1951057)

8)‘Rekor finansman’ diye duyurulan krediden TCDD’nin bilgisi yokmuş (Cumhuriyet)

TBMM KİT Komisyonu’ndaki toplantıda konuşan TCDD Genel Müdürü Metin Akbaş, CHP’li Atilla Sertel’in ‘rekor finansman’ olarak duyurulan krediye dair sorusuna, “Bilgim yok” diye yanıt verdi.(
https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/rekor-finansman-diye-duyurulan-krediden-tcddnin-bilgisi-yokmus-1951025)



9) Bitkisel yağlarda gümrük vergisi sıfırlandı (Evrensel)

Cumhurbaşkanı kararıyla 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olmak üzere ayçiçek, mısır, soya ve palm yağında gümrük vergisi 31 Aralık 2022'ye kadar sıfırlandı. 
Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla, 1 Temmuz gününden geçerli olmak üzere, 12. Fasıl, (Yağlı tohum ve meyveler, muhtelif tane, tohum ve meyveler; sanayide ve tıpta kullanılan bitkiler, saman ve kaba yem) kapsamında 6 numaralı dipnota karşılık gelen ürünlerde gümrük vergisi 31 Aralığa kadar sıfırlandı. Gümrük vergisi sıfırlanan ürünler arasında çiçeklerin yetiştirilmesi amaçlı tohumlar, orman ağaçlarının tohumları, çiçek tohumları, meyve ağaç tohumları bulunuyor. Kararla, mısır ve aspir yağları, palm yağı, olein, ayçiçek yağı, rep, kolza, hardal yağları ile çeşitli alt ürünlerinde gümrük vergisi sıfırlandı.(BAZI CAM ÜRÜNLERE İLAVE GÜMRÜK VERGİSİ KALDIRILDI) Öte yandan yayımlanan bir başka kararla, bazı cam ürünlere uygulanan ilave gümrük kaldırıldı.

10) Kovid ölümlerine TÜİK örtüsü (Vural NASUHBEYOĞLU-Evrensel)


Pandemiyle birlikte ölüm istatistiklerini yayımlamayı durduran TÜİK, verileri yine erteledi. Uzmanlar konuyu, “Açıklamıyorlar çünkü yalanları ve fazladan ölümler ortaya çıkacak” diyerek yorumladı.(https://www.evrensel.net/haber/464456/kovid-olumlerine-tuik-ortusu)





Öne Çıkan Yayın

Çok şey söyleyip bir şey anlatmama sanatı! -Mehmet Y. Yılmaz /T24-

Cumhurbaşkanı “altı doldurulmamış sözlerle sürece sahip çıkıyormuş gibi görünme” konuşmalarını hep yapıyor. Ama esasen hiçbir şey söylemiyor...